Kitap Minhacül Kasıdin ve Müfidüs Sadıkin
Yazar Ebul Ferec İbnü´l Cevzi
Tercüme Fatih Mehmet Albayrak
Yayınevi Tahlil Yayınları
Kağıt - Cilt Şamua Ivory, 2 Lüks Termo Deri Cilt
Sayfa - Ebat 1.480 sayfa - 15.5x23.5 cm
Yayın Yılı Son Baskı
Tahlil Yayınevi Minhacül Kasıdin ve Müfidüs Sadıkin kitabı nı incelemektesiniz.
2 cilt Minhacül Kasıdin ve Müfidüs Sadıkin tercümesi hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı " alak "dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
İslam âlemi ve ulemasında öne çıkan isimlerden olan ve yüz yıllardır kitapları başucu eseri olarak görülmüş İbnü'l-Cevzî'nin en çok bilinen eserlerinden Minhâcü'l-Kâsıdîn, Fatih Mehmet Albayrak tarafından Türkçe'ye çevrildi.
Kitapta örnek mümin portresinin ve Müslüman karakterinin incelikleri, Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerin ışığında zenginleştirici bir bakış açısıyla ele alınıyor. Ahlâktan itikada, edepten ibadetlere kadar onlarca ana başlık ve yüzlerce konu, İbnü'l-Cevzî'nin içerikteki bütünlüğe hâkim kavrayışı ve sahih bir silsilenin yol göstericiliğiyle anlatılıyor.
Günümüzden geriye doğru İslam dünyasının en çok okunmuş kitapları arasında yer alan Minhâc, içeriğindeki şifalı formüllerle bugün de Müslüman fertleri ve toplumunun manevî hastalıklarına çare görevi görüyor.
SUNUŞ
Bütün hamdler Allah'adır. O'ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiği kimseyi saptıracak yoktur. Kimi de saptırırsa ona doğru yolu gösterecek kimse olmaz. Şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şahitlik ederim ki Hz. Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Allah ona, âline ve ashâbına çokça salât ve selâm eylesin!
Öğrencilik yıllarımın başlarında çoğu zaman allâme Ahmed b. Muhammed b. Kudâme el-Makdisî'nin (öt. hicrî 742) Muhtasaru Minhâci'l-Kâsıdîn adlı kitabını okurdum. Arzularını bastırmak ve dizginine hâkim olmak için nefsin ara sıra ihtiyaç duyduğu bu kitabın içindeki çok sayıda ilim, öğüt ve hatırlatma beni ona bağlıyordu. Ben ve birkaç arkadaşım çok kere bu muh-tasann aslı olan ve allâme Ebu'l-Ferec Abdurrahmân b. Ali İbnü'l-Cevzî'ye (öl. hicrî597) ait olan Minhâcü'l-Kâsıdîn adındaki kitabı sorup araştırdık. Ancak onu bulamadık. Ona ait hiçbir ize rastlayamadık. Yazma hâlinde olduğu ve henüz basılmadığı anlaşılıyordu. Arkadaşım ve Dâru't-Tevfîk yayınevinin sahibi Muhammed Tevfik Kutlu'nun Türkiye'deki yazma eserler kütüphanelerinden birinde Minhac'ın yazma bir nüshasını bulduğunu ve bir nüshasını kopyaladığını bana haber vermesine ne kadar sevindiğimi bilemezsiniz! Günışığına çıkması, yazma eserler kütüphanelerinin depolarında hapis kalmaması ve içerisindeki çok değerli, ender bulunan bilgilerden faydalanılması için benden söz konusu nüshayı incelememi istedi. Böylelikle gayretimi artırdı ve kararımı pekiştirdi. Bunun üzerine kitabın başka yazma nüshalarının olup olmadığını araştırmaya başladım ve Şam'daki Zahiriye Kütüphanesi'nde hatayla Muhtasaru Minhâci'l-Kâsıdîn adı altında listelenmiş olan bir yazma nüsha buldum. Biraz araştırma ve incelemeden sonra onun Minhac'ın bir nüshası olduğu ortaya çıktı. Amerika'daki Princeton Üniversitesi kütüphanesinde bir başka yazma nüsha daha buldum. Söz konusu nüshanın bir kopyası Riyad'daki Kral Fahd Milli Kütüphanesi 'ndeydi. Bu durumda Allah'tan yardım dileyip O'ndan başarı ve aklıselim isteyerek hemen bu büyük kitabı tahkik macerasına girişmeye kesin karar verdim.
KİTABIN MÜELLİFİ VE KİTABIN ONA NİSPETİ
Söz konusu kitap hicrî 597 senesinde vefat eden allâme, hadisçi, vaiz ve şöhretli eserler sahibi Ebu'l-Ferec Abdurrahmân b. Ali b. Muhammed b. Ubeydullah b. el-Cevzî el-Kuraşî et-Teymî el-Bekrî el-Bağdâdî'ye aittir. Şöhreti ve tanıtılmaya muhtaç olmaması nedeniyle konuyu uzatmamak için burada onun hayat hikâyesini zikretmedim.
Bu kitabın İbnü'l-Cevzî'ye ait olduğu kesindir. Çünkü İbni Kudâme, muhtasar kitabının mukaddimesinde onu İbnü'l-Cevzî'ye nispet etmiştir. Hayatını kaleme alan kaynakların çoğu bu kitabı onun eserleri arasında zikretmiştir. Bizzat kendisi mukaddimesinde kitabı anarak şöyle söylemektedir: "Bu kitabıma Minhâcü'I-Kâsıdîn ve Müfîdü's-Sâdıkîn adını verdim." Yine, başka bir yerde oğlu Ebu'l-Kâsim'e hitap ederek kitabı başka bir isimle şöyle zikretmiştir: llMinhâcü'l-Mürîdîn kitabını sakın bırakma! Çünkü o sana sülûkü öğretir. Onu sohbet arkadaşın ve öğretmenin edin." Bu satır-lan Leftetü'l-Kebid fî Nasihati'1-Veled adlı risalesinde kaleme almıştır. Kitabının içinde Telbîsü İblîs, Zemmü'l-Hevâ ve Sıfetü's-Safve gibi kendisine ait birçok başka eserin adını zikretmesi de bu kitabın ona ait olduğunu pekiştirmektedir.
İHYÂ, MİNHÂC VE MUHTASAR
Bilindiği üzere İbnü'l-Cevzî hazretleri Minhâc adlı kitabını allâme ve hüccetü'l-İslâm Ebû Hâmid el-Gazâlî hazretlerinin İhyâu Ulûmi'd-Dîn adlı kitabından özetlemiştir. Ancak o, bu kitabı özetlerken çok fazla insiyatif kullanmıştır. İbnü'l-Cevzî sadece Gazâlî'nin yazdıklarıyla yetinmeyip kendi düşüncelerinden birçok şeyi kitaba ilave etmiştir. Bu hususu kitabın mukaddimesinde şöyle ifade etmektedir: "Onu senin için faydalarına bir halel gelmemiş ve zararlı tarafları ayıklanmış olarak yazacağım. Bunu yaparken nakillerin en doğru ve en meşhurlarına, mânâlann en sağlam ve en güzellerine itimat edeceğim. Çıkarılması uygun olanları çıkarıp ilave edilmesi uygun olanları ilave edeceğim. Sen ve senin gibilerin bozuk ve yanlış olan şeylerle meşgul olmaması ve az satılan malı yüklenip risk çöllerinde taşımaması için gereksiz olan şeyleri yazıp konuyu uzatmayacağım. Bazen bâp ve fasıllarda dikkatsiz davrandığımı, birçok haber ve eseri çıkardığımı göreceksin. Sakın bunları yanılarak yaptığımı sanma! Hayır, bunları kasten yaptım. Benim bunları çıkarmamın sebebi onlarda gördüğüm bir âfettir. Bazen sabit olmayan hadisleri, bazen sahih olmayan ve faydasını az bulduğum, bazen de daha önceden geçmiş olan eserleri çıkardım. Bunları bil."
İbnü'l-Cevzî hazretleri, İhyâ'da bulunmayan çok sayıda bâp ve faslı Minhac'da zikretmiştir. Örneğin; "Namazın Sırları" bölümünde "Yüksek Sesle Ezan Okumak", "Müezzinin Söylediklerini Tekrar Etmek", "Ezandan Sonra Okunacak Dua", "Ezan ile Kamet Arasında Dua Etmek", "Camiye Giderken Atılan Adımların Fazileti", "Birinci Saffın Fazileti" vb. İhyâ'da bulunmayan pek çok fasıl zikretmiştir.
Bazen İbnü'l-Cevzî hazretleri, yazmış olduğu konularda Gazâlî hazretlerine muhalefet etmiştir. "Nefsin Terbiyesi ve Kalbin Hastalıkları" bölümündeki kalbin hastalıklarının tedavisinin nefsin arzularını terk etmekle olacağına dair delilleri beyan eden fasıl buna bir örnektir. İbnü'l-Cevzî hazretleri burada Gazâlî'nin birtakım mübahların ve arzu duyulan şeylerin terk edilmesi gerektiğine dair ifadelerine muhalefet ederek Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellemden örnekler verip onun tatlıları, balı, koyunun ön kolunu yemeyi sevdiğini yazmıştır.
"Sabır" bölümünde de Gazâlî'nin zikretmediği sabrın âdâbı, vücutta ortaya çıkan humma, baş ağrısı ve bulaşıcı hastalık gibi musibetlere sabır, çocuğunun ölümüne sabır vb. birçok fasıl yazmıştır. İmam Gazâlî hazretleri "Muhâsebe" bölümünde geçen ve yapmış olduğu ihmalkârlık sebebiyle nefsin cezalandırılmasını konu alan bâpta nefse zulmedilen birçok cezalandırmaya ilişkin kıssalar nakletmiştir. İbnü'l-Cevzî bunlar hakkında şöyle söylüyor: "İsrail oğullarından bir adamın elini bir kadının uyluğuna koyduktan sonra yaptığına pişman olup elini kuruyuncaya kadar ateşe soktuğuna, başka birinin oraya doğru gitmek üzere ayağını bir kadının evine yöneltmişken düşünüp 'Ne yapmak istedim ben' dedikten sonra ayağını geri çektiğinde 'Heyhat! Allah'a isyana yönelmiş bir ayak benim yanıma dönemez.' diyerek yağmur ve rüzgârla paralanıncaya kadar onu terk ettiğine ve yine bir başka adamın bir kadına baktığı için gözlerini çıkardığına dair okuduklarına aldanma! Bütün bunlar onların (İsrâil oğullarının) şeriatında caiz olabilir. Fakat bizim şeriatımızda böyle şeyler yapmak haramdır. Bizim dinimizden olan birçok insan bu yolu izlemiştir. Çoğu hayır ve iyilik sahibi olmalarına rağmen onları böyle yapmaya yönelten şey, ilimden nasiplerinin olmayışıdır. Ancak ilim başka bir şeydir."
İbnü'l-Cevzî kitabın fasılları içerisinde çoğu zaman kendisinin şeyhlerinden rivayet etmiş olduğu ve Gazâlî'nin İhyâ'da zikretmediği hadisleri delil göstermiştir. O, Gazâlî'nin zikrettiği hadislerden bir veya ikisini zikredip ardından on veya daha fazla hadisi naklettikten sonra maksadı açıklayacak şekilde salihlerden rivâyet edilen bazı kıssalara yer vermiştir.
Minhâc kitabı, akıcı üslubu ve tatlı anlatım biçimiyle hemen dikkati çekmektedir. İbnü'l-Cevzî, belâgat ve fesâhat meydanında kimsenin eline su dökemeyeceği bir kalemdir. Vaaz meclislerinde kalpleri çeler ve akılları büyülerdi.
İbni Kudâme'ye gelince, Minhâc'î özetleyerek birçok bâbı ve faslı çıkarmış, sadece ibareyi özetlemekle yetinmemiştir. Her üç kitabı karşılaştıran kişi İhyâ'da bir miktar bezginlik veren uzatmaların ve Muhtasar'da asıl kitaba halel getiren çıkarmaların bulunduğunu görür. Söz konusu iki kitabın arasında bir yerde durması Minhac'ın onların yanındaki üstünlüğünü ortaya koymaktadır.
YAZMA NÜSHALARIN TANITILMASI
- İstanbul'daki Çorlulu Ali Paşa Kütüphanesi 298 numarada kayıtlı olan elyazması nüsha. Bu nüsha eksiksiz olup müellif nüshasından kopyalanarak yazılmıştır. Nüshayı yazan müstensih müellif nüshasının cüz numaralarını hâmişine yazmıştır. Nüshanın 200. varakında bir satırlık bir yerde yazı yoktur. Müstensih bu hususta şunları yazmış: "Bu satır, müellif nüshasına yapıştığı için kazınıp silinmiştir. Menakıbül-Hasen'den tahkik edilsin!"
Bu nüshanın birkaç sayfasında şu ifadeleri içeren bir vakıf mührü mevcuttur: "Bu, Hacı Muhammed Ağa'nın oğlu sadrazam Ali Paşa'nın -Allah onları bağışlasın- hicri 1130 senesinde vakfettiği kitaplardan biridir." Nüsha çok güzel bir nesih hatla yazılmıştır. Müstensih, Allah'ın kadim kelamının hafızı diye meşhur olan Ahmed b. Ömer bu nüshayı hicrî 1084 senesinde yazmıştır. Nüshanın varak sayısı 394 olup her varak 26 satırdır. Her ne kadar geç bir tarihte istinsah edilmiş olsa da eksiksiz oluşu, hattının güzelliği ve müellif hattından istinsah edilmiş olmasından dolayı çalışmamda bu nüshayı esas aldım.
- Şam'daki Zahiriye Kütüphanesi, Tasavvuf/24 numarada bulunan elyazması nüsha. Bu nüsha kitabın ilk cüzünü teşkil etmektedir ve baş tarafından 12 varak eksiktir. Bundan dolayı biri bu kitabın İbni Kudâme'ye ait olan Muhtasar olduğunu zannetmiş ve eksik olan varaklardan tamamen
farklı bir hatla oradan naklettiği yazıları Minhac'ın bu nüshasının baş tarafına yerleştirmiştir. İşte kitabın Minhâc değil de Muhtasar olduğuna dair karışıklık bundan kaynaklanmıştır. Kitabın sahiplerinden biri olan Abdullah Paşa bu yüzden kitabın İhya olduğunu zannederek kapağına şunlan yazmıştır: "Doğrusu bu, İhyâ'nın birinci cüzüdür..." Fakat kitabın sahiplerinden bir başkası, ismini bilmediği kitabın İbnü'l-Cevzî'ye ait olduğunu anlamıştır. Bunun sebebi sanıyorum ki kitabın içerisinde İbnü'l-Cevzî'ye ait birçok eserin adının geçmesidir. Bundan dolayı söz konusu kişi kitabın kapağına şunlan yazmıştır: "Doğrusu bu kitap, içerisinde geçen eserlerin isimlerinden anlaşıldığına göre allâme İbnü'l-Cevzî'ye aittir."
Kitabın kapağı üzerinde, içerisinde şu ifadenin bulunduğu bir vakfiyesi vardır: "Yüce Allah'ın affına muhtaç Halil Berekât bu kitabın vakfiyesini doğru olarak yeniden yazmıştır ve onun merhum Hacı Abdullah Paşa Azimzâde'nin medresesine konulmasını şart koşmuştur. Kim işittikten sonra bu vakfiyeyi değiştirirse günahı ancak onu değiştirenlerin boynunadır. Bu, 1243 hicrî senesinin Zilhicce ayında yazılmıştır. Allah onu ve anne babasını, onlar için bağışlanma dileyenleri ve bütün Müslümanlar'ı bağışlasın. Şüphesiz ki O çok bağışlayıcı ve çok merhametli olandır."
Yine nüsha kapağının üzerinde şu temellük ibaresi mevcuttur: "Her hâlükârda Allah'a hamd olsun. Yüce Allah'ın fazlıyla ve gizli lütfuyla fakir Ramazan b. Mûsâ el-Mutîî el-Hanefî bu kitaba sahip oldu. Yüce Allah onu, anne babasını ve bütün Müslümanlar'ı bağışlasın. Amin."
Bu yazma nüsha 218 varak olup her varak 25 satırdır. Nüsha güzel bir nesih hatla hicrî 592 senesinde, yani İbnü'l-Cevzî hayattayken Muhammed b. Muhammed b. el-Huseyn b. Muhammed b. el-Huseyn el-Horasânî tarafından istinsah edilmiştir. Bu nüshayı "Z" harfiyle gösterdim.
3- Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Princeton Üniversitesi Kütüphanesi 'nde 2146 numaralı mecmua içerisinde bulunan ve bir kopyası Ri-yad'daki Kral Fahd Millî Kütüphanesi'nde saklanan elyazması nüsha. Bu nüshanın başı ve sonu eksiktir. Nüsha "Şöhret ve Riyânın Kınanması" kitabıyla başlayıp "Sabır ve Şükür" kitabıyla sona ermektedir. Son sayfasında yazıldığı gibi nüsha müellif hattından istinsah edilmiş olup kapak sayfası, müstensih ismi ve istinsah tarihi yoktur. Nüsha mutat bir nesih hatla yazılmış ancak müstensih birçok kelimeyi tahrif edip yanlış yazmıştır. Nüsha 194 varak olup her varağı 19 satırdan oluşmaktadır. Bu nüshayı "F" harfiyle gösterdim.
METNİN HAZIRLANMASINDA GÖZETİLEN ESASLAR
Öncelikle kitabın tamamını asıl nüshasından kopya etmekle işe başladım. Sonra kopyalanan metni önce asıl nüshayla, sonra "Z" ve "F" nüshalarıyla karşılaştırdım. Nüshalar arasındaki önemli farkları dipnotlarda belirttim. Bütün gayretimi kitap metninin eksiksiz, kelime ve noktalama hatalarından uzak bir şekilde ortaya çıkması için harcadım. Bu gayretimi özellikle sadece asıl nüshaya dayanarak ortaya çıkarmaya çalıştığım bölümde yoğunlaştırdım. Çünkü bu bölümde silik, harfleri veya noktalama işaretleri eksik kelimeler bulunuyordu. Bu durumda eksik olan kısmı tamamlamak ve hatayı düzeltmek için İhyâ'ya, Muhtasara veya müellifin metni naklettiği kaynaklara başvurdum. Sonra metni doğru bir şekilde yazıp gerekli yerlere dipnot numaraları koydum ve fasılları belirttim. Ayetlerin yerlerini belirtip hadislerin kaynaklarını gösterdim. Sonra fazla uzatma korkusuyla kısa tutarak bazı önemli kişileri, yerleri ve grupları tanıtmaya çalıştım. Lügatlere ve Zebîdî'ye ait olan İthâfül Müttekîn bi Şerhi îhyâi Ulûmi'd-Dîn adlı kitaba müracaat ederek anlaşılması zor kelimeleri ve ıstılahtan açıkladım.
Yüce Allah'tan bu çalışmamı rızasına uygun eylemesini, bütün Müslü-manlar'a faydalı kılmasını ve Allah'ın huzuruna selim bir kalple gelenden başka ne malın ne de evladın kişiye fayda vermeyeceği günde onu iyiliklerimin terazisine koymasını dilerim.
Yüce Allah peygamber efendimiz Hz. Muhammed'e, onun âline ve ashâbına salât ve selâm eylesin.
Kâmil Muhammed Harrât
Şam, 17 Muharrem 1428 04 Şubat 2007
ÖNSÖZ
Başarım ancak Allah'ın yardımı iledir. Yalnız O'na dayandım ve yalnız O'na döneceğim!
Gafletleri içerisinde uyuyanları can sıkıcı ikazlarla uyandıran, tövbe edenleri vaizlerin latif sözleriyle hatalarından uzaklaştıran, kelimeler ve sözler olmaksızın halvetlerinde ariflerle konuşan, zahitleri arzularının hilesine karşı uyarıp karanlığı bir miktar aydınlatmalarını, böylece isteklerinden vazgeçmelerini ve onlara göz ucuyla bile bakmaktan emin olmalarını sağlayan Allah'a hamd olsun! Bu sayede o zahitler sert bakışlı, korkusuz ve kızgın bir aslanın düşmanına karşı harekete geçmesi gibi arzularıyla savaşa girişmiş ve böylelikle kendilerinden muhafaza etmeleri istenenleri muhafaza edip koruma altına alınmışlardır. Gerçekten de ancak muhafaza edenler muhafaza edilir.
Sayılara sığmayacak ve asla bırakmayacak şekilde O'na hep hamd ederim. Getirmiş olduğu (Kur'an) ile fasihleri, karşısında söz söylemekten aciz bırakan ve böylece Ukâz[1] günü Kuss'ü[2] unutturan O'nun peygamberi Hz. Muhammed'e, onun âline, yakîn ve takva sahibi uyanık ashâbına, kaba ve şerli kimselerin dedikodularından beri olan eşlerine salât ve selâm ederim. O salât sayesinde, yeniden dirileceğimiz günde yakıtı insanlar ve taş olan ve acımasız melekler tarafından korunan cehennemin dumansız ateşinden korunurum.
Ey samimî, basiretli ve azimli mürit! Nefsini, dünyanın insanı meşgul eden tâli işlerinden el çekmeye adadığını ve halkın arasına karışmanın taşkınlığa sebep olduğunu, nefsi hesaba çekmeyi ihmal etmenin haddi aşmanın aslı olduğunu, değerlendirilmeyen ömrün zayi olacağını ve alıp verilen her nefesin yolcuyu ölüm menziline hızla yaklaştırdığını bilerek kendini âhirete adamaya karar verdiğini gördüm.
Yalnızken hangi kitapla yoldaş olduğuna ve suskun olduğunda hangi kitabı okuduğuna baktım ve İhyâü Ulûmi'd-Dîn kitabını tercih ettiğini gördüm. Sen de bu kitabın kendi cinsleri arasında tek ve çok değerli olduğunu biliyorsun. Sana dedim ki ilim amelin temeli ve dayanağıdır. Dayanağın sağlam ve güvenilir olması gerekir. İhya kitabında âlimlerden başkasının bilemeyeceği âfetler vardır. Bu âfetlerin en düşüğü bâtıl, uydurma ve merfû yapılmış mevkûf hadislerdir.[3] Müellif bu hadisleri, rivâyet edildikleri gibi kıraat yoluyla nakletmiştir. Hayır, o bunu yapmakla onları uydurmuştur. Uydurma bir hadisle amel edilmez ve sunî bir söze aklanılmaz. Günlerini ve gecelerini, Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellemden nakledip yazmış olduğu ve içerisinde onun söylediği tek bir kelime bile bulunmayan şeyleri okumakla geçirmene nasıl razı olurum!
Nasıl olur da mutasavvıfların sözlerine dair derlemiş olduğu ve onlarla amel edilmesini istediği şeyleri dinlemene seyirci kalabilirim! Bunların ne bir faydası var, ne de haklarında şeriattan bir haber! Sanki bu sözler ve davranışlar mutasavvıfların icat etmiş oldukları bambaşka bir şeriat! Mesela; fenâ ve bekâya dair sözleri, çok aç kalmayı emretmek ve alışılmışın dışında yemek yemeyi azaltmak, ihtiyaç olmadığı hâlde seyahate çıkmak, yanında azık olmadan çöle girmek ve buna benzer Telbîsü Iblts adlı kitabımda sana kusurlu taraflarını anlattığım bir sürü davranış.
Bunun üzerine bana dedin ki, onu yoldaş edinmişken beni bu kitaptan soğuttun! Dedim ki, kendim için istediğimi senin için de istiyorum. Onu senin için faydalarına bir halel gelmemiş ve zararlı tarafları ayıklanmış olarak yazacağım. Bunu yaparken nakillerin en doğru ve en meşhurlarına, mânâların en sağlam ve en güzellerine itimat edeceğim. Çıkarılması uygun olanları çıkarıp ilave edilmesi uygun olanları ilave edeceğim. Sen ve senin gibilerin bozuk ve yanlış olan şeylerle meşgul olmaması ve az satılan malı yüklenip risk çöllerinde taşımaması için gereksiz olan şeyleri yazıp konuyu uzatmayacağım. Sahih olan hadislerden birinde şöyle denilmiştir: "Din nasihattir."[4]
NEFSİN ISLAHI İÇİN İLMİN ÖNEMİ VE ARZULARINA UYANLARDAN SAKINMAK
Hakk'ın nefisteki hakkını elde etmek ve onun elinden tutmak için uzlete çekilmeye azmettiğin zaman ona karşı vekilin ilim olsun. Nefsin arzusunun saklı olduğu yerleri araştır ki onlardan selamet bulasın. Şu iki kişinin yolunda sakın gitme: Birincisi; fıkıhta tartışma ilmini bilip o konuda lider olmakla yetinen, kadılık makamını elde edip onu elinde tutmaya çalışan veya süslü öğütler verip ağının gözlerini daraltan âlimdir. İkincisi; bozuk düşüncesi sebebiyle cehaletinin içinde debelenip duran, elini öpmekle ve bereketine inanmakla gözüne girilen ve Allah'ın şeriatı ve sünneti dışında arzusuna uyulan zahittir. Bu iki kişi de doğru yoldan sapanlar, amellerin kabuğuy-la yetinip özünü elde edemeyenler ve yolun başında olanları (müptedîleri) serabın ışığıyla aldatanlardır. Bu ikisinin gittiği yol; istikamet caddesi ve selamet yolu olan selef-i salihin yolundan tamamen ayrıdır. İnşallah bu kitapta, sana onların yolunu gösterecek olan haberlere dair bilgiler vereceğim.
Yolun başında olan mübtedînin ihtiyaç duyduğu gibi, yolun sonunda olan müntehi de bu kitabımıza muhtaçtır. Çünkü bu kitapta ibadetlerin sırlarından söz edilmiş ve muamelelerin afetlerine dikkat çekilmiştir. Onun düzenini tercih ettiğini bildiğim için bu kitabı sana İhya kitabının düzeni içinde sundum. Başarım ancak Allah'ın yardımı iledir. Yalnız O'na dayandım ve yalnız O'na döneceğim!
Bu kitabıma Minhâcü'l-Kâsıdîn ve Müfîdü's-Sâdıkîn adını verdim. Yüce Allah'tan onu bize, okuyanlara, dinleyenlere ve inceleyenlere yararlı kılmasını, rızasına lâyık etmesini, sonumuzu hayır eylemesini, bizleri razı olduğu söz, davranış ve niyetlerde muvaffak kılmasını, kusurlarımızı ve ihmallerimizi bağışlamasını, bizi göz açıp kapayıncaya kadar bile olsa ne nefsimizin, ne de yarattığı bir mahlûkun eline bırakmamasını dilerim. O bize yeter, O ne güzel vekildir!
[1]Ukâz; Nahle vadisi ile Taif arasında kurulan bir panayırdır. Zilkade ayının girmesiyle kurulur ve yirmi gün sürerdi. Arap kabileleri bu panayırda bir araya gelir ve en son ürettikleri şiirleri birbirlerine söyleyerek atışma yapar ve aralarında övünürlerdi.
[2]Kuss b. Sâide el-İyâdî. Araplar'ın en büyük hatibi ve bilgesiydi. Fetret ehlinden olup uzun yaşamış ve peygamber olmazdan önce Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve selleme yetişmiştir. Peygamberlikten takriben on yıl önce vefat etmiştir.
[3]Mevkûf hadis: Sahabenin söz ve davranışlanna dair rivâyet edilen hadisler. Merfû hadis: Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve selleme nispet edilen hadisler.
[4]Müslim, 55, 96; Ebû Dâvûd, 4944; Nesâî, Müctebâ, 7/156, 157; Ahmed, 16940. Fethu'l-Bdrî'de (1/137) belirtildiğine göre Buhârî hazretleri bu hadisi muallak olarak nakletmiştir.
[5]Müellif burada İ'lâmüTAhyâ bi AglâtıTİhyâ adlı kitabını kastetmektedir. Hacı Halife Keşfü'z-Zunûn'da (1/24), Bağdatlı İsmail Paşa Hediyyetü'l-Ârifîride (5/521) ve İbni Re-ceb el-Hanbelî Taba/câtü7-Handbi/e'ye yazdığı zeyilde (1/416-421) bu kitaptan söz etmişlerdir.