Gayemiz
Biz insanlar ruh ve bedenden yaratılmış varlıklarız. Her şeyimizle Allah'a aitiz ve sonunda yine O'na döneceğiz. Bu dünyaya geçici bir süreliğine gönderilmişiz. Her gelen gibi biz de bu fâni âlemden göç edip gideceğiz.
Öyleyse, yaratılışımızın bir gayesi olmalıdır. Âlemlerin Rabbi bu gayeyi, ilk insan ve ilk peygamber Âdem aleyhisselam'dan, âlemlere rahmet son peygamber Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem'e kadar peygamberler ve kitaplar göndermek suretiyle bildirmiştir. Son ilahî mesaj olan Kur'ân-ı Kerîm ve onun somut, yaşanmış hâli olan Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in örnek hayatı, sünnet ve hadisi ile insanın yaşamı örtüştüğü zaman, en genel anlamda 'kulluk' ve 'ibadet' denilen bu gaye gerçekleşmiş olacaktır. Bu da kişinin Allah'ın emir ve yasakları doğrultusunda bir yaşam sürmesi, bütün varlıklara sevgi, şefkat ve merhamet göstermesidir ki bunun sonucunda da insan önce nefsini terbiye ederek huzura kavuşacak, ardından da Allah insandan, o da Allah'tan razı olmuş olacaktır.
Yaşayan Kur'an olan Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in hayatı, tümüyle ibadet olmuş bir hayattır. Her bir Müsiümanın da kendi yaşam tarzını bu model etrafında şekillendirmesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. Cenâb-ı Hakk'ın çizdiği fıtrî plan uygulandığında insan için bu dünya hayatı, bir değer ve anlam kazanmaktadır. Bu gerçeği kavramak ve yenilenmek için Allah'ın kelâmı olan Kur'ân-ı Kerîm'le olan irtibatımızı kuvvetlendirmek, onunla iletişime geçmek zorundayız. Kur'an'la ilişkimizi okuma, dinleme, anlama ve hayatımıza aktarma şeklinde sürdürmek durumundayız. Onun ilk muhatabı, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı, günlerinin önemli bir kısmını Kur'ân-ı Kerîm'le, zikir, dua ve ibadetle meşgul olarak geçiriyorlardı. Sahâbe-i kirâm da günlük hayat düzenlemelerini Kur'an ve sünnet kaynaklı, vakit merkezli inşa etmişlerdi. Tarih boyunca Müslümanların ömür sürüş tarzı da genellikle bu şekilde olmuştur.
Biz Müslümanlar günlük ibadetlerimizi ve hayat düzenimizi güneşin gün içindeki seyrine göre; haftalık, aylık ve yıllık ibadetlerimizi ve hayat düzenimizi de ayın hareketlerine göre düzenlemekteyiz ve hicrî/kamerî takvimi esas almaktayız. İman, ibadet ve ahlâk çerçevesinde vakit dikkate alınarak düzenlenen bir yaşam tarzı, en büyük sermayemiz olan ömrümüzü bereketlendirecek; maddî-manevî tüm imkânlarımızı ilahi rızayı kazanmak için seferber edecektir. Bu gayret hem ruhumuzu hem de bedenimizi, hem kalbimizi/gönlümüzü hem de nefsimizi huzura erdirecektir. Böylece yakın çevremizden uzak çevremize kadar bütün insanlar sevap ve iyilikten nasiplenecektir.
Böylesine yaşanılan bir hayat içerisinde beş vakit namaz ve bu ibadeti cemaatle eda etmek günlük; Cuma namazını kılmak haftalık; Ramazan orucunu tutmak, hacca gitmek, zekât vermek, kurban kesmek, bayram namazları hem aylık hem de yıllık döngü içerisinde yer alan ibadetlerdendir. Aynı şekilde bu ibadetlerle iç içe olan ve olmayan dua ve zikir gibi ibadetler de Müslümanın hayatında vazgeçilmez bir yere sahiptir.
İstikrarlı/Düzenli Dua
Dua, Allah ile kul arasında bir vasıta olmadan gerçekleştiği için kulluk makamlarının en önemlisi sayılmıştır. Duada, Allah'a saygı ve teslimiyet, O'nun yüceliğini kabul etme, zikir ve istekte bulunma vardır. Duada ön planda olan Allah'ın üstün gücü, sonsuz zenginliği karşısında kulun kendi hiçliğini, yoksulluğunu ve Allah'ın yardımına muhtaç oluşunu kabul etmesidir. Bu yönüne işaret için Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, 'Dua ibadetin özüdür.^ buyurmuştur. Kur'ân-ı Kerîm'de iki yüz kadar âyet doğrudan dua konusuna ayrılmıştır. Furkân Sûresi 77. âyette "(Resûlüm!) De ki: "Dua (ve ibadeti)niz olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?" buyrulmakta; birçok âyet-i kerîmede Allah celle celalühû geçmiş peygamberlerin dualarını haber vermekte,[1] duaları kabul ettiğini bildirmekte[2] ve yalnızca kendisine dua etmemizi,[3] sadece sıkıntıda iken değil her zaman duaya yönelmemizi vurgulamaktadır.[4] Kısacası dua; zikir, teşbih, tekbir, tehlîl, hamd, senâ, şükür, tövbe, istiğfar, istiâze ve benzeri kavramların genel çerçevesini oluşturmaktadır.
Güçlü yönüyle dua, insanın fikrî ve zihnî gelişimini, duygularını, algılarını, davranışlarını, rûhî ve bedenî sağlığını değiştirebilecek etkilere sahiptir. Bu ibadetin nasıl yapılacağını kendisinden öğrendiğimiz Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in duaları özlü ve kapsamlıdır,[5] çoğunlukla da sosyal ve ahlâkî hedeflere yöneliktir. Sosyal bünyede görülebilecek zaaflar, insanın şerefini düşüren cimrilik, korkaklık, tembellik gibi kötü huylar, fakirlik, zenginlik veya ihtiyarlığın yol açacağı ahlâkî çöküntü onun dualarında en çok sakındığı durumlardır.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem farklı zaman ve mekânlarda zikir ve dua ile meşgul olmuş ve bunu Müslümanlara tavsiye etmiştir. Bu da İslâm'ın ilk asırlarında özellikle hadis âlimleri arasında günlük dua kitaplarının meydana getirilmesine sebep olmuştur. Başta Buhârî ve Müslim olmak üzere belli başlı hadis kitapları, dua konusuna birer bölüm ayırmışlardır. Ashâb-ı kirâmın okuduğu rivayet edilen dua ve teşbihler, dua kitaplarının vazgeçilmez bölümlerini meydana getirmiştir.
1 Tirmizî, "Da'avât", 1, r. 3371.
2 - 12/Yûsuf , 34; 21/Enbiyâ, 76. 54/Kamer, 9-10; 71/Nûh, 26-28.
3- 2/Bakara, 186; 6/En'âm , 41; 38/Sâd 41-44; 21/Enbiyâ 84, 88, 90.
4- 25/Furkân, 77; 7/A'râf 55; 13/Ra'd, 14; 40/Mü'min, 14; 20/Tâhâ, 7.
5- 39/Zümer, 8-9; 17/İsrâ, 110.
6- Ebû Dâvud, "Vitr", 23, r. 1482.
Kur'ân-ı Kerîm'deki dua âyetleri yanında Peygamber E-fendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e ait dualarla geçmiş peygamberler ve salih kişilerin yaptığı dua metinlerine 'me'sûr dualar' (aktarılarak bize ulaşan dualar) denilmektedir. Bu dualar Asr-ı saâdet'ten itibaren Müslümanlar tarafından büyük ilgi görmüş ve bu duaların derlendiği birçok kitap kaleme alınmıştır.
Müslümanın, gerek Kur'an hizblerinden bir kısmını gerekse Kur'an ve hadislerden alınmış bir takım dua metinlerini günün belli saatlerinde okumasına 'vird' (çoğulu 'evrâd') denilmiştir. İslâm ümmeti içerisinde özellikle tasavvuf erbabı dua okumalarını günlük uğraş olarak belirlemişlerdir. Dua kitapları düzenli olarak belli bir vakitte okunabileceği gibi günün farklı vakitlerinde bir bütün halinde veya aradan bazı bölümler seçilerek de okunabilir. Allah'a yaklaşmak ve ilahî rızaya erişmek için belirli zamanda ve belli miktarda ibadet, dua ve zikir yapmaya ihtiyaç olduğu aşikârdır.
Dua Kitabı
Elinizdeki dua kitabı Kur'ân-ı Kerîm'in bazı sûre ve âyetleri ile Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnet ve hadislerinde yer alan zikir ve dualardan o-luşmaktadır. Dua kitabında yer alan salavât-ı şerîfeler bir istisna dışında hadis kaynaklarında geçmektedir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in mübarek dilinden dökülen dua metinleri seçilirken kaynak olarak temel sahih hadis kitaplarından en az birinde geçmesi esas alınmıştır. Haftalık hayat düzenlememizde, Müslümanların bayramı o-lan Cuma gününün ayrı bir yeri vardır. Bu itibarla her gün okunacak bölümü müteakip Cuma gününden başlamak ü-zere günlere göre okunacak bir seçki yapılmıştır.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem farklı zaman ve mekânlarda zikir ve dua ile meşgul olduğu gibi hayat meşgalesi içerisinde neredeyse her bir işten önce ve/ veya bazen de sonra o işe özgü dualarda bulunmuş ve bunu inananlara tavsiye etmiştir. Tavsiye edilen zengin manâlı kısa (veciz) dua metinlerinden bir seçki de kitabın sonuna ayrı bir bölüm olarak konulmuştur.
Günün her vaktinde okunması mümkün olan bu duaların, sabah namazından sonra işrak vaktini değerlendirmenin önemini bildiren rivayetlerden hareketle özellikle bu vakitte okunduğunda çok yönlü fayda sağlayacağı bilinmelidir.
Dua metinleri okunurken dikkat edilmesi gereken âdâbın en önemlileri şunlardır:
- Bireysel olarak okunabileceği gibi cemaatle okunması daha etkili olacaktır.
- Duanın kabul edildiği vakitler seçilmeli, mümkünse abdestli olarak kıbleye yönelerek okunmalıdır.
- Okunan dua metinlerinin manâsı idrak edilmeli, yavaş okunmalı ve okurken hata yapmamaya özen gösterilmelidir.
- Duaların çok faydalı ve etkili olacağına inanılmalıdır.
- İhlâs ve inançla okunan duaların Allah Teâlâ tarafından kabul edileceği umulmalı, duaların kabulünün ihlâsa bağlı olduğu bilinmelidir.
-
Netice olarak ihsan anlayışına ve takvâya dayalı Müslümanlık, kişiyi olgunlaştırır, güzel ahlâk sahibi yapar. Gün ve gecelerini Hakk'a niyazla geçirenler gönül ehli olurlar. Dua ve zikre düzenli devam edenler, kulluğu kesintiye uğratma-yanlardır. İlahî feyzin ortaya çıkmasının, gönül âleminin seyrine bağlı olduğu unutulmamalıdır. Çünkü insan sevdiğini anar, andığını sever.
Dua, samimiyet ve teslimiyettir. İnsanın Yaradanı ile en içten iletişim aracıdır. Meşguliyetimiz ve koşuşturmamız ne kadar çok olursa olsun günlük hayatımız içinde mutlaka Rab-bimize yöneleceğimiz, hâlimizi arz edip dua edeceğimiz bir vaktimiz olmalıdır. İbadetlerin bir anlam ifade etmesi hayatın ibadet şuuruyla yaşanmasına bağlıdır.
O zaman diyebiliriz ki, bizlerin yegâne azığı dualarımızdır.
İşrak Vakti ve Namazı
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem sabah ve akşam vakitlerinde dua ederdi. Bu vakitlerde çoğunlukla o vakte uygun içerikte dualar eder ve âdeta duaları ile o vakitleri vesile edinerek tüm hayatı anlamlandırırdı. Dolayısıyla sabah namazından sonra işrak vaktine kadar olan süreyi camide geçirerek zikir ve dua ile meşgul olmak Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in müjdesine mazhar olmaya sebeptir.
İşrak, ortalığın aydınlanması demektir. Güneşin ortalığı aydınlatması sırasında kılınan namaz için İşrak Namazı' ismi kullanılmıştır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem; "Kim sabah namazını cemaatle kılar, sonra güneş doğuncaya kadar oturup zikrullahla meşgul olarak vaktini geçirmeye devam eder, ardından da kalkıp iki rekat namaz kılarsa; (böyle hareket eden bir mü'mine bu hareketi) tam tamına eksiksiz bir hac ve umre yapmış gibi ecir ve sevap kazandırır."7 buyurmuştur. Bir başka rivayette ise; "Hataları, deniz köpüğünden fazla bile olsa bağışlanır. "8 denilmektedir.
Namaz vakitleri hesaplanırken güneşin görünür hareketleri esas alınmaktadır. Namaz vakti hesaplanacak yerleşim yeri için, coğrafî enlem ve boylamlar kullanılarak, günlük o-larak güneşin alacağı konumlar hesaplanmaktadır. Güneşin görünür hareketindeki durumları üzerinden dinî hükümlerin uygulanması sonucu namaz vakitleri belirlenmektedir.
Fıkıh kitaplarımız işrak vakti veya bayram namazının vakti için güneşin yüksekliğinin bir veya iki mızrak boyuna ulaşmasını ölçü olarak vermektedir. Eskiden saatler bu kadar yaygın olmadığı için namaz vakitlerinin, her yerde gözlemlenebilecek alâmetlere göre tahmin ve tespit edilmesi yoluna gidilmiştir. İşrak namazı için de şu şekilde bir tespit yolu tavsiye edilmiştir: Çenemizi göğsümüze yapıştırarak güneşin doğduğu tarafa bakarız. Bu halde iken çenemizi ayırmadan gözümüzle doğu taraftan mümkün olduğu kadar yukarıya doğru bakmaya çalışırız. Eğer güneşi göremiyorsak yani güneş en yüksek görüş çizgisinin üstüne çıkmışsa artık kerahet vakti sona ermiş, işrak vakti veya bayram namazının vakti girmiş demektir. Ayrıca bu vakit, fıkıh kaynaklarımızda güneşin bir veya iki mızrak boyu yükselmesi neticesindeki vakit olarak da ifade edilmiştir.
Gözlemci Ufuk Düzlemi
Günümüzde mızrak boyuna karşılık gelmek üzere astronomik güneş doğuşundan sonra güneş yuvarlağının 5 derece ufkun üzerine çıktığı vakit olarak hesaplanmaktadır.
Güneşin gökyüzündeki hızı mevsimlere göre değişken olduğundan beş derece yükselmesi için
geçen zaman da farklı mevsimler ve farklı coğrafi bölgeler için değişmekte ve sabit bir süreye karşılık gelmemektedir. Tıpkı imsak-güneş arasındaki süre farkı ile akşam-yatsı arasındaki süre farkının mevsimlere ve coğrafî konuma göre farklılık göstermesi gibi güneşin doğuşu ile işrak vakti arasındaki zaman farkı da değişkendir. Ekinoks zamanları dediğimiz 21 Mart ve 23 Eylül ile gündönümü zamanları olan 21 Haziran ve 21 Aralık tarihlerinde 0 (sıfır) derece enlemden 60 derece enleme kadar güneş doğuş ve işrak vakti arasındaki farklar aşağıdaki tablolarda örnek olarak gösterilmiştir: