Ailemde Huzur İstiyorum Saliha Erdim

Fiyat:
270,00 TL
İndirimli Fiyat (%32,6) :
182,00 TL
Kazancınız 88,00 TL
Havale / EFT:
176,54 TL
Aynı Gün Kargo Kargo Bedava

Kitap            
Ailemde Huzur İstiyorum

Yazar           Saliha Erdim
Yayınevi       Hayat Yayınları
Kağıt Cilt      2.Hamur, Karton kapak cilt
Sayfa Ebat   256 Sayfa - 13.5x21 cm
Yayın Yılı      2021



Saliha Erdim Ailemde Huzur İstiyorum kitabı nı incelemektesiniz.   
Hayat Yayınları Ailemde Huzur İstiyorum kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.

Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-24



Saliha Erdim
Ailemde Huzur İstiyorum

Ailemde Huzur İstiyorum... Çünkü;
İnsan ailede var olur...
Ailede anne-baba ve çocuklar vardır...
Aile insanın büyüdüğü, beslendiği yerdir, kökleridir...
Yuvanın sıcaklığı, nereye gidilirse gidilsin, aranan ve özlenen bir değerdir...
Aile dünyaya gelmenin eşiği, insan olmanın beşiği ve insanlığın geleceğidir...
Her insan, içinde daha iyi bir insan saklar. Söz ve davranışlarımızla o iyi insanı açığa çıkarabiliriz. Bir insanın kendini iyi hissetmesi, dünyanın iyiye gitmesine katkıdır. Bir çift güzel söz, insanın dengesini yerine getirebilir.

İnsanlar arası ilişkilerde sıkıntı çıkması kaçınılmazdır. Bu sıkıntılar aile bireyleri arasında yaşandığında tüm hayatımızı etkiler. Yaşanan sıkıntıların sebebini herkes önce kendinde aramalı, yanlışı varsa özür dilemeli ve yaşananlardan ders alarak yoluna devam etmelidir. Ayrıca, bir sorunun anlık çözülmesinden daha önemlisi, soruna sebep olan bakış açısını düzeltmektir.

Bu kitap; yaşanmış olaylardan yola çıkarak, ailelerde yaşanan sorunların tespitine ve sorunların çözümünü kolaylaştıracak değişik bakış açıları kazandırmaya yardımcı olacaktır.


 
 ÖN SÖZ

Bu dünya, en iyi halimize ulaşabilmemiz için engebelerle dolu bir yarış alanı gibi. Marifet, engellerin bizi ulaştıracağı seviyeyi aklımızdan çıkarmadan, karşılaştığımız güçlüklerde doğru bir metot takip ederek, sonuca değil sürece odaklanarak, bu sınavı kazanabilmek. Kimsenin bize ne yaptığına bakmadan, başkaları­nın ne dediğine odaklanmadan, kendimizi içten onaracak doğru davranışı tespit edip, ona göre hareket etmek; nitelikli insan dav­ranışıdır. Doğru olmak doğru durmakla mümkündür. İşte bizi dosdoğru durduracak olan tutum tam da budur.

Her insan, içinde daha iyi bir insanı saklar. Söz ve davranışları­mızla o iyi insanı açığa çıkarabiliriz. Hepimiz buna inanmalıyız ve buna uygun davranmalıyız. Bir insanın iyi hissetmesi, dünyanın iyiye gitmesine önemli bir katkıdır.

"Yolunu şaşırmış bir çift sözün savurmasıyla düştüm bu çukura. Oysa o sözün anlamına tutunup yükseklere çıkabi­lirdim, eğer cümle doğru kurulmuş olsaydı."

Ve aynen bu cümlede olduğu gibi yıkıcı bir çift söz insanı de­rinlere düşürebilirken, güzel bir söz de insanın dengesini yerli ye­rine getirebilir. Mutlu ve huzurlu olan insan, her iyi şey için adım atabilir ve karşısına çıkan engelleri kolaylıkla aşabilir. Bilmeliyiz ki, insanlar arası ilişkilerde sıkıntı çıkması kaçınılmazdır. Yaşanan sıkıntıların sebebini herkes önce kendinde aramalı, yanlışı varsa özür dilemeli ve yaşananlardan ders alarak yoluna devam etmeli.
Ayrıca, bir sorunun çözülmesinden daha önemli olan, soruna sebep olan bakış açısını düzeltmektir. Asıl çabamız bunun için olmalı, çünkü birisi anlık, diğeri kalıcı çözüm demektir.

Ailemiz; bizim kendimiz olduğumuz ve kendimize geldiği­miz yaşam alanımızdır. Ailede huzur, ömre ömür katar. Bunun için hepimizin yapabileceğimiz çok şey vardır. Buna inanmak ve okumakla işe başlayabiliriz. Çünkü bilgi olmadan sevgi bile zarar verir.

Nerede bilinçli bir çaba varsa, orada öğrenmenin parlak izle­rini görürüz çünkü bilmeyen el hüner üretmez. Olayları, hayatı, kitabı ve insanı okuyarak elde ettiklerimiz ile aklımız büyür ve seçenekli düşünürüz. İnsanı korumaya alarak, kişiyi değil olayları konuşarak çözüm üretmenin peşine düşeriz. Yani sürdürülebilir her iyi işin temelinde bilgi vardır.
Okuyan ve düşünen insan bilir ki insan iyidir ve her insan iyi olduğu halde yanlış ve hata yapabilir. Yanlışını terk edince o insan iyi olmaya devam eder.

Hataları ilişki içinde olduklarımızla aramıza değil önü­müze alarak, ders çıkarıp arkaya atarak, geleceğe daha güçlü adımlarla devam ederiz.

Eski yanlışlar artık açılmaz, mevzu edilmez çünkü dersler alındıktan sonra onların görevleri bitmiştir. Biz de öğrendiğimiz derslerimizle yola devam ederiz çünkü insanı karalamak, yarala­mak, suçlamak o insanı aşağıya çekmektir.

İnsan sevildiği ve değer gördüğü zaman iç huzurunu yakalar ve daha sağlıklı düşünmeye başlar. Yanlış yapmayan insan, sıkın­tı yaşanmayan ilişki, tartışma çıkmayan ev yoktur. Önemli olan, insana gerekli değeri, ilişkiye gerekli özeni ve sıkıntıyı çözmeye yönelik niyeti ve gayreti olmazsa olmazımız bilmektir. Böylece insanı yüceltmiş sıkıntıyı küçültmüş oluruz. Neticede ise ilişkiler onardır ve gönül bağları daha da sağlamlaşır. Doğru düşünme ve doğru davranma gayreti ile insan kalırız. Sıkıntılar bizi olgunlaştı­rır, strateji kazandırır, insanın ve hayatın anlamını daha iyi kavra­rız. İnsan buna değer, hayat buna değer, dünya buna değer.

"Hayat yalnızca mücadele ile anlam bulur. Zafer ve yenilgi Tanrının ellerindedir. Öyleyse yaşasın mücadele."

Swahili savaşçı şarkısı (Lorenzo'nun Yağı filminin giriş cümleleri)

Üsküdar, 27.11.2021


Kitaptan kısa bir bölüm

 
Eşler, kendi tamamlanamamış yanlarım eşleri üzerinden hayata geçirmeye çalışırlarsa, buradan sadece kaos çıkar çünkü sistem buna müsaade etmez.

-Üçüncü Hikâye-"Yardıma ihtiyacım var"

Bekleme salonunda otururken beni görünce aniden gözleri parlayan bir hanımefendi danışanımla bugün ilk seansımızı ger­çekleştireceğiz. Kısaca hâl hatır sorduktan sonra, fiks sorumu sordum...

"Sizi buraya getiren sebep nedir, size nasıl yardımcı olabilirim?"

"Nereden başlasam bilemiyorum. Anlatacağım o kadar çok şey var ki... Ağlamayacağım, dedim kendi kendime ama galiba dayanamayıp ağlayacağım."

"Duyguları küntleşmemiş, yüreği merhametle dolu ve yükü kendine ağır gelenler ağlar. Ağlamak aslında bir nimettir. Gönül arzu eder ki hep sevinç gözyaşı dökelim ama hayatın içinde bu her zaman mümkün olmuyor. Lütfen rahat olun, buyurun."
"Üç yıllık evliyim. Bir buçuk yaşında bir kızım var. Sıkıntım eşimle. Beni hiç anlamıyor, bana yardımcı olmuyor, bana değer vermiyor. Evlenmeden önceki insan gitti, âdeta yerine başka bi­risi geldi. Öyle zaman oluyor ki sanki boğulacakmışım gibi hisse­diyorum. Bu böyle nasıl gider, bilmiyorum. Çok çaresiz kaldım, size danışayım istedim.

Beyefendinin, eşinin nişanlılıktaki hâlini arıyor olabileceğini düşündüm. Neden böyle hissettiğini anlamaya çalıştım...
"İyi yaptınız, hoş geldiniz. Bir sıkıntı varsa, ilerlemeden danış­mak ve rehberlik almak çok önemli. İnşallah buradan rahatlamış ve doğru stratejiler edinmiş olarak gidersiniz. Mümkünse eşiniz­le yaşadığınız sıkıntılı bir diyaloğu anlatır mısınız? Cümleye kim nasıl başlıyor ve konu nasıl ilerliyor?"

"Mesela eve girer girmez çocuğu benden alsa, biraz nefes al­sam ya da sofrayı bazen eşim kursa... Esasında isteklerim bu yön­de. Eşim eve gelince hâl hatır sorduktan hemen oturunca zoruma gidiyor açıkçası. Ben de, 'Ben akşama kadar ayaktaydım, sen ise gelir gelmez oturuyorsun, bana biraz yardımcı olsana.' diyorum. O ise, 'Azıcık nefes almama müsaade et. Yoldan geldim, bütün gün işteydim.' diyor. Bu sefer, 'Ben de ayaktaydım, ben de yorul­dum.' diyorum, böylece tartışma başlıyor."

"Eşiniz hangi işlerde size yardım eder?"

"Evi süpürür, sofrayı toplar, biraz çocukla ilgilenir. Fakat bun­lar bana yetmiyor çünkü işler yetişmiyor. Evde iş bitmeyince ben de tahammülsüzleşiyorum. Ev hep düzenli olsun istiyorum an­cak bunu yapamıyorum."
"Eşinizden beklentilerinizi talep ettiğinizde hangi üslupla ta­lep ediyorsunuz ve o bu talepleri nasıl karşılıyor, ne diyor?"
"Önceden istediklerimi kolaylıkla yapıyordu. Fakat zamanla sızlanmaya başladı. O mazeret ürettikçe benim de üslubum de­ğişti. Hayatın yükünü tek başıma çekmemi istiyor, bencillik ya­pıyor."
"Üslubunuzdan ve neler istediğinizden söz eder misiniz?"
"Önceleri daha kibar istiyor, rica ediyordum. Şimdi sitem edi­yorum."
"Mesela ne diyorsunuz?"
"Hmm... 'Beni ne zaman anlayacaksın?', 'Hâlimi görmüyor musun?', 'Hep benim mi hatırlatmam lazım, bir kere de ben söy­lemeden sen kendin akıl et.' diyorum."
"Peki eşiniz buna ne karşılık veriyor?"
"Kendisinin de yorgun olduğunu, eve gelince dinlenmek is­tediğini, arada bir şeyler yapabileceğini fakat benim taleplerimin onun için fazla olduğunu söylüyor. Alışık olmadığını, birdenbire ona fazla yüklendiğimi söylüyor. Bunun üstüne, 'Ben de alışık de­ğildim ama alışıyorum. Bu hayatı beraber götürmeyecek miyiz, bana ne zaman yardımcı olacaksın? Çok tembelsin.' diyorum. O da güceniyor ama bana göre gerçekten tembel."
"Size istediğiniz ölçüde yardımcı olamadığı için mi eşinize tembel diyorsunuz yoksa başka tespitleriniz de var mı? Örnek ve­recek olursam çöpün atılması, alışverişe gitmek, sizinle beraber bir yerlere gitmek, kendi işlerini yapmak, düzenli olarak bir işte çalışmak da dahil olmak üzere, pek çok test alanı var."
"O konularda sıkıntı yok. Sadece ben bir şeyler istediğimde tembellik ediyor."

Önceden ne yaşanmış ve bugüne etkileri ne olmuş?

"Bu konuya devam etmeden önce, çocukluğunuzun nasıl geç­tiğini anlatabilir misiniz? Aileniz size iş yaptırır mıydı, sorum­luluk verir miydi? Eşlik ve annelik rollerinizle ilgili annenizden neler gördünüz?"

"Annem bize hiç iş vermezdi çünkü ne yapsak beğenmezdi. Üstelik eve gelen herkese bizim olumsuz yönlerimizi anlatır ve bizi mahcup ederdi. Ona böyle yapmamasını söylediğimizde, 'Siz de iyi olun, bana söyletmeyin.' derdi ve bizim ne düşündüğümü­zü hiç önemsemezdi. İş yapmadan, takdir görmeden ve sevildi­ğimizi hissedemeden büyüdük ve evlendik. Şimdi her şey bana zor geliyor, basit bir iş bile olsa gözümde büyüyor. Hep eşimin desteğine ihtiyaç hissediyorum."

Hanımefendinin çocukluk dönemini öğrendiğimde, çok da sevilerek ve değer görerek büyümediğini anladım. Evde iş yap­tırılmamış. Çok şikâyet eden, anneliği ve iş yapmayı sevmedi­ğini her fırsatta dile getiren bir annenin elinde büyümüş. Şimdi ev hanımlığı ve eşlik rolüne bir de annelik ilave edilince, kendi­
sini yetersiz hissetmeye başlamış. Eşinin yardımlarını da yeterli bulmayınca, kendisini daha da sıkışmış ve bunalmış hissetmeye başlamış. Zamanında edinilemeyen beceriler, zamanı geçince ilk zamankinden daha zorlukla edindiğimiz beceriler hâline gelir­ler. Çevremizdekiler ise haklı olarak o beceriyi yapma yaşımızda olduğumuzu düşünerek beklenti içine girerler; genç bir kızın ev işlerini tamamıyla ve severek yapması gibi... Acemilik hissi hem işi yapış biçiminden hem de yaparken hissedilen tedirginlik sebe­biyle dışarıdakiler tarafından fark edileceği için, acemilik çeken­ler çoğunlukla işi başkalarının yanında yapmaktan çekinirler ve genellikle de kaçmayı ya da ertelemeyi tercih ederler. Bu yüzden biz anne babalar, cinsiyet ayırt etmeden, çocuklarımıza küçük yaşta ev işlerini severek yapmayı öğretmeliyiz ki büyüdüklerin­de sıkıntı çekmesinler. Aslında çocuklar çok küçükken hep bir iş yapmak, yardım etmek için telifte hatta ısrarda bulunurlar. Özel­likle biz anneler ise onların yavaş ve döke saça iş yapmalarına sab-redemediğimiz için ya tekliflerini reddederiz ya da elinden alıp hemen kendimiz yaparız. Bu tutumumuz çocuklarımızın ileride sıkıntı çekmesine sebep olacak türdendir. Kendimizi düşünerek çocuğumuzun yetişmesini engellemiş oluruz.
 
"Peki bana çocukluğunuzdaki anne babanızın iletişimi hak­kında bilgi verebilir misiniz? Nasıllardı, babanız annenize yar­dımcı olur muydu mesela?"

"Babam anneme yardım etmezdi. Annem de çok sıkıntı çek­ti. Babam sorumsuz biriydi." dedikten sonra annesinin de babası hakkında, şu an kendisinin eşi ile ilgili olan düşüncelerine benzer şeyler düşündüğünü söyledi.

Ölçüyü kendimiz belirleyerek ihtiyaç üretmemiz ve bunu talep etmemiz, beklentimizin doğru olduğu anla­mına gelmez.

Bu örnekte daha çok birbirlerini dinleyip, şartlarını ve ihtiyaç­larını anlayarak ortak bir noktada buluşmak yerine, sadece tek taraflı ihtiyacı belirtip kesintisiz bir yardım talebinde bulunmak söz konusu olmuş. Bu ihtiyaç algısı kişinin kendi anlayışına göre oluşturulduğu için, zamanla eşine de zor gelmeye başlamış. Ayrıca usul olarak sitem, eleştiri ve haksız ithamlar da söz konusu olunca iletişimlerinde sıkıntı oluşmaya başlamış. Hanımefendinin, "Be­nim ihtiyacım varsa, sen bana yardım etmek ve beni rahatlatmak zorundasın." anlamındaki tutumu, sözlü söylenmese bile, lisanıhâl ile karşısındakine yansır. Herkes kendi zihnindeki eş algısına ve o durumdaki ihtiyacının giderilmesine yönelik beklentiye girdi­ğinde ve bunu da karşı tarafın görevi gibi takdim ettiğinde, karşı tarafın savunmaya girmesi neredeyse kaçınılmaz gibidir.. 

Bu arada cinsel hayatlarının yolunda olup olmadığını sordu­ğumda da "zaten yorgun düştüğünü, keyfi hareket edecek zama­nının kalmadığını, eşinin de bu duruma tepki gösterdiğini" ön bilgi olarak verip çok seyrek birlikte olduklarını söyledi.

Sevgi, sevdiğinin en acil ihtiyacı ne ise onu giderme­ye çalışmakla başlar.

Konuşma arasında hanımefendi, cinsel hayatları konusunda, karşı tarafın kendisine yardım edilmediği hâlde isteklerinin yeri­ne getirilmesini istediğini düşündüğü için tepkisel olarak eşine, hayır" dediğini ifade etti. "Sen bana yardım etmezsen ben de se­nin isteklerine olumlu yanıt vermem." tarzında bir karşı çıkışı var ve bu tepkisinin öğretici olmasını umuyor.

Burada, eşlerin birbirinin ihtiyacının ne olduğunu anlaya­maması ve hanımefendinin hep bir destek talebinin olması, hiç memnun olamaması, kendisindeki objektiflik ve adalet duygusu­na zarar vermektedir. Bu da iletişimi aksatan ve ilişkiyi tökezleten bir engele dönüşmektedir. Burada önemli bir husus daha var ki o da neyin normal neyin normal dışı olduğunun tespiti. Hanıme­fendi eşine, kendi çocukluğunda ve gençliğinde ev işlerine alıştı­rmamış olmasının kendisini zorladığını ve bu durum düzelene kadar yardım rica ettiğini söylese, suçlama ve itham etme dilin­den çok daha etkili bir yaklaşım sergilemiş olabilirdi.
"Peki, şimdi başka bir konuya geçelim. Siz eşinizi sevdiğinizi söylüyorsunuz. Ona verdiğiniz değeri ve içinizdeki sevgiyi nasıl ifade ediyorsunuz?"
"Önceden ona hediye alır, arada sürprizler yapardım. Onu sevdiğimi söylerdim. Özel sofralar hazırlardım. Şimdi yapmıyo­rum, beni anlamadığını ve hayatımı kolaylaştırmadığını düşün­düğüm için içimden ona karşı kinleniyorum."

"Başka bir danışanım olan bir beyefendinin, eşi için kurdu­ğu şu cümleleri sizin için kursam ne dersiniz? Beyefendi, 'Eşim çocuğumuz doğduktan sonra beni unuttu, beni âdeta öksüz bı­raktı, ilgi ve sevgiyi tamamen kesti. Yatakta bile bana sarılmıyor. Üstelik sanki çocuğumuz oldu diye ben suçluyum, o çok yoru­luyor ve eve gelince ben hiç yorulmamışım ve dinlenme hakkım yokmuş gibi eşimi mutlu etmek için evde ne gerekirse yapmak zorundayım gibi davranıyor. Üstelik yaptıklarımı da takdir etmek bir yana, beğenmiyor bile. Eşim bunları istiyor. Oysa ben hiç iş yapmadan büyütüldüm, bunlar bana çok zor geliyor ve eşim beni hiç anlamıyor. İstediğini yapmadığım zaman bana surat asıyor ve kötü davranıyor. Asıl ben çok bunaldım.' demişti. Bu sözlerin si­zin ilişkiniz açısından bir doğruluk payı var mı?"
"Tam isabet. Sanki eşimle konuşmuşsunuz gibi."
"O zaman ihtiyaçları karşılıklı olarak tespit etsek ve karşılıklı anlayışla bunların giderilmesi için iş birliği yapsak nasıl olur?"
"Gayet iyi olur fakat ben ev işlerini tek başıma nasıl hallede­ceğim, bana öyle zor geliyor ki. Eşim yardım etmezse tek başıma asla işlerin içinden çıkamam."

Beklentinin realitenin üzerine çıktığı durumlarda, önceki dönemlerden kalma ihtiyaç birikmesinden ço­ğunlukla söz edilebilir.

İşte bu noktadan sonra hanımefendiyle rollerimiz, sorumlu­luklarımız ve sınırlarımız hakkında konuştuk. Kendisinin bunal­makta haklı olabileceğini fakat yeni evlilik ve yeni annelik rolü­nün başlarda herkese ağır gelebileceğini, bunu eşiyle güzel bir iletişim ve yardımlaşma neticesinde hafifletebileceğini belirttim. Beyefendiyi çağırdım ve kendisi de tam olarak tahmin ettiğim şekilde aynı şeylerden söz etti. Beyefendiyle de anneliğin güzel yanlarını, yeni bebeğin büyümesi esnasında yaşanan zorlukların bazen kitap, bazen dost tavsiyesi ve gerektiğinde de psikolojik bir destekle daha kolay aşılabileceğini konuştuk. Daha sonraki seanslarda, güzel bir ilerleme kaydettik çok şükür. Hanımefendi­nin özgüven ve değerlilik duygusu kazanabilmesi için bir çalışma başlattık. Beyefendi çok rahatladı, hanımefendi de yapması gere­kenleri çok çabuk kabullendi. Umuyorum ki seansların bitiminde ikisi de gayet iyi durumda olur...

Bu seanstan ne öğrendik?

Bir insanın çocukluğu, ailesinin kurallarını öğrenerek geçer. Yaşadıkları ve gördükleriyle zihninde kalıplar oluşur. Çocuk bü­yüyüp yetişkin olduğunda ise bu kalıplara uygun olacak biçimde düşünür ve yaşar. Neyin ihtiyaç olduğu da bunlara göre oluşur. Herkes kendi ihtiyaçlarını düşündüğü kadar karşısındakinin ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurmalı, merhamet ve saygı çerçevesinde, suçlamadan bir orta yol bulunmalıdır. Eğer bulu­namıyorsa bir yardım almak iyi olur. Her ihtiyaç zannettiğimiz, gerçekten bir ihtiyaç olmayabilir ve biz, önceden oluşmuş bir al­gımızın sonucunda onu ihtiyaç olarak görüyor olabiliriz. Burada önemli olan, hakkaniyetle yaklaşarak doğrusunu öğrenmek ve ona göre hareket edebilmektir. Hangi durumda olursak olalım, suçlayıcı bir dil iyi bir netice vermez. Saygıyı koruyarak konuş­mak ve davranmak, uzun vadede her iki tarafa da iyi gelen çok doğru bir tutumdur. Bu hem kişileri hem de ilişkiyi korur.


içindekiler

Biz İnsanız              
Niçin Danışırız?      
Birinci Hikâye "Eşim Evde Ancak Varla Yok Arasında"       
İkinci Hikâye "Eşimle Anlaşamıyoruz" 
Üçüncü Hikâye "Yardıma İhtiyacım Var"             
Dördüncü Hikâye "Kayınvalidem Her Hareketiyle Beni Değersizleştiriyoı; Asla Memnun Olmuyor"         
Beşinci Hikâye "Annem Yüzünden Hepimiz Bu Evden Kaçmak İstiyoruz"  
Altıncı Hikâye "Annem Yetişkin Gibi Davranmama İzin Vermiyor" 
Yedinci Hikâye "Eşim Evde Hiç Konuşmaz"        
Sekizinci Hikâye "Eşim Eleştiriyi Asla Kabul Etmiyor"        
Dokuzuncu Hikâye "Hedefim Yok, Nasıl Hedef Edinebilirim" 
Onuncu Hikâye "Ben Yetersiz Bir Anneyim" 
On Birinci Hikâye "Evlendim Fakat Hâlâ Annemin Sözleriyle Hareket Ediyorum" 
On İkinci Hikâye "Babama Tepki Olsun Diye Okumadım" 
On Üçüncü Hikâye "Eşim Ayrılacağımız İçin Düşmana Dönüştü" 
On Dördüncü Hikâye "Eşim Bana Değer Vermiyor" 
On Beşinci Hikâye "Hanımım Depresyondan Çıkamıyor, Hepimiz Çok Bunaldık"         
On Altıncı Hikâye "Annem Eşimi Hiç Sevemedi"  
On Yedinci Hikâye "Nişanlım Annesinden Bağımsız Bir Kişilik Oluşturamamış"         
On Sekizinci Hikâye "Para Kazanmaya Başlayınca Eşim Çok Değişti, Beni Aldattığını Düşünüyorum"             
On Dokuzuncu Hikâye "Eşim Hiçbir îşi Beceremiyor ve Öğrenemiyor"    
Yirminci Hikâye "Eşimle Çok Sık Kavga Ediyoruz, Anlaşamıyoruz" 
Yirmi Birinci Hikâye "Dul Kalmak Çok Zormuş" 
Yirmi İkinci Hikâye "Annemden ve Babamdan Nefret Ediyorum" 
Yirmi Üçüncü Hikâye "Babam Annemi Aldattı, Ya Eşim de Beni Aldatırsa"       
Yirmi Dördüncü Hikâye "Eşim Benim Yanımda Başka Kadınlara Bakıyor"  
Yirmi Beşinci Hikâye "Eşim Kendisini Kontrol Edemeyen
Zayıf İradeli Biri, Ona Saygım Kalmadı"              
Yirmi Altıncı Hikâye "Kayınvalidem Oğlumu Benden Çaldı" 
Duyulası İtiraflar    
Hanımefendilerden Hayata Huzur Bahşeden Olumlu Örnekler 
Beyefendilerden Hayata Huzur Bahşeden Olumlu Örnekler 


Diğer Özellikler
Stok Kodu9786051513508
MarkaHayat Yayınları
Stok DurumuVar
9786051513508
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.