Kitap Masa Başı Minder Üstü
Yazar Nurten Ceceli Alkan
Yayınevi Çınaraltı Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur Kağıt - Karton Kapak Cilt
Sayfa Ebat 208 sayfa x 13.5x21 cm.
Yayın Yılı 2015
Çınaraltı Yayınları Masa Başı Minder Üstü kitabını incelemektesiniz.
Nurten Ceceli Alkan Masa Başı Minder Üstü kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Masa Başı Minder Üstü
Nurten Ceceli Alkan
Evler, okul gibi bir eğitim müfredatının yıllara, aylara, saatlere bölündüğü ve sınıfta öğretmen tarafından öğretildiği yerler değildir. Evlerimiz, bebeğimizin ilk çığlığını attığı ya da anneciğinin kucağında hastaneden ilk geldiği andan itibaren öğrenmenin her an devam ettiği gerçek birer eğitim yuvasıdır.
Bu okulun en önemli sınıfları "oturma odası" ve "mutfak masası", öğretmenleri ise o mekânların beraber paylaşıldığı aile büyükleridir. Hepimiz hayatla ilgili tüm değerlerimizi orada kazandık ve yavrularımızı da orada eğitiyoruz.
Çocuğunuzun öğretmenini ya da gittiği okulun felsefesini beğenmediğinizde onun için daha iyi olabileceğini düşündüğünüz alternatifleri değerlendirir ve okulunu değiştirmeyi düşünürsünüz. Ama çocuklarımızın bizi değiştirme şansları yok!.. Hiçbir çocuk; "Sizin gibi bir ailem olmasını istemezdim, vazgeçtim, sizin çocuğunuz olmayacağım..." diyemez. Bizim de; "Senin gibi bir evlât istemiyorum." deme şansımız yok. Ama tabiatta bizden başka hiçbir canlıya tanınmamış bir şansımız var: Gelişerek değişmek...
Bu kitap; "İnsanın en büyük gücünün kendini geliştirmesi ve değiştirmesi, en büyük acziyetinin ise başkalarını değiştirmeye çalışması" olduğuna inananlar için kaleme alındı.
Masa Başı Minder Üstü
Yaradanı Gösteremiyoruz Ama Yaratılanları Görmeyi
MERHABA
Yıllardır yurt dışında, Türkiye'nin farklı şehirlerinde ve okulumuzda yaptığımız 'Aile Eğitimi' çalışmaları esnasında katılımcılara; "Nasıl bir evlat yetiştirmeyi hedefliyorsunuz?" diye soruyorum. Cevaplar genellikle; "İyi bir insan olsun.", "Okusun.", "Kimseye muhtaç da olmasın, kimseye zarar da vermesin.", "Vatana, millete hayırlı evlat olsun." gibi yuvarlak ve yoruma açık cümleler oluyor. Ancak seminerler süresince paylaştıklarımızdan sonra aynı soruyu tekrar sorduğumda aldığım cevaplar daha net tanımlar içeriyor.
Bu kitabımda seminerlerime katılanların yaptığı tanımlardan yola çıkarak; "Nasıl bir çocuk?.." sorusunun cevabını verip, o çocuğu yetiştirebilmek için yapmamız gerekenleri paylaşacağım.
Beraber olduğumuz eğitim gruplarında paylaşılanlarda ufak tefek bazı farklılıklar olsa da her birimizin yüreğindeki beklenti genel olarak aynı...
Bizler;
Kendi ayakları üzerinde durabilen, yani ekonomik özgürlüğünü elde etmiş,
Karşılaştığı problemleri çözebilen, Yaşadığı çağın bilgi ve teknolojisine hâkim, Üretken, Özgüven sahibi,
Ahlâki değerleri oturmuş (doğru ve dürüst, güvenilir, sorumluluk sahibi vb...)
Duygularını ifade edebilen,
Sağlıklı ilişkiler kurabilen,
Geçmişini bilen ve kültürüne sahip çıkan,
Yaratanının emirlerine uyan,
Yaratılanları koruyan,
Dünya ve ahiret güzelliklerini yaşamaya talip çocuklar yetiştirmek istiyoruz...
"Yukarıdaki tanıma uygun bir evlat yetiştirmek için neler yapmalıyız?" sorusunun cevabını ararken akla hemen başka sorular geliyor:
"Böyle bir çocuk yetiştirmek için nasıl bir evimizin olması lâzım?",
"Eşim ve ben aynı hedefleri paylaşıyor muyuz?"
Ya da daha zor bir soru: "Neden bunları hiç düşünmeden evlendim?"...
Eğer hâlâ bekârsanız şu soruyu sormanız gerekiyor: "Nasıl bir evlilik yapmalıyım ki, bu hedeflere uygun çocuklarımız olsun?"
İşte bu yüzden kitabımızın ilk bölümünü evlenmeyi düşünen gençlere ayırdım. Nasıl bir eş, nasıl bir evlilik, sorularının cevabını aramaya çalıştım.
Kitabın ikinci bölümünde ise; "Göç yolda düzülür." mantığı ile hasbelkader yola çıkmış ve sağlıklı bir evliliğin ne kadar çok emek istediğini fark eden ailelerin evliliklerinin bundan sonrasını çok ama çok daha verimli geçirebilmeleri için öneriler getirdim.
Üçüncü bölümde ise hep beraber çocuklarımızı geleceğe nasıl hazırlayacağımızı paylaşacağız. O gelecek, evlerimizin içinde şekilleniyor.
Eğitim kurumlarının, aileye ve onun öğretilerine rağmen farklı bir şeyler başarması çok zor. Gittikleri okullar, çocuklarımızın bilgiyi öğrenmelerini ve meslek sahibi olmalarını sağlıyor. Tıp fakültesi okuyan bir çocuk doktor oluyor, ama doktorluk mesleğinin içini ailesinden öğrendikleriyle dolduruyor. İnsanın bir yaratılış mucizesi, hastanın canının Yaratanın emaneti olduğunu, hastaya hizmetin Hakk'a hizmet olduğunu ya da doktorluğun para kazanmak için en kolay istismar edilebilecek meslek olduğunu, diplomasını aldığı tıp fakültesinde değil, evinde öğreniyor.
Eğitim fakültesinden mezun iki genç, geleceklerini şekillendirirken biri; "Devlete bir kapağı atarsam, iyi öğretmen olsam da olmasam da bir daha işsiz kalmam." derken, diğeri; "Ben, en iyi olursam, özel sektör de benim için en az devlet kadar güvencelidir." diye düşünebiliyorsa, bu farklılık ancak evde öğrenilenlerden kaynaklanır...
Aynı hukuk fakültesinden mezun iki avukatın aynı davaya bakışlarındaki farklılık ya da iki inşaat mühendisinin sorumlu oldukları iki ayrı binanın depreme dayanıklılığı, hep evde kazanılan değerlere göre şekillenir.
Evler, okul gibi bir eğitim müfredatının yıllara, aylara saatlere bölündüğü ve sınıfta öğretmen tarafından öğretildiği yerler değil. Evlerimiz, bebeğimizin ilk çığlığını attığı ya da anneciğinin kucağında hastaneden ilk geldiği andan itibaren öğrenmenin her an devam ettiği gerçek birer eğitim yuvasıdır.
Bu okulun en önemli sınıfları da 'oturma odası' ve 'mutfak masası' öğretmenleri ise o mekânları beraber paylaştığı büyükleridir. Hepimiz hayatla ilgili tüm değerlerimizi orada kazandık ve yavrularımızı da orada eğitiyoruz.
Televizyonda akşam haberleri izlenirken, halının üzerinde kendi kendine oyuncakları ile oynayan yavrunuz;
Siz, patlayan bir bomba sonucu hayatını kaybeden hiç tanımadığınız insanlar için gözyaşı dökerken, merhamet ve acıma gibi duyguları,
Güneydoğu'da şehit olan bir asker için döktüğünüz gözyaşı ile vatanın, uğruna ölünebilecek kadar kutsal bir yer olduğunu,
Ekranda görünenlerin kıyafetleri ile ilgili yaptığınız yorumla, giyinmenin ölçülerini,
Televizyonda hangi programın izleneceğine karar verilirken, başkalarının istek ve arzularına anlayış göstermeyi,
Televizyonun kapatılıp ailece kitap okunan saatlerde, kitabın en büyük dost olduğunu,
Yemekten sonra, oturma odasında meyve yerken Allah'ın verdiği çeşit çeşit nimetlere şükretmesi gerektiğini,
Annesi, ablasının ödevine yardım ederken, 'toplamanın yalnız oyuncak toplamaktan ibaret olmadığını öğrenir...
Yemek masasının başında ise o gün içinde yaşananlar yorumlanır, gelecekle ilgili kararlar alınır:
Tatile gidilecek yere karar veren ekibin içinde olmak çocuğunuza aile bütçesinin nelere yetebileceğini,
Fakir bir komşu için yapılabileceklerin konuşulduğu bir ortam, başkalarının problemlerini çözmekle ilgili sorumluluğu,
Kopya çektiği için işittiği azarla, hak etmeden kazanmanın doğru bir şey olmadığını öğretir.
Keşke masa ya da televizyon başında öğrendikleri hep güzel şeyler olsa, ama ne yazık ki...
Çocuklarımız, verdiğimiz tepkilerden ve onayladığımız davranışlardan aldıkları mesajlarla;
Bazı durumlarda yalan söylenebileceğini,
Tabakta yemek arttırılıp artan yemeğin çöpe dökülebileceğini,
İnsanların fikirleri yüzünden dışlanabileceğim,
Bazı istekleri gerçekleştirebilmek için rüşvet verilebileceğini,
Çok çalışmak yerine kalıbını dinlendirmenin daha iyi olduğunu,
Bayramlarda, büyükleri ziyaret etmek yerine tatile gidilebileceğini,
Anne-babanın kavga edebileceğini, ama çocukların kavga etmesinin kötü bir şey olduğunu da aynı mekanlardaki paylaşımlardan öğreniyorlar.
Çocuğunuzun öğretmenini ya da gittiği okulun felsefesini beğenmediğinizde onun için daha iyi olabileceğini düşündüğünüz alternatifleri değerlendirir ve okulunu değiştirirsiniz. Ama çocuklarımızın bizi değiştirme şansları yok!.. Hiçbir çocuk; "Senin gibi bir annem olmasını istemezdim, vazgeçtim, sizin çocuğunuz olmayacağım..." diyemez. Bizim de "Senin gibi bir evlat istemiyorum." deme şansımız yok.
Ama tabiatta bizden başka hiçbir canlıya tanınmamış bir şansımız var:
Gelişerek değişmek...
Bu kitap; "İnsanın en büyük gücünün kendini geliştirmesi ve değiştirmesi, en büyük acziyetinin ise başkalarını değiştirmeye çalışması..." olduğuna inananlar için kaleme alındı.
Nurten Ceceli ALKAN Ekim 2011, Ankara
TEŞEKKÜRLER...
Bugün yazarak ya da konuşarak başkalarıyla paylaşmaya çalıştığım her şey, aslında onların bize örnekleyerek gösterdiklerinden başka bir şey değil. Sevmenin, paylaşmanın, fedakârlığın insan hayatındaki önemini, sürekli öğrenmenin ve üretmenin hayatı anlamlı kılan değerler olduğunu, kardeşlerime ve bana öğreten canım anne ve babama sonsuz teşekkürler...
Beraber çıktığımız yolculuğu otuz iki yıl sonra hâlâ ilk günlerin keyfiyle sürdürebiliyorsak bu senin engin hoşgörün ve sabrın sayesinde gerçekleşiyor. Hayatıma kattığın tüm güzellikler, gelişip üretmeme verdiğin destek için sonsuz teşekkürler canım. İyi ki evlenmişiz.
Mehmet gibi bir evlat yetiştirdiğiniz için en büyük teşekkürü size etmeliyim diye düşünüyorum. Kayınvalide ve kayınpederin insanın kendi annesi ve babasından farkı olmadığını sizden öğrendim.
Hilâl'im, Elifim, Amine'm, Abdullah'ım ve Alperen'im iyi ki varsınız. Her şey sizinle güzel, her şey sizinle anlamlı... Bu kitap; bizim oturma odasında mayalandı, bizim mutfakta pişti.
Daniel, Ozan ve Furkan; siz, bana başka annelerin doğurup büyüttüklerinin de oğul olabileceğini gösterdiniz. İnşallah kızlarımla paylaştığınız oturma odalarında sizin gibi evlatlar yetişir.
Bireylerinin olumlu duygular paylaştığı büyük bir aile olabilmek çok önemli bir ayrıcalık. Bu ayrıcalıklı beraberliğin yeryüzünde sahip olunabilecek en büyük güç olduğunu yavrularımız, hep beraber gösterdiğimiz emek ve çabayla öğrendiler.
Zerrin, Nesrin ve Hatice çocuklarım sizin gibi teyze ve halaya sahip oldukları için çok şanslılar. Benim ve yavrularımın hayatına kattığınız her şey için teşekkürler. Teşekkürler Şeref, teşekkürler Doğan. Dayıları ve amcaları olmaktan öte onlar için çok iyi birer modelsiniz. Davut ağabey sayende; "Niye bir ağabeyim olmadı?" diye hiç dertlenmedim. Çünkü sen, ilk günden beri bir eniştenin ağabeyden öte olabileceğini bize öğrettin. Ali Fuat, iyi ki varsın. Sayende iki erkek kardeşim var. Esma ve Emine yengelerin dost bir amca ve dayıya sahip olabilmek için en önemli faktör olduğunu yavrularımız, sizin gülümseyen gözlerinizden öğrendi. Teşekkürler canlarım...
Sevgili Dilşad ve Ünal bu kitabın ortaya çıkmasında ikinizin de özel emeği var. Teşekkürler yavrularım...
Okurları ile ilk olarak 2004 yılında Özel Ceceli Okulları'nın yayını olarak tanışan kitabın elinizdeki baskısı, Çınaraltı yayınevi tarafından gerçekleştirildi. Sn. R. Kemal Subaşı'ya yeni baskı için verdiği emekten dolayı çok teşekkür ediyorum.
Son olarak ilk eserim 'Gel Beraber Evcilik Oynayalım'ı okuyan ve olumlu eleştirileriyle beni yüreklendiren okurlarıma çok ama çok teşekkür etmek istiyorum.
Teşekkürler dostlar...
Ve teşekkürler Rabbim, sonsuz lütfunla verdiğin anne-baba, eş, evlatlar, dostlar ve sağlık için sana şükürler olsun...
İÇİNDEKİLER
Merhaba
Teşekkürler
YOLA ÇIKARKEN
Biz Olmak
Sevgi Emek ve Çaba İster
İki Buket Lâle
GÖÇÜ YOLDA DÜZENLER İÇİN
Nasıl Bir Aileniz Olsun İstiyorsunuz?
Ailemizin Anayasası
AĞACIN KÖKLERİ
Nine ve Dede Olmak
Dev Puzzle'ın Parçaları
HERKESİN YİRMİ DÖRT SAATİ VAR
Hangisi Daha Önemli?
ENGELLERİ KALDIRALIM
Engelleri Kaldıralım
Ama Demek İstemiyorum Ama Alışmış
Keşke Keşkeler Olmasa
Affedici Olmak
Özür Dilemek
Teşekkür
Olmazları Olabilir Yapmak
YARADANLA DOST KILMAK
Çocuk ve Allah
Öğretebiliriz
Ben Artık Kötü Çocuk Olacağım
Çocuk ve Cehennem
Namaz
Yeniden Dirilmek
Çocuk ve Dua
Yapmak-Yaratmak
Önemli Günler
BAŞARIYA GİDEN YOLDA
Hedefler
Değerlerimiz
Doğru ve Dürüst Olmak
Güvenilir Olmak
Geziler
Kaynakça