Kitap Emir ve Yasak Hadisleri
Yazar İbnu'l Mübarek el-Mevsili
Tercüme Hanifi Akın
Yayınevi Karınca Polen Yayınları
Kağıt - Cilt Sarı şamua - Lüks ciltli
Sayfa - Ebat 888 sayfa - 17x24 cm
1.680 Hadisi şerif Arapça metin ve Türkçe anlamı
Polen Yayınları, İbnu'l Mübarek el-Mevsili tarafından yazılan Emir ve Yasak Hadisleri adlı kitabı incelemektesiniz.
8 Hadis imamının Emir ve Yasak Hadisleri kitabı hakkında yorumları okuyup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
8 HADİS İMAMININ KİTABINDAN RİVAYET EDİLEN EMİR VE YASAK HADİSLERİ
ÇEVİRENİN ÖNSÖZÜ
Tarih boyunca, bir dine inanan ve o dinin öğrenimi ile uğraşan insanları en çok meşgul eden mesele, kendisi de varlık âleminin bir yorumu olan
dinî metin (nass)lerin anlaşılması ve yorumlanması olmuştur. Bunun başlıca sebebi, gerek Allah'tan gelen vahyin, gerekse vahyin pratik uygulayıcısı olan peygamberin söz ve davranışlarının sözlü ve yazılı ifade ve anlatımla, nesilden nesile nakle-dilmesidir. Zira insanların kullandığı herhangi bir dilde veya aynı dilin lehçe ve üslûplarında, tek başına söz ve rivayet, şüpheye yer bırakmayacak şekilde kişinin gaye ve maksadını belirtmede, muradını ortaya koymada yeterli olmaz, Ayrıca din
dilinin, yapısı gereği, muhkem ifadeler yanında,
teşbihi, tenzihi, temsilî ve
sembolik anlatım tarzına başvurması, bu gaye ve maksadının anlaşılmasını güçleştirmiştir. Kaldı ki, bu metinleri okuyan ve dinleyenin, ondan yararlanma derecesi de, bireysel ve toplumsal durumuna, ilâhî kelamın ait olduğu dilin formlarına ve din diline aşinalığının farklı oluşuna göre de değişiklik arz eder.
Binaenaleyh, dinin nass olarak kabul ettiği metinleri anlamak için, şâriin gaye ve maksatlarını tesbit etmek esastır. Ancak bu gaye ve maksadı sadece dil bilgisi kuralları ile lâfızlardan istinbât etmek mümkün değildir. Zira kelime ve lâfızlar gayenin kendisi olamaz.
İbret ve
itibar olmadan
ibare, bizi asla hak ve hakikate götüremez.
On dört asır içinde, beş altı yüz sayfalık Kur'an gibi bir kitabın yüz binlerce cilt tefsir ve izahının yapılmış olması, İslâm Peygamberinin sözlü söylemlerini ve anlamlı eylemlerini tahlil edebilmek için, bir o kadar şerh ve haşiyenin kaleme alınmış olması bunun en canlı ifadesidir. Kaldı ki, çağdaş insanın yönelişleri, bu çaba ve gayretlerin kıyamete kadar artarak devam edeceğini çok açık bir şekilde göstermektedir.
Ancak anlama ve yorumlama faaliyeti, ne
tefsir ve
tevil ne de
şerh ve
haşiye yazma ameliyesinden ibarettir. Mühim olan, bu faaliyet neticesinde Allah ve Resulünün gaye ve maksadı ile vardığımız sonuçların örtüşmesidir. Şayet bu çaba ve gayretler devam edecekse, çağdaş insanın yönelişini boşa çıkarmamak ve onları sukût-i hayâle uğratmamak için, yeni şerhler ve tefsirler yazmaktan çok, doğru anlama ve doğru yorumlamanın yollarını aramak, daha doğrusu anladıklarımızın Allah ve Resulünün murad ve maksadı ile örtüşmesinin yollarını tesbit etmek bir zarurettir. Elbette bunun için yapılacak ilk iş, on dört asırlık anlama ve yorumlama faaliyetinin engin tecrübesinden istifâde etmektir. Yeniden anlama ve yeniden yorumlamadan söz edilecekse bu, bir zorunluluktur. Zira, sıfırdan başlayan hiçbir yenilik hareketi olamaz. Menfî anlamda gelenekçi olmakla, müspet anlamda bir geleneğe sahip olmak farklı şeylerdir. Müsbet anlamda bir geleneğe sahip olmayanlar, yeniden anlama ve yeniden yorumlama faaliyetine girişecek imkânı bulamazlar.
Hadis ve Sünnetin anlaşılması ve yorumlanması meselesi, islâm düşüncesinin teşekkül devrinde,
Ehl-i Hadis ile Ehl-i Fıkhı karşı karşıya getirmiştir. Muhaddisler fakihleri, hadis bilmemekle ve rey ile kıyası hadislere tercih etmekle suçlarken, Fakihler ise Ehl-i Hadise, rivayet ettikleri üzerinde düşünmeyen birer râvi ve nakilci gözüyle bakmış ve onları ilim hamalları, bilgi taşıyıcıları
(hame-letu'l-iim, zeumiiu'i-esfâr) olarak değerlendirmiştir.
Netice itibariyle Hadis İlmi ve Usûlü, kendi içinde bir anlama ve yorumlama yöntemi geliştiremediği içindir ki, bilâhere muhaddisler de, fakih ve müfessirler gibi,
Hadis ve Sünneti anlamak için, büyük oranda
Usûl-i Fıkhın kural ve kaidelerini kabul etmek durumunda kalmışlardır. Zira
Usûl-i Fıkıh, İslâmî ilimler içinde, dört ayrı ilmin (dil, mantık, kelam, fıkıh) esas ve prensiplerini cem eden, gerek bilgi felsefesi bakımından, gerekse anlama ve yorumlama yöntemi bakımından, müstakil (ve kısmen de olsa) mütekâmil bir metodoloji geliştiren tek disiplin olarak kabul edilmiştir.
1
İşte konumuzu, Hz. Peygamber (s.a.)'in davranışlarını ve sözlerini emir ve yasak açısından değerlendirmede Usûl-i Fıkhın konuları içerisinde yer alan "
Emir ve Yasaklar" teşkil etmektedir. Bu çerçevede
Emir ve Yasak kavramlarının mahiyetini açıklamaya çalışacağız:
Emir, otorite sahibinin bir fiilinin kesin olarak yapılmasını istemesi için konulmuş bir lafızdır. Namaz kıl, oruç tut, zekât ver, iyilik yap gibi. O fiilin yapılmasını isteyene
Âmir (emreden), kendisinden işin yapılması istenene
memur (emredilen) veya
mükellef, istenilen işe de
me'mûrun bih (emredilen şey) denir.
Bir kimsenin kendisinden daha üstün olan bir kimseye
emir sığasını ifade etmesi emir olmaz. Çünkü emir, emredilen kimseyle ilgilidir. Emredilen olmayan kimseye emredilemez. Örneğin, dua eden kimsenin "Allahım! Beni bağışla, bana merhamet et" sözü, emir olmayıp istek anlamındadır.
Emir Sığaları/Kipleri:
Bir işin yapılmasını istemek İçin Arapça da özel
emir kipleri kullanılmak tadır. Ancak bazı kelime, cümle ve ifadeler de; yapıları ve kullanışları gereği emir manası ifade ederler. Bu itibarla
emir kipleri iki kısma ayrılır:
1 Dr. Mehmet Görmez, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, T.D.V. Yayınları, 2. baskı, Ankara 2000, s. 1-4
1. Mecazi (sarih olmayan) emir kipleri. Bazen bir işin yapılması, hakiki (sarih) emir kipleriyle değil de haber cümleleriyle veya başka üsluplarla istenir. Hakiki emir kiplerinin dışındaki kip ve üsluplarla bir işin yapılması istenirse ona da mecazi (sarih olmayan) emir denir. Özellikle Kur'an ve Sünnette bulunan haber kipleriyle mecazen emir kastedilir.
"Oruç size farz kılındı" (Bakara: 2/183),
"Anneler çocuklarım tam iki sene emzirirler" (Bakara: 2/233),
"Yeminlerinizi bozmanın kefareti, on fakiri doyurmaktır" (Maide: 5/89) gibi. Yine
"Boşanmış kadınlar, kendi kendilerine üç adet müddeti beklerler" (Bakara: 2/228) âyetinde
"beklerler" kelimesi . "beWesin/er" manasında kullanılmıştır.
'Hakim, kızgın iken hüküm vermez" hadisinde
"hüküm vermez" kelimesi ise
"hüküm vermesin" manasında kullanılmıştır.
2. Hakiki (sarih) emir kipleri: Bir işin yapılması, emir kipleriyle isteniyorsa ona hakiki (sarih) emir denir. Emr-i hâzır ve emr-i gâib sığaları, hakiki (sarih) emir siygalandır.
"Namazı dosdoğru kılın ve zekatı da verin" (Bakara: 2/34),
"Sizden her kim ramazan ayında hazır bulunursa o ay'ı oruç tutsun" (Bakara: 2/185) âyetlerindeki
emir kipleri, hakiki
emir kipleridir.
Sarih emrin beş şartı bulunmaktadır:
1. Lafız olmak (sözlü olmak). Emir; sözlü olur, fiil ve işaret ile emir meydana gelmez. Cumhura göre emir sözde hakikat, fiilde ise mecazdır. Örneğin, Hz. Peygamber (s.a.v) visal orucu tutardı. Sahabe, Hz. Peygamber (s.a.)'in bu fiilini emir telakki ederek ona uymak istemişlerdi. Fakat Hz. Peygamber (s.a.) onları bundan yasakladı. O halde bu fiil, sarih emir olmamaktadır.
2.
Taleb (İstek): Emir sığası ile bir işin yapılması talep edilir. Tehdit (bir kimseyi korkutmak) ve ta'cîz (bir kimsenin aczini ortaya koymak için yapamayacağı bir şeyi teklif etmek) gibi manalarda kullanılan emir sığaları sarih
3.'
Kesinlik (cezm): Mendubluk (nedb) ve mubahtık (ibâhe) gibi manalarda kullanılan emir sığaları, sarih emir manasını ifade etmezler. Ancak vaciplik (vücûb) manasında kullanılan emir sığaları emir manasını ifade ederler.
4. Emir sığası: Emir sığası, bir işin yapılmasını istemek için konmuştur. "Şu işi senden isterim" sözü sarih bir emir değildir. Ancak Kur'an ve sünnette bulunan haber cümleleri ile mecazen emir manası kastedilir.
5, İstilâ (üstünlük): Bundan maksat; emredenin, emredilen kimseye göre daha üstün olmasıdır. Bir kimsenin otorite yönünden müsavi olan bir kişiden bir işin yapılmasını istemesi,
emir değil bir rica ve tavsiyedir. Kendisinden yüksek bir kimseden bir şey istenirse ona da dua, niyaz ve istirham denir.
Emir Kiplerinin Manaları:
Arapçada
emir kipi, bir çok manalar için kullanılır:
1-Vücûb: "Allah'a ve Resulüne iman edin" (Nisa: 4/136) ayeti ile
"Namazı dosdoğru kılın ve zekatı da verin" (Bakara:2/34) ayetinde olduğu gibi. Bu iki ayetteki
emir kipinin ifade ettiği hüküm, vücubtur.
Vücûb da iki kısma ayrılır:
a. Farz: Kesin delille yapılması istenen şeydir. Namaz, oruç, hac ve zekat gibi emirlerin ifade ettiği hükümlerdir,
b. Vâcib: Zanni delille yapılması istenen şeydir. Vitir namazı, kurban kesmek, fitre vermek ve adak gibi ibadetlerin hükmü gibi.
2.
Nedb: terk edilmesi halinde cezayı gerektirmeyen, şer'an yapılması istenen şeylere mendub, bunların yapılmasına ise nedb denir.
"İyilik yapın" (Bakara: 2/195),
"Hayrlar yapın ki. kurtuluşa eresiniz" (Hacc: 22/77) ayetlerinde olduğu gibi.
3.
İbâha: Dinî bakımdan yapılması ile yapılmaması arasında bir fark bulunmayan işlerde geçerli olan bir hükümdür. Böyle işlere, mubah işler denilir.
"ihramdan çıktığınız zaman (isterseniz) avlanın" (Maide: 5/2),
"Yeviniz. içiniz" (A'raf: 7/31) ayetlerinde olduğu gibi.
4. Tehdit: Bir kimseyi korkutmaya yönelik bir hükümdür.
"Artık dilediğinizi yapın" (Fussilet: 41/40) ayetinde olduğu gibi.
5.
İrşâd: İnsanları, daha sağlam ve güvenilir bir iş yapmaya yönelik bir hükümdür.
"Ey iman edenler, muayyen bir vade ile birbirinize borçlandığınız zaman, onu yazın" (Bakara: 2/282),
"Alış-veriş yaptığınız zaman şahit tutun"
(Bakara: 2/282) ayetlerinde olduğu gibi.
6. Te'dib: Bir kimseye, bir şey öğretmeye ve eğitmeye yönelik bir hükümdür.
"Önünden ve".
7. Ta'cîz: Bir kimsenin aczini ortaya koymak için yapamayacağı bir şeyi teklif etmeye yönelik bir hükümdür.
"Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur'an'dan şüphede iseniz, haydi siz de onun benzerinden bir sûre getirin" (Bakara:2/23) ayetinde olduğu gibi.
8. Dua/İstek: Bir kimsenin, kendisinden daha üstün bir durumda olan kimseden bir şey istemesine yönelik bir hükümdür.
"Ey Rabbimiz! Hesab kurulacağı gün beni, ebeveynimi ve bütün müminleri bağışla" (ibrahim: 14/41) ayetinde olduğu gibi.
9. İkram: Bir kimsenin, yaptıklarına karşılık olarak ya da herhangi bir sebep olmaksızın bir ikram elde etmesine yönelik bir hükümdür.
"Girin oraya (cennete); selametle, emin olarak" (Hicr: 15/46) ayetinde olduğu gibi.
10.Tesviye: İki şey arasında eşitlik olmasına yönelik bir hükümdür.
"Girin oraya (cehenneme); İster azabına sabredîn, ister sabretmeyin" (Tur: 52/ 16) ayetinde olduğu gibi.
Tahkir: Bir kimseyi veya bir şeyi hakir görmeye yönelik bir hükümdür.
"...zelil ve hakir maymunlar olun" (Bakara: 2/65) ayetinde olduğu gibi.
Emrin Gerektirdiği Hüküm:
Emir kipinin, hangi manada kullanıldığı; sözün bağlamından, durumundan ve karinelerinden anlaşılır.
Emir kipinin bir çok manada kullanılışı sebebiyle, emir ile hakiki olarak istenen ve kastedilen mananın ne olduğu hakkında görüş ayrılığı meydana gelmiştir. Alimler, emir kipinin vücûb, ibâhe ve nedb'in dışındaki manalarda mecaz olduğunda ittifak etmişlerdir. O halde ihtilaf bu üç manadadır. Bu konudaki görüşleri şöyle sıralayabiliriz:
1. Emir kipi, vücûb ifade eder.
2. Emir kipi, nedb ifade eder.
3. Emir kipi ibâhe ifade eder.
4. Emir kipi; vucub, nedb ve ibahe manaları arasında ortaktır.
5. Mutlak taleptir: Kesin ise vucûb, değilse ibâhe ifade eder.
6. Tevakkuf: Hangi manada kullanıldığını öğrenmek için beklemek ve araştırmak gerekir.
Alimlerin çoğunluğuna göre emir, vucûb ifade eder, yani mutlak olan emir kipi, vucûba delalet etmesi için konulmuştur. Dolayısıyla da emir vucub da hakikat, vucub dışındaki manalarda ise mecazdır. Bir ilinti olmadan emir, vucubun dışındaki manalara delalet etmez. Bir ilinti olması durumunda nedbe delalet ediyorsa, o zaman emrin gerektirdiği şey mendub olur. Eğer bir ilinti ibâhe'ye delalet ediyorsa, emrin gerektirdiği şey mubah olur.
Emir kipinin vucûb ifade ettiğine dair bazı delilleri şöyle sıralayabiliriz;
1. "Peygamberin emrine aykırı hareket edenler, başlarına bir bela inmekten yahut kendilerine bir azab isabet etmekten sakınsınlar" (Nur: 24/63). Bu âyet, ilahi emre aykırı hareket edenlerin cezalandırılacağını bildirerek, emirlere uyulmasına işaret etmiştir. Emredilen şey, vâcib olmadıkça, emre karşı gelmede; fitne, belâ, azab endişesi olmazdı.
2. "Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için, kendi işlerinden dolayı Allah ve Peygamberin hükmüne aykırı olanı seçmek hakkı yoktur" (Ahzab: 33/36). Buna göre Allah ve Resulü bir işin yapılmasını emrederse, o işi yapmak vâcib olur.
3. "Ümmetime meşakkat olmasaydı, her namaz için abdest alındığı zaman, misvak kullanmayı emrederdim" hadisi, emrin vucûb ifade ettiğini göstermektedir.
4. Alimler, Kur'an ve Sünnet'teki mevcut mutlak emir kiplerinin vucûb ifade ettiğinde icmâ halindedirler.
5. İnsan, kendisinden mevki yönünden aşağı durumda bulunan bir kişiden bir işin yapılmasını isteyebilir. Şayet o şahıs, emri yerine getirmezse âsi kabul edilir. Bilindiği gibi vâcib ofan bir şeyi yerine getirmeyen âsi kabul edilir. Buna göre Allah ve Resulü âmir olduklarına göre onların emirleri vucûb ifade eder.
Nehiy/Yasak: Otorite sahibinin, bir fiilinin yapılmamasını kesin olarak istemesi için konulmuş bir lafızdır. Öldürme, zulüm yapma, zina yapma, haram yeme gibi. Nehyedene
nâhî (
yasaklayan), nehyedilen şeye
menhiyyun anh, nehyedilen şahsa
menhî denir. Görüldüğü üzere sarih emrin şartları burada da geçerlidir.
Nehy Kipleri:
Nehiy kipleri iki kısma ayrılır:
1. Hakiki (sarih) nehiy kipleri: Nehy-i hâzır ve nehy-i gâib kipleri, hakiki (sarih) nehiy kipleridir. Bu kiplerle bir işin yapılmaması istenirse ona hakiki (sarih) nehiy denir.
"Zinaya yaklaşmayın" gibi.
2. Hakiki (sarih) nehiy olmayan kipler: Bunların dışındaki bazı kelime, cümle ve üsluplar ile bir işin yapılmaması istenir. Bu şekilde bir işin yapılmamasını istemeye, mecazi (sarih olmayan) nehiy denir. Bir şeyin helal olmadığını, haram olduğunu belirtmek bir şeyin kötü olduğunu ifade etmek, bir fiil yapıldığı zaman ona ceza verileceğini zikretmek gibi.
Örneğin,
"De ki: "Rabbim, ancak çirkin fiillerin açık olanını da, açık olmayanım da haram kıldı" (A'raf: 7/33) âyetinde çirkin şeylerden insanların uzak durması istenmiştir.
Bazen emir kipleri, nehye delalet eder. Örneğin, cuma namazı vaktinde "alış verişi bırakınız" (Cuma: 62/9) âyetinde, emir kipi, tahrimi/haramı gerektirmektedir.
Nehiy Kipinin Manaları:
Arapçada nehiy kipinin bir çok manası vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
1. Haram kılmak (tahrîm): "Allah'ın muhterem kıldığı nefsi (canı) haksız yere öldürmeyin" (En'am: 6/151) ayeti gibi.
2. Kerahet: "Deve ağıllarında namaz kılmayın" hadisi gibi.
3.
Dua: "Rabbimiz! Bize hidayet verdikten sonra kalplerimizi saptırma" (Âl-i İmrân: 3/8) ayeti gibi.
4. Ümit kırma (te'yis): "Ey kâfirler! Bugün özür dilemeyin; siz, ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz." (Tahrim: 66/7) ayeti gibi.
6.
İrşâd: "Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri (Peygambere) sormayın'' (Mâide: 5/101) ayeti gibi.
Nehyin Gerektirdiği Hüküm:
Nehiy kipinin gerektirdiği hüküm ile ilgili şu görüşler ileri sürülmüştür:
1-Nehiy kipi, kerahete delalet eder. 2. Nehiy kipi, kerahet ile tahrim arasında müşterektir. 3. Nehiy kipi, tahrimi/haramı ifade eder.
Hanefiler tahrim yerine hürmet tabirini kullanırlar. Alimlerin çoğunluğuna göre nehyin gerektirdiği şey, tahrimdir. Nehyin hakiki manası budur. Bu mana dışındaki manalar için nehiy kipi mecaz olarak kullanılır. O halde nehyedilen fiilin haram olması sebebiyle, o fiilin devamlı olarak terk edilmesi gerekir.
Nehyin Muktezâsr.
Nehyin muktezası, nehyedilen fiilin çirkin-kötü olmasını belirtir. Yani nehyedilen bir fiili işleyen kimse dünyada zemmedilir. Ahirette ise o fiilden ötürü cezalandırılır. Örneğin, "haram yeme, yalan söyleme" sözleriyle insan haram yemeden ve yalan söylemekten menedilmiş olur. Bu sözlerle, yalan söylemenin, haram lokma yemenin kötü olduğu anlaşılır.
Dini Hükümlerin Teşri' Sebepleri:
Emrin, meşru işlerin yapılması olduğunu ve nehyin de, meşru' otmayanların da yapılmamasını istemek olduğunu daha önce belirtmiştik. Ancak işin yapılması veya terki ile İlgili olarak muhatap olmaları yanında bu emir ve yasaklar için Şeriat bazı sebepler ortaya koymuştur. Gerçekten emreden ve yasaklayan Allah Teâlâ'dır. Bu sebeplerin icab üzerinde kendi başlarına bir tesirleri yoktur. Ancak Yüce Allah kullarına hitabı dışında işlerini kolaylaştırmak için vücub sebepleri ortaya koymuştur.
Örneğin,
orucun farz olmasının sebebi, ehil olmakla birlikte Ramazan ayma ulaşmaktır. Ramazan ayı tekrar ettikçe oruç emri de tekrar eder. Ay girmeden önce edası vacib değildir. Bazıları Ramazan günlerinin vücub sebebi olduğunu, gecelerin vücub sebebine dahil bulunmadığım öne sürmüşlerdir. Fakat İmam Serahsî bu düşünceyi: "Bana göre yanlıştır" diyerek reddetmiştir.
Haccın vacib olmasının sebebi, Beytullah'tır. Bunun için dinen hacc, Bey-tullah'a nispet ediiir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Yoluna gücü yeten insanlar üzerinde Beytullah'ı tavaf etmek Allah'ın hakkıdır" (Al-iİmran: 3/97).
Bu sebeple haccın eda zamanının tekrarı ile emir tekerrür etmez. Emir, mekana bağlı olup burada zamanla kayıtlı değildir. Emrin tekrarlanması sebebi ile tekerrür etmiyor. Hacc vakti de vücubunun şartı olmayıp edasının caiz olması şartıdır.
Hadeslerden (abdestsizliklerden) temizlenmenin sebebi, namaz kılmaktır.
Çünkü dinî bakımdan temizlik, namaza nispet edilir. Taharet, namazın kılınması için farzdır. Abdestsizlikten temizlenmek emri yerine getirmenin bir şartıdır. Ki, bu konuda Allah
"Yüzlerinizi yıkayınız" (Mâide: 5/6} buyuruyor. Abdest almak namazın farz olmasının sebebi olmadığı için, abdestli kimse bununla birkaç namaz kılabilmektedir. Abdest üzerine abdest alarak da eda edilebiliyor.
Zekâtın farz olmasının sebebi, nema, yani büyümek ve gelişmek şartıyla nisap miktarı maldır. Hadis-i Şerifte
"Zengin olunmadan zekât vermek yoktur" buyuruluyor. Dolayısıyla zekâtın farz oluşu zenginliğe bağlıdır. Zenginlik ise, ancak büyüyen bir mal sebebiyle tamamlanır. Dolayısıyla zekatın farz oluş sebebi, büyüme ve gelişme sebebine de izafe edilmektedir. Mal üzerinden bir yıllık zamanın geçmesi ise, zekat emrinin edasının şartıdır.
Zengin müslümana
fitrenin vacib olmasının sebebi, velayet dolayısıyla kişinin geçimini sağladığı kişilerdir. Bu sebeple fitreye
"Baş sadakası" da denilmektedir. Bu başların sayısı çoğaldıkça fitrenin adedi de çoğalır. Zira Hz. Peygamber (s.a.v):
"Geçimini sağladığınız kimseler için fitre veriri' buyuruyor.
Öşrün farz olmasının sebebi, gerçekte' gelir getiren toprağın bulunmasıdır.
Haracın farz olmasının sebebi de ekildiği taktirde gelir getirme imkanı bulunan topraktır. Yani öşürün vücub sebebi bizzat malın büyüme ve gelişmesi; haraçta ise bil-kuvve nema, yani gelir getirme imkanına sahip bir toprağın elde bulunmasıdır. Bu sebepler toprağın ürününe afet isabet edip ekini yok etse öşür de haraç da düşer, mal sahibine farz olmaz. Yine bu sebeple bir toprakta hem öşür, hem de haraç vecibesi toplanamaz.
Cizyenin vücub sebebi, belli bir vasıfta olması itibarıyla nüfus başıdır. Bu vasıf da kişinin kâfir, hür ve savaşmaya muktedir olduğuna dair elde delil bulunmasıdır
161.
Ceza hukuku ile ilgili emirlerin vücub sebebi, bu emirleri ilgilendiren suçlardır. Meselâ; zinada recm ve dayak atma; hırsızlıkta el kesilmesi, şarap içenle iftirada bulunana had cezası, bile bile adam öldürmede kısas cezası gibi.
Hz. Peygamber (s.a.v)'in
emir ve yasak açısından sözlerine yönelik bu değerli eser, bize, Resulullah (s.a.)'in emrettiği ve yasakladığı hadisleri değerlendirme açısından önemli bir yere sahiptir..
Kitap, "
Emirler" ve "
Yasaklar" olmak üzere İki kısımdan oluşmaktadır. Bunlar, ayrı ayrı olmak üzere "ala'l-hurûf" sistemine göre tertiplenmiştir. Buna göre kitabın aslı, Arapça alfabetik harf sırasına göre düzenlenmiş olup bunda da bab başlığı dikkate alınmıştır. Yani hadisler, normal Arapça harf sırasına göre değil,
bab (konu) başlıkları alfabetik harf sırasına göre düzenlenmiştir.
Örneğin, Elif Harfi içerisinde yer alan konu başlıkları da, yine kendi içerisinde harf sırasına göre düzenlenmiştir
Eğer
hadisin içerisinde emirle ilgili iki konu varsa o zaman hadis, konunun önemine binaen ayrıca başka bir bab içerisinde de getirilmiştir. Böylece bazı hadisler, tekrarı söz konusu olmuştur. Bununla birlikte hadislerin tekrarına çokça yer verilmemiştir.
Hadisler, öncelikle Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Mâlik, Ahmed b. Hanbel'den seçilmiştir. Yalnız hadisler, bu hadis
kitaplarından alınırken
sahih olanlarından ve ravilerinin eleştiriye uğramadığı hadislerden derlenmiştir.
Kitabın tahkikini yapan, Muhammed Fâris adıyla meşhur olan Muhammed Hasan İsmâîl eş-Şâfiîdir.
Kitap, 1680 hadis ile 863 bab/konu başlığından oluşmaktadır.
Müellif,
kitabını, "ala'l-hurûf" sistemine göre düzenlemesi kendisi açısından ve
kitabın yazıldığı dönem açısından güzel bir çalışma olabilir. Fakat günümüz itibariyle böyle bir çalışma, okuyucu açısından yorucu ve hoş bir çalışma tekniği oluşturmamaktadır. Çünkü yazarın sisteminde, Arapça harf sırası dikkate alınmış, bunda da konu başlıkları ön plana çıkmaktadır. Cami' veya Sünen tarzı hadis kitaplarına alışmış bir
okuyucunun böyle bir sisteme intibak etmesi gerçekten zordur. Bu sistem de, konu bütünlüğü açısında hadisler dağınık bir vaziyettedir. Örneğin, namazla ilgili hadisler ve konu başlıkları peş peşe düzenli bir şekilde olmayıp harflerin içerisinde dağınık bir vaziyette yer almaktadır. Namazla ilgili bir konuyu Elif Harfi içerisinde okuyan bir kimse, namazla ilgili başka bir konuyu ise başka bir yerde bulacaktır.
İşte bu tür sıkıntılar göz önünde bulundurularak müellifin bu değerli eseri tarafımızdan "Cami" ve "Sünen" sistemi dikkate alınarak yeniden oluşturulmuştur. Buna göre bölüm başlıkları oluşturulmuş, konu başlıkları ve hadisler içerik açısından göz önüne alınarak bu bölümlerin içerisine yerleştirilmiştir. Bu çerçevede iki ana bölümden oluşan "
Emir Hadisler" kısmında 36 bölüm oluşturulmuş ve "
Yasak Hadisler" kısmında ise 27 bölüm oluşturulmuştur. Konu başlıkları ile bölüm başlıklarının birbirine uyumuna çok dikkat edilmiş, bazen birbirine yakın başlıklar çoğunlukla değişik bölümlerin içerisine serpiştirilmiş, bazen de peş peşe geldiği olmuştur. Bu çalışmamız, bu yönüyle Türkiyede bir ilki oluşturmaktadır.
Gerek hadisin Arapça metninde ve gerekse de Türkçe metinde sadece
hadisi rivayet eden son kişinin ismine yer verilmiştir. Gerek hadisin Türkçe metninde ve gerekse açıklamalarda geçen kelimelerin daha iyi anlaşılması için
kitabın sonuna sözlük konulmuştur.
Hadis kaynaklarının tespitinde Concordance usulü esas alındığı için, biz de bu çalışmamızda aynı usulü esas aldık ve bu çalışmada yer alan hadisler, Concordance usulüne göre verilmiştir. Concordance içerisinde yer almayan hadislerin, nerede geçtiği çoğunlukla tespit edilerek bu eserlerin bazen
cilt ile sayfa numarası gösterilmiş ve bazen de sayfa numarası yerine parantez içerisinde hadis numarası verilmiştir. Çalışmada kullanılan eserlerin neler olduğunu gösteren liste ise kitabın sonunda "Kaynakça" başlığı altında sıralanmıştır.
Eserin tercümesi esnasında
hadisin orijinal metnine bağlı kalınmıştır. Zaman zaman kastedilen mananın okuyucu tarafından iyice anlaşılması için "anlaşılabilir" bir dille serbest davranıldığı da olmuştur.
Azami dikkat ve gayretlere rağmen, farkında olunmadan
tercüme hataları olabilir. Yapıcı eleştiri ve uyarılara her zaman ihtiyaç duyduğumuz ilim sahipleri ile bütün okuyucularımızın tenkit, uyarı ve katkılarına şimdiden şükranlarımı sunacağımı belirtmek isterim.
Çalışmalarımda hep samimi desteğini gördüğüm ve hadis alanında Türkiye'nin Önde gelen hadis hocalarından biri olan Prof. Dr. Zekeriyya Güler Bey-'e,
tercüme edilen metinleri ve açıklama yapılan yerleri büyük bir özveriyle okuyarak değerlendirmelerde bulunan Turgay Aldemir'e, Hüseyin Kavuncuya ve bazı bölümlerini okuyup değerlendirmelerde bulunan Mehmet Demir'e, Müslüm Demir'e ve her zaman yakın ilgi ve desteklerini gördüğüm değerli dostlarım Zekeriyya Efiloğlu'na, Mithat Sevin'e, M. Hanifi Yılmaz'a, Abdulhalim Ünverdi'-ye, Hasan Hüseyin Şıvgan'a, Abdulkadir Ermutaf'a, eniştem Osman Demir'e, Murat Aksakal'a, Ünal Karakurt'a, Elif Kayaya, Emine Şahin'e, Humeyra Demir'e ve ismini burada sayamadığım daha bir çok kimseye şükranlarımı arz ederim.
Bu mütevazi çalışmamızın; Kur'an'dan sonra sünnete ve hadislere ittiba etmemiz, bunlara olan sadakatten hiç ayrılmamamız, hadisleri hayatımızın her alanında öne almamız ve hadislerin bize açtığı alanı benimsediğimiz oranda model olarak İslamî bir düşünceye sahip olmayan insanların ürettiği hayat tarzına karşı kendi inancımızı, düşüncemizi ve kısacası hayatımızın her alanını canlandırmamız ve bunun için de hadislere olan güveni sarsmadan hadisleri bir hayat tarzının uygulanabilir model kaynağı olmasına katkıda bulunmasını sağlamaktır.
Çaba bizden, başarı elbette Allah'tandır. O, ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcıdır.
Hanifi AKIN
Şehitkamil / GAZİANTEP
3 Ağustos 2006
Polen Yayınları, İbnu'l Mübarek el-Mevsili tarafından yazılan
Emir ve Yasak Hadisleri adlı
kitabı incele diniz.