Kitap Aziz Kuran Çeviri ve Açıklama, Küçük Boy, Beyaz Kapak, Sadece Türkçe
Yazar Prof. Dr. Muhammed Hamidullah
Yayınevi Beyan Yayınları
Çevirmen Mahmut Kanık, Prof. Dr. Abdülaziz Hatip
Kağıt Cilt 2.Hamur kağıt, İnce Ciltli, Arapça Metinsiz
Sayfa Ebat 528 sayfa, Roman Boy 13,5x21 cm.
Beyan Yayınları Muhammed Hamidullah Küçük Boy Beyaz Kapak Aziz Kuran Çeviri ve Açıklama kitabını incelemektesiniz.
Muhammed Hamidullah Küçük Boy Aziz Kuran kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Sunuş
Çeviri sorunu ve Kur'an çevirileri
Bir çeviriden söz edilecekse, önce, çeviride yöntem sorunundan söz edilmelidir. Sözlüğe bakılırsa, son derece yalın, sıradan bir işlemdir çeviri: Bir dilden bir dile aktarmak. Buna göre, bir dili bilmek yeterlidir çeviri için; eğer yazı deneyiminiz varsa biraz, bildiğiniz dildeki bir metni anadilinize aktarmak için hiçbir engel yoktur önünüzde.
Oysa, yalandan bakıldığında, söz konusu işlemin hiç de yalın ve sıradan olmadığı görülür. Sözgelimi, aynı zamanda usta bir çevirmen olan düşünür Cemil Meriç'e göre çeviri bir "yaratış"tır. Üstelik, şiirden bile daha güç bir yaratış. Öyleyse çeviri, sıradan bir işlem değil, bir sanattır. Açıktır ki, bir dil bilmek, yazıyla ilgilenmek de, hiç kimseyi "sanatçı" yapmaya yetmez.
Bu iki yaklaşım arasındaki ayrım, ne denli çetin bir işlemle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Kaldı ki, çeviri, böyle çetin bir işlem olmasaydı, iki bin yılı aşkın bir süredir tartışılır, hemen her dönem, ciddi bir sorun olarak ortaya çıkar mıydı? Eski Roma'dan yükselen "Çevirmen hâindir!" sözünün yankısı, günümüzde bile sona ermemiştir. Belki de bu çığlık yüzünden, çeviri konusundaki ilk yöntem arayışları, daha o dönemde başlamış ve iki temel çeviri tutumu ya da yöntemi, yine o dönemde belirlenmiştir: Sözcüğü sözcüğüne ya da harfi harfine çeviri ve anlamın çevirisi. Bu iki çeviri yöntemi, günümüzde de varlığını sürdürüyor. Kaba bir tanımlamayla ilk yöntem, kaynak metnin biçimsel öğelerinin olabildiğince korunarak aktarılmasına; ikinci yöntem ise, kaynak metnin, olabildiğince, çeviri dilinin anlambilimsel, sözdizimsel ve biçimsel işleyişine uydurulmasına dayanmaktadır. Ne ki, her iki yöntem de, kendi içinde aşmak zorunda kaldığı sorunlar nedeniyle, zamanla, daha da gelişmiştir. Üstelik çevirinin nesnesi olan metin, bu metnin yazılış amacı, türü ve dile yüklediği işlev, kimi zaman tek bir yöntemi yetersiz kılmakta, çevirmeni, ikisini birlikte kullanmaya, kimi zaman da kesin biçimde birini seçmeye zorlamaktadır. Bu nedenle, tarihsel süreç içinde, örneğin, kutsal metinlerin çevirisinde birinci, sanat metinlerinin çevirisinde de ikinci yöntemin öne çıktığı gözlenmektedir. Yöntemler, çeviri metnin değerlendirilmesine ilişkin ilkelerin belirlenmesinde de etkili olmuşlardır. "Sözcüğü sözcüğüne çeviri" yöntemini benimseyenlere göre, çeviri metin, kaynak metnin özelliklerini en iyi biçimde yansıtmalıdır. Okur da, farklı bir dünya, farklı bir kültür ve farklı bir dilsel yapı ile karşı karşıya olduğunu bilmeli ve onu kavramaya, anlamaya çalışmalıdır. Başka bir deyişle, okur, meme götürülmelidir çeviride. İkinci yöntemi (anlamın çevirisi) benimseyenlere göre ise, kaynak metin, araç dille yeniden üretilmeli, biçim ve içerikle ilgili tüm özellik ve boyutlarıyla okura taşınmalıdır.
Dilimizdeki Kuran çevirileri incelendiğinde, ne yazık ki, çevirmenlerinin, tüm iyi niyetli çabalarına karşın, söz konusu sorunun farkında bile olmadıkları, çok önemli bir bölümünün de, özgün sayılabilecek birkaç örneğin çoğaltımından oluştuğu görülmektedir. Türkçe'ye son yıllarda kazandırılan Kur'an Mesajı adlı çalışmasıyla Muhammed Esed, bu yargıdan ayrı tutulmalıdır. Esed, yalnız bu konudaki bilinciyle değil, olağanüstü birikimi, araştırma coşkusu ve-dil duyarlılığı ile "anlamın çevirisi" yönteminin başardı bir örneğini ortaya koymuştur. "Sözcüğü sözcüğüne çeviri" yöntemiyle yapılmış bir çeviri örneğine rastlamak ise mümkün değildir. Bu yöntemin bilinçle seçildiği ve başarıyla uygulandığı ilk örneği, Muhammed Hamidullah'ın elinizdeki çalışması Aziz Kuran oluşturmaktadır.
Çağımızın en saygın İslâm bilginlerinden biri olan Muhammed Hamidullah'ın Fransızca'ya yaptığı Kur'an çevirisi, bir Müslüman tarafından yapılan ilk sözcüğü sözcüğüne/harfi harfine çeviri sayılabilir. Hamidullah bu çeviriyi yapmaya, Batıdaki çevirileri inceleyip yetersizliklerini gördükten sonra karar vermiş, Le Saint Coran adıyla yayımladığı (1958) çalışması, haklı bir ilgi görmüştür. Bugüne kadar onbeş baskı yapması, bu ilginin somut bir kanıtıdır.
Bir dilci, bir sanatçı olmamasına karşın dört dili kitap yazabilecek bir düzeye kadar bilmesi, ilgili literatürü yalandan izlemesi ve yapılan çevirileri derinlemesine incelemesi, onu dil üzerinde önemle durmaya götürmüş; yaptığı çeviride, Kur'an'ın tüm dil ve anlatım özelliklerinin bire bir aktarılması yöntemini seçmesine neden olmuştur. Le Saint Coran incelendiğinde, bu seçimin sonuçları açık biçimde görülür. Bunların belli başlılarını şöyle sıralayabiliriz: Öncelikle her sözcük, kural olarak, bir tek sözcükle karşılanmış, sözcüğe bir cümle ya da belli bir bağlam içinde yeni bir anlam yüklenmiş olsa bile, bu, bir tutum değişikliğine yol açmamıştır. Deyimler ve mecaz anlamlı sözcükler bile, eşdeğerli deyim ya da sözcükler yerine temel anlamın karşılığı olan sözcüklerle karşılanmaya çalışılmıştır. Sözcük dışındaki tüm anlatım öğeleri de (çekim ekleri, edadlar, zamirler...) eksiksiz çevrilmiş, böylece dil ve anlatım düzeni de olduğu gibi korunmuştur. Dahası, aynı cümle içinde görülen kişi ve zaman değişimlerini de olduğu gibi yansıtmıştır. Bu nedenle, aynı cümle içinde, örneğin Tanrı'yla ilgili olarak birinci, ikinci ve üçüncü kişi ekleri ya da zamirleri bir arada kullanılmıştır.
Kur'an metni, yazılı bir kültürün değil, sözlü bir kültürün ürünüdür. O, dilsel ve mantıksal bir disiplin içinde kuralları belirlenmiş, sağlam bir kurguyla düzenlenmiş yazdı metinlerin dili, anlatım ve yazım özelliklerini taşımaz. Onun niteliklerini belirleyen sözlü kültür ve anlatımın gerekleridir. Bu nedenle, çoğu cümlelerinin anlamsal özelliği, yazımıyla değil, ancak seslendirişiyle, vurgusuyla ayırt edilebilir. Sözgelimi gerçekte soru anlamı taşıyan bir cümlesinde, bir som sözcüğü de, bir som edatı da olmayabilir. Hamidullah, böyle bir som cümlesinin, yazı dilinde taşıdığı riske karşın, özgün yapışım değiştirmeyi, uygun bir sözcük eklemeyi düşünmemiş, yalnızca cümlenin sonuna bir som işareti koymayı, eklediği bir dipnotla da cümlenin özelliğine dikkat çekmeyi yeğlemiştir.
Bilindiği gibi, zaman zaman âyetler, bir cümlenin parçacıklarından oluşur; cümle ve dolayısıyla anlam, ancak birbirini izleyen birçok âyetten sonra tamamlanır. Çoğu çevirmen, bu tür bir durumda, anlamı yazı dilinin kuradan içinde verebilmek için, âyetleri birleştirme ya da her âyeti kendi içinde anlam bütünlüğü taşıyan cümlelere dönüştürme yoluna başvurur. İki tutum da âyetlerin yapısında bir değişime, anlamlarında bir farklılaşmaya neden olur. Hamidullah'ın yöntemi, bu iki tutuma da izin vermez; o, her âyeti, kaynak metinde olduğu gibi anlamlandırır, söz diziminin sürdüğünü noktalama işaretleriyle gösterir.
Metne böylesine bir bağlılık içinde yürütülen bir çalışmada, kaynak meme keyfi müdahalelerin, ayraç içine alınarak da olsa, sözüm ona açıklayıcı, tamamlayıcı, düzeltici kimi-eklemelerin yapılmadığım söylemek fazlalık olur. Bununla birlikte, iki dilin anlatım yetenekleri farkının ya da kurallarının ortaya çıkardığı kimi sorunların aşılabilmesi için, zaman zaman, küçük müdahaleler yapılmıştır. Bir zamirin, yerini tuttuğu ada çevrilmesi ya da cümlenin anlamında içkin bir sözcüğün açığa çıkarılması gibi, sınırlı sayıdaki bu dönüştürme ve eklentilerin tümü, düşülen notlarla belirtilmiş.-özgün metin biçimi ayrıca gösterilmiştir.
İndiği dönemde, belli bir anlamın iletilmesinde sıradan bir görev üstlenen kimi sözcükler, sonradan kavramlaştırılmış, bir terim özelliği kazanmıştır. Bu oluşum, kendini izleyen dönemlerde, Kur'an'ın anlamlandırılmasında da önemli ölçüde etkili olmuştur. Bu etkinin ne ölçüde yaygın olduğunu kavrayabilmemiz için birkaç örnek yeterlidir: "Zikir, müslüman, ahiret, şefaat." Bu sözcüklerin Kur'an'daki anlamı ile sonraki dönemlerde kazandığı anlam birbirinden çok farklıdır. Hamidullah, bu tarihsel oluşumun Kur'an'ın anlamını sınırlandırmasına izin vermemiş; -sözcükleri, Kur'an'ın özgün anlamsal örgüsü içindeki anlamlarıyla çevirmiştir. Bu nedenle Aziz Kur'an'ı inceleyen okur, alıştığı sayısız sözcüğü göremeyecek, ama buna karşılık, aynı sözcüklerin, deyim yerindeyse, çıplak anlamlarım bulacaktır.
Aziz Kur'an'ı önemli kılan, yalnız çeviride izlenen yöntem ve bu yöntemin uygulanışındaki ısrar değildir. Bunun ötesinde daha birçok ayırıcı niteliğe sahiptir. Bunlardan yalnızca biri olan "açıklayan notlar"a değinmeden geçmek, haksızlık olur. Hamidullah'ın, âyetlere yazdığı notların ağırlıklı olarak üç temel işlevi yerine getirdikleri söylenebilir. Bunlardan ilki, doğal olarak, anlamın kavranmasına ilişkindir. Bu tür notlarda Hamidullah, ilgili âyeti anlamayı kolaylaştırıcı açıklamaların yanısıra, İslamî ilimler, özellikle İslam tarihi konusundaki engin bilgi birikimiyle gerekiyorsa, metin-dışı bağlanıma ilişkin bilgiler vermektedir. Açıklama gerektiren dil ve anlatım özelliklerine ilişkin notlar da bu çerçevede anılabilir. Notların ikinci işlevi, Kur'an metninin anlam örgüsünü göstermek. Bu tür notlarda, konunun başka hangi âyetlerde ele alındığı, varsa, bunlar arasındaki ayrımlar belirtilerek, okurun konuya ilişkin bütüncül bir fikre ulaşması sağlanıyor. Hamidullah'ın notlar bölümünde üzerinde önemle durduğu üçüncü işlevse, Kur'an'ın, Kitab-ı Mukaddes'le ilişkisinin saptanması. Bu notlarda Hamidullah, ilgili âyetlerle Kitab-ı Mukaddes'in aynılık ya da farklılıklarını, kimi zaman açıklamalar, kimi zaman alıntılar, kimi zaman da yalnızca göndermeler yaparak gözler önüne seriyor.
Çeviri metin: Aziz Kur'an
Le Saint Coran'ın Aziz Kur'an'a dönüştürülmesine katkıda bulunanların, en çok bu konudan söz etmekte çekingen davranacakları açıktır. Bununla birlikte, okum bilgilendirmenin kendileri için kaçınılmaz bir görev olduğunun da bilincindedirler.
Le Saint Coran'ın çevirisi, üç yılı aşan bir çalışmanın ürünüdür. Bu sürenin yaklaşık altı ayında, tam bir ekip çalışması yürütüldü; çeviri metnin, hem kaynak metne, hem de Türkçe'nin anlatım koşullarına olabildiğince uygun bir yapıya kavuşması için çaba harcandı.
Bütün bu süreç içerisinde, doğal olarak, Hamidullah'ın uyguladığı yöntem izlendi; bu yöntemin kaynak dilde ortaya çıkardığı metin, tüm biçimsel ve anlamsal özellikleriyle dilimize aktarılmaya çalışıldı. Bu nedenle, yukarıda üzerinde durulan ayma niteliklerin burada da büyük ölçüde geçerli olduğu söylenebilir.
Sonucun, birçok okur için şaşırtıcı gelebileceğini kabul ediyoruz. Onlara kolay bir metin sunduğumuzu söylemiyoruz. Ama, her şeyden önce şunu hatırlatmalıyız: Bu çeviride uygulanan yöntemin temel yaklaşımı, metni okura değil, okuru meme götürmektir. Gerçekten de biz -bu "biz"in daha çok Muhammed Hamidullah'ı belirttiğinin altını çizelim-, okura, alışkanlıklarına ters düşen bir metin sunuyor ve bunu okumaya, anlamaya çağırıyoruz. Çünkü, aynı okurun, şaşırtıcılığın doğruluk-yanlışlık, güzellik-çirkinlik gibi kavramlardan kaynaklanmadığını rahatlıkla anlayabileceğine güveniyoruz.
Bu metinde okum neler şaşırtacaktır? Bunların dökümünü yapmak, bir sunuşun sınırlarını çok aşar. Bu nedenle ancak en önemlilerini anabiliriz: Bu metinde okur, şimdiye değin bir Kur'an çevirisinde hiç rastlamadığı kimi sözcüklerle karşılaşacaktır. Gerçekten de, tüm çeviri boyunca, Türkçe sözcükleri kullanmaya özen gösterdik. Ama burada belirleyici olan, anlamsız bir özenti değil, öncelikle, kaynak dildeki sözcüklerin en doğru biçimde karşılanması düşüncesidir. Bu seçimimizde, genç kuşaklara anlama kolaylığı sağlama düşüncesinin de etkili olduğunu belirtmeliyiz.
Daha önce de söyledik. Hamidullah, sonradan kavramlaşan sözcükleri, kendi özgün anlamlarıyla çeviriyor. Bu yüzden, bizim dilimize de yerleşmiş bulunan bir çok sözcüğün farklı anlamlarıyla karşılaşıyoruz. Örneğin Arapça'daki "zikir" sözcüğü, çoğunlukla "hatırlatma" sözcüğüyle karşılanıyor ve sözcük Kur'an'ı belirttiğinde, özel ad olarak yazılıyor. Dahası, notlarda da bunun gerekçesi açıklanıyor. Kur'an'ın zaman zaman "Okuma", "ceza"nın tümüyle "karşılık"; "azap"ın da her zaman "ceza" olarak çevrilmesi, Hamidullah'ın bu konudaki tutumunu gösteren yalnızca birkaç örnek. Türkçe çeviriye de yansıyan bu tür karşılıklar, kuşkusuz şaşırtacaktır okuru. Ama bunun, bir ölçüde de olsa, onu, düşünmeye yönelteceğini de umuyoruz.
Türkçe metin, kaynak metne ne kadar uygun olursa olsun, salt biçimsel özelliklerine bakılarak "Neden şu sözcük değil de bu seçildi?" ya da "Neden kalıplaşmış olan şu ifade değil de bu yeğlendi?" diye bizi sigaya çekecekler olacaktır. Onlar için açıklayalım: Hiçbir sözcüğü kolayca ve iş olsun diye seçmedik. Seçilen sözcüğün, geçtiği tüm âyetlerde aynı işlevi yerine getirip getirmediğini denedik, ana kaynaktaki sözcüğün anlamına uygun düşüp düşmediğine baktık. Özellikle, alışılmadık bir karşılık bulunmuşsa, bunun daha önce kullanılıp kullanılmadığım araştırdık... Ve neden sonra verdik karanınızı.
Kısacası, biz, sözcüklerin kökeninden çok, anlatımdaki, anlamı aktarmaktaki işleviyle ilgilendik. Eğer seçtiğimiz sözcük anlamı, işlevi açısından yanlışsa, elbette eleştirilmeyi gerektirir. Değilse, salt eskiliği ya da yeniliği nedeniyle tartışılmasının anlamlı bir davranış olacağım düşünmüyoruz.
Aziz Kur'an, yöntemiyle, yaklaşımıyla bir ilk örnek, tam anlamıyla özgün bir çalışma. Hamidullah'ın onca birikiminin, emeğinin bir ürünü. Bu gerçekten yetkin çalışmayı gerektirdiği ölçüde doğru, yeterli ve güzel bir biçimde aktarabildiğimizi söyleyemeyiz. Bütün çabamıza karşın, farkına varmadığımız yanlışlar yapmış olabiliriz. Dolayısıyla biz, bu çalışmayı, sonlanmış bir çalışma olarak görmüyoruz. Tersine, üzerinde sürekli çalışılması, yanlışlardan arındırılması, sürekli yetkinleştirilmesi gereken bir çalışmanın ilk adımı olarak görüyoruz. Bu nedenle, eleştirilerin de, bu çalışmaya önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz. Başarı Allah'tandır.
Yayın Kurulu