Kitap Kıblegah Evler
Yazar Nureddin Yıldız
Yayınevi Tahlil Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur - Karton Kapak Cilt
Sayfa Ebat 204 sayfa, 13,5x21 - Roman Boy
Yayın Yılı 2018
Tahlil Yayınları Kıblegah Evler kitabı nı incelemektesiniz.
Nurettin Kıblegah Evler kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır.
Takriz
Hikâye meşhurdur: Zamanın birinde su, ateş ve ahlâk dostluk kurmuşlar. Bir gün ormanda dolaşmaya çıkmışlar fakat bir müddet sonra içlerine bir korkudur düşmüş. Orman çok büyük ve çok karmaşıkmış. Her türlü ihtimale karşı birbirlerini kaybederlerse, nasıl bulacaklarını düşünmeye başlamışlar.
Ateş ve ahlâk, suya sormuş:
"Kaybolursan seni nasıl bulacağız?"
Su cevaplamış:
"Nerede bir şırıltı duyarsanız ben oradayım." demiş.
Sıra ateşe gelmiş.
Su:
"Seni yitirirsek ne yapalım?" diye sormuş. Ateş:
"Duman gördüğünüz yerde ben varım." cevabını vermiş.
Sıra ahlâka gelince cevabı şu olmuş:
"Beni asla kaybetmeyin; eğer kaybederseniz, bir daha asla bulamazsınız!"
Yeni bir döneme girdi insanlık sayısız yeniliklerle. Bu dönemi anlamaya ve tanımlamaya çalışanlar 'eşyadan yana zengin, insandan yana fakir olarak tanımlıyorlar. Her şey var insan için ama insan yok. Hâlbuki tarihte ilk kez, bütün dünya çapında şehirde yaşayan nüfus köyde yaşayan nüfusu geçti. Ülkemiz için de aynısı geçerli. Son 100 yıla kadar nüfusun %70'i köyde %30'u şehirde yaşarken bugün nüfusumuzun %70'i şehirde, %30'u köyde yaşıyor yani daha çok insanla beraber yaşıyoruz.
Daha çok insan görüyoruz. Daha çok insanla temas ediyoruz. Daha çok insanla bir şeyleri paylaşıyoruz. Buna rağmen insandan yana fakiriz. Bir köy kadar nüfusa sahip binalarımızda sohbet edeceğimiz, dertleşeceğimiz, konuşabileceğimiz insan bulamıyoruz. Binaları geçtim her geçen gün küçülen ailemiz içerisinde kendimizi ifade etmekte zorlanıyor, ihtiyaç duyduğumuz sıcaklık, sevecenlik ve yakınlığı bulamıyoruz. İşte bu dönemin en büyük zorluğu...
Bu dönemin bir diğer zorluğu ise hayatın kontrol edile-bilmesidir. Bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir zamanda, insanlar birçok şeyin bilgisine ve farkındalığına sahipken veya sahip olmasalar bile çok basit bir emekle ulaşabilecekken hâlen bildiklerinden sınıfta kalmaları sonucu mutsuz bir hayat yaşamaları bu dönemin en büyük zorluklarından biridir. Öyle ya bilmeyen bilmediği için yapamı-yordur doğru davranışları da bilenin geçerli mazereti nedir?
Bir başka zorluk ise var olanın yetmemesidir. İmkânlar bu kadar genişlemişken, şartlar bu kadar kolaylaşmışken, her şey bu kadar rahatken insanın bir türlü mutlu olamaması, mutlu olması için hep daha fazlasına ihtiyaç duyması yine yaşadığımız dönemin en önemli zorluklarındandır.
Bütün bu zorlukların ortaya çıkmasına veya devam etmesine ya da çözülememesine en büyük sebep yuvamızın/ evimizin ciddi anlamda yara almasıdır. İnsan sıcaklığının teknolojik aletlerin yapay dostluğuyla yer değiştirdiği, hayatı düzenleme için gerekli olan iradenin her fırsatta göze, kulağa, dile bulaşan çirkinliklerle zayıfladığı, eldekini nimet bilip şükrettiren ve hatta paylaştıran kanaatin hep daha fazlası gösterilerek yok edildiği bu dönemde bizi kurtaracak olan bütün bunları tekrar kazanabileceğimiz, kazanmanın ötesinde hayatımıza tatbik edebileceğimiz, bunun da ötesinde kazandıklarımızı kaybetmeyeceğimiz yegâne yer olan yuvamızdır.
Hem tesis hem temin için evimizden başka alternatifimiz yoktur. Dolayısıyla evimizde ters giden bir şeylerin yeniden düz gidebilmesi evimizi/yuvamızı düzeltmemize, düzenlememize bağlıdır. Dünya çapında, kültür ve coğrafya farkı gözetmeksizin bütün dünyayı etkisi altına alan bir akıntı ve evi düzeltmek demek biraz da bu akıntıya karşı kürek çekmek anlamına geliyor ki neresinden bakarsanız bakın hiç mi hiç kolay bir iş değil.
Bu nedenle evimizi düzenlerken hatta kurtarırken işimizin hiç kolay olmayacağını, ciddi anlamda zaman, emek ve sabır isteyeceğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Fakat bunların da tek başına yeterli olmayacağını, Zaman, emek ve sabrın doğru bilgiyle kullanılması durumunda maksada ulaşılacağını bilmeliyiz. İşte tam bu noktada 'Kıblegâh Evler kitabı işimizi kolaylaştıracak, yükümüzü hafifletecek bir rehber olarak imdadımıza yetişti çok şükür.
Saygıdeğer hocamı tanımamın, bilgisinden, tecrübesinden ama en önemlisi vizyonundan istifadeye başlamamın üzerinden bu sene itibariyle yirmi sene geçti. Yirmi senedir hocamdan gerek derslerinde gerek sohbetlerinde hep uygulamaya dönük, özümsenmiş, pratik bilgiler aldım. Hocamdan hiçbir zaman söylenmiş olsun için, bilindiği gösterilsin için sarf edilmiş bir söz duymadım. Hiçbir zaman detaya veya teoriye boğulmuş bir konuşma işitmedim.
Kıblegâh Evler kitabı nın da aynı özellikleri taşıyan, bu dönemin sıkıntısını içten içe her gün her dakika yaşayan insanlarımız için teferruat ve kullanılmayacak/anlaşılamayacak bilgilerden uzak doğrudan özü ve uygulamayı veren, büyüklerimizin tabiriyle efradını cami ağyarını mâni bir çalışma olduğunu sevinçle müşahade ediyorum. Bu dönemde yaşayan ve bu dönemin dertlerini taşıyan her bireyin ivedilikle bu önemli çalışmayı okuması ve hayatında uygulaması gerektiğini düşünüyorum çünkü yazının başındaki hikâyede o de ifade edildiği gibi bazı şeyler kaybolunca bir daha bulunmuyor.
Bu kitabın konusuna ilgi duyup elinize almanız hâlen daha bir şeyleri kaybetmediğinizi ve hâlen kaybetmemek için şansınız olduğunu gösterir. Rabbim muinimiz olsun, işlerimizi kolaylaştıran, gönlümüzü genişletsin. Saygıdeğer hocamın da ömrüne, vaktine, kalemine ve emeğine bereket versin hocam gibi hocaların sayısını artırsın.
Mehmet Dinç
Uzman Psikolojik Danışman
Takdim
Dünya ne denli büyük olursa olsun bir ev kadardır. Büyük mülkleri ve geniş arazileri olana da hiçbir yeri olmayana da lazım olan nihayetinde bir 'ev'dir. Büyük servetler bir ev sahibi olmak için kazanılmaktadır. Hayat aslında dünyada değil evlerde yaşanmaktadır.
Camilere açılan yolların ucu evlere dayanır. Okullara koşuşturan çocuklar da evlerden çıkıp giderler okullarına. Ticaret ve sanayi de evlerinden çıkıp gidenlerin yürüttüğü işlerdir.
Devlet varsa evler için vardır. Evlerin ihtiva ettiği mahremiyetleri korumak için büyük ordular kurulur. Çünkü insan, ev çocuğudur. Evle sokak arasında, insanla insan olmayan arasındaki farka benzer bir farktan söz etmek mümkündür.
Allah Teâlâ'nın nimetlerinden bir nimet olan evlerimiz, hayatta niçin var olduğumuzu ve var olma maksadımızı ne kadar yansıtabildiğimizi gösteren önemli işaretlerdir. Evlerimizin gösterdiği sonuçların dışındaki iddialarımızı ispat etmemiz zordur. Mutluluksa o evlerde yaşanır.
Evlerin dışındaki ziyafetler, gülücükler, neşeler gecenin karanlığı çökünce kaybolup gider. Gecenin karanlığına rağmen birbirine kenetlenmiş ev halkı mutludur. Anneliği, babalığı, çocukluğu doya doya yaşayabilen, eş olmanın hazzını hisseden mutludur. Manavlarda sergilenen meyvelerin güzelliği onları yiyemeyen için ya da yiyip hazmedemeyen için ne değer ifade eder?
Evlerimiz, Allah Teâlâ'nın en mühim nimetlerinden biri olduğu halde evlerimiz bizi mutlu etmekten uzak kaldıysa, evi olan bir insanın nikotin dumanı altındaki bir mekâna arkadaşlarıyla teselli bulmaya gitmesi söz konusu olabiliyorsa, 'evlenmenin' ne anlama geldiğini tekrar düşünmemiz zorunlu hale gelecektir.
Evler, avretimizi örtmek, bizi sıcak ve soğuktan muhafaza etmek için tesis edilirdi. Önemli olan evlerin yapısı, şekli değil içinde ikamet edenlerdi. Doğru olan da budur. Her şeyin insan için yaratıldığı kâinatta, dört duvar ve bir kilim elbette değerli olamazdı.
Önemli ve değerli olan insandır. Şimdi ise evler bizim için değil, biz evler için varız adeta. Mobilyası, duvar boyası içindeki insandan daha değerli tutulan evlerimiz oldu. Uğruna sağlığımızı ve yavrularımızı feda edebileceğimiz beton yığınlarının bulunması ne üzücü bir durumdur.
Huzur bulmak için gireceğimiz evler yerine, uykularımızı kaçıran evlerin taksitlerini öder olduk. Fani olduğunu bildiğimiz yığıntılara ebedi değerlerimizden kılıflar giydirmeye çalıştık.
Bir evin değerini, o evde ikamet edenlerin belirliyor olması, ahiret üzerine kurulu bir anlayışın gereğidir. Camisi olmayan bir semtte yapılmış olduğu halde, bazı Müslümanların ezan duyulmaz evlere servetler yatırmaları ahiret telakkisiyle ters düşen bir tutumdur.
Evlerimiz, ahirete hazırlandığımız istasyonlar olmalıydı. Evlerimizde Rabbimizin şeriatını tatbik edebilmeliydik. Evlerimiz, korunduğumuz kaleler durumunda olmalıydı.
İçine düştüğümüz fitne Allah'ın lütfuyla anlaşılmıştır. En güçlü sığınağımız evlerimizi ihmal etmenin yanlış olduğunu anlamaya başladık.
Namazla sembolleşen İslam anlayışımıza göre Kıblegâh haline gelmiş evlere sahip olmamız, iman davamızın kökleşmesi ve asli kimliğine kavuşması açısından çok önemlidir. Koca koca okul binalarından önce ihlaslı evler kurmamız daha akılcı olacaktır. Evlerimizi Kıblegâh haline getirdikten sonra Kâbe ile aramızdaki mesafeler kalkacak, gözümüz -daha büyük ufukları görecektir, biiznillah.
Farklı zamanlarda verilen konferanslardan oluşan bu çalışmanın, ev anlayışımıza yeni bir şekil getirmesini umuyorum.
Allah Teâlâ, evlerimizi ve gönüllerimizi O'na çevirmeye bizi muvaffak kılsın.
Nureddin Yıldız
Bayrampaşa/1430-2009