Kitap Nesefi Tefsiri Tercümesi
Yazar İmam Nesefi
Tercüme Harun Ünal, Şerafettin Şenaslan, Ömer Faruk Haznedaroğlu
Yayınevi Ravza Yayınları
Kağıt - Cilt Sarı Şamua - Kalın Ciltli - 10 Cilt takım
Sayfa - Ebat 5.984 sayfa - 17x24
Yayın Yılı 2019 Son Baskı
Ravza yayınları, İmam Nesefi tarafından yazılan Nesefi Tefsiri Tefsiri adlı Tefsir kitabı nı incelemektesiniz.
Nesefi Tefsiri hakkında yorumları okuyup tefsir kitabının konusu, özeti, fiyatı, satış şartlarıbilgiyi aşağıda geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
MÜTERCİMİN ÖNSÖZÜ
İstanbul Bakırköy İmam Hatip Lisesinden öğrencim olan Ravza Yayınları sahibi Mustafa Kasadar kardeşim Nesefi Tefsirini tercüme etmem için bana teklif getirdiklerinde bu tekliflerini Kur'an'a ve onun açıklanmasına bir hizmet olarak değerlendirdiğimden ötürü bu tekliflerini Rabbimin bir lutfu olarak kabul ettim. Bunun için de Rabbime hamd ettim.
Gerçi daha önce yayımlanan merhum Said Havva'nın, "el-Esas Fi't-Tefsir" adlı tefsirinin "Maide ve En'am" surelerinin çevirisi ile İsmail Hakkı Bursevî'nin tasavvuf! manadaki tefsiri olan ve M. Ali Sabuni tarafından ihtisar edilen, "Ruhu'l-Beyan" tefsirinin de "Fatiha ve Bakara" surelerinin tercümesi bana aittir. Fakat bir bütün halinde böyle bir tefsir hazırlamam nasip olmamıştı.
Tek bir dileğim vardı Rabbimden. Yüce Kitabını baştan sona tefsir etmek veya bir tefsirin çevirisini yapmak.. Elinizdeki tefsirde surelerin büyük bir kısmının çevirisini yapmakla Rabbim bu dileğimi kabul buyurdu. O'na ne kadar hamd etsem azdır. Rabbimden dileğim, emanetini O'nun Kitabı ve Rasulü'nün Sünneti üzerinde çalışmakla sona erdirsin.
Ebu'l-Berekat Abdullah b. Ahmed b. Mahmud en-Nesefi'nin (v. 710/1310), "Nesefi Tefsiri" diye şöhret kazanan eseri "Medariku't-Tenzil ve Hakaiku'l-Te'vil" adlı tefsiridir. Bu tefsiri diğerlerinden ayıran en belirgin birkaç özelliğini şöylece özetlemek mümkündür:
1- Müellif, Zemahşeri'nin "Keşşaf adlı tefsiri ile, Beyzavi'nin, "Envaru'l-Tenzil ve Esraru'l-Te'vil" adlı tefsirindeki güzellikleri tefsirine yansıtmıştır. Fakat oradaki güzellikleri tefsirine aktarırken, Keşşafın Mutezile'yi yansıtan yorumlarını ayıkladığı gibi, Beyzavi'de ve diğerinde var olan İsrailiyat'a da yer vermemiş, bunları da ayıklamıştır. Fakat buna rağmen çok az da olsa tefsirinde İsrailiyata kimi zaman o da yer vermekten kurtulamamıştır.
2- Tefsirinde orta bir yol izlemiştir. Bıkkınlık verici aşırı açıklamalara yer vermediği gibi, anlaşılamayacak derecede de kısa tutmamıştır.
3- Kıraat farklılıklarına ve irap kurallarına yer verirken, hiçbir zaman asıl konunun dışına çıkmamıştır.
4- Ameli-İçtihadî mezheplerin fıkhî görüş ayrılıklarına zaman zaman yer vermiş, ancak kendisi Hanefi mezhebine bağlı olduğundan açıklamalarında bu mezhebin görüş ve yorumları doğrultusunda hareket etmiştir. Kendi mezhebine aykırı gördüğü mezheplere cevap verirken mezhep taassubuna kapılarak hiçbir zaman aşırıya gitmemiştir.
TERCEMEDE İZLENEN YOL
1- İmamların işaret ettikleri kıraat farklılıklarına tümüyle her geçtiği yerde yer verilmiştir. Şayet gözden kaçmadıysa bunların hiç biri atlanmamıştır. Kitapta kıraat imamlarının bölgelerine, örneğin; "Şâmî, Basrî, Kûfî, Mekkî, Medenî veya Hicâzî" gibi işaret edildiği halde biz çeviride bunların kimler olduğunu açarak bizzat İmamların adlarını verdik. Az da olsa bölge ya da okul adlarına izafeten de zikrettik.
2- İ'rab ile alakalı ifadelere açıklık getirdik. Zaman zaman dilbilgisi yani Nahivle alakalı hususların Türkçe karşılıklarına da yer verdik.
3- Elinizdeki tefsir her ne kadar bir kelime tefsiri değil ise de, son zamanlarda bu isimle yayımlanan ve Kur'an'ın manasını öğrenmeye olan rağbet çerçevesinde kısmen de olsa onların da yerini alacak olan bir tefsirdir. Çünkü kelimeler ve cümleler nahiv açısından tahlil edilirken çoğu zaman kelimelere bu manada yer verilmiştir.
Bu duygular içerisinde tefsirimizi takdim ederken, beşer olarak farkına varmadan eğer bir yanılgıya düşmüş isek, bu hususları bize bildirenlere şimdiden teşekkürü bir borç biliriz.
Bu değerli Tefsiri Türkçe'ye kazandırmakla gayret gösteren samimi, dürüst ve ihlas sahibi kardeşim-öğrencimi de bu hizmetinden ötürü tebrik ediyor, duanıza muhtaç bu kardeşinizi de hayatını Kitap ve Sünnete hizmet üzere sürdürmesi ve bu uğurda Rabbine emanetini teslim etmesi için dua etmenizi bekliyorum.
Harun ÜNAL
İstanbul
Ocak - 2003
HAYATI, ŞAHSİYETİ VE ESERLERİ
Ebu'l-Berekât en-Nesefî H. VII. asırda Mâverâu'n-Nehr bölgesinin yetiştirdiği büyük âlimlerden biridir. Zamanın büyük fakîh ve âlimlerinden ders okumuş, yetiştikten sonra kıymetli eserler vücûda getirmiştir. Buna ilâveten Ebu'l-Berekât, medreselerde müderrislik yapmak suretiyle birçok talebe de yetiştirmiştir.
Devrinin bir özelliği olmalı ki Ebu'l-Berekât çok yönlü bir âlimdir. Yalnız en güçlü olduğu saha fıkıh olup fıkhın hem usûl, hem de furûunda son derece faydalı eserler te'lif etmiştir. Eserleri üzerine yapılan şerh, haşiye, ta'lîka ve muhtasarlar, onun tesirinin asırlar boyunca devam ettiğine delâlet eder. Fıkıh sahasında yazmış olduğu eserler, bu sahada Hanefî fıkhının temel metinlerinden olarak zamanımıza kadar okutulagelmiştir.
Onun fıkıh ve kelâm sahasındaki muvaffakıyyet ve bilgisinin tefsirine aksettiğinde şüphe yoktur. Tefsiri, gerek fıkıh ve gerekse kelâm yönüyle son derece kıymetlidir. Hemen hemen i'tikâdî bütün konularda tefsirinde Ehlu's-Sunne ve'l-Cemâ'a dışında kalan mezheblere cevaplar vermiş; onların görüşlerini çürütebilmek için bütün maharetini kullanmıştır. Kabul etmek gerekir ki bu konuların birçoğunda bazı dil ustalıkları ile meseleleri halletmeye çalışmış, zaman zaman muhalifi olduğu mezhebin ifadelerini aynen kullanmak zorunda kalmış ve buna rağmen yine karşı çıktığı mezheblerin görüşlerinin tersi neticeler çıkarmaya muvaffak olmuştur. Tefsirinde kelâmı konularda başlıca muarızı Mu'tezile, fıkhî konularda ise Şafiî mezhebidir. Bunların görüşlerini çürütebilmek için büyük çaba sarfetmiş olduğu görülüyor.
Eseri Medâriku't-Tenzîl'in, Zemahşerî tarafından te'lif edilen Keşşaftan ihtisar edilmiş olması, onun derecesini düşürmez. Zira bir eserin, hem de i'tikâdî konularda muarızı olan bir müellif tarafından manâsı, orjinalitesi ve nüktelerine halel getirmeden ihtisarı da başlı başına maharet, kabiliyet ve bilgiye dayanmaktadır. Bütün bunları ise Ebu'l-Berekât'da bulmak mümkündür.
Ayrıca Zemahşerî'nin tefsirinde tasavvufa bir kelimeyle olsun yer verilmediği ve safîlerle tasavvufa karşı tavır alındığı, onlara karşı hakare-tâmiz ifadeler kullanıldığı halde Ebu'l-Berekât'ın tefsirinde böyle bir şeye rastlanmaz. Aksine Ebu'l-Berekât yer yer mutasavvıfenin sözlerine eserinde yer vermiş, onların nükteleriyle eserini süslemiştir.
Ayrıca tefsir kaynaklarının başında el-Hasen el-Basrî gelmektedir ki birçok tarikatın silsilelerini bu zâta dayandırdığı bilinmektedir. Gerçi Ebu'l-Berekât, el-Hasen'den nakillerinde onun tasavvufi söz ve açıklamalarına yer vermemiştir. Ama bunun yanında diğer meşhur mutasavvıflardan Cuneyd, Zu'n-Nûn, Rebî' ibn Haysem, Mâlik ibn Dînâr, Sehl et-Tusterî ve Şiblî gibi birçoğunun sözlerine âyetlerin münasebeti ölçüsünde yer vermiştir.
Ebu'l-Berekât'ın tefsiri dil (sarf, nahv, belagat) ve kıraat ağırlıklıdır. Bu iki konuya -bu günkü şartlar muvacehesinde- gereğinden fazla yer verildiğini söylemek yanlış olmaz kanaatindeyiz. Zira sadece anlaşılması müşkil âyetlerde değil, hemen bütün âyetlerdeki kıraat farklılıklarına çoğu kere bir yorum da getirmeksizin işaret etmiş, i'râbı son derece kolay ve anlaşılmasında herhangi bir işkâl olmayan âyetlerde dahi i'râba işaret etmiştir.
Bu tür fazlalıktan olmasaydı müfessir, tefsirinin başında belirttiği gayeye ulaşmış ve "okuyanları uzunluğu ile usandırmayacak" bir tefsir vücûda getirmiş olabilecekti.
Bununla birlikte fıkıh, kelâm, kıraat, dil ve belagat yönleriyle son derece câmî ve faydalı bir tefsir meydana getirmiş olduğu da eser incelendiğinde ortaya çıkmaktadır.
Sonuç olarak Ebu'l-Berekât, Fahruddin er-Râzî, Zemahşerî ve Kâdî Beydâvî den sonra dar çerçevede Mâverâu'n-Nehr bölgesinde ve genelde İslâm âleminde İslâmî ilimler sahasında yetişen âlimler içinde mümtaz bir mevkiye sahip çok yönlü bir âlimdir.
Kanaatimizce fıkıh ve kelâm sahalarındaki muvaffakiyetine ilâveten asırlar boyu medreselerde okutulan, Mâturîdî ve Hanefî Mezheble-rinin görüşlerinin Kur'an'dan dayanaklarını muhtasar ve faydalı bir şekilde takdim eden, Kur'an'daki belagat ve nüktelere vecîz bir şekilde temas eden son derece câmî bir tefsir meydana getirmiştir.
Bir de herhangi bir müfessir ve eseri incelenip hüküm vermeye çalışırken zamanımız mantığı ve kültürü ışığında hüküm vermek yerine o zamanın şartları, kültürü, bilgi birikimi, ihtiyaçları ve bu eserlerin muha-tablarınm bilgi, kültür seviyelerinin göz önünde bulundurulması ve buna göre çok kesin hükümlerden kaçınılması kanaatimizce bir ilmî tarafsızlığın gereğidir.
HAYATI
Doğumu ve Memleketi
Hafızuddin1 Ebu'l-Berekât Abdullah ibn Ahmed ibn Mahmûd en-Nesefî, bugün Özbekistan'da bulunan Soğd2 ülkesindeki Nesef te3 dünyaya gelmiştir. Şehir Kaşka-Derya vadisinde bulunmaktadır. Vadide akan Keşk-Rûz4 suyu güneyde, Semerkand suyu ile Zarefşan'a paralel olarak akar ve sonra Amu-Derya'ya döner. Fakat buna kavuşmadan çölde kumlar arasında kaybolur. Bölgenin tek akarsuyu budur.
Nesef şehri, Karşı nehrini teşkil eden iki çayın birleştikleri yerin yakınında kurulmuştur. Nehir şehrin içinden akmakta olup bazı senelerde tamamen kurumakta imiş.5 Mu'cemu'l-Buldân'da bu sudan başka bölgede akarsu bulunmadığı, nehrin kuruduğu senelerde bahçeleri sulamak üzere birçok kuyu bulunduğu kaydedilmektedir .
Nesef, Buhârâ-Belh yolu üzerinde, Buhârâ'ya dört, Belh'e de sekiz günlük mesafededir.7
Şehir düz bir arazide kurulmuş olup Keş şehri tarafında şehre yaklaşık iki merhale mesafede dağlık arazi başlar. Ceyhun (Amu-Derya) nehri tarafına doğru ise arazi düz ve çöl halindedir. Nesef ve bölgesi çok münbit (verimli) araziye sahip olup bölgede tütün ve şâir mahsuller yetiştirilir.8
1 Hafızuddin lakabı ile bilinen iki kişi vardır ki, her ikisi de aynı hocadan ders okumuşlardır. Bunlardan biri Ebu'l-Berekât Abdullah ibn Ahmed en-Nesefî, diğeri de Muhammed ibn Muhammed ibn Nasr el-Buhârî'dir. Bunların ikisi de Şemsu'l-Eimme Muhammed ibn Abdussettar el-Kerderî'den fıkıh okumuşlardır (Muhammed Abdulhay el-Luknevî, el-Fevâidu'l-Behiyye fî Terâcimi'l-Hanefiyye, Mısır 1324, s.102).
2 Eski Yunancada Sogdiana (Philip K. Hitti, İslâm Tarihi, 11/509)
3 Sîn'in kesresiyle Nesif şeklinde olduğu da söylenmiştir (Mahmûd ibn Süleyman el-Kefevî, Ketâibu A'lâmi'l-Ahyâr min Fukahâi Mezhebi'n-Nu'mâni'l-Muhtâr, İstanbul Süleymaniye ktb. Halet Efendi, 630, vr. 318b; Luknevî, el-Fevâidu'1-Behiyye, s. 102). Bu şehir bazı kaynaklarda Nahşeb olarak da geçmektedir (Yâkût el-Hamevî, Mu'ce-mu'l-Buldân, Mısır 1906, VIII/286-287).
4 Bu nehre, Karşı nehri de denilmektedir (Şemseddin Sami, Kâmûsu'l-A'lâm, İstanbul 1314,V/3510) ve Keş civarının sularını toplamaktadır (Yakut el-Hamevî, Mu'cemu'l-Buldân, VIII/286-287).
5 Yakut el-Hamevî, age., ay.
6 Yakut el-Hamevî, age.,VIII/287.
7 Buhârâ'nın güney doğusunda ve Buhârâ'ya 150 km. mesafededir. (Şemseddin Sami.
Kâmûsu'l-A'lâm, 287).
8 Şemseddin Sami, age.,V/3510.
Nesef, nehrin iki tarafında bahçeleri ve gezinti yerleri ile çok güzel bir şehir olup Cengiz Han'dan itibaren Moğollar tarafından yazlık karargâh olarak seçilmişti. Çağatay hanlarından Kebek9 (1318-1326) ve Kazan Han (öl. 347 M.) tarafından burada saraylar yaptırılmış ve hem şehre, hem de o bölgeye "Saray" anlamında olmak üzere "Karşı" denilmiştir. Halen de bu adla bilinmektedir.
Son derece müstahkem bir kalesi, etrafında dört büyük kapısı olan surları10 bulunuyordu. Kale, Şıbanı Han ile Buhârâ hâkimi Abdullah Han-a şiddetle mukavemet etmişti (965/1558).
Önceleri yakınında bulunan Keş11, Nesef ten daha büyük iken sonraları Nesef onu gölgede bırakmıştır. 1920 yıllarında Buhârâ Hanlığı'nın ikinci büyük şehri olup yaklaşık 60-70.000 nüfuslu bir şehir idi.
Ebu'l-Berekât'ın doğum tarihini kesin olarak bilememekteyiz. Ancak 642/1244-45 yıllarında vefat etmiş olan Şemsu'l-Eimme Muhammed ibn Abdussettar el-Kerderî'den ders okuduğuna göre doğumunun bundan önce ve nisbet edildiği yer olan Nesef te H. VII. asrın ilk çeyreğinde olmalıdır. ( Nesefi tefsiri kitap , Nesefi tefsir fiyatı , nesefi tefsiri tercümesi , 10 cilt , on cilt tefsir , imam nesefi tefsir )
Yetişmesi, Hocaları, İlmî Şahsiyeti ve Talebeleri.
Ebu'l-Berekât en-Nesefî, Şemsu'l-Eimme Muhammed ibn Abdussettar el-Kerderî12, Hamiduddin ed-Darîr Ali ibn Muhammed er-Râmî-tîni13 el-Buhârî14 (öl. 666/1267-68) ve Bedruddin Hâher-Zâde diye meşhur olan Bedruddin Muhammed ibn Mahmûd ibn Abdülkerim el-Kerderî
9 Bu Han'ın ismi bazen Kepek, ya da Köpek olarak da geçmektedir (Bertold Spuler, İran Moğollan, s. 128).
10 Yakut el-Hamevî, Mu'cemu'l-Buldân, VIII/286.
11 Kiş ya da Şehr-i Sabz olup Nesef e üç günlük mesafede idi, Timur burada doğmuştur ^ (V. Minorsky, "Nahşeb", ÎA. IX/41).
12 Bu hocasının ismini İbn Hacer, Şemsu'l-Eimme Ahmed Muhammed el-Attâbîel-Kerderî olarak (ed-Dureru'l-Kâmine fî A'yâni'l-Mieti's-Sâmine, Haydarabad 1349, 11/247), Muhammed ibn Abdulhay el-Luknevî de Şemsu'l-Eimme Muhammed ibn Abdussettar el-Kerderî olarak zikretmektedir. (el-Fevâidu'l-Behiyye, s. 102)
13 Kıvâmu'l-Fârâbî el-İtkânî, öâyet'l-Beyân Nâdiratu'z-Zemân fî Âhiri'l-Evân İstanbul Süleymaniye ktb. Yeni Cami, 410, vr. lb.
14 İtkânî, age.,vr. lb; Kefevî, Ketâibu A'lâmi'I-Ahyâr, vr. 308a.
(öl. 651/1253)15,den ders almıştır. İmam Muhammed'in ez-Ziyâdât'ını Ahmed ibn Muhammed el-Attâbî'den okuyarak ondan rivayet etmiştir l6.
Ebu'l-Berekât daha ziyade Fıkıh sahası ile meşgul olmuştur. Fıkıhta hocaları Bedruddin Hâher-Zâde17 ve Hamiduddin ed-Dârîr'dir18.
Tahsilini bitirdikten sonra Ebu'l-Berekât müderrisliğe başlamış ve Kirman'daki el-Kutbiyye es-Sultâniyye medresesinde müderrislik yapmıştır. Kenzu'd-Dekâik sarihlerinden el-Kirmanı'nin zikrettiğine göre Mecmeu'l-Bahreyn müellifi Muzafferuddin Ahmed ibn Ali es-Sâ'âtî, E-bu'1-Berekât'm Kenzu'd-Dekâik'ini bizzat müellifinden Kirman'daki adı geçen medresede okumuştur .
Buradan hareketle Ebu'l-Berekât'ın, müderrisliği sırasında kendi eserlerini okuttuğunu ve belki de medreselere ders kitabı olmak üzere bazı eserler te'lif ettiğini söyleyebiliriz ki eserlerinden Kenzu'd-Dekâik'in 683/128420, Kitâbu'l-Kâfi'nin de 689/1290 yıllarında21 Kirman'daki med-reselerde okutulmuş olduğunu biliyoruz.
Meşhur talebeleri Mecmeu'l-Bahreyn müellifi Muzafferuddin ibn es-Sâ'âtî (öl. 694/1294-95) ve el-Hidâye sarihlerinden biri olan Hüsa-muddin el-Huseyn ibn Ali ibn Haccâc es-Siğnâkî (öl. 714/1314-15)'-dir.22
Bazı seyahatler yapmışsa da bunlar hakkında maalesef bilgimiz yoktur. Sadece Bağdad'a olan seyahatini biliyoruz. Ancak buraya gidiş tarihi de ihtilaflı olup el-Fevâidu'l-Behiyye'de onun, 700/1300-1301 yılında Bağdad'a geldiği ve burada el-Hidâye'yi şerh ettiği kaydedilmektedir .
15 Kefevî, age., vr. 310a.
16 Ancak Kefevî, Ketâibu A'lâmi'I-Ahyâr'ındaki el-Attâbî maddesinde onun 586/1190 yılında vefat ettiğini kaydeder ki, tarihte müstensihlerin bir hatası yoksa buna göre Ebu'l-Berekât'ın ondan ez-Ziyâdât'ı rivayet etmesi mümkün değildir (Luknevî, el- Fevâidu'l-Behiyye, s. 102. Krş. İbn Hacer Ahmed ibn Ali el-Askalânî, ed-Dureru'l-Kâmine, 11/247; Zehebî, et-Tefsîr ve'1-Mufessirûn, 1/304).
17 Kefevî, age., vr. 310b.
18 Kefevî, age., vr. 308a. Hamiduddin ed-Darîr de FıkhıŞemsu'l-Eimme Muhammed ibn Abdussettar el-Kerderî'den okumuştur ki, bunun da hocası el-Hidâye isimli eserin müellifi Burhanuddin Ali ibn Ebî Bekr el-Merğınânî (öl. 593/1196)'dir. (İtkânî, age., vr. lb).
19 Kefevî, Ketâibu A'lâmi'l-Ahyâr, vr. 319b.
20 Kefevî, age., ay.
21 W. Heffening, "Nesefî", İA. IX/199.
22 Luknevî, el-Fevâidu'1-Behiyye, s. 102; W. Heffening, "Nesefî", İA. Ay.
Vefatının Bağdad dönüşü olmasına bakılarak buraya olan seyahatinin 710/1310 yılında olduğunu24 söyleyenlerin görüşü daha isabetli görünmektedir.
Ebu'l-Berekât, Nesef te yetişen birçok âlim arasında mümtaz bir mevkiye sahip olup fıkıh, usûlü'l-fıkh, kelâm, hadis25 ve tefsir sahalarında temayüz etmiştir. Yazdığı eserler yanında müderrislik yapmak suretiyle birçok talebe yetiştirmiş her yönüyle velûd bir âlimdir. Bazılarının onu "Mezhebde Muctehid"lerin sonuncusu olarak itibar ettiği de kaydedilmektedir.2 Bu da onun, Fıkıh sahasında ihraz etmiş olduğu mevkii en güzel şekilde belirtmektedir.
Te'lif ettiği eserler genel bir kabule mazhar olmuş, medreselerde asırlar boyu okutulmuş 27, kendi şerhlerine ilâve olarak sonra gelen âlimlerce de şerhleri, haşiyeleri ve muhtasarları yapılmıştır.
Vefatı
Nesefî'nin 710/1310'da Bağdat'a gittiğini kaydetmiştik. İşte bu seyahatinden dönerken yolda İzec'28 de 710 yılının rebîu'l-evvel ayında (Ağustos 1310) vefat etmiş ve orada defnedilmiştir29.
(23-Luknevî, el-Fevâidü'l-Behiyye, s. 102.)
(24-Luknevî, age., ay.; W. Heffening, "Nesefî", İA. ay.
(25- Zehebî, et-Tefsîr ve'l-Mufessirûn, 1/304. )
(26- Luknevî, el-Fevâidu'I-Behiyye, s. 102.)
(27-Misal olarak Kenzu'd-Dekâîk adlı eseri XIX. asırda Şam'da ve Kahire'deki el-Ezher'de okutulmakta idi (W. Heffening, "Nesefî", İA. IX/200).
(28- İzec, Hûzistân ile Isbahân arasında bir bölge ve beldenin ismi olup o bölgenin en büyük şehridir. (Yakut el-Hamevî, Mu'cemu'l-Buldân, 1/385; Takiyyuddin ibn Ab-dulKadir et-Temîmî, et-Tabakâtu's-Seniyye fi Terâcimi'l-Hanefiyye, Süleymaniye ktb. Şehid Ali Paşa, 1906, vr. 311b). Ebû Sa'd, biri Ahvâz ve Hûzistân havalisinde, diğeri de Semerkand köylerinden olmak üzere iki İzec olduğunu söyler (Yakut el-Hamevî, age., I/386). Ebu'l-Berekât'in bunlardan hangisinde vefat ettiğine dair kaynaklarda herhangi bir bilgiye raslamadık. W. Heffening'in, Hûzistân'daki İzec olduğuna dair tercihinin (W. Heffening, "Nesefî", İA. IX/199) ise neye dayandığını kestirebilmek güçtür.)
(29-Luknevî, el-Fevâidu'1-Behiyye, s. 102; Temîmî, et-Tabakâtu's-Seniyye, vr. 311b; W. Heffening, "Nesefî", İA. IX/199. Temîmî eserinde Ebu'l-Berekât'ın 701/1301'de vefat ettiği rivayetine de yer vermektedir. Luknevî de aynı ihtilâfı nakletmekte ve Kasım ibn Kutlubuğa'nın "el-Asl fî Beyâni'1-Vasl ve'1-Fasl" adlı risalesinde en-Nese-fînin 710 yılından sonra vefat ettiğini kaydettiğini de belirtmektedir.)
İbn Hacer el-Askalânî ise en-Nesefînin 701 senesi Rebîu'l-Evvelinde (Kasım 1301) bir cuma gecesi vefat ettiğini kaydeder (ed-Dureru'l-Kâmine, 11/247).
Eserleri
Ebu'l-Berekât en-Nesefî, Türk-İslâm dünyasında velûd (üretken) bir âlim olarak tanınır. Eserlerinden birçoğu günümüze kadar gelmiş ve üzerlerinde birçok çalışmalar yapılmıştır. Yazdığı eserlerin bir kısmı kendisi tarafından şerhedildiği gibi bir kısmı da daha sonra gelenler tarafından şerhedilmiştir. Keza, bunların bir kısmına da haşiyeler yapılmıştır. Sonra bu şerh ve haşiyeler de ayrıca şerhedilmiş, muhtasarları çıkarılmış, çıkarılan bu muhtasarlar da yine şerhedilmiştir.
Ebu'l-Berekât en-Nesefî daha ziyade bir hanefî fakîhi olarak bilinir. En büyük eserleri de fıkıh ile ilgilidir. Bu bölgenin yetiştirdiği ve Muftî's-Sekaleyn adıyla şöhret bulan Ebû Hafs Ömer en-Nesefî (öl. 537/ 1142)30 kadar olmasa bile kelâm sahasında da kıymetli eserler meydana getirmiştir.
Şimdi Ebu'l-Berekât en-Nesefî'nin eserlerini ve bu eserlerle ilgili yapılan çalışmaları bir liste halinde vermek istiyoruz:
1. Fâide Muhimme li-Def i Külli Nazile Mulimme31
2- Fedâilu'l-A'mâl32
3- el-Kâfî - el-Vâfî fi'l-Furû' adlı eserinin şerhi olan bu eserini 684/1285-86 yılında tamamlamıştır
4. Kenzu'd-Dekâik el-Vâfî isimli eserinin hülâsasıdır. Yaygın olarak vuku bulan hâdiselere verilen fetvaları içerir.34 Eser fakîhler tarafından çokça tutulmuş ve birçok şerhleri te'lif edilmiştir.
30 Ziya Kazıcı, "Osmanlılar'da Şeyhülislâmlık Müessesesi", İslâm Medeniyeti Mecmuası, (1981) V/2, s. 42.
31 C. Brockelmann, Geschichte Der Arabischen Litteratur, Supplement Band, Leiden 1938,11/268.
32 C. Brockelmann, Geschichte Der Arabischen Litteratur, Leiden 1938,11/253; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetu'l-Ârifîn, 1/464.
33 Eserin yazmaları İstanbul Süleymaniye ktb. Amcazade Hüseyin Paşa, 203, 204, 205 ve Ayasofya. O. 1306, 0.1307, O. 1308 numaralarda bulunmaktadır.
34 Müellif bu eserinde bazı işaretler kullanmış olup bunlardan (hâ) Ebû Hanîfe (öl.150/767)'ye, (sîn) Ebû Yûsuf (öl. 182/798)'e, (mîm) Muhammed (öl. 189/804)'e, (zâ)Zufer (öl. 158/774)'e, (fa) Şâfı'î (öl. 204/819)'ye, (kâf) da Mâlik (öl. 179/795)e işaret etmektedir. Eser Dehli'de 1878, Lucknow'da 1874 ve 1892, Bombay'da 1877'de, Lahor'da 1870'de (Brockelmann, G.A.L. Suppl. 11/265) ve Kahire'de 131 l'de basılmıştır (W. Heffening, "Nesefî", İA. IX/199-200). Eserin ayrıca kenarı şerhli 2 cild bir arada olmak üzere el-Matbaatü'l-Ahmediyye, Dehli 1282 baskısı da vardır.
35- Müfessirimizin bu eseri üzerine yapılan şerliler şunlardır:
1- el-İmâm Fahruddin Ebû Muhammed Osman ibn Ali ez-Zeyla'î (öl. 743/1342- 43), Tebyînu'l-Hakâik limâ fîhi ma'kteneze mine'd-Dekâik. Eser Bulak Matbaasında 1313-1315'de altı cild olarak basılmıştır (W. Heffening, "Nesefî", İA. IX/200). Zeylaî'nin bu eserini el-Mevlâ Ahmed ibn Mahmûd ihtisar etmiş; eş-Şeyhu'l-İmâm Cemaluddin Yûsuf ibn Mahmûd ibn Muhammed er-Râzî de ihtisar ederek bu muhtasarına Keşfu'd-Dekâik adını vermiştir.
Ayrıca Zeylaî'nin bu eseri üzerine İzzeddin Yûsuf ibn Mahmûd er-Râzî et-Tahrânî iki cildlik bir şerh yazmış, bu şerhini Kahire'de 773/1372 yılında tamamla-mıştır.
Bunlardan başka Ahmed eş-Şiblî de ez-Zeylaî'nin bu eseri üzerine er-Rakâik isimli bir haşiye te'lif etmiştir.
2-Kadı Bedruddin Mahmûd ibn Ahmed el-'Aynî (öl. 855/1451), Remzu'1-Ha-kâik. Bu, kısa bir şerhtir. İki cild halinde Bulak 1285 ve 1299 baskıları vardır (W. Heffening, Nesefî", İA. IX/200).
3-el-'Allâme Zeynelabidin ibn Nuceym el-Mısrî (öl. 970/1562-63), el-Bahru'r-Râik fî Şerhi Kenzi'd-Dekâik. Kaynakların belirttiğine göre Kitâbu'd-Da'vâ'nın sonuna kadardır. Fakat eldeki nüshaları elrİcâratu'l-Fâside'ye kadar olup Kahire'de 1334'te sekiz cild olarak basılmıştır. Sekizinci cild İmâm Tûsî'nin tekmilesidir (W. Heffening, "Nesefî", İA. IX/200).
el-Bahru'r-Râik üzerine Muhammed Emîn ibn Ömer 'Âbidîn (Öl. 1252/1836-37)' in Minhatu'l-Hâlik 'ale'1-Bahri'r-Râik Şerhi Kenzi'd-Dekâik adlı bir haşiyesi vardır.
4-Muînuddin el-Heravî (öl. 954/1547) (Molla Miskin olarak da bilinir). Eseri Tebyînu'l-Hakâik'in Kahire 1294, 1303 ve 1312 baskıları vardır.
5. El-Kâdî Abdulber ibn Muhammed (öl. 921/1515) (Bu zât İbn eş-Şıhne olarak bilinir).
6-El-Hattâb ibn Ebi'l-Kâsım el-Karahısârî (öl. 730/1329-1330?).
7-Şemsuddin Muhammed ibn Ali el-Kocahisârî.
8. El-Kâdî Zeynuddin Abdurrahim ibn Mahmûd el-Aynî (öl. 864/1459-60).
9. Ali ibn Muhammed (öl. 1004/1595-96). İbn Ganim el-Makdisî diye meşhur olan bu âlimin şerhi natamamdır.
10-El-Mevlâ Mustafa ibn Bâlî -Bâlî-Zâde diye bilinir-. Bu âlim Sahn-ı Semân medreselerinde müderris olup Murad-Hâniyye diye meşhur olan el-Ferâid fî Halli'1-Mesâîl ve'1-Kavâ'id ismiyle bir şerh te'lif etmiş ve bu şerhini 1036/1627 yılında tamamlamıştır.
11-İbn en-Nasîh Ahmed ibn Ali el-Hemedânî (öl. 755/1354) Kenzu'd-Dekâik'i manzum hale getirmiş ve bu eserine Mustahsenu't-Tarâik adını vermiştir. Mustahse-nu't-Tarâik'in de şerhleri vardır:,
a) eş-Şeyh Ali ibn Ganim el-Makdisî, Evdahu Remz 'âlâ Nazmi'1-Kenz.
b) eş-Şeyh Kıvamuddin Ebu'l-Futûh
Ravza yayınları, İmam Nesefi tarafından yazılan 10 Cilt Nesefi Tefsiri Tefsiri adlı Tefsir kitabı nı incele diniz.