Stoktan kargo
Kitap Sorulu Cevaplı Kadın İlmihali
Yazar Abdullah Sevinç
Yayınevi Gonca Yayınevi
Etiket Fiyatı 50 TL
Kağıt - Cilt 2.Hamur kağıt - Ciltli
Sayfa - Ebat 576 sayfa - 17x24 cm
Yayın Yılı 2006
ISBN 9786054816088
Gonca Yayınevi nin yayınladığı, Abdullah Sevinç tarafından yazılan Sorulu Cevaplı Kadın İlmihali adlı kitabı incelemektesiniz.
Sorulu Cevaplı Kadın İlmihali kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Sorulu Cevaplı Kadın İlmihali
TAKDİM
Aile hayatında ve toplumda
kadının özel bir yeri vardır.
Dinin emir ve nehiyleri (yasakları) karşısında, bir çok durumda
kadın ve erkek aynı hükümlere tabi olmakla beraber, fıtrattaki yani yaratılıştaki bazı farklılıklarla, kendilerine has özelliklerden dolayı, tabii olarak bazı konularda da farklı hükümleri gerektirmiştir.
Kadınların özel halleri, bazı ibadetlerden kendilerini muaf tutar, bazı ibadetlerin de tehirine müsaade eder.
Bu itibarla;
kadınların özel hallerinin şekillenmesi, süresi ve bu haller de kendilerine yasak olan davranışların neler olduğu gibi.. Konularda
kadınların özel ve sağlıklı bilgilere ihtiyaçları vardır.
İşte bu ihtiyaçtan hareketle elinizdeki “
Kadın İlmihali ”ni hazırladık.
Kitapta bir çok konunun kısa bilgilerle açıklanması yanında, kolayca ve pratik bilgi kazanımını sağlamak amacıyla 650’yi aşkın
sorularla soru-cevap metoduna ağırlık verdik.
Ayrıca
kadının bir anne, bir mürebbiye (öğretmen) oluşunu ve kız çocuklarının yanında erkek çocuklarının da olduğunu, belli dönemlerinde onları da bilgilendirmesi gerektiğini düşünerek,
kadınları has özel durumları ile ilgili özel bilgilerin yanında; erkeklerle de ilgili bazı bilgileri özet olarak
kitabı mıza aldık.
İlmihal bilgileri yanında toplumsal konulara da yer verdik.
Dileğim, yüce Rabbim okuyucularımın hayırlı amellerini şartlarına uygun bir şekilde yaparak bol mükafaata ermelerini ve bu hayırlı amellerinin sevabından bizlere de nasip etmesidir… ( Kadın ilmihali kitap, sorulu cevaplı kadın ilmihali oku, kitabı, online satın al, yayın, ucuz dini kitap, uygun fiyat, islami kitap satış, gonca kitabevi, islam, onlıne satış, kitabyurdu.net, aynı gün kargo, 3 günde teslim, ucuz kitap, internetten satış, ucuz kadın ilmihali, Abdullah sevinç, gonca yayınları )
Tevfik ve hidayet Allah’tan (cc)’dır…
Abdullah Sevinç
Sahrayıcedit / Kadıköy, Nisan 2003
YARATILIŞ
Yaratılış toprağı ve Hz. Adem'in yaratılışı,
İlk insan ve İlk peygamber olan Adem'in yaratıldığı toprağın yeryüzünün neresinden alındığına dair İslam kaynaklarında çeşitli rivayetler vardır.
".... Allahu Teala, Adem'i yaratacağı toprağı getirmesi için en sonunda ölüm meleği Azrail'i memur etmiştir. Ölüm meleği yeryüzünün itirazına rağmen, istenilen toprağı yeryüzünün çeşitli yerlerinden kırmızı, beyaz ve siyah toprak olarak almış ve daha sonra emr-i ilahiyle, su katarak onu çamur haline getirmiştir. Çamur siyahlaşıp, kokmaya başlayınca Allah bu çamurdan Âdem'i yaratmıştır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde konumuza şu açıklığı getiriyor:
"Allahu Teala Âdem'i yeryüzünün tamamından aldığı bir avuç topraktan yaratmıştır. Bunun içindir ki, Âdemoğulları yeryüzüne birbirine benzer gelmişlerdir. Onlardan kimi kızıldır, kimi beyaz, kimi siyah, kimi bunların aralarındandır. Kimi engin üe yumuşaktır. Kimi sert, kimi iyidir, kimi kötü." (1)
Modern ilim de hayatın başlangıcından bahsederken; kokmuş çamurdan, yani kötü kokulu gazlardan çıktığını ve bataklık çamurundan gelişmiş olduğunu söylemektedir. Bu gazlar Metan, Hidrojen Sülfür ve Amonyak gazlardır. (
2)
1-TDVİ. Ans. ADEM maddelesi
2-K.K üe Modern Tıbba Göre İnsanın Yaratılışı, TDV Yay.
Ruhun üflenmesi
Cenab-ı Hakk, Adem'e şekil verdikten sonra ona kendi ruhundan üfledi:
"... Ona (Âdem'e) kendi ruhumdan üflediğim zaman... "(1)
Bu sebeple insan saygı değer bir varlık ve en şerefli mahluk oldu...
Meleklerin secde etmesi
Kur'an-ı Kerim'e göre Allah, Adem'i yarattığı ve ona ruhundan üflediği zaman meleklere Adem'e secde etmelerini emretti:
"Ona (Adem'e) şekil oerdiğim, ona ruhumdan üflediğim zaman siz hemen onun için secdeye kapanın! Meleklerin hepsi de hemen secede ettiler. Fakat iblis hariç! O secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı. "(
2)
Bu secde, Hz. Âdem'e saygı ve onu selâmlama mahiyetindedir. Yoksa ona tapmak anlamında değildir.
Fakat şeytan secde etmedi
Melekler Allahu Teala'nın emrine uyarak secde ettiler fakat şeytan, kendisinin ateşten, Âdem'in ise topraktan yaratıldığını, dolayısıyla kendisinin daha üstün olduğunu söyleyerek secde etmedi. Bu kibrinden ve isyanından dolayı lanetlendi.
"Hani biz meleklere (ve cinlere) Adem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu. "(
3)
1-Hicr; 15/29
2-Hicr; 15/29-31
3-Bakara; 2/34
Hz. Havva'nın yaratılışı
Cenab-ı Hakk Adem'i yarattıktan sonra onun eğri kaburga kemiğinden de Havva'yı yarattı ve ona eş yaptı:
"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan üe ondan da eşini yaratan ikisinden bir çok erkekler üe kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının... "(
])
Resul-i Ekrem (s.a.v.) de "Haüüa, Adem'in kaburga kemiğinden yaratılmıştır." buyurmuşlardır. (
2)
Ayrıca Peygamberimiz bir başka hadis-i şeriflerinde de şöyle buyuruyor: "Kadın bir kaburga kemiği gibidir. Kadın bir kaburga kemiğinden, bir eğri kaburga kemiğinden yaratıldı, onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın, kırılması da boşan-masıdır. "(
3)
Cennetten çıkarılmaları
Allahu Teala Havva'yı da yaratıp Adem'e eş yaptı ve Cennetin nimetlerinden bol bol istifade etmelerini bildirdi. Ancak onlara, Cennetteki bir meyveyi de işaret ederek ondan yememelerini emretti:
Biz: Ey Ademî Sen üe eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla, istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz, her ikiniz de kendinize kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik." <
4>
Bu ilahi uyarıya rağmen Âdem ile Havva, Şeytan'ın vesvesesine uyup yasak meyveden yediler.
Adem ile Havva'nın bu yasağa uymamaları bir isyan mı, itaatsizlik mi, zelle mi bu konuda ileri sürülen görüşler vardır. Bunu tam olarak bilemeyiz ama bilinen bir gerçek var ki ceza gerektiren bir suç işlenmiştir.
1-Nisa; 4/1
2-Ibn Mace: Taharet, 77
3-Buharı, Nikah; 79
4-Bakara; 2/35
İşte Cenab-ı Hakk da bu suçun karşılığı olarak onları sayısız nimetlerin sergilendiği cennetten çıkarıp yeryüzünde birbirinden çok uzak yerlere bıraktı.
Bu ayrılık ve cennetten çıkarılış şüphesiz ki her ikisi için de çok zor geldi. Yaptıklarına çok pişman oldular. Göz yaşı döküp, içten gelen bir pişmanlıkla tevbe ettiler. Hz. Adem aldığı ilham ile tevbe, istiğfarını artırdı. Her namazın başlangıcında okumuş olduğumuz "Sübhaneke" duasının Hz. Adem'in o nedamet döneminde yaptığı teşbih ve duadan biri olduğu bildirilmektedir.
Sübhaneke Dua'sının anlamı:
"Allahım! Seni teşbih ederim. Sen bütün noksan sıfatlardan münezzehsin; üstün sıfatlar senindir. Sana daima hamdederim. İsmin her türlü hayır ve bereketin kaynağıdır. Şanın yücedir. Senden başka ilah yoktur."
Tevbelerinin kabulü ve yeniden biraraya geliş
Artık yeterince pişman olmuşlardı. Yakarışlarında samimi idiler. Allah onların tevbelerini kabul etti ve yeniden bir araya getirdi.
Hz. Havva, her batında biri erkek biri kız olmak üzere yirmi batında, kırk evlat doğurdu. Ayrı batında doğan kız ve erkeklerin evlilikleriyle de insanlar türedi...
Hz. Adem'e verilen nimetler
Allahu Teala Âdem'i yarattıktan sonra ona ve onunla türeyen ademoğluna sayısız ve sonsuz nimetler ihsan ve ikram etti.
Ona kendi ruhundan üfledi ve onu yer yüzünde halifesi yaptı. Ona peygamberlik verdi. Onu ve soyundan gelenleri eşref-i mahlukat kıldı. Aklî, zihnî, ahlakî özelliklerle donattı. Kâinatta ne varsa, kullanılması İçin onun emrine verdi, ona tahsis etti. Onu var ettikten sonra hayatiyetini devam ettirebilmesi için gerekli olan her türlü tedbiri de birlikte yarattı. İnsan, gören gözüyle
kainat kitabını okuyup, düşünen ve idrak eden varlık olarak onun manasını kavrayabilirse ne büyük nimetler içinde olduğunu anlar. Dağlar onun emrinde, denizler onun ayağı altında, hava ona can katıyor., anlar bal yapıyor, böcekler kumaş dokuyor, çamurla beslenen bitkiler en lezzetli meyveleri ona sunuyor. Renk renk içecekler insan için süslenmiş, kuşlar onun için âdeta nâmeler terennüm ediyor... Ay ona bir lamba, güneş ona bir soba olmuş, yıldızlar gece onun önünde resmi geçit yapıyor...
... Ve görevimiz
Bu sayısız nimetlere karşılık, özellikle en güzel bir biçimde yaratılan ve yaratılmışların en şereflisi kılınan, hattâ meleklerden bile üstün yaratılmış bulunan insan; acaba niçin yaratıldı?..
Bu sorunun cevabını yine Yüce Rabbimiz Kur'an'da açık olarak şöyle bildiriyor:
"Ben cinleri oe insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. " (1)
Bu durumda insana düşen görev, verilen bu sayısız nimetlerin şükrünü eda etmektir. Allah'a tam bir samimiyet ve teslimiyetle Ona olan kulluk borcunu layıkıyle yerine getirmeye yönelmektir. Farz görevlerini aksatmamak ve çok olmasa da, devamlı nafile ibadetlerle, onun ölçüleri içerisinde hayatını düzene koymaktır. "Hiç ölmeyecek gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışınız" ölçüsü içinde dünya ve ahiret dengesini iyi kurup, hayatını buna göre proglamaktır. Etrafında görmek istediği tüm güzellikleri kendi hayatında ve kendi davranışlarında öncelikle sergileyerek örnek bir müslüman olmaktır...
(1) Zâriyat; 51/56
İslam'da Kadın
İslam'da kadının durumunun iyi anlaşılması için vahyin indiği bölgede kadınların durumlarının bilinmesi gerekir. Bunun için konuyu "İslamdan önce ve sonra" diye devrelere ayırmak suretiyle incelemek mümkündür.
a-İslamdan Önce "Cahiliye Çağında" Kadın
Bu dönemde kadınlar Arap topluluğu içinde ikinci derecede yer alırdı. Genel olarak Pederşahi bir aile yapısı olduğundan kadın devamlı horlanan değersiz bir varlık olarak görülmüştür. Hatta ailenin ve kabilenin şerefini de düşüren bir varlıktır. Bunun için daha aileye katılmadan öldürülmesi bile sık sık rastlanan uygulamalardandı.
Hz. Ömer (ra); cahiliye çağındaki hayatını hatırladığında, birinden dolayı üzüldüğünü, diğeri için de güldüğünü söylemiştir. Kendisini ağlatan ve çok üzen olayın, yeni doğan masum kız çocuklarının diri diri kumlara gömülmesi olduğunu, güldüren şeyin de; hurmalardan elleriyle yaptıkları putlara, yolculuk esnasında tapındıkları ve acıkınca da kutsal saydıkları putlarını kırıp, yediklerini anlatır.
Kız çocuklarının değeri olmadığı gibi utanç vesilesiydi de. Bu utanç verici durumdan kurtulmak için onları acımasızca öldürürlerdi. Cehalet bu acı uygulamayı kendilerine meşru gösteriyordu. Bir defasında sahabilerden birisi Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e; ya Resullalah, beni çok seven bir kızım vardı, fakat ben ondan dolayı utanç duyuyordum. Kızımı yanıma aldım bir kuyunun başına kadar beraber yürüdük; kuyaya gelince itekleyip, onu kuyuya attım, dedi. Resulullah bunu dinleyince mübarek gözlerinden yaşlar aktı.
Kocası ölen kadın bir miras gibi üvey evladına kalır, onunla evlenirdi. Çok evlilik esastı. Bir erkek, geçindirebildiği kadar kadın alabilirdi. Kocası karısını hiç bir gerekçe göstermeden, istediği zamanda boşayabilirdi.
Kadın her konumda ailenin reisi olan erkeğe tabi idi. Kocası üzerinde herhangi bir hakkı yoktu. Çünkü o, müşriklere göre, kötülüğün sembolü bir varlıktı. Kız doğduğunda onu ne yapsak diye bir telaşa kapılırlardı. Kur'an-ı Kerim onların bu durumlarını şöyle ifade ediyor:
"Onlardan birine kız (çocuk) müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün? Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür."(1)
Cahiliye döneminde nikahın bir değeri yoktu. Evlilikler de çok değişik usullerle gerçekleştirilirdi;
Babası ölen erkek çocuk üvey annesini almaya herkesten çok hak sahibi idi. Onunla hemen evlenebilirdi.
Birbirlerinin kızlarını belli bir para veya mal karşılığında veya mehir almayarak takas etmek suretiylede evlilik yapılabilirdi.
Erkekler grup halinde bir kadınla ilişki kurarlardı. Kadın bunlardan hangisinden gebe kaldığını söylerse çocuk ona nisbet edilirdi.
Bazı kadınlar bütün erkeklerle serbest temas kurar, doğan çocuğun kime ait olduğunu "kaif" denilen kişi tanımlayarak tesbit yapar ve kadın o erkekle evlenirdi.
Muayyen bir süre için erkeklerin birbirlerinin kadınlarını değiştirmeleri suretiyle geçici evlilikler olurdu.
Belli bir para veya mal karşılığında, bir süre geçerli olmak üzere yapılan geçici evlilik mevcuttu.
Bunların yanında, aileler arası görüşmeler veya erkekle kadının anlaşmaları sonucu çeşitli merasimlerle icra edilerek yapılan normal evlilikler de vardı.
(1) Nahl; 16/58-59
b) İslam'dan Sonra Kadın
İslam dininde kadın anadır ve "cennet anaların ayağı altındadır" anlayışı İslam'da hakimdir.
Böylece kadın, İslamda layık olduğu en saygın yerini almıştır.
Bu itibarla:
Kadın, insan olma bakımından, bazı istisnalar dışında erkeklerle eşit sayılır. Zira Alllah indinde insanların değeri cinslerine göre değil "Takvada en üstün olanı"dır.(
1).
Kur'an kadınla erkeği, birbirini tamamlayıcısı kabul eder.(
2)
İslam inancına göre Hz. Adem bütün insanlığın ilk atası olduğu gibi, Hz. Havva da insanlığın ilk annesidir.(
3)
Allah Teala insanların daha huzurlu olması için onları çift yaratmıştır. Kur'an'da; "Kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp, aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O'nun delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır." buyrulmaktadır.(
4)
Kur'an-ı Kerim, kadını mutlak suçlu görmez. Hz. Adem ile Hz. Havva'nın şeytan tarafından erkek ve kadın olarak müştereken aldatıldığını bildirir:
"Biz, ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce Cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yiyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz, her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik. Şeytan onların (Âdem ile Havva'nın) ayaklarını kaydırıp (sınırı) tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları çenetten çıkardı... "(
5)
Hücurat; 49/13
Bakara; 2/187
Hücurat; 49/13
Rum; 30/21
Bakara; 2/35-36
Kadına saygı, İslam dininin önemli tavsiyelerindendir. Hz. Muhammed (s.a.v.); "Sizin en hayırlınız, kadınlarınıza en iyi muamele edenlerinizdir" buyurur.O)
Kadınlar, hayız ve nifâs halinde değilken camiye girebilir, cuma, bayram ve farz namazlarını kılabilir, oruçlarını tutarlar.
Kadınlar, kendi mallarında bizzat tasarruf hakkına sahiptir. Yani kadın ticaret hayatına girer, alıcı ve satıcı olabilir. Bu durumunu evli veya bekar olması, kocası veya babasının karan etkilemez.
Kadınlar, sosyal faaliyetlere fiilen katılabilirler. Tarihte bir çok kadının vakıflar kurdukları ve vakıf yönetiminde etkin oldukları görülmektedir.
Ailede erkeğin reisliği esas alınmıştır.
"Allah'ın insanlardan bir kısmını bir kısmında farklı kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekle kadınların yönetici ve koruyucusudur... (2)
Buradaki reislik, koruma ve yönetme hak ve yetkilerinin müşterekliğini ifade eder, yoksa kadını ezme, küçük görme, baskı yapma dilediği şekilde sevk ve idare etme anlamında değildir.
İnsanın fıtratı, sosyolojik gerçekler, aile gibi toplumun temel yapısı olan bir birim böyle bir iş bölümünü zorlamaktadır aslında.
İslamda esas itibariyle tek evlilik esastır. Ancak gerektiğinde eşler arasında adaleti tam gerçekleştirmek şartıyla çok evliliğe izin verilmiştir. Bu da çok kadınla evlenmenin yaygın olduğu bir ortamda bazı şartlara bağlı olarak en çok dört ile sınırlanmıştır.
Evlilikte kadın eş seçiminde serbesttir.
Karı-koca arasındaki geçimsizlik durumlarında mazarete dayalı olarak boşanma meşrudur. Öncelikle evliliğin devamı asıl olduğundan, boşanmak Allah'ın hoşuna gitmeyen bir davranış olarak nitelendirilmiştir.
İbni Mace, Nikah 50
Nisa; 4/34
Kadın miras hakkına sahiptir. Anne, eş, kız, kız kardeş olma durumuna göre değişik oranlarda pay alır.
Kadınlar had ve kısası gerektiren suçlara ait davalarda şahitlik yapabilir.
Kadınlar, farklı görüşler olmakla beraber hakimlik ve devlet başkanlığı görevlerinin dışında; siyasette görev alırlar, doktorluk, öğretmenlik vb. gibi kamu görevlerini yapabilirler.
Borçlanma davalarında da iki erkek veya bir erkekle iki kadını şahitliği esastır. Ancak bu tesbitte bir erkeğe ancak iki kadının denk olacağı düşüncesi yaygındır ki, bu doğru değildir. İki kadının tesbiti sadece konuyla ilgili istişarede hemcinsi ile daha isabetli ve rahat istişarenin yapılabilmesi nedeniyledir.(1)
İslam'da kadın örtünme mecburiyetindedir. Tesettür Kur'an'ın kadınlara bir emridir.(
2)
İslam'da ilim, yalnız erkeklere mahsus değildir. Erkeğe olduğu gibi kadına da farzdır.
Kadınlar savaşa katılabilir, geri hizmetlerde görev alabilirler. Nefir-i âmm denilen ve vatan savunmasını gerektiren zorunlu durumlarda bu görev, farz-ı ayn olarak kadınlara da terettüp eder.
İslam'da kadın söz ve fikir hakkına sahiptir. Haksızlıklar karşısında itiraz edebilir ve hakkını arayabilir. Hatta devlet başkanı katında da bunu yapabilir.
Hz. Ömer (ra) cuma hutbesinde; "Hanımların mehirlerinin miktarını yüksek tutmayın" şeklindeki sözlerini dinleyen bir kadın; "Allah kadınlara verilen mehrin yüklerle bile olsa geri alınmayacağını^) beyan ederken, Ömer hangi hakla hanımların alacakları mehre sınır getiriyor?" diye itirazda bulunabilmiş, bunun üzerine Halife; "hanım isabet etti" diyerek bu kararından vazgeçmiştir.
1-Bakara; 2/282
2- Nur; 24/30-31, Ahzab; 33/59
3- Nisa; 4/20
Kadın, bağımsız ve hukukî bir kişiliğe sahiptir. Hak ehliyeti açısından erkekten farksızdır. Hakkının bir başkası, hatta kocası tarafından ihlal edilmesi halinde hakime başvurarak dava açma konusunda yetki ve hak sahibidir.
İslam, kadını cinsel tatmin ve zevk aracı olarak değil; anne, eş, evlat gibi belli bir insani değer olarak tanır. Hatta, kadının cinsel tahrik aracı olarak kullanılmasına, ticarette istismar edilmesine şiddetle karşı çıkar.
Kadının, korunmaya yönelik bir tedbir olarak seferi sayılacak bir uzaklığa yalnız başına yolculuğunu kısıtlamıştır. Kadın ancak yanında kocası veya mahremi olan bir erkeğin bulunması halinde 90 km veya daha uzak bir yere yolculuk yapabileceği bildirilmiştir.
Şartlar değişmediği takdirde, kadının öncelikle işi; ev görevi, ev idaresi, çocuk bakımı, çocuk eğitimi ve aile fertlerinin ev içindeki ihtiyaçlarını gidermektir.
Peygamberimiz (s.a.v.)'in evin iç işlerini kızı Hz. Fatma'ya, dış işlerini de Hz. Ali'ye yüklemiş olması İslam'ın vermek istediği aile yapısına ve iş bölümüne bir model oluşturur.
Günümüzde Kadın
Günümüzde kadının aile ve toplum içindeki konumu Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet gibi dinlerin ortaya koyduğu ölçülerden çok uzakta bulunmaktadır. Tarihte kadının Kilise'ye girmesini, İncil'e dokunmasını bile yasaklamış olan anlayışa ve Havrada yalnızca dinleyici durumuna sokan zihniyete karşı bir tepki olarak ortaya çıkan Feminizm hareketi kadınların konumlarının değişmesinde ve hatta hergün değişmesinde öncülük yapmaktadır.
Kadınların dünya hayatındaki bu değişiklik huzur mu, huzursuzluk mu getirmiştir? Bu, tartışma konusudur.
Hak iddalarıyla varılan sonuç; maalesef kadını bir ticaret aracı yapmış, cinsel tatmin için vasıta kılmış, istismarlar için bulunmaz bir araç haline getirmiştir.
Tarih boyunca şu soru gündemden hiç düşmemiştir:
Kadın ne yapmalı?...
Çocuk mu doğurmalı?...
İyi bir anne mi olmalı?...
Toplumsal göreve mi koşmalı?...
Çalışmalı mı?...
Cinsel özgürlüğü nerede?...
İşte tüm bu soruların cevabını feminist akım, kadın yanlısı olarak ortaya koymuş ve bir çoklarına göre kadını asıl aile görevinden uzaklaştırarak başka alanlara çekmiştir. Bu durum bazılarına göre kadına huzur getirmediği gibi, toplumsal huzursuzluğa da sebep olmuştur.
İşsizlik artmış, çalışan kadınların ekonomik bağımsızlık kazanmasıyla artan kendine güven duygusu, aile içinde sürtüşmeler meydana getirmiş, ailelerin parçalanmasına ve kutsal aile yuvasının zayıflamasına yol açmış, bunlardan daha acı bir sonuç olarak; anne sütünden, sevgi ve şefkatinden beslenemeyen huysuz ve ruhsuz nesillerin yetişmesine sebep olmuştur. Toplumda görülen bir yığın olumsuz ve anarşik hâdiselerde ve kavuş ortamında yatan asıl sebeplerin kadının annelik görevinden uzaklaşmış olmasını kabul edilen görüşler bulunmaktadır.
Olaya bu açından bakanlara göre, semavi dinlerin kadına verdiği görevden uzaklaşmak; toplumun geleceğini hergün kötüye götüren olumsuz bir değişiklik olmuştur.
Aslında kadının hayatında meydana gelen bu değişikliği, Hıristiyanlığın boşanma konusundaki kötü tutumuna bağlayanlar da vardır. Zira onlara göre; aile içindeki geçimsizlik had safhaya vardığı halde boşanma mümkün olmayınca kadın geçine-mediği ve anlaşamadığı kocasından nikahlı olarak ayrı yaşama zorunda kalmıştır. Tabiatıyla hayatını devam ettirebilmek için çalışma mecburiyetinde kalarak iş hayatına atılmıştır. Başlangıçta zorunlu olan bu durum, daha sonra hayatın normal şartlan ve modernliğin göstergesi haline gelerek kadınların iş hayatına katılmasını yaygınlaştırmıştır.
Batı Dünyasında kadınlardaki serbest hayatın başlangıcı da aynı sebebe dayanmaktadır.Dini yasaklar dolayısıyla kocasından boşanamayan Hıristiyan kadın fiziksel olarak duyduğu eğlence ve diğer ihtiyaçlarını kocasının da bulunduğu aynı ortamda başka erkeklerle karşılama durumuna girmiştir. Bu durum dinen nikahlı, fakat biribirinden ayrı yaşayan eşleri etkilememiştir. Ve böylece serbest hayat kendiliğinden oluşmuştur.
Daha sonraları bireysel davranışlar, "Feminizm" hareketiyle kurumsal harekete dönüşmüştür.
Feminizm
Feminizm;
Kadının toplum hayatında ve bütün alanlarda erkekle eşit olduğunu savunan düşünce hareketi görünümündedir. Fransız Devriminden (1789'daki Fransız İhtilali) sonra ortaya çıkmıştır. Devrimci yazarlar kadının da bağımsız bir kişiliğe sahip olduğunu, toplumun bir üyesi olarak görevleri ve hakları olduğunu ileri sürüyordu. Bütün yurttaşlık haklarının ve bütün siyasi hakların kadınlara da verilmesinin gerektiğini savunuyorlardı. Olympe de Gouges'in 1971 yılında "Declaration des droils desfemmeş" (kadın hakları bildirisi) adıyla yayınladığı beyannamede kadına özellikle siyasi haklarının verilmesini istiyor ve bu Özgürlüğünün temelini teşkil eden ilkeler açıklanıyordu. Bu hareketin sonuçları olarak Fransa'da kadın kulüpleri kuruldu. Fransa'da doğan bu feminist düşünce, Fransız Devriminin etkisiyle İngiltere'de de yayılmaya başladı.
İngiliz Parlamentosunda kadın haklarıyla ilgili kanun teklifleri verildi.
Uzayan bu çalışmaların neticesi olarak bütün Avrupa ülkelerinde feminist örgütler de çoğalmaya başladı. WSPÜ, bu örgütlerin en şiddetli ve kavgacı bir örgüt olarak görüldü. Milletvekili komitelerine saldırılar şeklinde hareketlerini başlattılar.
Gün geçtikçe şiddetlerinin dozunu arttırdılar ve devlet binalarını, demiryolu istasyonlarını, postahaneleri, vb. resmî kuruluşları yakmaya kadar vardılar.
İngiliz kadınlar 1. Dünya Savaşından sonra oy verme hakkını elde edebildi. (1918 yılında)
İngiliz kadınlarının hemen arkasından Amerikan kadınları da 1920'de oy hakkını almıştır.
Kadın haklarını başlatan Fransa'da kadınlara oy hakkının verilmesi ancak 1945 yılında gerçekleşebildi. İtalya'da da 1945 yılında elde edildi.
Diğer ülkelerde kadınlar oy hakkını daha erken dönemlerde elde edebildi. Finlandiya'da 1906 yılında, Norveç'de 1907-1909 yıllan arasında, Danimarka'da 1915 yılında, Rusya'da 1917, Almanya, Avusturya ve Çekoslovakya'da 1918, İsveç'de 1919-1921 yıllan arasında oy verme hakkını elde ettiler.
Türkiye'de ise bir feminist hareketten ancak İkinci Meşrutiyet'ten (1908) sonra söz edilebilir. Fransız kültürü ile yetişen zamanın aydınları ve yazarları Türk kadınının toplumsal düzendeki yerini savunsalar da bu girişimler, sözde kalmış, eyleme dönüşmemiştir. Halbuki Meşrutiyet'ten çok önce 1870 yılında ilköğretim yolu kadınlara açılmış, 1908 yılında ortaöğretim ve 1915 yılında da üniversite öğrenimi yapma imkanı kadınlara verilmiştir. Bu dönemde Fatma Aliye, Halide Edip gibi hanım yazarlar çıkmıştır. Cumhuriyet döneminde Medeni Kanun'un kabulü, çok kadınla evlenmenin yasaklanması kadına boşanma hakkının tanınması kadınlara oy hakkının (seçme ve seçilme hakkı) verilmesinden sonra Türk kadını, 1930 yılında Belediye Meclisine 1935 yılında da TBMM'ye girmiştir.
Dünyada görülen bu feminist akım toplumun bazı değerlerini kadınların özgürlüğü adına dejenere etme noktasında aşırıya gitmiştir. Ülkemizde de toplumun hiçbir kesiminde asla tasvip edilmeyecek olan zina, insan hakları adına suç olmaktan çıkarılmıştır. (