Kitap Salavatı Kübra Tercüme ve Şerhi
Yazar Abdülkadir Geylani
Tercüme Hekim Süleyman Hasbi Efendi
Yayınevi Çelik Yayınları
Kağıt Cilt 2. Hamur , Karton Kapak Cilt
Sayfa Ebat 440 sayfa - 15x22 cm
Abdülkadir Geylani Salavatı Kübra tercüme ve şerhi kitabını incelemektesiniz.
Çelik Yayınları Delaili Abdülkadir Geylani Salavatı Kübra tercüme ve şerhi hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Delaili Abdülkadir Geylani Salavatı Kübra Tercüme ve Şerhi
Salavat-ı şerife, Hz. Peygamberimiz ile, her an ve her mekânda iletişim üzere olmaktır. Resülullah üzerine Salât ve Selam getirmek, ona yakınlıktır ve duaların kabulüne delildir. Bu münasebetle Allah (c.c.)'a yakınlığa sebeptir. Bunun için "salânın huzurlu kalp ile okunması gerekir. Huzur-u kalp ise, salât ve selâmın yerinin ve manasının tam anlaşılması ve açıklığa kavuşmasıyla mümkündür ki; İlahî sırlara vakıf Kutb-u Rabbani Abdülkadir Geylâni Hazretleri'nin evrad-ı şerifesini ve "Salat-ı Kübra" isimli "Delâil-i Hayrat'ını sevenlerin, salihlerin ve din kardeşlerimizin, din-i mübini okurken mânâ ve ışıklarını tefekkür etmesi için huzurlu kalp üzere olması gereklidir. İyi biliniz ki, salavat-ı şerifenin fazilet ve faydaları, mükafatı ve sevapları, hasıl ettiği manevi meyveleri sayılamayacak kadar çoktur. Aklın bunları kavraması zordur. Anlamaya akıl kafi gelmez. Hatta otorite sahibi araştırmacılar ve büyük müfessirlerin bazıları: "Cenab-ı Fahr-i Resül üzerine salât, "efdal ibadetlerdendır," demişlerdir. Zira, Hz. Muhammed'in üzerine bizzat Allahı.) Teala hazretleri salât selam getirmiş melâike-i kırâmın ve insanların salât ve selam getirmelerini de emretmiştir.
TAKRİZ
Delâil-i Abdülkâdir Geylânî isimli bu kitap, Hz. Muhammed Efendimizin ve O'nunla vücut bulan Kur'ân-ı Hakîm'in âlemşümul değerini ortaya koyma bakımından takdire şayandır. Üstad Abdülkâdir Geylânî Hazretleri Delâil'i yazarak, Süleyman Hasbî Efendi de âyet ve hadislerle tercüme ve şerh ederek, Nûr-u Muhammedi'nin anlaşılmasına, hikmetli açıklamalarıyla da toplumumuzun gönül dünyasına yeni bir ışık tutacağını düşünüyorum.
Geylânî Hazretleri, bir şiirinde "Zaman bizi geriye atmış olsa da biz önümüze geçmiş olanlardan öndeyiz" demektedir. Bu süreç, bütün düşünenler ve akledenler için geçerli olsa gerek. Bir Hadîs-i şerifte, "Âdem suyla toprak arasındayken ben Nebî idim" buyurulmaktadır. Ve önce "Hz. Muhammed'in nuru yaratılmıştır" Hadisi şerifi'ni; Allah'ın "Yerin ve göğün nurudur" âyetiyle "bağlantı kurarak, anlamaya çalışırsak, Mutlak Nûr'un Rahman ve Rahîmiyet tecellîsinin, insanlık alemindeki tezahürünün ismi; Nûr-u Muhammedî'dir. Bu Nûr-u Muhammedi hayatın dengeli ve kemâl üzere var olup devam etmesini sağlar. İş böyle olunca, Onun şefaatine olan ihtiyacımız kaçınılmaz olur. O Nûr-u Muhammed ki, Hz. Nuh'u tufanda selâmete çıkaran, Hz. Musa'da kelîmullaha dönüşen, Hz. İsa'da ölü kalpleri dirilten hikmetli zuhurlara neden olmuştur.
Delâil-i Abdülkâdir Geylânî'yi günümüz Türkçesine kazandıran Sayın Ahmet Coşkun Beyefendi'nin bu çalışmasının bir başlangıç olduğunu düşünerek tebrik eder ve tasavvuf dünyasının diğer yıldız isimlerinin eserlerini de çağımıza uygun bir anlayışla kaleme alması hususunda göstereceği hizmet ve gayreti umutla beklediğimizi arzederim.
Niyazi Balin
Emekli Milli Eğitim Şube Müdürü
TERCÜME HAKKINDA
Delail-i Abdülkadir Geylani, ağırlığı ve derinliği çok fazla olan bir kitap. Bütün cepheleriyle bakıldığında, bu anlaşılmaktadır. Abdülkâdir Geylânî Hazretleri vefat ettiğinde sene 1165 idi. Delâil bu tarihte yazılsa dahi 1888 yılına kadar Türkçesi olmadığı için, Türkçe konuşup Arapça bilmeyen Türkler tarafından okunâmamıştır. Yâni 723 sene bu kitap sadece Arapça bilenler tarafından okunup yorumlanmıştır. II. Abdülhamid Han'ın isteği ile Türkçe'ye şerh ve tercüme edilen Delâil'in Tercümesi, 1888 yılında devlet matbaasında basılarak Türkçe bilen insanlara ulaştırılmıştır. O yıldan sonra bir daha ne Türkçesi ne de Arapçası basılmamıştır. Allah'ın lütfü ve keremiyle bugünkü anlayacağımız Türk Diliyle basılması 850 sene sonra bizlere nasip oldu.
Kitap 1888'de Arapça, Farsça, Urduca, Fransızca bilen Osmanlı Türkçe'sine hâkim Süleyman Hasbi Efendi tarafından kazandırıldı. Bugünkü Türkçemize ise araştırmacı-yazar Osmanlıca öğretmeni Ahmet Coşkun Hocamız tarafından kazandırıldı. Süleyman Hasbi Efendi'nin çok kısa hayat hikâyesine Meydan Larousse'da rastladık. Bu bizi tatmin etmedi, hatta bir gün kitap hakkında sohbet ve görüş alışverişinde bulunurken, Çaykaralı iş adamlarımızdan Celal Coşkun; "Kardeşim kim bu Süleyman Hasbi Efendi? Bu zat-ı muhteremin kim olduğu neden bilinmiyor? Böyle bir kitabı Türkçemize âyet ve hadislerle yorumlayarak kazandıran bu kişinin kim olduğunu nasıl bilmiyoruz!.." deyince, biz de bu işi arkeolog-araştırmacı Galip Kapusuz'un yardımıyla çözdük.
Süleyman Hasbi Efendi'nin kısa da olsa hayat hikayesinden bazı kesitleri, ölüm tarihini ve eserlerini tespit ettik. Eserimize de koyduk. Bu araştırmada şunu anladık ki, eser üreten, emek çeken insanların kısa hayat tarihçeleri ürettikleri ürünlerde bulunmalı. Bu zenginlik çağlara taşınmalı. Çünkü her usta ve eseri, yaşadığı çağının bir parçasıdır. Ahmet Coşkun hocamızın hasbî ve mütevazi davranışına rağmen hayatından kısa kesitleri de şu şekilde tespit ettik;
1951'de Kangal-Alacahan'da doğdu. Diyanette görev aldı, 1982 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Filolojisi Bölümü'nden mezun oldu. 1991'de Bulgaristan'da Şumnu vilayetinde İmam-Hatip Lisesi'nde Arapça ve meslek dersleri öğretmeni ve idareci olarak, 1995'te Nahçıvan'daki İmam Hatip okulunda Arapça öğretmenliği, 1995-1998 Mahaçkale'de Abidin Topbaş ve ailesinin yaptırdığı Yusuf Bey (Merkez) Camii'nin açılışını gerçekleştirip iki yıl da görev yapmıştır.
Litvanya'dan dönükten sonra Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde Osmanlıca öğretmenliğine başladı. Nasıl başladığını kendisinden dinleyelim; "2001-2002 yılında Dünya Türk ve Müslüman Toplulukları Konferansı'nda Litvanya Tatarları Temsilcisi Adamos (Adem) Gasanovic ile tanıştık. Israrla benden, kendilerine yardım edip Litvanya'da devletin kendilerine verdiği 18 dönümlük arazı üzerine okul, yurt, otel, kütüphane ve cami yapmamızı istedi. Meğer Dağıstan Müftüsü Ahmet Hacı beni göstererek; "Adem Efendi, senin işini yapsa yapsa bizim kadımız yapar" demiş ve Adem beyi bana yönlendirmiş. Adamcağızın bana olan teveccühüne ve ısrarına karşı, ne yapacağımı şaşırdım. "Bu işi kime söyleyeyim, kim nasıl yapar, bu kadar akça nereden bulunur" diye düşünürken aklıma Hacı Hafız Mustafa Çıtlak Ağabeyimiz geldi. Hemen telefon ettim. "Konferans bitince misafiri al buraya getir" dedi. Adem beyi alıp götürdüm, Hacı Mustafa ile Adem bey sarıldılar. İkisinin de gözleri doldu...
İkramdan sonra okul, cami, yurt, otel, kütüphane işini konuşmaya başladılar. Hacı Mustafa; "Litvanya'ya geleceğini ve arazide pürüz çıkmazsa bu külliyeyi oradaki Türklere ve Müslümanlara kazandıracağını söyledi. İki ay sonra Litvanya'daydık. Adamos bizi evine yemeğe davet etti. Misafir olduk. Türkiye'den başka misafirler de vardı. Sohbet Türkiye'den ve Osmanlı'dan açılınca; Adamos bir kucak Osmanlıca, elle yazılmış ve matbu olarak basılmış kitaplarla odaya girdi. "Bunlar Türkçe, bunlardan çok şey öğrendik" dedi. Misafirlerden Osmanlıca bilmeyen biri Adamos'a "Bu kitapları İstanbul'dan ne zaman getirdiniz?" diye sordu. Adamos tebessümle, ama gözlerinin içi ağlayarak; "Bunları ben getirmedim, bu kitapları dedelerimiz ve onların dedeleri getirmişler. Eskiden İstanbul; ilmin, bilimin, fennin, tıbbın ve bütün güçlerin merkezi imiş. Atalarımız İstanbul'a gider, ilim, bilim, tıp, fen ne lazımsa öğrenirler; gelirken de bu kitapları alır gelirlermiş. Son 150 senedir gençlerimiz, artık Amerika'ya, İngiltere'ye, Fransa'ya, Rusya'ya gidiyorlar. İstanbul'a turistik gezi yapmaya geliyorlar" diye içli ve üzüntülü bir konuşma yaptı. 78 yaşında bir Litvanya'linin bu hali bizi çok etkiledi.
O günlerde, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi Müdîresi Serpil Güleçyüz Hanımefendi'yi ziyaret ettim. (Allah Serpil Güleçyüz Hanımefendi'nin tüm ecdadına rahmet eylesin kendisine sağlıklı ve selâmetli ömür versin.) Görüşmemiz esnasında "Hocam anlat, ne var ne yok?" dediler. Ben de; Litvanya'daki yaşadığımız olayı anlattım. Başöğretmen Serpil Hanım çok duygulandı "ilmin, bilimin, tıbbın beşiği, dünyanın incisi, dünyaya ışık saçan İstanbul..." dedi ve biraz durakladıktan sonra; "Hocam, Osmanlıca kursu açalım, geçmişimizi, insanlarımızın asıl kaynaklarından öğrenmelerine yardımcı olalım" diyerek kursu yapıp yapamayacağımı söyleyince, ben de yapabileceğimi söyledim. Kurs açıldı. O günden sonra her sene temel ve tekâmül grupları olarak Osmanlıca kursu devam etmektedir.
Ahmet Coşkun hocamızın hayatından, İstanbul'la ilgili kısa bir kesit, bizi de duygulandırdı. Delâil'in sadeleştirilmesi Ahmet Hocamıza nasip oldu. Akıcı üslubu, Osmanlıca'ya hâkimiyeti ve daha da önemlisi mânâya hâkimiyeti bizler için de bir şans. Uzun ömürle devamını temenni ederiz.
El hasıl; Delâili Abdülkadir Geylani 'yi yayınlamayı bize nasip ettiği için, Allah'a sonsuz hamd ve senalar eder, " Salavâtı Kübra " sahibinin himmetine, Resulullah'ın şefaatine, nail olmayı ümit ederiz.
Yayıncı
SÜLEYMAN HASBÎ EFENDİ
Delâil-i Abdülkâdir Geylâni'yi Türkçe'ye şerh ve tercüme eden Süleyman Hasbî Efendi Pravişteli'dir. Drama'da doğduğu bilinmekle birlikte doğum tarihi bilinmemektedir. Risale-i mefkûd isimli kitabın baştarafında Pravişte müftüsü, Ayıntab kaymakamı olarak ismi geçmekte, ancak tarih verilmemektedir. Hekim olan Hasbî Süleyman veya Süleyman Hasbî Efendi saraya kâtib olur. II. Abdülhamîd Hân'ın fermanıyla başkatipliğe yükselir. Çok çalışkan olan Hasbî Efendi başkatipliğin yanında bir çok Arapça-Farsça eseri de Türkçe'ye çevirir. Nusayrîlik üzerine geniş bir çalışması olmuştur. Yaptığı çalışma ile Nusayrîliğin bozuk itikadının Hristiyanlıktan etkilendiğini ispat etmiştir.
Şöyle ki, Nusayrîlik i'tikadında "Ali" tanrıdır. "Muhammed" isim, Selmân-ı Fârisî ise, "bab"dır. Bu durum A (ayn), M (mim) ve S (Sin) sembolleriyle ifade edilir. Süleyman Hasbî Efendi bu üçlü sistemi Hristiyanlıktaki "Baba-oğul-ruhu'l-kudüs" sistemiyle açıklamıştır. Ümmet içerisinde meydana gelen düşünce kirliliklerini önlemek için gayret sarfetmiştir. Arapça-Farsça ve Urduca bilen Hasbî Süleyman Efendi'nin çeşitli eserlerinde; Süleyman Hasbî, Hasbî Süleyman Efendi, Praviştavî Hasbî Süleyman, Pravişteli Hasbî Süleyman, Süleyman Hasbî Efendi şeklinde yazılmıştır. 1909'da İstanbul'da vefat etmiştir.
Tercüme ettiği eserler;
1872'de Nablusî'nin rüya tabirleri ile ilgili Ta'tîru'l-En'am fi ta'bîri'l-Menâm kitabı
1882'de fıkıhla ilgili Tafsîl-i Tavzîhi'l-kavâid-i fıkhiyye ve'l-usûliyye (İslâm hukuku ile ilgili)
1885'de Umdetü's-sâlihîn Tercemet-i Gunyetü't-Tâlibîn "İslâm dini ibadetleri ile ilgili)
1888'de Şerh-i Terceme-i Delâil (Tasavvufla ilgili)
1883'de basılmış olan Mirkat-ı merâtib-i ilm-i ledünnî fı menakıb-ı Abdülkâdir Geylânî (Biyografi)
Bütün bunların yanında Gelenbevîzâde Ahmet Tevfik Efendi'nin tercümeye başladığı Tehafüfü'l-Felasife (Felsefenin Yıkımı) isimli kitabı kaldığı yerden devam ederek bitirmiştir.
Çalışkanlığının ve gayretinin bizlere örnek olması dileğiyle, bu hususta nebze miktarı da olsa esere katkımın sağlanmasına sebep olan Ahmet Coşkun hocamıza sağlık ve gayret temenni ederim. ( Salavatı Kübra Tercüme ve Şerhi, Abdülkadir Geylani, Çelik Yayınları, Delaili Abdülkadir Geylani, Salavatı kübra kitabı )
11.05.2006 Amasya
Araştırmacı Galip Kapusuz
Çelik Yayınları Abdülkadir Geylani Salavatı Kübra tercüme ve şerhi kitabı nı incele diniz.
Diğer Özellikler |
Stok Kodu | 9789759199432 |
Marka | Çelik Yayınevi |
Stok Durumu | Var |
9789759199432
Havale / Eft :
Havale İle : 179,45 TL
Kapıda Ödeme :
Kapıda Ödeme ile : 185,00 TL
Tek Çekim :
Kredi Kartı ile : 185,00 TL
Mağazamızda taksit için en az 200 TL lik ürünü sepete eklemeniz gerekir
Salavatı Kübra Tercüme ve Şerhi ÇELİK isimli ürün ile alakalı tarafınıza teklif verebilmemiz için aşağıdaki formu eksiksiz olarak doldurunuz. Bilgilerinizin bize ulaşmasının ardından en kısa sürede teklifimizi tarafınıza ileteceğiz.