Kitap Sahih-i Buhari Şerhi, İrşadus Sari
Yazar Kastallani
Yayınevi Ocak Yayıncılık, 3600 TL
Tercüme Hüseyin Yıldız, Hasan Yıldız, Zekeriya Yıldız
Kağıt Cilt Şamua Ivory Kağıt ( sarımtırak ), 19 Cilt Set, Kalın Cilt
Sayfa Ebat 10320 Sayfa - 17x24 cm
Yayın Yılı 2019 , 2020, 2021, 2022, 19. Ciltle Birlikte Tercümesi Tamamlanmıştır
7563 Adet Hadis-i Şerif Arapça Metni ve Türkçe Açıklaması
Ocak Yayıncılık Sahih-i Buhari Şerhi Tercümesi kitabı nı incelemektesiniz.
19 Cilt İrşadus Sari Sahih-i Buhari Şerhi kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Kur’ân-ı Kerim’den sonra İslam dünyası için en güvenilir dini kaynak olarak görülen İmam Buhârî’nin meşhur eseri Sahîh’in pek çok şerhleri yapılmıştır. İbn Hacer’in Fethu’l bârî’si ile Aynî’nin Umdetu’l-karî’sinden sonra bunlardan en çok kabul görenlerinden birisi 15. yüzyılda yaşamış Tunuslu âlim Ebu’l-Abbâs Şihâbuddîn Ahmed b. Muhammed b. Ebî Bekr el-Kastallânî’nin İrşâdu’s-Sârî li-şerhi Sahîhi’l-Buhârî adlı hacimli çalışmasıdır. Siyer konulu el-Mevâhibu’l-ledünniyye ile kıraat konulu Letâifu’l-işârât li-funûni’l-kıra’ât isimli değerli eserlerin de müellifi olan Kastallânî, bu kitabını yazarken en çok Fethu’l-bârî’den faydalanmış, hatta bir bakıma onu özetlemiştir. İrşâdus sarî, mukaddimesi ve Sahîh-i Buhârî’nin nüsha farklarına verdiği önemle diğer şerhlerden farklılık arzetmekle birlikte Sahîh-i Buhârî metnini yediyüzün üzerinde kaynaktan istifade ederek şerh etmiştir. Hadislerin fıkhi açılımları ve içerdikleri hükümler, dört mezheb dikkate alınarak irdelenmiş ve görüşler delilleriyle okuyucuya sunulmuştur.
YAYINCININ ÖNSÖZÜ
Yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerim ile sünnetin İslam dininin iki temel kaynağı oldukları hepimizde malumdur. Kur'ân'ın genel hükümler taşıması nedeniyle nazil olduğunda Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) tarafından açıklanmış ve taşıdıkları hükümler belirlenmiştir. Sünnet olmadan kutsal kitabımızın hükümleri doğru bir şekilde anlaşılamaz. Hadisler bir kenara bırakılıp sadece Kur'ân ile hükmetmek, ümmetin âlimlerinin icmasıyla reddedilmiştir.
Hadislerin yazılması, tedvin ve tasnif dönemleri sonucunda ortaya çıkan muazzam bilgi birikimi üzerinde daha sonraki dönemlerde; bunları konularına göre bir araya getirme, özetleme, ravilerini tanıtma ve metinlerin garib lügat açıklamaları ve şerhleri şeklinde çalışmalar yapılmıştır. Buhârî'nin Sahîh'i malum olduğu üzere ümmetin icmâsı ile Kur'ân Kerîm'den sonra en güvenilir dini kaynak olarak kabul edilmiştir.
Hadis şerhleri söz konusu olduğunda üzerinde en fazla şerh çalışması yapılan eser, kuşkusuz Buhârî'nin meşhur Sahîh'îdir. Bu eser üzerine yazılan şerhlerin sayısının ikiyüz civarında olduğu sanılmaktadır. Bunların bazıları farklı tarih ve beldelerde basılmış olup bazıları ise elyazması olarak kütüphanelerde muhafaza edilmektedir. Defalarca çeşitli şehirlerde baskıları yapılan Buhârî şerhlerinden birisi de elinizdeki Îrşâdus Sari isimli kitaptır.
Kastallânî, bu eseri hazırlarken aralarında en meşhurları olan İbn Hacer'in Fethu'l-bârı si yanında Aynî, İbn Battâl ve Kirmânî'nin şerhlerinin de olduğu irili ufaklı yediyüz civarında eserden yararlanmıştır. Elinizdeki İrşâdu's-Sârî nüshası, Beyrut'ta 4. baskısı 2017 yılında yapılan 15 ciltten oluşan baskıdır.
Bu şerhine bir mukaddime ile başlayan Kastallânî, beş fasıl altında hadis ehlinin faziletleri, hadis tedvini, hadis terimleri, Buhârî'nin biyografisi ile Sahîh'inin hadis ilmindeki konumunu anlatmıştır.
Bu şerhin, diğeri Buhârî şerhlerinden en önemli farklarından biri, Buhârî'nin nüshalarındaki farklılıklara işaret etmesidir. Ancak bu değişikliklerin çoğunluğu hadisin anlamını etkilemeyen hususlardır. Bu nedenle zikredilmesi gerekenler dışında biz bu tür farklılıkları çeviriye yansıtma gereği duymadık. İsnâda ait ravilerin isimleri genelde kısaltılmış olarak verildiği için bunların açılımları yapılmış ve ihtiyaç halinde vefat tarihleri verilmiştir.
Şerhin sunumu, Buhârî'ye ait ana metnin aralarına sokulmuş açıklamalar şeklindedir. Türkçe çeviriyi bu düzen içinde vermemiz mümkün olmadığından akıcılığın sağlanması ve kitabı daha kolay anlaşılır kılmak için maksadın en doğru ve eksiksiz bir şekilde okuyucuya sunulacağı bir yapıda vermeye çalıştık.
Ravi isimlerinin ve bazı garib kelimelerin telaffuzuna yönelik verilen irab ve lügat bilgileri okuyucuya sıkmayacak şekilde özetlenmiştir. Detaylı nahiv incelemelerinde ise vurgulanmak istenen maksat okuyucuya sunulmuştur. Kelimenin Türkçe karşılığı verildiğinden dolayı lügate yönelik derin incelemeler çoğunlukla gözardı edilmiştir.
Hadislerin fıkhi açılımları sözkonusu olduğunda Kastallânî, Şafiî âlimlerinin görüşlerini aktarmayı yeğlemiştir. Ancak diğer mezheblerin ve âlimlerin görüşlerine de yer vermiştir. Ayrıca hadislerin bağlantılı olduğu âyetleri ve başka destekleyici hadisleri de aktarmıştır. Ahkâm hadisleri sözkonusu olduğunda ise konuyu fıkhi açıdan inceleyip farklı rivayetleri de zikrederek mezheplerin görüşlerini nakletmiştir.
Buhârî'nin konu başlığı sunumundaki amacını dile getirmekle kalmayıp hadisin ravilerinin hangi ülkelerden olduklarını zikretmiş ve aktardığı rivayetlerin Kutub-i sitte âlimlerine ait kitapların hangilerinde geçtiğine zaman zaman temas etmiştir.
Elimizdeki kitapta Arapça olarak yer alan Buhârî metni, Cem'iyyetu'l-Meknez el-İslâmî adlı bir kuruluşun Meşrûatu's-Sünnet el-Müşerrefe (the Sunna Project) kapsamında yapılan değerli neşir çalışmasından internet ortamı üzerinden sağlanmıştır. Bilindiği gibi çalışma, Kutub-i Tis'a eserlerinin mevcut elyazması nüshaları yardımıyla yeniden neşrini amaçlayan bir proje olup kapsamındaki tüm eserler neşredilmiştir.
Hadislerin sonlarında ( ) başlığı ile sözkonusu olan hadisin Buhârî'nin Sahîh'inde başka hangi yerlerde hangi hadis numaraları ile geçtiğini göstermektedir. &bü kısaltması ile verilen rakam ise o hadisin Kutub-i Sitte kitaplarının bir araya getirildiği ve rivayet yollarının tamamının verildiği Mizzî'ye ait olan Tuhfetu'l-eşrâf bi-ma'rifeti'-atrâf kitabındaki numarasıdır ki bu, araştırmacıya hadisin tahricine bir imkan sunmaktadır.
Türkçe çeviride verilen Arapça metinler yalnızca Buhârî'nin Sahîh metnine ait olup bunun Türkçe çevirisinin şerh metninden ayırdedilebilmesi için farklı bir yazı stili ile sunulmuştur. Hadisin Müslim'in Sahîh'inde geçtiği durumlarda dipnotlarda bunların ilgili kaynaktaki hadis numaraları verilmiştir. bin hadisten daha değerlidir" dedi.
Hatîb el-Bağdâdî: "Hadis ilmini ilmin başka dallarını bırakıp sadece bu alanla uğraşan kişiler elde edebilir" der.
Şâfiî de: "Hadis ile fıkıh ilmini birlikte elde etmek mi istiyorsun? Heyhat!" demiştir.
Doğruya ulaşmak Allah sayesindedir. Her halimiz için Allah'a hamdeder, efendimiz Muhammed'e, ailesine ve ashabına hayırlar dileriz.
BUHÂRÎ'NİN SAHİHİNİN ÖZELLİKLERİ VE DİĞER ESERLERE TERCİH EDİLMESİ
Bu bölümü Fethu'l-Bâri eserinin mukaddimesinden özetleyerek aktaracağım.
Ebu'l-Fadl Muhammed b. Tâhir el-Makdîsî, Şurûtu'l-eimmeti adlı risalesinde şöyle demiştir: "Bilinmelidir ki Buhârî, Müslim ve onlardan sonra zikrettiğimiz âlimlerden hiç biri: «Kitabımda şu şu şartları taşıyan hadisleri tahric ettim» demiş değildir. Ancak eserlerinin içeriğinden her birinin kendi şartları tespit edilmiştir. Buna dayanarak diyebiliriz ki Buhârî ve Müslim son raviden meşhur sahabiye kadar güvenilir raviler tarafından ittifakla ve muttasıl bir isnâdla gelen hadisleri tahric etmişlerdir. Sahabinin iki ve daha fazla ravisi varsa daha tercihe şayan görmüş, tek ravisi varsa da isnâdı sağlam ise yine de tahric etmişlerdir."
Hâkim de el-Medhal ila'l-İklîl'in ilk bölümünde şöyle der: "Sahihlik bakımından Buhârî ve Müslim'in rivayetlerinin, sahihliğin ilk derecesinde bulunan rivayetler olduğu konusunda ittifak vardır. Örneğin bir hadisi meşhur bir sahabi Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) rivayet etmiştir. Ondan da tâbiûndan sika olan en az iki kişi rivayet etmiştir. Onlardan da tebeu't-tâbiûndan sika ve mutkin olan kişiler rivayet etmiştir. Hadisin dördüncü tabakadan da bu şekilde ravileri vardır. Son olarak mutkin ve adaletiyle meşhur olan Buhârî veya Müslim'in hocaları gelmiştir. İşte böylesi bir kanal sahihliğin ilk derecelerindendir."
Hâfız İbn Tâhir şöyle der: "Buhârî ve Müslim, rivayetlerine yönelik böylesi bir şartı ne koşmuşlar, ne de dile getirmişlerdir. Hâkim, onların rivayetlerine yönelik böylesi bir tesbiti yapıp bu şartı koşmuştur. Ancak onların kitaplarında böylesi bir şart mevcutsa da güzel bir şarttır.
Fakat Hâkim'in onların şartlarına yönelik ifade ettiği bu esasa her iki eserde de aykırı düşen rivayetler olduğunu görüyoruz. Örneğin Buhârî, Mirdâs el-Eslemî'nin hadisini Kays b. Ebî Hâzım'dan nakletmiştir. Mirdâs'ın da Kays'tan başka ravisi yoktur. Aynı şekilde Müslim, Ebû Tâlib'in vefatı konusunda Müseyyeb b. Hazn'ın hadisini tahric etmiştir ki Müseyyeb'in, oğlu Saîd dışında ravisi yoktur.
Yine Buhârî, Hasan el-Basrî'nin «Bazen daha fazla sevdiğim kişiler dururken başkalarına mal veriyorum...» şeklinde olan hadisini Amr b. Tağlib'den nakletmiştir. Amr'ın da çoğu konuda Hasan el-Basrî dışında başka ravisi yoktur. Buhârî'de bu şekilde birçok rivayet vardır.
Müslim de «Bazen kalbime perdeler inmekte...» hadisini Ağar el-Müzenî'den nakletmiştir. Çoğu konuda da Ebû Burde dışında Ağar'ın ravisi yoktur. Müslim'de de bu yönde birçok rivayet vardır. Hâkim'in şarta yönelik dile getirdiği esasın aslının olmadığının bilinmesi için bu kadarını zikretmekle yetiniyoruz. Bunu Buhârî ve Müslim'e ulaşana dek tâbiûn, tebeu't-tâbiîn ve onlardan sonra gelenler üzerinden devam ettireceksek de konu onun Medhal eserinden daha hacimli olacaktır. Ancak Hâkim'in bu tesbitinin yanlışlığını ortaya çıkarmak için verilecek çabanın bir faydası olmayacaktır."
Hâfız Ebû Bekr el-Hâzimî şöyle der: "Hâkim'in bu yöndeki sözünü ancak Sahîh eserini derinlemesine okuyup değerlendiremeyen biri söyleyebilir. Şayet gereği gibi okumuş olsaydı bu tesbitini çürüten pek çok şeyin bulunduğunu da görürdü. Hadis imamları her iki Sahîh'm kabulü konusunda ittifak halindeyken hangisinin önceliğe sahip olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir. Çoğunluk Buhârî'nin Sahîh'nin Müslim'in Sahihi'inden önceliğe sahip olduğunu açık bir şekilde söylemiş, bunun doğru olmadığını açık bir şekilde söyleyen de çıkmamıştır.
Ebû Ali en-Nisâbûrî'nin: «Gök kubbenin altında Müslim'in Sahihi'inden daha sahih bir kitap yoktur» demesine gelince, Ebû Ali burada Müslim'in Sahihiî'inin Buhârî'nin Sahih'inden daha sahih olduğunu söylemiş değildir. Burada Müslim'in Sahih'inden daha sahih bir kitabın bulunmadığını dile getirmiştir. Ancak bu onun benzeri bir kitabın olmadığı anlamına gelmiyor.
Mağriplilerden bazılarının da Müslim'in Sahîh'ini Buhârî'nin Sahîh'ine üstün tuttuğu söylenir. Bu üstünlük de sunum ve tertibin güzelliği bakımındandır. Bu üstünlüğün sahihlik açısından olduğunu söyleyen olmamıştır. Böyle bir şeyi söyleyecek olana Buhârî'nin Sahîh'inde hadislerin sıhhatine yönelik şartların Müslim'in Sahîh'inde olan şartlardan daha sıkı ve daha sağlamcı olmasıyla cevap verebiliriz.
Hadislerin muttasıl olması bakımından Buhârî, hoca ile ondan rivayette bulunan kişinin en az bir defa görüşmüş olması şartını koşar. Müslim ise hoca ile ondan rivayette bulunan kişinin aynı zaman diliminde yaşamış olmalarını yeterli görür.
Ravilerinin adalet ve zabtı bakımından Buhârî'nin Sahîh'ini Müslim'in Sahîh'ine tercih edilmesine gelince, Müslim'de tenkit edilen ravi sayısı Buhârî'de tenkit edilen ravi sayısından daha fazladır. Buhârî haklarında tenkit bulunan ravilerden fazla rivayette bulunmamış, hatta rivayetlerinin çoğunu yanlarında hadis ilmini öğrendiği kendi hocalarından almıştır. Müslim ise haklarında tenkitler bulunan tâbiûn ve daha sonra gelenlerin çoğundan hadis almıştır. Bir ravi de kendi hocasının hadislerini diğerlerinden daha iyi bilir.
Şâz ve kusurlu rivayetler bakımından Buhârî'nin Sahîh'inin Müslim'in Sahîh'ine tercih edilmesine gelince, Buhârî'de tenkide uğrayan hadisler, Müslim'de tenkide uğrayan hadislerden daha azdır. Hadislerinin tenkide uğraması konusunda bilinmelidir ki Buhârî ve Müslim'in tenkide uğrayan ravilerden hadis alması onlara halel getirmez. Çünkü Sahîh sahiplerinden her biri bir raviden rivayette bulunmuşsa onların nazarında bu ravi adildir, zabt sahibidir ve gafil biri değildir demektir. Bundan dolayıdır ki hadis âlimleri, Buhârî ve Müslim'in eserlerine Sahîhayn demişlerdir. Böylesi ravilerin birinden mutâbî' veya şahid olarak rivayette bulunulmuşsa bu ravi, sadûk biri sayılırken, adalet ve zabtına yönelik tenkitler kişiden kişiye farklılık arz eder. Bazen bir imam tarafından tenkit edilen bir ravi başka bir imam tarafından adil görülebilmektedir. Zira cerhe yönelik her bir imamın farklı ölçüsü vardır ve biri tarafından cerhe konu olan bir durum başka bir imam tarafından cerhe sebep olmayabilir."
Ebu'l-Hasan el-Makdîsî, bir ravinin Sahîh'de rivayeti bulunuyorsa onun hakkında: "Bu adam köprüyü geçti" der, ravi hakkında yapılan tenkitlere itibar etmezdi. Buhârî ve Müslim'de yer alıp da tenkide uğrayan rivayetler de sahîhlik bakımından değil de başka açılardan dolayı tenkide uğramıştır.
Tenkide uğrayan rivayetleri dışında diğer bütün rivayetleri kabul görmüştür. Buhârî ve Müslim'in zamanının diğer imamlarından daha üstün görüldüğü, sahih olan ile olmayan rivayetlerin onların eserleri ölçü alınarak bilindiği konusunda herhangi bir şüphe yoktur.
Firebrî'nin bildirdiğine göre Buhârî: "İstihareye yatmadan ve sahihliği sâbit olmadan hiçbir hadisi Sahîh'e almış değilim" demiştir.
Mekkî b. Abdân'ın da bildirdiğine göre Müslim: "Kitabımı Ebû Zür'a'ya okudum. Kusurlu olduğunu söylediği her bir hadisi kitaptan çıkardım" demiştir.
Bu da bize gösteriyor ki Buhârî ve Müslim, Sahîh'ler'ine kusuru bulunmayan ya da hadisin sıhhatini etkilemeyecek kadar kusuru bulunan hadisleri almışlardır.
Buhârî ve Müslim'in tenkide uğrayan hadisleri altı çeşittir.
Birincisi: Farklı kanallarla gelen bir hadisin isnâdındaki ravilerin bazılarında fazla, bazılarında da eksik olmasıdır. Musannif, sahih olan bir hadisi ravisi fazla olan kanalla tahric edip de tenkitçi, ravisi eksik olan isnâdla gelen hadisi kusurlu bulursa böylesi bir tenkit geçersiz sayılır. Çünkü ravi hadisi eksik bir şekilde işitmişse hadis munkatı' demektir. Munkatı' hadis zayıf hadisin kısımlarından biridir. Zayıf kanalla gelen bir hadis de sahih kanalla gelen bir hadisi kusurlu yapmaz.
Musannif sahih olan bir hadisi ravisi eksik olan kanalla tahric edip de tenkitçi, ravisi fazla olan isnâdla gelen hadisi kusurlu bulursa bu durumda musannifin tahric ettiği hadisin munkatı' olma ihtimali düşünülebilir. Böyle bir durumda hadisin başka bir kanalla müdelles olarak gelip gelmediğine bakılır. Şayet müdelles olarak gelmişse hadise yapılan böylesi bir tenkit ve itirazın karşılığı verilmiş olur. Ancak başka bir kanalla müdelles olarak gelmemişse ve isnâdın munkatı' oluşu açık ise bu durumda musannifin bunu bir başlık altında bu konudaki başka bir hadisi desteklemek ve takviye etmek için zikrettiğini söyleyebiliriz. Böylesi bir durumda bu hadislerin genel olarak sahih olduğuna hükmedebiliriz.
Bu yönde Buhârî ve Müslim'de, biri bevlettikten sonra istibrâ yapmayan iki kişinin mezarları konusunda "A'meş — Tâvus — İbn Abbâs" kanalıyla gelen hadisi örnek verebiliriz.
Dârekutnî bu hadis hakkında: "Mansûr bunu rivayette diğerlerine muhalefet edip bunu Mücâhid kanalıyla İbn Abbâs'tan rivayet etmiştir. Buhârî de Mansûr'un bu hadisini isnâdından Tâvus'u düşürerek tahric etmiştir" demiştir.
Buhârî bu hadisi taharet bölümünde "Osmân b. Ebî Şeybe — Cerîr — Mansûr" kanalıyla rivayet etmiştir. Edeb bölümünde "Muhammed b. Selâm — Ubeyde b. Humeyd — Mansûr" kanalıyla rivayet etmiştir. Başka kanallarla da A'meş'ten rivayet etmiştir. Kütüb-i Sitte'n'm diğer imamları de bu hadisi A'meş'ten rivayet etmişlerdir. Bunun yanında Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Huzeyme Sahîh'inde Mansûr'dan rivayet etmişlerdir.
Tirmizî bu hadisi tahric ettikten sonra: "Mansûr bunu Mücâhid'den, o da İbn Abbâs'tan rivayet etmiştir. Ancak A'meş'in hadisi daha sahihtir" demiştir.
İbn Hacer ise şöyle demiştir: "Hadis tahkikinde böylesi bir durum kusur sayılmaz. Çünkü Mücahîd tedlis yapan biri değildir ve İbn Abbâs'tan hadis işitmişliği vardır. A'meş her ne kadar hafız biri olsa hadis imamlarının yanında Mansûr ondan daha mutkin (dakik) biridir. Bu bakımdan hadis hangi kanalla alınırsa alınsın sika kişilere çıkmaktadır. İsnâdı değişiklik arz etse de sonuçta muttasıl bir isnâddır. Şayet ravisi müdellis biri değilse böylesi bir durum hadisin sıhhatini bozmaz. Buhârî ve Müslim böylesi hadisleri tahric etmişler, Dârekutnî de bu hadisleri tenkit etmemiştir."
İkincisi: Musanniflerin yanında bir hadisin isnâdının bazı yerlerinin farklı olmasıdır. Şayet bir ravi bir hadisi farklı iki kanalla nakletmişse ve bu iki rivayeti bir arada düşünmek mümkün ise musannif her iki kanalı da tahric edebilir. Tabi bu da hadisi farklı kanallarla nakleden ravilerin hıfz ve sayı bakımından birbirine denk olması durumunda geçerli olur.
Buhârî'nin bedu'l-halk konusu içinde böyle bir hadisi vardır. İsrail'in A'meş ve Mansûr'dan, onların da İbrâhîm'den, onun da Alkame'den bildirdiğine göre Abdullah: "Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte bir mağaradayken Mürselât Sûresi nazil oldu" demiştir.
Dârekutnî der ki: "İsrail'in A'meş kanalıyla Alkame'den olan rivayetinin mutâbaatı yoktur. Mansûr kanalıyla Alkame'den olan rivayetinin ise Şeybân tarafından mutâbaatı vardır. Muğîre de bunu İbrâhîm kanalıyla Alkame'den bu şekilde rivayet etmiştir."
Buhârî bu ihtilafı dile getirmiştir ve böylesi bir durumun hadise zararı bulunmamaktadır.
Hadisi farklı kanallarla nakleden raviler hıfz ve sayı bakımından birbirine denk olmadıkları zaman bu durumda musannif hıfz ve sayı bakımından daha üstün olan rivayeti tercih eder ve diğer rivayeti bırakır veya ona işaret etmekle yetinir.
Bütün bunlar da hadisi zayıf kılmayan farklılıklardan öte değildir. Bu tür farklılıklar hadisi zayıf kılmaya gerekçe olmadığı için bu yönde gelen tenkitleri de geçersiz kılar.
Buhârî'de Cenâiz konusu içinde böylesi bir hadis vardır. Leys'in Zührî'den, onun da Abdurrahman b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Câbir şöyle demiştir: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), Uhud'da şehit düşenlerden bazılarını aynı mezarda defnedip içlerinden Kur'ân'ı en iyi bilenini de kıble tarafına öne koyuyordu."
Dârekutnî der ki: "İbnu'l-Mübârek bunu Evzaî kanalıyla Zührî'den mürsel olarak rivayet etmiştir. Ma'mer ise Zührî'den, o İbn Ebî Suayr'dan, o da Câbir'den rivayet etmiştir. Süleyman b. Kesîr ise bunu Zührî'den rivayet ederken: «Câbir'den işiten birinin bana bildirdiğine göre» demiştir. Muztarib bir hadistir."
İbn Hacer şöyle der: "Dârekutnî muzdariblik yönünü ortadan kaldırma imkanı olmasına rağmen bu hadisin muzdarib olduğunu söylemiştir. Zira Leys'in rivayetinde mübhem olan ravinin ismi açıklanabilir; Ma'mer'in rivayeti de Zührî'nin bunu iki hocadan işittiğine yorulabilir.
Evzaî'nin mürsel rivayetine gelince, burada Zührî'nin bu hadisi kimden aldığı zikredilmeden hadis nakledilmiştir. Hadisin muzdariblik yönünü ortadan kaldırma yollarından biri budur. Buhârî, bu konuda olan ihtilafı detaylı bir şekilde dile getirmiş, munkatı' olmasına rağmen Evzaî'nin rivayetini tahric etmiştir. Çünkü onun yanında hadisi Abdullah b. el-Mübârek, Leys ve Evzaî'den, onlar da Zührî'den nakletmiştir. Evzaî rivayet ederken arada Abdurrahman b. Ka'b'ı düşürürken Leys onu zikretmiştir. Ancak Zührî konusunda ikisi de ittifak halindedir ve Zührî'nin bunu hocasından işittiğini açıkça dile getirmişlerdir. Leys'in Abdurrahman b. Ka'b'ı zikretmesinin sika oluşundan olduğu söylenmiştir.
Süleyman b. Kesîr de bunu Zührî'den, o da Câbir'den işiten birinden rivayet etmiş ve Zührî ile Câbir arasında bir ravinin bulunduğunu göstermek istemiştir. Leys'in rivayeti de bunu pekiştirmektedir. Bu bakımdan burada muzdarib bir durum göremiyoruz.
Ma'mer'in rivayetine gelince, Süfyân b. Uyeyne bunu Zührî kanalıyla İbn Ebî Suayr'dan rivayet ederek muvafakat etmiş ve: «Ma'mer'in rivayetinin bunu desteklediğini gördüğümde Zührî'nin rivayetini Ma'mer'in rivayetine dayandırdım» demiştir."
Üçüncüsü: Ravilerden bazılarının hadisteki bir ziyadeyi sayıca kendilerinden daha fazla olan ravilerin aksine rivayette tek kalmasıdır. Ziyadeli olan hadis ile ziyadesiz olan hadis birbirine muhalif durmuyorsa böylesi bir ziyade kusur olarak görülmez; birbirine aykırı duruyorsa o zaman kusurlu olur. Aynı şekilde bu ziyadenin ravinin kendi yorumundan olduğu delillerle ortaya konulursa hadisin sıhhatini etkiler.
Dördüncüsü: Zayıf bulunan ravilerin bir hadisi rivayette tek kalmasıdır. Buhârî'de bu şekilde sadece iki hadis vardır ve birinin de mutâbaatı bulunmaktadır. Bu hadislerden biri Ubey b. Abbâs b. Sehl b. Sa'd'ın babası kanalıyla dedesinden rivayet ettiği: "Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellam) Lahîf adında bir atı vardı" şeklindeki hadistir.
Dârekutnî: "Zayıf bir hadistir" demiştir. Ubey b. Sa'd ise Ahmed ve İbn Maîn'in zayıf addettiği Ubey b. Sa'd es-Sâidî el-Ensârî'dir. Nesâî onun hakkında: "Kavi biri değildir, ancak kardeşi Abdulmuheymin b. Abbâs da bunu rivayet ederek ona mutâbaat etmiştir" demiştir. Tirmizî ve İbn Mâce ondan hadis rivayet etmişlerdir.
Bir diğeri de Buhârî'de Cihâd konusu içinde "Dâru'l-Harpte Bir Topluluğun Müslüman Olması" başlığı altında gelmiştir. Bu hadiste İsmâil b. Ebî Uveys, Mâlik'ten, o Zeyd b. Eslem'den, o da babasından naklen Hz. Ömer'in Heniy adındaki azatlısını koruluk bölgesinde görevlendirmesi zikredilir.
Dârekutnî: "İsmâil zayıf biridir" demiştir.
İbn Hacer ise şöyle demiştir: "Sanırım Dârekutnî, İsmâil'in özelikle bu hadisini zikretmiş, onun Buhârî'de bulunan diğer hadislerine değinmemiştir. Zira diğer hadisleri başka raviler tarafından da rivayet edilmişken bu hadiste kendisi tek kalmıştır. Şayet sebep buysa İsmâil bu rivayette de tek kalmış değildir. Zira Mâlik, Ma'n b. İsa'dan naklen İsmâil'in bu rivayetinin aynısını rivayet etmiştir."
Beşincisi: Ravilerinden bazılarının yanıldığına hükmedilen hadislerdir ki bunlardan bazıları hadisin sıhhatini etkilerken bazıları etkilememektedir.
Altıncısı: Bazı hadislerin, lafızlarında farklılığın olması bakımından hakkında ihtilaf bulunmasıdır. Lafzında farklılık bulunan hadis ile bulunmayan hadisi bir arada düşünme veya birini diğerine tercih etme imkanı varken böylesi bir durum tenkidi gerektirmez. Yolda kalan devesi ve babasının borcu konusunda Câbir'in hadisleri bu şekildedir. Ebû Hureyre'nin Zu'l-Yedeyn hakkındaki hadisi de böyledir.
Şerhte bu hadislere kendi konuları içinde gerekli açıklamalar yapılacaktır. Buhârî'de bu altı kısma giren 110 hadis bulunmaktadır. Bu hadislerin birçoğu Müslim'de de bulunmaktadır.
Buhârî'nin ravilerine yönelik yapılan tenkitlere gelince, bilinmelidir ki Buhârî birinden hadis almışsa o ravinin adaleti, zabtı ve benzeri konularda şüphesi olmadığı için almıştır. Bundan dolayıdır ki hadis imamları Buhârî ve Müslim'in eserlerine Sahîhayn demişlerdir. Buhârî ve Müslim'in Sahihleri'leri dışında başka bir eser için böylesi bir tanımlama yapılmış değildir.
Sahîhayn ravilerine yönelik tenkit yapılacaksa da bunun açık bir şekilde yapılması gerekir. Daha önce de zikrettiğimiz gibi ravi tenkidi farklı sebepler üzerinden yapılır. Ancak hepsini beş başlık altında özetleyebiliriz. Bunlar da bidat, muhalefet, hata, ravinin durumunun bilinmemesi ve ravinin tedlis veya irsâl yaptığı iddiasıdır.
Bidat konusunda, bidatçi olduğu söylenen kişi şayet böylesi bir bidate başkalarını davet etmiyorsa hadisleri kabul edilir, davet ediyorsa da kabul edilmez.
İbn Dakîk el-îd şöyle der: "Bidatine davet etmeyen birinin hadisi başka bir yerde de bulunduğu zaman bidatinin etkisini azaltmak ve ateşini söndürmek için hadisine itibar edilmez. Ancak bir hadis sadece onda bulunuyorsa, bu kişi sadûk ise, yalandan uzak durmasıyla ve dindarlığıyla biliniyorsa, hadis de sahip olduğu bidate yönelik değilse sünnetin elde edilip başkalarına ulaştırılması maslahatı gözetilerek o hadisi alınır."
Muhalefete gelince, şâz ve münker rivayetler bundan kaynaklanır. Zabt sahibi ve sadûk olan bir kişi, bir hadis rivayet eder de ondan daha hafız veya sayıca daha fazla kişi rivayetine muhalif olan bir hadis rivayet ederse sayıca daha fazla olanların hadisine itibar edilir. Bu durumda onun rivayeti de şâz bir rivayet olur. Hadisinde aykırılık daha aşırı olursa veya ezberi zayıf bulunursa bu durumda hadisi münker sayılır. Bu tür hadisler de Buhârî'nin Sahîh'inde çok az bulunmaktadır.
Hataya gelince, ravide bazen çok, bazen de az görülür. Bazıları da hatalarının çokluğuyla bilinir. Hatası bulunan raviden hadis geldiği zaman başka bir kanalla gelip gelmediğine bakılır. Şayet başka bir kanalla gelmişse kendisinde hata yapılan hadisin bir aslının olduğu anlaşılır. Ancak sadece bu ravinin kanalıyla gelmişse tenkide açık bir hadistir ve sıhhatine hükmedilmez. Sahîh'de böylesi hadisler bulunmamaktadır.
Cehalete gelince, Sahîh'de yer alan ravilerden hiç birinin durumu konusunda bir cehalet bulunmamaktadır. Çünkü Sahîh'in şartlarından biri ravinin adalet sahibi biri olmasıdır. Bundan dolayı Sahîh'de yer alan ravilerden birinin mechûl olduğunu iddia eden kişi, ravinin bilinen biri olduğu konusunda musannife karşı çıkmış olacaktır. Fazladan bilgiyi içerdiği için de ravinin bilinen biri olduğu iddiası mechûl biri olduğu iddiasından önceliğe sahiptir. Her hâlükârda Sahîh'de durumu mechûl olan bir ravi bulunmamaktadır.
İsnâdın munkatı' olması konusuna gelince, Buhârî'nin isnâda yönelik şartları bilindiği için böylesi bir tenkide karşılık verme, isimlerini sayıp haklarında söylenenleri zikretme gereği yoktur.
Buhârî bu eserinde sadece sahih hadislere yer vermesinin yanında hadislerdeki fıkhî hükümler ile hikmetleri de çıkarmaya çalışmıştır. O, derin anlayışıyla hadislerin metinlerinden birçok mânâ çıkarmış ve bunları onlara münasip başlıklar altında dile getirmiştir. Ahkâm ile ilgili âyetlere gereken önemi göstermiş, delâlet ettikleri şeyleri ortaya çıkarıp açıklamaya çalışmıştır.
Çoğu başlık altında bazı hadislere, herkes tarafından bilindiğini varsayarak veya daha önce geçmesini göz önünde bulundurarak isnâdını zikretmeden, sadece: "Filanın bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur" deyip delil olması bakımından muallak olarak yer vermiştir. Bazı başlıklarının altında bir hadis, bazı başlıklarının altında bir âyet bulunurken, bazı başlıkların altında hiçbir şey bulunmamaktadır.
Eserin bazı nüshalarında bazı başlıkların altında hiçbir hadisin bulunmadığı, bazı hadislerin de başlıklarının olmadığı görülmüştür. Bazıları tarafından sorun olarak görülen bu durumu Ebû Zer el-Herevî gidermiştir. Ebu'l-Velîd el-Bâcî'nin Esmâu Ricâli'l-Buhârî eserinde zikrettiğine göre Herevî, Ebû İshâk el-Müstemlî'den naklen şöyle demiştir: "Buhârî'nin kitabını Firebrî'nin yanında bulunan nüshanın aslından kopyaladım. Kopyalarken bazı yerlerin eksik bazı yerlerin de boş olduğunu gördüm. Bazı hadislerin de başlığı yoktu. Bundan dolayı bazı yerleri başka yerlere ekledim."
el-Bâcî der ki: "Müstemlî'nin, Serahsî'nin, Kuşmîhenî'nin ve Ebû Zeyd el-Mervezî'nin Buhârî nüshalarının aynı asıldan kopyalanmasına rağmen takdim ve tehir açısından birbirinden farklılıklar göstermesi de bize bunu göstermektedir. Her biri asıl nüshaya ait olan bazı kağıtların farklı yerlere ait olduğunu düşünmüş, her biri bu kağıtları farklı bir yere eklemiştir. Bundan dolayı bazen iki veya daha fazla başlığın, altında hiç hadis olmadan birbirinin ardından geldiği görülür."
İbn Hacer der ki: "Bu da güzel bir tutumdur. Zira bazen bir başlık ile o başlık altındaki hadisi bir arada düşünmek epey zor olabilir. Ancak bu durum çok az yerde görülmektedir."
el-Bâcî'nin söylediği tenkide açıktır. Zira eser, müellifine yazıldığı tertiple ve başlıklarıyla birlikte okunmuştur. Eserde yer alan başlıkların bazıları açık, bazıları da kapalı olabilir. Açık olan başlık, altında zikredilen hadislerle mutabık olan başlıktır. Burada başlık altında o konu hakkında gelen hadisler zikredilir. Başlık müellifin kendi lafzıyla gelebileceği gibi altındaki hadislerin lafızlarıyla da gelebilir. Bazen başlık mânâ olarak iki ihtimal taşırken altındaki hadisler bu iki ihtimali bire indirir. Bazen de durum bunun aksidir. Hadisler iki farklı mânâya gelme ihtimali taşırken müellif attığı başlıkla ihtimalleri teke düşürür. Burada da başlık, müellifin hadislerden anladığı şeyin genel bir özeti gibidir.
Örneğin müellif, başlık altında genel olarak gelen hadislerden kastın başlıkla özel olduğunu, özel olarak gelen hadislerin de başlıkla genel olduğunu belirtebilir. Ya da başlık altında özel olarak gelen hadisin zahirinden anlaşıldığından daha genel olduğunu başlıkla dile getirebilir. Mutlak veya mukayyed olarak gelen hadislerin başlığına yönelik de özel veya
genel olarak gelen hadislerde yaptığı gibi yapabilir. Aynı şekilde kapalı ifadelerin açıklanması, zahir olanın yorumlanması, mücmel olan şeyin detaylandırılması konusunda da aynı durum söz konusudur.
Buhârî'nin genel olarak başlıkları bu yöndedir. Bundan dolayı âlimler: "Buhârî'nin fıkhı başlıklarındadır" demişlerdir. Bunu da daha çok başlık altında şartlarına uygun ve mânâsı açık bir hadis bulamadığı zaman yapar ve konuyla ilgili fıkhî tercihini başlığa yansıtır. Bu yönde bazı hadislere farklı başlıklar altında göndermelerde ve işaretlerde bulunur ve bir hadisin ihtiva ettiği farklı mânâları okuyucuya sunmak ister.
Başlıklarını da genelde: "Şöyle olur mu?" gibi soru kalıbında veya: "Şöyle şöyle diyenler" şeklinde atar ve o konuda hükmün sâbit olup olmadığını net bir şekilde ortaya koyar. Bazen bir konuda başlığını farklı mânâları barındıracak şekilde koyar ve bununla okuyucuya konu hakkında başka ihtimallerin olabileceğini bildirmek ister.
Bazı olay veya amellere has hadisleri zikrederken ise başlığı kendi görüşünü yansıtmayacak şekilde atar. Bazen başlığı kendi şartlarına göre sahih olmayan bir hadisin lafzını ima edecek şekilde, bazen de böylesi bir hadisin lafzını kullanarak açık bir şekilde atar.
"İmamlar Kureyş'tendir" başlığı bu şekildedir. Bu başlık Hz. Ali'den rivayet edilen ve Buhârî'nin şartlarını taşımayan bir hadisin lafzıdır. Bu konuda: "Devamlı olarak Kureyşli bir yönetici bulunur..." hadisini de zikreder.
Bazen başlığı kendi şartlarını taşımayan bir hadisin lafzıyla atarken, bu başlığın altında bir haber veya bir âyet zikreder. Bununla: "Bu konuda benim şartlarımı taşıyan bir hadis yoktur" demek ister.
Eserdeki bu ince detayları bilmeyen bir kişi Buhârî'nin bu eseri temize çekmediğini (müsvedde olduğunu) düşünür. Özetlersek Buhârî'nin başlıkları hayret vericidir ve akılları dehşete düşürmüştür. Şair boşuna dememiş:
"En güçlü âlimler bile aciz kalmıştır
Başlıkların esrarını ortaya çıkarmada."
Rivayet edildiğine göre Buhârî bu eseri Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesallem) kabri ve minberinin yanında temize çekmiş, her bir başlık için de iki rekat namaz kılmıştır. Eserin böylesi bir değerde olmasının sebebi bu olsa gerektir.
Buhârî bazen bir hadisi farklı başlıklar altında parçalar halinde veya muhtasar bir şekilde zikredip tekrar eder.
Ebu'l-Fadl b. Tâhir, Cevâbu'l-Müteannid eserinde şöyle der: "Buhârî bazen bir hadisi farklı kanallarla birden fazla başlık altında başlığın mânâsını verecek şekilde zikreder. Bir hadisi farklı yerlerde aynı isnâd ve aynı lafızla zikrettiği de nadirdir. Bazen bir hadisi farklı başlıklar altında farklı kanallarla farklı bir mânâyı verecek şekilde zikreder. Bir başlık altında bir sahabiden zikrettiği bir hadisi başka başlık altında başka bir sahabiden nakleder. Bununla da hadisi ğarîb (tek kanallı) olma özelliğinden çıkarmış olur. Hocasına ulaşana kadar ikinci, üçüncü ve diğer tabakalardaki raviler için de aynı şeyi yapar.
İşin uzmanı olmayanlar bunun tekrardan ibaret olduğunu düşünebilir. Oysa her tekrarın farklı bir faydası vardır. Bir hadis birden farklı mânâya gelebilir. Bu hadisi mânâlarından birine uygun düşen bir başlık altında zikrettikten sonra başka bir mânâsına uygun düşecek şekilde farklı bir kanalla başka bir başlığın altında zikretmiştir. Bir hadis bazı raviler tarafından tam metniyle rivayet edilirken bazı raviler tarafından da muhtasar bir şekilde rivayet edilmiştir. Buhârî bu hadisi geldiği şekliyle naklederek ravilere yönelik şüpheleri de gidermiş olur. Bazen de raviler bir hadisi farklı lafızlarla naklederler. Ravilerden birinin kullandığı bir lafız da başka bir mânâyı verebilir. Şayet bu hadis şartlarına uyuyorsa Buhârî her bir lafız için başka bir başlık kullanır.
Bazı rivayetler hem mevsûl, hem de mürsel olarak gelmiştir. Buhârî bunlardan mevsûl olanı tercih edip ona dayanmış, mürsel olan rivayeti de mevsûl olanın sıhhatini etkilemediğini belirterek zikretmiştir. Bazı rivayetler de hem merfû, hem de mevkûf olarak gelmiştir. Mevsûl ve mürsel olan rivayetlerdeki tavrın aynısını burada da göstermiştir.
Bazı hadislerde raviler isnâdda bir ravi fazla zikrederken bazıları bir ravi eksik zikretmiştir. Buhârî böylesi hadislere her iki kanalıyla yer vermiştir. Çünkü hoca talebesine birinden naklen bir hadis aktarabilir. Bu talebe de söz konusu kişiyle karşılaştığında hadisi ondan da işitebilir. Bazen de mu'an'an olarak rivayet edilen bir hadisi ravinin hocayla karşılaştığı sâbit ise açık bir lafızla işitmiş gibi zikretmiştir.
Bir hadisi farklı başlıklar altında parçalar halinde veya muhtasar olarak zikretmesine gelince, bir hadis kısa bir metinle gelmişse ve birden fazla
hüküm içeriyorsa Buhârî hadisin tamamını veya bir bölümünü başlığın içeriğine uygun düşecek şekilde zikreder. Hadisin sadece bir kanalı varsa bir başlık altında mevsûl, başka başlık altında muallak, bir başlık altında tam metniyle, başka başlık altında da kısa bir şekilde zikreder. Hadis her biri farklı bir hükmü içeren cümlelerden meydana geliyorsa uzatmamak için hadisin her bir cümlesini başka bir başlık altında zikreder. Bazen de hadisin tamamını verir.
Buhârî'nin nüshalarından birinde hac konusu içinde "Arafat'ta Hutbeyi Kısa tutmak" başlığından sonra "Vakfe Yerine Gecikmeden Gitmek" başlığında Buhârî: "Bu konuda Mâlik'in İbn Şihâb'dan olan bir rivayeti de vardır. Ancak hadisi aynıyla burada da tekrar etmek istemiyorum" demiştir. Fethu'l-Bârinin mukaddimesinde de belirtildiği gibi Buhârî kitabında bir hadisi farklı başlıklar altında hem isnâdı, hem de metniyle birlikte tekrar etmek istemez. Kitabında bu şekilde hadisler yer almışsa da kasıtsızdır ve çok azdır.
Muhaddis arkadaşımız Bedr el-Meşhedî'nin bana getirdiği kağıtta İbn Hacer'in kendi el yazısıyla şöyle yazdığını gördüm:
"Buhârî'nin farklı iki yerde hem isnâd, hem metniyle birlikte tekrar ettiği hadislere şu örnekleri verebiliriz:
Abdullah b. Muğaffel'in «Adamın biri (kaleden aşağıya) yağ dolu bir tulum attı» hadisini Buhârî humus konusunun sonları ile av konusu içinde aynen tekrar etmiştir.
Hacda deve kurban etme ile ilgili Sehl b. Bekâr'ın Vehb'den rivayet ettiği hadisi Buhârî aynı konu içinde, ancak farklı iki başlık altında aynen tekrar etmiştir.
Hârise'nin öldürülmesi ve annesinin bu yönde Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) sorusu ile ilgili hadisi, hem Bedir savaşı, hem de rikâk konuları içinde aynen tekrar etmiştir.
«İki adam Mescid'den çıktıklarında ellerinde sanki lambalar vardı» şeklindeki hadisi hem mescidler, hem de Ay'ın yarılması konuları içinde aynen zikretmiştir.
Enes'in: «Ömer, Abbâs'ı alıp yağmur duasına çıkardı» hadisini hem istiskâ, hem de Abbâs'ın faziletleri konusu içinde aynen tekrar etmiştir.
Ebû Bekre'nin: «İki Müslüman karşılaştığı zaman...» şeklindeki hadisini hem îmân, hem de diyetler konusu içinde aynen tekrar etmiştir.
Ebû Cuhayfe'nin: «Hz. Ali'ye, Kur'ân dışında yanlarında Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellam) bir şeylerin bulunup bulunmadığını sordum» şeklindeki hadisini hem mukâtele, hem de kâfir birine karşılık Müslüman birinin öldürülmemesi başlığı altında aynen zikretmiştir.
Huzeyfe'nin: «Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bize iki hadiseden bahsetti» hadisini hem rikâk, hem de fitneler konusu içinde aynen tekrar etmiştir.
Ebû Hureyre'nin bedevilerden birinin Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) tarımla uğraşan biri olmadığını söylemesiyle ilgili hadisini biri Hars, biri de Tevhîd olmak üzere iki konu içinde aynen zikretmiştir.
Amr'ın Nadîr oğullarının mallarıyla ilgili hadisini biri Cihâd biri de Tefsir olmak üzere iki konu içinde aynen zikretmiştir.
Ebû Hureyre'nin: «Eyyûb çıplak bir şekilde yıkanırken...» şeklindeki hadisini biri enbiyâ, biri de tevhîd olmak üzere iki konu içinde aynen zikretmiştir.
Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem): «Geride bıraktıklarım miras olarak paylaştırılamaz» hadisini biri humus biri de cihâd olmak üzere iki konu içinde aynen zikretmiştir.
Abdullah b. Amr'ın zımmî birini öldüren kişi hakkındaki hadisini biri cizye biri de diyet olmak üzere iki konu içinde aynen zikretmiştir.
Ebû Saîd'in, kişinin bir sütreye karşı namaz kılması ile ilgili hadisini biri namaz, biri de İblis'in vasıfları olmak üzere iki konu içinde aynen zikretmiştir.
Ebû Hureyre'nin: «Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) beni Ramazan zekatını korumakla görevlendirdi...» şeklindeki hadisini biri vekâlet biri de Kur'ân'ın faziletleri olmak üzere iki konu içinde aynen zikretmiştir.
Adiy b. Hâtim'in: «Biri fakirlikten yana şikayet eden iki adam Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) geldi...» şeklindeki hadisini biri sadakalar biri de peygamberliğin alametleri olmak üzere iki konu içinde aynen zikretmiştir.
Enes'in Uhud savaşında Müslümanların hezimete uğramasıyla ilgili hadisini biri Uhud savaşı biri de Talha'nın faziletleri olmak üzere iki başlık altında aynen zikretmiştir.