Kitap Allah Dostlarından Menkıbeler
Yazar Ragıp Güzel
Yayınevi Çelik Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur kağıt, Karton kapak cilt
Sayfa Ebat 504 Sayfa, 13.5x21 cm.
Ragıp Güzel Allah Dostlarından Menkıbeler kitabı nı incelemektesiniz.
Çelik Yayınları Allah Dostlarından Menkıbeler kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Çelik Allah Dostlarından Menkıbeler
RAGIP GÜZEL
"İyi bilin ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur. Ve onlar üzülmeyecek
Allah'ın lütfuna mazhar olmuş, yüce Mevlâ'nın ikramına nâil olmuş insanların yolu nurlu ve huzurlu bir yoldur. Bu yola girenler mânevî bir hazza ererler. Coşkun bir muhabbeti gönüllerine nakşederler.
Bu nurlu yolun talihli insanlarını sevmek, fikirlerini benimsemek de büyük bir nimettir. Allah Rasûlü (s.a.v.) Efendimizin müjdesine nâiliyettir.
"Arifler, sâlihler anıldığı zaman onların anıldığı yerlere rahmet iner. Allah'ın fazlı ve mağfireti yayılır."
Bu hadis-i şerifin ışığında dillerimizi sâlihlerin sözleriyle süslemek, kulaklarımızı menkıbeleriyle ziynetlendirmek, gönüllerimizi de sevgileriyle bereketlendirmek gayemiz
İmam-ı Şârânî hazretleri evliyaullahın menkıbelerini yazdığı dört ciltlik eserinin önsözünde diyor ki:
"Bu eseri okuduktan sonra, bir kimsenin içinde Allah yoluna koşmak arzusu doğmuyor ve içinde aşk ateşi parlamıyorsa... ölülerle o aynı seviyededir."
Bunun için gönül sultanlarını, Hak âşıklarını sevmek, hayatlarından ibretler almak, sözlerinden feyizlenmek rahmete namzet olmaktır.
Onlar temiz bir soydan, pâk bir boydan gelen, insanlara en güzel dersleri veren zâtlardır.
ÖNSÖZ
Allah'a hamdü senalar olsun ki bizleri kendisini tanıyan, emirlerine uyan, sâlih kullarının yoluna koyulan kullarından eyledi.
Allah'ın sevgili habibi Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz'e de salâtü selâmlar olsun ki yolumuzda rehber olarak bize insanlığı öğretti.
Bu öyle bir yoldur ki günde kırk defa okuduğumuz Fatiha Suresi ile Rabbimizle âdeta konuşarak,
- "Bize doğru yolu göster kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu" diye duâ ve niyazda bulunmaktayız.
Allah'ın lütfuna mazhar olmuş, yüce Mevlâ'nın ikramına nail olmuş insanların yolu nurlu ve huzurlu bir yoldur. Bu yola girenler manevî bir hazza ererler. Coşkun bir muhabbeti gönüllerine nakşederler.
Bu nurlu yolun talihli insanlarını sevmek, fikirlerini benimsemek de büyük bir nimettir. Allah Rasûlü (sallallahü aleyhi veseilem) Efendimiz'in müjdesine nâiliyettir.
"Arifler, sâlihler anıldığı zaman onların anıldığı yerlere rahmet iner. Allah'ın fazlı ve mağfireti yayılır."
Bu hadis-i şerifin ışığında dillerimizi sâlihlerin sözleriyle süslemek, kulaklarımızı menkıbeleriyle ziynetlendirmek, gönüllerimizi de sevgileriyle bereketlendirmek gayemiz olmalıdır.
İmam-ı Şârânî hazretleri evliyuallahın menkıbelerini yazdığı dört ciltlik eserinin önsözünde diyor ki:
"Bu eseri okuduktan sonra, bir kimsenin içinde Allah yoluna koşmak arzusu doğmuyor ve içinde aşk ateşi parlamıyorsa... Ölülerle o aynı seviyededir."
Peygamberler, veliler ve sâlihler hep bizim için yaşamışlardır. İnsanlığın, Hakk'ın rızâsına uygun yaşamalarını sağlamışlardır. Hayatlarını bize adamışlardır.
Yüce Yaratıcı insana o kadar değer vermiştir ki ebedi saadeti insana yaşatmak, sonsuz cenneti bağışlamak için gerekli olan hayat yolunu aydınlatan rehberleri göndermiştir.
Yüzyirmidörtbin peygamber kimin için gönderildi? Seçtiği o müstesna kullar, veliler ve sâdıklar kimler için yaşadılar?
Şehitler kimler için candan geçti? Hepsi de insan için değil mi?
Allah insana böyle değer vermiştir. Kullarına en güzel nimetlerini lütfetmiştir.
O yolda bulunanlara, Hakk'ın rızâsını umanlara katılmak, kurtulmak demektir. Sonsuz bir nimete ermektir.
Bunun için gönül sultanlarını, Hak âşıklarını sevmek, hayatlarından ibretler almak, sözlerinden feyizlenmek rahmete namzet olmaktır.
Onlar temiz bir soydan, pâk bir boydan gelen, insanlara en güzel dersleri veren zâtlardır.
Bir İmam-ı Azâm'ı düşünün...
İmam-ı Ebû Hanife'nin babası Hz. Numan bir gün derede abdest alırken suyun üzerinden geçmekte olan bir elma görür. Elmaya uzanır, alır ve ısırır, tam o sırada aklı başına gelir ve elmayı ağzından çıkarır. Elmadan yememişti ama suyundan biraz tat almıştı. "Eyvah" dedi kendi kendine. "Sahibi olmadığım bir şeyi ısırdım. Hemen sahibini bulup helallik istemeliyim." Bu düşünceyle derenin kenarından yürümeye başladı ve her tarafı elma dolu bir bahçe gördü. Hemen bahçenin sahibini buldu. "Biraz ileride, suyun getirdiği bu elmayı dişledim. Elma senin olsa gerek. Al elmanı ve Allah rızâsı için hakkını helâl et." Yaşlı adam, Hz. Numan'ın bu hareketini çok beğendi ve ona dönerek "Hayır helâl etmem" dedi. Hz. Numan ne kadar yalvardıysa da adam helallik vermedi. En sonunda "İki yıl bana hizmet edeceksin. O zaman belki hakkımı helâl ederim" dedi. Hz. Numan canla başla iki yıl çalıştı ve ihtiyarın yanına çıktı. "İşte iki yıl hizmet ettim sana. Şimdi hakkını helâl et." İki yıl onu deneyip çok beğenen ihtiyar "Hayır, sana hakkımı helâl etmiyorum. Ancak kızımla evlenirsen hakkımı helâl edeceğim" der.
Hz. Numan "Peki, evlenirim ama bana hakkını helâl edeceksin." Adam ilave etti "Yalnız benim kızımın; ayağı tutmaz, kördür ve topaldır. İyice düşün ondan sonra kararını ver." Hz. Numan "Peki" dedi. "Kul hakkıyla gitmektense, bu durum daha evlâdır. Sen yeter ki bana hakkını helâl et." Düğün oldu, eşini gören Hz. Numan şaşırdı ve yaşlı adamın yanına koştu. "Bu işte bir yanlışlık var. Bu kız ne topal, ne kör, ne de sağır. Hiç de senin anlattığın gibi değil." Yaşlı adam "Yanlışlık falan yok oğlum. Kızımın ayağı sakattır dedim. Çünkü o senin yasak ettiğin hiçbir yere gitmez. Kördür demiştim. O namahreme bakmaz. Sağırdır demiştim, haram şeyleri dinlemez. Kızımın beni yalancı çıkarmayacağını göreceksin."
Böyle bir babanın evlâdı olan İmam-ı Âzam Ebû Ha-nife hazretleri, İslâm fıkhını dünyaya tanıtan büyük bir hukukçudur. Büyük imam, dünya çapında tanınan ve mezhebi yaygın olan bir âlimdir.
Evliyanın ve tabiinin büyüklerinden olan Hasan-ı Basrî hazretleri 641-728 yılları arasında yaşamıştır.
Annesi Hayre, Ümmü Seleme'nin (radıyallahu anhâ) evine gidip geliyor, onun hizmetini görüyordu. Küçük Hasan-ı Basrî'yi de beraberinde götürüyordu. Annesi Ümmü Seleme'nin bir ihtiyacını görmek için dışarı çıktığında henüz bebek olan Hasan-ı Basrî ağlıyor, Hazret-i Ümmü Seleme de onu şefkat dolu kollarına alarak bağrına basıyor ve hatta onu emzirdiği oluyordu. Hazret-i Ümmü Seleme; "Yâ Rabbi! Sen bu çocuğu âleme imam ve Âdemoğullarına uyulacak kimse kıl. Halk ona uysun, onun gittiği hak yolunu tutsun" diye duâ buyurdu. Hazret-i Ümmü Seleme ihtiyar olduğu halde bu mübarek çocuk sebebiyle, Allahu Teâlâ ona emzirmesi için süt ihsan etmişti. Hasan-ı Basrî'nin bütün hayatı boyunca, fikrî yapısına ve yaşayışına tesir ederek mutluluğunu hazırlayacak olayların başta geleni belki de budur. Ondaki hikmet ve fesahatin sırrını bu hâdiseye bağlayanlar vardır.
İşte öyle bir hayatın tezahürü sebebiyle insanlığa feyizler veren değerlere sahip bulunmaktayız.
Bu büyük insanların isimlerini anmak rahmete ve mağfirete sebep olduğuna göre, onları sevmek ve fikirlerini benimsemek kimbilir ne büyük bereket ve feyizlere medar olmaktadır...
Bu sevgi insana çok şeyler kazandırır. Bu sevgi gönülleri arındırır.
Evliya sevgisini yaşamak, o büyük insanların feyizlerinden istifade etmek gayesiyle meydana getirdiğimiz bu eser, Allah'ın lütuf ve inayetiyle faydalı olacaktır. Okuyanlar hisselerini alacaklar ve mağfiret deryasına dalacaklardır.
Allah yâr ve yardımcımız olsun.
Ragıp Güzel
Küçücek, 2008