Stoktan Kargo
Kitap İsmi Azam Sırları ve Büyük Dualar Kenzul Arş Duası
Derleyen Süleyman Musa
Yayınevi Ebabil Yayıncılık
Tashih Enes Kazım
Etiket Fiyatı 20 TL
Kağıt - Cilt 2.Hamur , Karton kapak cilt
Sayfa - Ebat 352 Sayfa, 13,5x19,5 cm
Yayın Yılı 2016
İsmi Azam Sırları ve Büyük Dualar kitabını incelemektesiniz.
Ebabil Yayınları İsmi Azam Sırları Büyük Dualar kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
İÇİNDEKİLER
Esma-ül Hüsna ve Allah'ın zikri
Zikir nedir?
Zikir önemi ve insan hayatındaki yeri
Zikir ve metafizik hayatımız
Zikirdeki önemli sırlar
Tasavvuf kurumları
Zikirdeki önemli tehlikeler
Esma-ül Hüsna
ism-i Azam
Zikir Adabı
Havas İlmi ve Vefkler
Çekilen zikirlerin ve Esma ların etkileri
İsm-i Azam Duası ve Türkçe Okunuşu
Ism-i Azam Duası Türkçe Anlamı
Kenzü'l Arş Duası
Kenzü'l Arş Duası Türkçe Okunuşu
Kenzü'l Arş Duası Türkçe Anlamı
Büyük Hacet Duası
Faydalı bazı dualar ve tılsımlar
Kur'an-ı Kerim okumanın faziletleri
Kur'an-ı Kerim okurken dikkat edilmesi gereken hususlar
Hatm-i Şerif
Çok uyku uyumaktan şikayetçi olan
Yağmur yağdırmak için
Ağlayan çocuk için
Zina etmekle meşgul olan bir kadın veya erkek için
Basur için
Bunamış kimseler için
Dedikodulardan kurtulmak
İç ağrıları, sıkıntılar ve bağlılıklar için
İns ve Cinnin ve şeytanların kovulması için
Çocuk düşürmemek için
Muhabbet için
Bilinmeyen bütün hastalıklar için
Geçim sıkıntısı çekenler için
Sihir ve Büyü
Sihirr nasıl iptal edilir
Tohum ekmek için
Yangın için
Ayak uyuşması için
İnsandan şeytanı uzaklaştırmak
Erkek evlat istemek ve kolay doğum yapmak hususunda
Bir zatın yanına girerken
Bir düşmanın korkunç şerrinden kurtulmak için
Evlenmek isteyen kızlar ve kadınlar için
Sihrin bozulması ve bağlıların çözülmesi için
Bir dileğin gerçekleşmesi için
Dükkan veya Mağazanın müşterisi artar
Eşyanın ve mallarının kolayca satılabilmesi için
Nazar değmemesi için
Nazar isabet etmiş olan kimse için
Her türlü nazar değmemesi için
Nazar değmiş olduğunu anlamak için
Denizde boğulmamak için
Karın ve kalbin iltihabının giderilmesi için
Baş ağrısı için
Göz ağrısı için
Zehirlenmekten kurtulmak için
Diş ağrısı için
Delilikten kurtulmak için
Dalıcı ve uçucu cinlerden korunmak için
Felç ve benzeri hastalıklardan kurtulmak için
Dalak ağrısına ve şişmesinden kurtulmak için
Kara sevda ve hayalet görmemek için
Ağaçların verimli olması için
Doğum esnasında güçlük çeken kadın için
Bereketli ve bol av için
Bir haneyi hastalıktan korumak için
Ezberlemenin kuvvetli olması için
Çocuğu kaybolan kimseler için
Kalp hastalıkları için
Ateşli hastalıklardan kurtulmak için
Evlilikte anlaşmazlığı gidermek için
Uzağa giden kimsenin geri dönmesi için
Arka ve bel ağrısını gidermek için
Her türlü hastalıklara karşı
Heybetli ve vakarlı görünmek için
Göbek sancısını kesmek için
Ateşten korunmak için
Çiçek hastalığını iyileştirmek için
Kısmet açmak için
Hırsızın kim olduğunu ortaya çıkarmak için
Konuşmaya yeni başlayan çocuk için
Felç hastalığını iyileştirmek için
Salat-ı Tefriciyye duası
Ev haşerelerinden kurtulmak için
Kaçan kimsenin eve dönmesi için
Ev haşerelerinden kurtulmak için
Tarlayı zararlı kuşlardan korumak için
Bir memurun işinde devam edip etmeyeceğini öğrenmek için
Evlenecek kız ve kadınlar için
Uzakta olan birini getirmek için
Genç kızlar ve kadınların kötü yollara düşmemesi için önemli tılsım
Dalak hastalığı için
Bir kimse bulunduğu yerden korkuyorsa
Yeni bir su kuyusu açmak için
Zararlı hayvanlardan kurtulmak için
Ateşli hastalıktan kurtulmak için
Çiçek hastalığından kurtulmak için
Savaş veya düşmanı defetmek için
Budalalıktan kurtulmak için
Bir duvarı yıkmak için
Dedikodudan kurtulmak için
Bol rızk için
Korunmak için
Diş ağrısından kurtulmak için
Diş ağrısından kurtulmak için
Cinlerle konuşmak için
Bir hazinenin veya definenin kapısının kapanmaması için
Hak aramak için
Şifa için bir reçete
Eve hırsız girmemesi için
Susuzluk çekmemek için
Bir kimsenin sevgisini kazanmak için
Dilek için
Dilek için
Şiddetli sıcaktan ve susuzluktan korunmak için
Ruhi hastalıklardan kurtulmak için
Esma-ül Hüsna'nın esrarı
Esmaül Hüsna ve Allah’ın (cc) Zikri
Zikir Nedir?
"Ey iman edenler! Allah'ı çokça zikredin." (Ahzab Suresi, 41)
Zikir, sözlük anlamı itibariyle "anmak" demektir. Kur'an-ı Kerim'de se Allahu Teâlâ'yı (cc) anmak, namaz kılmak ve Kur'an-ı Kerim anlamlarına gelmektedir.
"Anmak" anlamına örnek olarak Araf Suresi 205. ayette, "Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-aşam zikret ve gafillerden olma"; Cuma Suresi 10. ayette "Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz," buyrulmaktadır. Zikir kelimesinin "Kur'an" kelimesi için kullanımına örnek olarak da Hicr suresi'nin 6. ayetindeki "Dediler ki: 'Ey kendisine zikir (Kur'an) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin!'" ifadesi gösterilebilir. Buna benzer önekler yüce kitabımızda defalarca aktarılmış ve anlatılmıştır.
Tasavvuf dilinde ise zikir, Cenab-ı Hakk'ı belli isimler, ayetler ve dularla belirli ya da belirsiz miktarlarda tekrar ederek okumaya denir.
Zikir Önemi ve İnsan Hayatındaki Yeri
Zikir meselesi insanın hayatında çok önemlidir, çünkü Rabbimiz (cc) "Her kim de benim zikrimden yüz çevirirse mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz." (Taha Suresi, 124) (Ve men a'rada an zikri [...) buyurmuştur. Müfessirler burada zikir kelimesinin karşılığı olarak "Kur'an"ı kullanmışlardır. Fakat ayetin içinde Kur'an kelimesi yerine mana olarak onu da içine alan "zikir" kelimesinin kullanılması oldukça manidardır. Akli dengesi yerinde olmayan kimseler hariç hiç kimse dünyada dar bir geçimi ve ahirette de kör olarak haşredilmeyi istemez. Dünyadaki dar geçim hususunda, Allah (cc) dostlarının özel hallerini elbette müstesna tutuyoruz. Kimi büyük zatlar özel bir tercih olarak fakirane bir hayat yaşamışlar ve hiç dünyevi servet edinmemişlerdir. Buna en büyük örnek Efendimiz Hz. Muhammed'in (sav) hayatıdır. Ancak onun dünya servetine sırtını dönmesi zaten dar bir geçim olarak adlandırılamaz. Bunlar özel hallerdir, diyerek konumuza devam ediyoruz.
Bu nedenlerle bu ayetin ve bu ayetteki zikir kelimesinin çok iyi anlaşılması çok önemlidir. Hatta daha da ileri giderek şunu söyleyebiliriz: Bu ayetin muhatabı olmamak insanın hayatındaki en önemli amacı olmalıdır. En fazla yüz yıl sürebilecek olan ömrümüzü bir kenara bırakacak olursak, ahirette kör olarak hasredilmek, Yüce Mevtamızın yüz çevirmesi ve O'nun rızasını kazanamamış olmak ve ardından gelecek aşağılayıcı ve çok acı azap bir insanın başına gelebilecek en büyük felakettir. Burada yeni bir başlık açarak metafizik meselesinden de bahsedilmesinde fayda var.
Zikir ve Metafizik Hayatımız
Çağımızın getirdiği en önemli hastalıklardan biri, insanın materya-st bir düşünce anlayışına itilmesidir ve sadece "zahir"le ilgilenme-idir. Zahir Rabbimizin (cc) esmalarından biridir ve "gözle görünen", açık seçik, aleni olan" anlamlarına gelmektedir. Ancak meselelerin özle görülen bir yanı olmakla beraber bir de batın, yani gözle görülemeyen sebepleri vardır. Örnek verecek olursak, işlerimiz iyi giderken, irden kötüye gitmeye başlaması, yaptığımız her işin ters gitmesinin ijzle görülen sebepleri vardır: Memlekette kriz var, borsa düştü, bir jrü rakip piyasaya çıktı vesaire, vesaire... Bu meselenin görünen kışıdır ve en kolay tarafıdır. Çünkü bu şekilde suçu başkalarına atarız ! kendimizi akladığımızı zannederiz. Ancak bize yakışanı bu değildir. ı. Adem Aleyhisselam efendimiz yasak meyveyi yediğinde suçu basısına atmamış "Ya Rab, ben kendi nefsime zulmettim, beni affet" de-iştir. Yani suçu üstlenmiştir. İblis ise "Beni sen saptırdın" demiştir, z Âdem Aleyhisselamın torunlarıyız ve ona yakışan şekilde hareket memiz gerekir.
Meselelerin batınî yönüne bakarak, benim işlerimin kötü gitme-ıdeki gerçek sebep nedir? Ben Rabbimin zikrinden mi yüz çevirdim? Imeden O'nun emirlerine mi karşı geldim? Bilerek ya da bilmeyerek nu üzdüm mü? diyerek meselenin gizli ve gerçek sebeplerini kendi-izde araştırmamız gerekmektedir. Çünkü bu aynı zamanda Rabbimizin ı bize emridir: "Sana ne iyilik gelirse Allah'tandır. Sana ne kötülük lirse kendindendir. (Ey Muhammedi) Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter." (Nisa Suresi, 79) Yani bütün iyilikler Allah'tan (cc), bütün kötülükler bizdendir. Allahu Teâlâ (cc) hâşâ yalan söylemeyeceğine göre bu ayete de, diğer bütün ayetlere olduğu gibi tam anlamıyla iman farzdır.
Olayların metafizik yönünün anlaşılması için şu yaşanmış olayı anmamız faydalı olacaktır:
Allah (cc) dostu bir zatın bir evladı olmuştur. Bu evladı eli, yüzü düzgün, normal görünümlü bir bebek olarak dünyaya gelmiştir. Ancak yüzünde kırmızı kırmızı benekler vardır ve görünüşünü bozmaktadır. Evliya zat çocuğunun bu durumuna üzülmektedir ama elinden bir şey gelmez. Bir gün eşini karşısına alıp sorar, "Ya hanım, bizim bu çocuğumuz neden böyle oldu, biz bilmeden bir yanlışlık mı yaptık, haram mı yedik, Rabbimize mi hürmetsizlik ettik?" der. Hanımı önce "hayır" der. Aradan zaman geçince aklına gelir. "Bey, ben bu çocuğa hamileyken bir komşumda oturuyordum. Karşımda da çok güzel meyveler duruyordu. Komşum içerideyken o görmeden o meyvelerden yedim. Acaba bundan mı olmuştur?" diye sorar. Evliya zat durumu anlar ve hemen hanımıyla birlikte komşusuna giderek helallik isterler. 0 günden sonra çocuklarındaki o benekler kaybolur.
Yaptığımız amellerin fiziki etkilerinin yanında metafizik etkileri vardır. İçki, kumar, zina gibi illetler ve diğer haramlar, hem günah hanemize büyük günahlar olarak kaydedilecektir hem de dünyada da bereketsizlik, geçim darlığı, huzursuzluk, nursuzluk, bahtsızlık gibi diğer etkileri beraberinde getirecektir. Olumlu ameller ise hem sevap hanelerimize yazılacak hem de bereket, bol kazanç, huzur gibi güzellikleri beraberinde getirecektir. Bu nedenle Rabbimizin emirlerine tam olarak riayet etmeli, tüm farz ibadetlerimizi eksiksiz yapmalıyız. Ardından sünnetleri tam olarak yerine getirmek bunların da ardından nafilelerle Rabbimize (cc) yaklaşmanın yollarını aramak temel hedeflerimiz olmalıdır.
Metafizik meselesi burada üç-beş kelimeyle anlatılabilecek bir mesele değildir. Metafizik başlığının içine cinler, ruh, melekler gibi çok önemli konular girer ve sanıldığının aksine bunların hepsi günlük yaşantımızla çok ilgilidir. Bu meseleyi derinlemesine incelemek isteyenler için kıymetli büyüğüm Volkan Kemal Ergenekon'un Cinler isimli eserini tavsiye ediyorum.
Bu bölümde metafizikle ilgili bir başlık açmamızın temel sebebi, zikrin çok büyük metafizik etkilerinin olmasından kaynaklanmaktadır. Zikir ve dua ile açılması imkânsız olan kapılar açılabilmekte, olmaz denilen işler olabilmektedir. Kur'an-ı Kerim'de 200'ün üstünde yerde geçen zikir kavramı her açıdan çok önemli ve içinde müthiş sırlar barındıran bir kavramdır.
Zikir meselesinin birinci boyutunda, zikirden yüz çevirmenin ceza ve azapla sonuçlandığını, dünyada da dar bir geçime sebebiyet vereceğini inceledik. Bu meselenin olumsuz yönüdür ve bu durum oldukça korkutucu içine asla düşülmek istenmeyecek bir durumdur. Meselenin ikinci ve olumlu olan boyutu da şudur: Rabbimizin zikrinden yüz çevirmeyerek O'nun hoşnutluğunu kazanmak, yaradılış gayemize uygun işler yaparak büyük lütuf ve ödüllere mazhar olmaktır. Rabbimiz (cc) Rad Suresi'nin 28. ayetinde "Böyleleri, inanan ve gönülleri Allah'ın zikriyle/Kur'an'ıyla tatmin bulan kişilerdir. Gözünüzü açın! Gönüller yalnız Allah'ın zikriyle/Kur'an'la tatmin (mutmain) olur." buyurmaktadır. Yine bu ayette de "Kur'an" kelimesi değil "zikir" kelimesi kullanılmıştır. Burada kullanılan "mutmain" kelimesi aynı zamanda nefsin
mertebelerinden birisidir (Nefsi Mutmainne). İşte zikir, insanı böyle mertebelere hatta daha da yukarılara ulaştıran müthiş bir araçtır. Çok sevdiğim bir büyüğüm bir gün şöyle bir hikâye anlatmıştı:
Ben Kur'an okumayı yeni öğrenmiştim. Kur'an-ı Kerim okumayı öğrenmem dedemin çok hoşuna gitmiş. Beni alıp bulunduğumuz şehrin en güzel kebapçısına götürdü ve bana kebap ısmarladı. Yemek yemeyi bitirince de bana şöyle dedi: "Bak evladım, ben imkânları çok kısıtlı bir insanım, geçimimi zar zor sağlıyorum. Senin Kur'an okuman benim hoşuma gitti ve ben seni buraya getirip sana yemek ısmarladım. Bir de şunu düşün bakalım: Sen, imkânlarının, gücünün, kuvvetinin ve kudretinin sınırı olmayan Allahu Teâlâ'nın (cc) hoşnutluğunu kazanırsan O sana neler verir, neler yapar?"
Burada bir dedenin torununa verdiği inceliklerle dolu terbiyenin yanı sıra sorduğu sorunun cevabı üzerinde ciddiyetle düşünmek lazımdır. Her ne kadar düşünmeye çalışsak da O'nun kudretini tam manasıyla idrak edemeyecek olsak da... Yüce Rabbimiz (cc) bir Hadis-i Kutsi'de şöyle buyuruyor: "Ben bir kulumu seversem onun gören gözü, yürüyen ayağı, tutan eli, konuşan ağzı, işiten kulağı olurum". Nitekim biz, gerek yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (sav), gerek diğer Peygamber Efendilerimizin (sa), gerekse evliyalık makamına ermiş büyüklerimizin hayatında bu vaadin tezahürlerini görüyoruz. O'nun (cc) hoşnutluğunu, rızasını ve sevgisini kazanmak en büyük kurtuluştur, dolayısıyla akıl sahibi her insanın en büyük hedefi olmalıdır.
Zikir kelimesinin Kur'an'da kastettiği başlıca ifadeler olan "anmak", "Kur'an" ve "Namaz"ın bazı ortak bir yönleri bulunmaktadır. Bu ortak yönlerden ilki, her biri düzenli olarak tekrar edilmesi tavsiye ve emredilen işler olmasıdır. İkincisi de, her birinin amacının Rabbimizin anılması olmasıdır. Gerçekten de Kur'an okurken, namaz kılarken ve zikir çekerken Rabbimizi düzenli olarak anmak fiilini gerçekleştirmiş oluruz. Bu nedenle Kur'an okumak ve namaz kılmak fiilleri de aynı zamanda zikir fiilinin kapsamında olan işler olur. Bunlara bağlı olarak da, Kur'an'la ve namazla meşgul olan kimse zikirle meşgul olmuştur diyebiliriz.
Zikirdeki Önemli Sırlar
Biz bu çalışmamızda zikrin anmak ile ilgili olan boyutunu daha çok ele alacağız. Anma fiilinde de en çok Allah'ın (cc) kitabımızın konusu olan 99 isminin anılmasının üzerinde duracağız. Ancak bundan önce insanoğlunun varoluş amacı üzerinde biraz duralım: önsözümüzde de belirttiğimiz gibi Allah (cc) Âdem Aleyhisselam'ı yaratmış, ona isimleri (esmaları) öğretmiş, ilk başta onun yaratılmasına itiraz eden meleklere o isimleri sormuş, onlar da cevap vermeyince Âdem Aleyhiselam'a secde etmelerini emretmiştir. Bilindiği gibi tüm melekler secde etmiş ancak iblis secde etmemiştir. Buradaki önemli soru şudur: Bu isimler nedir ki O'nu öğrenen Âdem Aleyhisselam secde edilecek mertebeye erişmiştir? Bu konuda yaptığımız araştırmalarımız dayanarak bu soruyu şu şekilde cevaplandırıyoruz: Allahu Teâlâ (cc) Hazretleri Âdem'e esmaları yani kendi isimlerini öğretti, bunları Allahu Teâlâ'nın (cc) dilemesiyle hakiki manada öğrenen anlayan Âdem Aleyhisselam'da Rabbimizin esmaları tecelli etti ve artık Âdem Aleyhisselam O'nda kayboldu. Allahu Teâlâ (cc) bu mertebeye erişen Âdem Aleyhisselam'a secde edilmesini buyurdu. Hâlbuki Âdem Aleyhisselam'a secde etmek Rabbimize (cc) secde etmek olacaktı. "Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir." (Ahzab Suresi, 72) ayetinde kastedilen emanet de buydu. Rabbinin esmalarının kendisinde tecelli etmesi ve O'nda yok olabilme, kaybolabilme hali. (En doğrusunu Allah (cc) bilir) Bu haliyle düşününce esmaların ne denli büyük sırlar taşıdığı açıkça anlaşılacaktır.
Bu mesele ayrıca "Sana ne iyilik gelirse Allah'tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. (Ey Muhammedi) Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter." (Nisa Suresi, 79) ayeti ile teyit edilmektedir. Başa gelen kötülüklerin sebebi kendi nefsimizse -ki Allahu Teâlâ (cc) asla yalan söylemez- ve iyilikler de Allah'tansa o zaman bizde meydana gelen iyi haller de Allahu Teâlâ'nın (cc) esmalarının zuhur etmesi olarak açıklanabilir. "Çek kendini (nefsini) aradan zahir olsun Yaradan" sözü de bunu anlatmaktadır. Mesele bizim nefis adı verilen kılıftan kurtulma meselemizdir. O kılıftan ne kadar kurtulabilirsek Rabbimiz de bizde o denli tecelli edecek, diğer bir tabirle "zahir" olacaktır. Allahu Teâlâ (cc) o makamlara erebilenlerden olabilmeyi bizlere nasip etsin. Esmaların çokça zikredilmesi de \\ bu nedenle büyük önem kazanmaktadır. Kendi esmaları zikredilen Allahu Teâlâ (cc) Kur'an ve hadis kaynaklarıyla kendisine yapılan dualara cevap vereceğini ve icabet edeceğini bildiriyor. En büyük kurtuluş bu olduğu için bizim de kul olarak O'nun esmalarıyla O'na yakarmamız \\ zikretmemiz ve emrettiklerini yapmamız gerekmektedir.
O zaman ister istemez şu soru sorulacaktır: Bu hale, hallere ya da makamlara her insan ulaşabilir mi? Şahsi kanaatime göre, evet ulaşabilir. En azından her insanın böyle bir donanımla yaratıldığını düşündüğümü söyleyebilirim. Ancak bu hallere ulaşabilmek çetin mücadeleler, uğraş ve çabalarla olabilecektir. Bu hale gelebilmesi için insanın yapması gereken en önemli şey de nefsinden kurtulması olacaktır. Hazreti
Mevlâna Celaleddin-i Rumi (ks) Efendimiz, ölümsüz eseri Mesnevi'de insanı "ney"e benzetmektedir. Ney'in hikâyesini anlatmaya kamışlıkta kesilmesinden bahsederek başlar. Kamışlıktan kesilen o kamış henüz ney değildir. Çünkü içi doludur, boşalması gerekmektedir. İçi boşalsın diye uzun süreler (hatta seneler) güneşte kurutulur. Hatta bazen gübrenin içine atılır, orada için için yanar. Daha birçok uzun ve meşakkatli terbiyeden geçtikten sonra niyahet içi boşalır. Ancak bunlardan sonra o yanık ses neyden çıkabilir. O sesin çıkması için de sahibinin ona üflemesi lazımdır. İşte insanda da Rabbinin tecelli edebilmesi için, O'nun (cc) "Ben bir kulumu seversem onun gören gözü, yürüyen ayağı, tutan eli, konuşan ağzı, işiten kulağı olurum" sözünde bahsedilenlerden olma mertebesine erişebilmesi için benzeri bir terbiye ile nefsinden yani "ben"den kurtulması gerekir. Bu noktada da zikrin ve esmaların büyük önemi vardır. Ancak insanın geçtiği bu terbiye sadece zikirden ibaret değildir.
Tasavvuf Kurumları
İslam tarihinin ilk döneminde bu terbiye, ilk olarak Peygamber l Efendimiz (sav) zamanında Ashab-ı Suffe ile sistematize edilmiş ve genel kaideleri belirlenmiştir. İslam tarihi olarak adlandırdığımız dönemi Muhammedi (sav) dönem diye tabir etmek daha doğrudur, çünkü Hz. Âdem Aleyhisselam'la başlayan insanlık tarihinin tamamı İslam tarihidir ve gelmiş geçmiş tüm peygamberler de İslam peygamberidir. Peygamber Efendimiz'den (sav) sonraki dönemlerde de bu terbiye tasavvuf ve tarikat ismindeki kurumlarla kurumsallaştırmıştır. Tarihimiz bu mekteplerden yetişen büyük evliya efendilimizle doludur. Bugün bazı kesimler tarafından sistemli olarak kötülenen, insanlarımızın cahil bırakılarak nefret ettirildiği tarikatlar işte bu terbiyeyi veren güzide kurumlarımızdır.
Bu kurumları, amaçlarını ve tarihlerini ben uzun uzadıya anlatmayacağım, bu konuyu merak edenlere doyurucu cevaplar bulabilmeleri için Sn. Ömer Tuğrul İnançer Hocamızın Gönül Sohbetleri isimli kitabını okumalarını tavsiye edeceğim. Ancak kısaca şunu belirteyim ki, insanın nefsini terbiye etmesinde ve Rabbine ulaşmasında kendi kendine gelebileceği mertebeler sınırlıdır (İnsan kendi başına ancak Nefsi Mutmainne'ye kadar ulaşabilir), bu konuda ilerlemek isteyenlerin mutlaka manevi bir önderin yol göstericiliğine ihtiyacı vardır. Ayrıca bu yolda ilerlemek isteyenlerin "Allah'ın (cc) insana insandan tecelli edeceğini" de bilmeleri çok önemlidir. Bu nedenle tasavvuf kurumları büyük önem taşımaktadır.
Ancak tarih içinde kendi nefsanî arzularını yerine getirmek için tasavvuf kurumu adı altında yapılanan şer kurumlarından bahsetmiyoruz. Bu nedenle bu konuyu merak edenlerin ve bu yolda ilerlemek isteyenlerin tasavvuf konusunda detaylı araştırma yapmalarını tavsiye ediyoruz.
Zikirdeki Önemli Tehlikeler
Tasavvuf kurumlarının zikir mevzuunda da önemi çok büyüktür. Adabına göre zikir çeken bir insan yavaş yavaş bazı olağan dışı haller yaşamaya başlar. Yukarıda metafizikten bahsetmemizin temel sebebi de budur. İşte burada tecelliyat başlamış demektir. Ancak kendi kendine, kontrolsüz olarak yapılan zikirler olumsuz sonuçlar doğurabilir. Örneğin sizin fıtratınıza uygun olmayan bir esmayı kontrolsüz olarak zikrettiğinizde bu hastalanmanıza hatta akli dengenizi yitirmenize sebep olabilir. Bu birinci tehlikedir. İkincisi de sizin ihtiyacınız olmayan bir zikri (hepsine ihtiyacımız vardır o ayrı ama zamanı gelmemiş olabilir) çekmeye başladığınızda herhangi bir sonuç alamayabilme durumu oluşabilir. Nasıl ki grip olmayan birisinin grip ilacı kullanması anlamsız olur bu da ona benzetilebilir. Bunun yanı sıra bünyeye uygun olmayan, yan etkilere sebep olabilecek ilaçlar da bu konuda önemli misaldir. Bu nedenle nasıl ki kendi başımıza ilaç kullanmamız tehlikeli ise bu meselede de kendi başımıza hareket etmek aynı tehlikelere sebep olabilir.
Üçüncü ve en önemli tehlike de şudur: Siz zikre başladığınızda şeytan etrafınızda cirit atmaya başlar. Çünkü bu iş onu en çok rahatsız eden ameldir. Sizi o yoldan alıkoymak için var gücüyle çalışır. Zikirle size bazı pencerelerin açılması durumunda o pencerelerden içeri girip sizi büsbütün saptırabilir. Bu şekilde de dünyanız da ahretiniz de heba olmuş olur. Bu konuda Abdulkadir Geylani (ks) Hazretlerinin başından geçen şu hadiseyi anmakta fayda var:
Abdulkadir Geylani Hazretleri bir gün çölde inzivaya çekilmiş, ibadet ve zikirle meşgul oluyordu. O sırada "Ey Abdulkadir, Ben senin Rabbinim, bundan böyle kavmine haram kılınan her şey sana helal kılındı" diye bir ses işitti. Bunu duyan Hz. Abdulkadir (ks) "Defol ya şeytan" diyerek onu kovdu. Daha sonra o ses ona, bu şekilde onlarca dervişi yolundan saptırdığını ancak ona etki edemediğini söyleyip gitti.
Anlatmaya çalıştığım işte böyle meselelerdir. Tasavvuf kurumu adı altında şekillenip daha sonra kendi dinini yaratan, Mehdi'sini çıkartan oluşumlar bunun en açık göstergesidir. Zamanımızdaki Mehdi enflasyonu ne demek istediğimizi en açık şekilde anlatmaktadır, işte bu nedenlerle bu işin uzmanlarından, ehil olanlarından yardım alınması çok önemlidir ve şarttır.
Esma-ül Hüsna
Esma-ül Hüsna "En güzel isimler" demektir ve Allahu Teâlâ'nın (cc) Peygamber Efendimiz (sav) tarafından kendisine dikkat çekilen doksan dokuz ismi olarak anılmaktadır. Şimdi rastgele bir Müslüman'a "Allah'ın (cc) kaç tane ismi vardır?" diye sorsak bize hemen "doksan dokuz tane vardır" diye cevap verir. Bu büyük bir yanlıştır. İbn-i Arabî Hazretleri bir eserinde Allah'ın (cc) on bin küsur tane esmasını tespit ettiğini bildirir. Rabbimizin kaç tane esmasının bulunduğu sorusuna, Muhterem Hocam Ömer Tuğrul İnançer "Allah'ın (cc) sayısı kendince malum tane esması vardır, biz onu idrak edemeyiz" manasında bir sözle yanıt vermişti. Ben Hocamın çok doğru olan bu sözüne şu soruyu ilave etmek istiyorum: "Varlığının, yaratmasının, gücünün, kudretinin, kuvvetinin ve hiçbir şeyinin sınırı olmayan yüceler yücesi Rabbimizin (cc) esmalarına sınır konulabilir mi?"
Doksan dokuz addan ibaret olan esma Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa'nın (sav) aşağıdaki hadislerde dikkatini çekmiş olduğu isimlerdir. Bu konuda da söz Peygamber Efendimiz'in (sav) hadislerini naklederek sözümüzü tamamlıyoruz:
Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Allah Teâlâ hazretlerinin doksan dokuz ismi vardır, yüzden bir eksik. O, tektir, teki sever. Kim bu isimleri ezberlerse cennete girer. Onlar şunlardır: Allah, el-Vahid, es-Samed, el-Evvel, el-Ahir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Hâlık, el-Bâri, el-Musawir, el-Melik, el-Hakk, es-Selâm, el-Mü' min, el-Müheymin, el-Azîz, el-Cebbâr, el-Mütekebbir, er-Rahmân, er-Rahîm, el-Latif, et-Habîr, es-Semi’, el-Basir, el-Alîm, el-Azim, el-Bârr, el-MUte' âl, el-Celîl, el-Cemîl, el-Hayy, el-Kayyüm, el-Kâdir, el-Kâhir, el-Aliyyu, el-Hakîm, el-Karîb, el-Mudb, el-Ganiyyu, el-Vehhab, el-Vedüd, eş-Şekür, el-Mâcid, el-Vacid, el-Vâli, er-Râşid, el-Afuvvu, el-Ğafür, el-Halîm, el-Kerîm, et-Tevvâb, er-Rabb, el-Mecîd, el-Veliyyu, eş-Şehîd, el-Mübîn, el-Bürhân, er-Ra'üf, er-Rahîm, el-Mübdiu, el-Mu'îd, el-Bâis, el-Vâris, el-Kaviyyu, eş-Şedîdu, ed-Dârru, en-Nâfı' u, el-Bâki, el-Vâkî, el-Hâfıd, er-Râfi', el-Kâbıd, el-Bâsıt, el-Mu'ızzu, el-Müzillü, el-Muksıt, er-Rezzâk, Zü'l-Kuvve, el-Metîn, el-Kâim, ed-Dâim, el-Hâfız, el-Vekîl, el-Fâtır, es-Sâmi', el-Mu'tî, el-Muhyî, el-Mümît, el-Mâni', el-Câmi', el-Hâdî, el-Kâfı, el-Ebed, el-Âlim, es-Sâdık, en-Nür, el-Münİr, et-Tâmm, el-Kadîm, el-Vitru, el-Ahadu, es-Samedu, ellezi lem yelid velem yüled ve lem yekûn lehu küfüven ahad."
Zûhrî der ki: "Bana birçok ilim ehlinden ulaştığına göre, bu Esmâu Hüsna'nın okunmasına "Lâ ilahe illallahu vahde-hu lâ şerike leh. Lehü'l Mülkü ve Lehü' l-Hamdu bi-yedihi' I-Hayr ve huve ala külli şeyin kadir, la ilahe illallahu, lehül-Esmâu' l-Hüsnâ" diye başlanmalıdır."
Başka bir rivayette de şöyle bildirilir:
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlulah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Allah'ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları ezberlerse cennete girer. Allah tektir, teki sever." Bir rivayette: "Kim o isimleri sayarsa cenntete girer" buyurmuştur. Buhârî hadisi bu lafızla tahric etmiştir. Müslim'de "tek" kelimesi yoktur. Buhârî, Daavöt 68; Müslim, Zikr 5, (2677); Tirmizî, Daavât87, (3502).
Tirmizi nin rivayetinde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) Allah' m isimlerini şöyle yazdı: "O Allah ki O'nda başka ilâh yoktur. Rahman'dır. Rahim'dir. El-Meliku'l-Kuddûsu, es-Selâmu, el-Mü'minu, el-Müheyminu, el-Azîzu, el-Cebbâru, el-Mütekebbiru, el-Hâliku, el-Bâriu, el-Musavviru, el-Gaffâru, el-Kahhâru, el-Vehhâbu, er-Rezzâku, el-Fettâhu, el-Alîmu, el-Kâbizu, el-Bâsitu, el-Hâfidu, er-Râfiu, el-Muizzu, el-Müzillu, es-Semİu, el-Basİru, el-Hakemu, el-Adlu, el-Latİfu, el-Habîru, el-Halîmu, el-Azîmu, el-Gafûru, eş-Şekûru, el-Aliyyu, el-Kebîru, el-Hafizu, el-Mukîtu, el-Hasîbu, el-Celîlu, el-Kerîmu, er-Rakîbu, el-Mucîbu, el-Vösiu, el-Hakİmu, el-Vedûdu, el-Meddu, el-Bâisu, eş-Şehİdu, el-Hakku, el-Vekîlu, el-Kaviyyu, el-Metİnu, el-Veliyyu, el-Hamİdu, el-Muhsî, el-Mubdiu, el-Muîdu, el-Muhyi, el-Mümîtu, el-Hayyu, el-Kayyûmu, el-Vâcidu, el-Mâcidu, el-Vâhidu, el-Ahadu, es-Samedu, el-Kâdiru, el-Muktediru, el-Muahhiru, el-Evvelu, el-Âhiru, ez-Zöhiru, el-Bâtinu, el-Vâli, el-Müte'öli, el-Berru, et-Tevvâbu, el-Müntekimu, el-Afuvvu, er-Raûfu, Mâliku'l-Mülki, Zü'l-Celâli ve'l-İkrâm, el-Muksitu, el-Câmiu, el-Ganiyyu, el-Muğnî, el-Mâni', ed-Dârru, en-Nâfiu,en-Nûru, el-Hâdî, el-Bedîu, el-Bâki, el-Vârisu, er-Reşîdu es-Sabüru."
İsm-i Azam
ism-i Azam, en büyük isim demektir. Büyüklüğünün sebebi imanla, tevhitle ve bilmediğimiz diğer sırlar nedeniyle olabilir. Ancak rivayete göre İsm-i Azam'ı bilenlerin bu isimle yaptıkları dua kabul olunur, ism-i Azam'ın tek isim mi yoksa birden fazla isim mi olduğu bilinmemektedir. Kur'an-ı Kerim'deki "Zü'l-Celal-i ve*l-İkram olan Rabb'inin ismi ne yücedir!" (Rahman Suresi, 78) ayeti nedeniyle İsm-i Azam'ın bu isim olduğu rivayeti vardır.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Lem'alar isimli eserinde Otuzuncu Lem’a da İsm-i Azam olarak altı isim belirtilmektedir. Bunlar: Kuddus, Adl, Hakem, Ferd, Hayy, Kayyum isimleridir. Hazret-i Ali (ra) bu isimlerin tümünü; İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri Hakem ve Adi isimlerini; Gavs-ı Azam Abdulkadir Geylani (ks) Hayy ismini hakkında; İmam-ı Rabbani (ks) hazretleri de Kayyum ismini İsm-i Azam olarak kabul etmektedir. Bediüzzaman Hazretleri Şualar isimli eserinde 2. şuada Ehad esması de bu altı isme eklemektedir. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisi şerifinde ism-i Azam ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
Esma Bintu Yezîd (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Allah'ın ism-i Âzam' ı şu iki âyettedir:
"İlahınız, tek olan ilahdır, ondan başka ilah yoktur. O Rahman ve Rahîm' dir." (Bakara 163).
Âl-i İmrân süresinin baş kısmı: Elif Lâm-Mim. O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur, O Hayy ve Kayyümdur" (Âl-i İmrân 1-3). (Ebû Dâvud, Salât 358, (1496); Tirmizî Daavât 65, (3472).)
Peygamber Efendimiz'le (sav), Hz. Ali (kv) ve yukarıda ismini zikrettiğimiz büyük âlim efendilerimiz arasında bir görüş ayrılığı olabileceğini düşünmek çok doğru değildir. Yukarıdaki hadiste ve âlimlerimizin beyanlarındaki farklılığın görüş ayrılığından değil, İsm-i Azam'ın çok sırlı ve bulunması için özel bir çaba gerektiren bir mesele olmasından kaynaklandığını düşünüyoruz.
İsm-i Azam meselesi de başlı başına bir kitaba konu olacak derecede derin bir meseledir. Bu nedenle okuyucularımızın bu mesele üzerinde düşünüp araştırma yapmalarını tavsiye ediyoruz.
Zikir Adabı
Tasavvuf kurumlarında şeyhler müridinin fıtratına, kapasitesine ve ihtiyacına göre zikir miktarını kendileri verirler. Burada her kurumun kendi gelenekleri de önemli rol oynamaktadır. Biz tasavvuftaki zikirden çok kısaca zikirde daha tesirli sonuç alınması için bazı tavsiyelerde bulunacağız. Öncelikle zikir için abdestli olma farziyeti olmadığını bildirerek konuya başlayalım. Hatta hayızlı durumlarda hanımların da Allah'ı zikretmesinde bir sakınca bulunmamaktadır. Ancak bu namaz gibi diğer ibadetlerle karıştırılmamalıdır. Bu konuda ilmihal kitaplarına bakılabilir. Ancak bizler hem edep gereği hem de daha yüksek tesir alabilmek amacıyla abdestli olmamız çok daha hayırlı olacaktır.
Bunun yanı sıra nafile ibadetlerle Allahu Teâlâ'ya (cc) yakarma niyetinde olan bizler (esmaları hususi olarak zikretmek bildiğimiz gibi farzların arasında değildir, nafile olarak adlandırmak daha doğrudur) farz ve sünnet ibadetlerimizi eksiksiz yerine getirmemiz şarttır. Bunun haricinde de Allah'ın (cc) emirlerine büyük hürmet göstererek uymamız yasakladıklarından da titizlikle kaçınmamız şarttır. Kalbini kırdığımız, bizden istediği küçük ricalarını dahi yerine getirmediğimiz, hürmet saygı göstermediğimiz bir büyüğümüzden borç para istemeye kalksak başımıza ne geleceğini aşağı yukarı tahmin ederiz. Hem istediğimizi alamayız hem de kendimize "yahu ne yüzsüz biriymiş şu" dedirtiriz, ahu Teâlâ'dan (cc) hürmet görmemiz için O'na hürmet göstermemiz, O’nun istediklerini yapmamız, kısaca çok edepli olmamız gerekmektedir. Tasavvuf kurumlarında ve bazı camilerde "Edeb ya Hû" yazısına çok rastlanmasının sebebi de budur.
Hucurat Suresi'nin ilk ayetlerinde şöyle buyrulur:
1-. Ey iman edenler! Allah'ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah' a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
2-Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber' in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber' e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider.
3-Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah'ın, gönüllerini takva (Allah'a karşı gelmekten sakınma) konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
4-(Ey Muhammedi) Odaların arkasından sana bağıranların çoğu aklı ermeyen kimselerdir.
5-Onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Resulullah'ın (sav) karşısında seslerini yükselten kimseleri amellerinin boşa gideceğini bildiren Rabbimizin (cc) bu ayetlerinden âlimler "Edebi olmayanın ibadeti kabul olmaz" sonucunu çıkartmıştır. İslam dininde her işin bir edebi vardır. Yemek yemenin, konuşmanın, susmanın, su içmenin, tuvalete gitmenin, eşlere yaklaşmanın dahi edepleri vardır. Bir zamanlar 3 kıtaya hükmeden ecdadımız o topraklara Kur'an'ın ve Resulullah'ın (sav) edebiyle hükmettiği için 600 sene ayakta kalabildi. Bu nedenle zikirde de edebe riayet etmemiz çok önemlidir. Ancak bu edeplere riayet edemeyeceğimiz durumlarda da kendimiz Allahu Teâlâ'yı (cc) anmaktan alıkoymamalıyız.
Allahu Teâlâ'yı (cc) otururken, ayakta, yan yatarken ve yolculuk esnasında anma iznimiz bulunmaktadır hatta bu halleri boş geçirmeyip daima zikir halinde olmamız tavsiye edilmektedir. Al-i İmran Suresi 191. ayette şöyle buyrulur: "Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. 'Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru' derler.". Ancak zikrimizin daha düzgün yapmak için şu kurallara riayet etmemiz daha hayırlı ve güzel olacaktır:
Kıyafetlerimiz ve kişisel temizliğimiz mükemmel olmalıdır. Özenle abdest almamız, imkân varsa gusül abdesti almamız daha iyi olacaktır.
Zikir için genellikle gece vakti ve sabah namazından sonraki vakitler tavsiye edilir. Teheccüt vakti zikir için en çok tavsiye edilen vakittir.
Zikre başlamadan önce iki rekât nafile namaz kılmak, 25 defa estağfurullah çekmek, bir Fatiha ve Üç İhlas suresi okuyarak sevabını başta Peygamber Efendimiz'e (sav) olmak üzere, tüm peygamber efendilerimize, Ehl-i Bey'te, Ezvac-ı Tahirat'a, Ashab-ı Kiram'a, şehitlerimize (burada virgül koyuyorum, bu listeyi kendinize göre uzatabilirsiniz, ancak dua kitaplarından ya da internetten bu konuda yardım almanızda fayda var) göndermek çok faydalıdır.
Zikir yapılacak yerin temiz, sessiz, huzurlu bir yer olarak tercih edilmesi çok faydalı olacaktır.
Zikir kıbleye dönülerek çekilmelidir. Zikir, hızlı hızlı, yavaş yavaş ya da sadece kalpten çekilebilir. Ancak tam bir yoğunlaşmayla, çektiğiniz zikrin manası düşünülerek çekilmesi gerekir. Hüşû içinde olunmalı, başka bir işle bedenen, kalben ya da zihnen uğraşılmamalıdır.
Zikir tam bir uyanıklık halinde yapılmalıdır. Rehavet ve uyku çökmesi halinde oturma şekli değiştirmek, zikir şekli değiştirmek ya da abdest tazelemek faydalıdır.
Zikir ve diğer nafile ibadetler konusunda en önemli husus da devamlılıktır, ibadetimizin ve zikrimizin, çok ve düzensiz olmasındansa, az ve düzenli olması daha iyidir. Örneğin günde on beş bin "Ya Allah" esmasını aksatarak çekeceğimize, düzeni hiç şaşmayacak bir şekilde her gün üç bin tane olarak bu zikre devam etmemiz daha iyi olacaktır. Herhangi bir şekilde günlük zikir sayımızı arttırdığımızda bu zikri daha sonra azaltmamak daha iyidir. Ancak zikir sayısı değişmeyecek şekilde başka zikirlere devam edebiliriz.
Zikir esnasında bu edeplere uymak çok faydalı olacaktır. Fakat zorunluluk durumlarında bu edeplere uyamayacağız diye Allah'ı (cc) zikirden yüz çevirmemeliyiz.
Havas İlmi ve Vefkler
Havas ilmi, genellikle harflerin ve sayıların, esmaların veya ayetlerin sırlarından, hikmetlerinden faydalanılarak çeşitli etkiler elde etmek için esmanın veya ayetin kendisi ya da vefki ve bunlara bağlı harf ve sayılar ile tılsımlar kullanılarak ve bu sistem üzerine kurulmuş bir ilim olarak bilinmektedir. Gerçekte bu tanımdan çok daha geniş bir kapsamı ihtiva eder ve uçsuz, bucaksız, sınırsız bir ilimdir. Bu çalışmamızda bahsettiğimiz vefklerin hazırlanması, esmaların belirli sayılarda çekilmesi gibi durumlar da havas ilminin bir konusudur.
Vefk kelime anlamı itibariyle uyum demektir. Vefk, içinde bazı harf ve rakamların bulunduğu özel bir tablodur. Bu rakam ve harfler belli bir uyum içinde, belli usul ve kurallara göre tablo içerisine yerleştirilmektedir. Vefkin temel hazırlanmasındaki en önemli dayanak ebced hesabıdır. Ebced hesabı harflerin alfabedeki sayısal değerlerine göre yapılmaktadır. Biz vefkin nasıl hazırlandığı konusunda burada fazla detaya girmeyeceğiz. Ancak vefkin yazılmasında dikkat edilmesi gereken hususlara dikkat çekeceğiz.
Vefklerin yazılmasında amaca ulaşılabilmesi için vefkin ne zaman yazılması gerektiği bilinmelidir. Bazı vefkler her zaman yazılabildiği gibi bazı vefkler de sadece belli zamanlar içinde yazıldığında etki göstermektedir. Vefkler bu kitabımızda belirttiğimiz olumlu meselelerde kullanılabildiği gibi, büyü gibi şeytani işlerde de kullanılabilmektedir. Bakara Suresi 102. ayette büyü yapanın da yaptıranın da ebedi olarak cehennemlik olduğu bildirilmektedir. Bu nedenle böyle meselelerde bilerek ya da bilmeyerek hataya düşülmemesi ve dünyada da ahirette de helak olunmaması için okuyucularımızı uyarıyoruz.
Vefklerle ilgili önemli bir kural da vefkin nereye yazılacağıdır. Vefkin özel bir şey üzerine (altın, gümüş, kurşun levhalar) yazılması ya da nakşedilmesi istenmemişse vefk kâğıt üzerine yazılır. Ancak kâğıt üzerine yazılacak olan vefkler, tükenmez ya da kurşun kalem gibi nesnelerle yazıldığı takdirde etki etmezler. Bu tür vefklerin belirtilmiş özel bir mürekkebi yoksa safran, gülsuyu, misk karışımlı özel olarak hazırlanan bir mürekkeple yazılması gerekmektedir.
Çekilen Zikirlerin ve Esmaların Etkileri
Bu çalışmamızda bahsettiğimiz esmalar, zikirler ve vefkler tam bir iman ve itikatla Allah'ın (cc) izni ile sonuç verecektir. Bu etkiler kimi zaman beklenmedik bir şekilde ve olağan üstü hallerle ortaya çıkabileceği gibi kimi zamanlarda da hiç belli olmadan yavaş yavaş ortaya çıkabilir. Örneğin çok rızık isteyen ve zengin olmak isteyen birisi bununla ilgili zikirleri adabına göre yaptığında kendisine hiç beklemediği bir servet verilerek de amacına ulaştırılabileceği gibi, kendisine ticaret ve servet kazanma yolları ilham edilerek de bu amacına ulaştırılabilir. Tabii üçünü bir ihtimal daha vardır ki o da Allahu Teâlâ'nın (cc) o kişinin o isteğini yerine getirmemesidir. Eğer durum böyleyse ya o kişi bir usul hatası yapmıştır, ya tam olarak iman etmemiştir ya da bu isteği kendisi için hayırlı değildir. Bu nedenle sabırla ve samimiyetle Yüce Mevlâmızdan (cc) talepte bulunmalı ve isterken hayır istemeliyiz. İsteklerimiz nefsanî arzularımız için olmamalı, bir Müslüman'a yaraşır talepler olmalıdır.
Esmaların özelliklerinden bahsetmeye geçmeden önce, esmaların bu kitapta bahsedebildiğimiz özellikleri belki de konunun özetinin özeti bile olamayacağını tekrar belirtmemizde fayda var. Ancak bu kitabı okuyanların kafasında bu konu ile ilgili belirli pencerelerin açılabileceğini ümit ediyoruz. Allahu Teâlâ (cc) zikir ehlinden olan sizlerin sayısını arttırsın ve zikir ehli olanları yeryüzüne hâkim kılsın. Zikir ehli olmayanları da bu şerefe nail eylesin.
Ebabil Yayınları İsmi Azam Sırları ve Büyük Dualar kitabı nı incele diniz.
Diğer Özellikler |
Stok Kodu | Ebab İsm Az Dua |
Marka | Ebabil Yayıncılık |
Stok Durumu | Bu ürün geçici olarak temin edilememektedir. |
Ebab İsm Az Dua