Kitap Elli Dört Farz Şerhi
Yazar Ahmed Kemaleddin Üstün
Yayınevi Bedir Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur - Kalın Ciltli
Sayfa Ebat 422 sayfa , 16x24 cm
Yayın Yılı 2020
Ahmed Kemaleddin Üstün, Elli Dört Farz Şerhi adlı kitabını incelemektesiniz.
Bedir Yayınları 54 Farz Şerhi adlı kitap hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Nâşirin Bir iki Sözü
GEREDE eski müftülerinden merhum ve mağfur Kemâleddin Üstün hocaefendi, Osmanlı İmparatorluğu zamanında yetişmiş, cumhuriyet devrinde çeşitli zorluk ve çilelere göğüs gererek Din-i Mübin-i İslâm'a hizmet yermiş, ihlâslı ve ilmiyle âmil bir fakihti. Bir din âlimi olan babası rahmetli Hacı Emin Efendi'den ve diğer ulemadan âlet ilimlerini ve 'alî ilimleri tahsil etmiş, medrese rahlelerinde dirsek çürütmüş, üstadlarından icâzet almış, sünnî itikatlı, temiz ahlâklı, Şeriat-ı garra-yı Ahmediyye'ye hâdim bir zattı.
Vefatlarından önce, noter senediyle, bu güzel eserinin yayın haklarını, dünyevî bir ücret talep etmeksizin yayınevimize hibe ederek izhar-ı mürüvvet eylemişlerdir. Hiç şüphe yok ki, bir sadaka-i câriye mâhiyetinde olan bu çok faydalı ve mübarek eseri dolayısıyle Ekremü'l-ekremîn olan Rabb-i Mü-teâlimiz ona büyük mükâfatlar ihsan buyuracaktır. Kabri nur ile dolsun, ebedî mekânı Cennet olsun.
Elli Dört Farz Şerhi, havas ve avam tabakasından her Müslümanın öğrenip bellemesi gereken temel din emirlerini ve yasaklarını bildiren bir kitaptır. Asıl metni kısa bir liste teşkil eden bu farzların açıklamaları esnasında kitaba binlerce fıkhî, itikadî, ahlâkî mesele ve hüküm yazılarak, bir nevi din ve ahlâk ansiklopedisi haline getirilmiştir. Neresinden başlansa, ne kadar okunsa mutlaka yararlanılacak, âhiret azığı teminine ve ebedî saâdete vesile olacak hayırlı ve mübarek bir eserdir.
Cenâb-ı Hak yazana, basana, okuyana ve bütün müminîn ve mü'minata rahmetiyle muamele buyursun. Bizi bu eseri neşre muvaffak kıldığı için yüce Allah'a hamd ederiz. Muhakkak ki, tevfîk (başarı) ancak Allah'tandır.
Sultanahmed,
Mehmed Şevket Eygi
(Bedir Yayınevi Sahibi)
Bismihî Sübhânehû - HAL TERCÜMEM
Örnek edinmeye değer bir şeyim yoksa da o büyük üstadların Hazret-i İsa Aleyhisselâm mâidesi gibi halka hediye ettikleri sofralarından, zayıf sineklerin kanatlarını daldırarak faydalandıkları misilli, karınca kaderince alabildiğim cevahir meyvelerinden haddimi düşünmeyerek çoban armağanı çam sakızı kabilinden bir eser adiyle "Elli Dört Farz Şerhi" hediyemi alçak gönüllülükle okuyan din kardeşlerim, bu hakirin bir fesatçı ve dalâletçi olmadığımı anlayarak nakil ve rivayet ettiğim dinî, ahlâkî meseleleri gönül hoşluğu ile kabul etmeleri bakımından hayat ve hal tercümemi arz etmeyi uygun gördüm, faydalı buldum, hem de rahmet-i ilâhî ile anmaya vesile olur bildim.
Aslım: Babam ve dedelerimin rivayetlerine göre kazamız olan Gerede'nin Tekke köyünde türbesi ziyaret olunan Ümmî Kemal (kuddi-se sırruh) Hazretleri torunlarından gelmeyim. "Hediyyetü'l-Kabr, İslâmın Nurları, Cennetin Anahtarı" adlı eserlerin sahibi olan Hacı Emin Efendinin oğlu Hacı Ahmed Kemâleddin Üstünüm. Doğumum Hicrî 1303 senesidir.
Tahsilim: Kur'ân-ı Kerim'i Gerede'nin Kabiller Mahallesi sıbyan mektebinde, tecvidi de kendi mahallemiz olan Demirciler Mahallesi sıbyan mektebinde okudum. Daha sonra kazamız Rüşdiye mektebinden şehadetname alıp babamın medresesinde talebe arasına karışarak sarf, nahv ve mantığı okuyup bir taraftan da zahirî göz âmâlığına müptelâ olan babamın tedris etmekte olduğu iki sınıf talebeye, "Nesefî Akaidi, Celâl ve Kadî Tefsiri" ders hazırlamasına ibare okuma hizmetinde bulundum.
Yukarıda babam hakkında "zahirî göz âmâlığına mübtelâ" demiştim; çünkü babamın basireti (kalb gözü) açıktı. Buna dair bir iki misal vereyim. Sözlerinden birisi şöyledir: Yeniden medrese yapmak isteyen kimselere: "Bu Abdülhamid devrinin ilerisi karanlık görünüyor; elde olanla iktifa edelim. Zaman gelir ki, bu medreselerde köpekler yavrularlar", derdi. Bir başka sözü, Otuz Bir Mart Faciası hakkındadır: "Bu Mart ayını muhataralı görüyorum" demişti.
Martın otuzuncu günü dedim ki:
- Baba, bugün Mart otuzdur. Buyurdular ki:
- Mart otuz bir çeker. Yarınki günü selâmet ile geçirebilir sek seviniriz.
Gerçekten de ertesi gün otuz bir Mart'da ne facialar oldu. Başka bir sözü: "Boş boş durmayın, ilim kazanın. Zaman gelir, büyük bir ilim ihtiyacı olur, az ilmi olan kişinin başına toplanırlar, ömrünüz yeterse halkın işine yararsınız."
Nitekim şimdi bazı câhil köy imamlarının (*) fetvâ verdiklerini işitiyoruz.
Mevzua gelelim: Babamın o derslerle iştigali halinde rahmet-i Rahman a kavuşmasiyle İstanbul'da Fatih ulemasından Malkaralı Hafız Emin Efendinin (Hak rahmet etsin) talebesi arasına katılarak tahsilimi güya tamamlayıp icazetnâme (diploma) aldım. Fıkıh ve Usûl-i Fıkıh derslerini de Tavaslı Kel Hasan Efendi merhumdan okudum. Gerede'ye dönerek, babamdan miras medresede tedris heveslerinde iken çeşitli belâlar doğuran o meş um 1'inci Cihan Savaşı çıktı. Ben de asker olup sıhhîye memurluğu ile Avanos kazasını boylayarak dört sene süren cihan savaşını bitirdik. Derken Millî Mücadele denilen savaş çıktı. Bu savaşa da ne dindar kişiler katıldı. Buhârîler, hatimler okunarak düşman vatandan atıldı. Medreseler açıldı, gürül gürül dinî, ahlâkî dersler okunmaya başlandı. Ben ve emsalîm hiç bir ivaz düşünmeyerek fahrî dersler aldık. Biraz sonra birer maaş veya avcı yemi ile taltif olunduk. Öyle sandık ki, Asr-ı Saadetten pırıltılar geliyor.
Böyle zevkli zevkli derslerle meşgul iken ansızın çıkan yıkıcı, yakıcı her şeyi alt üst edici bir fırtınada neye uğradığımı şaşırdım. Biraz önce birer ibadet ve fazilet olan o Kur an okumalar, ilimler, zikirler, teşbihler, birer ağır suç sayıldı. Canlariyle, mallariyle savaşlara katılan ne dindar hocalar ve imamlar, sarıkları boyunlarına dolanarak zindanlara atıldı. Bu, büyük bir ilâhî imtihandı. Nitekim Arâf sûresinin 154'üncü âyet-i kerimesinde buyuruluyor ki:
"Allahım, bu senin hususî bir imtihanından ibarettir. Sen dilediğini yoldan çıkarırsın, dilediğine de yolu buldurursun. Sen bizim yârıımızsın; artık bizi yarlığa, bizi bağışla. Sen yarlığayanların hayırlısısın."
(*) Din ilimlerinde tahsili, ilmi, icazeti ve liyakati olmayan câhil ukalaların nefs ve hevâlarına uyarak fetvâ vermeleri, din hakkında uluorta konuşmaları âhirzaman alâmetlerindendir. Cenab-ı Hak bu ümmeti böyle şerir sahte fetvâcıların şerlerinden ve sapıklıklarından korusun. Amin. (Nâşir.)
Bizim müderrislik sıfatımız vâizliğe çevrildi. Namaz, oruç ve itikadî meseleler ile korkular içinde kâh va'z kâh sükût ederek yirmi sene meşgul olduk. Selefim müftü Ali Rıza Ünlü nün vefatı ile müflü tayin olundum. Bu sırada eski şiddetler biraz gevşer gibi oldu. Biz de perde altında, hevesli dindar gençlere dinî ve arapça dersler vermekle meşgul olmaya başladık. Menderes devri gibi müsamahalı günlerde câmide va'z şeklinde çalışarak birkaç genç müftü, vâiz, imam yetiştirmeğe imdad-ı ilâhî ile muvaffak olduk. Yirmi beş sene kadar süren müftülüğümüzde bu kadarcık iş yapabildik.
Daha sonra bizi istemeyen birisi tarafından hakkımızda esassız bir şikâyet üzerine Cenab-ı Hakk ın:
Emr-i ilâhisini hatırlamayarak bir başka ceza vermeyip emekliye şevkimizle iktifa etmeyi Diyanet İşleri Başkanı birinci Lütfü Doğan uygun görmüşler. İşin tahkiki için müracaatımda o birinci Lütfü Doğan, yüzüme karşı hatâsını itiraf ederek arzumu sordu. Ben de kıdem hakkımın gözetilmesiyle şeref ile emekliye ayrılmayı istedim. Yeniden muvakkat bir vâizlik verilerek kıdemim tamamlandı, bu suretle emekli oldum.
Yaşım doksan ikiyi doldurdu. Hiç bir işe yaramaz hale geldim. Yakınlarda gördüğüm bir rüyamda Fecr sûresi okunuyordu; kulağıma en çok şu âyet-i kerimesi gelerek uyandım:
"Haydi gir kullarımın içine ve gir Cennet'ime."
Bunu uğurlu bir dâvet sayarak saadetli ve müjdeli rahmet-i ilâhiye kavuşma günümü beklemekteyim.(*) Esselâmü aleyküm. Duâlarınızdan unutmamanızı rica ederim.
Ahmed Kemâleddin Üstün
(Emekli Gerede Müftüsü)
İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ
Rahîm olan Hâlik-i Ekrem Hazretleri, biz kullarının iki cihanda saadet ve selâmetlerimiz sebebi olan buyruklarından ve büyük âlimler tarafından ayrıca bir araya derlenmiş dinî, ahlâkî ve içtimaî "Elli Dört Farz" adiyle anılan "Elli Beş Farzın Allah'ın lütfü ile ev-
velce karınca kaderince kaleme alman ve çok rağbet gören açıklamalı şerhinde, ilgili âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerin mealleri ile iktifa edilmişti. Bazı okuyucularımızın hatırlatmaları, icabında karşılaştırılması, daha tatminli ve hevesli gençlerimize yardımcı olacağı düşüncesi ile:
"Beşikten mezara kadar ilme çalışınız", emrine devamlı imtisalimiz ve İmam Şafiî merhumun: "Kim ile mübâhase ve münazara etsem, kastım, o zatın ilminden ve fazlından istifade etmek olurdu," kıymetli sözünü kendime örnek edinerek ilgili mübârek âyet-i kerimeleri ve hadîs-i şerifleri, alındıkları yerleri işaret ederek ders ve meallerini alt taraflarına alarak, insaflı okuyuculardan eksiklerini tamamlayıcı ve yanlışlarını düzeltici mektuplar bekleyerek bu naçiz eserimi yeniden kaleme alıp arz etmeyi arzuladım.
Tevfik ve inayet, rahmeti ve keremi bol Allahımızdandır.
(*) Müellif, yüz yaşına yakın olduğu halde vefat etmiştir. Cenab-ı Hak rahmet eylesin. Amin. (Nâşir).
İLK BASKININ ÖNSÖZÜ
Cenab-ı Hakk ın emirleri uyarınca bakışlarımızı, fikir ve düşüncelerimizle birlikte göklere ve göktekilere, yerlere ve yerdekilere çevirirsek görür ve anlarız ki, her şey, yerde madenler, sular, ot ve ağaçlar, hayvanlar, böcekler ve sinekler, her zerre ve göklerde koskoca güneşten tut da ay, sayısız büyük yıldızlar, bulutlar, hava, ışık ve ısı zerreleri, besleme, süsleme ve henüz keşf edemediğimiz işleri ile biz insanların faydalanmalarına müsahhar (vazifeli) kılındıkları iş ve görevlerini, kusursuz, eksiksiz durmadan, dinlenmeden, yorulup bıkmadan, istenen şekilde, yerli yerinde yapıyorlar.
Biz insanlar ise bir kısmı, kendisini güzel surette yaratıp rızkını veren ve yaşatan Rabbini bilmez, tanımaz, Ona karşı kulluk işlerinden gafil, duygusuzdur. Bir kısmı da Rabbini tanıdığı halde bir takım yorucu, uğraştırıcı, sonu faydasız ve neticesi bir hiçten başka bir şey olmayan kuruntulara dalarak, Rabbini tanımayanlara benzer bir durumda, kulluk işlerinde tembel, samimiyetsiz, yani yaptığını iş ve vazife olarak değil de âdet ve alışkanlık diye yapar. Aziz olan bir kısmı ise, şahsî vazifelerini özenerek huzurla yerine getirmekle beraber cahil, gafil, tembel, âtıl kimseleri iman nuru, irfan ve bilgi ışıkları, ile aydınlatmaya çalışmaz. Diğer aziz bir kısmı da, müminlerin imanlarını kuvvetlendirmeye ve irfanlarını arttırmaya, velîlerin ve nebilerin meslek ve yollarına ulaştırmak için nükteli sözler, çok mânâ taşır hikmetli ve öğütlü cümleler ile çalışmaktadır. Hattâ bu iki sınıf cemaat, eserleri ile kütüphaneler doldurmuşlar ve fayda verici ilmi âleme yaymışlardır. Hakikî insanlık, Cenab-ı Hakka kulluk ve Peygamber e ümmetlik bu iki sınıf insanların yollarındandır. İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır.
Bu iki aziz sınıfa imrenerek onların yüce mesleklerine uymayı, izlerinde yürümeyi düşündüm. Bu yoldaki aczimi ve kudretsizliğimi hatırlamayarak, sevgilisine mutlaka kavuşmayı hayâlleyerek çabalayan miskin âşıklar gibi, imanlı kardeşlerimin karınca kaderince hizmetlerinde bulunmak, rahmetle anılmak ve ikinci hayatı kazanmak kuruntusuna düşerek haddim olmadığı halde bir eser yazıp yaymayı, ellere bir armağan bırakmayı arzuladım. Hazırlanmamış bir mevzu araştırırken, kıtası küçük, cepte taşıması kolay, kıymeti büyük, cevher ilmihal risalelerinde tâbiîn'den büyük zat Hasan Basrî (Rahmetullahi aleyh) tarafından insanları itikad, ibadet ve ahlâk yollarında yükseltmek maksadına bağlı, ezberlenmesi ve hatırda tutulması kolay, kısa ifadelerle derlenmiş ve gereğince amel edilmesi tavsiye edilmiş olan "Elli Dört Farz" isimli elli beş farz, mümkün olduğu kadar açıklanırsa çok faydalı olacağını düşündüm. Bu yoldaki araştırmada yardımcı olarak Salahî Efendi merhumun daha evvel kaleme almış olduğu 'Elli Dört Farz Şerhi" adlı eseri elime geçti. Rağbet görmüş olan bu eseri araştıranların ellerine, aynı isimle yazılan bu acizin eserinin de sunulacağı ümidiyle yazdığımız bu eserle "Açıklamak Elli Dört Farz Şerhi" adını verdik.
Mehaz olarak: Tefsir-i Kebir, Tefsir-i Keşşaf, Rûhul-Beyan, Hulâsatul-Beyan, Maanil Kur'ân, Buharî ve Müslim Sahihleri, Mişkâtul-Mesâbih, İhyâ Şerhi, Minhacul-Âbidîn, Tenbihul-Gâfilîn, Tarikat-ı Muhammediye, Şir'atu l-İslam, Hafiz-ı Şirazî Divanı Şerh-i Konevî, fıkıhtan ise Mülteka, Cevhere, Hindiyye Fetavası, Akaid-i Nesefî gibi muteber kitaplara ve Okyanus a baş vurarak bu elli beş farzı açıklamaya cür'etleniverdik. Cenab-ı Hakka hesapsız, sayısız hamd ve senalar olsun ki, yardım ve keremiyle eser-i acizîyi tamamlamaya muvaffak olduk.
Okuyucularımdan rica ederim: Rastlayacakları kusurlarımı güzel niyetime bağışlayarak düzeltivermeye himmet buyursunlar ki, bir ihsandır. Alah, ihsan edenleri sever ve onlara ihsan ile muamele buyurur. Mümin kardeşine ihsan eden kimse, kendisine ihsan etmiş olur.
Tevfik Cenab-ı Hak dandır. Hasbüna'l-lah ve ni'me'l-Vekîl ni'me'l-Mevlâ ve ni'me'n-Nasır.
Bilgisi yok, kusuru çok, afv ve merhamete muhtaç sâbık Gerede Müftüsü el-Hac Ahmed Kemâleddin Üstün
TEŞEKKÜR
Elinizdeki bu değerli eserinin, basım ve yayım hukukunu yayınevimize hibe eden merhum ve mağfur müellif el-hac A. Kemâleddin hocamızı, müslüman halkımız ve gençliğimiz adına şükranla ve minnetle anar, kendisine rahmet ve âhiret saâdeti dileriz. Bu kıymetli irşad ve nasihat kitabı onun câri bir sadaka ve hayratı olarak inşaallah ilelebed millet-i islâmiyeye faydalı olacak ve kendisine dünya durdukça ve eseri okundukça büyük ecir kazandıracaktır.
BEDİR YAYINEVİ