Kitap Açıklamalı Muamelatlı İslam ilmihali, Fihristli
Yazar Ali Fikir Yavuz
Yayınevi Çile Yayınları
Kağıt Cilt Sarı Şamua - Ciltli
Sayfa Ebat 575 sayfa - 17x24 cm
Yayın Yılı 2023 Son baskı
Çile Yayınları , Ali Fikri Yavuz tarafından yazılan Açıklamalı Muamelatlı İslam İlmihali kitabını incelemektesiniz.
Şamua, Açıklamalı Muamelatlı islam ilmihali kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Açıklamalı Muamelatlı İslam İlmihali, İslam Fıkhı ve Hukuku
KİTABIN ÖZELLİKLERİ
- İbadetlerle ilgili ilmihal kısmı geniş bir şekilde bugünkü lisan üzere hazırlanmıştır.
- İhtilaflı mes'elelerden kaçınılmış ve en sahih kabul edilen hükümlere yer verilmiştir.
- Fıkhın bütün muamelât kısımları asıl mes'eleleriyle ve ana hatlarıyla kitaba konmuştur.
- Bugün ihtilâf mevzuu olan mes'elelerden önemli görülenlerin kaynak eserlerden delilleri gösterilerek bu kitaba konmuştur:
Diş yaptırmak ve kaplamak,
Oruçlu iken iğne yaptırmak,
Dâr-ı harb mes'elesi ve dâr-ı harbde alış-verişin hükümleri,
Peşin ve veresiye satışlarda fark,
Kan ile tedavi ve kan aldırıp kan vermek gibi konular.
5-Vâcib Teâlâ Hazretlerinin varlığına ve dolayısıyla hak dine îman etmenin bir zaruret olduğunu ifade eden önsözle îman esaslarını özetleyen kısım
kitabın başında yer almıştır.
6- Piyasada bugüne kadar çıkmış olan
ilmihallerde bulunan bütün mevzular bu
kitapta bulunduğu gibi diğer
ilmihallerde bulunmayan birçok lüzumlu mes'ele de bu
kitaba ilâve edilmiştir.
AHMED DAVUDOĞLU hocamızın da buyurduğu gibi
kitap, bugüne kadar çıkan ilmihaller içinde BİRİNCİ olmak şerefini kazanmıştır.
ESERİ KONTROL – ÖNSÖZ
RAPOR 1 :
Yüksek İslam Enstitüsü Eski Müdürü
Bu kitabın baskısı yapılmadan önce Üstad AHMED DAVUDOĞLU hocamız tarafından üzerinde uzun zaman çalışılarak inceden inceye tedkik ve kontrol edilmiş, eserin son derece faydalı, zengin muhtevalı, büyük bir emek ve araştırma mahsulü olduğu hususunda işbu rapor verilmiştir.
İstanbul Eski Müftüsü muhterem ALİ FİKRİ YAVUZ Bey'in yazdığı " Açıklamalı - Muamelâtlı İslâm İlmihali ' adlı eserini baştan sona kadar dikkatle inceden inceye tedkik ve kontrol ederek okudum. Bu eser" Muamelât" dahil bugün her müslümana lâzım olan bütün fıkıh bablarını ihtiva etmektedir. Müellif bilhassa günümüzde üzerinde durulan ve nisbeten nevzuhur (yeni çıkmış) sayılan mes'eleler üzerinde ciddiyetle araştırma yapmış, bunları büyük bir vuzuhla takrir ve ifade etmiştir. Kitabın sair mes'elelerindeki üslûp ve izahı dahi son derece sürükleyici ve açıktır.
Eser şimdiye kadar Türkçe yazılan ilmihallerde bulunmayan birçok bö-
lümleri de ihtiva etmekle, bu hususta ilmihaller içinde BİRİNCİ OLMAK şerefini kazanmıştır. Aziz din kardeşlerimizin bu çok mühim kitaptan hemen edinip istifadeye çalışmalarını ehemmiyetle tavsiye ederim.
Muhterem müellif Fikri Yavuz ve naşir İsmet Celep Beyleri böyle son derece lüzumlu ve faydalı eseri hazırlayıp neşrettikleri için candan tebrik eder, daha nice faydalı eserler yazıp neşretmelerini gönülden diler, kendilerine Cenâb-ı Hak'dan muvaffakiyetler niyaz eylerim.
AHMED DAVUDOĞLU
Camiü'l-Ezher Şeriat Fakültesi Mezunu,
Yüksek İslâm Enstitüsü Eski Müdürü
ve Arap Dili ve Edebiyatı Muallimi
RAPOR (2) MEHMED EMRE
Emekli Balıkesir Müftüsü
Bu kitabın baskısı yapılmadan önce Üstad MEHMED EMRE hocamız tarafından uzun zaman üzerinde çalışılarak inceden inceye tedkik ve kontrol edilmiş, eserin son derece faydalı, zengin muhtevalı, büyük bir emek ve araştırma mahsulü olduğu hususunda işbu rapor verilmiştir.
İnanmak ihtiyacı insanla birlikte doğar ve hayat boyunca devam eder. Şartlarına uygun bir inanç kalbde doğunca, güneş misâli, yükselerek fikir semalarını aydınlatır. İnsan, İslama uygun bir imâna sahip olmadığı zaman, bunalmakta ve buhranlar geçirmektedir. Zehirden şifa bulacağını sanan zavallı bir kimse gibi, küfürden meded ummakta ve dine bağlanırcasına inkâra saplanmaktadır.
İnanmayan veya zararlı inançlara saplanan kişi, ya vazifesini yapmamakta veya yapılanı yıkmakla vazife yapmış olacağına inanmakta ve zararlı hareketlerin her çeşidine âlet olmaktadır.
Yeryüzünün efendisi olmaya lâyık bir istidadla yaratılan insanoğluna, sağlam inanç ve İslama uygun faaliyet kazandıracak eserlere duyulan ihtiyaç, havaya ve suya duyulan ihtiyaç derecesine ulaşmıştır.
Mezhebsizlik cereyanlarının kol gezdiği ve yol kestiği şu günlerde ehl-i sünnet yolunun mukallidi olmak ve bu yolda yürüyenlere dinimizin hükümlerini göstermek en ulvî bir vazifedir. Bu sahada yazılacak eserler, zararlı fikir selinin önüne çekilmiş birer "Dinî sed"dir.
Muhterem meslekdaşım Emekli Müftü Ali Fikri Yavuz hocanın, her müslümana lâzım olan ilmihal bilgileriyle, İslâm hukukunun temelini teşkil eden malûmatı bir araya getiren kıymetli eserini BAŞTAN SONA KADAR İNCEDEN İNCEYE TEDKİK EDİP OKUMA FIRSATINI BULDUM VE BİR BOŞLUĞU DOLDURACAK KEYFİYETDE GÖRDÜM.
Kitap, büyük bir çalışma ve emeğin meyvesi olup, zamanımızda sık sık sorulan birçok mes'elelere ışık tutmaktadır. İslâmî bilgilerle mücehhez olmak isteyen kimselerin güvenerek okuyabilecekleri bir mahiyet ve değer taşımaktadır.
Müellifi, yeni ve faydalı eserler vermekte muvaffak kılmasını Cenâb-ı Vâhibi'l-Atâyâ'dan niyaz ederim.
Mehmed EMRE
Eskişehir - Balıkesir ve Bilecik
Eski Müftüsü
Müellifin Önsözü
Hayata gözlerini açan insan, daha çocukluk çağında iken, henüz madde ve nefsin esaretine girmemişken, mevki ve şöhret ihtirasına kapılmamışken, halisane ve masumane sorar: "Bu ne, şu ne? Neden ve niçin? Nereden geldik, ne olacağız?..."
Aklı erdiği kadar, her şey'in sebeb ve illetini araştırır. Çok defa büyüklerin düşünemediği veya cevab vermekten âciz kaldığı sorular sorar ve bir şeyler öğrenmek ister. Bilmek, öğrenmek ve inanmak ihtiyacının var olduğu açıkça görülür. Bu saf ve temiz duygulu yavruların dünya ve âhiret saadetine, ebedî hayâtın kurtuluşlarına ve ebedî hüsrana sebeb olma mes'ûliyetimiz var. Ferdin, ailenin, toplumun sorumluluğu...
Yaş, mükellefiyet çağına erişip de gençliğin heyecan dalgaları kabarmaya başlayınca, insan kendinde kuvvet bulur, bir varlık duyar. Kendini başka bir âlemde görür: Daha önce öğrenip inandıkları, çevresinde gördükleri, içinde doğan arzular ve duygular. Bunlardan hangisini kabullenmeli ve onun ardınca gitmeli? Yoksa hepsini bir yana itiverip istenilen şekilde mi yaşamalı? Eğer bu çağda akıl, geçici zevklere ve nefis arzularına hâkim olursa, insana îman kazandırır, sebat verir. Aklın hâkimiyetinden kurtulan nefis ise, insanı başıboşluğa ve felâkete götürür. Artık insan, maddenin ve şehvetin esîri olur. Manevî bir korku duymaz, neticeden endişe etmez. Bazı uyarmalar ve toparlanmalar sonucu hidayet kapısı açılırsa da, bu gibi haller çoğunluğa te'sir etmez.
İnsanın üçüncü safhası olan ihtiyarlık gelip çatınca, artık her taraftan çöküntü, zafiyet, dermansızlık başa gelmiştir. Göz eşyayı görmez. Kulak sesleri duymaz. El ve ayak dökülmüş, nefis ölmüş, hafıza kaybolmuş, idraksizlik başgöstermiştir. Ancak şunu düşünebilir: Ya sorumlu olmaksızın bir yokluğa gidiş, veya sorumluluğa inanış? Bunların hangisi emin ve sağlam yol? İşte bunu şimdiden tâyin mümkün ve kolay. Bunu tâyin etmeden yola çıkış, çok tehlikeli ve büyük bir felâket... O halde düşünelim ve araştıralım. Öyle bir başlangıç merkezi bulalım ki, dönüşümüz yine ona olsun. Sapıtıp başka yöne gitmiş olmıyalım.
Düşünen sağduyulu insan, aklını ihtiraslarına hâkim kılan insan iki âlemle karşılaşmaktadır: Kendi iç âlemi ve dış âlem.
İÇ ALEM: İnsanın baştan aşağı vücut yapısı. Nihayet 80-100 kiloluk bir madde; fakat içinde sonsuzluğu canlandıran büyük bir mânâ. Bir organın teferruatı, fezalar kadar engin, hikmet mi hikmet!.. Atomik zerrelerin ve çeşitli hücrelerin sayısı sayılmaz, hareketleri kavranmaz. Kalp çalışır, mide çalışır, ciğerler çalışır, böbrekler çalışır, barsaklar çalışır, beyin çalışır, nihayet küçük bir vücut içinde, kâinata sığmıyacak kadar büyük bir fabrika çalışır. Bu muazzam fabrikayı kim îcâd etti, kim kurdu, kim çalıştırıyor ve onu kim yıkacak?
DIŞ ALEM: Önümüzde yeryüzü, yukarda gökyüzü... Uçsuz bucaksız âlemler. Yeryüzü döşeli; rengârenk çiçekler, türlü kokular, çeşitli ağaçlar ve meyvalar, sayısız hayvanlar... Gökyüzünde kandiller yanar, gece gündüzü kovalar; işte nizam, işte intizam. Bu ne ilim, ne kudret ve ne azamet. Yaratmak, yaşatmak, intizam sağlamak, öldürmek ve yok etmek. Öyle bir kuvvet ki, bütün bu âlemlerin üstünde başka bir kuvvet. Bu yüce varlığı bilmek, Ona îman etmek, başlangıç merkezi, hayat sonunda varılacak huzur... İşte saadetin başlangıcı buradan başlar, ebedî selâmet buraya döner.
Artık gördüm, düşündüm, anladım ve îman ettim. İmân ettim ki, bu âlemleri zerresinden kitlesine kadar îcâd edip yaşatan ve sağlam bir düzene sokan var. Öyle bir varlık ki, varlığı, her varlıktan aşikâre belli. Yüceliği ve nasıllığı akıl terazisi ile çekilmez. Beni yaratan, beni yaşatan, beni öldürecek olan ve nihayet hesaba çekecek olan kudret! Ey yüce Allah... Senin varlığın, eşin ve benzerin bulunmadığına, kemal sıfatları ile vasıflı olduğuna, noksanlıklardan berî bulunduğuna görerek ve idrâk ederek îman ettim.
Bir de baktım ki, ezelî kelâmında, iç âleme işaretle şöyle buyuruyorsun:
"Nefislerinizde (bütün vücut yapınızda) da bir çok alâmetler var (ki, bunların herbiri Allah'ın varlığına, kudret ve azametine delâlet ederler). Siz hâlâ (gerçeği) görmiyecek misiniz?" (Zâriyât sûresi, âyet: 21).
"Gerçekten biz (ilk) insanı öz çamurdan yarattık. Sonra onun neslini sağlam bir yerde (ana rahminde) bir nutfe yaptık. Sonra o nutfeyi kan pıhtısı haline getirdik. Ondan ronra kan pıhtısını bir parça et yaptık; o et parçasını da kemiklere çevirdik. Böylece bu kemiklere et giydirdik. Sonra ona başka bir yaratılış (ruh) verdik. Bak ki, şekil verenlerin en güzeli ne yücedir!.. Sonra bunun arkasından muhakkak öleceksiniz; sonra siz, kıyamet günü, muhakkak diriltileceksiniz." (Mü'minûn sûresi, âyet: 12-16).
Dış âlem hakkında da şöyle buyuruyorsun:
"Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün arka arkaya gelişinde, insanlara yararlı şeyleri denizde akıp götüren gemide; o arzda her türlü hayvanatı yaymasında, rüzgârları her yönden estirmesinde, yer ile gök arasında Allah'ın emrine bağlı bulutta akıl ve düşünce sahibi olan bir toplum için (Aliah'ın birliğine, kudret ve yüceliğine delâlet eden) birçok alâmetler vardır." (Bakara sûresi, âyet: 164).
"Size Rabbinizden apaçık deliller geldi. Artık kim hakkı görür de ona îman ederse, kendi faydasınadır. Kim de gerçeği görmeyip bâtılı seçerse, kendi zararınadır." (En'âm sûresi, âyet: 142).
Bütün bu apaçık delillerden sonra şöyle buyuruyorsun:
"Gerçek şudur ki, gözler (görmemek sureti ile) kör olmaz. Ancak sînelerin içindeki kalbler (ibret gözleri) asıl kör olur." (Hac sûresi, âyet: 46).
O halde gözlerin kör olması, körlük değildir. Hakkı görmemek,gerçeği kabul etmemek, bâtıl ve boş şeyler ardınca gitmek, asıl körlük budur. Zararın neresinden dönülürse, kârdır ve fazilettir.
Cenâb-ı Hak, insanların akıllarına hitab ederek onları, kendine îman etmeye davet etmiş ve onlara hak yolu göstermek için peygamberler aracılığı ile dinler göndermiştir. Bu ilâhî (semavî) dinlerin hepsi nüzulleri itibariyle îman esaslarında bir olan İslâm Dini'dir. Ancak zamana göre ibâdet ve muamelât şekilleri farklı olmuştur. Nitekim Cenâb-ı Hak buyuruyor:
"Gerçekten Allah katında makbul olan din , islam 'dır." (Âli İmran sûresi, âyet: 19).
"Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, (o istediği din) kendisinden asla kabul olunmaz ve o, âhiretde de ebedî ziyan çekenlerdendir." (Âl-i İmran sûresi, âyet: 85).
"...Bugün sizin için, dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'a rıza gösterdim." (Mâide: 3)
Hak Teâlâ, hak ve en mütekâmil dini olan İslâm'ı, en son peygamberi Hz. Mu-hammed aleyhissalâtü vesselam vasıtasıyla tamamlamıştır. Bu son peygamber muayyen bir topluma, muayyen bir ırka has olarak değil, bütün insanlığa hidâyet öncüsü olsun diye gönderilmiştir. Nitekim son peygamberi hakkında Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:
"Biz seni, başka bir şey için değil, ancak bütün insanlara müjdeleyici ve korkutucu bir peygamber olarak gönderdik; fakat insanların çoğu (bu gerçeği) bilmezler (ve kabul etmezler)." (Sebe' sûresi, âyet: 28).
Bundan anlaşılıyor ki peygamberin bütün insanlık âlemine gönderilmesindeki hikmetin iki yönü vardır:
— Peygamberin getirdiği emir ve yasakların ve hükümlerin tümüne inanmak, hak olduklarını tasdik etmek, kısacası peygamber izinde gitmek. Bu inanç ve gidişat üzere bulunanların ebedî saadet yeri olan Cennet'le müjdelendiklerini bilmek.
— Peygamberi veya getirdiği ilâhî hükümleri tanımayan ve benimsemiyenlerin ebedî hüsrana, Cehenneme düşeceklerini bilmek.
Peygamber bütün insanlığa bu iki hususu tebliğ ediyor ve insanlara hak ve vazifelerini bildiriyor. Bunları araştırıp öğrenmek, kabul veya reddetmek, insanların ihtiyarına bırakılmıştır. İradesini hak yolda kullanan mükâfat görecektir, bâtıl bir yolda kullanan da cezasını çekecektir. Herhangi bir şey'in şeref ve üstünlüğü, onun ba-ğışlıyacağı sonuçların kıymet ve şerefine bağlıdır. Elde edilecek maddî ve manevî kıymetler ne kadar çok olursa, bunlara ulaştıran yol ve vasıtalar o kadar büyük kıymet taşır. İşte hak din olan İslâm, insanlara hem dünyevî saadeti, hem de âhiretteki ebedî selâmeti kazandırdığından, insanlar için bundan daha şerefli ve lüzumlu bir ihtiyaç düşünülemez. Esasen yaratılışın sır ve hikmeti de budur. Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: "İnsanları ve Çin'leri, ancak bana ibâdet etsinler (beni Rab tanıyıp dinime uysunlar) diye yarattım." (Zâriyât sûresi, âyet: 56).
İşte Allah'a kulluk ve ibâdet edebilmek için, O'nun dinini öğrenmek ve yaşamak, yaşatmak insanların başlıca görevi olur. O halde din nedir, nasıl tarif edilmiştir?
DİN: Allah tarafından peygamber aracılığı ile konan bir kanundur. Öyle ki bu kanun, akıl sahiplerini, kendi arzu ve iradeleri ile iyiye, güzele ve hayırlı olana götürür.
Allah'dan gelen hükümlerin hepsi iki kaynakta toplanır. Bunlardan birisi Kur'ân-ı Kerîm, diğeri de Sünnet (Peygamberin söz, iş ve hareketleredir. Bunların tümü İslâm dinini teşkil eder. Hükümleri kapsaması bakımından dine, "Şeriat" da denir.
Dinî hükümler iki kısma ayrılır:
— îmâna, îtikad ve inanca dâir hükümler ki, bunlara aslî ve itikadî hükümler denir. Bunlara ait konulardan bahseden ilim dalına da "Akaid, Kelâm, Tevhid ve Sıfat İlmi" denilir. Bu konular, hazırladığımız bu kitabın konulan dışındadır. Böyle olmakla beraber okuyucuya kısa bir fikir olsun diye inanç esaslarını özet olarak kitabın başına koymayı faydalı bulduk.
— İş yapma keyfiyetine bağlı olan hükümler = amelî hükümler. Bu hükümlerden bahseden ilim dalına da "Fıkıh = İslâm Hukuku" denir. Amelî hükümler bir çok kısımlara ayrılır: İbadetler, alış-veriş, evlenme ve boşanma, cihad, ceza, vasıyyet ve miras gibi...
Bu iki kısım hükümlerin bir araya gelmesi ile İslâm dini bütünlenmiş olur. Ahlâkî ve tasavvufî mevzular amelî hükümler kısmına girer.
Sahih îman olmadıkça, amellerin mükellefe faydası olmaz; çünkü temel olmayınca, bina kurulmaz. Temel sağlam olunca, binadaki aksaklıklar temeli yok etmez, yapı sakat olur. Kemal, her ikisinin bulunması ile vücut bulur.
İtikada âit kâfi miktar Türkçe eserler, sayısız denecek kadar yabancı dillerde kitaplar vardır.
Fıkha, İslâm Hukuku'na dair Türkçe eserler azdır. Bunların başında muhterem Ömer Nasûhî Bilmen hocamızın "Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kamusu" adlı sekiz ciltlik büyük eserleri gelir. Kaynak eser ve müracaat kitabı olarak her kütüphanede bulunması lüzumludur. İbadet mevzuları bu eserlerinde yer almamış, ayrıca müstakil bir eser olarak intişar etmiştir. Diğer eserler, muayyen bazı mevzulara, daha çok ibadetlere münhasır bulunduklarından üzerlerinde durulmamıştır.
Herkesin okuyup anlayabileceği ve her an müracaat edebileceği, İslâm ibâdetleri ve hukukuna dair bir el kitabı hazırlamayı bir hizmet saydık. Ameller, niyyetlere göre kıymet kazanacağından, önce Allahü Teâlâ niyyetlerimizi hâlis kılıp rızâsına uygun ameller nasib buyursun, âmîn...
Hizmet sayılabilecek her çalışmamda olduğu gibi, burada da bir hizmetim geçmesi halindeki hasenat, muhterem hocamındır; bütün kusur ve noksanlıklar bu âciz kulundur.
Hazırlanan
kitap, îtikad, ibâdet ve muamelât kısımlarını bir arada ve
bir cilt içinde topladığından büyük bir kolaylık sağlamaktadır. Elden geldiği kadar yabancı terkiplerden, kelime ve ifadelerden kaçınılarak kısa cümleler kullanılmıştır. Bununla beraber lüzumlu bazı ilmî tâbirlere, ıstılahlara yer verilmiştir.
Bütün mes'eleler
Hanefî mezhebine bağlı âlimlerin eserlerinden alınmıştır. İhtilâflardan kaçınılmış ve en muteber görüşlere yer verilmiştir. Bâzı mes'elelerde, lüzumuna binaen diğer mezheblerin görüşüne temas edilmiş ve açıklama yapılmıştır.
Fıkhın kaynağı
Kitab ve Sünnet olduğundan her mesele için delil gösterilmemiştir; çünkü bu ayrı bir mevzu teşkil eder ve çok tafsîlâta ihtiyaç gösterir. Ancak mühim görünen bâzı yerlerde delillere ve kaynaklara işaret edilmiştir.
Vâcib Teâlâ Hazretlerinden, bütün çalışmaların rızâsına
uygun olmasını ve bu
kitabın, hazırlayanlar ve okuyanlar için, âhirette sevaba vesile olmasını niyaz ederim. (
İslam ilmihali kitap , a.fikri yavuz islam ilmihali , fikri yavuz İslam ilmihali , çile yayınları , ali fikri yavuz ilmihal, hanefi ilmihali, hanifi mezhebi ilmihal )
Ali Fikri Yavuz
Çile Yayınları Ali Fikri Yavuz Açıklamalı Muamelatlı İslam İlmihali kitabı nı incele diniz.