Kitap Peygamberimizi Nasıl Anlamalı Çocuklarımıza Nasıl Anlatmalı
Yazar Salih Suruç
Yayınevi Cihan Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur, Karton Kapak
Sayfa Ebat 240 sayfa , 13.5x21 cm.
Yayın Yılı 2019
Salih Suruç Peygamberimizi Nasıl Anlamalı Çocuklarımıza Nasıl Anlatmalı kitabı nı incelemektesiniz.
Cihan Yayınları Peygamberimizi Nasıl Anlamalı Çocuklarımıza Nasıl Anlatmalı kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
ÖNCE BİRKAÇ SÖZ
Peygamber Efendimiz (sav), şefkatli bir baba, sevgili bir eş, candan bir dosttu. Dünyamız, O'nunla bildi ve anladı gerçek sevgiyi, şefkati ve dostluğu.
O (sav), hüznün değil, sevginin; nefretin değil, müjdelerin Peygamberiydi.
O'nun (sav) neden; "Ya Rabb! Ümmetim!" derken gözyaşları sel olup akardı? "Benim bildiklerimi bilseydiniz, çok ağlar az gülerdiniz" deyişi nedendi? Ümmetini, insanı sevmesinden değil miydi? Başlarına ne belâlar, ne musibetler geleceğinden ne kahırlar, ne sıkıntılar çekeceklerinden haberli olup düşünmesinden değil miydi?
Sevgiden yaratılana, nasıl hüznün Peygamberi diyebiliriz ki? Ehl-i irfana; "Muhabbetten Muhammed oldu hasıl" dedirten bu sır değil miydi?
Sevmeseydi ağlar mıydı? Bizim için ağlıyordu. Üzüntüsü bizdik.
Sevmeyen, açar mıydı şefkat kanatlarını hüzünlere, hüzünlenenlere? Kanadını bize açmıştı; bizi ümmeti olmakla şereflendirmişti. Sevmeyen, acımayan yetimin başını okşar mı? Sen ve ben gibi yetimlerin başını okşuyordu.
"Mümin kardeşine tebessümün sadakadır!" diyen nasıl hüznün Peygamberi olur? "Mümin kardeşini sevindireni Allah da sevindirir" buyuran ancak sevginin Sultanı olur.
Sevgiden yaratılmış, şefkatle donatılmıştı. Sadece insanı değil, varlığı seviyordu var eden adına. Kainat, büyük bir
Mescid, muazzam bir zikir haneydi O'nun gözünde. İçindeki canlı cansız tüm varlıklar, Allah'ı anan birer kuldu. Bu açıdan her şey, O'nun birer dostu, birer kardeşiydi. Dağı, taşı, ağacı, hayvanı seviyordu; Allah'ın eseri diye. İnsana da acıyıp merhamet ediyordu, yerde yürüyen karıncaya da, gökte uçan kuşa da, yeryüzünün süsü olan ağaca da. Onları da kendine dost ve kardeş görüyordu. Bu dost ve kardeşlerini de hep koruyup kolluyordu.
O (sav), en büyük çevreciydi. "Çevre" lafı edilmezken bile yolda, sokakta, çevrede görüntüsüyle insanları rahatsız eden bir şeyi ortadan kaldıranın, sadaka vermiş gibi sevap kazandığını söylüyordu. Çevreyi temiz tutup korumayı bir tür ibadet saymaydı bu. O'na göre, ağaç, dal, yaprak Allah'ı anan birer varlıktı. Onları yok etmeye çalışmak zikirlerini kesmekti. Buna kimsenin hakkı yoktu. Çevreye de, ağaca da bakışı buydu.
O (sav), en büyük hayvan severdi. Onları, Allah'ın insanlara birer emaneti sayıyordu. Emanete gereği gibi davranmayanı "zalim" diye nitelendiriyor ve "Allah, onlardan hesap soracaktır" diyordu. "Yeryüzündekilere acımayana göktekiler acımaz" anlayışını getiren O'ydu. O'nun getirdiği bu anlayışı bilen ve benimseyen bir dalı koparır mı, bir ağacı keser mi? Bir karıncayı ezer mi, bir insanı üzer mi?
O (sav); Zeyneb'ini, Fatıma'sını, Hasan'ını, Hüseyin'ini, öpüp koklarken, gelmiş gelecek tüm çocukları öpüp kokluyor-du. İslam fıtratı üzere doğmuş, doğacak tüm çocukları.
O (sav), Beşir'e; "Ben Baban, Âişe anan olsun!" derken tüm müminlerin manevi Baha'sını ve Anne'sini müjdeliyordu. O (sav), hepimizin ma'nevi babası. Kaç baba vardır,çocu-ğu için sabahlara kadar gözyaşı döken? O (sav), bizim için ağlıyordu, sabahlara kadar.
O (sav), sevgiydi, şefkatti, merhametti.
O (sav), hikmetti, nezaketti, nezafetti.
O (sav), baştan tırnağa insaniyetti.
İnsan O'ydu; insaniyet O'ydu.
O (sav), İslamiyet'ti.
Bilinmedi hiç kimse O'nun (sav) kadar. Sevilmedi hiç kimse yeryüzünde O'nun gibi. Hiçbir isim, O'nun mübârek ismi kadar anılmadı, anılmıyor. Hiçbir ses, mübârek sesi gibi asırları dolaşmadı, dolaşmıyor.
Ebedi aleme gitmişti; amma ümmetini, bizi başsız koymamıştı; "İşte size Kuran ve Sünnetim" demişti. Sünneti, ahlakıydı. Ahlakı Kuran'dı. Kuran'ı elimizde, sevgisi yüreğimizde, güzel ahlakı hayatımızda olmalı.
O (sav), "Hiçbir baba, çocuğuna güzel (iyi) terbiyeden daha değerli bir hediye veremez" buyurmuştu. Güzel ahlakını hayatımızın hayatı yapmışsak, çocuklarımızı da adilce seviyor ve onların iyi bir terbiye ile yetişmelerine özen gösteriyoruz demektir. O (sav), "Çocuğunun kendisine iyi davranmasında ona yardımcı olan babaya Allah, rahmetini bol kılsın" derken, babaya ağır bir sorumluluk yüklüyordu. "Babalarından ötürü evlatların vay haline!" dediğini biliyor musunuz? Ya, "neden ve nasıl olur bu" diye merak edip soranlara; "Babaları onlara dinlerini öğretmediler" buyurduğunu? Ya, insanın günahı yönüyle öldüğünü, sevabı ve hayrı yönüyle salih, temiz ve ahlaklı bir evlat yetiştirmişse, yaşamaya devam ettiğini, söylediğini de biliyor muyuz?? Pe
Anlamalı Çocuklarımıza Nasıl Anlatmalı
Gelin, gayret edip ahlaklı evlatlar yetiştirerek ölsek de günah cihetiyle ölelim, iyilik ve sevap yönümüzle hep yaşayalım ve güzelliklerle anılalım. Bir de şu çok önemli uyarıya kulak verelim: "Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî (iman/ve ahlak dersi) alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını (iman esaslarını) ruhuna alabilir. Âdetâ gayr-ı Müslim birisinin İslâmiyet ı kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa, peder ve validesini (anne ve babasını) dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle(dünyaya ait bilgilerle) zihni terbiye olsa (eğitilse), daha ziyade yabanilik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve validesine hürmet yerinde istiskal edip (yüz vermeyip soğuk davranarak) çabuk ölmelerini arzu e 0nlara bir nevi belâ (sıkıntı/eziyet) olur. Âhirette de onlara şefaatçi değil, belki dâvâcı olur: 'Neden imanımı terbiye-i islâmiye (İslam terbiyesi) ile kurtarmadınız?' der."
Mescid, muazzam bir zikir haneydi O'nun gözünde. İçindeki canlı cansız tüm varlıklar, Allah'ı anan birer kuldu. Bu açıdan her şey, O'nun birer dostu, birer kardeşiydi. Dağı, taşı, ağacı, hayvanı seviyordu; Allah'ın eseri diye. İnsana da acıyıp merhamet ediyordu, yerde yürüyen karıncaya da, gökte uçan kuşa da, yeryüzünün süsü olan ağaca da. Onları da kendine dost ve kardeş görüyordu. Bu dost ve kardeşlerini de hep koruyup kolluyordu.
O (sav), en büyük çevreciydi. "Çevre" lafı edilmezken bile yolda, sokakta, çevrede görüntüsüyle insanları rahatsız eden bir şeyi ortadan kaldıranın, sadaka vermiş gibi sevap kazandığını söylüyordu. Çevreyi temiz tutup korumayı bir tür ibadet saymaydı bu. O'na göre, ağaç, dal, yaprak Allah'ı anan birer varlıktı. Onları yok etmeye çalışmak zikirlerini kesmekti. Buna kimsenin hakkı yoktu. Çevreye de, ağaca da bakışı buydu.
O (sav), en büyük hayvan severdi. Onları, Allah'ın insanlara birer emaneti sayıyordu. Emanete gereği gibi davranmayanı "zalim" diye nitelendiriyor ve "Allah, onlardan hesap soracaktır" diyordu. "Yeryüzündekilere acımayana göktekiler acımaz" anlayışını getiren O'ydu. O'nun getirdiği bu anlayışı bilen ve benimseyen bir dalı koparır mı, bir ağacı keser mi? Bir karıncayı ezer mi, bir insanı üzer mi?
O (sav); Zeyneb'ini, Fatıma'sını, Hasan'ını, Hüseyin'ini, öpüp koklarken, gelmiş gelecek tüm çocukları öpüp kokluyordu. İslam fıtratı üzere doğmuş, doğacak tüm çocukları.
O (sav), ; "Ben Baban, Aişe anan olsun!" derken tüm müminlerin manevi Baba'sını ve Anne'sini müjdeliyordu. O (sav), hepimizin ma'nevi babası. Kaç baba vardır, çocuğu için sabahlara kadar gözyaşı döken? O (sav), bizim için ağlıyordu, sabahlara kadar.
O (sav), sevgiydi, şefkatti, merhametti.
O (sav), hikmetti, nezaketti, nezafetti.
O (sav), baştan tırnağa insaniyetti.
İnsan O'ydu; insaniyet O'ydu.
O (sav), İslamiyet'ti.
Bilinmedi hiç kimse O'nun (sav) kadar. Sevilmedi hiç kimse yeryüzünde O'nun gibi. Hiçbir isim, O'nun mübârek ismi kadar anılmadı, anılmıyor. Hiçbir ses, mübârek sesi gibi asırları dolaşmadı, dolaşmıyor.
Ebedi aleme gitmişti; amma ümmetini, bizi başsız koymamıştı; "İşte size Kuran ve Sünnetim" demişti. Sünneti, ahlakıydı. Ahlakı Kuran'dı. Kuran'ı elimizde, sevgisi yüreğimizde, güzel ahlakı hayatımızda olmalı.
O (sav), "Hiçbir baba, çocuğuna güzel (iyi) terbiyeden daha değerli bir hediye veremez" buyurmuştu. Güzel ahlakını hayatımızın hayatı yapmışsak, çocuklarımızı da adilce seviyor ve onların iyi bir terbiye ile yetişmelerine özen gösteriyoruz demektir. O (sav), "Çocuğunun kendisine iyi davranmasında ona yardımcı olan babaya Allah, rahmetini bol kılsın" derken, babaya ağır bir sorumluluk yüklüyordu. "Babalarından ötürü evlatların vay haline!" dediğini biliyor musunuz? Ya, "neden ve nasıl olur bu" diye merak edip soranlara; "Babaları onlara dinlerini öğretmediler" buyurduğunu? Ya, insanın günahı yönüyle öldüğünü, sevabı ve hayrı yönüyle salih, temiz ve ahlaklı bir evlat yetiştirmişse, yaşamaya devam ettiğini, söylediğini de biliyor muyuz?
Gelin, gayret edip ahlaklı evlatlar yetiştirerek ölsek de günah cihetiyle ölelim, iyilik ve sevap yönümüzle hep yaşayalım ve güzelliklerle anılalım. Bir de şu çok önemli uyarıya kulak verelim: "Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî (iman/ve ahlak dersi) alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını (iman esaslarını) ruhuna alabilir. Adetâ gayr-ı Müslim birisinin İslâmiyet'i kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa, peder ve validesini (anne ve babasını) dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle(dünyaya ait bilgilerle) zihni terbiye olsa (eğitilse), daha ziyade yabanilik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve validesine hürmet yerinde istiskal edip (yüz vermeyip soğuk davranarak) çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevi belâ (sıkıntı/eziyet) olur. Ahirette de onlara şefaatçi değil, belki dâvâcı olur: 'Neden imanımı terbiye-i İslâmiye (İslam terbiyesi) ile kurtarmadınız?' der."
Kuran çocuklarımız için "dünyanın süsü" der. Efendimiz; "göz aydınlığı", "kalbin meyvesi" der. Çocuklarımız, görme gücümüzü, görüp ibret alma gücümüzü arttırır, hayatımıza anlam katar. Kalbimizin meyvesidirler; çünkü birbirini seven iki kalbin kurduğu beraberliğin eşsiz ürünüdürler. Ağaç, meyvesi için sevilir. Evlilik ağacının meyveleri çocuklar ve evlilikler onlarla değer kazanır ve mutluluklarla donanır.
Küçük çaptaki bu çalışma, hacmince umarım Efendimizin, hayata, insana, hayvana, çevreye bakışını; sevgisini, şefkatini özetle güzel ahlakını gösteren bir ayine olur; yansıtır sizlere güzelliklerini. Sizler de yansıtırsınız "Kalbinizin Meyveleri" ne.
Rabbimden mes'ud bir yuva, Efendimizin güzel ahlakıyla büyüteceğiniz hayırlı çocuklar diliyorum.
Salih Suruç
Nisan 2007