Doğal Aile Nureddin Yıldız

Fiyat:
160,00 TL
İndirimli Fiyat (%38,8) :
98,00 TL
Kazancınız 62,00 TL
Havale / EFT:
95,06 TL
Aynı Gün Kargo

Kitap           Doğal Aile
Yazar          Nureddin Yıldız
Yayınevi      Tahlil Yayınları
Kağıt Cilt      2.Hamur - Karton Kapak Cilt
Sayfa Ebat   304 sayfa , 13,5x21 - Roman Boy
Yayın Yılı     2017


 
Tahlil Yayınları Doğal Aile kitabı nı incelemektesiniz.    
Nurettin Yıldız Doğal Aile hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.

Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır.

Allah Tealanın kitabında, evlenmeyi simgeleyen ifade olarak kendileriyle huzur bulasınız diye afişleştirdiği eşlerin birbirlerinin huzursuzluk kaynağı durumuna gelmesi, oturup hiç kalkmadan nereye doğru gittiğimizi düşündürecek nitelikte bir işarettir.

Müslüman bir insanın doğurduğu çocuğundan korkması ne büyük bir afettir! Bir annenin ambarlardan taşan rızık bolluğuna rağmen doğurmaktan korkması nasıl izah edilebilir? Ailemiz, tam anlamıyla kuşatılmıştır.

 Takdim

İnsanın kaynağı olan aile, doğallığını yitirdikten sonra do­matesin suni olmasının ne sakıncası olacak? İnsanlar or­ganik bitkilere farklı fiyat öderken esasen bir beklentilerini de göstermiş olmaktadırlar. "Midemize ne giderse gitsin!" denmemektedir. Aile, bilhassa teknolojinin kablosuz hâle gel­mesiyle beraber büyük bir hızla sunileşme uçurumuna yuvar­lanmaktadır. Çok garip bir tecelli de bu yuvarlanışı insanlar gözleri ile izleyebilecekleri kadar yakından müşahede etme imkânı buldukları hâlde, eli kolu bağlı beklemekte sakınca görmemektedirler.

Ailemiz, en temel ilkelerinden itibaren bütünüyle sunilik kuşatması altında bulunmaktadır. Eşler arası ilişkilerden, ço­cuklar ve büyüklerin bağlantılarına kadar her alanda bu suni­lik göze çarpmaktadır. Belki çarpık görülecektir ama suniliğin en bariz göstergelerinden biri evlilik yıl dönümleri, yaş günleri ve benzeri sevgiyi, saygıyı muayyen bir güne sıkıştıran anlayı­şın yaygınlaşmasıdır. Bilhassa "anneler/babalar günü" kadar yapmacık bir gün olamaz zannederim.
Allah Teâlâ'nın kitabında, evlenmeyi simgeleyen ifade olarak "kendileriyle huzur bulaşınız diye" afişleştirdiği eşlerin birbirlerinin huzursuzluk kaynağı durumuna gelmesi, oturup hiç kalkmadan nereye doğru gittiğimizi düşündürecek nitelik­te bir işarettir. Müslüman bir insanın doğurduğu çocuğundan korkması ne büyük bir afettir! Bir annenin ambarlardan ta­şan rızık bolluğuna rağmen doğurmaktan korkması nasıl izah edilebilir? Ailemiz, tam anlamıyla kuşatılmıştır. Medyasından kültürüne kadar pek çok kuşatıcının yanında en çarpıcı ku­şatıcı aile fertlerinin kendileridir. Erkek ve kadın, neredeyse sorun üretme yarışına girerek aileyi sarsmakta sakınca gör­memektedirler. Henüz aybaşı olmamış kızların boşandıkla­rında nasıl geçineceklerini hesap etmeye başlamaları, üze­rimize inmiş bir musibet yağmurunun ıslattığı umutlarımızı göstermektedir. Çocuk denecek yaştaki çocukların, bir kadın olan annesinin gözü önünde, evlenip bir kadının belası ile uğraşmaktan söz etmesi, evlenme yerine evlenmeden keyfini görme sinyalleri vermesi afetten başka bir kelime ile yazılıp anlatılabilecek bir durum değildir.

Aile davamızın en büyük düşmanları üzerine bir inceleme yapılacak olsa ne yazık ki ailenin iki esası olan anne ve baba­lar, ilk sıralarda yer alacaklardır. Filan şer güç veya çeteden önce çocuklarını harama iten anne ve babalar, aileyi harap edecek kararlar almaktadırlar. İnsanı yaratan Allah'ın elçisi Peygamber aleyhisselam efendimiz, evlenmekten başka iffeti koruyabilecek bir yöntem bilmediğini beyan ederken üniver­site amfilerinde ateşten bir çemberin ortasında yıllarca dur­mak zorunda kalan çocuklarının "Beni evlendirin!" ricasına hiçbir maddi darlık söz konusu olmadığı hâlde, "vakti gelme­miş olmak, iş kurmamış olmak, askerlik yapmamış olmak..." gibi hesapsız kurulmuş cümlelerle cevap verebilmektedirler. Bir de anne-baba, çocuklarının henüz "ağzının süt koktuğu­nu, daha tertemiz bir çocuk olduğunu" söyleyerek evlenme teklifini reddetmeleri yok mu? Allah'ım! Bu ne dalgınlık, ne cürettir! Bizi bize bırakma Rabb'im!
 
Yaşam tarzımızın değişmesi en çok ailede kendini göste­rirken, en büyük yatırımımızın da ailede olması gerektiğini ispat etmektedir.
Bu çalışma, Ümmet'imizin en önemli dertlerinden biri hakkında bir iş yapma gayretinin ürünüdür. Allah Teâlâ'dan bizi, ailemizi korumasını dileriz.
Çok önemli bilgiler ihtiva ettiğini iddia edemeyiz. Dertleri­miz sayıp ürkütmeyi de tercih etmeyiz. Dertlerimizi bilmek ve çareler arayışında koşuşturmaktır yaptığımızın özeti.
Amellerimizi kabul buyurmasını Allah Teâlâ'dan niyaz ederim.

    Nureddin YILDIZ

Ashabı kiramdan Abdullah bin Amr bin As radıyallahu anh diyor ki:
-Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi gördüm, minberde in­sanlara konuşma yapıyordu. Torunu Hasan çıktı, geldi. Omzun­da büyük bir hırka vardı. Ayağına takıldı hırka ve düştü. Yüzüko­yun düşmüştü. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem minberden indi, ona doğru yürüdü. İnsanlar bu durumu görünce çocuğu aldılar ve ona getirdiler. Onu kucağına aldı ve buyurdu ki:

"Allah şeytana lanet etsin. Çocuk bir imtihandır. O bura­ya gelmese ben minberden inmeyecektim." (El-Mu cemu l Kebîr, 2626; Rivayetin bir benzeri için bkz. Ebu Davud, Salat, 235/1109)

Ders: Hadisten açıkça anlaşılıyor ki işlerimizde şeytanın çelmelerini sıfırlamak mümkün değildir. Resûlullah sallal­lahu aleyhi ve sellem insanlara konuşma yaparken şeytan, torununu onu rahatsız edecek bir noktaya sevk edebilmek­tedir. Aile düzenimizi, sıfır şeytan etkisi ile kurmamız veya sürdürmemiz mümkün değildir. Hayatı, hastalıklarla müca­dele ile yaşamaya mecbur olduğumuz gibi aile düzenimizi de şeytanın kışkırtmalarına karşı yılmadan sürdürmek zorun­dayız. O vardır diye bırakıp gidemeyiz. Ona ayak uyduramayız. Ne hayalciyiz ne de korkak!


     Aile Fıtridir

Aile Soyu

Mü'min insan, aile soyunu ba­bamız Âdem aleyhisselamdan başlatır ve son insana kadar devam ettirir. Kısır aileler bizim ailelerimiz olmamalıdır. Bütün insanlığı kuşatan, mü'min kar­deşlerini yanı başında hisseden aile anlayışı; insan olma, mü'min olarak yaşama mantığının sonu­cudur. Bu anlayışta da ırkçılığa yer yoktur. Olayları ve gelişmeleri yöresel düşünce ile anlamaya yer yoktur.

Fıtratı, Allah'ın yarattığı tarz/orijinal şekil an­lamında kullanıyorum. "Aile fıtridir." denirken "Allah'ın insanı yarattığı orijinal tarz, aile ile şekillenmiş olan tarzdır." den­miş olmaktadır. Aileye ait bütün iddiaların, kanun ve kuralların bu mantık üzerinden ele alınma­sı gerekmektedir. Aileyi, insan­lığın yeryüzündeki tekâmülünün bir neticesi olarak görmek kesin bir hatadır. İklim şartlarının, si­yasi gelişmelerin sonucu oluşmuş bir kavram da değildir aile. Âdem ve Havva'dan sonraki bü­tün insanların, bir erkekle bir kadının bir arada olması ile ortaya çıkması gerçeği ne kadar reddedilemez bir kural ise erkeği ve kadını ihtiva eden çatı yapının adı olan aile de o kadar reddedilemez bir kuraldır. Bu reddedilemezlik sadece, ailenin geçmişteki yeri ve saygınlığı anlamında da kullanıl­mamaktadır. Geçmişteki aile ile gelecekteki aile bulundukları yer bakımından aynıdır. Hatta gelecekteki ailenin geçmişteki aileden çok daha aktif ve önemli bir yer sahibi olduğunu söy­lememizde de sakınca yoktur. Dünya küreselleştikçe ailenin önemi artmaktadır. Ekonomi ve siyaset, günlük hayatın ayrıl­mazı olarak insanları şekillendirdikçe camilerden önce "aile" ilk sığınma noktamız olacaktır.

Ailenin korunması camilerin korunmasından daha önemli gibi durmaktadır önümüzde. Bunun da iki temel nedeni var­dır. Birincisi, camiler her insanın dikkatini çekecek bir konum arz etmektedir. Müslüman olmayan güçler bir camiye taarruz yaptığında bütün Müslümanlar ayağa kalabilmektedirler. Caminin gördüğü zarar minaresinin yıkılması, camlarının dökülmesi şeklinde göze batarken ailenin gördüğü zarar bir cam kırılması şeklinde ortaya çıkmadığından sonuçları çoğu zaman onlarca sene sonra karşımıza çıkabilmektedir. En baş­ta nikâh müessesesinin zedelenmesi, daha sonraki süreçlerde ise aile fertlerinin "aile saygınlığı" dairesinin dışına taşmaları gibi uygulamalar, izleri bir sonraki nesillerin üzerinde anlaşıla­bilecek uygulamalar olmaktadır. Caminin camları kırıldığında o dakika içinde refleks gösterilebilirken aile tahribatında bu refleksin gösterilmesi bir nesli bulabilmektedir. Bu da kimi zaman elli yıl olarak sayılabiliyor. Bu birinci nedenden ötürü ailenin konumuna bu zaviyeden bakarak "Ailenin korunma­sının caminin korunmasından öncelikli olduğu bir zamanda yaşıyoruz." denilebilmektedir.

Birinci maddede, zikredilmesi yararlı bir uyarı olarak şunu söyleyebiliriz:

Müslümanlar arasında "caminin korunması" dendiğinde bunu, caminin camlarını kırılmaktan koruma, minaresini düşman saldırısından koruma olarak anlayacak idrak oldukça yaygındır. Esasen caminin korunması camlarının kırılmaktan korunması demek değildir. Cami, semtinin sakinleri tarafın­dan sabah namazında doldurulmadığı ve namaz aralarında 
ilim meclisleri ile imar edilmediği sürece korunmuş değildir. Camilerin asıl korunmuşluğu, imar edilmeleridir. İmar edil­meleri de kuruluş maksatları olan namaz ve ilimle canlı tutul­maları ile mümkün olacaktır.

Aynı şekilde ailenin korunmasından söz edildiğinde bu korumayı, aile sakinlerinin evine hırsız girmesini engelleme, kızlarının iffetini muhafaza etme şeklinde anlayamayız. Böyle bir koruma, iman ehli olmayan aileler için bile geçerlidir. Biz ümmeti Muhammed olarak bu seviyenin çok çok üstünde bir ailenin sahipleriyiz. Asıl koruma, aileyi Allah ne için tesis etti ise o tesis gayesini tahakkuk ettirmekle mümkündür.
İkinci madde olarak da şunu tespit etmek isteriz:

Camilerin müdavimleri, oraları imar edecek insanlar, aile ortamından gelmektedir. Sıkıntılı ailelerin sıkıntılı fertleri ile dolmuş camilerden beklentilerimizin gerçekleşmesini hayâl edemeyiz. Annelerin doğurdukları, bir tür genetik sorunlar taşıyorken onların camilerde iyileştirilme beklentileri gerçek­leşmesi zor bir beklentidir. Bu hakikat bizim Müslümanlar olarak camilerden beklentilerimizi evlerimizle paylaşmaya zorunlu olduğumuzu göstermektedir.

  Fıtrat Korunmalıdır

Tabiat ve çevre üzerinde son zamanlarda oluşan edebi­yatın doğruluğu veya yanlışlığını tartışmıyoruz. Tabiat da ko­runmalıdır. Ormanlar imha edilmesin, denizler kirletilmesin. Kuşlar yaşasın, doğal hayat korunsun. Bunlar da fıtrattandır, tabiilik gereğidir.

Bunlar üzerinde devletlerarası toplantılar yapılıp kanun­lar oluşturulurken ailenin bir kuş türü kadar önemsenmiyor olmasını anlamlandıramıyoruz. Şu dünya ve dünyanın içinde bulunduğu her şey insan içindir. Ne kadar değerli olursa olsun hiçbir şey insandan üstün tutu­lamaz. İnsan en değerlidir. En değerli olan insanın menşei olan aile de en değerli tutulmalı ve ona göre üzerinde hassas davranılmalıdır. Ailenin oluşma ve yaşama sürecinin gerektirdiği ti­tizlik korunduğu kadar insan için yatırım yapılmış olacaktır.

-Günahsız bir aile değildir, günah işleyebilen ama Allah'tan af için çırpınan bir ailedir. - Cahil kalmaz. "Doğal aile" fıkıh başta olmak üzere aileyi ilgilendi­ren bilgileri öğrenmeye baş koyan bir ailedir.

-Bu ailenin yaşadığı ev harap değildir, Kur'an okunur bir evdir. "Doğal aile" sakinleri günde bir sayfa da olsa Kur'an ile bağını koparmadan yaşar.

Mü'min kimliğimiz, her şeye o kimliğimizle bakmamızı emret­mektedir. Nisa suresinin yirmi birinci ayetinde Allah Teâlâ, nikâhlı erkekle kadının arasındaki sözleşmeyi "çok ağır bir söz" olarak tarif etmektedir. Kur'an'ımızın hangi kelimeyi ne­den kullanacağını bilen bir mü'minin, bu ifadenin ne kadar etkili bir iz bırakacağını anlaması kolay olacaktır. Kur'an'ımız ailenin esası olan erkek ve kadının nikâhlanmalarını "çok ağır bir söz" diye öne çıkarırken o kitaba iman eden bir mü'minin aileyi sarsmayı "karı boşamak" diye tanımlaması bir kimlik çelişkisi olmaz mı? Ailenin sarsılması olarak gerçekleşen fit­nelere neden olanların yaptıklarını "komşuya bildiğini söyle­mek" diye tanımlamaları kurtulmaları için yeterli olabilir mi? Ormanların bile korunmaya çalışıldığı bir zamanda ailenin temellerinin korunmaması izah edilemez bir hata olur.

Ailenin kıymetinin bilinmemesine neden olan en önemli hususlardan biri, ailenin erkekten soruluyor zannedilmesidir. Evet, erkek ailenin birinci derecede mesul kişisidir. Birinci derecede mesul olmak, ikinci kişinin ve diğer kişilerin sorum­lu olmamaları olarak ele alınamaz. Erkek kadar kadın da ailenin camileştiriltnesinden sorumludur.


 
Diğer Özellikler
Stok Kodu9786055271077
MarkaTahlil Yayınları
Stok DurumuVar
9786055271077
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.