Kitap Kimyayı Saadet Karton Kapak
Yazar İmam Gazali
Tercüme Bilal Erdem
Yayınevi Ravza Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur - İnce Karton Ciltli
Sayfa Ebat 792 Sayfa - 13,5x19,5 cm
Ravza Yayınları, İmam Gazali Kimyayı Saadet adlı kitabı incelemektesiniz.
Roman Boy 2. Hamur Kimyayı Saadet kitabı hakkında yorumları okuyup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı.Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
MUKADDİME
Gökteki yıldızların, sahralardaki kumların, hava zerrelerinin, yağmur ve deniz damlalarının, ağaç yapraklarının sayısınca, sayı ve rakamla ifade edilemeyen hamdlerle senalar; vahdet divanının sahibi ve azamet sarayının süsleyicisi olan yüce Allah'a mahsustur. O'nun birliğinin delilleri güneş kadar parlaktır. Sıfatlarının azameti kesin delillerle bilinmektedir. O'nun yüce şanının kemalini ancak yine kendisi bilir. O'nun ezelî zâtının hakikatine başlangıcı olmayan bilgisinden başka giden yol yoktur. O her türlü eksiklikten münezzehtir. Âlem O'nun hakikatini anlayamamanın aczi ve şaşkınlığı içerisindedir. Akıl yoluyla O'nun kemâline ulaşılmaz. Akıl yıldızları "Allah nurdur" mertebesinin başlangıcında batar.
Hüner sahipleri, "Ben size şah damarınızdan daha yakınım" merhalesinde ilerlemekten yorgun ve bitkin düşmüştür. Zâtını hakkıyla tanıyamamak aczini ve kusurunu göstermek, velilik mertebelerinin sonudur. Hamd ve senasından taksiratını itiraf etmek, peygamberlerin O'na yaklaşmalarının sonudur. Fakat O'nu tanımaktan tamamıyla umut kesmek de uzak bir sapıklıktır. O'nu hakkıyla tanımak için benzetme yapmak ve misâl getirmek de faydasızdır. Zira kulluk makamında ve hizmet dairesinde gerekli olan "Ben ancak insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım" ilâhî düsturun mânâsına uyup gereğini yapmak ve hakiki mabudun, kayıtsız ve şartsız yaratıcının şaşılacak işlerini ve azametli sıfatlarını düşünmekten bir an geri ve habersiz kalmamaktır. Böylece bütün âlemdeki nurun O'nun nurunun parıltısı olduğu, O'nun kudret denizinden seçilip yaşatıldığı anla-şüıp "Mülk Allah'ındır" köprüsünden "Allah'tan başka bir şey yoktur" manzarasına geçilir.
Milyonlarca salât ve selâm; insanların efendisi, peygamberlerin sonuncusu, seçkinlerin önderi, ilâhî sırların emini ve ilâhî, huzurun perdesini açan Muham-med Mustafa'nın pâk ve nurlu türbesine ve İslâm milletinin divanını kuran, şeriat kanunlarını beyan eden ashabına, ehl-i beytine ve bilhassa yüce kadir sahihleri Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'nin üzerine olsun.
Bundan sonra bil ki, bu dünya ticarethanesinde dolaşan insanoğlu boş yere yaratılmamıştır. Hatta gökteki ve yerdeki bütün zerreler lisan-ı haliyle: "Ben boşuna yaratılmadım" derler. Madde ve ruh tılsımı; değişik işlerin, zıt şekillerin bulunduğu bir hikmet gemisi ve ibret aynasıdır. İnsanın dünyadaki varlığının bir başlangıcı var ise de, âhiretteki varlığı devamlı ve sonsuzdur. Maddi yapısı süflî ise de, manevi ruhu ulvîdir. Yaratılışın başlangıcında tıynetine kötü ve hayvani vasıflar karışıp "Şüphesiz her nefis kötülüğü emreder" fermanında belirtildiği gibi nefsin tuzağına düşmüş ise de, kötülükle mücadele çömleğinde ve iyiliği arama potasında bulanık, çirkin ve şeytani sıfatlardan arınıp tertemiz olur. Ve "Ey mutmain nefis, Rabbine dön" nidâsıyla esfel-i safılinden (aşağıların aşağısından) kurtulup a'la-yı ılliyyîne (en yüksek dereceye) uçup ulûhiyet kapısında ve Rabbinin sarayının yakınında yuva yapar.
Bil ki, esfel-i safilin nefsani bir hâl olup şehvet ve kızgınlığa esir olmaktır. A'la-yı illiyyîn ise, ruhani bir derece olup onun vasıtasıyla akıl, kızgınlık ve şehvete hâkim olup "Haydi (iyi) kullarımın arasına katıl ve cennetime gir" ilâhi hitabına mazhar olan kulların zümresine girer. însan, meleklere mahsus bu sıfatla Allah Teâlâ'nın cemâline o derece ünsiyet peyda eder ki, O'ndan bir an ayrıldığı takdirde, her türlü nimet ve rahatlığa sahip olan sekiz cennetle dahi teselli bulamaz. Demek ki, noksan ve aşağı yaratılan kötü nefisler, ancak mücahede ve gerçeği arama ilacıyla arınabilir.
Bakır ve pirinci kırmızı altına çeviren maddi kimya zor ele geçtiği gibi, insanlık cevherini hayvani bulanıklardan arıtıp melekler safiyetine eriştiren, onu altın gibi paslanmaz ve devamlı yapan mücahede kimyası da zor elde edilir. Bu kitap tan maksat, hakikat ilacının ecza ve bileşimini kolaylıkla açıklamaktır. Bu sebeple bu kitaba "KİMYÂYI SAÂDET" adını verdim. Bağışlayan Allah'tan niyaz ederim ki onu adına uygun kılsın ve kimya gibi hizmete layık, eylesin. Bilhassa bu kimya diğer kimyalardan üstündür. Hatta kimya adı buna hakikat, diğerlerine mecazdır. Çünkü diğer kimya ların değer ve itibarı, bakır ve pirinci paslanmaktan koruyup onlara geçici hayatta bir miktar safiyet vermektir. Bu kimya ise, bizzat büyük nimetlerin ve ebedî hayatın sebebidir. Zira hayvani sıfatları insani sıfatlara, nefsani halleri rûhbaniyete çeviren bu kimyadır ve yine ebedî mutluluğun rabıtası, sonsuz saadetin vasıtası bu kimyadır.
Maddi kimya, hiçbir koca karının ve külhanbeyin hazinesinde bulunmayıp ancak padişahların hazinesinde bulunduğu gibi, ebedî saadet kimyası da ancak Allah Teâlâ'nın hazinesinde ve O'nun perdesinin altında bulunur. O hazineler, gökte manen yüce Allah'a yakın meleklerin cevheri ile yerde peygamberlerin kalbinden ibarettir. O halde hakikat kimyasını peygamberlerden başkasından isteyenin akıbeti dalalettir ve onun sıfatı kalpazanlıktır. Sonucu kuruntu ve hayaldir. Kıyamet gününde kalpazanlık ve kuruntusu açığa çıkar ve müflis olur. Kötülüğü yüzüne vurulur ve rezil rüsvay olur. O halde peygamberlerin gönderilmesi büyük bir maslahat ve hikmete mebnidir. Belki maksat, hakikat kimyasının ilmini insanlara öğretmektir. Böylece insanlar mücahede potasında kalp cevherini arıtma yolunu, kalbin bulanıklığına sebep olan çirkin ahlâkın iyi ahlâka dönüştürülmesini öğrenirler. Bu sebepledir ki, Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerimde önce kudret ve kemâliyle; celâl ve azametiyle övünürler. Sonra da kullarına peygamberlerini gönderip doğru yolu göstermekle minnet buyururlar. Bu da en büyük nimet olan hakikat kimyasının ancak peygamberler tarafından öğretilebileceğini gösteriyor.
"Gökte ve yerde bulunan canlı ve cansız bütün varlıklar, Allah'ı teşbih ederler. O, öyle bir hükümdardır ki, Kuddüs'tür, bütün noksanlıklardan münezzehtir. Aziz'dir. Her şeye gücü yetendir. Hâkimdir. Her işinde hikmet sahibidir. (Çoğu yazma bilmeyen) Araplar içinde, peygamber gönderen Odur. (Bu peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.v.) onların üzerlerine (Allah'ın) âyetlerini okuyor, onları (şirk pasından) arındırıyor, kendilerine Kur'an ve şeriat kanunlarını (dinî hükümleri) öğretiyor. Oysa onlar, bundan önce (peygamber gelmeden önce) açık bir sapıklık içindeydiler." (Cuma, 1-2)
Büyük âlimler der ki: "Onları arındırıyor sözünden maksat, onları hayvani sıfatlardan, kötü ahlâktan temizliyor demektir." "Onlara kitap ve hikmet öğretir" sözü ise, onları temizledikten sonra marifet elbisesiyle süsler; meleklerin ahlâkını onlara örtü yapar, demektir. Kimyadan maksat, nefis sarayını dünya bağlarından kurtarıp yüzünü dünyadan çevirip Allah'a dönmek ve Allah'tan başka kalpte hiçbir şeye yer vermemektir. "Her şeyden sıyrılıp yalnız O'na (Allah'a) yönel" (Müzemmil, 8) âyet-i kerîmesi bu gerçeği ifade buyurur. Tebtil, insanlardan kesilmek,
uzak kalmak ve tamamıyla Hakka yönelmektir. Bu kitap dört unvan ve dört rükün üzere düzenlenmiştir. Bunlar marifet unvanları ve muamele rükünleridir. Birinci unvan, insanın kendi hakikatini bilmesi hakkındadır. İkinci unvan, Allah Teâlayı tanımak hakkındadır. Üçüncü unvan, dünyanın hakikatini bilmek hakkındadır. Dördüncü unvan, âhiretin hakikatini bilmek hakkındadır, İslâm'ın hakikati, bu dört marifettir. Dört rükün ise, İslâm'ın muamelesi hakkındadır, ikisi zahirî haller, ikisi de batini haller hakkındadır. Zahirî hallerin biri, yüce Allah'ın emrine uymaktır. Bum ibadet denir. Diğeri de, geçim ile ilgili hallerde edebe riayet etmektir.
Batıni olan hallerin biri, kalbi, beğenilmeyen ahlâktan arındırmaktır. Bunlar kızgınlık, haset, kibir ve gururdur. Bunlara geçitler ve tehlikeli sıfatlar denir. Diğeri, kalbi iyi sıfatlarla süslemektir. Bunlar da sabır, şükür, muhabbet, umut ve tevekküldür. Bunlara da kurtarıcı sıfatlar denir.
İbadetleri bildiren birinci rükün on asıl üzere düzenlenmiştir. Birinci asıl, Ehl-i Sünnetin itikadı hakkındadır. İkinci asıl, ilim öğrenmek hakkındadır. Üçüncü asıl, temizlik hakkındadır. Dördüncü asıl, namaz hakkındadır. Beşinci asıl, zekât hakkındadır. Altıncı asıl, oruç hakkındadır. Yedinci asıl, hac hakkındadır. Sekizinci asıl, Kur'an hakkındadır. Dokuzuncu asıl, zikir hakkındadır. Onuncu asıl evrad (her gün okunan Kur'an ve dualar) hakkındadır.
Muamelât edeblerini bildiren ikinci rükün de on asıl üzere düzenlenmiştir. Birinci asıl, yemek edebleri hakkındadır. İkinci asıl, evlenmenin edebleri hakkındadır. Üçüncü asıl, çalışma ve ticaret edebleri hakkındadır. Dördüncü asıl, helal kazanmak hakkındadır. Beşinci asıl, sohbetin edebleri hakkındadır. Altıncı asıl, insanlardan uzak kalmanın (uzletin) edebleri hakkındadır. Yedinci asıl, yolculuğun edebleri hakkındadır. Sekizinci asıl, dinlemenin edebleri hakkındadır. Dokuzuncu asıl, iyiliği emretmenin ve kötülükten sakındırmanın edebleri hakkındadır. Onuncu asıl, hükümdarların, insanları gözetmeleri ve devlet idaresi hakkındadır.
Üçüncü rükün, dindeki dar geçitleri aşmak hakkındadır. Bu da on asıl üzere düzenlenmiştir. Birinci asıl, nefsin riyazeti hakkındadır. İkinci asıl, mide ve fercin şehvetleri hakkındadır. Üçüncü asıl, çirkin sözler ve dil âfetlerinin ilacı hakkındadır. Dördüncü asıl, kızgınlık, kin, haset hastalıklarının ilacı hakkındadır. Beşinci asıl, dünya sevgisinin, cimrilik ve açgözlülük hastalıklarının ilacı hakkındadır. Altıncı asıl, dünya hırsı ve mal toplamanın ilacı hakkındadır. Yedinci asıl, mevki, makam hırsının ilacı hakkındadır. Sekizinci asıl, ibadetteki münafıklık ve riyanın ilacı hakkındadır. Dokuzuncu asıl, kibir ve gururun ilacı hakkındadır. Onuncu asıl, dalgınlık ve gafletin ilacı hakkındadır. Kurtarıcı sıfatları bildiren dördüncü rükün de, on asıl üzerine düzenlenmiştir. Birinci asıl, tevbe etmek ve zulümleri bırakmak hakkındadır. İkinci asıl, şükür ve sabır hakkındadır. Üçüncü asıl, korku ve ümit hakkındadır. Dördüncü asıl, dünyadan yüz çevirmek ve fakirlik hakkındadır. Beşinci asıl, doğruluk ve ihlâs hakkındadır. Altıncı asıl, kendini hesaba çekmek ve murakabe etmek hakkındadır. Yedinci asıl, tefekkür hakkındadır. Sekizinci asıl, tevhid ve tevekkül hakkındadır. Dokuzuncu asıl Allah Teâlâ'nın şevk ve muhabbeti hakkındadır. Onuncu asd, ölüm ve kıyametin halleri hakkındadır.
Bil ki, insanın ruhu dört unsura muhtaç olduğu gibi, İslâm'ın hakikati de dört şeye muhtaçtır: Kendini tanımak, Allah Teâlayı tanımak, dünyayı tanımak ve âhireti tanımak. Buna binaen Müslümanlığın icabı bu dört unvan üzere düzenlenmiştir.