Kitap Huzur Sohbetleri , el Feth’ur Rabbani
Yazar Abdulkadir Geylani (ra)
Yayınevi Huzur Yayınevi
Tercüme Doç. Dr. Sıtkı Gülle
Kağıt - Cilt 2.Hamur Kağıt, Ciltli
Sayfa - Ebat 616 sayfa - 17x24 cm.
Abdulkadir Geylani Huzur Sohbetleri kitabını incelemektesiniz.
Huzur Yayınları Fethur rabbani Huzur Sohbetleri kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
huzur sohbetleri abdülkadir geylani
Tasavvuf, irşad ve ahlâk konularını kapsayan sohbetler, tevhid düşüncesinde odaklaşır. Bu meyanda tasavvufun ne olduğu, kime şeyh ve sofi denileceği, giysi ve kıyafetlerle sofi olunamayacağı en yakın biçimde ifade edilir. Bu kitapta Abdulkadir Geylani Hazretlerinin sohbetlerini bulacak, okudukça teneffüs edecek, tasavvufun derinliklerine dalacaksınız.
ÖNSÖZ
Sevdâlılarının gönüllerini hikmet sırlarıyla donatıp dışlarını da Şerîat edepleriyle süsleyen Allah Teâlâ'ya hamd ü senalar; müttakîlerin kılavuzu Peygamberimiz Efendimiz Muhammed ile onun yakınları ve dostlarına salât ü selâmlar olsun.
Târihî sürecinde olduğu gibi bugün de hep gündemde kalan yarın da güncelliğini sürdürecek olan konuların başında Tasavvuf ve bu mefhûm-i küllî'nin kapsamında değerlendirilen Tarikat, Ma'rifet ve Hakikat ıstılahları gelir. Bir tarafta tasavvufu savunanlar, öbür tarafta karşı çıkanlar. Tasavvufun müdâfiîleri arasında aşırılar görülegeldiği gibi münekkidleri arasında da ifrata kaçanlar hep olagelmiştir. Bizim için ölçü aşırı uçları değil i'tidâli temsil edenlerdir. İ'tidâlin mümessilleri ise ümmet-i vasat mefhûmunda ma'kes bulur.
İ'tidâl mümessilleri arasında yer alanların en büyüklerinden biri de Abdülkadir-i Geylani'dir. Onun sohbetlerinden "el-Fethur Rabbani" adı altında derlenip" Şeyh Abdülkadir-i Geylani'den Huzur Sohbetleri" ismiyle tercümesi sunulan sohbetlerini okuyanların da bu hakikati teslim edecekleri düşüncesindeyiz.
Tasavvuf, İrşâd ve Ahlâk konularını kapsayan sohbetler TEVHİD düşüncesinde odaklaşır. Bu meyânda tasavvufun ne olduğu, kime şeyh ve sofu denileceği, giysi ve kıyafetlerle sofu olunamayacağı en yalın biçimde ifâde edilir. İslâmın zahirî şartlarını yerine getirmeden sofuluk=dervişlik iddiasına kalkışanın sofu değil, zındık sayılacağı hükmü haykırılır. "Halifelik dağıtmakla şeyh olunmaz"; Hikmet, hezeyan savurmakla sağlanmaz"; "Bizim Şerîat dâiresi dışında işimiz yoktur", "Önce fıkıh sonra uzlet"; "Şeriatın lehinde tanıklık yapmadığı her hakikat zındıklıktır"; "Alınyazgını bahane ederek Şerîat sınırlan dışında kalma"; "Hak dostları Hakka, Şeriatın rehberliğinde yürümüşlerdi";., sözleri bu sohbetlerde geçer.
Burada eserin, bizden önce yapılan tercümelerini şükranla yâd etmeliyiz. Tercüme sırasında bu çevirileri hep masamızda bulundurduk. Oralardaki kısmî zühuller bizim için birer uyarı oldu. Bununla birlikte tercümemizin kusursuzluğunu iddia ediyor değiliz. Yanılmak bizim çamurumuzda vardır. Okuyucuya en mükemmelini vermeğe çalıştık. Yaklaşık 850 yıl önce kaleme alınmış bir eserin üslûbunu bugünkü anlayış ve ifâde kalıbına dökebilmek için büyük gayret gösterdik. Asla sâdık kaldık. İ'tirâz ve ihtirazlarımızı dipnotlarda gösterdik. Okuyucuyu yormamak için yoğun ara başlıklar açtık.
Bu arada Abdülkadir-i Geylani'nin hayatı ile eserlerine değindiğimiz gibi; eserin niteliğini göz önünde bulundurarak "Velilik" ve "Keramet" kavramlarını açıklama sadedinde bir takım öz bilgiler sunduk.
Tercümede hasbîlik esastı. Efendimiz -sallallahü aleyhi ve sellem-ile onun zahir ve bâtınını temsil eden vârislerinden şefâata yetkili kılınacakların şefâatlarına mazhariyet ana hedefimdi. Kalemimin sürçmemesi için Rabbime yalvardım, umarım sürçmemiştir.
Dr. Sıtkı Gülle
GİRİŞ
Bismillahirrahmanirrahîm
Ayet meali:
"Allah'ın insanlara verdiği rahmeti önleyebilecek yoktur. O'nun önlediğini de ardından salıverecek yoktur. O, Aziz'dir, Hakimdir."(1) Fâtır, 2.
Allah'ım! Ey kendisine övgüler sunmaktan acze düştüğümü bilen! Sana hamdedenlerin en kâmili, kendisine isim ve sıfatılarının hakikatlarını, zâtının tecellilerinin inceliklerini açtığın, bu sayede seni, kemâlâtına uygun şekilde tanımasını sağladığın; -mazhariyyetinin doruk noktaya varıp biricikliğinin ortaya çıkacağı kıyamet gününde kendisine kat kat ilham edeceğin gibi - burada da başkalarına bahşetmediğin övgü cümlelerini kendisine ilham ettiğin zât hakkı için Senden, eksikliklerden uzak olgunluğuna yaraşır şekilde ona, onun enfes varlığına rahmet edip esenlikler vermeni istiyorum. Lütfettiğin en yüksek salât u selâmlarını onun maddî ve manevî varlığının dâirelerine, Halk ve Emr(2) âlemlerinden onun bu iki yönüyle bağlantısı bulunanlara yaygınlaştırmanı diliyorum. Ey Rabbi-miz! Peygamberlerinden, rasûllerinden, meleklerinden ve sâlih kullarından bir tekini bile bundan mahrum bırakmamanı, bu büyük lutfun hepsini kapsamasını niyaz ediyorum.
2-Halk ve Emr bir bakıma birer ıstılahı ifadelerdir. el-A'râf Sûresinin. ”…. Haberin olsun ki yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Alemlerin Rabbi olan Allah'ın şânı ne kadar yücedir" mealindeki cümlelerin yorumunda Hasan Basri Çantay merhum (Kuran-i Hakîm Ve Meâl-i Kerîm, I, 224)’ un çıktığı dipnottan bir kaç cümleyi kısmen sadeleştirerek aktarıyoruz:" ..Eşya ,ya Halk âleminden ya da Emir âlemi ndendir. Cisim veya cismânî olup belirli bir miktara özgü olan herşey Halk âleminden; hacim ve miktarı olmayan her nesne de Emir âlemindendir. Cenâb-ı Hak , Halk âleminden olan felekî cisimlerden ve yıldızlardan her birini Emir âleminden olan meleklerden bir meleğe tahsis buyurmuştur. Halk âlemi Allah'ın teshirinde, Emir âlemi ise Allah'ın tedbirindedir.." ( huzur sohbetleri abdülkadir geylani, el fethur rabbani abdulkadir geylani kitap, abdülkadir geylaniden huzur sohbetleri, sohbetler kitabı, tercümesi, huzur yayınevi )
huzur sohbetleri kitabı ndan bir bölüm
BİRİNCİ SOHBET (1)
KADERE RAZI OLMAK(2)
Sohbet Yeri: Dergâh( 3)
Sohbet Tarihi: 3 Şevval,
545/1150 Pazar sabahı
Efendimiz Abdülkadir – radiyyallahu anh - buyurdu:
Alınyazgısı karşısında Aziz ve Celil Allah'a tepki göstermek dînin ölmesi, tevhidin ölmesi, tevekkül ve İhlasın ölmesidir. İnanan gönül: " Niçin? ", " Nasıl? " gibi sözcükleri bilmez, tam tersine başına bir belâ geldiğinde 'Eyvallah!' der.
Öyle ya; nefis, bütünüyle karşı koyan, çekişendir. Onu düzeltmek isteyen onunla savaşsın ki şerrinden emin olsun. Nefsin tamamı şer içinde serdir, kendisiyle savaşılıp huzura erdiğinde bu kez tamamı hayır içinde hayra dönüşür, tüm tâatları yerine getirip bütün ma'siyetleri bırakma hususunda kişinin irâdesine boyun eğmeğe başlar ve işte bu ortamda kendisine şöyle denilir: " Ey huzur içinde olan nefis ! O senden, sen de O'ndan hoşnut olarak Rabbine dön."4
Huzura kavuşan bu nefis Rabbine özlem duyar, kötülüğü kaybolur , yaratıklarla ilgilenmez, atası İbrahim peygamber -aleyhisselâm - ile nesebi bağı gerçekleşir.
1-Bu tercüme 'el-Meclisü'l-evvel= Birinci Meclis ' ibaresinin karşılığıdır. Eserde
sohbetler " Birinci Meclis, İkinci Meclis, Üçüncü Meclis.." şeklinde sıralanmıştır. Arap Edebiyatına aşinalığı olanların rahatlıkla sezebilecekleri gibi, bu gibi makamlarda " Zikru'l-mahal irâdetü'l-hâl" alâkası söz konusudur. Dolayısıyla yer zikredilmekle birlikte asıl amaç o yerde gerçekleşen olay olduğundan el-Meclis ' yerine ' sohbet' tercih edilmiştir. S.G.
2-Eserin Arapça nüshalarında sohbetlerin başında ana ve ara başlıklar' yer almamaktadır. Eserden istifadeyi kolaylaştırmak için biz, sohbetlerin içeriklerinden hareketle her sohbetin başına bir ana başlık koyduğumuz gibi yer yer de sohbetteki önemli noktalara ara başlıklarla dikkat çektik. S. G.
3-Hazret sohbetlerini ' Dergâh, tekke, hân-gâh..' anlamlarına gelen 'Ribât'ta veya "Medrese de yapmıştır. Bazı istisnalar dışında hemen hemen her sohbetin başında yer ve tarih belirtilmektedir. Sözgelimi birinci sohbetin başındaki metnin tercümesi şöyledir:" Efendimiz Şeyh Muhyiddin Ebû Muhammed Abdülkadir -radiyallahü anh- H. 545/ M. 1150 yılında Şevval ayının üçünde pazar günü Ribât'ta (Dergâhta) buyurdu.." Ancak biz her defasında bu ve benzer rutin cümleleri yinelememek için sayfanın üstünde görülen şeklî düzenlemeye gittik. S.G.
Bilindiği gibi Hz. İbrahim ateşe atılacağı zaman nefs ü nevasından tamamen sıyrılmış, telâşa kapılmamış, huzûr-i kalp ile öyle kalmıştı. Kendisine başvuran çeşitli varlıkların yardım isteklerini geri çevirmiş ve: " Yardımınızı istemem, durumumu O'nun bilmesi bana yeter!" demişti. Hz. ibrahim bu şekilde teslimiyet ve tevekkülünü ortaya koyunca ateşe: "Ey Ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol"(5) emri verilmişti.
Evet, Aziz ve Celil Allah'ın sabırlılara dünyada yardımı hesapsız olduğu gibi âhirette bahşedeceği nimetleri de sonsuzdur. Öyle ya O şöyle buyuruyor: ".. Yalnız sabredenlere ecirleri sonsuz olarak ödenecektir.(6)
Uğrunda cefâlara katlananların hiçbir musibeti Allah'a gizli kalmaz, öyle ise O'nun uğrunda bir an sabredin, yıllarca lutfunu ve nimetlerini görün. Yiğitlik bir anlık sabırdır! O şöyle buyuruyor: "Ey inananlar! Sabır ve namazla yardım dileyin. Allah muhakkakki sabredenlerle beraberdir."7
4- El Fecr 27, 28
5- El Enbiya 69
6- ez-Zümer, 10.
7 -el-Bakara, 153.
Yardım ve zafer sabredenleredir. O'nun yolunda sabır gösteriniz, kendinize geliniz, O'ndan gaflete düşmeyiniz. Akıllarınızı başlarınıza toplamayı ölüm sonrasına bırakmayınız, çünkü o anda kendinize gelmeniz sizlere bir yarar sağlamaz, ölümle karşılaşmadan uyanınız, iradeniz elinizden alınmadan silkininiz, yoksa pişmanlığın hiçbir fayda vermeyeceği bir demde nedamet duyarsınız. Gönüllerinizi düzeltiniz, gönülleriniz düzgün olursa diğer tüm hareketleriniz de dürüst olur. Bunun için peygamber -sallallahü aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Âdemoğlunun içinde bir lokmacık (et parçası) vardır, o sağlıklı olursa vücûdunun diğer organları da sağlıklı olur, o bozuk olursa vücûdunun öteki tarafları da bozuk olur. İyi dinleyiniz o (et parçası) kalptir. (8)
Kalbin sağlıklı, iyi olması takva iledir, Aziz ve Celil Allah'a tevekkülde bulunmakladır, Onu birlemekledir, amellerde ihlâslı davranmakladır. Kalbin bozulması ise bunlardan yoksun olmasıyladır. Kalp, -tıpkı sadefindeki inci, kasadaki mal gibi- beden kafesindeki bir kuştur; itibâr kuşadır kafese değil, inciyedir sadefe değil, maladır kasaya değil!
Yakarış: "Allah'ım! Organlarımızı sana tâata yönelt, gönüllerimizi seni tanımağa çevir, ömür boyu gecemizde-gündüzümüzde bizi kendine bağla, bizleri geçmiş sâlih zâtların arasına kat, onlara bahşettiğin manevî rızıklarını bizlere de bahşeyle, onlara nasıl davranıyordu isen bizlere de öyle davran. Âmin."
Ey cemâat! (9) Sizler de sâlih zâtlar gibi Allah için hareket edin, ki Allah onlara nasıl muamele etmişse sizlere de öyle muamele de bulunsun. Aziz ve Celil Allah'ın sizlerle birlikte olmasını istiyorsanız O'na tâatla meşgul olun, Onun uğrunda sabır gösterin, Onun sizlere ve sizin dışınızdakilere yaptıklarını hoşnutlukla karşılayın. Şeyhler ( kavm ) dünyada zâhidâne yaşadılar, dünyadan paylarına düşeni takva ve vera' ile alıp âhirete yöneldiler, âhiret amelleri yaptılar, nefislerine karşı koyup Aziz ve Celil Rab'lerine boyun eğdiler, önce kendi nefislerine öğüt verdiler sonra başkalarına vaaz ettiler.
8-Buharı ve Müslim, Tecrîd-i sarih, I, 60.
9-Hazret, sohbetleri esnasında zaman zaman :" Ya kavm " veya :" Ya gulam "şeklinde hitaplarda bulunur. Biz tercümemizde birincisini "Ey cemaat! Cemaat! " ikincisini de "Ey delikanlı! Delikanlı! " sözcükleri ile karşıladık.
Kapıda Tevhit Sancağı
İçeride Putperestlik Bayrağı
Delikanlı! Önce nefsine öğüt ver sonra başkalarına nasihatta bulun, kendinin ıslâha muhtaç yönlerin varken başkalarını yola getireceğim diye uğraşma. Toprak başına! Kendin önünü göremezken başkalarını nasıl kurtarabilirsin? Başkalarını nasıl yedebilirsin? Gözleri gören halkı yeder, insanları engin denizlerden iyi yüzme bilen kurtarabilir, halkı Allah'a ancak onu tanıyan götürür. Allah'ı tanımayan ona giden yolda nasıl kılavuzluk yapabilir? Aziz ve Celil Allah'ın tasarruflarında senin bir sözün olamaz. Senin görevin O'nu sevmen, başkası için değil O'nun için amel etmen, başkalarından değil O'ndan korkman; Bu da gönülle olur yoksa dilin laklakasıyla değil, halvette olur ortalıkta değil. Evin kapısında Tevhit sancağı asılı iken içeride Putperestlik bayrağı dalgalanıyorsa bu münafıklığın tâ kendisidir. Toprak başına dilin takvadan dem vururken kalbin nifakla kaynıyor, dilin şükrederken kalbin karşı koyuyor. Oysa Allah Teâlâ Kudsi bir Hadiste şöyle buyurmuştur: "Âdemoğlu! Sana benim hayrım inerken bana senin şerrin yükselmektedir!" (10)
Yuh sana! O'na kulluktan dem vururken O'ndan başkasına itaat ediyorsun. Sen gerçekten O'nun kulu olsaydın Onun uğrunda düşmanlık yapar O'nun uğrunda dostlukta bulunurdun. Kesin inanç sahibi ne nefsine ne şeytanına ne de nevasına boyun büker. Aslında böyle bir mümin şeytanı tanımaz ki ona boyun eğsin, dünyaya önem vermez ki onun için eğilsin; tam tersine dünyaya hor bakar, âhiret peşinde koşar, dünyayı bırakıp Mevlasıyla bağlantısını sağladığında tüm zamanlarında ona ibadetinde ihlâsa yönelir ve işte bu sırada Allah Teâlâ'nın şu mealdeki sözlerini işitir: " Oysa onlar, doğruya yönelerek, dîni yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekâtı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan dîn de budur. (11)
10-Ebül-Hasen el-Basrî el-Mâverdi, Edebüddünyâ ve'd-dîn.
11-el-Beyyine, 5.
Yaratıklarla putperestliğe sapma, Aziz ve Celil Allah'ı birle, tüm eşyanın yaratıcısı Odur, tüm eşya O'nun elindedir. Ey başkalarından bir şeyler bekleyen senin aklın yoktur. Allah'ın hazinelerinde olmayan bir şey var mıdır? Allah Teâlâ buyuruyor: " Hazinesi Bizim katımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak belli bir ölçüye göre indiririz. (12)
Delikanlı! Sabrı yastık edinerek, başına gelenlere eyvallah diyerek, sıkıntılarının açılacağı beklentisiyle ibadet ederek kader oluğu altında uyu. Böyle yaparsan alınyazgılarını takdir eden, istemesini beceremediğin nimetleri lütuf ve keremiyle senin başından aşağı döker.
Cemâat! Kadere rıza gösterin, kadere rıza hususunda gayret gösteren Abdülkadir'in sözlerini dinleyin. Kadere rıza göstermem beni Kaadir Teâlâ'ya götürmektedir.
Cemâat! Geliniz Aziz ve Celil Allah'a, O'nun takdirine, O'nun fiillerine boyun bükelim, iç ve dış başlarımızı O'nun huzurunda eğelim, kadere uyalım, kader özengisine sarılarak yürüyelim. Çünkü o bir elçidir, hükümdarın elçisine göndericisini dikkate alarak saygı gösterelim. Bunu yaptığımızda onun arkadaşlığı sayesinde Kaadir Teâlâ'nın huzuruna varırız. ( Burada şu mealdeki âyetle karşılaşırız ): " İşte burada kudret ve hakimiyet, varlığı gerçek olan Allah'ındır.. "(13) Evet bu aşamada sana ilim denizinden içecek, fazilet sofrasından yiyecek, dostluğundan dostluk sunar, rahmetinin içine alır. Pek tabiî bu, kabile ve toplumlardan binde bir kişiye nasip olur.
Delikanlı Takvaya sarıl, Şeriatın sınırlarında dur, nefs ü hevândan, şeytandan ve kötü arkadaşlardan uzaklaş. Mümin bunlarla hep cihad halindedir, başından miğferini çıkarmaz, kılıcını kınına koymaz, atının sırtından eğerini almaz, tasavvuf büyüklerinin uyuduğu kadar uyur. Evet onlar nefislerini köreltecek kadar yer ve ancak zarurî durumlar karşısında konuşurlardı. Dilsizlik gelenekleri idi. Onları Rab'lerinin kaderleri konuşturur, kıyamet günü Allah Teâlâ uzuvlar ve cansız varlıklar
12-Hıcr, 21.
13-el-Kehf, 44.
için konuşma sebeplerini hazırlayıp onları konuşturacağı gibi, bu dünyada da onların konuşma melekelerini Allah harekete geçirmektedir, insanlara bir görev vermeyi murat buyurduğunda kendilerini buna hazırlar. Onları uyarma veya onlara müjde vermeyi murat buyurduğunda -kendilerine bir belge sunabilmek için- hemen peygamberler ile elçileri konuşturur. Peygamberleri yanına aldığında ise onların yerine ilimleriyle amel eden âlimleri geçirir ve peygamberlere vekâleten halka tebliğde bulunmaları için bu âlimleri konuşturur. Öyle ya Rasulullah -sallallahü aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Âlimler peygamberlerin vârisleridir.'14'
Cemâat! Aziz ve Celil Allah'a, nimetlerine karşı şükredin, nimetleri O'ndan bilin. O şöyle buyurmuştur: " Size gelen her ni'met Allah'tandır.. (15) O'nun bahşettiği nimetleri içinde yüzenler, ey Onun nimetlerini başkalarından görenler nerede şükrünüz? Zaman geliyor ni'metlerini başkalarından biliyor, zaman geliyor nimetlerinizi azımsıyor, elinizde olmayanlara göz dikiyor, bazan da O'nun nimetleriyle kendisine isyanda bulunuyorsunuz (nedir bu haliniz?)
Sıddîkların Felâket Sebepleri
Delikanlı! Yalnız başına iken seni ma'siyet ve hatalardan koruyacak bir vera'a, Allah Teâlâ'nın seni görmekte olduğunu sana hatırlatacak bir denetçiye ihtiyacın var, yalnız iken bu tür bir vera' ile bu tür denetçinin senin yanında olması bir zorunluluk olduğu gibi nefis, hevâ ve şeytanla da ayrıca savaşman gerekir. İnsanların büyük çoğunluğunun helak sebebi küçük günahları iken, zahit zatların felâketi şehvetleridir. Ebdâl denilen zatların felâketi yalnız başlarına bulundukları sırada daldıkları düşünce ve vesveselerde (havâtır) sıddîk kişilerin mahvolma sebepleri de bir anlık dalgınlıklarındadır (lahazât).
14-Ebû Davud, Tirmizi, İmâm Ahmed, İbn Mâce. Dârimî, İbn Hıbbân.
15-en-Nahl, 53.
Gönül Ayakları
Tasavvuf pirlerinin tüm görevleri gönüllerini korumaktır, çünkü onlar şahın kapısında yatıp-kalkmakta, davet makamında bulunmaktalar. Halkı Aziz ve Celil Allah'ı tanımağa çağırmaktalar, sürekli bir şekilde gönüllere davetiyeler çıkar-maktalar "Ey gönüller, ey ruhlar, ey insanlar, ey cinler, ey Hükümdarı isteyenler, haydi Hükümdarın kapısına gelin, gönül ayaklarınızla, takva ayaklarınızla, tevhit ayaklarınızla, marifetinizle, yüksek vera'ınızla, dünya ve âhirettekilere, hâsılı Mevtanız dışındaki her şeye karşı olan zâhidâne tavrınızla O'na koşun!" derler. İşte onların görevi budur, onların tüm gayeleri halkı doğru yola iletmektir, onların himmetleri Arştan toprağa kadar gökleri ve yerleri kapsar.
Delikanlı! Kendinden nefsâniyeti, hevâyı uzaklaştır, bu pirlerin ayaklarının altında yer, avuçlarında toprak ol. Aziz ve Celil Allah ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarır. İbrahim peygamberin ebeveyni kafirdi. Kafir oldukları için ölü konumun-daydılar. Evet mümin diri, kafir ölüdür, Allah'ı birleyen diri, putperest ölüdür. Bundan ötürü Allah Teala'nın şöyle buyurduğu aktarılmıştır: "Yarattıklarımdan ilk ölen İblis'tir." Bu şu demektir: Bana isyan eden ma'siyeti yüzünden ölmüş sayılır.
Zaman Ahir Zaman
Bu zaman âhir zamandır, münafıklık pazarları açıldı, yalan pazarları ortaya çıktı. Deccallarla, yalancılarla, münafıklarla oturmayınız. Yazık sana! Bir münafık, bir yalancı, bir günahkâr, bir putperest olan nefsinle nasıl bir arada bulunabiliyorsun? Ona karşı gel, ona boyun eğme, onu kelepçele, salıverme, hapse tıka, hakettiği cezasını ver, mücahedelerle kendisini benliğinden sök. Heva ve hevesine hakim ol, sen onun sırtına bin, senin sırtına binmesine fırsat verme. Tabiatın-mizacın-la arkadaşlık kurma, çünkü tabiat, insan doğası aklı gelişmemiş bir çocuktur, küçük bir çocuktan ne öğrenebilir ne kabul edebilirsin?
Şeytanla Arandaki Kan Da'vasını Unutma
Şeytan senin düşmanındır, atan Âdem -aleyhisselâmın düşmanıdır, ikiniz arasında kan davası, süregelen eski bir düşmanlık varken onunla nasıl bir arada bulunabilir, onun dediklerini nasıl kabul edebilirsin? Ona güvenme, çünkü atan Âdem ve annen Havva'nın katili odur, onları öldürdüğü gibi fırsat bulduğunda seni de öldürür. Ona karşı silahın tevhit ve takva; yalnız başına bulunduğun yerlerde mürakaba, doğruluk vera' ve Allah'ın yardımına sığınman da askerlerin olsun . Bu silah ve bu askerler onu hezimete uğratır, kendisini yener, ordularının gücünü kırar! Öyle ya Hak seninle olduğunda onu yenmemen düşünülebilir mi?
Kalbin İşlevi
Delikanlı! Dünya ile âhireti birbirine yaklaştır ikisini aynı yerde tut, kalbinde ne dünya olsun ne de âhiret, her şeyi çıkarıp atmış çırılçıplak bir halde Mevlân ile başbaşa kal, Ona, O'nun dışındaki herşeyden soyutlanmış olarak yönel, halka bağlanıp da Hâlik'ten sapma, bütün bu sebepleri kes, bütün bu ilâhları sök at, mümkünse dünyayı nefsine, âhireti kalbine Mevla'yı da sırrına hasret.
Delikanlı! Ne nefisle ol ne de hevâ ile, ne dünya ile ne de âhiret ile. Aziz ve Celil Hakk'ın dışında kimsenin peşine takılma. Böyle yaparsan tükenmez bir hazinenin içine düşmüş olursun, bu aşamadan sonra Allah Teâlâ dan sana bir daha sapmayacağın şekilde hidâyet ulaşır.
Günahlarından samimi şekilde tevbe et, günah elbiselerini samimi şekilde çıkar, Allah Teâlâ'dan mecazî anlamda değil gerçek anlamda utan. Bu tür bir tevbe, uzuvların Şer'î amellerle temizlenmesinden sonra kalple yapılacak amellerdendir. Evet fizik yapının kendine özgü amelleri olduğu gibi kalbin de işlevi vardır. Kalp, sebepler çölünü aştığı, varlıklara bağlanma engellerini geçtiği zaman tevekkül denizine, Allah'ı tanıyıp bilme deryalarına açılır, sebepleri bırakır, sebepleri yaratanın peşinden gider, denizin tam ortasına vardığında şöyle der: " Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur."(16)
Artık sapmadan İlâhî rehberlikte sahilden sahile, mekândan mekâna geçerek doğru yol üzerinde durur, Rabbini her andığında caddesi açılır, engebeleri giderilir. Hakk'ın peşinde olan böylece mesafeleri kateder, tüm varlıkları arkasına atar. Bu yolda yürürken helâkına sebep olacak bir şeyden korktuğunda imanı kabararak kendisine cesaret verir, ürperti ve korku ateşlerini söndürür, bunun yerini ünsiyet nuru, yakın olma coşkusu alır.
Delikanlı! Bir derde uğradığında onu sabır eliyle karşıla, devasını buluncaya kadar sakin ol, şifâya kavuştuğunda da bunu şükür eliyle karşıla. Böyle davrandığında peşin peşin huzurlu bir yaşam sürdürmüş olursun.
Cehennem korkusu müminlerin ciğerlerini koparır, yüzlerini sarartır, gönüllerini üzüntüye boğar. İşte bu konuma gelen müminlerin kalplerine Allah rahmet ve lütuf sularını akıtır, bu gönüllere âhiret kapısını açar da onlar da buranın emniyetli yerlerini görürler. Müminler sükûn ve huzura kavuşup biraz ferahladıklarında ise bu kez kendilerine Celal kapısını açar, bu kapıdan seyredecekleri gönülleri paramparça eder, iç dünyalarını doğrar, kendilerini öncekinden çok daha büyük bir korku sarar. İşte tam bu esnada onlara Cemal kapısını açar bu noktada korkuları diner, huzur bulurlar, uyanırlar ve yüksek derecelere yerleşirler. Bu dereceler peşpeşe gelen ve birbirlerinden faklı katmanlardır.
Delikanlı! Düşüncen yiyeceğin, içeceğin, giyeceğin, evleneceğin kadın, oturacağın ev, biriktireceğin mal olmasın. Bunlar nefsin istekleridir, tamakârlıktır. Asıl olan kalbin ve sırrın ilgi alanıdır, bunların ilgi alanı da Allah Teâlâ'nın rızasıdır. Senin asıl amacın seni ilgilendiren şeydir, öyle ise amacın Aziz ve Celil Rabbin ve O'nun katındakiler olsun. Dünyanın bedeli âhiret, mahlukatın bedeli, mahlukat yerine gönül verilecek olan da Halik Teâlâ'dır. Öyle ise bu peşin dünyalıklardan terkettiğin her nesneye karşın âhirette daha üstün bir bedeli karşına çıkar. Öyle ise içinde bulunduğun gününü hayatının son günü olarak değerlendirerek ölüm meleğini karşılayacak şekilde âhiret için hazırlan.
(16) eş-Şuarâ, 78.
Dünya tasavvufcuları pişirir âhiret de ümranlarını sağlar. Aziz ve Celil Allah'ın kendilerine yönelik gayret tecelli ettiğinde ise bu tecelli onlarla dünya ve âhiretin arasına girer, tekvin âhiret makamının yerine geçer bunun neticesinde onlar ne dünyaya ihtiyaç duyarlar ne de âhirete!
Evliyalarla Evliyalık Taslayanları Ortaya Çıkarmak İçin
Ey yalancı! Nimetler içinde yüzdüğünde Allah Teâlâ'yı sevdiğini iddia ediyorsun oysa başına bir felâket geldiğinde Allah -Azze ve Celle- hiç sevdalın olmamış gibi kaçıyorsun. Şu bir gerçek; kulun samimiyeti sınamasıyla ortaya çıkarılır. Allah Teâlâ'dan gelen belalara sabır gösterdiğinde O'nu gerçekten sevdiğin; sabır gösteremeyip durumunda değişiklik olduğunda ise yalancılığın ortaya çıkar, ilk iddiaların çürür.
Adamın biri Allah Rasûlü'ne gelir ve:
Ya Rasûlallah ben gerçekten seni seviyorum der. Bunun üzerine Rasûlullah bu şahsa:
-" Öyle ise yoksulluk için bir örtü hazırla " buyurur. Yine bir başkası Allah Rasûlüne varır ve:
Ya Rasûlallah, ben Allah Teâlâ'yı gerçekten seviyorum der.
Efendimiz bu adama da şöyle der:
-" Öyle ise belalar için bir örtü edin. "
Allah ve peygamber sevgisi fakirlik ve sıkıntılarla yanyanadır. Bundan ötürü salih kişilerden biri şöyle demişti: " Herkes velilik davasında bulunmasın diye belâ ve musibetler velilere verilmiştir." Eğer böyle olmasaydı herkes Allah'ı sevdiğini söyler dururdu, bu bakımdan bela ve yoksulluğa sabır göstermek bu sevginin bir belirtisi olarak ortaya konmuştur.
Yakarış: "..Rabbimiz! Bize dünyada da, ahirette de iyiyi ver, bizi ateşin azabından koru.(17)
(17) el-Bakara, 201.
Huzur Yayınları Abdulkadir Geylani Huzur Sohbetleri kitabını incele diniz.
Diğer Özellikler |
Stok Kodu | 9789758666874 |
Marka | Huzur Yayınları |
Stok Durumu | Var |
9789758666874