Kitap Aşkın Gözyaşları 2 Hz. Mevlana
Yazar Sinan Yağmur
Yayınevi Kapı Yayınları
Kağıt - Cilt 2. Hamur kağıt - karton kapak ciltli
Sayfa - Ebat 263 Sayfa - 13.5x21.5 cm
Yayın Yılı 2018
Kapı yayınları, Sinan Yağmur un kaleme aldığı, Aşkın Gözyaşları 2 Hz. Mevlana adlı kitabı incelemektesiniz.
Aşkın Gözyaşları 2 Hz. Mevlana romanı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
ÖNSÖZ
Aşıkların gönüllerinin yanışıyla gözyaşları akmasaydı, dünyada su da olmazdı, ateş de...
Gözyaşı kadar ılık olsun sözlerim.
Gözyaşı kadar yanık...
Gözyaşı kadar berrak. Aksın
gözyaşlarınız! Fırat kadar hoyrat, Nil kadar pak... Yoksa ağlayışınıza bir sebep, söyleyin kuruyan damarlarınıza
Mevlâna adına
Şems için çağlasın.
Gözyaşı rahmettir, rağbettir, sadakattir. Gelin
gözyaşlarında tutuşsun yetim yüreklerimiz.
Mevlâna'nın bizlere getirdiği ses, her türlü mantıki dağınıklığın ötesinde bir başka âleme açılma, bir perde kaldırma, ilâhî aşkın sarhoşluğudur.
Mevlâna, yandığı ateşlerin yalımlarını yazıya dökerek gönüllerimizi yakandır. Nâr olmadan nûr olunamazdı. Ateşleri yuttu, sustu. Ateşleri üfledi, sustu. Ateşleri avuç avuç taşıdı," Ben yandım siz yanmayın" diyerek bizleri nur beldelerine çağırdı harf harf kelime kelime. Naz uykusundan Nur Mesnevi'sine uyandırdı.
Mevlâna, bizden başkası mıdır? İşi nedir? Niye geldi sanıyorsunuz? Yakmak, alevlemek, ağlamak, erimek, konuşmamak, durmak, yok olmak, körler meclisini kendi ateşi ile aydınlatmak,
gözyaşları ve yakıcı alevler yağmuru altında varlığının derinliklerinden cahillerin yüzüne bir tebessüm kondurmak, kalabalık yığınların arasında yalnız kalmak, her meclisin ışığı olmak ama hiç kimseye alışamamak;
gözyaşı tırnağı ile varlığını tırmalamak, damla damla erimek...
Mevlâna'nın ruhu, İslâm'dan gelen, Tevhid ikliminden, vahiy deryasından beslenmiş bir ruh olduğundan, kederi değil sevinci ve ümidi anlatması çok tabiidir.
Mevlâna'nın herhangi bir eserini okumaya başlayan kişi; muhtaç olanın kendisi, verici ve sunucu olanın ise Mevlâna olduğunun farkında olmalıdır.
Mevlâna'yı Kur'an'ın şerefli bir kölesi, Hz. Muhammed'in ayağının bir tozu olabilme heyecanında bir âşık olarak okumayanlar, egoizm ve kendini beğenmişlikle okuyanlar, hakiki alemden vazgeçsinler hayali aleme bağlansınlar daha iyi. Sekiz yüzyıl önce doğmuş bir büyük şahsiyetin aile hayatına burun sokmaktan hoşlananlar da Mevlâna'dan uzaklaşıp onu rahat bıraksınlar.
Mevlâna, mesnevinin başlarında
"Tü biman ey hemçü-yi tü pâk nist" diyor.
"Sen kal, ey temizlikte eşsiz olan..." Şu halde aşkın sırrına sadakat için Mevlâna yeter. Mevlâna'yı okuyan" Oğlu Alaeddin Çelebi ile arası nasıldı, Şems'i tanıdıktan sonra ailesini ihmal mi etti?" sorularına cevap aramamalı. Bunalımda boğulan ruhunu mutlu kılabilmek için teselliyi Mevlâna'nın ruhunda aramalı. Şu halde "
Mevlâna bende yaşıyor." diyen kişiler için, sözün renginin önemi yoktur.
Kuru kuruya" Mevlâna'yı seviyorum, anlıyorum" demek yetmez. Bir mânevi şahsiyeti bir dost görmek, ona sadece bakmakla olmaz. Onun ruhunu, iç âlemini görmek, aslının aslını görebilmektir. Henüz ruhlarını aydınlatmamış olan, gece gibi karanlık ruhlu insanlar, en az bir şafak vakti aydınlığı kadar iç âlemlerine aydınlık getirmemişlerse dostlarına sadece bakarlar, onları tam anlamıyla göremezler. İlâhi sevgiye ulaşmak isteyenler, önce ruhlarına aydınlık getirmelidir.
Müjdeyi bize bizzat kendisi vermektedir:"
Bu âlem, ne de olsa yalnızlık yeri değil, sohbet, dostluk ve eğlenme yeridir. Fakat ilâhi güzellikten veya ondan haber getiren nurlu bir yüzden mahrum olursak hayatın tadı tuzu kalmaz. Aşk demek, çetin imtihanlardan geçmek, belayla karşılaşmaktır. Ben gönlümün ayağındaki bağı, zaten aşk peşinden koşsun diye çözdüğümden, hayat yolunda yürürken, gönlümü belâ durağında bırakıp yürüdüm. Bugün içime gelen bir ilham esintisi
İlâhi güzelliğinden bir koku getirdi, teşekkür olarak şuurumun akılla bağlarını çözerek, yüreğimi, şuurumu tamamen o aşk esintisine teslim ettim. Ey akan gözyaşı ömrümün varı olan sevgili, o bahçeme, o baharıma o seyrettiğim güzelliğe de ki: gecelerinden birinde gecelerimi anarsan benim edep noksanlıklarımı hiç düşünme, aldırma."
En mahrem bir gecenin, en matemli anında akıyordu gözyaşları. Sırların habercileri hızına yetişemiyordu gözyaşlarının. Çok konuştuk, biraz da susalım. Susalım ve ağlaşalım...
MUKADDİME-İ AŞK
Mevlâna yalnızca Konya'nın değil, bütün bir Anadolu'nun, bütün İslâm diyarının sevgilisi, gönüller sultanı olmuştur. Ne ki bu sultana da bir gönül gerektir. Kendini seyredebileceği bir ayna; kesret içinde vahdeti, çok içinde Tek'i yakından seyredeceği; belki de kendi aynasını arıtabileceği, cilalayabileceği bir hakikat aynası... Daimî arayışlar, keder buharıyla bulandırıyordu aynayı ve berraklığı üzüntü tozuyla yitirilmekteydi. Cilalanmazsa bir ayna güzelliği nasıl gösterebilsindi ki?..
Garip bir yabancı kesmişti yolunu atının dizginine yapışarak. Sualler soruyor, cevaplar istiyordu ondan. Hayır hayır, soru değildi bunlar derûnî fırtınaların salıverilmesiydi zirvelerden. Cevap cevap değildi belki ömürlük sırların kelimelerde köpürmesiydi. Aralarında öyle rûhânî bir enerji akışı vardı ki soran ne sorduğunu, cevabı veren de neyi cevapladığını bilmiyordu. Konuşanlar lisan değil kalp idi, konuşulanlar mesele değil ilham idi. Şekil, tarifini kaybetmiş bir tasvir olmuştu; renk özünü yitirmiş bir hayale dönmüştü. Hangisi avcıydı, hangisi av; hangisi avlayandı hangisi avlanan? İki denizin kavuşmasına benzetenler bu benzetmede haklıydılar. Aşk havuzunu kurutan Şems, onu gözyaşıyla doldurması gereken Mevlâna. Şehri harap edecek olan Şems, onu imar edecek olan Mevlâna...
Derler ki
Mevlâna yanmaya hazır bir kandil idi;
Şems geldi, çerağı ile bu kandili tutuşturdu. Bu doğru, ama yanan kandil hem kendini hem çerağı yaktı, ortada ikisinden de eser kalmadı, yalnızca bir aşk çerağı parladı ardından. Öyle bir çerağ ki yüzyıllar boyunca yüz binlerce gönlü aydınlattı, yaktı, kavurdu. Onu sevenler pervaneler gibi çerağın etrafında döndüler, dönerken yandılar. Şairin dediği gibi:
Döndükçe etekler yelpazelenir
Döndükçe gönülde aşk tazelenir.
Mevlâna'nın yolu hep bir aşk medeniyeti olarak yaşadı. "
Aşk benden doğmadı, aşk beni doğurdu." diyordu. Aşk çocukları onun terbiyesinden geçerek yaşadı yüzyıllar boyunca. Ruhu şâd, sim kutsal olsun!..
Prof. Dr. İskender PALA ( Mevlana )
Sevgili Okurlarım
2010 Mayıs’ının iğde kokuları arasında kucağında bir
kitap taslağı, kulağında ney’in efekar tüten sesi, dudağında adresini arayan kelimeler ki; her bir harfi aşkın musikisi oldu, tel tel düştü yollara,
Aşkın Gözyaşları Tebrizli Şems diye mırıldandı, matbaadan çıkarken.
Kitabı alır almaz
Mevlana dergahına vardı, dualar terennüm etti yeşil kubbeye bakarken buğulu gözlerle. Yüreği yerinden ha çıktı ha çıkaçak koşar adım soluk soluğa
Şems’in makamına yüz sürdü.” Ey aşkın pirleri! Bir kelime yanlış yazmışsam sizleri, felç olsun parmaklarım, lal kesilsin dilim, himmetinize geldim”
Konya’da yayınlanan bir
kitaptı.
Yayınevinin ilk
kitabıydı.
Kitap medyaya değil. Mevla’ya sığınarak okuyucuları ile buluştu. Kısa bir süre sonra çok
okunanlar da zirveye yürüdü. Hala zirvede.
Kitabı zirveye yazan parmaklar değil, aşka ram olarak
okuyan, sevdiklerine hararetle tavsiye eden, aylarca
kitabı elinden ve dilinden düşürmeyen okurlar taşımıştı. Cennet kokulu
duaları ile rüzgar oldular ve ilk 10 ayda 260. baskısına ulaştırdılar.
Aşkın Gözyaşlarından sağanak ıslanmak için imza günlerine, davet ettiler yetmedi şehir şehir söyleyişilerin peşinde kanatlandılar. Her
okur kitabı okurken gözyaşlarına hakim olamadıklarından sitayişle dem vurdu.
İzmir’de Canan Hanım dakikalarca ağladı. İstanbul’da Duygu Hanım elleri titreyerek çantasından çıkardığı kitabı uzatırken; ”Hocam
kitabınızı okurken kaç salavat getirdiğimi hatırlamıyorum.” Diyerek ıslanmış sayfaları gösteriyordu. Trabzon izdiham nedeniyle dolup taşmıştı. Kayseri: “
Kitaba doyamadık yok mu devamı?” diye haykırıyordu. Her
okuyan, bir an önce bitmesin tılsımı kaybolmasın diye sindire sindire okumanın çaresine bakıyordu. Sayısız mesajlar, Mektuplar, telefonlar geliyor; “Hocam ne yaptınız siz?” O dönemi yaşadınız, sonra öldünüz, tekrar dirilip de mi yazdınız?
Nedir bu tesirli sırrın hikmeti? Sorular… Tebrikler… Teşekkürler… Gözyaşları… Dualar… Dualar…
Edilen dualarla uğurlandı aşkın gözyaşlarının hicret yollarına… Afganistan, İran, Suriye… her beldede doyulmayan, kanılmayan, mana pınarlarından hasret içti. Damlayken denizleşmek istiyordu. Ve
Aşkın Gözyaşlarına 2010 yılının
en çok okunan kitabı olma onurunu yaşattıran siz can paralerim olmasaydınız bu başarı hiç olmayacaktı. Yazarlık yolunda yüreğime can, kalemimi derman olan siz aşka aşık, Güzel Yüreklilere TEŞEKKÜRLERİMLE.. (
Aşkın Gözyaşları 2 - Hz. Mevlana, Sinan Yağmur, Karatay Akademi Yayınları )
Sinan Yağmur
Kapı yayınları, Sinan Yağmur un kaleme aldığı,
Aşkın Gözyaşları 2 Hz. Mevlana adlı
kitabı incele diniz.