Kitap Kalplerin Keşfi Mükaşefetül Kulub
Yazar İmam Gazali
Tercüme Necmeddin Salihoğlu
Yayınevi Ravza Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur - İnce Karton Ciltli
Sayfa Ebat 651 Sayfa - 13,5x19,5 cm
Ravza Yayınları, İmam Gazali Kalplerin Keşfi Mükaşefetül Kulub adlı kitabı incelemektesiniz.
Roman Boy 2. Hamur Kalplerin Keşfi kitabı hakkında yorumları okuyup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı.Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Kalplerin Keşfi Mükaşefetül Kulub
ALLAH KORKUSU
Hikmet sahiplerinden biri şöyle demiştir: "Vücudun selâmeti az yemekte, ruhun selâmeti (sıhhati) az günah işlemekte, dinîn selâmeti de varlıkların en hayırlısı olan Muhammed (sav)'e salâtü selâm getirmektedir."
Allah Teâla şöyle buyurmaktadır:
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Herkes yarın için önden ne göndermiş olduğuna (kıyamet günü için ne amel işlediğine) baksın. (Yani sadaka verin ve Allah'ın emrine uygun ameller işleyin ki, kıyamet günü sevabını bulaşınız ve) Allah'tan korkun. Çünkü Allah, ne yaparsanız (hem iyilik olarak hem kötülük olarak) hakkıyla haberdardır." (Haşr, 18)
Şüphesiz kıyamet günü melekler, yer ve gök, gece ve gündüz iyilik olsun kötülük olsun insanoğlunun işlediği her işe şahitlik edeceklerdir. Hatta insan vücudunun uzuvları bile insanoğluna karşı şahitlik yapacaktır.
Yeryüzü günah işlemekten sakınan (zahid) bir mü'min kulun lehine, "Bu a-dam üzerimde namaz kıldı, oruç tuttu, hacca gitti, cihad etti." diye şahitlik edecektir ve o mü'min kul da bu şahitliğe sevinecektir.
Yine yeryüzü kâfir ve günahkâr kimsenin aleyhine, "Bu adam üzerimde Allah'a şirk koştu, zina etti, içki içti, haram yedi." diye şahitlikte bulunacaktır. Merhametlilerin en merhametlisi olan Yüce Allah kâfir ve günahkârları inceden inceye hesaba çekerse... Vay onların hallerine!
Mü'min, vücudunun bütün azaları ile Allah'tan korkan kimsedir. Nitekim büyük fakîh Ebü'l-Leys es-Semerkandî şöyle demiştir:
"Allah korkusunun yedi alâmeti vardır:
Birincisi; dilde meydana gelir: Allah'tan korkan kimse dilini yalandan, gıybetten, insan arasında laf taşımaktan, iftiradan ve boş konuşmaktan alıkor ve dilini Allah'ın zikri ile Kur'an okumakla ve ilim mütâla etmekle meşgul eder.
İkincisi; kalbte vücud bulur: Mü'min bir kul, kalbinden düşmanlık, iftira ve kardeşlerine karşı hasedi çıkarıp atar. Zira hased, Resulullah (sav)'in:
"Ateş, odunu nasıl yakarsa kıskançlık da iyilikleri öylece yok eder." hadis-i şeriflerinde buyurdukları gibi iyilikleri öylece yok eder.
Bilesin ki hased (kıskançlık) kalbte bulunan büyük hastalıklardandır. Kalp hastalıklarının tedavisi ise tedavisi ise ancak ilim ve salih amel ile mümkündür.
Üçüncüsü; gözde ortaya çıkar: Aliah koıkusu taşıyan kul haram yiyeceğe ve içeceğe ve diğer haram olan şeylere bakmaz. Onun gözleri haramlara karşı kapalıdır. O dünyaya ihtiras ve istekle değil de ibret ve ders almak için bakar ve kendisine helâl olmayan şeye bakmaz. Zira Resulullah şöyle buyurmuştur:
"Kim gözünü haramla doldurursa Allah (cc) da onun gözünü kıyamet günü ateşle doldurur."
Dördüncüsü; karında ortaya çıkar: Allah'tan korkan kul karnına haram lokma sokmaz. Çünkü haram lokma yemek büyük günahlardandır. Zira Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Haram lokma yiyen bir kimsenin karnında haram lokma kaldığı müddetçe yerde ve gökte bulunan bütün melekler ona lanet eder. Şayet bu kimse haram lokma midesinde hazmedilirken ölürse gideceği yer cehennemdir."
Beşincisi, elde ortaya çıkar: Allah korkusu ile dolu olan bir mü'min, elini harama değil Allah'ın rızasına uygun olan şeylere uzatır. Nitekim sahâbîlerden Ka'-bu'l-Ahbâr'ın (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Yüce Allah her bölümü yetmiş bin odalı oları, yakuttan yapılma bir köşk yaratmıştır. Kıyamet günü bu köşke ancak önlerine sunulan haramlara Allah korkusundan dolayı el uzatmayanlar gireceklerdir."
Altıncısı; ayaklarda ortaya çıkar. Allah'tan korkan mü'min bir kul, ayakları ile günah işlemeye doğru değil, bilakis Allah'ın rızasına uygun ve onun sevgisini kazandıracak işlere doğru yürür, salih ve ilim sahibi kimselere doğru adım atar.
Yedincisi; yaptığı işlerde ortaya çıkar: Allah korkusu taşıyan bir kul ibadetini sırf Allah rızası için yapar, riyadan ve nifaktan kaçınır. Şayet böyle yaparsa, Allah (cc)' ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerden biri olur:
"Ahiret (saadeti) ise Rabbin katında (ancak küfür ve measiden) kaçınanlara mahsustur." (Zuhruf. 35)
"Takva sahipleri muhakkak cennetlerde, pınar (baş)larındadır." (Hicr,45) Başka bir âyette de şöyle buyurmuştur:
Diğer bir âyette de şöyle buyurmaktadır:
"Şüphesiz ki (fenalıklardan) sakınanlar cennetler, nimet(ler) içindedirler."
(Tur, 17)
Diğer bir âyette ise şöyle buyurmaktadır:
"Takva sahipleri ise hakikaten emîn bir makamdadır." (Duhan, 51)
Yukarıdaki âyetlerde Allah Teâla bu durumdaki kimselerin kıyamet günü cehennemden kurtulacaklarını ima etmektedir.
Mü'min kulun ümit ile korku arasında bulunması gerekir. Buna göre mü'min, daima Allah'ın rahmetinden ümitvar olur ve asla ondan ümidini kesmez. Diğer taraftan da o, Allah'a ibadete devam edip çirkin davranışları terkeder ve tev-be ile Yüce Mevla'ya yönelir. Zira Yüce Allah (cc) Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur:
'Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin." (Zümer, 53)
HİKÂYE
Hz. Dâvûd (as) makamında oturmuş Zebur okuyordu. Bu esnada toprağın üzerinde sürünen kırmızı bir kurt gördü ve kendi kendine: "Allah (cc) bu kurdu yaratmakla ne murad etti?" diye sordu. Allah (cc) izni ile dile gelen kurt, Hz. Davud'a şöyle dedi: "Ey Allah'ın peygamberi! Allah (cc) bana hergün gündüzleri bin defa 'Sübhânallahi Velhamdulillah ve Lâ ilahe illâhu Vellâhu ekber' demeyi ilham etti. Geceye gelince Allah (cc) bana yine bin defa 'Allah'ın ümmî (okuma-yazma-sız) peygamberi olan Resûlullah'a, ashabına ve ehl-i beytine salâtü selâm olsun' demeyi ilham etti. Sen zikrederken neler söylüyorsun bana da söyle ki faydalanayım." Hz. Dâvûd kırmızı kurdu hakir gördüğüne pişman oldu. Yüce Mevlaya tevbe edip onun dergâhına sığındı.
Hz. İbrahim işlediği bir hatayı hatırlayınca baygınlık geçirir ve onun kalbinin çarpıntısı neredeyse bir mil öteden işitilirdi. Allah'ın emri ile Cebrail gelir ve Hz. İbrahim'e: "Allah'ın selamı var, sen dostundan korkan bir dost gördün mü?" diye sorar. Hz. İbrahim ise şöyle cevap verir: "Ey Cebrail! Hatamı hatırlayınca ve cezamı düşününce dostluğumu da unutuyorum."
İşte peygamberlerin, velilerin ve zâhidlerin hâli budur; ötesini var sen düşün.
ALLAH KORKUSU (Celle Celalühü)
Ebü'l-Leys es-Semerkandî şöyle demiştir:
"Allah Teâlâ'nın bazı melekleri yaratıldıklarından beri, yedinci kat semada Allah (cc)'a daima secde halindedirler. Kalpleri daima Allah korkusu ile titremektedir. Kıyamet günü başlarını secdeden kaldırarak: "Ey noksan sıfatların her türlüsünden beri olan Allah'ımız! Sana hakkıyla ibadet edemedik" derler.
Kurân-ı Kerim'deki şu âyet buna işaret etmektedir:
"(Evet) kendilerine her suretle kahir ve hâkim olan Rablerinden korkarak (daima O'na boyun eğerler. Melekler de) ne emir olunurlarsa onu yaparlar."
(Nahl, 50)
Yani bunlar, göz açıp kapayıncaya kadar geçen zaman kadar dahi olsa Allah Teâlâ'ya isyan etmezler.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Kulun vücudu Allah korkusu ile ürperdiği zaman günahlar, yaprakların ağaçtan döküldüğü gibi dökülür."
[i]
HİKÂYE
Adamın biri bir kadına tutulur. Günün birinde kadın bir iş için yolculuğa çıkar. Adam da kadının peşinden gider. Mola yerinde herkes uyuyunca âşık, fırsattan faydalanıp sırrını kadına açar. Kadın da: "Herkes uyuyor mu, bir bak." der. Kadının sözünden isteğinin yerine geleceğini zanneden adam sevinir ve heyecanla etrafı gözetledikten sonra herkesin uykuda olduğunu kadına haber verir. Bunun üzerine kadın: "Ne dersin? Acaba Allah (cc) da bu saatte uyuyor mudur?" diye adama sorar. Adam: "Allah Teâlâ uyumaz. Onu hiçbir zaman uyku ve uyuklama tutmaz." diye cevap verir. Bu cevabı alan kadın der ki: "insanlar uyuyor ve bizi görmüyorlarsa bile uyumayan ve uyku tutmayan Allah Teâlâ bizi görüyor. O halde asıl korkmamız gereken O (cc) değil midir?"
Kadının bu sözünü işiten adam pişman olur. Allah korkusu ile irkilir ve tuttuğu yoldan geri döner. Öldüğü zaman onu birisi rüyasında görür. "Allah sana bu günahından dolayı ne yaptı?" diye sorar. Adam: "Allah(cc)'tan korktuğum ve o günahı terkettiğim için 0 beni affetti." diye cevap verir.
Yine anlatılır ki zamanın birinde İsrâiloğullarından kendisini ibadete veren biri vardı. Çoluk çocuk sahibi idi. Günün birinde ailece aç kaldıkları bir zamanda adam bir şeyler bulup getirsin, çocuklarına yiyecek bir şeyler temin etsin diye karısını tacir bir adamın yanına gönderir.
Kadın, tüccarın evine vardığında çoluk çocuğu için tüccardan yiyecek bir şeyler talep eder ve tüccar da kadına: "Olur, fakat önce bana kendini teslim et." diye teklifte bulunur. Kadın hiçbir cevap vermeden çıkar ve evine döner. Yavrularını: "Anneciğim! Açlıktan öleceğiz, bize yiyecek bir şeyler ver." diye feryat eder durumda bulunca tekrar geri o zalim tüccarın yanına giderek çocuklarının içinde bulunduğu durumu anlatır. Adam kadına dönerek: "İstediğimi yerine getirecek misin?" dediğinde kadın çaresiz bir şekilde: "Evet" diye cevap verir.
İkisi baş başa kalınca neredeyse azaları yerinden kopacak bir şekilde kadının eklemleri titremeye başlar. Adam kadının yanına yaklaşıp: "Sana ne oldu böyle?" diye sor?, kadın da şu cevabı verir: "Allah'tan korkuyorum." Almış olduğu bu cevap üzerine irkilen adam: "Sen bu acizliğin ve fakirliğinle Allah'tan korkuyorsun. Oysa Allah (cc)'tan asıl korkması gereken ben değil miyim?" diyerek yapmayı düşündüğü günahtan vazgeçer ve kadının istediği yiyecekleri vererek kadını gönderir. Kadın böylece çocuklarının ihtiyaçlarını gidererek onları sevindirmiş olur.
Yüce Mevla, Mûsâ (as)'a vahiy göndererek: "Filan oğlu filana bütün günahlarını affettiğimi tebliği et." diye bildirir.
Hz. Mûsâ tüccarı bulup ona: "Muhakkak sen Allah Teâlâ ile aranızda sır olan bir hayır işlemiş olmalısın." dediğinde tüccar, kıssayı Mûsâ (as)'a anlatır. Hz. Mûsâ: "İşte bu yüzden Allah (cc) geçmiş bütün günahlarını bağışladı." diyerek tüccara müjdeyi verir.
Rivayete göre Resulullah (sav) şöyle buyurmuşlardır:
"Yüce Allah (cc) şöyle buyurur:
"Şu iki korku ile iki güveni kulumda bir araya getirmem. Dünyada benden korkanı âhirette güvende kılarım. Dünyada kendisini benden emniyette sayanı âhirette korkuya düşürürüm."
[1]
Bir âyette ise şöyle buyurulmaktadır:
"İnsanlardan korkmayın, Benden korkun." (Maide, 44) Başka bir âyette ise:
"Öyle ise siz onlardan korkmayın. Benden korkun; eğer iman etmiş (kimse)lerseniz." (Âl-i İmran, 175)
Hz. Ömer (r.ah) Kur'an'dan bir âyet dinlediği zaman Allah korkusundan baygın olarak yere düşerdi. Bir gün eline bir saman çöpü alarak: "Keşke ben de saman çöpü olsaydım da anılmaya değer birşey olmasaydım. Keşke annem beni dünyaya getirmeseydi." dedi ve gözyaşları taşarak ağlamaya başladı. Nitekim o-nun yüzünde gözyaşları sebebi ile oluşmuş çizgi misali siyah iki iz bulunmaktaydı.
Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Allah korkusu sebebi ile ağlayan kimse sağılan süt memeye dönmedikçe Cehenem'e girmez."[ii]
1 Ibnı Hîbban, 2/406; Beyhakî,l/483Ebu Nuaym.Hilye.1/270; Deylemi, Fırdevs,3/174
[1] Nesai,3108; Tirmizi,2311
"Yâ Rabbi! Resulün Muhammed (sav): 'Kim Allah korkusundan ağlarsa Allah Teâlâ o (ağlayan) gözü Cehennem'e haram kılar.' diye bize müjde vermişti ve ben bu müjdeye binaen senin korkundan ağlamıştım".
Bunun üzerine Allah Teâlâ o kişiyi affeder. Allah (cc) onu dünyada Allah korkusundan ağlayan bir kirpiğin yüzü suyu hürmetine Cehennemden azad eder ve bunu Cebrail şöyle ilan eder: "Filan oğlu filan bir kirpik tanesi ile ateşten kurtuldu."
"... ve sen (Habibim) her ümmeti diz çökmüş bir halde göreceksin. Her ümmet kitabı(nın başı)na çağırılacak." (Câsiye, 28)
İnsanlar cehenneme yaklaştırdıklarında onun müthiş gazaplanışını ve uğultusunu duyacaklar ki bu uğultu beş yüz yıllık mesafeden duyulmaktadır. O zaman peygamberler dahil herkes kendi derdine düşecek ve: "Ben ne olacağım? Benin akıbetim ne olacak?" demeye başlayacak. Sadece son peygamber olan Peygamber Efendimiz (sav) ümmetini düşünerek "Ümmetim ne olacak?" diye Yüce Rabbimiz'e yalvarmaya başlayacaktır.
O sırada cehennemden dağ kütlesi büyüklüğünde bir ateş çıkacaktır. Ümmet-i Muhammed bu ateşi geri göndermenin çabası içinde dua etmeye başlayacak ve şöyle diyeceklerdir: "Ey ateş kütlesi! Namaz kılanlar, doğruluktan sapmayanlar, Allah'tan korkanlar ve oruç tutanların hakkı için geri dön." Fakat bu ateş kütlesi geri dönmeyecektir.
Bu esnada Cebrail (as)'in: "Ateş, Ümmet-i Muhammed'i hedef aldı" dediği duyulacaktır. Akabinde Cebrail (as) bir miktar su getirerek: "Ey Muhammed! Bunu ateşin üzerine dök." diyecektir. Resulullah (sav) suyu ateşin üzerine atacak ve ateş sönecektir. Bunu gören Resulullah (sav): "Bu su nedir?" diye soracak, Cebrail (as) de: "Bu, senin ümmetinden günah işleyenlerin tevbe ederken dökmüş oldukları göz yaşlarıdır. Allah (cc) bana bu suyu sana ateşi söndürmen için vermemi emretti." diye cevap verecektir.
Resulullah (sav) şöyle dua ederdi:
"Allah’ım! Bana senin korkunla ağlayan iki göz bağışla."
[1]
Günahlara gözyaşı dökmenin ehemmiyetini göstermesi açısından aşağıdaki şu beyit ne kadar düşündürücüdür:
"Ağlar mısın günahıma gözlerim,
Ömrüm gelip geçti, bilmedim."
Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Gözlerinden sineğin başı kadar yaş çıkıp yanağına düşen mü'mine asla cehennem ateşi dokunmaz."
[1]
HİKÂYE
Rivayet edildiğine göre Abdullah b. Münzir ağladığı zaman gözyaşları ile sakalını ve yüzünü sıvazlar ve şöyle derdi: "İşittiğime göre gözyaşının değdiği yeri cehennem ateşi yakmayacaktır."
Mü'minlerin Allah'ın azabından korkması ve nefsinin arzularına uymaması icab eder. Nitekim Allah (cc) Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurmuştur:
"Artık kim haddi aşarak kâfir olmuş, dünya hayatını tercih eylemişse, işte muhakkak o alevli ateş (cehennem) onun varacağı yerin ta kendisidir. Ama kim Rabbinin makamından korktu, nefsini hevâ (ve hevesin)den alıkoyduysa, işte muhakkak ki cennet onun varacağı yerin ta kendisidir." (Nâziât, 37-41)
Kim Allah (cc)'ın azabından kurtulmak, sevabına ve rahmetine nail olmak isterse dünyanın sıkıntılarına katlansın, Allah(cc)'a itaat etmekte sabırlı olsun ve günahlardan kaçınsın.
Zehru'r-Riyaz'da rivayet edildiğine göre Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Cennetlikler cennete girdiklerinde melekler onları her türlü hayır ve nimetlerle karşılarlar, onlar için minberler kurulur ve döşenir. Onlara meyvelerin ve yiyeceklerin her türlüsü getitilir. (Bunun neticesi) onlar da bir hayret/şaşkınlık olur. Bunun üzerine Yüce Allah şöyle buyurur:
"- Ey kullarım! Bu hayret/ şaşkınlık nedir? Burası şaşkınlık yurdu değildir. "
Onlar şöyle derler:
"-Bizim için bir vaad vardı, onun vakti geldi." Yüce Allah Meleklere şöyle buyurur:
"-Yüzlerinden perdeleri kaldırın!"
Melekler:
"-Ey Rabbimiz! Bunlar isyankar oldukları halde seni nasıl görürler?" derler. Yüce Allah şöyle buyurur:
"-Perdeleri kaldırın! Zira onlar dünyada iken bana kavuşmak arzusuyla zikir yaparlar ve ağlarlardı." Bunun üzerine perdeler kaldırılır. Yüce Allah'a bakarlar ve hemen Allah celle celalühü için secdeye kapanırlar. (Bunun üzerine) Yüce Allah şöyle buyurur:
"Başlarınızı kaldırın. Zira burası amel yeri değil, kerem ve cömertlik yeridir."
Sonra Yüce Allah keyfiyetsiz olarak tecelli eder ve onları sevindirmek için:
"- Ey kullarım! Size selam olsun. Ben sizden razı oldum. Siz de benden razı oldunuz mu?" buyurur.
Onlar:
"-Ey Rabbimiz! Nasıl razı olmayalım ki? Sen bize hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin kalbinde hatırlamadığı (düşüncesine getiremediği) şeyleri verdin." Derler.
"Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır." (Beyyine, 8)
"Rablerinden onlara sözlü selam vardır." (Yasin, 58} ayeti kerimeleri bu hususa işaret eder.
1 Ibnı Hîbban, 2/406; Beyhakî,l/483Ebu Nuaym.Hilye.1/270; Deylemi, Fırdevs,3/174
[ii] Nesai,3108; Tirmizi,2311