Metalib ul Aliye, En Eski 8 Hadis Müsnedi 4 Cilt Set

Fiyat:
1.600,00 TL
İndirimli Fiyat (%46,3) :
860,00 TL
Kazancınız 740,00 TL
Havale / EFT:
825,60 TL
242,95 TL'den başlayan taksit seçenekleri için tıklayın.
Aynı Gün Kargo

Kitap             Metalib ul Aliye En Eski 8 Hadis Müsnedi 
Yazar            İbn Hacer El Askalani
Tercüme        Ahmet Yerinde
Yayınevi        Ocak Yayıncılık
Kağıt  Cilt      1.Hamur, 4 Cilt
Sayfa Ebat    2.424 sayfa,  17x24 cm
                     4.702 Hadis-i Şerif Arapça metni ve türkçe açıklama

Ocak Yayınevi nin yayınladığı, İbn Hacer El Askalani tarafından yazılan En Eski 8 Hadis Müsnedi Metalibul Aliye adlı hadis kitabı nı incelemektesiniz.
Metalib ul Aliye En Eski 8 Hadis Müsnedi  kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
 
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku , Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
  


            SUNUŞ
 
Âlemlerin Rabbı Cenâb-ı Hak Zülcelâl'e sayısız ve nihayetsiz hamdlar; sultanımız Habîb-i Kibriya ve Şefî-i Rûz-i Ceza olan Hz. Peygamber'e (saiiaiiahu aleyhi veseilem) ve onun günahlardan arındırıhmş olan yüce ehl-i beytine nihayetsiz salâtü selâmlar olsun...
 
Hadise olan ilgim ve Hadis Koleksiyonu çalışmalarımın ilk dönemlerinde Metâlibin bir yazma nüshasını Süleymaniye Kütüphanesinde ( Murad Buhari 83 ) görmüştüm. 70 küsur satırda çok ince ve küçük hatla yazılmış olan el yazma nüshası ve içinde ihtiva ettiği çok sayıda başka kaynaklarda az bulunan nadir hadisleri ile yıllardır zihnimde yer eder dururdu. 15 hadis kitabının makbul olanlarını bir arada sunan Cem'ul-Fevâidin neşrini yaparken Türkçe'ye olabildiğince fazla hadis çevirisi arzetme isteği ile En Eski Sekiz hadis müsnedini ihtiva eden el-Metâlibu'l-âliye tercüme işlerini başlatmıştım. Cem'ul-Fevâid 'in sonra onun devamı mahiyetinde olmak üzere yine konularına göre hazırlanmış bulunan bu müstesna çeviriyi de Türkçe olarak yayınlama imkânına kavuştuk.
 
Metâlib, Habîburrahman el-A'zamî'nin Hindistan'da yayınlanmış tahkikli neşri ile dört ciltlik bir çalışma halinde elimizde mevcut tek baskısı idi. Muhakkik, bu tahkikini daha sonra gelecek olan önsözde de belirtileceği üzere "isnâdları" kaldırılmak suretiyle kısaltılmış (muhtasar=mücerred) nüshayı esas alarak hazırlamıştır. Biz ise bu boşluğu doldurmak üzere orjinal halindeki gibi ravi zincirleri ile hadislerin Arapçalarını koymayı murad ettik. Aynı maksada hizmet amacıyla kitabın Ganîm b. Abbâs ile Yâsir b. İbrahim'in tahkikleri ile Riyad'da Dâr el-Vatan tarafından 1997 yılında yapılmış "Müsnede" neşrini gördük.
 
Mısır'da faaliyet gösteren ve karşılıklı olarak yardımlaştığımız; Cevamiu'l-kelim adlı CD ürünü ile büyük bir boşluğu doldurduğuna inandığımız OFFOK isimle bilgisayar şirketinden Metâlib'in DOC belgesini temin ettik ve resim formatı yerine yazı formatında Arapça metinleri sunma imkanına kavuştuk. Hadis çevirileri ise el-A'zamî'nin tahkikinden yapıldı.
 
A'zamî, çalışmasına iki el yazması nüshayı esas almıştır ki ikisi de Türkiye'de mevcut nüshalardır: 1. Mücerrede, 2. Müsnede. "Mücerrede" nüshasında hadislerin ravi zincirleri atılmıştır; Müsnede ise kitabın müellifinin kaleme almış olduğu orjinal formu olup hadislerin ravi zincirleri mevcuttur. A'zamî, Mücerrede nüshasını esas almıştır; buna nispetle var olan fazlalıkları ise dipnotlarda belirtmiştir. Mısır'daki söz konusu şirket tarafından isnâdlı nüshaları göz önüne alınarak hazırlandığı için kitabımızın Arapça metinleri Müsnede’ye; Türkçe çevirileri ise Mücerredey'i tekabül etmektedir.
 
Tercümeye esas alınan kitapta Arapça metinler içinden tecrid olunan râvi zincirlerini, rivayet bilgilerini ve hükümlerini -ki bunların tümü İbn Hacer'in orjinal nüshasında mevcuttur- font hacmini küçültmek suretiyle bir nevi "tecritte" bulunmuş olduk.
Sözünü ettiğimiz Arapça metin belgesinde A'zamî'nin tahkikinde bulunmayan hadisler, hatta bölümler (örneğin Kuşluk Namazı bölümü) olduğunu gördük. Bunları da kitabımıza çevirileri ile birlikte ilave ettik. Fakat ek numara vermedik. Muhakkik A'zamî'nin dipnotlardaki tahkikini aynen dipnotlarımızda çeviri olarak aktardık.
Hadislerin rivayet yollarına hükümler verilirken bazı hadis terimleri kullanılmıştır.
 
Bunları genellikle İtalik stili ile belirttik:
 
Merfû: Hz. Peygamber'e ait olan söz, hareket ve takrirdir.
 
Mevkuf: Sahabeden her hangi birinin söz, hareket ve takriridir.
 
Mürsel: Râvi zincirinde sahabi olmaksızın tâbiûndan bir zât tarafından rivayet olunan Allah Resûlü'ne ait söz ve fiillerdir.
Munkatı veya "Senedinde kopukluk vardır" ifadesi: Râvi zincirinde tek bir ravininin düşmüş olduğu hadis.
 
Sahîh: Ravileri hem "adalet", hem de "zapt" sıfatlarını haiz, kopukluk söz konusu olmayan ve "illetten" güvende olan hadistir.
 
Hasen: Sahîh ile zayıf arasında bir mertebe olup kabule yakın hadislerdir.
 
Muallak: Ravi zincirinin (müellife göre) baş tarafından bir ya da daha fazla râvinin düştüğü/zikredilmediği hadis.
 
Tahrîc: Kitabın yazarının hadisleri kendine ulaşan râvi zinciri ile birlikte vermesidir.
 
Muhtasar: Birden fazla hadis metni karşılaştırıldığında daha az detay içeren, başka bir deyişle metni daha küçük olan.
 
Münker: Zayıf ravilerin, başka birisinin rivayet etmediği hadisleri nakilde tek kaldıkları hadistir.
 
Ayrıca dipnotlarda "İsnadında falanca râvi vardır" şeklindeki ifadelerden o şahsın zayıf ya da tenkide uğramış olduğu belirtilmek istenilmiştir.
 
Hadis metinlerinden sonra "Ben derim ki" ibaresiyle başlayan sözler, İbn Hacer'e ait olup; genellikle hadisin ravileri ve rivayet değerlendirmeleri hakkında bilgiler vermektedir.
"Asıl"da şeklinde gönderme yapılan şey, kitabın Arapça neşrine kaynaklık eden Mücerrede nüshasıdır.
 
"ez-Zevâid", Mecmau'z-zevâid olup; el-Bûsîrî ile onun İthâfu's-sâdeti'l-mehera adlı eseri kastedilmiştir.
 
Yusuf Özbek
 

          Kuveyt Evkaf Bakanlığının Önsözü

 
Lütfettiği bütün dinî ve dünyevî nimetlerinden dolayı Allah'a hamdolsun. Yaratılanların en şereflisi efendimiz Muhammed'e, onun âline ve ashabına, Allah'ın yeryüzü ve yeryüzündekilerini yok edeceği vakte (kıyamete) kadar her devirde O'nun (saEallahu aleyhi vesellem) hadislerinin hamili olan adalet sahibi hadis taşıyıcılarına salâtü selam olsun.
 
İmdi, bu eser, bu bakanlığa (Kuveyt Evkaf Bakanlığına) bağlı İslam İşleri Dairesi'nin halkın kullanımına sunduğu «İslâm Mirası» serisinin dördüncü kitabını teşkil etmektedir. Böyle yapmakla Bakanlık, devletlerin ekserisinde ismi vergi toplama işiyle irtibatlandırılan Vakıflar Bakanlığı üzerine önderlik/hidayet damgasını vurmayı hedeflemektedir. Zira Allah, adil halife Ömer b. Abdülaziz'in dediği gibi peygamberi Muhammed'i (sallallahu aleyhi vesellem) vergi toplayıcısı olarak değil, hidayet rehberi olarak göndermiştir.
 
Yüce Kur'ân'ın nurundan beslenen ilk iki kitaptan sonra bu kitap da (bir önceki üçüncü kitap Muhtasaru Sahîh-i Müslim gibi), pâk Sünnet bahçesinden seçildi. Bu noktada seçkin insanların, yani hadise özel ilgi duyanların, şer'î ilimlere aşina olanların ve dinî kültürünü artırmak isteyenlerin ihtiyacı dikkate alındı. Eser, bu özelliklere sahip kimselere hadislerin tahriç ve tenkidini yapmada yardımcı olacak, onları, bütün hadisleri ihata etme ve büyük hadis koleksiyonlarını bir yerde toplama yolunda umulan hedefe bir adım daha yaklaştıracak önemli bir kaynak niteliğindedir. Aynı zamanda konunun uzmanı olmayanlar için de değerli bir kaynak olma özelliği taşıyan kitaptan herkes kendi kapasitesine, bilgi edinme ve öğrenme konusundaki birikimine göre istifade eder. Buna göre eser, ihtiva ettiği yönlendirici/hidayet kaynağı sahîh hadislerle ve selef-i salihten, ilk salih nesillerden kaydettiği ve şeriatın anlaşılıp uygulamasında belli bir değer taşıyan örnek olaylarla umumî fayda ve yarar sağlayan bir toprağı temsil etmektedir.
 
Muhakkikin mukaddimesinden de bilineceği gibi, el-Metûüb ul-âliyye 'yle, meşhur Altı Hadis Kitabı (Kütüb-i sitte) ile Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde bulunmayan hadislerin bir araya getirilmesi kastedilmiştir. Bu da toplam sekiz Müsned'in muhtevasından seçilerek yapılmıştır (Müsned: Sahabe neslinden olan ravinin ismine göre tasnif edilen hadis kitabı demektir). Müellifin döneminde en önemlileri bulunan bu müsnedlerin çoğu zamanımıza dek elyazması olarak ulaşamamıştır. Dolayısıyla bu eseri gün yüzüne   çıkarmak,   aynı   zamanda   söz   konusu   M üsned'leri   de   yeniden canlandırmak ve ihtiva ettikleri hadisleri muhafaza etmek demektir.
 
Ayrıca el Metalibül aliye, Nebevi sünneti toplamada geçmişte Mecdüddin İbnü'l-Esîr'in el-Câmiu'l-usûl'ü ve Hafız Nureddin el-Heysemî'nin Mecmaıı'z-zevâid'i gibi... (bu uğurda yerleştirilen/oluşturulan) tuğlalar yanında (dikkate alınması gereken önemli) bir tuğlayı da temsil etmektedir. Dolayısıyla bu eserleri basıp gün yüzüne çıkarmak, Sünnet ansiklopedisine hazırlık niteliği taşıyan en mühim çalışmalardandır. Tek eksiği, daha fazla baskı araçlarına ihtiyaç duyulması ve yöntem bütünlüğünün sağlanmasıdır. Hakikaten şeriatın asıllarından ikinci asılı (sünneti) tespit edip fıkhî meselelerin tahkiki ve çeşitli mezheplere ait içtihatların tasdiki için ona ulaşılmasını kolaylaştırmak bakımından o ansiklopedik esere ne kadar muhtacız!
 
Müellife gelince, bu büyük hafız (Sahîh-i Buharı şârihi) İbn Hacer el-Askalânî olup 852 H. yılında vefat etmiştir. Şöhretiyle Sünnet bilimi çevrelerini kaplamış, hayatı boyunca ve geride bıraktığı hadis ilminin çeşitli kısımlarına dair pek kıymetli ilmî mirasıyla vefatından sonra da asırlarca âlimlerin gönlünde üstün bir yer edinmiştir. Bundan da öte, rical tarihi ilmi (ravi biyografileri), Hafız ez-Zehebî'nin eserlerinden sonra onun eserleri etrafında döner olmuştur.
 
Eseri, el-Humeydî'nin Müsned'i, İbnü'l-Mübârek'in ez-Zühd'ü, Saîd b. Mansûr'un Süneni vs. gibi eserleri tahkikli neşirlerinden de anlaşılacağı üzere Hindistan İslam âlimlerinin ileri gelenlerinden, hadis ve fıkıh ilminin mütehassıslarından, muhaddis allâme Şeyh Habibürrahman el-A'zamî tahkik edip üzerine talik yazmıştır (notlar düşmüştür). Muhaddis Şeyh Ahmed Muhammed Şâkir'in Ahmed b. Hanbel'in Müsned'ini tahkikine yönelik yazdığı tenkit ve önerileri onun nasıl bir üstün kabiliyete sahip olduğunu ve tahkikindeki titizliğini ortaya koymaktadır. Nitekim Müsned'in muhakkiki (Ahmed M. Şâkir) onun bu tenkitlerini büyük bir takdir, saygı ve övgü ile karşılayarak eserin son cüzünde yayınlamıştır.
 
Biz İslam ümmetine, Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) kendilerine sarıldığımız sürece sapıtmayacağımız güvencesi verdiği iki esastan birini teşkil eden Nebevi Sünnet kütüphanesine katılmak üzere mirasımıza ait yeni bir eseri sunarken bu mirasın neşrinin ümmeti, memnuniyet verici bir tarzda yeniden dinine döndürmede müessir bir etken olmasını umuyoruz ki, bu sayede kendisini şaha kaldıracak yolu görüp, onda ilerler, kendisini ondan saptıracak yollara girmez. İşte o zaman insanlığı, tabiî bilimler ve maddi medeniyet alanlarında ulaşmış olduğu yüksek mertebeye, kaydettiği üstün başarılar ve keşiflere rağmen, içine düştüğü ve her geçen gün tehlikesi büyüyen dinî ve ahlakî bakımdan geri kalmışlık uçurumundan kurtarma yolunda layık olduğu konuma gelir ve kendine ait rolü üslenir.
Son söz olarak, Bakanlığımız İslam İşleri Dairesi'nin kendi bünyesinde bulunmasından şeref duymakta ve bu dairenin çeşitli alanlarda yürüttüğü faaliyetlerini takdirle karşılamaktadır. Ki bu faaliyetlerden biri de Tarihî-Kültürel Mirası ihya etmektir. Bu erdemli alanda hizmetlerin devamını ve daha fazlasını umuyor, aziz ve celil olan Mevla'mıza, bundan umumi fayda sağlaması için dua ediyoruz. Zira O, en hayırlı dilek dilenen ve (dileklere) en cömertçe karşılık verendir. ( Metalib ul Aliye En Eski 8 Hadis Müsnedi , İbn Hacer El Askalani , Ahmet Yerinde , Ocak Yayıncılık , metalibul aliye. hadis kitabı , sahih hadis kitapları, hacer askalani, 4 CİLT takım, metalibul aliye 4 cilt set )
 
 
Abdullah el-Meşârî er-Ravdân Vakıflar ve İslâmî İşler Bakanı (Kuveyt)
 
  
Metâlibul aliye

MÜELLİF HAFIZ İBN HACER'İN HAYATI

Soyu ve Ömrü
 
Adı Ahmed b. Ali b. Muhammed b. Muhammed b. Ali b. Ahmed, künyesi Ebu'l-Fazl, lakabı da Şihâbüddin'dir. Hacer ailesine nispetle İbn Hacer olarak tanınırdı. Hacer ailesi Cerid ülkesinin güney sınırında -İbnü'l-İmâd'ın belirttiğine göre- Kabis yöresinde yaşayan bir kavimdir. Müellifin öğrencisi Sehâvî ise, Hacer kelimesinin atalarından birinin lakabı olduğunu söylemiştir.
Mensup olduğu kabileye nispetle el-Kinânî, atalarının aslının geldiği Filistin'in sahil tarafında bir köy olan Askalân'a nispetle de el-Askalânî nisbesiyle anılır. Bunlara daha sonra sırasıyla el-Mısrî ve el-Kâhirî nisbeleri de eklenmiştir. Çünkü eski Mısır'da doğmuş, sonra Kahire'ye göçmüştür.
 
773 yılı Şaban ayının 22'sinde doğdu ve yaklaşık 80 yıl yaşadı. (Zira 28 Zilhicce 852 H. tarihinde vefat etti ve Kahire'nin Karâfe mahallesinde Deylemî'nin kabrinin karşısına defnedildi). Buna göre İbn Hacer, Askalân asıllı olup doğma, büyüme Mısır'lıdır. Mısır'da yaşamış, orada vefat etmiştir.
 
Ahlakî özellikleri arasında onun parlak yüzlü, beyaz sakallı, kısaya yakın gür saçlı, zayıf tenli, lisanı fasih/düzgün, mahzun sesli, üstün zekalı ve derin anlayışlı olduğu zikredilir.
 
 
Yaşam Devreleri
 
1-İbn Hacer yetim olarak büyüdü. Babası, dört yaşındayken, annesi de daha önce bebek iken vefat etti. Hamilerinden/Vasilerinden (o dönemde Mısır'ın büyük tüccarlarından) Zekiyyüddin el-Harrûbî'nin gözetiminde büyüdü. Beş yaşını tamamlayıncaya kadar Küttâb'a (Sıbyan mektebi) gitmedi. Dokuz yaşında Şeyh Sadreddin es-Seftî'nin yanında Kur'ân'ı ezberledi. On iki yaşında hamisinin refakatinde Mekke'yi ziyareti sırasında kendisine teravih kıldırtıldı!
 
Aynı zamanda o dönemde yaygın olan temel ilmi eserlerden (mütûn) de önemli bir kısmını ezberledi. el-Umde, hocası Hafız el-Irâkî'nin el-Elfiye fi ulûmi'l-hadîs'i, el-Havî es-Sağîr, Muhtasaru İbnü'l-Haclb fi'l-usûl, Mülhatü'l-î'râb... bunlardandır.
 
Mekke'de İbn Zahîre'den umdeyi (Umdetü'l-ahkâm) okudu. Sonra Kahire'de el-Ebşîtî'den biraz ilim okudu. Ergenlik çağma ulaştıktan sonra da, isimleri hocaları bahsinde gelecek olan, dönemin bir gurup âlimiyle birlikte bulundu ve onların her birinden kabiliyetine göre ilim tahsil etti. İbnü'l-Imâd, onun yetişkin olduktan sonra ticaretle uğraştığını zikreder.
 
2- Önce kendisine tarih ilmi sevdirildi. Zihnine ravilerin halleriyle ilgili pek çok husus takıldı. 792 H. yılından itibaren edebî ilimlerle meşgul oldu. Nazıma kapıldı, -İbnü'l-İmâd'ın ifadesine göre- son derece hoş pek çok şiir söyledi, maktu (kısa şiir) ve nât-ı şerifler (Peygamber hakkında methiyeler) yazdı.
 
3- Sonra Allah ona hadis ilmini sevdirdi. Hadis araştırmasına 793 H. yılında başladı. Fakat ancak 796 yılında bu işe yoğunlaşabildi. Bu yılda kendini tamamen hadise ve hadis ilimlerine verdi. Dönemin hafızı Zeynüddin el-Irâkî'ye bağlandı ve on yıl derslerine devam etti. Ondan icazet alarak Eifiye'sini, Elfiye şerhini ve İbnü's-Salah'm Mukaddimesi üzerine yazdığı Nüket'vai (Notlarını) anlayarak ve inceleyerek kendisine okudu. Bunlardan başka hacimli eserlerden ve kısa cüzlerden de pek çoğunu kendisine okudu. Irakî'nin senet, metin, illel (hadis illetleri) ve ıstılah olarak hadis ilmine dair imlalarından (emâlî) faydalı bir miktarını öğrendi, bir kısmını da kendisi imlâ ettirtti.
 
4- Sonra Kahire'ye göç edip, 800 H. yılından önce oraya yerleşti. Şam, Mısır, Hicaz, Yemen'e ve bu bölgeler arasında kalan merkezlere ilmî seyahatler gerçekleştirdi. Erken yaşta ilmi derinlik kazandı, öyle ki -Bulkînî ve Irâkî gibi- devrin büyük âlimleri kendisine iftâ/fetva verme ve tedris/öğretim icazeti verdi. Hadisi yaymaya yönelip kendini müzakere/inceleme, tedris, telif ve ifta bakımından hadis ilmine adadı.
 
5- Pek çok ilim merkezinde öğretim/tedris faaliyetinde bulundu.
Hüseyniyye ve Mansûriyye medreselerinde tefsir, Baybarsiyye, Zeyniyye, Şeyhûniyye vs. medreselerinde hadis okutması, aynı şekilde Mahmudiye medresesinde hadis ve Müeyyidiyye vs. medreselerinde fıkıh okutması bu tür faaliyetlerindendir. Bini aşkın mecliste ezberden (ilim) imla ettirdi. Baybars Hankâhı'nda yirmi sene boyunca imlâ yaptırdıktan sonra Kâmiliyye Dârülhadis'ine geçti.
Ayrıca Baybars medresesi meşihatına getirildi. Bu ve Sehâvî'nin ed-Duv 'da saydığı daha başka medreselerin teorisini yazdı.
 
6. Kadılık işlerine bulaşmamaya karar vermiş, hatta kendisine Sadreddin el-Münâvî 800 H. yılından önce onun vekilliğini yapmasını önerdiğinde, bu önerisini kabul etmemişti. Aynı şekilde kendisine el-Melikü'l-Müeyyed ve sonraki melikler tarafından bağımsız kadılık görevi teklif edildiğinde reddetmişti. Daha sonra dostları onu bu görevi kabule zorladılar ve (kadılık görevini) kabul ederek el-Melikü'l-Eşref Barsbay döneminde 827 H. yılı Muharrem ayından itibaren Şafiî kadılkudâtı (Başkadı) olarak göreve başladı. Ama bu görevi kabul ettiğinden dolayı pişmanlığı hepten arttı. Zira Sehâvî'nin anlattığına göre "Devlet erkanı, âlimlerle sıradan insanlar arasında fark gözetmiyorlardı. Gerçeğe aykırı işaretlerinin/ yönlendirmelerinin reddedilmesi halinde kınamada/eleştiride aşırı gidiyorlardı. Büyük küçük herkese dalkavukluk yapmak gerekiyordu ki, bu şartlarda onların her istediklerini adalet ölçüsüne göre yerine getirmesi mümkün değildi."
 
Bir çok kez kadılık görevinden uzaklaştırıldı -zaman zaman da kendini bu görevden azletti-. 21 yılı aşkın süredir devam eden kadılık görevinden sonra nihayet 852 H. yılı Cemâziyessânî'de bu görevini bıraktığında ondan tamamen ayrılmaya karar vermişti. Çünkü davalara bakışı, hakikat uğrundaki sertliği ve Allah'ın dini konusunda kimseye dalkavukluk etmeyişi sebebiyle kendisine gelen davaların sayısında artış olmuştu.
 
7. Kadılık görevinden ayrıldığı vefat yılında evine kapanıp ilim ve telif işleriyle meşgul olmaya devam etti. Bu meşgalesini daha evvel de bırakmamıştı. Aksine -tedris ve kadılık görevlerinden başka- Darü'l-Adl'de (Adalet Sarayı) fetva işlerine de baktı. Önce Ezher Camii'nde, sonra Amr Camii'nde hatiplik yaptı. Mahmudiye kütüphanesi yöneticisi oldu ve kütüphane için fihrist hazırladı. Bundan başka değişik dönemlerde daha başka makamlarda da bulunduğu oldu.
 
 
                İlmî Kişiliği
 
Daha evvel Hafız İbn Hacer'in genelde bütün ilimlerde, özelde ise hadis ilminde yetkin bir şahsiyet olduğuna ve bu alanda temayüz ettiğine işaret etmiştik. Hadis ve hadis ilimleri alanındaki tahassusundan maada, fıkıh ve Arap dili alanında da kayda değer bir derinliğe sahipti. İlk meşguliyet alanı ise edebiyat ve tarihti. İbnü'l-İmâd onun hakkında bir zatın: "Fıtraten şair, sanat bakımından muhaddis ve özel çabayla da fakihti" dediğini nakleder. Bütün bu çalışmaları sonucu kendi döneminde (ilmi çevrelerde) büyük bir mevki kazandı. Dönemin âlimlerinin büyük çoğunluğu ondan ders aldı, uzak beldelerden insanlar ona geldi.
 
Dönemin önde gelen âlimleri hıfzına, ricali (hadis ravilerini) tanıma ve hatırlamadaki eşsizliğine, âli ve nazil isnatlar ve hadis illetleri alanındaki bilgisine tanıklık etmişlerdir. Bu alanda asıl tek merci oldu. Hocaları, akranları ve sonraki nesillerden pek çok kimse onun teliflerini elde etmek için özel gayret gösterdi. Önde gelen âlimler onun kitaplarını istinsah ettiler. Eserleri daha hayatta iken yayıldı. Eşraf onunla görüşmek ve tabaka tabaka ondan ilim öğrenmekten iftiharla bahsetti. Şevkânî ve başkalarının dedikleri gibi, bu konuda küçükler büyüklere katıldı.
 
Hocası Irâkî onu "Hadisi en iyi bilen öğrencisi" olarak değerlendirirken, Takî el-Fâsî ve Burhan el-Halebî'den her biri "Onun gibisini görmedik!" der. Öğrencisi Sehâvî, biyografisini geniş biçimde ele almış, kendi dönemindeki mevkiini ve ilmi yayma ve tahkik etmedeki katkısını ayrıntısıyla dile getirmiştir. İbnü'1-İmâd biyografisinde onu: "Şeyhü'l-îslam (İslam'ın üstadı), Alemü'l-A'lâm (Seçkinlerin seçkini), hadiste müminlerin emiri, asrının hafızı" diye tanıtırken Şevkânî de: "Büyük meşhur hafız, hadis ilmi ve illetleri alanında sonraki devirlerde de eşsiz imam/üstad... öyle ki onun < Hafız > lakabı herkesin ortak görüşü haline geldi" diye niteler.
 
Hocaları
 
îbn Hacer, daha evvel isimleri zikredilenlerden başka, Şemsüddin b. Kattan (ki bu zât, hamilerinden/vasilerinden biridir), Nureddin el-Edmî gibi şahıslardan da ilim tahsil etti, el-Ebnâsî'den fıkıh okudu ve uzun müddet onunla birlikte oldu. Sonra bir müddet Bulkînî'nin yanında kaldı. Onun Şafiî fıkhına dair el-Minhâc, er-Ravda ve Muhtasaru 'l-Müzenî üzerine yaptığı fıkıh derslerine katıldı. Aynı şekilde İbnü'l-Mülakkm ve İzzeddin b. Cemâ'a'mn yetkili olduğu ilimlerin büyük çoğunluğuna dair derslerine devam etti. Dilbilgisini el-Kamûsü'l-muhît'm yazarı Mecdüddin el-Feyrûzâbâdî'den okudu.
 
Sehâvî der ki: "Dönemin insanlarından hiç kimsenin olmadığı kadar çok hocası oldu. Çünkü onların her biri kendi alanında derin bilgi sahibi, meşhur olduğu dalda seviyesine yetişilemeyecek derecede uzman kişi idi. Meselâ, et-Tenûhî kıraat ilmi ve bu alandaki âli isnat konusunda, el-Irâkî hadis ilimleri ve meselelerinde, Heysemî metinlerin ezberi ve ezberden okunmasında, el-Bulkînî hafızasının genişliği ve derin vukûfiyetiyle, İbnü'l-Mulakkm teliflerinin çokluğuyla, Mecdüddin el-Feyrûzâbâdî dili ezberlemesi ve dile vukûfiyetiyle, el-Gumârî Arapça bilgisi ve ilgili meselelerde, İzzeddin İbn Cemâ'a pek çok alandaki tahassüsü ile birer üstattılar..."
 
İbn Hacer'in ilim okuduğu hocalardan yine Ebu'l-Abbâs el-Lü'lüî, Ebû Hureyre b. Hafız ez-Zehebî, Ebu's-Sa'd es-Sem'ânî ve daha pek çok kimse sayılabilir.
İbn Hacer'in ders okuduğu hocalarının sayısı o kadar çoktur ki, onları bizzat kendisi el-Mecınau'l-müesses bi'l-mu'cemi'l-müfehres adını verdiği bir eserde toplamıştır. Alfabetik sıraya göre isimlerini zikrettiği hocalarının tamamını beş tabakaya ayırmıştır...
 
Hocalarının sayısındaki bu çokluğun kaynağı, kuşkusuz onun tahsil hayatındaki hareketliliği, ilim öğrenmek ve hadis dinlemek için gerçekleştirdiği geniş çaplı seyahatlerdir.
 
               Öğrencileri
 
Bu konuda Sehâvî şunları kaydeder: "Talebelerinin sayısı o kadar arttı ki, hemen her mezhebin önde gelen bilginleri onun öğrencisi oldu. İnsanlar grup grup ondan ders okumaya başladı. Oğullar babaların, torunlar, oğullar dedelerin ders halkalarına katılır oldular. Onun ders halkasmdaki kalabalık hiç kimsede olmadı..."
En meşhur öğrencileri şunlardır: ed-Davü'l-lâmı'nin müellifi Hafız Şemsüddin es-Sehâvî, Şeyhü'l-îslâm Kadı Zekeriyâ el-Ensârî, Cemaleddin İbrâhîm el-Kalkaşendî, Şerefüddin Abdülhak es-Sinbâtî, İzzü'd-dîn b. Fehd, İbn Ekmâş, Burhaneddîn el-Bukâ'î ve uzun uzadıya isimleri zikredilebilecek daha pek çok kimse.
Yine el-Metâlibu'l-âliyyeye. benzer bir kitap olan Muhtasara ithafı7-mehera bi zevâidi 'l-mesânîdi 'l-aşere isimli eserin müellifi Şihâbuddin Ahmed b. Ebû Bekir el-Bûsirî de onun öğrencilerindendir.
 
 
             Eserleri
 
Sehâvî, hafız İbn Hacer'in teliflerinin çokluğuna işaret ederek şöyle der: "Başta hadis olmak üzere, edebiyat, fıkıh, usûlüddin (akâid), usûl-u fıkıh vs. alanında kaleme aldığı teliflerinin sayısı 150'yi aşmıştır..."
 
En meşhur veya en büyük eserleri şunlardır:
 
Fethu'l-Bârî bi şerhi Sahihi'l-Buhârî (13 cilt halinde defalarca basılmıştır). Fethu'l-Bârî İbn Hacer'in en değerli telifidir. Bu esere (iki cüz halinde basılan) bir de müstakil bir mukaddime yazmıştır.
 
Ta'lîku't-ta'lîk (İlk telifidir). Bu eserinde Buhârî'nin muallak olarak naklettiği (yani senedinin başından bir kısmını hazfettiği) hadislere muttasıl asıllar bulmuştur.
 
İthafa'l-mehera bi etrafı'l-aşere. Bu eserinde on müsnedde yer alan hadislerinin tümünün metinlerinden baş kısmını zikretmek kaydıyla sahabe müsnedi tarzında tâhric etmiştir. Daha sonra ise Ahmed b. Hanbel'in Müsned'mdeki hadislerin metinlerinin ilk bölümlerini (atrâf’ını) Etrafül-Müsned'i-l-mu'telî adını verdiği eserinde müstakil olarak tahric etmiştir.
 
Tehzîbu tehzibi'l-kemâl fi ricali'l-kütübi's-sitte (Hindistan'da basılmıştır).
5.Takrîbü't-tehzîb (bir önceki kitabın muhtasarıdır) Önce Hindistan'da, sonra Mısır'da basılmıştır.
 
Lisânü'l-mîzân (Hindistan'da basıldı). Zehebî'nin Mîzânü'l-i'tidâl adlı eserinde geçen ravilerden Kütüb-i sitte'de yer almayanlarını zikretmiştir. Böylece eser et-Tehzîb'in tamamlayıcısı niteliğini taşımaktadır.
 
el-İsâbefî temyizi's-sahabe. Dört cilt halinde defalarca basılmıştır.
ed-Düreriİl-kâminefia'yânl'l-mieti's-sâmine. Önce Hindistan'da sonra Mısır'da basılmıştır.
 
Tebsîru 'l-müntebih bi tahrîri 'l-müştebih (Mısır'da basılmıştır).
Nuhbetü'l-fikerfimustalahi ehli'l-eser ve şerhi. (Defalarca basılmıştır).
 
Bulûğu'l-merâm bi edilleti'l-ahkâm (Defalarca basılmıştır).
Safî fıkhına dair Tashîhu'r-Ravda (yalnız üç cilt yazmıştır).
el-Metâlibü'l-âliye. Elinizdeki bu eseridir.
 
İbn Hacer'in daha pek çok telifi bulunmaktadır ki, bunların adları Hediyyetü 'l-ârifîn ile Keşfü'z-zünûri ve zeylinde öğrenilebilir.
 
Kendisinden şöyle dediği nakletmiştir: "Ben eserlerimin hiç birinden memnun değilim. Çünkü onları daha işin başında yazdım. Sonra benimle birlikte onları tashih edecek kimse bulamadım. Fakat Buhârî şerhi ve mukaddimesi, el-Müştebih, et-Tehzîb, Lisânü'l-mîzân bunun dışındadır." Ayrıca Buhârî şerhi olan Fethu'l-Bârî'yi, et-Ta'lik ve en-Nıthbe'yi övdüğü nakledilmiştir. Kuşku yoktur ki onun bu sözleri kalite ve tashihteki derin araştırmasını yansıtmaktadır. O bu şekilde üstün tevazusunu göstermektedir. Onun bütün eserleri elbette ki geniş bilgi ve ender araştırmanın mahsulü olup hepsi konularında temel kaynak niteliği taşımaktadır.
 
 
         Hayatından Anekdotlar
 
1. Hızlı okurdu. Hatta Buhârî'nin es-Sahîh'min tamamını, her biri öğle namazından ikindi namazına kadar devam eden toplam on mecliste okumuştur. Müslim'in Sahîh'mi iki buçuk günde okumuştur. Şam ülkesine seyahati sırasında Taberânî'nin el-Mu'cemü's-sağir'ini (ki 250 sayfadan fazladır) öğle namazı ile ikindi namazı arasında yapılan bir mecliste okumuştur. Dımaşk'ta kaldığı -yaklaşık iki ay on günlük- süre zarfında aşağı yukarı yüz cilt eser okumuştur. Bir taraftan da okuduğu eserlerden seçtiklerini yazmakla meşgul olmuştur.
 
 
           İbn Hacer'in elyazısı
 
Hızlı yazardı. Yazısı ise güzel değildi. Tek tarz hat kullanmazdı. Yazı sitilini sık sık değiştirirdi. Öyleki temize çektiği müsvedde haline gelirdi. Bu yüzden eserlerinin nüshaları çeşitlilik arz etmiştir.
 
2.Fethu'l-Bârî bi-şerhi Sahihi'l-Buhârî isimli eserini yazmaya karar
verince, imlâya 817 H. yılında başladı. Sonra kendi hattıyla yazdığını öğrencileri arasında parça parça dolaştırmaya başladı. Karşılaştırma yapmak ve müzakere etmek için haftada bir gün bir araya gelirlerdi. 842 H. Yılında telif işini bitirinceye kadar bu usûlü devam ettirdi. Hatta Şark kralı Şâh Rah b. Teymûr'dan bir mektup gelmişti. Sultan el-Eşref Barsbay'dan, Fethü'l-Bârî'nin de adının geçtiği bir takım hediyeler istiyordu. Henüz tamamlanmadığından müellif onun için baş kısmından üç cilt hazırladı. Sonra ikinci bir talep geldi. Bu sefer diğer kısmını gönderdi. Sonra Zahir Çakmak, zamanında onun için bütün bir nüsha hazırlandı. Aynı şey Mağrib sultanı Abdülazîz el-Hafsî için de yapıldı. İbn Hacer eseri bitirince Kahire dışında büyük bir ziyafet verdi. Bunun için 500 dinar harcadı. O gün, ulemâ (alimler) ve vücehâ (önemli şahsiyetlerden davete iştirak edenlerin çokluğu, yaşanan ilmî tartışmalar ve edebî atışmalarla görülmeye değer bir gün oldu. Eserin 300 dinara satıldığı zikredilmiştir.!
 
3. îbn Hacer'in bir de şiir divanı bulunduğu zikredilmiştir. Sehâvî ondan bir parça nakletmiştir. Şevkânî der ki: "Şiirde üstün bir payeye sahipti. Şerhu'l-Bedî'iyye'de Ibn Hücce'nin yaptığı gibi, bir grup müellif onun bu alandaki üstün mertebesini itiraf ederek ondan pek hoş parçalar nakletmişlerdir.
 
Şiirlerinden bazısı şöyledir: "Dostum ömrü bizden aldı, hâlâ tövbe etmedik, iyi iğler yapmaya niyet ediyoruz, fakat! Ne zaman evleri kurup yükselteceğiz ki, Ömürlerimiz tükendiği halde halâ evler kurulmadı!" Yine şu şiir de ona nispet edilmektedir: Dünyada üç şey vardır ki, bunlar bir şahısta varsa, O artık zarar ve ziyandan korkmaya: Oğullarına muhtaç olmamak, onlardan emin olmak Sağlıklı beden ve bir de hayırlı son. "'
 
1 Biyografisinde istifade edilen kaynaklar: İbn Hacer, Rnf'u'l-ısr, I, 85; Sehâvî, ed-Davü'l-lâmi', II, 36. İbnü'1-İmâd, Şezerâtü'z-zeheb, VII, 270. Şevkânî, el-Bedrü'-t-tâli', I, 87.
 
 
             EL-METÂLİBU'L-ÂLİYE ve TAHKİKİ
 
                 Eserin Konusu
 
Camiler, musannefler, sünenler ve müsnedlerin yazılmasıyla birlikte rivayet ve temel tedvin devirlerinin sona ermesinden sonra bütün sünneti ansiklopedik eserlerde bir yerde toplama çabalarının ardı arkası kesilmedi. Geçmişte bu işe yeltenen Humeydî'nin el-Cem beyne's-Sahîhayn isimli eserini telif ettiği andan, İbnü'l-Esîr'in, selefi Razîn el-Abderî'nin sünnet eserlerini senetlerinden arındırarak ve rivayetleri karşılaştırarak bir yerde toplama tarzının ilk halkasını temsil eden eseri (Tecrîd) tarzında kaleme aldığı Câmiu 'l-uşûl'ü yazdığı asra kadar pek çok kimse buna teşebbüs etti. Bu işe Kütüb-i Sitte eserlerinden başlamaktan daha iyi bir yol olamazdı. Kütüb-i Sitte'den maksat, Buhârî ve Müslim'in Sahih 'leri ile Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin Sünenleridir. (Fakat Câmiu'l-usûl'de altıncı kitap el-Muvattâ'dır).
 
Sonra Hafız Nureddin el-Heysemî çıktı ve buna, başka altı kitabı daha içine alacak şekilde daha geniş bir halka eklemek amacıyla Mecmau 'z-zevâid isimli eserini telif etti. Bu altı kitap ise şunlardır: Taberânî'nin üç Mu 'cem'i, Ahmed b. Hanbel'in Müsned'i, Ebû Ya'lâ'nm Müsned'i, Bezzâr'm Müsned'i. Şunu da belirtmekte yarar vardır ki bunlar -Taberânî'nin el-Mu'cemu's-sağîr'i hariç- en önemli müsnedleri temsil etmektedir.
 
Daha sonra gözler, mümkün olan en büyük sayıyı kapsamak üzere müsnedler halkasını genişletmeye çevrildi. Hiç şüphe yoktur ki, hadisleri toplama ve kuşatma çabalarında müsnedlerin tercih edilmesi, makul bir hareketti. Çünkü Müsned türüyle, müellifine göre her sahabînin rivayet ettiği hadislerin bir araya getirilmesi amaçlanmıştır. Müsnedler bir araya getirilince, arzu edilen ihata/kuşatma da gerçekleşecektir.
 
İşte Hafız İbn Hacer eserini, mukaddimesinden de anlaşılacağı gibi bu amaçla yazmıştır. Orada der ki: "Başta vakıf olduğum bütün hadisleri, ilgilenenlerin ulaşması kolay olsun diye tek bir kitapta toplamayı düşündüm. Sonra bu düşüncemden vazgeçip meşhur hadis müsnedlerinde bulunmayan (zâid) hadisleri (zevâidi) toplamaya karar verdim." Kitabın amacı şudur: İbn Hacer bu eserinde, et-Tayâlîsî, İbn Ebî Ömer, Müsedded, İbn Menî', İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, el-Humeydî ve İbn Ebî Usâme'nin müsnedlerinden oluşan sekiz müsnedde bulunan hadislerin tamamını nakletmiştir. Bunlara Ebû Ya'lâ'nın daha hacimli olan Müsned nüshası ile İshak b. Râheveyh'in Mükned'mi de elde edebildiği yarısından itibaren eklemiştir. Kütüb-i Süte ve Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde yer almayıp bu eserlerde bulunan hadisleri bir araya getirerek onları, yararlanılan müsnedlerin telif tarzından farklı olarak fıkıh konularına göre tertip etmiştir.
 
 
el-Metâlib’e Benzer bir Kitap
 
Amaç ve yöntem bakımından el-Metalib 'e benzeyen bir kitap daha vardır. Bu kitap, Hafız Şihâbeddin el-Bûsîrî'nin (Ahmed b. Ebû Bekir b. İsmail b. Selim, öl. 840 H.) -el-Bürde müellifi şair el-Bûsirî değildir- İthâfu l-mehera bi zevâidi'l-mesânîdi'l-aşere ismini verdiği eseridir. Önce hadislerini senetleriyle zikrettiği eserine, daha sonra senetlerden arındırarak "Muhtasaru İthaf..." adını vermiştir. 823 H. yılı sonlarına doğru İthaf m telifini bitirdi. Sonra 832 H. yılı Receb ayında Muhtasarım tamamladı. Eserinde İbn Hacer'in esas aldığı kitaplarda bulunan zevâidi {Kütüb-i Sitte ve İmam Ahmed'in Müsned'inde bulunmayan hadisleri) topladı. Eser, isimlerinde farklılık olmasına rağmen kaynak bakımından el-Metâlib'le aynıdır. İthaf 'da sık sık hadislerin derecesinin açıklandığı dikkat çekmektedir. İbn Hacer ise bunu pek az yapmaktadır. Netice olarak iki kitap da, hemen hemen aynı kandilden beslenmekte olup aynı asırda kaleme alınmıştır. Çünkü el-Bûsîrî, İbn Hacer'e öğrenci olmuştur. Yine her ikisi de aynı hocadan, Hafız el-Irâkî'den ilim tahsil etmişlerdir. Hatta el-Bûsirî'nin, dipnotlardan da anlaşılacağı gibi, el-Metalib'e muttali olduğu ve kaynak göstermeksizin ondan nakilde bulunduğu sanılmaktadır.
 
 
Önemi
 
el-Metâlib sünen konusunda telif edilen eserlerin muhteva bakımından en zengini ve yararlısıdır. Çünkü söz konusu sekiz müsnedde yer alan zevâidin tamamı yanı sıra diğer iki müsnedde (İshak ile Ebû Ya'lâ'nınkiler) geçenlerin pek çoğunu kapsamakta, daha evvel sekiz, hatta on ayrı yerde dağınık vaziyette bulunan hadisleri fıkıh konuları tertibinde bir yerde toplamakta ve pek çok yerde sahîhlik ve zayıflık, muttasıllık ve munkatılık bakımından hadisin derecesini beyan eden açıklamalar içermektedir.
 
Eserin ilmî kıymeti asrımızda daha da artmıştır. Çünkü onda, zevâidi çıkarılan temel kaynakların çoğu yer almaktadır. Onlara yeni yetmelerin elleri de bulaşmış olabilir. Mevcudiyetleri kalmadığından onlardan istifade imkânsızlaştığma göre, şartlar bu dev eserin muhafazası konusunda hırs göstermeyi zorunlu kılmıştır. Çünkü bu, söz konusu temel kaynakların tek başlarına naklettikleri rivayetler alanında doğan boşluğu doldurmaktadır.
 
 
Yazmaları
 
Uzun süre Hindistan ve Hicaz kütüphanelerinde eİ-MetalİB'in nüshalarını araştırdım... Onu 1958 yılında yalnız Saîdiyye kütüphanesinde (Haydârâbâd-Hindistan) bulabildim. O da eserin sadece ilk yarısından ibaret bir nüsha idi.
Büyük araştırmacı Seyyit Süleyman en-Nedvî'nin Kanunievvel 1926 tarihli bir makalesinde eserin bir nüshasının Medine-i Münevvere'de Mahmudiye kütüphanesinde bulunduğunu okumuştum. 1961, 1965 yıllarında Medine'ye yaptığım ziyaretlerimde kütüphanede onu araştırdım, fakat   bulamadım.    Eser   katalogunda   eserin   ismi   üzerinde    nüshanın mefkûd/kayıp olduğuna işaret eden ((*) remzini gördüm.!
 
Sonra Yüce Allah bana lütfetti, eserin iki nüshasını buldurdu. Bu konuda asıl teşekkür edilmesi gereken Medine-i Münevvere'de el-Mektebetü'l-İlmiyye yayınevinin sahibi Şeyh Muhammed Sultan en-Nemnekânî'dir. Bu zât lütfedip bana eserin biri senetli (müsnede), diğeri senetlerden/ ravi zincirlerinden arındırılmış (mücerrede) iki nüshasını gönderdi. Nüshaların fotokopilerini Türkiye'den getirtmiş. Bu iki yazma nüshayı yakından tanımak gerekir:
 
"Müsnede" Senetli (Ravi Zincirli) Nüsha1:
 
Bu, Türkiye kütüphanelerinden birinden fotokopi edilmiş bir nüsha olup Mağribî hattı ile yazılmış, her birinde iki sayfa bulunan 84 varaktan ibarettir. Sayfaların her birinde satır sayısı 65'tir. Satırlar birbirine yakın olup oldukça ince bir hat kullanılmıştır. Fotokopi net değildi. Çünkü orijinal nüshanın kağıt ebadından daha küçük kağıtlar seçilmişti. Bu yüzden fotokopilerde yazı, orijinal nüshanın hattından daha ince çıkmıştı. Öyle ki onları ender şahıslardan başkasının okuması mümkün değildi. (Yeniden fotokopi etmek de kolay değildi). Bütün bunlara ilave olarak nüsha hatalarla, tashif ve tahriflerle doluydu.!
 
Nüsha, Molla Muhammed b. Molla Muhammed Ferîd b. Molla Muhammed Osman es-Süleymânî el-Afgânî tarafından 1110 yılı Gemâdiyeluhrâ ayında istinsah edilip bitirilmiş.
 
1 Sonraki bölümlerde hadislerin senetleriyle zikredildiği nüsha "Müsnede" ismiyle zikredilecektir (Mütercim).


Müsnede nüshanın bu anlattığım haline rağmen, ısrarla ve sabırla onu okumak ve eserin tahkikinde ondan yararlanmak için gayret gösterdim.
 
"Mücerrede" Senetlerinden Arındırılmış1 Nüsha:
Bu da, yine Türkiye kütüphanelerinden fotokopi edilmiş bir nüshadır. Aslı Mağribî hattı ile olup her biri iki sayfadan oluşan 257 yapraktan ibarettir. Her sayfada ise ince hatla 29 satır bulunmaktadır.
 
Nüsha 1112 H. yılında kopya edilmiş. Müstensihin ismi Ahmed b. Abdülkadir er-Rifâî el-Mekkî'dir. Eseri Edleb'de çoğaltmıştır -Daha evvel Haleb vilayetine bağlı bulunan Edleb bugün Suriye'de bir vilayetin merkez/başkentidir.- Yazma nüshanın sonuna şu kayıt düşülmüştür:
 
"el-Metâlibü'l-âliye bi zevâidi's-semâniye adlı şerefli kitabın yazımı meskûn/mamure Edleb şehrinde hicretin bin yüz on ikinci yılının Rebiulâhir ayında Pazar günü kuşluk vaktinde... günahkâr kul Ahmed b. Seyyid Abdülkadir er-Rifâ'î el-Mekkî'nin eliyle tamamlanmıştır..."
 
Eseri senetlerinden arındıran zatın kim olduğuna gelince, yazma nüshada bunu kesin biçimde belirleyebilmeye yardımcı olacak bir bilgi yoktur. Büyük ihtimalle bunu yapan, müstensihin (kitabın kopyasını yapanın) kendisidir.

Mücerrede nüsha ile Müsnede nüsha arasında; yalnız sahabî ismini bırakarak "an" vb. gibi rivayet sıygaları hariç, senetlerin hazfedilmesi dışında bir farklılık yoktur, "an" vb. gibi rivayet sıygalarının zikredilmesi de muhtemelen, "semi'tü, hadddesenî, raeytü..." gibi diğer sıygaların varlığına dikkat çekmek içindir.
 
 
Yazma Nüshanın Seçimi:
 
Benim tahkik ve baskı için esas aldığım nüsha, senetlerden arındırılmış nüshadır. İslam Kültür Mirası bölümünün tavsiyesiyle bu yolu seçtim. Zira -günümüzde- eserin bu şekildeki neşrinin, senetleri ihtiva eden nüshanın neşrine nazaran daha yararlı olacağı düşünüldü. Özellikle de Müsnede 'nin ayrıcalıklarına işaretle olursa. Kaldı ki Müsnede 'nin neşri, ondaki kitapların her birinin müstakil olarak neşri anlamına da gelmez... Mücerrede nüsha tekti ve onda da müstensihten kaynaklanan pek çok hatalar, eksiklikler ve mücerridden kaynaklanan azımsanmayacak miktarda yanılgılar vardı. Ben, istifade etmek güç olsa da büyük çaba gösterip Müsnede nüsha ile karşılaştırma yaparak bozuk ibareleri düzeltmeye, silik sözcükleri bulmaya ve hataları doğrularıyla değiştirmeye çalıştım, diğer kaynakları mütalaa imkânına göre yanılgılara işaret ettim.
 
Haydarâbâd nüshasından istifade edemedim. Çünkü mesafe uzak ve nüshanın fotokopisini temin imkânsızdı. Eksik olmasına rağmen bu nüsha, hat bakımından Türkiye nüshasından daha iyi, sağlamlık açısından daha güvenilir ve tarihi daha eskiydi. Çünkü 875 H. yılında, yani müellifin vefatından sadece 23 sene sonra yazılmıştı.
 
 
Tahkik Yöntemi

İlk iş Mücerrede nüshayı temize çekmek oldu. Bu yapılırken yazı şekli düzeltildi, bilinen imla kurallarına riayet edildi, durak ve geçişleri bilmeyi kolaylaştıracak rakamlar konuldu, Peygamber lafzı her nerede geçerse iki hilal içine alındı, hadisin kaynağı parantez içinde gösterildi ve benim tarafımdan yapılan ilaveler köşeli parantez içinde ayrı olarak zikredildi.
 
Kitabın başından sonuna kadar hadislere sıra numaraları verildi. Yalnız hadisin asıl zikredildiği bölüme gönderme yapılmışsa, hadise numara verilmedi. Bunun için hadis satır başında müstakil olarak zikredildi. Sıra numaraları ise gerek şimdi, gerekse eserin mükerrer baskılarında yararlı olacaktır.
 
Müsnede nüsha Mücerrede nüsha ile karşılaştırıldı, farklılıklara işaret edildi, Müsnede'de yer alıp da mücerridin hazfettiği, hadislerle ilgili açıklamalar eklendi veya manayı bozacak şekilde, özetlediği ve ihtisar ettiği kısımlar izah edildi. (Müsnede'de bulduğum Hafız İbn Hacer'e ait hiçbir sözü ihmal etmemeye özen gösterdim)
 
Aralarında konu ve yöntem birliği bulunduğundan kitaptaki hadisleri Hafız Şihâbeddin el-Bûsîrî'nin benzer kitabı Muhtasaru itkâfi's-sâd'eti'l-mehere fi zevâidi’l-mesânidil-aşere'sindekilerle karşılaştırarak önemli farklılıklara işaret ettim. Bu eserden yararlanarak kitapta meydana gelen tahrif ve tashifleri tashih etmeye çalıştım. (Aynı şekilde el-Bûsîrî'nin hadislerin ardından zikrettiği açıklamalarından da hiçbirini ihmal etmemeye özen gösterdim). Bu kesintisiz karşılaştırma sonucu belli oldu ki, Hafız el-Bûsîrî, kaynak göstermeksizin İbn Hacer'in hadislerin sonunda zikrettiği sözlerinden pek çok alıntı yapmıştır. Çok kere el-Busîrî hadisin derecesini açıklamamıştır. Ben bu duruma "Bûsîrî, yorum yapmamıştır" diyerek işaret ettim. Bununla onun, hadisin senedi hakkında yorum yapmadığını/sustuğunu kastetmekteyim. Yoksa sükûtu/yorum yapmayışı, ona ait özel bir terim değildir. Eseri için el-İthaf'diye kısaltma kullandım.
 
Aşağıdaki yollar kullanılarak hadislerin dereceleri beyan edildi:
 
a-Müsnede'de geçen, müellif Hafız İbn Hacer tarafından verilen hükümler, eğer mücerrid hazfetmişse, eklendi.
 
b. el-Bûsirî'nin, aynı zamanda el-îthâfda zikredilen hadis hakkında verdiği hüküm belirtildi.
 
c. Heysemî'nin Mecmaıı'z-zevâid'de zikredilen hadis hakkında onun sahîh, zayıf ya da kusurlu olduğuna dair söylediği sözleri nakledildi. Onun eseri için de ez-Zevâid kısaltmasını kullandım.
 
d. Hakkında bunlara ya da başka âlimlere ait bir değerlendirme bulunmayan hadisler konusunda da hadisin senedinin mevkuf, merfû, mürsel ya da mevsul olduğuna dikkat çektim, rical kitaplarında verilen hükümleri esas alarak raviler hakkmda hüküm verdim. Bazen bunu yapamadığım da olmuştur.
 
Baskı sırasında ilk bakışta ravileri güvenilir kabul edilen veya senedi sahîh görülen hadisin bilinmesi için özel bir sembol edinilmesinin doğru olacağı   düşünüldü.   Bu,   güvenirliği   konusunda   emin   olunan   hadisin tercümesine ait rakamın önüne konulan (*) küçük yıldızdan ibarettir. Bu konuda rivayet sonlarına düşülen notlardan elde edilen sonuçlar esas alındı. Bununla birlikte bunun, hakkında ihtilaf edilen hadislere sahîh ya da hasen hükmü verilmesine yol açmasına da meydan verilmedi. Söz konusu işaretin bulunmayışı, hadisin merdûd olduğunu göstermez, aksine durumunu tespit için daha fazla araştırma yapılmasına ihtiyaç duyulduğunu göstermekten başka bir anlam taşımaz.
 
Her hadis veya eser/haber için, özellikle de Mecmau'z-zevâid'de geçmişse, eserde işaret edilen kaynaktan başka bir kaynak daha göstermeye özen gösterdim. Göndermeleri mümkün mertebe doğrudan (orijinal kaynaktan) yaptım. Bu mümkün olmadığında ise Kenzü'l-ummâl vb. gibi geniş hadis koleksiyonları vasıtasıyla yaptım.
 
Bundan başka, müellif, (eserini telif ederken esas aldığı) şartına uymayan bir hadis naklettiğinde, buna işaret ettim. Yani, hadisin, Kütüb-i Sitte eserleri veya Ahmed b. Hanbel'in MüsnecTinden herhangi birinde geçmesi halinde buna dikkat çektim.
 
-Eser üzerine kısa talikler/notlar düşerek garip ve kapalı kelimelerini açıkladım, senetlerde geçen ravilerden, tanıtılmasının zorunlu olduğunu düşündüklerimi tanıttım.
 
Sonuç olarak, bu büyük eseri neşrederek umumun hizmetine sunmasından dolayı genç Kuveyt devletine en yüce temennilerimi sunmak istiyorum. -Allah onun elinden tutup onu, onun ve bütün Müslümanların hayrına olan işlere muvaffak eylesin- Allah adına yemin ediyorum ki, Kuveyt devleti bu hizmetiyle pak sünnet kaynaklarında görülen önemli bir boşluğu doldurmuştur. Allah, eseri anlama ve hakkıyla yaşama konusunda yardımcımız olsun.
 
Habibürrahman el-A'zamî
  
 
         Müellifin Önsözü
 
 
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlarım....
 
Dağılmış dirileri ve ölüleri birleştiren, değişik dillerdeki sesleri işiten Allah'a hamdolsun. Ben şahitlik ederim ki, Allah'tan başka tanrı yoktur. O tektir, ortağı yoktur. Göklerin ve yerin rabbidir. En güzel isimler ve sıfatlar O'na aittir. Yine şahitlik ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Apaçık mucizeler ve apaydın olağanüstü hallerle gönderilmiştir. Asırlar birbirini kovaladıkça O'na, âline, parlak bilgi sahibi ashabına ve temiz ve pâk eşlerine salâtü selam olsun.
  
İmdi, şüphe yoktur ki, ilimle meşgul olmak, bilhassa hadis ilmiyle meşgul olmak en üstün ibadetlerdendir. Dağınık halde bulunan hadisleri hadis bilginlerimiz (imamlarımız) müsned ve konu esasına göre tertip ederek bir araya getirmişlerdir. Başta vakıf olduğum bütün hadisleri, ilgilenenlerin ulaşması kolay olsun diye tek bir kitapta toplamayı düşündüm. Sonra bu düşüncemden dönüp meşhur hadis müsnedlerinde bulunmayan hadisleri (zevâidi) toplamaya karar verdim.
 
Meşhur hadis müsnedlerinden kasdım, Altı Asıl (Kütiib-i sitte)1 ile Ahmed b. Hanbel'in Müsned'idir. Müsned'den de kasdım sahabe müsnedi esasına göre tertip edilen eserlerdir.2
 
 
Bunlardan şu sekiz eser tamdır: Ebû Dâvud et-Tayâlisî, el-Humeydî, İbn Ebî Ömer (el-Adenî), Müsedded, Ahmed b. Menî', Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve el-Hâris b. (Muhammed b.) Ebî Usâme'nin müsnedleri.
 
Bezzâr, Ebû Ya'lâ ve Taberânî'nin müsnedleri gibi, bu tür eserlerden tamamlanmış daha başkalarına da vakıf oldum. Fakat üstadımız Ebu'l-Hasan el-Heysemî'nin3 sözkonusu bu eserlerde ve Ahmed b.Hanbel'in1Altı Asıl'dan (Kütüb-ü Sz'tfe'den) maksat şunlardır: Sahîh-i Buharı, Sahîh-i Müslim, Ebû Davud'un Sünen'i, Tirmizî'nin Sünen'i, Nesâî'nin Sünen'i, İbn Mâce'nin Sünen'i. Bu, İbn Tâhir el-Makdisî, Abdülğanî el-Makdisî, Heysemî, İbn Hacer ve daha pek çok kimsenin benimseyip kullandığı bir ıstılahtır. Buna karşılık Razın el-Abderî, Kuzey Afrikalıların çoğunluğu (Meğaribe), Câmiu'l-usul'ün müellifi İbnü'l-Esir ve daha başkalarının benimsediği, Altı Asıl'ın altıncısı olarak İmam Mâlik'in Muvattâ'smı kabul eden görüş de vardır. Üçüncü bir görüş daha vardır ki, buna göre de altıncı asıl Dârimî'nin Sünen'idir.2 Müsnedler, her sahabinin rivayet ettiği hadislerin ayrı bölümler halinde sunulması metoduna göre tasnif edilen eserlerdir.

Diğer Özellikler
Stok Kodu9789759016066
MarkaOcak Yayıncılık
Stok DurumuVar
9789759016066
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.