Tarihi Taberi 4 Cilt Takım

Fiyat:
2.000,00 TL
İndirimli Fiyat (%35) :
1.300,00 TL
Kazancınız 700,00 TL
Havale / EFT:
1.261,00 TL
367,25 TL'den başlayan taksit seçenekleri için tıklayın.
Aynı Gün Kargo

Kitap             Tarihi-i Taberi
Yazar             Ebu Cafer Muhammed Bin Cerir üt Taberi
Tercüme         M. Faruk Gürtunca
Yayınevi         Sağlam Yayınları
Kağıt - Cilt      2.Hamur kağıt - 4 Cilt Takım, Özel Kutulu
Sayfa - Ebat    2.296 sayfa - 17x24 cm,  Son Baskı


 

Sağlam Yayınları, Ebu Cafer Muhammed Bin Cerir üt Taberi tarafından yazılan Tarihi-i Taberi adlı kitabı incelemektesiniz.
Tarihii Taberi kitabı hakkında yorumları okuyup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.

Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır.  Alak 1-2
 

 
            ÖNSÖZ
 

Bu Taberi Tarihi'ni Türkçeye Çeviren Kimdir?
 
İslâm Tarihi'nin büyük eserlerinden olan Tarih-i Taberi hicri üçüncü asırda Arap dili ile yazılmıştır. Yazarı, Taberistan'ın Amül şehrinde 224 hicri yılında doğan ve 310 yılında Bağdat'ta ölen Ebû Cafer Muhammed bin Cerir et-Taberi Hazretleri 'dir. Kendisi zamanın ünlü tarihçilerindendi. Tefsir, Hadis, Fıkıh ve başka ilim ve fen saha­larında büyük fikir sahibi olup zamanın önde gelenlerinden sayılmıştı. Ebû İshak-ı Şirâzî de, fıkıh hakkında yazdığı bir kitapta müctehitler arasında saymıştır. Meşhur Ebû Bekr-i Harizmî ablasının oğluydu. Ebû Cafer Muhammed'in ilimlerle ilgili kitapları olup, en meşhuru dünyanın yaradılışından kendi zamanına kadar olan hadiseleri ihtiva eden elinizdeki bu tarih kitabıdır. Ayrıca büyük bir de tefsiri vardır. Bu Tarih-i Taberi'nin eski kütüphanelerimizde ve konaklarımızda yazma nüshaları pek çoktu. İki defa da, 1292 ve 1327 hicri yıllarında eski harflerle basılmıştır.
 
Kitabı, Türkçeye Tercüme Eden Hüsameddin Çelebi Kimdir?

Bu yolda bize ışık veren, Topkapı Sarayı müzesi kütüphanesinin Türkçe yazma katalogudur. 471 sıra numarası ve E.H. Kitaplığı'nın 1391 sırasında kayıtlı Tercüme Taberi bilgisinde şunlar yazılıdır:
 
Sizlere takdim etmekte olduğumuz bu eser, meşhur tarihçi Ebu Câ'fer Muhammed b. Cerir et-Taberi'nin Tarihi'nin Hüsameddin Çe­lebi tarafından 710 hicri (1310-1311 miladî) tarihinde yapılan Türkçe tercümesidir.
 
Katalogu hazırlayan Fehmi Ertem Karatay'ın açıklaması ile Taberi tarihini Türkçe'ye çeviren -eskilerin dediği gibi- kendini gizlemiş değildir. Ama bu Hüsameddin Hangi Hüsameddin'dir. Bizim kanaatı-mıza göre Sultan Osman'ın Osmanlı Devleti'ni kurduğu 699-700 tari­hinden 10 sene sonra Türk dili bu kadar sade Türkçe değildi ve Taberi çevirisindeki kadar işlenmiş ve sadeleştirilmiş bir Türkçe'ye sahip ol­mamıştı. O halde kimdi bu Hüsameddin Çelebi?
 
    Topkapı Sarayı Kütüphanesindeki Tarih-i Taberi Tercümeleri
 
Topkapı Müzesi Kütüphanesi'nde Hüsameddin Çelebi tarafından yapılan tercümede iki yazma nüsha vardır. Müze katalogunda bu iki kitap hakkında 471 ve 472 sıra numarasında şu bilgiler verilmektedir:
 
 
1-Tercüme:
 
Tercüme-i Tarih-i Taberi
 
Umumi sıra numarası: 471. E. H. Kitaplığı.
Özel Sıra numarası: 1391
Ebû Cafer Muhammed bin Cerîr et-Taberî tarihinin Hüsameddin Çelebi tarafından 710 hicri, 1310-1311 milâdî tarihinde yapılan Türk­çe tercümesidir.
472. A kitaplığı, No: 3108
1391 sıra numarasındaki eserin ayrı bir kopyası.
Bu yazma nüsha, Sultan İkinci Abdülhamid'in sarayından Topka­pı Sarayı kütüphanesine gelmiş bir eserdir. Çok kıymetlidir ve büyük boydur. Kütüphane katalogunda şu açıklamayı görüyoruz:
 
Aharlı kâğıt, 420 mm boyunda, 290 mm. eninde, 690 yaprak. Her sahifede harekeli nesih yazı ile 230 mm. uzunlukta 31 satır. İlk iki sa-hifenin kenarları tezhipli, cetveller yaldızlıdır. Cilt: tarçınî deri.
 
(Bizim bu kitabımız o yazma nüshanın sadeleştirilmiş şeklidir.)
 
2-Tercüme:
 
Tercüme-i Tarih-i Taberî
Umumî numara: 463, Hazine kitaplığı.
Sıra numarası: 1360
 
Türkçeye çevrilmiş olan ikinci bir eserdir. Ebu Cafer Muhammed bin Cerir et Taberi Tarih el-Ümem vel-Mülûk adlı umumî İslâm Tari­hinin baştan 1.-3. cildinin tercümesidir. Ahmet Paşa'nın emri ile Fars­ça'dan tercüme edilmiştir.
 
Bu ikinci tercümenin ayrıca R. Kitaplığı'nda 1367, 1369 numara­larda ve B kitaplığında 283 numarasında ve E kitaplığının 896 numa­
rasında 4 el yazması kopyesi vardır.
 
2.Tercüme:
 
 (Umumî sıra numarası: 468 R kitaplığı, Özel sıra numarası: 1366)  Katalokta şu açıklamalar vardır: el-CildüT-Evvel min Tarihi't-Taberî
 
Taberî'nin bu tercümesi; Hüseyin bin Sultan Ahmed Celâyir tara­fından Sâsânî devleti bakanlarından Ebû Ali Muhammed bin Bel'ami-ye (ölümü 352 hicri, 963 milâdî) yazdırılan Farsça tercümesinden Türkçe'ye çevrilmiştir.
 
Bu eserin ayrıca iki yazması daha vardır ki; biri R. kitaplığının 1368, diğeri, R 1370 numaralarında olmak üzere iki kopyası vardır.
Bunlardan başka, aynı kitaplıklarda yarım kalmış bir kaç Taberî tercümesi bulunmaktadır.
 
Sen bil ki yıldızlara bakanlar ve kalem ehli, Aristotales Bukrat (Hipokrat)/2) ve geri kalan usturlap bilginleri^ şöyle demişlerdi;
 
Hak Sübhânehu ve Teâlâ Ay'ı, Güneş'i ve geri kalan yıldızları yoktan vâr etti. Bunların her birisi şu derecede oldu ki, gökbilginleri şimdiki zamanda o makamdaki yıldızları onların şereflerine bağlamış­lardır.
 
Şöyle ki:
1- Zuhal (Satürn) gezen yıldızı (seyyaresi); Mîzan (terazi) yıldız kümesindeydi ve 27'nci derecesindeydi.
Aristotalis: Eski Yunan feylesofu.
Bukrat: Doktorluğun babası sayılan eski Yunanlı hekim.
Usturlap: Yerle göğün birleştiği yerin üzerinde, ufukta yıldızların yerlerini bulmak ve yüksekliklerini ölçmek için kullanılan âlet.
2- Müşteri gezegeni; Seretan (Yengeç) yıldız kümesinin onbeşin-ci derecesindeydi.
3- Merih gezegeni; Cediy (Oğlak) yıldız kümesinin yirmi seki­zinci derecesindeydi.
4- Güneş te Hamel (Kuzu) yıldız kümesinin ondokuzuncu dere­cesindeydi.
5-- Zühre(*} gezegeni de (Hût) yani (Büyük Balık) burcunun Yıl­dız kümesinin 27'inci derecesindeydi.
6- Utarit gezegeni (merkür veya Hermes) de Sünbüle (Başak) yıldız kümesinin 15. derecesindeydi.
7- Kamer (Ay) de, Sevr (Öküz) yıldız kümesinin üçüncü derece­sindeydi.
 
Rivayet ediciler şöyle derler:
— O varlıkta bu yıldızlar adını andığımız yıldız kümelerinde (burçlarda) Hak Sübhânehu Teâlâ'dan güneşin çevresinde dolaşmağa, seyretmeğe emrolununca, bu usul üzere karar kıldılar. Böyle bir sey­redişe emir geldiğinden beri de onlar bu dolaşışa başladılar. Öyle ki o vakte kadar bu tertip yolunda dolaşmalarına hiç bir kez ne bir uyuş­ma, ne de bir ittifak ortaya çıkmamıştı.
 
İdris peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem)'den yıldızlar için şöyle rivayet edilir ki, Allahü Teâlâ iki şahıs yarattı. Kuzu, Sığır (Bo­ğa) - Bitişik Kardeşler (Cevza) hükümlerinde bütün âfetlerden, musi­betlerden korudu, muhafaza etti ve bundan sonra o kişiler yere indiler. 3000 yıl dünyada yaşadılar. Hiç bir zamanda bir hastalık ve bir âfet görmediler. Bu 3.000 yıl Yengeç (Seretan) ve Arslan (Esed), ve Başak sünbile yıldız kümeleriyle ilgiliydi. Vakta ki senenin talii Mîzan (Te­razi) burcuna düştü, olaylar ve belalar meydana geldi. Üzüntüler, gamlar, kuruntular arttı. En sonunda bu şahıslar yok oldu. Ondan son­ra Keyûmers belirdi, zahir oldu.
 
Rivayete göre Keyûmers Âdem (a.s.)'dı. Yeryüzü'nde nebatların madenlerin ve suların padişahı oldu. Bu şundan ötürüydü ki, ortada bunlardan başka bir şey yoktu. Bu zamandan otuz yıl önce Güneş ile
(*) Zühre'ye halk dilinde, çoban veya kervan yıldızı denir.
 
Müşteri yıldızı Hamel (Kuzu) burcundaydı ve AY da akrep burcunda bulunuyordu. Zuhal (Satürn) gezegeni de Mîzan (terazi) burcundaydı. Merih (Mars) ise Cediy (Oğlak) Burcundaydı. Zühre (Çoban yıldızı) ile Utarit (Merkür) Büyük Balık dediğimiz Hût burcundaydı. Bu yıl­dızların hepsi şerefteydi, ünlüydü. Şimdi şeref derecesinden çıkmış­lardı.
 
Nitekim anlatıldı. Hiç kimse bilmez ki anlattığımız yerlerde bir daha ne zaman sakin olurlar ve hepsi ne vakit bir kere olsun şerefleri derecesine gelirler. Bu, Allahü Teâlâ'nın herşeyi çevirip kaplayan bil­gisine bırakılmıştır.
Nitekim Yüce Kur'ân'da şöyle buyurulur:
"Göklerde ve Yerde Gayb'ı Allah'tan başka kimse bilmez." (Nemi sûresi, âyet: 65)
 
İbni Mukaffı ile Firdevs-i tûsi Şehname'sinde şöyle buyurur:
 
—Adem (a.s.) dünyaya geldiğinden tâ bizim peygamberimiz aleyhisselatü vesellem zamanına kadar 6003 yıl geçmiştir (kimileri de geçen zaman 5900 yıldır, derler.) Rivayet olunur ki, ilk önce dünyaya gelen kişi Âdem (a.s.)'di O'na Keyumers dediler. Muhammed bin Cehm-i Bermekî ve İbn-i Verdi ve İbn-i Sahavi böyle derler ve Behran bin Şehrâb-ı İsfahânî ve Haşim ve Kasım-ı İsfahânî de kitapların­ -da böyle derler. Sâsânîlerden Musa bin İsâ-i Hüsrevi ve Parsaniya, Fars kitapla­rında şöyle demişlerdir:
 
—Yezd-i Cerd'in Mûbetleri<*> ve Şabud'un mubetleri, o din bilginleri ve bunlardan sonra geleceklerin hepsi söz birliği etmişlerdir ki, Adem (a.s.) bu zamana gelinceye kadar geçen zaman zikrettiğimiz kadardır ki, zikretmekteyiz. Bu anlattığımız tarihleri Dihkanlar'dan öğrenmekteyiz. Çünkü padişahlık önceleri onların elindeydi. Yılların artığını, eksiğini onlar bilirlerdi? Çünkü o zamanlar millet ve din ehli­nin âdet ve âyini o kadar belirlenmiş, karar altına alınmamıştı ve bir peygamber ile bir peygamber ve bir padişah ile bir padişah arasında geçen zaman uzun olurdu. Nitekim Adem (a.s.) dan Nuh (a.s.)'a ve Nuh'tan İbrahim (a.s.)'a varıncaya dek ve ondan Musa'ya, Musa'dan
 
(*) İranlı hükümdar. Mûbed: Ateşe tapanların başkanı, filozofu.
 
İsa'ya ve İsa'dan Muhammed Mustafa (s.a.v.)'e kadar herbirisi önce şeriat hükümlerini ortadan kaldırıp ayrı bir şeriat gösterdiler. Bu tarih ilminin yararı, faydası şudur ki her devrin sahibinin zamanının ne ka­dar sürdüğü, devam ettiği bilinmiştir. Kimileri:
 
—Dünya vardı, Âdem yoktu! derler.
Kimileri:
—Adem vardı, padişah yoktu. Keyûmers'ten sonra, 170 yıl bu ci­hana padişah gelmedi. Padişahlar meydana çıkıp meşhur olmazlardı. İlk padişahlık Pistatlarındı. Lâkin dört kez ellerinden gitti. Kimse on­ ların zamanın sayısını bilmez.
 
Kimileri de şöyle demişlerdir:
 
—Allahü Teâlâ'nın yarattığı ilk kimse, bir kişi ve bir sığırdı. Keyûmers demenin mânası, anlamı da: (Hayy canlı-diri) söyleyici ve ölücü) demektir. Ona Key-kûh^ da denilirdi. Dünya o zaman onun elindeydi. Key-kûh, o zamanlar bir dağ mağarasında yaşıyordu. Key Şah demektir. Key-kûh da dağ padişahı demektir. Key-kûh dünyada otuz yıl yalnız başına yaşadı. Ondan sonra öldü. Arkasından nice nice katre su yer yarığına döküldü. O su 40 yıl o yerde kaldı. Ondan sonra iki şey birden Âdem şeklinde çıktı. Onlarda büyüdüler. Tâ elli yıla ka­dar insan şeklinde ve biçiminde iki ağaç oldular. Biri erkek, biri dişi idi. Biribiri ile birleştiler, bir araya geldiler. Onlardan evlat ve torunlar üredi. Onlar meşi ve meşâya, müslümanlarsa Âdem ve Havva dediler. Bütün bu dünya halkı onların çocuklarıdır dediler.
 
Kimileri:
-Bu dünyanın geçireceği zaman, tâ kıyamete kadar Allahü Teâlâ'nın biçtiği vade 9.000 yıldır demişlerdir. Kimileri de:
-Âdem (a.s.) ile Havva Uçmak'ta (Cennet'te) 3000 yıl oturdu­lar. Ondan sonra Yer'e indiler. Üzerlerinden 3000 yıl daha geçti. On­lara hiç bir elem ve afet erişmedi. Bundan sonra rüzgarların şiddeti ve Ehremen(*>Âdem oğullarında tesirli oldu.
(*) Key-kûh: Yüce hakan, büyük şah demektir. Padişahlar padişahı manasındadır. İranın Keâniyan hükümdarlarından olanların paye ve unvanıdır. Key-Hüsrev, Key-kubad, Key-kâvus gibi.
(*) Ehremen: Ateşe tapanların inandıkları kötülük kaynağı şeytan iblis.
 
Yahudiler Tevrat'ta şöyle derler:
—Âdem (a.s.) zamanından tâ Hazret-i Muhammed'in Mekke'den hicretine, göçüne kadar 4040 yıl ve üç ay geçmiştir.
Nasrâniler de İncil'lerinde şu rivayette bulunurlar:
—Adem (a.s.) zamanından tâ Muhammed (s.a.v.)'in doğmasına kadar 5172 yıl geçti.
Abdullah bin Abbas'tan (Allah ondan razı olsun) şöyle rivayet et­miştir:
—Âdem (a.s.)'dan tâ Nuh'a kadar 2256 yıl idi. Tufandan İbrahim peygember (a.s.) zamanına kadar da 1079 yıl geçmişti. İbrahim pey­gamber (a.s.)'dan Musa (a.s.) çağına kadarki zaman 565 yıldı ve Musa (a.s.)'dan tâ Süleyman (a.s.)'m Beytü'l-Mukaddesi bina eyledi­ği zamana kadar da 536 yıl geçti. Davud (a.s.)'dan Zülkarneyn zama­nına gelinceye kadar 796 yıl geçti. İskender-i Zulkarneynden İsa (a.s.) zamanına kadar geçen zaman ise 369 yıldı ve İsâ (a.s.) zamanından Hazret-i Muhammed (s.a.v.) zamanına gelinceye kadar da 551 yıl geçti.
Ve halkın avam kısmı da:
—İsâ (a.s.) ile bizim peygamberimiz arasında hiçbir peygamber gelmedi derlersede bu söz doğru değildir. Doğru söz şudur ki, Hak Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurmuştur:
 
"Biz o zaman (İsa'dan sonra) iki elçi (peygamber) göndermiş­tik de onlar bunları yalanlamışlardı. Üçüncü bir elçi ile de onları güçlendirmiştik." (Yasin sûresi, âyet: 19)
 
Bu iki peygamber, Cercis peygamber ve Yûnus bin Metta idi ki kıssalarını -İnşaallahü teâlâ- yerinde anlatacağız. Peygamber olmadı­ğı müddet içinde bizim peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) zamanına gelinceye kadar 434 yıl geçti. Bu devreye (Fetret zamanı) denilir ve (Allahü Teâlâ bu dünyanın ömrünü 7000 yıl takdir buyur­muştur) denilir. Bu arada söylentilerde, ayrılık, gayrdık çıkmıştır.
 
 
          CİN VE ŞEYTANLARIN YARATILIŞ HALLERİ

Vehb bin Münebbih (Allah ondan razı olsun) şöyle demiştir:
 
-Ben Peygamber (s.a.v.)'den işittim ki şöyle buyurdu: Yaratık­lardan Allahü Teâlâ'nın ilk yarattığı şey devlerdi ki onlara Cânn der­ler. Kumların sayısı kadardırlar. Onların oturduğu yer havada oldu. Hak Teâlâ onları 7000 yıl bu cihana hâkim ve sahip kıldı. Bundan sonra Hak Teâlâ Çan'dan Çin'i yarattı ki iblis onlardandır. Leyyâ bint-i Ravhân ve selsâyil, Cânn oğludur. İblis'in adı Süryani dilince Azazil ve Arab dilinde Haris idi. İblis (Allah'ın laneti onun üzerine olsun) evlendi. Bu evlenişten karınca, örümcek ve çekirge, kuş biçi­minde sayısız ve hesapsız evlat doğdu. Bunlar, kırlarda ve dağlarda ki koğuklarda, ormanlarda yollarda, viranelerde, fırınlarda, kuyularda, küllüklerde, su yollarında otururdu. Sonra Cin kavmini Hak Teâlâ gökte oturttu. Onlara itaat etmeyi, ibadet eylemeyi emir buyurdu ve Hak Teâlâ gökteki meleklere:
 
-Ben, diye buyurdu, iki konak, iki ev halkettim. Biri rahmetim-dendir, birisi de gazabımdan, kızgınlığımdandır. İkisine de bakın.
O zaman melekler de Cehennem'e baktılar. Orada türlü türlü azapları gördüler:
—Yâ ilahi! diyerek sordular. Bu evi sen kimler için yaptın? Kim­ ler için yarattın?
O zaman Hak Teâlâ'nın izni ile Cehennem cevap verdi ben, şu inatçı kâfirler için ki, Allahü Teâlâ'nın peygamberlerini ve kitaplarını yalanlarlar! Melekler sonra Cennet'e baktılar. Oranın türlü sefalarını gördüler. O zaman:
—Yarabbi! dediler. Bunları kimler için yarattın?
Hak Teâlâ meleklere cevap versin diye, Cennet 'e emirde bulun­du. Sonra Cennet meleklere şu karşılığı verdi:
"Mü'minler felahı, kurtuluşu mutlaka bulmuşlardır. O mü'minler ki, namazda huşu içindedirler." (Mü'minun sûresi, âyet: 1-2)
Sonra bu Mü'minun sûresinin dokuzuncu âyetini sonuna kadar okudu ki, bu âyetler mü'minleri vasfetmekteydi:
 
"O mü'minler ki, boş sözlerden yararsız şeylerden uzaktırlar. Onlar zekatlarını verirler. Onlar şehvetlerini korurlar. Ancak eş­lerine, sahip oldukları cariyelerine karşı olan ilişkileri bundan uzaktır. Çünkü bu şeylerden kınanmazlar. O mü'minler emanet­lerine ve sözlerine saygı gösterirler. Onlar namazlarını eksiksiz sürdürürler." (Mü'minûn sûresi, âyet: 3-9)
 
Kur'ân-ı Kerîm bu mü'minler için şu müjdeyi vermiştir:
 
"İşte bu vasıfları olanlar mü'minlcrin varisleri ki, onlar Fir-devs Cennct'inin mirasçısı olacaklar ve orada ebedi olarak kala­caklardır." (Mü'minûn sûresi, âyet: 10-11)
 
Bundan sonra melekler, Hak Teâlâ'nın bu yeni konaklama yerleri için bir başka yaratık yaratacağını ve o güne kadar yaratılmış olanlar­dan daha faziletli kılıp melekleri ona secde ettireceğini anladılar.
Vehb bin Münebbih der ki:
-Gökler; Yeryüzü'ne karşı iftihar duyup:
-“Rabbimiz, bizi senin üzerine üstün, yüce kıldı. Bizi meleklere mesken eyledi. Arşı Kürsü'yü, Güneş'i ve Ay'ı, yıldızları rahmet ha­zinelerini bizde oturttu. Onları kudreti ile bizden indirdi." dediler.
 
Gök böyle söyleyince Yer de şöyle dedi:
—Yâ İlâhi! Beni suyun üstüne döşedin. Ağaçların, bitkilerin, ır­makların damarlarını bende yarattın. Sırtımda dağları karar ettirdin, yerli yerine koydun. O dağlarda türlü türlü bitkileri yarattın. Bunları kimler için halkettin ki gök benim üstüme ululanıyor?
 
Yer, böyle deyince Hak Teâlâ şöyle buyurdu:
 
—Ey yer! Sen sakin ol. Şikayet etme. Ben Hâlikim! Yaratıcı­yım. Senin derinin üstünde, onun dış yüzünde eşi, benzeri olma­yan, güzel bir suret yaratsam gerek. Ona akıl, anlayış gücü ve dil verip her şeyin isim bilgisini, adını öğreteyim. Sözlerimi onlara bildireyim. Senin içini, dışını onlarla doldurayım. Ey Arz! Ey Yer! Sen de bununla Gök'ün üzerine göğsünü kabart.
 
Bundan sonra Can kavmi de Yeryüzüne inmeği Hak Teâlâ'dan di­leyip şöyle dediler:
 
—Yarabbi! Bizi Yeryüzüne indir.
Hak Teâlâ da izin verdi. İbadet etmelerini buyurdu. Bunlardan ant aldı. Cann'lar bu ant gereğince Hakk'ın buyruklarına aykırı hareket etmiyeceklerdi. Sonra yer toparlağına indiler. 70.000 kabile, boy ola­rak nice müddet Cenâb-ı Hak'ka ibadet eylediler. Fakat bundan sonra Hak yolundan ayrjıldılar. Günaha girmeğe başladılar. İş böyle olunca yer (Arz) bunlardan şikayetçi oldu ve
—Yârabbi, dedi, benim üstümde bunlar gibi âsiler olmaktansa üstümü bomboş kılsan daha iyi, olur! dedi.
 
O zaman Hak Teâlâ da Yer'e vahiy yolu ile:
-Ey Yer! (Ey arz!) Sen sakin ol. Bunlardan peygamber göndere­yim! diye buyurdu.
 
Kâab (Allah ondan razı olsun) der ki:
 
En önceki nebi -ki Cann kavminden gönderilmişti- onun adı Âmir bin İmran'dı. Onu öldürdüler. Sonra Saik bin Bâık peygamber gönderildi. Onu da öldürdüler. Bunlardan 800 nebi gönderildi. Sekiz yüz yıl içinde de hepsini öldürdüler. Onlar vakta ki Resullerini yalan­ladılar. Hak Teâlâ Cin oğullarına -ki İblis onlardandı- şu buyruğu verdi:
 
-Yeryüzüne inin, bu günahkârlarla savaşın, kavga edip yeryü­zünden bunları atınız, gideriniz! dedi. Günahkârları bir araya topladı. Üstlerine Yüce Allah ateş gönderdi. Hepsini yaktı. İblis te Cin kavmi ile yeryüzünde oturup Cenâb-ı Hak'ka ibâdet eyledi. İblis'in ibadeti bütün Cin kavminden fazlaydı. Bundan ötürü Hak Teâlâ İblis'i dünya­nın göğüne kaldırdı. İbadetinin çokluğundan dolayı da onu ikinci gö­ğe yükseltti. İblis, orada da nice ibadetlerde bulundu. Bu ibadetinden ötürü de tâ yedinci göğe kaldırıldı. Ondan sonra, İblis, 3000 yıl Cen­netin hâzini yâni muhafızı, bekçisi oldu. Fakat cin tayfası da Allahü Teâlâ'ya isyan etti. Allahü Teâlâ'da onları azledip, Arz'ın yüzünü pe­rilere verdi. Onlarda 5.000 yıl cihana hükmettiler, egemenlik yaptılar:
 
Onlarda azledildi.Yeryüzü meleklere verildi. Onlarda 5.000 yıl hükmettiler. Onların ulusu Cann'dı. Sonra Cann kavmide sürüldü. İb­lis oraya gönderildi. Allahü Teâlâ onları fesattan yasaklasın diye İb­lis'i onlara ulu kıldı. İblis, Cann kavmini sürünce, kendisi bu cihana padişah oldu. Gönlüne kendisini beğenmişlik geldi ve:
—Benim gibi kim ola bilir ki dilersem Gökte, dilersem Yerde olurum! Hemde bunca melekler benim hükmüm altındadır! dedi. Fa­kat, Allahü Teâlâ onun gönlünde olanı biliyordu. Adem (a.s.)'ı yarattı. Bu dünyayı Adem (a.s.)'a ve evlatlarına sundu. İblis'e de lanet kıldı. Onu dergahından sürdü, koğdu.
Ve yine Vehb bin münebbih (Allah ondan razı olsun) şöyle haber vermiştir:
-Davud (a.s.)'a sordular. (Bize haber ver, kıyamet ne zaman ko­par? dediler. Dâvud (a. s.) da:
-Bunu Allahü Teâlâ bilir! ondan başkası bilmez! dedi. Yahudi­ler çok ısrar ettiler, direndiler.
O zaman Dâvud (a.s.):

—Allahü Teâlâ bir şehir yaratmıştır. On iki kez on iki fersah uzunluğu vardır. O şehirde 12.000 köşk ve saray vardır. Her bir köşk­ te 12.000 ev saray vardır. Her bir köşkte 12.000 ev vardır. Hardal ta­nesi ile dop doludur. Hak Teâlâ bir kuş yaratmıştır. O kuşa da bu har­dal tanelerini nzık etmiştir. Şöyle de takdir buyurmuştur ki, o kuş hergün bir tane hardal yiyecektir. Bu taneler ne zaman biterse kıyamet o zaman kopacaktır. Ama bu hardal tanelerinin ne zaman biteceğini Al­lahü Teâlâ'dan başka kimse bilemez. Eğer bir kişinin bilmesi gerekir­
se bizim peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)'ın bilmesi ge­rekti. Çünkü varlıkların, yaratıkların en kusursuzu, en üstünü odur.
 
Ben bu sözleri halk bilsin diye açıkladım. Ancak gerçeğini Allahü Teâlâ'dan başka kimse bilmez.
 
 
          Tarih-i Taberi'yi Farsça'dan Türkçe'ye Çeviren Hüsameddin Çelebi'nin Önsözü
 
O yüce Allah'a şükürler olsun ki, bu yaratıkları, yoktan vâr eyledi ve bu zayıf kullarını iman ehli kıldı ve ibadete, tâate yararlı eyledi. Hem de salât ve selâm o yaratılanların seyyidi, efendisi olan Resulümüz üzerine olsun ki hak dini, doğru ve gerçek dini açıkladı ve hem de salat ve selâm O'nun sahabeleri üzerine olsun ki onun aşkına, O'nun yoluna can ve mallarını dağıtıp saçtılar.
Ve sonra, bu fakir derimki:

— O din bilginleri o âlemlerin öncüsü, fazıl kişilerin büyüğü, ulukişisi Ebû câfer Muhammed bin Cer ir et-Taberi ki, Hak Teâlâ onu rahmetinin denizinde yıkasın ki Büyük tefsirin sa­hibidir. Taberi Tarihi demekle şöhret bulan kitabı yazdı ve bu dere­cede güzel, garip olayları orada yazdı. Fakat Arapça dil ile yazıldığın­dan ve halkın çoğu ondan yararlanamadığından ötürü, onu bir aziz Farsça'ya çevirmiştir. Bu fakirde- Arapça ve acemce bilmeyenlere ko­laylık olsun diye, Allahü Teâlâ'nın fadl ve inayetiyle Türkçeye çevir­dim. Elden geldikçe de zikrolunan Âyetleri ve Hadîs-i Şerifleri açıkla­dım. Ümidim şudur ki, bu kitaptan faydalanan aziz kişiler bu fakiri hayr ile anarlar. Allahü Teâlâ okuyanlara yardım etsin ve muratlarına erdirsin. Amin... ( Tarihi Taberi, İslam tarihi, taberi,  tarihi taberi satın al , sağlam yayın , 4 cilt, m.faruk gürtunca, tarihi taberi fiyat, 4 cilt taberi tarihi, sağlam yayınları, taberi tarihi kitabı )

Hüsameddin Çelebi
 


Sağlam Yayınları, Ebu Cafer Muhammed Bin Cerir üt Taberi tarafından yazılan 4 cilt Tarihi-i Taberi adlı kitabı incele diniz. 

Diğer Özellikler
Stok Kodu9789759180539
MarkaSağlam Yayınevi
Stok DurumuVar
9789759180539
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.