Divanı Hikmet, Ahmed Yesevi Karton Büyük

Fiyat:
420,00 TL
İndirimli Fiyat (%42,9) :
240,00 TL
Kazancınız 180,00 TL
Havale / EFT:
232,80 TL
Aynı Gün Kargo

Kitap             Açıklamalı Divanı Hikmet
Yazar            Ahmed Yesevi
Yayınevi        Sağlam Yayınevi
Tercüme        Ahmed Eğilmez Rıdvanoğlu
Kağıt - Cilt     2.Hamur Kağıt, Karton Kapak Cilt
Sayfa - Ebat   656 Sayfa, 17x24 cm

 
 
Ahmed Yesevi Açıklamalı Divanı Hikmet kitabı nı incelemektesiniz.   
Sağlam Yayınları Divanı Hikmet kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.

 
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
 
 
                     TAKRİZ
 
Tarih sahnesine çıktıkları dönemden itibaren günümüze değin büyük çoğunlukla tek tanrı inancını savunan Türk boylan; Köktürkler zamanında Orta Asya'daki siyasi gelişmeler sonucu İslamiyet'le tanışmış ve nitekim 10. Yüzyılda Karluk ve Oğuz boylarının İslam'a girişi ve Karahan hükümdarlığının devlet dini olarak İslam'ı kabul edişiyle birlikte İslamiyet hızlıca yayılmaya başlamıştır.
 
İslam ile "Kök Tanrı" inancı arasındaki benzer noktalar ve İslam'daki cihat ile fetih anlayışı Türklerin kısa zamanda İslam'ı benimsemesinde ve savunmasında en önemli rolü oynamıştır. Bu anlamda İslam Türklere yalnızca inanç sistemi getirmekle kalmamış, Türk devletlerinin düzenini, Türk boylarının ve Türk halkı­nın dünya görüşünü de büyük ölçüde değiştirmiş ve şekillendirmiştir.
 
Çoğunlukla yarı göçebe hayat tarzını benimseyen Türk boylarının İslam'ı sevip benimsemesinde hiç şüphesiz, 11. Yüzyıl itibariyle Türkistan'da yayılmaya başlayan tasavvuf akımları pek çok etkili olmuştur. Dönemin ileri gelen ve halkın sevdiği din bilginlerinin tasavvufu benimsemesi, o dönem yöneticilerinin sufîleri koruyup kollaması, tekke ve zaviyeler inşa edilerek halkın teşvik edilmesi, tasavvuf akımlarının etkinliğini artırmıştır. İslam ülkelerinin her tarafına yayılan sufîler, İslam esaslarını öğretmek ve tasavvuf anlayışını yerleştirmekle kalmamış, çeşitli tarikatlerin kurulmasına da zemin hazırlamıştır. Bu anlamda Tasavvuf, İslam'ın inanç esasları ile birlikte yer almış, İslam'ın Türkler arasında tanınıp sevilmesi tasavvuf yolu ile sağlanmıştır.
 
Türk Tasavvuf akımlarının ve sufilerin genelde Ehl-i Sünnet ve Hanefilik aki­desine bağlı oluşu, İslam'ın yayılışını hızlandırdığı gibi birtakım zararlı akımların Türkler arasında yayılmasına engel olmuş ve İslam'ın doğru anlaşılmasını sağlamıştır. Bu anlamda Hoca Ahmed Yesevî ile kurucusu olduğu Yesevilik tarikatı, gerek Türk İslam ve Tasavvuf tarihi, gerek Dinî-Tasavvufî Türk Halk edebiyatı tarihi ve gerekse Türk kültür ve medeniyet tarihi başta olmak üzere birçok açıdan ;ığır açmıştır, dolayısıyla bilinmeye ve incelenmeye layıktır.
 
Menkıbevi ve destansı hayatı, gerçek hayatını gölgeleyen ve geride bırakan Hoca Ahmed-i Yesevî; yaşadığı hayat tarzıyla, söylediği hikmet tarzı şiirlerle, yetiştirdiği halife ve müritler ile gerek kendi döneminde ve gerekse kendi döneminden sonra birçok ülkede tasavvuf akımlarına kılavuzluk etmiş, kendine layık şekilde ün kazandırmış ve bundan ötürü aradan geçen yüzyıllar onu unutturmaktan çok hatırlatma görevi üstlenmiş ve üstlenmeye devam edecektir.
 
Hoca Ahmed-i Yesevî'nin hikmetlerini içeren Divân-ı Hikmet, doğrusu kendisi­nin vefatından yüzyıllar sonra Yesevî dervişleri tarafından tertip edilmiş bir hikmetler mecmuasıdır. Divân-ı Hikmet'in kimi nüshalarında Ahmed-i Yesevî'nin hikmetleri ile Yesevi dervişlerinin aynı tarz ve mahiyette söyledikleri hikmetler de yer almıştır. Hikmetlerde Ahmed-i Yesevî'ye ait birçok mahlasların kullanılması, bazı hikmetlerde halife ve müridlerinden bahsedilmesi veya kendinden birkaç yüzyıl sonra yaşamış olan kişilerin anılması gibi sebepler şüphe uyandırmakta, bu şiirlerden hangilerinin Hoca Ahmed-i Yesevî'ye gerçekten ait olduğunu tespit etmek büyük bir sorun hâline gelmektedir. Her ne kadar durum bu minvalde ilerlese de Divân-ı Hikmet nüshalarının tespit edilip bütünüyle incelenmesi birçok yönden yarar sağlayacaktır.
 
İşte bu yolda bir adım atmak ve bu meseleye bir katkı sağlamak amacıyla sunduğumuz bu çalışma, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi'nde yer alan "DivânHikmet" adlı el yazması nüsha esas alınarak hazırlanmıştır.
 
Bu çalışmada Feridüddin-i Attâr'ın "Pir-i Türkistan" diye andığı Hoca Ahmed-i Yesevî'nin öncelikle hayatı hakkında ayrıntılı bilgiler olabildiğince verilmiş, bu bölümde Pir-i Türkistan'ın hayatına dair bilgileri içeren Divân-ı Hikmet'teki şiir kesitleri tüm yönleriyle sunulmuş ve açıklanmıştır. Sonrasında Ahmed-i Yesevî'nin eserlerine yer verilmiş, eserlerinin biçim ve içerikleri etraflıca anlatılmıştır.
 
Ardından Hoca Ahmed-i Yesevî'nin fikrini devam ettiren ve tanınmasını sağlayan halifelerinden bahsedilmiş, çeşitli vesikalardan yararlanılarak onlar hakkında ayrıntılı bilgiler verilmiş, bu bağlamda Yeseviye Tarikatına geniş ölçüde yer verilmiş; bu tarikatın Türk boylarında uyandırdığı etki ile gördüğü işlev açıklanmış, nasıl bir görev üstlendiği belirtilmiştir.
 
Sonrasında Hoca Ahmed-i Yesevî'nin yetişmesinde üstün ve etkin bir rol oynayan ve bir anlamda onun hocası olan Yusuf-ı Hemedânî adlı kişiden bahsedil­miştir. Sonraki bölümde Ahmed-i Yesevî'nin destansı ve menkıbevi hayatına etraflıca yer verilmiş ve önemli menkıbeleri çalışmamıza aktarılmıştır. Sonraki bölümde ise Ahmed-i Yesevî'nin kimi Halife ve müridlerinin başlıca menkıbelerine yer verilmiştir.
 
Çalışmamızın rotasını belirleyen Metin bölümünde karşılaştırmalı bir yöntem izlenmiş, yani ilgili yaprağın sol sayfasında Divan-ı Hikmet'in asli telaffuz şekli verilmiş ve sağ sayfasında ise Günümüz Türkçesindeki karşılığı aktarılmış, gerekli ve önemli görülen bir takım açıklamalara başvurulmuştur. Böylelikle okuyucuların ve araştırmacıların kolayca erişimleri sağlanmıştır. Asli metin verilirken Transk­ripsiyon yöntemi kullanılmamış, ancak birtakım harflerin farklılığını ortaya çıkar­mak için özel işaretler belirlenmiştir. Bu işaretler metin ile ilgili bölümde belir­tilmiştir.
 
Asli metin Türkiye Türkçesine çevrilirken bire bir aktarma yoluna gidilmemiş, gerekli görülen, anlamının kapalı olabileceğini veya yeterince anlaşılmayacağını düşündüğümüz kimi özel adlar, kavramlar, mazmunlar ve ibareler ayrıca açıklan­mış ve bunlar genelde parantezle belirtilmiştir.
 
Sonraki bölümde Divan-ı Hikmet adlı nüshada adı geçen kişiler için bir başlık açılmış, ilgili kişiler hakkında kısaca bilgi verilmiş ve tüm bu kişiler alfabetik düzen ile sıralanmıştır.
 
Sözlük bölümünde ise gerekli görülen kelime, kavram, mazmun ve ibareler, alfabetik bir sıralama ile verilmiş ve kaynak dilleri parantezle belirtilmiştir. Kimi kelimeler ise ekleri ve gramer unsurlarıyla ilgili bölüme bir bütün olarak konulmuş ve anlamları öylece verilmiştir. Ayrıca kimi kelime ve kavramlar da tamlamalar ve birleşik kelimeler suretinde sunulmuştur.
 
Bu çalışmanın, sözünü ettiğimiz bölümleri ve içerikleri doğrultusunda Divân-ı Hikmet adlı meşhur esere hizmet etmesini ve katkı sağlamasını ümit ederiz.
 
Uğur GÜRSU
İstanbul Ü. Edebiyat Fak.
 
 
Bismillahirrahmanirrahim
 
            SÖZBAŞI
 
Ahmed Yesevî Hz. Türkler'de tasavvuf okulunun kurucusu ve en böyük Türk mutasavvufudur. Kabe'nin kuzey (demirkazık) yönünün kutup yıldızıdır. İslâm dini Türkler arasında ondan 300-350 yıl önce kişiler ölçüsünde yayılmaya başla­mıştır. Onun doğduğu yıllardan sonra bu yayılma toplu İslâmlaşma durumuna gelmiştir. O, İslâm'ın Türkler arasında yayılmasını daha da hızlandırmış, bundan daha da önemlisi İslam'ın inanç ve imân esasları (ana kuralları, akaid) konusun­da halk tabanının daha da aydınlanıp derinleşmesine, kökleşmesine ortam oluş­turmuş ve bunda da başarılı olmuştur. O, tasavvuf ile şeriatçılığı birbirinden ayır­mamış, ikisinin de özüne inerek atbaşı götürmüştür.
O günlere inecek olursak, 751 yılı Temmuz ayında Çinliler ile Ziyâd bin Salih komutasındaki Araplar arasında, Peygamberimizin vefatından daha 120 yıl geç­mişken, Mekke'den 5.000 km. uzakta meydana gelen Talaş savaşında Çin ordu­sunda bulunan henüz müslüman olmamış Türkler'in başta Karluklar olmak üze­re, içlerinde tek tük bulunan müslümanların yönlendirmesi ve tarihi Çin düşman­lığının etkisiyle, Araplar'ın tarafına geçmeleri sonucu savaşın kaderini değiştir­mişlerdir. O yıl, Türkler'in de içlerinde İslâm'ın yayılışının hızlanması ile İslâm dünyâsında yer almaları sonucunu getirecek olan tarihtir.

Türk Hazar İmparatorluğu'nu oluşturan Türk devletlerinden Volga (İtil) Bul­gar Hanlığı (770-1400) Hanı Almış Han (Almuş bin Silki Yıltavar-İlteber) 924 yı­lında Bulgar Hanlığı'nın dinini, bağlı oldukları Hazar Hakanlığı Araplarla savaş durumunda ve Hakan ailesi Musevî dininde olduğu halde, Sünnî-Hanefî İslâm olarak ilân etmiştir. Bunun hemen arkasından da Karahanlı Türk Devleti'nin (840-1222) Hakanı Satuk Buğra Han da, 940 yılında Karahanlı Devleti'nin dinini Sün­nî-Hanefî İslâm olarak ilân etmiştir. Öteki en önemli siyasî ve askerî olay, Böyük Selçuklu (1040-1157) Hakanı Tuğrul Beğ'in (1040-1063) İranlı Şiî Büveyhoğulları'nın tutsağı olan Abbasî hilâfetini, Büveyhîler'i yıkarak onların elinden kurtar­ması, halîfenin de 15.12.1055 Cuma günü hutbeyi Tuğrul Beğ adına okutması, 1058 yılında yapılan bir tören ile halîfe el-Kaim Biemri'l-lâh tarafından İslâm'ın cismanî (siyasî, askerî) hakimiyetini Selçukoğulları'na devretmesi, Tuğrul Beğ'i "Sultânü'l-Müslimiyn" olarak ilân etmesidir.

Ancak, Ahmed Yesevî'nin bulunduğu çevreler, doğudan gelen henüz müslüman olmamış Türkler ile Moğollar'ın sürekli saldırı ve istilâları ile bir türlü duru­lamamıştır. 500 yıl sonra da bu saldırıların yerini kuzeybatıdan gelen Rus saldırı ve istilâları almıştır. Bunun en önemli nedeni de müslüman olan Türkler'in toplu­luklar çapında hilâfet merkezi ve batıya akmalarıdır. İslâm gelinceye kadar ticaret dışında Arabistan çöllerinin dışına çıkamayan Araplar'ın, islâm'ın verdiği dina­mik ve muharrik güçle şahlanışlarının sona ermesiyle genişleyen İslâm coğrafya­sında, İslâm'ın cismanî hâkimiyet yükünü taşıyamaz oluşları ile Bizans gibi dün­yânın en güçlü devletinin, Papalık ve bütün Hıristiyan dünyâsını İslâm'ın karşısı­na çıkarmasıdır.
 
Ahmed Yesevî'nin çevresi Yesi'ye 1697 yılında Kazaklar'ın Orta Cüz'ünden Tubırçık Han (Kirev Sultân) hâkim idi. Sonra yerine oğlu Gayıp Han geçti. 1700 yıllarında Batır Han ve sonra oğlu Kayıp Han hâkim oldu. 1718 yılında Kalmuk Han'ı Kutayşı Han, Engüz ırmağı boylarında yapılan savaşta Kayıp Han (ölümü: 1791) ve müttefiki Yayık (Ural) ve Turgay bölgeleri Han'ı Ebü'l-Hayır Han'ı yen­di. Böylece 1552 yılında Korkunç İvan'm Kazan'ı tamamen yakıp yok ettiği ve hü­kümdarı Süyümbike Hatun'u tutsak ederek yavaş, ancak bir adım geri atmadan sağlam ve emin adımlarla ilerleyen ve Ebü'l-Hayr'ın kardeşi Mamay'ın yöneti­mindeki Harezm'e saldırmakta olan Ruslar'ın karşısındaki Türk direnişi iyice kı­rıldı. 1847 yılında Kine Sarı'nm Balasgun (Tokmak)'ın 4 km. yakınındaki Keklik Senger tepesinde Kırgızlar'ca sarılıp Kırgızlar'ın Saru Bağış uruğu başkanı Cantay Batur tarafından öldürülmesi ile çöken Türk direnişi basmacılık şeklinde sürdü ise de, bir daha kendisini toparlayamadı. Buhârâ Han'ı Nasru'llah Han'ın 1860 yılın­da ölümü üzerine yerine geçen oğlu Emîr Muzaffer Yesi'yi ilhak etti. Özbekler Ye-si'yi ele geçirdi ise de Emîr Muzaffer 1865 yılında Özbekler'den geri aldı. Aynı yıl bu bölgeleri Ruslar'a karşı savunan Kıpçak Hanı Alimkul Han savaşta şehit düş­tü. Yesi de Ruslar'ı eline geçti. Bundan sonraki Türk direnişleri ve ayaklanmalar başarılı olamadı.
 
İslâm dini Türkler'e İran üzerinden geldiği, gerek İran'da gerekse Araplar'ın içinde peygamber ve hadîsleri (sünneti) kısmen dışlayan şiî, bâtınî, haricî cereyan ve hareketler ortaya çıktığı halde, Ahmed Yesevî gibi din uluları ehl-i sünnet iti­kadını tam bir doğrulukla benimsediklerinden onların hepsine sed çektiler. Çağa-taylılar'dan olup tasavvuf yoluna giren Bahaü'd-Dîn Nakşbendî'nin şeyhi ve Ah­med Yesevî halîfesi Halil Ata (Kazan Han), Mâveraünnehir'i tamamen İslâmlaş­tırmakla kalmadı, Tirmiz şeyhlerinden Hudâvendzâde Alâ'ül-Mülk'ü etkisizleştirerek bu gibi akımların buralara girmesini de önledi.
 
Ahmed Yesevî öncesinde Türkler'in içinde Islâmî verimler ortaya çıkmaya başladı. Rahmetli Z. Velidî Togan'm Türkistan adındaki eserinde belirttiğine göre (sayfa 100) Karşı (Nasaf) şehrinde 1914 yılında bulunan bir Türkçe tefsir 900 yılla­rında yazılmıştır.
Semerkand'lı Mâtüridî (891-944) Tevhid adlı eseriyle, Karşı (Nasaf)'lı Necmüddin Ömer (1066-1142) Akaid (İslâm inancının ana unsurları) Kaşgar imamı Hüseyin n bin Ali Halaf  ( ö.1093 ) tefsir Ebu Abdullah muhammed buhari (816-878) Sahih-i Buhârî adındaki hadîs kitabını yazmışlardır. ("Bâzı İslâm âlimleri Sahih-i Buhârî'yi okuyan Peygamber Efendimizi dinlemiş gibidir" demişlerdir).
 
Yüknekli Ahmed (Ahmed Yüknekî)'nin yazdığı Atabetü'l-Hakayık adlı eseri, hele Yusuf Has Hâcib'in bir buçuk yılda yazıp 1070 yılında bitirdiği dinî, İslâmî, akaidî bir eser olmayan ve bir siyâsetnâme olan Kutadgu-Bilik eserinde bile İslâ­mî hikmetler ve unsurlar bir dinî kitap olacak kadar çoktur.
 
Negü ol tiriglik negü ol ölüm
(Nedir o dirilik nedir o ölüm)
Kayudan kelir men koyuka yolum
(Nereden gelir-im-ben nereye yolum)
 
Gibi beyitlerde İslâm tasavvufunun ana omurgası görülür. İlig (hükümdar)m Odgurmış (Zâhid)e yazdığı mektupta bile güçlü bir islâmî vicdan anlayışı görü­lür.
 
Bayat'ım sevinci tilese özün
(Allah'ımın sevinci-ni- dilese özün)
Müsülman sevinci tile kes sözün
(Müslüman sevinci-ni-dile kes sözün-ü-)
 
Bunların birçok sebepleri var. Eski Türk dini olan Göktanrı (Köktenri) dininde ilâhî vahye dayanan unsurların bulunması. Türkler'in yeryüzünde puta, ateşe, hayvanlara, gök cisimlerine tapmayan hanif (temiz bir tek Tanrı inancına sahip olan) tek millet (buna İbrahimî de diyorlar) olması. Göktanrı dinindeki Tanrı an­layışının İslâm'ın Allah anlayışı ile aynı denilebilecek kadar benzer olması. Türk­ler'in doğru, saf, içten (ihlâslı) olması... gibi sebepler sayılabilir.
 
Ahmed Yesevî Hz.nin eseri Türkçe'dir. O yıllarda başlayıp gittikçe artan ilim dili olarak Arapça, sanat dili olarak Farsça'yı benimseme sonucunda yazı ve ko­nuşma (devlet ve millet) dil ayrılığı sonucunu getiren yabancı dil hayranlığına düşmemiştir. 73. şiirinin 9. beytinde şöyle diyor:
 
Farsî tilin biliben hob aytadur Türkini.
 
 
Ahmed Yesevî'nin dili Çağatay Türkçesi öncesi, bu lehçenin anası olan Orta Türkçe dönemi Harezm Türkçesi'dir. Türkçe: Eski Türkçe, Orta Türkçe ve Yeni Türkçe devrelerine ayrılır. Eski Türkçe başlangıçtan 1000 yıllarına kadar olan Türk millî yazısı ve şifahî (sözlü) metinler olup tamamen millî, öz ve saftır. Uygurlar'ın Soğd yazısından aldıkları alfabeyi kullanmaları ile dilimiz bulanmaya başlamıştır. Orta Türkçe 1000-1200 yıllarını kapsar. Bu eser bu devreye aittir. Karahanlılar yö­netimde olduklarından Karahanlı veya Hakaniye Türkçesi de denir. Türk ve Soğd kökenli Uygur elifbası yerine Arap elifbası kullanılmaya başlanmış dinî söz ve te­rimler Arapça ve Farsça'dan dilimize girmeye başlamıştır. Divân-ı Hikmet dinî bir
eser olduğundan bu eserde de Arapça ve Farsça sözler bulunmaktadır. Bunlar ese­rin boyutu ve konusu göz önüne alındığında çok değildir.
 
Divân-ı Hikmette de, bundan önceki millî eserlerimizde olduğu gibi yazı dili­mize sokulmayıp terk edilmiş arkaik sayılan birçok sözler var. Sayru= hasta, sin= mezar, yolı= kerre, defa, tin= ruh... gibi. Bu sözler bugün de yabancı kültür aşın­dırmasına uğramamış köylerimizde kullanılıyor. Bu kitap okunurken şunlara dik­kat edilirse asıl bölümü daha kolay anlaşılır:
 
Kelimelerin ilk hecesinde e ve i harfleriyle g ve k harfleri değişmesi var. Gel-mek= kelmek, geçmek= kiçmek. Sözlerin başında k ve t gibi sert sessizler bulu­nur. göz= köz, dil= til, görmek= körmek. e hâli ve en, an sıfat fiil ekleri g iledir. Yola= yolga, bilen= bilgen. Yükleme ı, i, hali eki nı, ni olarak, m in hali eki nmg (nin) ning (nin) olarak, den, dan hali eki de dm, din olarak, bizi= bizni, sizin= sizning (sizin), evden= üydin, yoldan= yoldm şeklindedir. Gelecek zaman eki olarak gay, gey ekleri kullanılmıştır. Alacak= algay, sürecek, sürgey. İmes (de­ğil) sözü yerine emes kullanılmıştır. olmak= bolmak, vermek= bermek (birmek) şeklindedir. V yerine b kullanılır. Vermekte olduğu gibi. Yalvarmak= yalbarmak olarak kullanılmıştır.
 
Türkçemizde bugün yabancı kültür etkisi az veya uzak olan köy ve kasabala­rımızda kullanılan genizden gelen gunneli ses var ki, bu sesin karşılığı Türk harf­leri ile (1) şeklindedir. Şimdiki Lâtin elifbası ile ng yazılsa da genizden gelen se­si tam olarak veremiyor. Arap harfleri kullanılırken bu harf Arap elifbasında da olmadığından (1) harfi sağır kâf veya nunî kâf denilen (ıiJ) harfi ile gösterilmiş­tir. Bu Lâtin harfleri ile eski Türkçe metinlerle ilgili çalışmalarda ( 1) yerine (ng) kullanılmıştır. Biz de ( 1 ) yerine (ng) şeklinde yazmayı düşündük. Muhataplar için kullanılan ( İ ) sonunda muhatap olmayanlar, eşya ve öteki şeyler için ning eki ile biten kelimeler arasında karışıklık olacaktı. (Güne kelimesi künge olarak yazılması gerekir. Bunu küne olarak yazarsak bozulur. Burada (N) harfi yazıl­maz.) Bu yüzden muhataplar için kullanılan (İ ) harfinin yerine Lâtin elifbasında-ki (N, n) harfinin üzerine dalgalı bir çizgi (~) ile (N, n) şeklinde kullanmayı uygun bulduk. Bu (1 ) harfinin verdiği ses Türkçe'dir. Bu ses sözün (kelimenin) başmda bulunmaz. Ya ortasında veya sonunda bulunur. Deniz= Deniz, Benzer= Benzer, Son= Son, Kolun= Kolun...
 
Prof. Dr. Kemâl Eraslan hocamızın sadeleştirerek nazma çektiği "Divân-ı Hik­met'ten Seçmeler" adındaki eserinde 70 şiir (Hikmet) var. Dr. Hayati Bice hocamı­zın yine Kemâl Eraslan gibi orijinalinin yeni yazıya (Lâtin harflerine) çekilmişi ve sadeleştirilmiş manzum olanı bir arada olan eserinde ise 145 adet şiir var. Ahmed Yesevî atamızın bıraktığı mirasa sahip çıkan üzerinde çalışarak göz nuru döken bu hocalarımıza bu hizmetleri için ne kadar teşekkür etsek azdır. Böylesi ilim ehli el­lerden daha nice eserler yazmalarım diliyoruz. Biz bu çalışmalarımızda Ahmed Ye­sevî Atamızm 148 şirini (Hikmetini) bulabildik. Onları sözlüğe bakmadan anlaşıla­bilir olarak açıklamaya çalıştık. Yer yer cümleler uzun ve aynı kelime ve terimler geçtiğinde tekrarların çokça olduğu görülecektir. Hoca Ahmed Yesevî Atamızın bizlere bıraktığı şiirleri (Hikmetleri) bu kadar mıdır? 51. şiirinin 10. kıtasında:
 
Törtmintörtyüz hikmet aytdım Hakk'dın ferman 
 
Diyor. Bu çalışmada yazdıklarımızın dışında kaç tanesinin günümüze ulaşa­bildiğini bilmiyoruz. Değişik yayınlarda şiirlerin uzunluklarında, mısra ve kıta sı­ralamalarında ve kelimlerinde bile farklı olanlar olduğunu görüyoruz. Onun mu­akkipleri olup onun tarzında şiir yazanların onun tesiri ile ondan alıntılar yaptık­ları, yazdıklarının az da olsa onun yazdıklarına karışmış olabileceği de unutulma­malıdır. Yukarıya aldığımız satırdan onun daha birçok şiirinin olduğu anlaşılıyor. Bizim bulabildiğimiz 148 şiirde (Hikmetde) 1182 kıta 492 beyit var. Bunların bile toplamı 1674 eder.  ( ahmed yesevi divanı hikmet, açıklamalı divanı hikmet, sağlam yayınları, ahmed eğilmez rıdvanoğlu, divanı hikmet kitabı, ahmet yesevi kitapları )
 
 
 Merzifon RIDVANOĞLU
 
 
 
 
Sağlam Yayınları Divanı Hikmet Ahmed Yesevi Açıklamalı Divanı Hikmet kitabı nı incele diniz.   
Diğer Özellikler
Stok Kodu9789759180997
MarkaSağlam Yayınevi
Stok DurumuVar
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.