Kitap Bediüzzaman Said Nursi Tarihçe-i Hayatı, Lugatçeli
Yazar Bediüzzaman Said Nursi
Yayınevi Söz Basım Yayın - Nesil Yayın
Kağıt Cilt Ivory Kağıt- Termo Deri Cilt
Sayfa Ebat 942 Sayfa - 14x21 cm - Çanta Boy
Yayın Yılı Lugatlı, Ayet hadis mealli, indeksli, sayfa altı dipnotlu
Nesil Yayınları, Söz basım yayın Tarihçei Hayat adlı kitabı incelemektesiniz.
Termo Deri Büyük Boy Tarihçe-i Hayat kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartlarıbilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Takdim
Elinizdeki
Tarihçe-i Hayat, 1958'de hazırlanarak üstad
Bediüzzaman Said Nursi 'nin nazarından geçmiş, "Şahsıma ait bahislerden ziyade hizmet-i Kur'âniyeye müteallik kısımlar neşredilmeli" diyen üstad'ın tashih ettiği şekilde neşredilmiştir. Eserin içinde münderiç "Âyetü'l-Kübra" ve "Münâcat" gibi risalelerin ilâvesini ise
Bediüzzaman Hazretleri bizzat tensib etmiş ve
Risale-i Nur Külliyatından mâdud bu eser için "Yirmi mecmua kadar ehemmiyeti var" diyerek tavsiyede bulunmuştur.
Bu itibarla,
Tarihçei Hayat 'ta muhterem
müellifin son iki senelik hayatı ve dar-ı bekaya irtihalleri bulunmamaktadır.
Bediüzzaman Hazretleri, 23 Mart 1960'ta, Ramazan'inyirmibeşinci günü Urfa'da âlem-i faniden âlem-i bakîye irtihal etti. Cenaze namazı, kardeşi Abdülmecid Efendi ile Türkiye'nin dört bucağından gelebilen talebeleri, dostları ve Urfa halkı tarafından eda edildi, üç ayı mütecaviz bir zaman sonra 27 Mayıs idaresi tarafından mezarı yıkılarak mübarek naşı meçhul bir yere nakledildi.
Bediüzzaman Said Nursi 'ninvefatında, tereke hakimi tarafından tesbit edilen saat, cübbe gibi 200-300 lira tutan eşyası, onun aleyhindeki ithamlara en güzel cevabı teşkil etmiştir. Ömrü boyunca mal mülk sahibi olmamış bu büyük zatın hayatı gibi mematı dahi, onun yegâne gayesinin rıza-yi İlâhîye erişmek ve bu vatan evlâdının imânına hizmet etmekten ibaret olduğunu, bazı garazkârların itham ettikleri gibi dünyevî bir menfaat veya siyasî bir gaye peşinde koşmadığını, ehl-i insafa isbat etmiştir.
Tarihçei Hayat 'in Sözler Yayınevi tarafından yeniden neşredilişi, Bediüzzaman Hazretlerinin vefatının onaltıncı senesine rastlamaktadır. Geçen zaman içinde şu hakikat alenî ve pek aşikâr göründü ki: Kur'ân-ı Hakîm'in, asrımızın fehmine bir dersi olan
Risale-i Nur Külliyatı, dahil ve hariçte fevkalâde inkişaf ve hizmete medardır. Bu suretle
Tarihçe-i Hayat'a dercedilen muhterem Üstad'in yazı, mektup ve müdafaalarındaki ifade ve beyanlarının tahakkuk ve tezahür etmiş olması, ehemmiyetle kayda değer bir hadisedir. Çünkü bu hadise,
Bediüzzaman'ın Kur'ân hadimi ve îmân-ı tahkikî muallimi olarak yaşadığını göstermektedir. Yeni yetişen nesil, îmân ve Kur'ân dersinde İşte böyle bir ilme muhtaçtır. Bu ihtiyaç sebebiyledir ki bu millet, bu memleket, bu zaman ve zemin Risale-i Nur hakikatine karşı lâkayd kalmamıştır. Kalamazdı da... Çünkü
Bediüzzaman Hazretleri, asr-ı hâzırın ve gelecek nesillerin fıtrî ihtiyacını ve zamanımızın iktizasını, tâ bir asır önce keşfetmişti.
Reis-i Cumhura ve Başvekile yazdığı son mektuplarından birisinde, vaktiyle şarkta kurulacak olan üniversite için görüşlerini şöyle açıklıyor ve bu üniversitenin lüzum ve ehemmiyetini dile getiriyordu:
"Felsefe fünunu ile ulûm-u diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti İslâmiyet hakaikiyle tam müsalâha etsin ve ehl-i mektep ve ehl-i medrese birbirine yardımcı olarak ittifak etsin."
İşte Risale-i Nur hizmetinin ve dâvasının özü ve ruhu budur.
Bediüzzaman Hazretleri böyle bir üniversiteyi, şimdi ciddî ve vahim bir hal alan bir tehlikeye karşı bir tedbir olarak da düşünmüş, bu tehlikeye yirminci asrın başından itibaren dikkat çekmiştir. Bu tehlike anarşi, komünizm ve menfî ırkçılık gibi tehlikelerdir. Bediüzzaman, Afrika'da Cami'ül-Ezher olduğu gibi Asya'da da, hususan İslâm âleminin merkezi durumunda olan şarkî Anadolu'da bir darülfünun, bir İslâm üniversitesinin açılması ile, İslâm milletleri arasına sokulacak ırkçılık fitnesine karşı durabileceğini ve hakikî milliyet olan İslâmiyet milliyeti çerçevesinde kardeşçe yaşamanın mümkün olabileceğini belirtmiştir.
Nitekim ırkçılık bugün bir problem halini almıştır. Millî birliğimizi tahribe müteveccih hücumlarda, yıkıcı ve bölücü cereyanlarda menfî ırkçılık fikrine daima bir tahrik unsuru olarak başvurulması, Bediüzzaman Hazretlerinin ısrarla dikkatleri menfî ırkçılık tehlikesine çekmek isteyişindeki mânâyı ortaya koymaktadır.
Irkçılık meselesinde olduğu gibi, daha birçok siyasî ve içtimaî meselelerde de Bediüzzaman Hazretlerinin koyduğu teşhis ve gösterdiği çareler günümüzde canlılığını korumakta, hatta zaman geçtikçe onun fikirlerinin değeri daha iyi anlaşılmaktadır.(1)
Hazret-i Üstadın Hizmetinde bulunan Talebeleri
(1)Bu Tarihçe-i Hayata Hazret-i üstad'ın son hayatında "Reis-i Cumhur'a ve Başvekile" diye yazdığı mektubu ile vefatından az önce talebelerine yazdığı son vasiyetnamesini de ilave edip neşrediyoruz.
Yapılan bu çalışmanın özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
1.Ana metin:Risale-i Nur'un metnine hiçbir surette müdahale edilmemiştir. Metinde Sözler Yayınevi'nin en son baskısı esas alınmıştır.
2. HAŞİYE-dipnot:Tarafımızdan eklenen dipnotlar numaralandırılmak ve sayfanın altında verilmek suretiyle, Müellif veya talebeleri tarafından eklenen HAŞİYE'lerden ayırt edilmiştir.
3.Ayet-i kerimeler:Âyet-i kerimelerin kısa bir meali, sûre isim ve numarası ve âyet numarası sayfanın alt kısmında numara verilerek belirtilmiştir.
4.Hadis-i şerifler:Hadis-i şeriflerin kaynakları ve mealleri de aynı şekilde sayfanın alt kısmında numara verilerek belirtilmiştir. Mânâ itibarıyla nakledilen, ancak belirtilen kaynaklarda lâfız farklılıkları görülen hadislerde ise herhangi bir zorlamaya gidilmemiş, kaynakta ne varsa o gösterilmiştir.
5.Ayet ve hadis işaretleri:Metinde geçen bazı âyet ve hadis işaretlerine dipnot düşülmüş ve (bk.) şeklinde bunların kaynakları belirtilmiştir.
6.Tercümeler:Müellifinkendisine ait olan Arapça ibarelerin eğer Müellif tarafından yapılmış tercümesi eserlerin diğer yerlerinde varsa bu tercüme aynen alınmıştır. Bu gibi yerlerde, tercümenin daha detaylı oluşu dikkati çekecektir. Diğer yerlerde ise, yine Müellifin Türkçede kullandığı tabirler ve üslûp esas alınarak, tercümenin, Risale-i Nur'-un ruhuna mümkün mertebe yabancı düşmemesi için gayret gösterilmiştir.
7.İndeksler:Eserin sonuna ayrıntılı olarak; konu, Esmâ-i İlâhiye, şahıs, mekan, âyet-i kerime ve hadis-i şerif indeksleri çıkarılmıştır. Bu indekslerle, aranan birçok hususun en serî bir şekilde bulunabilmesi hedeflenmiştir.
8.Ansiklopedik Bilgiler:Kitabınsonunda, metin içinde geçen şahıs ve yerlerle ilgili tanıtıcı bilgiler verilmiştir. Bunlar sayfa altlarındaki sözlük içinde (bk. bilgiler) şeklinde belirtilmiş ve kitabın sonunda yer alan "Ansiklopedik Bilgiler" bölümüne yönlendirilmiştir.
9.Sözlük:Her sayfanın altında bilinmeyen kelimelerin, sadece cümle içinde geçen anlamları verilmiştir, diğer anlamları alınmamıştır. Kelimeler alfabetik sıraya göre sıralanmıştır.
10.Kavramlar Sözlüğü: Bu çalışmanın belki en önemli yanı "Kavramlar Sözlüğü"dür. Risale-i Nur'un daha kolay anlaşılması için kitabın arkasına böyle bir sözlüğün ilâve edilmesine ihtiyaç vardı. Her ne kadar geliştirilmeye ve daha akademik hüviyet kazandırılmaya müsait olsa da, bu mütevazi çalışma inşaallah Risale-i Nur'un anlaşılmasına yönelik ciddî anlamda terim, kaide ve usûl gibi akademik çalışmalara birbaşlangıç teşkil edeceği ve fiilî bir dua hükmüne geçeceği ümidindeyiz.
Bu sözlükte, terimler ve kavramlar
Risale-i Nur'un genel mantık örgüsü içinde açıklanmıştır. Ayrıca aynı kökten türeyen diğer kelimelerin de anlamı terimlerin altına ilâve edilerek kelimeler arasındaki akrabalık bağlarına dikkat çekilmiş, böylece bilinmeyen kelimelere olan yabancılığın giderilmesi sağlanmıştır.
Bu terimlerin her sayfanın altında yer alan sözlük içinde kısa bir anlamı verildikten sonra, son kısımdaki "
Kavramlar Sözlüğü"ne yönlendirilmiştir. Burada kelimenin Arapça kökünü ifade eden harfler temel olarak alınmış ve transkripsiyon harfleri kullanılmıştır.
Mesela, "hikmet" kelimesinin konu içindeki anlamı sayfa altındaki sözlükte kısaca verildikten sonra, kitabın son kısmında yer alan "Kavramlar Sözlüğü"ne yönlendirilmiş. Bununla birlikte aynı kökten türeyen "hakîm, hâkim, hakem, ahkem, hükümet, muhakeme, tahakküm" gibi diğer kavramlar da aynı başlık altında açıklanmıştır.
Ayrıca bu sözlük, "Kavramlar Listesi" yardımıyla müstakil bir sözlük olarak da kullanılabilir
(konu ile ilgili açıklama için bk. 1110).
SÖZ BASIM YAYIN
Kısaltmalar:
bk. |
bakınız |
(k.s.) |
kuddise surunu |
ar. |
Arapça |
(r.a.) |
radiyallahu anh |
ç . |
çoğul |
(r.h.) |
rahmetullahi aleyh |
s. |
sayfa |
(r.anha) |
radiyallahu anha |
(a.s.) |
aleyhisselâm |
(r.anhüm) |
radiyallahu anhüm |
(a.s.m.) |
aleyhissalâtü vesselam |
(r.anhüma) |
radiyallahu anhüma |
Bediüzzaman Said Nursi
Bediüzzaman Said Nursi bir eserinde kendi hayat tarzını şöyle özetlemiştir: "Kur'ân-ı Hakîm mürşidimizdir, üstadımızdır, imamımızdır, her bir âdabda rehberimizdir." Buna göre insan, Allah'ı tanımak ve Ona iman ve ibadet etmek için yaratılmıştır. ilim, meşruiyet, hürriyet, dürüstlük, ümit, çalışmak, sebat gibi faziletler ise, insanın hayatına anlam veren değerlerdir. Bunlar hem dünya, hem de âhiret saadeti açısından insanın olmazsa olmaz gerçekleridir. Bu sebeple 6000 sayfayı aşan eserlerini iman ve fazilet üzerinde yoğunlaştırmıştır.
Hayatının ilk dönemlerinde Bitlis ve Van yörelerinde yaşamış olmasına rağmen, Osmanlı yönetimini ve dünyayı yakından takip etmiştir. Hatta en temel mesele olan eğitim konusundaki aksaklıkları Sultan Abdülhamid'e arz etmek üzere İstanbul'a gelmiş, fakat o günlerde onunla görüşmesi mümkün olmayınca, aynı teklifi daha sonra Sultan Reşad'a götürmüş, Doğu Anadolu'da Medresetü'z-Zehra adında bir üniversite kurmak için hazineden ödenek ayrılmasını sağlamıştır. Ancak zamanın şartları gereği üniversite kurulmadan ülke savaş ortamına girmiştir.
"istibdadın her nevine karşıyım. Onu nerede görürsem tokadımı vururum. Bence istibdadın en kötüsü ilme yapılan istibdattır. Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam. İman ne kadar gelişirse hürriyet de o kadar parlar. İşte asr-ı saadet!" sözleriyle hürriyete olan büyük sevdasını ifade etmiştir.
Birinci Dünya Savaşında milis kuvvetleri gönüllü komutanı olarak savaşa katılmış ve esir düşerek iki buçuk yıl Rusya'da esaret hayatı yaşamıştır.
Daha sonra İstanbul'un işgalinde işgalci güçlere karşı mücadele ederek ilim adamlarını ve halkı uyarmıştır. İstanbul âlimlerinin Kuva-yı Milliye ve Kurtuluş Savaşı aleyhinde verdiği fetvayı, "İşgal altındaki bir yerde bulunan sorumluların verdiği fetva irade özgürlüğü bulunmadığı için mualleldir (sakat ve tutarsızdır)" gerekçesiyle karşı çıkmış ve çürütmüştür.
1922 yılının sonunda Ankara'ya davet edilmiş, TBMM'de merasimle karşılanmış ve daha sonra mebuslara hitaben bir beyanname yayınlayarak yeni Türkiye'nin şekillenmesinde manevî dinamiklerin ihmal edilmemesi gerektiğini ifade etmiştir.
Hayatını üç döneme ayırmıştır: Doğumundan Risale-i Nur'un telif etmeye başlama tarihi olan 1926 yılma kadarki hayatını Eski Said, bu tarihten 1950'ye kadar olan kısmını Yeni Said, 1950'den sonraki hayatını da Üçüncü Said diye adlandırmıştır. Ancak bu ayırım fikrî bir değişiklikten ziyade bir metod ve tarz değişikliğidir. Her üç dönemde de dine ve imana hizmet yönünde zamanın ve zeminin durumuna göre değişik metodlar uygulamıştır.
Hep ıslaha ve düzeltmeye dayalı bir tavır sergilemiştir. Asla husumete, kine, kavgaya ve bölücülüğe dayalı muhalefette bulunmamıştır. Çünkü yıkmak, yok etmek, tahrip etmek gibi kelimeler onun mücadele anlayışında yoktur.
Bütün eserlerinde, "dünya hayatının faniliği, gelip geçici olduğu, kavga ve çekişmeye değmediği" üzerinde durmuş, özlü bir cümleyle "İnsanlık için esas olan sulhtur" demiştir.
Hayatı tevazu ve mahviyet içinde geçmiş; hakikî zenginliği dünyevî değerlerde değil, ruh ve gönül zenginliğinde bulmuştur.
Çok engin ve derin şefkat anlayışı, hayatında hakim bir düstur olmuştur. Hayatı boyunca çektiği onca sıkıntıya ve çileye rağmen, hep affedici olmuş, hakkında idam talebiyle dava açanlar için bile hakkını helâl ederek hidâyet temennisinde bulunmuş, eserlerini okuyanlara da affedici olmalarını tavsiye etmiştir.
Evren ve içindekiler, onun Kur'ânî düşünce sistemine göre okunması gereken büyük bir kitaptır. Eserlerinin neredeyse her satırında kâinatın ilâhî bir san'at eseri olduğunu okumak ve birliği sembolize eden varlıklar arasındaki yardımlaşmayı, ahenk ve nizamı görmek mümkündür.
"Bizim düşmanımız cehalet (cahillik), zaruret (yoksulluk) ve ihtilaftır (ayırımcılık). Bu üç düşmana karşı marifet (ilim), sanat ve ittifak (birlik) silahıyla cihat edeceğiz" diyerek, insanlarla değil, insanlığa zarar veren cehalet, yoksulluk ve ihtilaf gibi olumsuzlukları giderme yolunda mücadele vermiştir. "Muhabbete muhabbet, husumete husumet" diyerek sevgi sıfatının sevilmesi ve düşmanlık sıfatının da sevilmemesi gerektiğini insanlığa öğütlemiştir.
İslâm dünyasının karşılaştığı en köklü ve yıkıcı krize, yani fen ilimlerinin yanlış değerlendirilmesinden kaynaklanan dinsizlik veya dinde lâubaliliğe karşı ilim ve mantık yoluyla cevaplar vererek, milyonların imanının kurtulmasına vesile olmuştur.
En büyük mücadeleyi inançsızlık cereyanına karşı vermiştir. Zira, imanın insanlık için büyük bir saadet unsuru olduğuna inanmıştır. İmansızlığın hem dünya, hem de âhiret felaketi olduğunu savunmuş, bunu hayatı boyunca bir meslek edinmiştir. İnançsızlıkla mücadele eden her kişi ve kuruluşu fikren desteklemiştir.
Bugün, eserleri başta Arapça, İngilizce, Almanca ve Rusça olmak üzere 30' u aşkın dünya diline çevrilmiştir. Bunların yanı sıra kendisi ve eserleri hakkında yurt içinde ve dışında bir çok uluslararası sempozyum organize edilmiş, doktora tezleri gibi akademik çalışmalar yapılmıştır.
Bediüzzaman 'in hayatındaki önemli tarihler
1878 (Rumî: 1293, Hicrî: 1295) - Bitlis'in Hizan İlçesine bağlı İsparit Nahiyesinin Nurs Köyünde dünyaya geldi (Milâdî doğum tarihleri olarak bazı kayıtlarda şu tarihlere de rastlanmaktadır: 1873, 1876, 1877).
1888 - Normalde on beş yıl süren klâsik medrese eğitimini, üç ay gibi kısa bir sürede tamamladı.
1894 - Van Valisi Hasan Paşa'nın davetiyle Van'a gitti. Burada coğrafya, matematik, jeoloji, fizik ve kimya gibi müsbet ilimleri öğrenmeye başladı. Kısa süre sonra da ilim adamları tarafından, ilimdeki üstünlüğü sebebiyle "zamanın emsalsizi, benzersizi" anlamında Bediüzzaman lâkabı verildi.
1907 - Eğitimle ilgili projelerini padişaha sunmak üzere İstanbul'a geldi.
1909 - 31 Mart Olayı sebebiyle Divan-ı Harp Mahkemesinde yargılandı ve berat etti.
1911 - Şam Emevî Camiinde büyük bir hutbe irad etti. Bu hutbe daha sonra
Hutbe-i Şamiye adıyla kitaplaştırıldı.
Münâzarat ve
Mııhakemât gibi eserlerini telif etti.
1915- Talebelerinden gönüllü bir milis alayı kurarak Birinci Dünya Savaşına katıldı. Savaşırken cephede
Îşârâtü'l-İ'câz adlı eserini telif etti.
1916- Bitlis savunması esnasında yaralanarak Ruslara esir düştü.
1918- İki buçuk yıl süren esaretten firar etti, İstanbul'a geldi. Devrin tek İslâm Akademisi olan "Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye"ye üye oldu.
1919-
Mesnevî-i Nuriye adlı eserini telife başladı (Bu eserin telifi 1923'te bitti).
1920- İstanbul'un İngilizler tarafından işgali üzerine
Hutuvât-ı Siîte adlı bir eser yayınladı. Bu eser yüzünden İşgal kuvvetleri tarafından gıyabında ölüme mahkum edildi.
1922- Zaferden sonra Ankara'ya Büyük Millet Meclisi'ne davet edildi. Burada mebuslara hitaben bir beyanname yayınladı.
1923- Van'a döndü. Talebelerine ders vermeye başladı. Erek Dağı'nda iki senesini geçirdi.
1926 - Şeyh Said isyanıyla hiçbir ilgisi olmadığı halde, bu bahaneyle Burdur'a nefyedildi ve Barla'da zorunlu ikâmete memur edildi. Burada
Risale-i Nur'u telife başladı.
Sözler ve
Mektubat'ın tamamı,
Lem 'alar'ın da birçoğu burada yazıldı.
1934- Barla'dan Isparta'ya getirildi.
1935- "Gizli cemiyet kurmak, rejimin temel düzenini yıkmak" ithamıyla Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinde aleyhinde dâva açıldı ve mahkeme neticesinde Tesettür Risalesi'nden dolayı 11 ay hapse mahkûm edildi. 120 talebesiyle birlikte Eskişehir Hapishanesinde tutuklu kaldı ve orada tecrid-i mutlak altında tutuldu.
1936- Kastamonu'da zorunlu ikâmete memur edildi. Buradaki ikâmeti yedi yıl sürdü. Eserlerini telife burada da devam etti.
1943- 126 talebesiyle birlikte tekrar tutuklanarak Denizli Hapishanesine sevkedildi. Dokuz ay süren tutukluluktan sonra Denizli Ağır Ceza Mahkemesi berat kararı verdi.
1944- Emirdağ'a götürüldü ve burada zorunlu ikâmete memur edildi.
1948 - Aynı suçlamalarla tekrar tutuklanarak 54 talebesiyle birlikte Afyon Hapishanesine sevkedildi. Yaklaşık 20 ay süren hapis hayatında büyük sıkıntılar çektirildi. Mahkemenin verdiği mahkûmiyet karan temyiz edilip esastan bozuldu. Buradan tekrar Emirdağ'a götürüldü.
1952- Gençlik Rehberi Mahkemesi münasebetiyle İstanbul'a geldi ve bu dâvadan da berat etti.
1953- Emirdağ'a döndü. İkinci defa İstanbul'a geldi ve üç buçuk ay burada kaldı. Bundan sonraki hayatı genellikle Emirdağ ve İsparta'da geçti.
23 Mart 1960 - Urfa'da Hakkın rahmetine kavuştu. ( söz basım yayın tarihçei hayat, kitap oku, kitabı, tarihçe-i hayat said nursi , online satın al, yayın, kitab, ucuz dini kitap, uygun fiyat, kitabı, ayet hadis mealli risale, indeksli risalei nur, İslami kitap satış, gonca kitabevi, İslam, onlıne satış, bediüzzamanın hayatı, üstadın hayatı nesil yayınları, tarihçei hayat fiyatı )
İÇİNDEKİLER
Takdim
Önsöz
Giriş
1-
BEDİÜZZAMAN'IN İLK HAYATI İlk hayatına kısa bir bakış. Şarktaki aşairle muhavere Gönüllü alay kumandanlığı İfade-i Meram.
2.
BARLA HAYATI Risale-i Nur'un zuhuru Risale-i Nur'un telifi-neşri.
3.
ESKİŞEHİR HAYATI Eskişehir Müdafaası. Bir suç olarak sorulan mesele Son müdafaada sonradan ilhak edilmiş bir mukaddeme.
4.
KASTAMONU HAYATI
5.
DENİZLİ HAYATI Denizli mahkeme müdafaası.
6.
EMİRDAĞI HAYATI Emirdağ'ına sürülmesi Emirdağ'ında zehirlenmesi Gelenlerle ne konuşurdu?
7.
AFYON HAYATI Afyon Mahkemesi
8.
ISPARTA HAYATI Tahliller (Eşref Edip) Said Nur ve Talebeleri Bediüzzaman'ı zehirlediler. Bediüzzaman Said Nur Bediüzzaman kimdir? Demokratlar'a tavsiye Emirdağı'na dönüşü İstanbul Mahkemesi Üstadın Müdafaası Bediüzzaman ve Risale-i Nur
Nesil Yayınları, Söz basım yayın Bediüzzaman Said Nursi Tarihçei Hayat adlı
kitabı incele diniz.