Kitap İmanın Şubeleri
Yazar İsmail Hakkı Bursevi
Tercüme Mustafa Selim Orhanzade
Yayınevi Şamil Yayınevi
Kağıt Cilt 2.Hamur, İnce Ciltli
Sayfa Ebat 504 sayfa, 13.5x21 cm
Şamil Yayınevi İmanın Şubeleri kitabını incelemektesiniz.
İsmail Hakkı Bursevi İmanın Şubeleri kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Eser aslında imânın şûbelerinin sayısını anlatan bir hadîs-i şerîfin şerhidir. Eserin müellifi; İsmail Hakkı Bursevî (k.s.) Hazretleri, hayatın hem zorluğunu hem kolaylığını görmüş, halkın içinden gelip padişah hocalığına kadar çıkmış, medresede hem talebe; hem de hoca olmuş, tekkede hem mürid; hem de mürşid olmuş, hem tedrîsle meşgul olmuş, hem de vaizlik yapmış, fakir kalmış, feraha ermiş, farklı memleketler de ümmet-i muhammedin farklı milletleriyle muhatap olmuş elhâsıl hayatını madden ve mânen dolu dolu yaşamış bir zattır. Mutasavvıf, Müfessir, Vaiz ve Mürşid-i Kâmil bir zâtın, böyle bir hadîs-i şerifi şerhetmesi ne büyük bir nimettir.
İsmail Hakkı Bursevi (k.s.) Hazretleri kişinin; imânını, amelini ve ahlâkını hangi mertebede olursa olsun ıslah edip istikâmet üzere olmasını sağlayacak şekilde hazırlamıştır. Eser okunduğunda görülecektir ki, dinî ilimlerin neredeyse her alanına temas edilmiş ve her yaştan müslümanın ihtiyacı olan konulara kâfî miktarda yer verilmiştir. Bir mürşid-i kâmilin insanın ve toplumun âdetâ bir kandil gibi nasıl yolunu aydınlattığı, hayata nasıl temas ettiği ve müslümanların dünya ve âhiret azığını nerelerde ve nasıl araması gerektiğini gösteren bir kandil gibi olduğunu gözler önüne sermiştir.
Kitap adından anlaşılacağı üzere önce imân sonra ibadet ve daha sonra ahlâka dâir meseleleri 9 ana başlık altında incelemiş, bu ana başlıklar altında 80'e yakın konuya temas etmiştir. Osmanlıca aslı da çalışılmış olup eserin arka tarafında aslından okumak isteyenlerin istifadesine sunulmuştur. Biz böyle bir eseri bugünün müslümanının dini ve dünyevî hayatını aydınlatması gayesiyle hazırlayıp siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz. Dünya ve âhiret saâdetine vesîle olması dileğiyle!
Önsöz
Allah Erinin İmân, İbadet ve Ahlâk Anlayışı
İnsanlığı; göndermiş olduğu yüce kitabı ile karanlıktan aydınlığa çıkartan Allah Teâlâ'ya hamd olsun! Sünnet-i Seniyyesiyle bizlere Allah'ın sevdiği kullar olmayı öğreten, âlemlere rahmet yüce efendimize salât-ü selâm olsun! Yine kâinâtın efendisine ilk imân eden öncüler olarak; Peygambere ittibâ nasıl olur, kargaşada Müslüman nerede-nasıl durur ve kardeşlik hukuku nasıl muhafaza edilir bizlere öğreten, her biri hidayet yıldızları olan Ashâb-ı Kirâma da salât ve selâm olsun! Onlardan aldıkları ilim, amel ve ihlas nurunu bizlere adım adım aktaran âlimlere, velilere ve bütün büyüklerimize de rahmet olsun!
2016 yılında bir gece İsmail Hakkı Bursevî (k.s.) hazretlerinin "Kitâbu'n-Netîce" adlı eserinin 2. Cildini elimize tutuşturup "Bunu okuyunuz" buyurdular. Biz de emre imtisâlen okumaya başladık. Kitabın 22. sahifesinde Hazret "ve enleyse" ayetini şöyle tefsir ettiğini gördük: "Dünyada imâna, amele ve âsâr-ı bakiyyeye kişi sa'y etmişse kişi ehl-i cennet ve ehl-i derecât olur." Bir önceki paragrafta da âsâr-ı kalem risâlet mertebesidir, diye bahsetmişti. Bu bölümleri birkaç defa okuyunca âsâr-ı bakiyyeye hizmet Kur'ân'a hizmettir fikri bizde hâsıl oldu. Daha sonraki günlerde üzerine düşünmeye devam ettikçe hazretin eserlerinin çalışılmasını mânen talep ettiğini düşündük. Araştırma yapmaya ve Prof. Dr. Ali Namlı Hocanın İnsan Yayınlarından çıkan "İsmail Hakkı Bursevî Hayatı, Eserleri, Görüşleri" adlı eseri okumaya başladık. Daha önce hadîs ümiyle iştigalimiz olduğundan hadîsle alakalı bir eserinden başlamaya niyet ettik.
Daha evvel basılmış fakat araştırmamız esnasında piyasada olmadığını gördüğümüz, Şerh-i Şuabi'l-İmân İmânın şubeleri adlı eseri ile ilgilenmeye başladık. Eserin Osmanlı döneminde hem mahtut, hem matbû olarak çalışıldığını gördük. Türkiye'mizde de bu eserin daha önce sadeleştirmesi yapılmış ve basılmıştır. Fakat yapılan bu sadeleştirmenin, o günkü teknolojik imkanların az olması ve bu nedenle metin araştırma ve kaynaklandırmada birtakım eksiklerin görülmesi sebebiyle Ayneyn grup tarafından yeniden sadeleştirilmesine karar verildi. Ayneyn grup içerisinde görev dağılımı yaptık ve bir arkadaşımız Osmanlıcasını yazdı. Biz de sadeleştirmeye başladık. Eser dört kez yeniden sadeleştirdi. Zira büyük bir âlim ve mutasavvıfın eseri olması hasebiyle önce sadeleştirmeyi çok az yapalım, sadece anlaşılmayan kelimeleri çalışalım dedik. Daha sonra kitabın sohbet ve hitabet üslubunda olduğunu görünce biraz daha sadeleştirdik. Fakat bu sadeleştirmenin kitaptan istifade etmesini arzu ettiğimiz bugünün Müslümanına hitapta yetersiz kalacağını düşününce, kavramları vb. ifadelere dokunmadan baştan sona yeniden sadeleştirdik.
Atalarımız "Eski kitapları yeni hocalardan okuyun" derlermiş. Bu eser de eski ve kendisini ispatlamış bir eserdir. Böyle bir eseri bugüne taşımanın, bugünün Müslümanına hitap edecek şekle sokmanın birtakım gereklilikleri vardı. Bunları dikkate alarak sadeleştirmeyi tamamladık. Metin tahkiki, hadîslerin tahrîci ve manayı şerh ve takviye edici ta'lîkler ekledik. Nitekim bunlar gelecek bölümde izah edilecektir.
Türkçemizde ta'lîk usulü dediğimiz usul, isim olarak bilinmese de aslında kullanmaktadır. Genel olarak dipnotlarda bazı açıklayıcı uzun metinler veya başka kitap ve makalelerden alıntılar/atıflar yapmaktadır. Biz de aslında aynısını yaptık, fakat dipnotlandıran kelimesi yerine, ilmi geleneğimizde de bolca kullanüan asîl bir isimlendirmeyi yani ta'lîk ismini vermeyi daha uygun bulduk. Nitekim ta'lîk bölümünde anlatılan çalışmalardan bu daha iyi anlaşacaktır.
Eserin literatürdeki yeri:
Adından da anlaşılacağı üzere bu eser meşhur bir hadîs-i şerifin şerhidir. Hadîs şerhi olması yönüyle müellif hazretlerinin hadîse dâir eserleri arasında değerlendirmiştir. Eserin içeriğine baktığımızda ise tarihten edebiyata, tasavvuftan itikâda, fıkıhtan ahlaka vb. birçok konuya temas edildiğini görmekteyiz. Bu kadar geniş bir alana hitap etmesinin temel nedeni, hadîs-i şerifin lafzının bir satır olmasına rağmen içerdiği mana ve mefhûmun ciltlerce olmasıdır. Nitekim büyük alim Halîmî (r.h.) (h. 403) bu hadîs-i şerifi müstakil olarak şerh eden üç ciltlik bir eser yazmış, bu hususta onu takip eden İmam Beyhakî (r.h.) (h. 458) de sekiz ciltlik büyük bir eser yazmıştır. Yine bu hadîs-i şerife istinâden hadîs kitapları içinde ve müstakil olarak Şuabül-İmân ( İmânın şubeleri ) adı altında bir literatür oluşmuştur.
Eserin usulü:
Müellif hazretleri eseri önce külliyye adı altında toplam dokuz ana başlığa bölmüş, ardından numaralar vererek alt başlıklar oluşturmuştur. Seçtiği ana başlıklar için genellikle küçük bir girizgâh yazısı eklemiştir. Genel olarak konu başlıklarında geçen ve halk tarafından pek bilinmeyen kelimelerin manalarını izah etmiş, sonra konuyu anlatmış, ihtiyaç duyarsa misalle izah etmiştir. Ardından genel olarak konunun delillerini zikretmiştir. Delil zikrederken öncelikle dört delile istinâd etmiştir. Hadîsler hususunda da kendisine has bir düe sahip olan Hazret, ifadeleriyle hadîslerin durumuna işaret etmiştir. Genel olarak tasavvufla alakalı olan maddelere de tasavvufî birtakım izahlar eklemiştir. Bu izahlarında ensubu bulunduğu vahdet-i vücûd anlayışına göre mevzuyu izah etmiştir.
Eserin üslûbu:
Eserde sohbet üslubunun takip edildiğini görmekteyiz. Bu üslubun hâssaten tercih edildiğini görüyoruz. Zira insanı kemâle erdiren en kısa yollardan biri sohbettir. Sohbet-i Rasûl sayesinde Ashâb-ı Kirâm (r.a.) bu ümmetin en faziletleri olmuşlardır. Nitekim şöyle demişlerdir: Kişinin üç türlü şeyhi olur; yol şeyhi, sohbet şeyhi ve zikir şeyhi!
Yol şeyhi, müntesibi bulunduğunuz gül bahçesine sizden evvel girmiş, yolun edeb-âdâbını büyüklerinden öğrenmiş, size de kemâliyle öğretebilecek ve bu yolda arkadaşlık edecek kimsedir. Nitekim Efendi Hazretlerimiz (k.s.) da eski mürid yeni müridin bağıdır, buyurmuşlardır.
Sohbet şeyhi, manevî yolun büyüklerinin sîretini, sûretini bilen şeriat ve tarikat ümine vâkıf, irfânî manaları devşiren ve bize anlatıp öğretebilecek kabiliyette bir büyük üstaddır.
Zikir şeyhi ise bütün bu ümin, irfanın nasıl nûş ettirileceğine yâni mânen aklımızı ve kalbimizi nasıl eğiteceğini bilen ve bunu uygulamada kâmil ve mükemmil olan, tâbir-i âharla kibrit-i ahmerimiz olan zattır.
Müellif hazretleri kitabında sohbet usûlünü benimsemekle; mürşidi olduğu müridânı terbiye etmiş, başka şeyhlere müntesip olanlara sohbet şeyhliği yapmış, devrinde bulunan ilim ve tarikat ehli zatlara da yarenlik etmiştir.
Eserin üslubundaki akıcılık ve tatllıık, okuyanda bazen basit meseleler anlatıyor izlenimi uyandırsa da, konuların merkezliği dikkate alındığında, müellif hazretlerinin bu hususlarda tam bir vukûfıyet sahibi olduğu görülmektedir.
Müellif hazretleri eserinde şöyle buyurmuştur: "Her devrin kalıplarının (bedenlerinin) sultanı olduğu gibi kalplerinin de sultanları vardır. Kalplerin sultanları o devrin vaizleridir." Hazret Bursa'nın muhteşem eserlerinden Ulu Cami'de uzun yıllar vaizlik ederek, kendi devrinde kalplere sultanide ettiğini delâleten izhar buyurmuştur.
Eserin muhtevâsı:
Eserde genel olarak; imân, ibadet, helal-haram ve ahlak esaslarının incelendiğini görürüz. Bu meseleler de bir Müslümanın nasıl inanacağını, nasıl ibadet edeceğini, nelerden sakınıp nelere riayet edeceğini ve ahlakının nasıl olması gerektiğini ihtivâ eden temel meselelerdir. Eser, okuyan her kimsede ilim ve irfan veçhesiyle; kalbinde imân nurunu, kalıbında amel zuhûrunu sağlayacak ve kişiye şahsiyet kazandıracak niteliktedir.
Eserin birçok konuyu hâvî olmasına itibarla, ilim talebinde merkeze alınıp etrafında bir din, dil ve tarih şuuru oluşturabilme imkanı vermesi bu eserin bizce en büyük meziyetidir.
Bugün bizim memleketimizde yaşayan ve islamî konularda yeterli bilgisi olmayan yahut islamî ilimler alanında çalışmış fakat istikametini tahsil edememiş; islamî bir usul ve bakış açısı edinememiş ya da daha kötüsü batının ideolojik savaş ajanlığına maruz kaldığı için Müslümanca düşünme yetisini kaybetmiş bir çok kardeşimiz bulunmaktadır.
Bu eserle dini bilgisi az olan kardeşlerimiz öğrenip amel edecekleri bir sağlam bir metin sunduğumuzu, yine dinî ilimler sahasında kafası karışık olan kardeşlerimize, üzerine basa-bilecekleri sağlam bir zemin oluşturduğumuzu düşünmekteyiz.
Yine batının ideolojik savaş ajanlığına maruz kaldığını düşündüğümüz kimselere de ilimde ve fikirde devamlılığın esas olduğunu ortaya koyan, "Hakikat dün ne ise bugün de odur, belki sadece üslup fark eder" demekteyiz.
İnsanın varoluş amacı din, onu diğer insanlardan farklı kılan dil ve şahsiyet sahibi yapan da tarihi ve tarih şuurudur. Müellif hazretleri âlim olması hasebiyle din, Osmanlı âlimi olması hasebiyle büyük bir dil ve bir imparatorluk mensubu olması sebebiyle de büyük bir tarih şuuruna sahip, ümmet ve millet fikrini zatında kemâliyle mezcetmiş bir zattır.
İlim, amel ve ihlas ehli âlimler ve sâlihler kendi devirlerinin kandilleridirler. Kandillerinin nurları, yazdıkları kitaplarla ve yetiştirdikleri büyük zatlarla kendilerinden sonraki devrileri de aydınlatmaya devam etmektedir. Şerhi Şuabi'l-İmân adlı bu güzide eser de, âlim, vaiz, mürşid-i kâmil, İslam'ın ve Osmanlının güzide şehri Bursa'nın manevî burçlarından birisi, feyzi ve bereketi halen dâim, muhalled bir tefsirin sahibi, büyük ve velûd bir mutasavvıf, gazi ve seyyah olan İsmail Hakkı Bursevi (k.s.) Hazretlerinin eseridir.
Son olarak geçmişte yaşamış böyle büyük bir âlimin eserini çalışmak onun gölgesi olmaya benzer ve gölge daima aslından kâsırdır.
Kusurlar bizden, görüp düzeltmek ehlinden, tevfîk Cenâb-ı Haktandır.