Kitap Sahihi Müslim Tercümesi ve Şerhi
Yazar İmam Müslim
Tercüme Ahmet Davudoğlu
Yayınevi Şifa Yayınevi
Kağıt Cilt Sarı şamua, Lüks Bez Cilt, 10 Cilt set
Sayfa Ebat 5.748 Sayfa, 17x24 cm, Büyük boy, Son Dizgi Yenilenmiş Arapça Hat
Yayın Yılı 2020
Not: Bu eseri Sönmez Neşriyat yayınlamaktaydı. Artık Şifa yayınları tarafından yayınlanmaktadır.
Kur'an-ı Kerîmden sonra en sahîh kabul edilen eserlerden biri...
Sahîh-i Müslim'in en şümullü Türkçe şerhi ...
Şifa Yayınları, Sahihi Müslim Tercümesi ve Şerhi kitabını incelemektesiniz.
Ahmet Davutoğlu Tercümesi 10 Cilt Sahihi Müslim Tercüme ve Şerhi kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
TAKDİM
Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünneti, Kur'an-ı Kerim'in hem tebliği, hem beyanı, hem de hayata tatbiki olduğu için Ümmet açısından hayatî önemdedir. Bu sebeple
islam uleması,
Sahabe asrından bu yana Kur'an-ı Kerim'e paralel olarak Sünnet-i seniyyenin ana taşıyıcı unsuru olan hadis-i şeriflere de son derece büyük bir hassasiyetle hizmet etmiştir.
Hadislerin ezberlenmesi, nakli, yazıya geçirilmesi,
kitaplarda tedvini, tasnifi ve şerhi, hayatın muradullah istikametinde inşa ve idamesi için vazgeçilmez olduğundan, bu alanda büyük gayretler sarf edilmiş, sayısız eserler vücuda getirilmiştir.
Bu cümleden olarak, merhum ve mağfur
Ahmed Davudoğlu hocanın
Sahîh-i Müslim Tercemesi ve Şerhi isimli muhalled eseri birkaç bakımdan ayrı bir hususiyete sahiptir:
Herşeyden önce o, Kütüb-i Sitte'nin
Sahîh-i Buhari den sonra ikinci sırada (hatta bazı ulemaya göre birinci sırada) gelen
Sahihi Müslim üzerine yapılmış bir çalışmadır.
Temel bir
hadis kaynağı üzerine Cumhuriyet döneminde yazılmış mütekâmil ilk
şerh dir.
Kendisinden önce yazılmış
şerhlerin mükemmel bir hülasası olması yanında, günümüz meselelerine dair yetkin bir alimin tesbit ve teşhislerini muhtevidir.
Şerh ne maksadı hasıl etmeyecek kadar kısa, ne de okuyucuyu yoracak kadar uzundur. Merhum
müellif, orta seviyedeki okuyucuyu hedeflemiş, hem ilmî izahları, hem de üslup ve dili ona göre ayarlamıştır.
Eserin başında kısa da olsa
Hadis Usulüne dair bir bahis mevcuttur.
Müellif merhumun
Ehl-i Sünnet itikadının muhafaza, müdafaa ve neşrine ömrünü adamış alim kişiliği eserin her bahsine sinmiş bulunmaktadır.
Okunup istifade edildikçe merhum müellifinin hasenat hanesine kaydedilmeye devam edecek bir sadaka-i cariye olmasının ötesinde, günümüzde yaşanan bilgi kirliliği karşısında istikametin ve kalp safiyetinin muhafazasına büyük hizmet anlamına gelen bu eseri
orijinal haliyle okuyucuya arz etme bahtiyarlığı yaşattığı için Cenab-ı Hakka hamdediyoruz.
Eserin son cildi (XII. cilt), istifadeyi ciddi anlamda kolaylaştıran "Fihrist" ten oluşmaktadır. Yılların emeği olan bu çalışmanın telif hakkını, herhangi bir maddî karşılık almadan tarafımıza devreden muhterem Necdet Arman hocama, ayrıca merhum müellifin varisleri adına, eserin tarafımızca basılması konusunda gerekli kolaylığı gösteren İbrahim Yıldız beye teşekkürlerimi sunuyorum.
Ebubekir Sifil
Çengelköy,
14 Ramazan 1438
9 Haziran 2017
MÜELLİFİN TERCÜME-İ HALİ
Müellif, Bulgaristan'ın Şumnu vilayetine bağlı Kalaycı köyünde 1912 yılında doğmuştur. Fakirce bir çiftçi ailesine mensuptur. İlk tahsilini köyünde, rüştiye (yani orta) tahsilini köyüne yakın Ekizce namındaki bir köyde bitirmiştir. Babası dini ilim-lere aşık, ulemaya son derece bağlı olduğu için orta tahsilden sonra oğlunu Şum-nu'daki Nüvvâb mektebine göndermiştir. Bu mektep dört senelik orta ve beş senelik lise, üç senelik yüksek kısımları bulunan bir külliyedir. Bütünüyle bizim İmam-Hatip okulları ve Yüksek İslam Enstitüleri ayarında hatta müfredat programları itibarıyla onlardan çok daha mükemmelmiş.
Sıra ile Nüvvâb'ın bütün kademelerini ikmalden sonra 1936 yılında Baş Müftülük kendisini iki arkadaşı ile birlikte Mısır'a ihtisasa göndermiştir. Orada beş sene kadar kalmış, bu müddet zarfında Ezher'in Şeriat (yani İslam Hukuku) fakültesini bitirmiştir. 1942'de Bulgaristan'a dönmüş ve az sonra Nüvvab mektebinin lise ve yüksek kısımlarına öğretim üyesi tayin edilmiştir. 1944'de Bulgaristan Ruslar tarafından işgal edilince büyük inkılaplar olmuş, hükümet idaresi komünistlerin eline geçmiştir. Yalnız bir müddet Dışişleri Bakanlığı eski hali ile bırakılmıştır. Bulgaristan'da azınlıkların maarif işleri, Dışişleri Bakanlığına bağlıdır.
Bu arada bazı komünist idarecilerin teşviki ile Nüvvab talebesi bitmez tükenmez grevlere girişmiştir. Mektebin bünyesi ile telifi kâbil olmayan şeyler istemektedirler. Talebe her gün biraz daha şımartılarak ne istediğini kendisi de bilmez bir hale getirilmiştir. Grevlerin en ateşli zamanında mektebin müdürü istifa eder. Bakanlık yerine Davudoğlu'nu tayin eder.
Davudoğlu bir yandan Şumnu'nun milis (yani komünist) idaresine, bir yandan da henüz komünistleşmemiş olan bakanlığın emirlerine uymak mecburiyetindedir. Bu şartlar dahilinde iki sene grevci talebe ile uğraşmış fakat grevler bitmemiş, nihayet Şumnu milis kumandanı tarafından gizlice Türkiye casusluğu ile suçlandırılarak tevkif ettirilmiştir. Suç ağırdır.
Davudoğlu casus şebekesi kurmak ve işletmekle itham edilmiştir. Bu münasebetle muhtelif köy ve kasabalardan 23 kişi tutuklanmış ve hepsi doğrudan doğruya Sofya'daki Divan-ı Harb'e gönderilmiştir. Burada hayat bahasına 17 gün çok ağır hesaplar verilmiş sonra mucize kabilinden bir vesile ile kurtularak Sofya milisi idaresindeki emniyete teslim olmuşlardır. Burada da 1 ay çile doldurduktan ve ecnebi sefaretlerin baskısı ile yeni yeni soruşturmalar yapıldıktan sonra maznunların ekserisi tahliye edilmiş, 7 tanesi Rosizsa vadisindeki toplama kampına gönderilmiştir.
Davudoğlu bunların içindedir.
Bu vadide baraj bahanesiyle 3.000 tutuklu biçare, firavunların esirleri gibi ça-lıştırılmaktadır. Çalışan bu muazzam kitle ekseriyetle generallerden büyük rütbeli subaylardan, doktor, mühendis, avukat, öğretmen, gazeteci ve polislerden müte-şekkiIdir. İçlerinde çiftçi gibi işçi sınıfı pek azdır.
Davudoğlu bu kampta 4-5 ay çalış-tırıldıktan sonra hastalığı dolayısıyla tahliye edilmiş ve yine Şumnu'daki müdürlük vazifesinin başına gönderilmiştir.
Bu arada grevler bir parça hafiflemiştir. Nihayet bir münasebetle müdürlükten istifa etmiş. Birkaç sene öğretmen olarak vazife görmüştür fakat son derece huzursuzdur, hatta milis kumandanından korkunç bir ihtar almıştır. Bu ihtar, ebediyen evine dönmemek şartıyla tevkif edileceğini bildirmektedir.
Bunun üzerine
Davudoğlu, Varna'daki Türk konsolosuna müracaat ederek iltica etmek ister. Buna imkan bulunamasa da konsolosa kendisine Türkiye'deki bir akrabasından taahhütname getirtir. Aylarca uğraşıp bekledikten sonra nihayet 1949 yılı sonunda bu taahhütnameye istinaden dört kişilik aile efradıyla Türkiye'ye göç etmesine izin verilir ve göç eder. Ana vatana kavuşunca yaptığı ilk iş Edirnenin meşhur Selimiye camiinde secde-i şükrana kapanmak olmuştur. Artık kurtulmuştur.
Türkiye'de ilk zamanlarda hayli maddi sıkıntılar çekmişse de bilahare rızık yolları peyderpey açılmıştır. Evvela Yedikule'deki Küçükefendi camiine imam ve hatip tayin edilmiş, birkaç ay sonra Diyanet İşleri Reisliğinde gezici vaiz kadrosu ile vazife almıştır. Bu vazifede sekiz ay kaldıktan sonra kendi isteği ile Bursa'nın Orhangazi müftülüğüne naklen tayin edilmiştir. Üç sene bu vazifede kaldıktan sonra isteği üze-rine İstanbul Fatih Camii Kütüphanesi memurluğuna nakledilmiş, bir müddet sonra aynı kütüphanenin başmemurluğuna tayin edilmiştir. Bilahare kütüphane, memurları ile birlikte Süleymâniye Umumi Kütüphanesine ilhak edilmekle
Davudoğlu da oranın memuru olmuş, aynı zamanda İstanbul İmam-Hatip okulunda lektör (okutman) olarak ders okutmuştur. 1959 da İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü açılınca oraya naklen öğretim üyesi ve müdür yardımcısı tayin edilmiştir. On sene enstitüde Arap Dil ve Edebiyatı öğretmenliği yapmış, birkaç sene müdür başyardımcılığı ve müdürlük vazifelerini de ifa etmiştir.
Nihayet 1967'de Diyanet İşleri Başkanlığının Konya'da açtığı Vilayet Müftüleri seminerine fetva konusunda ders vermek için davet olunmuş, mezkür seminerde la-ikliğe aykırı konuştu iddiası ile Milliyet Gazetesi tarafından ihbar mahiyetinde ısrarlı yazılar yazılmış ve neticede
Davudoğlu bir yıl ağır hapis ve dört ay sürgün cezasına mahkum olmuştur. Bu davayı temyizde kazanmasına rağmen Cumhuriyet Başsav-cısının itirazı üzerine hüküm bozularak mahkumiyet kararı tazelenmiş ve müellif ce-zasını, hapiste yatmak ve sürgüne gitmek suretiyle ödemiştir.
Cezasını tamamladıktan sonra ilmi çalışmalarını evinde sürdüren
Davudoğlu 7 Nisan 1983 tarihinde vefat etti ve Eyüp Kabristanı'na defnedildi.
Türkçe'den başka Arapça ve Bulgarca bilen
Davudoğlu inançlarına bağlılığı, yaşayışındaki sadelik ve alçak gönüllülüğüyle temayüz eden bir İslam âlimiydi.
Eserleri
1-Kur'ân-ı Kerim ve İzahlı Meali.
2-
Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi
3- Reddül-Muhtâr ale'd-Dürri'l-Muhtâr: İbni ibidinin fıkha dair meşhur eseri Reddül-Muhtâr'ın
tercümesidir. Davudoğlu bu eserin ilk on cildini hazırlamış, geriye kalan kısım Mehmet Savaş ve Mazhar Taşkesenlioğlu tarafından
tercüme edilmiştir.
4- Selâmet Yolları: İbn Hacer el-Askalâni'nin ahkâm hadislerine dair Bulüğu'l-Meram adlı eserinin
tercüme ve şerhi olup tam adı Buluğu'l-Merâm
Tercümesi ve Şerhi: Selamet Yolları’dır. Çeşitli ofset baskıları yapılan eser, büyük ölçüde Emir es-San'ani'nin Sübülü's-Selam adlı şerhine dayandığı hatta -Ehl-i sünnet dışı mezhep ve fırkaların görüşleri atılarak- onun bir
tercümesi mahiyetinde olduğu için bu şekilde adlandırılmıştır.
5- Mülteka Tercümesi: Mehmed Mevkûfati'nin, İbrahim b. Muhammed el-Halebi'ye ait Mülteka’l-Ebhur adlı fıkha dair eserine yaptığı ilaveli tercümenin sadeleştirilmiş şeklidir.
6- Tibyân Tefsiri: Ayıntâbi Mehmed Efendi'ye ait Tefsir-i Tibyan adlı Türkçe tefsirin Süleyman Fahir Bey tarafından
sadeleştirilen nüshasının yeniden gözden geçirilmiş şeklidir.
7- Ölüm Daha Güzeldi: Hatıraları ihtiva etmektedir.
8- Dini Tamir Davasında Din Tahripçileri: Yenilikçi İslâmcılık akımına reddiyedir.
Davudoğlu, Mehmed Zihni Efendi'nin Ni'met-i İslam adlı eserini de
sadeleştirmiş, ancak bu eser henüz basılmamıştır.
MÜELLİFİN ÖNSÖZÜ
Kitâbullahtan sonra şer'i delillerin ikincisi Peygamber Efendimiz'in sallallahu aleyhi ve sellem sünneti ve ale'l-husus hadisleridir. Bundan dolayıdır ki islam uleması Resülullah'tan sallaIlahu aleyhi ve sellemin rivayet edilen hadisleri en ince hadde-i tetkikten geçirerek onların
sahihini, sakimini birer birer beyan etmiştir. Binnetice sahih hadisleri bir araya toplayan pek çok
kitap yazılmıştır. Bunların içinde "en sahih" unvanı Ebü Abdillah Muhammed b. ismâil el-Buhâri ile Ebu'l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc'ın "el-Camiu's-
Sahih" adlı eserlerine münhasır kalmıştır.
Ulemanın ekserisi
Buhâri'nin Sahih'ini Kitâbullah'tan sonra yeryüzünde en
sahih kitap olarak kabul etmiş fakat bazısı da Müslim'in Sahih'ini Buhâri'nin kitabına tercih eylemiştir.
Demek isterim ki
Müslim'in Sahih'i, Kitâbullah'tan sonra yeryüzünde en
sahih kitap denilecek kadar mühim bir eserdir. Arz ettiğim gibi bu mühim eserin mevzuu âhirzaman Peygamberi Muhammed Mustafa Efendimiz Hazretlerinden nakledilen en sahih hadislerdir.
İşte ben aczime bakmayarak inâyet-i Hak'la bu eserin
tercüme ve şerhine şurü' etmiş bulunuyorum. Şunu da arz edeyim ki
Buhâri ile Müslim'in Sahihlerini tercüme etmeyi daha talebeliğimde gönlümden geçirmiş hatta bu işi ileride beraber yapmayı bir arkadaşıma teklif etmiştim. Allah'ıma şükürler olsun! Hâlisane niyetimi dua yerine kabul buyurmuş. Bu derece mühim ve bu kadar mübârek bir eserin
tercüme ve şerhine benim gibilerin kalkışması hakikatte şâyân-ı hayret bir ictisârdır zira yapacakları iş eserin şanını yükseltmek şöyle dursun bilakis alçaltır. Ben bu ciheti birkaç yıldan beri düşünmekte ve bilhassa
Sahih-i Müslim'e şerh yazmam için yapılan bazı teklifleri bu sebeple kabul edememekteyim.
Şunu da söyleyeyim ki dilimize
tercüme edilmiş bir hayli
hadis kitapları mevcuttur. Bunlardan bazılarının dipnot şeklinde izahları varsa da bazıları izahsızdır. Her iki ferikin hüsn-ü niyetinde şüphe yoktur. Şu kadar ki noksan bırakılan izahlarla izahsız
yapılan
tercümelerden beklenen fayda tam değildir hatta ince aranırsa, çıplak bir
tercümenin zararı faydasından çok olmak ihtimali bile vardır. Aynı hal, âyet
tercümelerinde de mevcuttur.
Çünkü gerek
hadis gerekse ayetlerin içinde mensüh olanları vardır. Bunların hükümleri kalkmıştır. Bize delil olamazlar. Keza tevil ve tahsis edilenleri, mecaz ma-nada kullanılanları muâraza halinde bulunanları manası müşkil yahut müteşabih olanları vardır. Bunlar hiçbir zaman kuru bir
tercüme ile ifade edilemedikleri gibi hükümlerini anlamak dahi her yiğidin karı değil ancak ve ancak müçtehit ulemaya müyesser olan büyük bir iştir.
Görülüyor ki
hadisleri sırf tercüme halinde bırakmak bu nokta-i nazardan tehlikeli bir iştir zira mensuh veya müevvel bir hadisin
tercümesini okuyan bir kimse delil buldum zannederek o tercüme ile amel edebilir. Bu suretle hataya düşmek, işten bile değildir. Bahusus her mesele hakkında âyet ve hadisten delil olup olmadığını araştırıp sormanın moda haline geldiği şu zamanda bu tehlike daha da büyüktür. Çünkü dedikodu niyetiyle delil peşinde koşan bir adam, mensüh bir delil bulur bulmaz "Bak, filan işi yapmak caizmiş de şimdiye kadar hocalar bizden gizlemişler." diyerek o delili elbette teşhir eder ve ulema hakkında söylemedik söz bırakmaz. Bu cihetler ne kadar derin düşünülürse, âyet ve
hadislerin şerhleri ile birlikte
tercüme edilmesi lüzum ve zarureti de o kadar iyi anlaşılır.
İşte bu sebeple ben de
Sahih-i Müslim'in tercümesi ile beraber şerhini nihayet üzerime aldım. Bununla haşa bu işin hakkından gelecek alimlerden olduğumu iddia etmiyorum. Benim ilmi kudretim o zevata talebelik etmeye bile müsait değildir. Bi-naenaleyh -yukarıda da arz ettiğim veçhile- yazacağım şerh böyle bir şahesere şan değil ancak şeyn (1) kazandırır lakin kariin-i kiramın muâhezelerine meydan bırakma-dan hemen arz edeyim ki yazmakta olduğum şerh hakikatte benim değil, bu babta söz sahibi olan hakiki ulemanındır. (Allah onlardan razı olsun.) Gerçi başkalarının eserlerinden nakilde bulunmayı tenkit edenler varsa da haksızdırlar çünkü tamamen nakle dayanan şeriat ilmini muhtelif eserlerden nakletmeden ifadeye imkân yoktur. Onun için bütün ulemanın eserleri birbirlerinin
kitaplarından nakillerle doludur. Bu tenkit değil tebrike şayan bir iştir. Yalnız yapılan nakil söylenmeyerek, başkasının sözünü benimsemek çirkin bir iştir.
1-Şeyn:Kusur, ayıp, noksan. kabahat. Yaramaz şey.
Evet ulema-i kiram hazeratı gerek
Buhari'nin gerekse Müslim'in "Sahihleri üzerine pek çok şerh yazmıştır. Ben bunlardan ele geçirebildiğim kadarından istifade ettim hatta Hindistan'da mükemmel bir
Müslim Şerhi yazıldığını duymuştum. Bu mühim eseri elde etmek maksadıyla çalışmalarıma uzun müddet ara verdim. Nihayet eseri buldum. Fethü'l-Mülhim namı verilen bu kıymetli eseri aldım. Şebbir Ahmed el-Osmani isminde bir alim yazmış. Bu eserden de bir hayli istifade ettim. Bilhassa usül-i hadise dair olan mukaddimesi pek mükemmel olduğundan onu ayrı bir
cilt halinde
tercüme edeceğim. Benim yaptığım nakilden ibarettir. Mamafih bu kadarını dahi lazım geldiği gibi yapabildiğime kanı değilim. Ne çare ki fazlasına iktidarım yoktur. Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi. Binaenaleyh yazdıklarımı okumak lütfunda bulunan ihvan-ı kirâmımın hatalarım veya beceremediğim tercüme ve izahlar sebebiyle beni muâhaze buyurmayıp hakkımda yine de hayır duada bulunmalarını kendilerinden istirham eylerim.
İşe başlarken hadislerin başındaki rivayet zincirlerini hazfetmeyi düşünmüştüm zira her hadisin başında tekerrür eden bu anane ibareleri okuyanlara melel verebilirdi fakat ulema-i kirâmın, uğrunda ömürler ifna ederek kurdukları çelik gibi sağlam bir binayı yıkmaya asla hakkım olmadığını ve isnadın bu ümmete has bir mize ol-duğunu, üstelik İmam Nevevi’nin bu gibi hususlarda kat'iyen kısaltma yapılmaması tavsiyesinde bulunduğunu hatırlayarak bu hatalı işten vazgeçtim ve her hadisin ba-şındaki isnad zincirini olduğu gibi zikrettim. Yalnız Türkçe ifadede mana karışmasın diye kâilinin sözü tasrih edilmeyen yerlere parantez içine (Dedi ki) ibaresini ziyade ettim. Bu parantezli ziyadeyi bazen
tercümede de yaptığım oldu. Sadedinde bulunduğumuz eser yalnız bir mezhebe ait
fıkıh kitabı değil, umumi bir delil
kitabıdır. Şu halde içerisinde her mezhebe dair kavil bulunacağı tabiidir ve herkes mezhebinin kavliyle amel etmelidir.
İman bahsine kadar
hadislerin şerhleri dipnot kısmına yazıldı. Raviler hakkında-ki kısa malümat ise daimi olarak dipnot yerine dercedildi. Parantez içinde gösterilen doğum ve ölüm tarihleri hicridir. Pek çok hadisin altında görülen "müttefekun aleyh" tabiri, hadisin
Buhari ile Müslim tarafından ittifakla rivayet edildiğini gösterir. Sahihayn tabiri,
Buhari ile Müslim'in kitapları demektir. Rivayet zincirinde sık sık rastlanan H. harfi tahvil yani zinciri değiştirme işaretidir.
"Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir." Benim bu işten maksadım rıza-i ilahi ile Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellemin şefaatidir. Bu naçiz eserin bunlara vesile olmasını niyaz eylerim. Cenab-ı Hak beni ve bilcümle din kardeşlerimi tevfikat-ı samedâniyesine mazhar buyursun. ( Sahihi Müslim Tercüme ve Şerhi kitabı, ahmet davudoğlu sahihi müslim , sahihi Müslim Ahmet davutoğlu, Sahihi Müslim tercümesi, sahih-i muslim şerhi, 10 cilt sahihi Müslim, sahihi muslim hadis seti, ucuz hadis külliyatı, sönmez neşriyat, Şifa yayınları )
Ahmed DAVUDOĞLU
1 Zilhicce 1387 - 1 Mart 1968)
Şifa Yayın Ahmet Davutoğlu Tercümesi 10 Cilt Sahihi Müslim Tercüme ve Şerhi hadis kitabını incele diniz.