Kitap Avarifül Mearif - Tasavvufun Hakikatleri
Yazar Şihabüddin Sühreverdi
Tercüme Doç. Dr. Abdülvehhab Öztürk
Yayınevi Sağlam Yayınevi
Kağıt Cilt 2. Hamur - KAĞIT Ciltli
Sayfa Ebat 712 sayfa - 17x24 cm
Saadet Yayınevi tarafından yayınlanan, İmam Sühreverdi ‘nin yazdığı Avarifül Mearif - Tasavvufun Hakikatleri adlı kitabı incelemektesiniz. Avarifül Mearif - Tasavvufun Hakikatleri kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla
oku . O, insanı " alak " dan yarattı.
Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Avarifül Mearif Tasavvufun Hakikatleri
İMAM ŞİHABÜDDİN EBU HAFS ÖMER BİN MUHAMMED SÜHREVERDÎ (539-632 H. / 1144-1234 M.)
Büyük İslam alimi ve tarikat şeyhi olan İmam Sühreverdi 'nin uzun adı ve silsilesi şöyledir:
Ebu Hafs Ömer bin Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin Abdullah bin Ammuye bin Said bin Hüseyn bin Kasım bin Muhammed bin Abdullah bin Abdurrahman bin Kasım bin Muhammed bin Ebu Bekir es-Sıddık Abdullah bin Ebu Kuhafe radıyallahu anh.
Açıkça görüldüğü gibi kendisi Ebu Bekir es - Sıddık soyundan gelmektedir. Arap âdetine göre bir kişiye çocuğunun adıyla yani künyesiyle hitap ederlerdi. Bu nedenle ona bazen Ebu Abdullah, bazen Ebu Nasr, bazen de Ebu'l-Kasım denilmiştir. Mutasavvıf, hakîm, zahid, filozof ve şairdir. Filozofluğunu " Avârif " kitabında açıkça görmekteyiz; zira eline aldığı soyut tasavvuf meselelerini İslam esaslarına dayandırarak mantıkî, derin ve tutarlı bir şekilde anlatmaktadır. Bu da onun filozof olmasına yeter. Amcası Şeyh Ebunnecib Şeyhülislam da büyük bir zat idi, kitabında ondan çok rivayetleri vardır ve ona karşı çok hürmetkar davranır, ondan sık sık hadis rivayet eder.
İmam Sühreverdi, İran'ın Zencan bölgesinde Sühreverd kasabasında Receb'in sonunda yahut Şabanın başlarında doğdu. On altı yaşına kadar orada yetişti. Sonra Bağdad'a geldi; amcası Şeyh Ebunnecib Abdülkahir'-in sohbetine katıldı. Ondan tasavvuf ve vaaz ilimlerini aldı. Yine Şeyh Abdülkadir Geylani rahmetullahi aleyhin de sohbetinde bulundu. Basra'da şeyh Ebu Muhammed bin Abd'in de sohbetine devam etti.
Amcasından, Ebu'l-Muzaffer Hibetullah bin Şibli'den, Ebıı'l Feth bin Battı'den, Ma'mer bin Tahir'den, Ebu Zür'a el-M akdi sî'den, Ebu'l-Fütûh et-Tâî ve diğerlerinden hadis dinledi. Bu hadislerin birçoğu Avârif kitabında geçmektedir. Bunlar canlı rivayet edildiği için tahricine gerek kalmamıştır.
Kendisinden de İbn Dübeysî, İbn Nukta, Ziya, Zeki Berzelî, İbn Nec-câr, el-Kavsî, Ebu'l-Ganâim bin Allan, Şeyh el-İzz el-Fârûsî,.Ebu'l-Ab-bas el-Eberkûhî ve daha birçokları hadis rivayet etmişlerdir.
O kadar ünlendi ve meşhur oldu ki etraftan ona mektup yazar ve soru sorarlardı. Bir ara şöyle bir mektup aldı: "Efendim, ben eğer ameli terk edersem tembelleşiyorum, eğer amel edersem içime ucub/benlik giriyor, bu ikisinden benim için hangisi daha iyidir? "
O da şöyle cevap yazdı: "Amel et ve içine giren ucubden dolayı da Allah 'a istiğfar et."
Bu şekilde yoğun bir çalışma içinde iken sonra halvete çekildi, devamlı oruç tutmağa başladı, zikrini ve ibadetini sürdürdü.
İbn Neccar onu şöyle anlatır: "Hakikat ilminde zamanının feridi idi. Müritleri terbiyede, halkı Allah'a davette, ibadet ve zühd yoluna çağırmada reis olmuştu. Amcasının sohbetinde bulundu, riyazat ve mücahede yoluna devam etti. Sonra yaşı ilerleyince halkla konuşmağa başladı, amcasının Dicle kıyısındaki medresesinde vaaz meclisleri kurdu. Etraftan dinleyiciler geldi. Birçok günahkâr kimseler üzerinde nefesinin bereketi görüldü; tevbe ettiler.
"Krallar tarafından şanına yaraşır şekilde ve hiç kimseye yapılmayan hürmet gördü. Hayatının sonlarına doğru gözünü kaybetti, evinden çıkmadı. Buna rağmen virtlerine, zikre ve halka vaaza devam etti, bunları hiç aksatmadı. O halinde hacca gitti. Yüz yaşına yaklaşmışken vefat etti. Dünyadan göçtüğünde geriye bir kefen bile bırakmadı, halbuki o kadar da geliri vardı."
İbn Nokta da kendisini şöyle anlatır: "O zamanda Irak'ın şeyhi idi, nefsi ile mücahede eder ve başkalarını nefsine tercih ederdi. Övgüye layık bir yol izledi, herkese insanlık ederdi. İleri yaşına rağmen virtlerini hiç aksatmazdı."
Yakut Hamevi de Mucemu'l-Üdeba'da onu şöyle anlatır: " Sühreverdi Şafii fakihi idi ve Şafii mezhebinden idi. Şair, hakîm, birçok ilimde mahir idi ve araştırmacı idi. Kimle münazara etmiş ve tartışmışsa, mutlaka galip gelmiş, onu susturmuştur."
Şezeratü'z-Zeheb kitabında da şöyle anlatılmıştır: "Şeyh Şihabüddin Sühreverdi, ehl-i tevhidin önderi ve ariflerin şeyhi idi."
Zehebi de: "Öldüğü zaman arkasında kendisi gibi biri yoktu," demiştir.
Birçok tekkenin idareciliğini yaptı, mürit ve abidleri yetiştirdi.
Tarikatta çok ileri bir yeri ve çok düzgün konuşan ve tesirli bir dili vardı.
Zamanın Halifesi onu etrafa elçilikle gönderdi.
Birçok kıymetli eserler yazdı; bunlardan en meşhuru ve en bereketlisi elimizde bulunan ve âcizane tercümesini yaptığımız bu Avârifül Meârif kitabı dır. Bunun kelime anlamı: "Büyüklerin Himmetleri" demektir. Bunu da onlardan yaptığı nakillere bağlamak istemektedir. Böyle olmakla beraber kendisi de onlara gayet çok ve ince izahlar ilave etmiştir. Kitap okunduğu zaman bu pek açık olarak görülür.
Ünlü Türk bilgini Katip Çelebi, Keşfu'z-Zünûn'da onu şöyle anlatmaktadır:
"816 hicri yılında vefat eden Seyyid Şerif Ali bin Muhammed el-Cür-cani ona bir talik (kısa şerh) yazdı. Arifi de onu Türkçe'ye tercüme etti. Zahirüddin Abdurrahman bin Ali eş-Şirazi de onu Farsça'ya çevirdi. Daha sonra Şeyh İzzeddin Mahmud bin Ali el-Kâşi en-Naziri de onu Farsça'ya çevirdi. Onu Muhibbüddin Ahmed bin Abdullah Taberi el-Maliki eş-Şafii de özetledi. Şeyh Kasım bin Kutboğa da hadislerini tahriç etti. '
1 Keşfu'z-Zünûn, 1177, 1178.
Diğer kitapları da şunlardır:
.
1. Hikmetü' l-İşrak,
2. et-Tenkıhât fi Usuli'l - Fıkh,
3. Büstanu' l Kulub,
4. İtikadu'l-Hukema,
5. Heyakilü'n-Nur,
6. Risaletü Asvati Esnihati Cebrail,
7. Risaletü Munisil Uşşak,
8. Mecmua fi Hikm-etil İlahiye,
9. el-Lemahat (Lemhalar),
10. el-Elvahul İmadiye,
11. Risaletül Gurbetil Garibe,
12. İlmül Hûda ve Esrarul İhtida,
13. Er-Remzül Mumi,
14. Tavarikul Envar,
15. Makalatüs Sofiyyîn,
16. el-Barikatül İlahiye,
17. en-Nefahatüs Semaviye,
18. Levamiül Envar,
19. er-Rakm el-Kudsi,
20. es-Sabr,
21. Keşful Gıta liihvanis Safa.
Bunlardan başka da eserleri vardır.
Duası makbul idi, işte o yanık dualarından bir örnek: "Allah... ey varlığı ayakta tutan, cömertliği taşan, bereketleri indiren, ümitlerin son noktası, nuru nurlandıran, işleri idare eden, âlemlere hayat veren Allah'ım! Bize nurunla imdat et, bizi rızana muvaffak kıl, bize doğru yolu göster, bizi karanlıkların kirinden temizle. Bizi tabitatın zifiri karanlığından nurlarını müşahedeye, ışıklarını görmeğe götür. Sana yakın olanlara komşu eyle. Melekût âleminde oturanlarla uzlaştır. Bizi nimet verdiğin meleklerle sıddıklarla, enbiyalarla ve mürsellerle haşr eyle!
"Ya Kayyûm, bizi nurunla teyit eyle, nurunun üzerinde sabit eyle. Bizi nura çıkar. Rızanı son arzumuz, sana kavuşmayı da en yüce hedefimiz eyle. Biz nefislerimize zulmettik. Sen feyiz vermede cimri değilsin. Zulumat esirleri kapıda ayakta rahmetini bekliyor, hayır umuyorlar. Esirleri azat eyle.
"Hayır senin rızandır, şer senin kaza ve kaderindir. Sen yüce şanınla kerem kanisin (ikram sahibisin). Bu aciz kulların intikam almayı değmez. Zikre bereket ver, kötülüğü kaldır. İyilik edenleri muvaffak kıl."
Böylece Sühreverdi rahmetullahi aleyh'in Allah'ın kapısından ayrılmadığını görüyoruz. Allah da ona ralımet kapılarını açtı, öyle ki zamanın tek alimi oldu. İnsanları Allah Teâlâ'ya davet etti. Sözleri insanların kalplerine işlerdi; muamele ve riyazetin sonucu idi.
Hicri altı yüz otuz iki yılında Muharrem ayının başında Çarşamba günü Bağdat'ta rahmet-i Rahmanca kavuştu. Allah ondan razı olsun.
İmam Sühreverdî rahmetullahi aleyh, Vefeyatü'l-A'yan kitabında da şöyle anlatılmaktadır: Bağdat'ta Şeyhlerin Şeyhi di, vaaz meclisi kurardı, meclisi çok kalabalık olurdu. Nefesi keskin idi. Meclisinde bulunan biri bana şöyle anlattı: Bir gün vaaz kürsüsünde şöyle bir dörtlük okudu:
Bana tek başıma bade sunma, bana alıştırmadın;
Meclis arkadaşlarıma karşı cimriliği;
Sen kerem sahibisin kerem sahibine yaraşmaz, Bade sunulurken nedimleri atlamak.
Bunun üzerine halk vecde geldi, birçok günahkâr tevbe etti...
Onun güzel şiirleri vardır; işte onlardan birkaçı:
Yalnız geceler geride kaldı;
Vuslat devleti geldi.
Sizden ayrı kalmakla beni kınayanlar,
Vuslatla beni kıskanır oldular.
Avariful Mearif kitabında çok latif şiirleri vardır, şu da onlardan biridir:
Senden nesim rüzgarı kokusunu alıyorum, ne olduğunu
bilmiyorum;
Ancak ince dudaklı, uzun boylu bir sevgilininin hayalini
hissediyorum.
Bir şiiri de şöyledir:
Sizi düşündüğüm zaman her yerim göz kesiliyor; Sizi hatırladığım zaman her yerim kalp kesiliyor.
Sofi büyüklerinde olduğu gibi onun da meclisinde oturanlardan ve seyr-ü sülukuna devam edenlerden onun yüzü suyu hürmetine çok garip şeyler söylediklerini dinledim.
Kendisi çok hac yapardı, bazen mücavir olur aylarca kalırdı.
Müellifin hayatı ve kitaplarına dair bu kısım Muhammed Abdülaziz el-Halidî ve Abdülhalim Mahmud-Mahmud bin Şerifin tercümemize esas aldığımız tahkikli baskılarından istifade edilerek hazırlanmıştır.
Hadislerin tahricinde şu eserlerden istifade edilmiştir:
1. Ebu'l-Ferec Abdurrahman İbn Cevzi, el-Mevzuat,
2. Aliyyül Kari, el-Esraru'1-Merfua,
3. Azizi, Ali bin Şeyh Ahmed, es- Siracü'l-Münir Şerhıf 1-Camius Sağir,
4. Semhudi, Nureddin Ebu'l- asen, el-Ğummaz alel Lummaz,
5. Acluni, Şeyh İsmail bin Muhammed, Keşfir 1-Hafa ve Müzilül İlbas,
6. Taberani, el-Hafız Ebu'l-Kasım Süleyman bin Ahmed bin Eyyub el-Lahmi. el-Mu'cemu's-Sağir (bizim bu kitaba hazırladığımız kelime fihristinden yararlanarak),
7. Vinsink ve arkadaşları, el-Mucemu'l-Müfehres lielafzil Hadis en-Nebevi (Kütübi Sitte, Ahmed bin Hanlbel'in Müsned'i, Sünen Darimi ve İmam Malik'in Muvatta' hadislerinin kelime fihristi).
Diğer kaynaklar da tahriçlerde gösterilmiştir. ( avarifül mearif , tasavvufun hakikatleri kitap , saadet yayınları Avariful mearif kitabı , Abdülvehhab öztürk , şihabüddin Sühreverdi )
Dr. Abdülvehhab Öztürk
MÜELLİFİN KİTABA MUKADDİMESİ
Allah'a hamd olsun ki şanı büyüktür, saltanatı güçlüdür, ihsanı açıktır, delil ve kanıtı kuvvetlidir, celalle kapalı, kemâlle tek ve ezel ve ebedde azamet ridasını giymiştir. Vehim onu hayal edemez, tarif ve misal onu belirleyemez. Devamlı ve sonsuz izzet, sürekli ve ayakta mülk, gerçeği bilinmeyen kudret ve tam anlatılamayan çetin bir yol sahibidir. Kâinat O'nun yoktan var eden yaratıcı olduğunu konuştu, varlığın zerrelerinden O'nun eşsiz yaratıcı olduğu göründü. İnsan aklını acizlik ve noksanlıkla damgaladı, en düzgün dilleri kendini ifadeden aciz bıraktı. Güzel yüzünün nurları anlayış kuşunun kanatlarını yaktı. İzzet ve celali vehim yollarını kapattı. Basiretli olduğunu zanneden kimse O'na karşı tazim ve celalinden dolayı başını eğdi. Aşırı heybetinden ceberut fezasında gidecek yer bulamadı. Bu yüzden göz yorularak akıl da hastalanarak geri döndü. Gerçek büyüklüğüne yol bulamadı. Kendi bildirmediği takdirde bilinmeyen ve onu tarif etmek akıllara mümkün olmayan zatı tenzih ederim. O zat ki seçkin kullarının kalplerine irfan elbisesi giydirdi, kulları arasından ihsanını onlara tahsis etti. Böylece kalpleri ünsiyet mevhibeleri ile doldu, kalp aynaları kurbiyet nurları ile cilalandı. Bu nedenle kutsiyet imdatlarını kabule hazırlandı. Ulviyet nurları almağa kabiliyetli hale geldi. O kalpler de zikir damlayan nefeslerden arkadaşlar edindi, zahirine ve batınına takvadan bekçiler dikti. İnsanlık karanlıklarında yakın kandilleri parladı. Sonunda dünya fayda ve zevklerini küçümsedi, hevâ tuzak ve sorumluluklarını tanımadı. Korku ve ümidin omuzlarına bindi. Yüce duygularıyla melekût yaygılarını serdi, yüksekliklere boyunlarını uzattı.
Ötelerde parlayan şeye göz dikti. Yüksek melekler kurulundan sohbet ve konuşma arkadaşları edindi, en parlak ve aydınlık nurdan ziyaretçi ve komşular edindi. Onlar yere ait cesetlerde semavi kalplerdir, Arş'e ait ruhlarla yerde gezen bedenlerdir. Nefisleri hizmet menzillerinde gezmekte, ruhları kurbiyet fezalarında uçmaktadır. Kulluk mezhepleri meşhur, yeryüzündeki bayrakları açıktır. Onları tanımayan: "Artık yok oldular, " der. Onlar yok olmadılar. Ancak halleri çok yüce olduğu için tanınmadılar, makamları çok yüksek olduğu için ele geçirilmediler. Cisimleri ile yakın, kalpleriyle geçici alemden uzaktırlar. Ruhları Arş'in etrafında tavaf eder, kalpleri iyilik hazinelerinden alarak yardım eder. Hizmetleriyle karanlıklarda zevk sürer, arama ateşiyle gündüz sıcağında tat alırlar. Şehvet yerine namazları ile kanaat eder, zevk yerine okuma ile tat alırlar. Yüz hatlarında vicdan neşesi görülür, içlerinin derinliklerinde irfan ışığı parlar. Her asır ve zamanda onlardan bir bölük ulema vardır, bunlar hakkı ayakta tutar, halkı davet ederler. Sünnete tabi olduklarından onlara davet payesi verilmiş, takva sahiplerine önder kılınmışlardır. Halk içinde izleri her zaman açıkça görülür, ufuklarda nurları parlar. Onlara uyan doğru yolu bulur, onları tanımayan da şaşar ve haktan tecavüz eder. Kullarına sevdiklerinin özel bereketlerini ihsan eden Allah'a hamd olsun. Nebisi ve Resul'ü Muhammed'e, kerem sahibi şerefli âl ve ashabına selam olsun.
Ben onların şerefli hallerini ve kitap ve sünnete dayalı sağlam yollarını bildiğim için onların doğru yollarını seçmem ve onları sevmem beni bu naçiz eserimle o grubu müdafaa etmeğe ve onlar hakkında böyle bir kitap yazmağa sevk etti. Öyle bir kitap olsun ki tasavvuf! hakikatleri ve edepleri bölüm bölüm açıklasın, onların gittiği doğru yolu göstersin. Dayandıkları açık prensibi ortaya koysun. Çünkü yalandan onlara benzemeğe çalışanlar çoğaldı. Haller değişti. Çokları onların kılığına girerek kendilerini gizlediler, bozuk amellerini kamufle ettiler. Pirlerinin usullerini tanımayanlar onlar hakkında kötü düşünmeğe başladılar. Neredeyse onlara dil uzatmayan kalmadı. İşlerini kuru bir merasimden ibaret sandılar, bir isimden başka bir şeyleri olmadığını vehmettiler.
Bir de içimden onların tarikatlarına intisap ederek ve hallerini göstererek o grubun kalabalığını çoğaltmak istedim. Hadiste geldiği üzere: "Kim bir topluluğun kalabalığını artırırsa o da onlardandır," denilmiştir.
Müellif buraya
kitabın altmış üç bölümünü yazmıştır. Bunları fihriste koyacağımız için buraya almadık (Mütercim).
Bu bablarda Allah'ın izni ile şunlar vardır: Sufilerin bazı ilimleri, halleri, makamları, edepleri, ahlakları, garip vecitleri, gerçek marifet ve tevhid-leri, ince işaretleri, hoş ıstılahları. Onların bütün ilimleri vicdanı yansıtır, irfanı çağrıştırır. Doğru hallerindeki ince zevki ifade eder. Onları açıkça dile getirmek mümkün değildir. Çünkü bunlar Rabbanî mevhibelerdir, değer biçilemeyen hak vergileridir. Onları ancak temiz vicdanlar ve sağlıklı kalpler telakki edip alır. Onları gerçek haliyle göstermek, ibare ile dile getirmek mümkün değildir. Ruhlar ancak bunların kokusunu alarak anlaşır, lütuflar denizinden pençe pençe içerek kanar. Çünkü ilimlerinin çoğu silinmiştir, tıpkı gerçek resimleri silindiği gibi. Cüneyd rahmetullahi aleyh: "Bu ilmimizin yaygısı şunca seneden beri durulmuştur, biz ancak ucundan kıyısından konuşuyoruz," demiştir. Daha bu sözü kendi zamanında söylemiştir. O da selefe ve onlara güzelce tabi olanlara o kadar yakın idi. Aradan bu kadar zaman geçtikten ve zahid alimlerin ve gerçek din ilimlerini bilen ariflerin azaldığı zamanımız için ne denebilir!
Bu değersiz çalışmamızı güzelce kabul etmesini Allah'tan dileriz. Alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun.
Saadet Yayınevi Şihabüddin Sühreverdi Avarifül Mearif - Tasavvufun Hakikatleri kitabı tanıtımı bitti.