Envarül Aşıkin

Fiyat:
430,00 TL
İndirimli Fiyat (%26,7) :
315,00 TL
Kazancınız 115,00 TL
Geçici olarak temin edilememektedir. Temin edildiginde

Bu ürünün yerine tercih edebileceğiniz ürünler


Kitap              Envarül-Aşıkin, Hak Aşıklarının Nurları
Yazar             Yazıcıoğlu Ahmed Bican
Yayınevi         Semerkand Yayıncılık
Sadeleştiren   Dr. Yakup Sevimli
Kağıt - Cilt      2.Hamur - Ciltli
Sayfa - Ebat   632 sayfa - 17x24 cm
Yayın Yılı        2017


 
Yazıcıoğlu Ahmed Bican ın Envarül Aşıkin, Hak Aşıklarının Nurları kitabı nı incelemektesiniz.
Semerkand yayınları Yazıcıoğlu Ahmed Bican Envarül Aşıkin  hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.

  
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
 

          ÖNSÖZ
  
Nâgehan bir şâra vardım. 
Ol şârı yapılır gördüm.
Ben dahi bile yapıldım,
Taş u toprak arasında.
       Hacı Bayrâm-ı Velî
 
  
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla,
 
Hamd, âlemlerin Rabb'i olan Allah'a mahsustur. Salâtü selâm, her türlü ihtiram kâinatın efendisi önderimiz, rehberimiz, sevgililer sevgilisi Resûl-i Ek­rem Efendimiz'in, âl ve ashabının, kıyamete kadar yolundan gidenlerin üzer­lerine olsun.

Her şeyin yaratıcısı ve yegâne sahibi olan Rabbimiz'in sevdiği, seçtiği ve razı olduğu Allah dostları; gerek yaşadıkları dönemlerde gerekse de ebe­diyete intikal etmelerinden sonra, ebedî bir dirilikle diri oldukları için, çağları aydınlatmaya, insanların hidayetine vesile olmaya ve kalpleri nurlandırmaya devam ederler. Onlar yaşadıklarını yazmış, yazdıklarından fazlasını da yaşa­mış gazi-dervişler ve alperenlerdir. Hem küçük hem de büyük cihadın hakkını vererek Allah dostluğunu elde etmiş olan kutlu insanlardır. Asrın kutbu Seyyid Muhammed Râşid hazretlerinin [kuddise sırruhû] ifadesiyle, "Allah dostları öl­mez, nakil olur, yer değiştirir. Onların himmeti ve yardımı her zaman vardır."
 
İşte bu Allah dostlarından biri ve Hacı Bayram hazretlerinin müridi olan Ahmed Bîcan hazretleri, bıraktığı eserlerle, özellikle de elinizdeki Envârü'l Âşıkîn adlı eseriyle beş buçuk asırdan bu yana bu toprağı mayalama ve gönül­leri aydınlatmayı sürdürmektedir. Bu da onun, diğer Allah dostları gibi ölmediğinin en büyük ispatıdır. Yani Yunus Emre hazretlerinin ifadesiyle, "Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil."
 
Başta Anadolu coğrafyası olmak üzere bütün Osmanlı topraklarında en çok okunan ve sevilen eserler arasına girmiş olan bu kitap, Allah yolunda seyrü sülük etmek isteyen dervişlerin yol haritası niteliğindedir.
 
Allah Teâlâ'nın ilk yarattığı şey olan Kâinatın Efendisi'nin [sallallahu aleyhi vesellem] nurundan itibaren bütün yaratılış merhalelerinin anlatıldığı eser, cen­net halkının ele alındığı bölümle sona erer. Bu da gösteriyor ki varlığın "kün" (ol) emriyle başlayan yolculuğu, ahiretteki menzillerden geçtikten sonra niha­yete erecektir. Bu yolun her durağında yolcunun/dervişin nelerle karşılaşaca­ğı, nasıl hareket etmesi gerektiği, yolun tehlikeleri, yolcuya gereken edepler, yol azığı vb. konular güzel örneklerle ve yaşanmış olaylarla ama hepsinden önemlisi tertemiz ve akıcı bir dille anlatılır.
 
Bizler hata yapan varlıklar olduğumuz için insanız. Dolayısıyla bu sade­leştirmede hatamızın ve kusurumuzun olmadığını iddia etmiyoruz. Bu yüzden muhtemel hatalarımız için öncelikle Ahmed Bîcan hazretlerinin ruhaniyetinden atfımızı istirham ediyor, siz değerli okuyucularımızdan da bağışlanma talebin­de bulunuyoruz.
 
Sözü daha fazla uzatmadan sizleri eserle baş başa bırakırken, eserin ya­zılışının tamamlandığı 1451 yılından bugüne gürül gürül akan bir cennet ırmağı misali uğradığı bütün gönül bahçelerini sulayan bereketinden istifade etmeniz tek temennimiz olacaktır.
 
Gayret bizden, tevfik ve hidayet Allah Teâlâ'dandır.
 
25 Mayıs 2015
Samandıra/İstanbul
 
         YAZARININ ENVÂRÜ'L-ÂŞIKÎN'\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\ TAKDİMİ (HAMD ve SENA)
  
  Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla
 
En üstün ilâhî delillerle, zatında ve fiillerinde Vâhid ve Ahad olduğunu tevhidle tesbit eden kâinatın tek sahibi olan Allah'a hamdolsun.
O Allah ki çok çeşitli ve en mükemmel ilâhî delillerle kendinin emsalsiz olduğunu bildirdi ve her şeyi kuşatan varlığının bilinmesini diledi. Bundan do­layı mahlûkatı yarattı ve onlara en güzel, en açık tecellilerle kendisinin bilinip tanınması imkânını verdi.

Bedenler, ruhlar, akıllar, nefisler, şeriatlar ve hakikatlerin içindeki sonsuz yücelikler, ayrıca bunların hepsinin en güzel şekillerle meydana gelişleri, Al­lah'ın vahdâniyyetinin sarsılmaz delilleridir.

Böylelikle O, bütün lutfunun rahmeti, sonsuz keremi ile bütün âlemlere yetişsin ve herkes, kendi seviyesine göre, O'nun noksan sıfatlardan münez­zeh olduğunu yakînen görmüş olsun.

Hz. Muhammed Mustafa'ya [sallallahu aleyhi vesellem]; âlemlere, müjdeleyici (beşir) ve uyarıcı (nezir) olsun diye[1], en açık işaretlerle, ilâhî kitabı (Kur'ân-ı Kerîm'i) indiren Allah'a sonsuz minnet borçluyuz. O kitabı açık bir şekilde in­sanlara anlatabilmesi ve onları hidayete ulaştırması için bütün incelikleriyle manasını Peygamberimiz'e bildirdi.
 
[1] -Geniş bilgi için Ahzâb sûresinin 45. âyetinin tefsirine bakılabilir.
 
İnsanları, en yüce müşahedelerle, mukaddes zatının yüce dergâhına hida­yet etti ve onları nefis mücadeleleri yoluyla da kendi nur âlemine irşad eyledi.

Peygamber Efendimiz'i mucizelerle destekleyerek, gayb âleminden ilim­ler vahyetti ve rahmetinin neticesi olarak onu insanlara ve cinlere davetçi kıldı. O da bütün insanlığı Allah Teâlâ davet etti. Bütün insanlar dalâlet (sapıklık) içinde bocalarken, en büyük hidayetle, İslâm'ın aydınlığı içerisinde onlara hak yolu gösterdi.
Allah da en açık tecellilerle cemalini ona göstermekle, onu yarattıklarının en üstünü kıldı. Ona tâbi olan kullarına da cennet bahçelerini, sonsuz cen­net nimetlerini ve adn cennetini verdi. Müminleri cennette sonsuz güzelliklerle ebedî kıldı. Böylece bizim ölümümüz hayat, salâtımız namaz ve dua, salavatımız da Peygamber Efendimiz'e en üstün ve en şerefli selâmdır. Salât ve selâm onun âl ve ashabının üzerine olsun.
Bundan sonra bilinmesi gerekli olan husus şudur:

Yüce Allah, önce ruhların en şereflisi ve ahadiyyetin/birliğin sırrı olan Hz. Muhammed'i [sallallahu aleyhi vesellem] yarattı. Böylece yüce ve ilâhî âlemde bir cevher meydana geldi. Ondan da görünen ve görünmeyen, bilinen ve bilin­meyen âlemlerdeki kâmil ve üstün ruhları yarattı. Bilinmeyen bütün hakikatleri elde edebilmeleri için, ilâhî vahyin sırları ile onları davet etti. Daha sonra kâi­nattaki suretler meydana çıksın diye, mümkinâtın hakikatlerini seyretmekle kendilerine vahyetti. Sonra cemalullahı müşahedeye çağırdı. Onlar da bu çağ­rıyı kabul ederek, âlimler, salihler ve hakîmler mertebesine yükseldiler ve şöyle dediler: Yalnız Allah var, başka bir şey yok.
 
Ondan sonra Allah Teâlâ, onların bedenlerini, cemalinin tecelligâhı olan Tür9 kıldı. Ruhlarını kitâb-ı mestur10 (yazılmış kitap), nefislerini rakk-ı menşur11 (yazı yazmak üzere hazırlanmış deri) ve gönüllerini Beytülma'mûr12 eyledi. Akıllarını sakf-ı merfû13 (yüksek bir çatı) ve ilimlerini el-bahrü'l-mescûr14 (coş­kun deniz) kıldı.15 Sonra bunlara yüce zatının hakikatlerini gösterdi.
  
9-Müfessir Beyzâvî diyor ki: "Tûr, Süryânîce'de dağ manasınadır. Ayrıca madde âleminden mana âlemine veya gayb âleminden müşahede (görünenler) âlemine uçan şey anlamını da ifade etmektedir."
 
10-Mestur: Düzgün şekilde yazılmış demektir. Kitab-ı mesturun Tûr lafzından sonra yer alması, bu düzgün yazılı kitabın Tevrat olduğu fikrini ilk defa akla getirirse de şeklinde ma'rife getirilmeyip, nekre zikredilmesi, bunun henüz tanınmayan bir kitap olduğunu ortaya koyar ki, "... kıyamet günü onun için, açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkarırız" (isrâ 17/13) âyetine dayana­rak söz konusu kitabın amel defteri olduğunu söylemek en doğru görüştür. Ayrıca bu kitabın, levh-i mahfuz veya yeni bir kitap olması itibariyle Kur'an olduğu da düşünülebilir.
3, 4, 5, 6, 7 ve 8. dipnotlardaki bilgiler Elmalılı tefsirinden alınmıştır.
 
11-Rak: Kâğıt gibi inceltilmiş, üzerine yazılan deri demektir. Bu sebeple üzerine yazı yazılan her şeye rak ismi verilebilir. Menşur: Neşredilmiş, durulmuş, kapalı olmayan, açılmış, yayılmış ve yazılmış manalarını ifade ettiği gibi, yazılı harflerin dizilmesi, nizama konulması anlamına da gelmektedir.
 
12 -Beytülma'mûr, bir rivayete göre semada bulunan bir evdir. Bu evi her gün yetmiş bin melâike ziyaret eder ve kıyamete kadar bir daha geri dönmezler. Ona ayrıca "Durah" ismi de verilmek­tedir. Hasan-ı Basrî'den gelen bir rivayette o şöyle der: "Beytülma'mûr'dan maksat, Kabe'dir. Allah Teâlâ onu her sene altı yüz bin kişi ile mâmur hale getirir. Eğer insanlar ondan eksilirse meleklerle doldurulur." Bilindiği gibi bir yerin mâmur olması, üzerinde ikamet edilmesi ve ziyaretçilerinin çok olup güzel bakılması manasında mecazi bir anlam taşımaktadır. Kabe'nin mâmur olması da "Ayakta duranlar, rükû ve secde edenler için evimi temizle" (Hac 22/26) âyetince etrafındakilerin ve hacıların çokluğu ve ziyaret etmeleriyledir. Beyzâvî'ye göre de Beytülma'mûr'dan kasıt, müminin kalbidir ki onun bakımlı olması da bilgi ve ihlâs iledir.
13- O yüksek tavana, yani semaya, bir rivayette de cennetin tavanı olan arşa yemin olsun.
 
Mescûrun farklı anlamları vardır. 1. Alevlendirilmiş ve kızdırılmış demektir ki âyetinde de kı­yamet koparken denizlerin ateş olup kaynatılacağı ve onunla cehennemin kızıştırılacağı ifade edilmektedir. 2. Dolgun, taşkın demek olup, okyanus manasına gelmektedir. 3. Karışan, karı­şık, suyu birbirine ya da tatlısı acısına karışan demektir.
 
14. Zıt manalı kelimelerden kabul edi­lerek "boş" manasına geldiği de ileri sürülmüştür ki bu da kıyamet alameti anlamına alınabilir. Sûrenin başında yer olan Tûr lafzına bakılarak bu kızgın denizin, Firavun'un boğulduğu deniz olduğu da düşünülebilir. "Tûr" kelimesinin başındaki "vâv" kasem, diğerleri de ona atıf içindir.
 
15-Buradaki kavramlar için Tûr sûresi 1-6. âyetlerin tefsirlerine bakılmalıdır.
  
'Ne mutlu onlara! Güzel yurt da onlar içindir" (Ra'd 13/29).

"(Bunu) ancak akıl sahipleri anlar" (Ra'd 13/19). Böylece onlar dünyada ve ahirette üstün mertebeler elde ettiler. Her iki âlemdeki bütün kemalat ve mev­kiler, dünya ve ahiretteki görünen ve görünmeyen ne varsa Peygamberimiz Muhammed Mustafa'nın [sallallahu aleyhi vesellem] sayesinde var oldu. Allahın sonsuz salât ve selâmı onun üzerine olsun.
 
 
Kitabın Yazılış Sebepleri
 
Öncelikle bilinmesi gereken, bu muazzam kitabı ve güzel hitabı toparlayıp tercüme eden Yazıcıoğlu Ahmed Bîcan'dır. Herkesin gayesi ve Allah'a vâsıl olanların son emeli olan böyle bir kitabı topladığı için Hak Teâlâ ona rahme-tiyle muamele eylesin. Allah'a hamdolsun bu kitap, Resûlullah Efendimiz'in [sallallahu aleyhi vesellem] yüce devletleri ve nurlu saadetleriyle, Gelibolu'da ta­mamlanmıştır. Yâ Rabbi! Onu âlemlere rahmet kıldın, onun kemali hakkı için, beni onun şefaatinden mahrum eyleme! Beni onun ayağındaki nalinlerinin tozuna bağışla ve bütün müminlerle birlikte beni, ecdadımı ve evlatlarımı onun yanında yakın ve muhterem eyle.
 
İkinci sebep şudur: Benim âlim, arif, fâzıl, kâmil, Allah Teâlâ'nın has kulu ve erenlerin önde gelenlerinden bir kardeşim vardı. Bu kardeşim aynı zaman­da cihanın kutbu Şeyh Hacı Bayrâm-ı Velî'nin [kuddise sırruhû] sırdaşıydı. Ben miskin ve fakir Ahmed Bîcan, daima ona şöyle derdim: Ey gözümün nuru kardeşim! Dünyanın bekası ve zamanın vefası yoktur. Bir yadigâr kitap yaz ki bütün âlemde okunsun.
 
Benim bu sözlerim üzerine o da Meğâribü'z-Zamân adlı (Arapça) bir kitap yazdı. Âlemlerde zahir ve bâtın ne kadar tefsir ve tahkik konusunda eser var­sa hâsılı on iki ilmin özetini bu kitapta topladı. Sonra da bana şöyle dedi: Ey Ahmed Bîcan İşte ben senin sözünle bütün âlemlerin şeriat ve hakikatlerini bir yere topladım. Şimdi sen de gel bu Meğâribü'z-Zamân'ı Türkçe'ye çevir. Böylelikle memleketimizin insanları, mana bilgilerinden ve ilmin nurlarından faydalansınlar. Ben miskin de onun bu mübarek sözü üzerine, elinizdeki Envârü'l-Âşıkîn adlı kitabı kaleme yazıp Gelibolu'da tamamladım.
 
Şimdi benim Envârü'l-Âşıkin'im ile kardeşimin nazım/şiir şeklinde yazdığı Muhammediyye adlı eseri, her ikisi de Meğâribü'z-Zamân'dan çıkmıştır. Sanki okyanus taşıp iki kanaldan akarak içindeki bütün cevherlerini ortaya çıkardı. Eğer gizli incileri görmek ve almak istersen Envârü'l-Âşıkîn'i oku, yok eğer sonsuz ecir ve mükâfat istersen Muhammediyye'yi oku. Biz iki kardeş, bu iki kitabı meydana getirdiğimiz için Allah'a hamdolsun. Bu kitaplarla müşerref olan âşıkların ruhları, "Allah Yazıcıoğulları'na rahmet etsin" diye hayır dualarla bizi yâdederlerse bizim bu yolda çektiğimiz zahmetlere değer.
 
   Tembih
 
Ey ilâhî sırların talibi! Bu kitap hadis-i kudsîden, mukaddes vahiylerden, sırr-ı sübhânîden, sırların bilgisinden ve nur-ı rabbânîden oluşmaktadır. Allah Teâlâ'nın nurların nurundan bana lütfettiği başarı sayesinde, kudsî hadisleri ve sözleri bir araya getirdim. Hak Teâlâ'nın peygamberlerle geçen konuşma­larını ve seçkin kullarına (asfiya) yaptığı hitaplarını buraya yazdım. Bununla beraber büyük âlimler ilmin derecelerini, ariflere ait manaları ve bilgileri açıkla­dılar ama, bu meydanda hiç kimse gözükmedi ve bu burçlarda göz gezdiren olmadı. Gerçi onlar da buna benzer bir şeyler yazıp maksada uygun deliller getirmek ve murakabeye dalmak için olgunluk gerektiğini söyleyip durdular. Lâkin ben miskin Ahmed Bican'ın yazdığı gibi bir kitabı ne Araplar ne de baş­kaları yazmışlardır. Çünkü onlar ya bazı hükümler, ya da yalan yanlış hikâyeler ve sözler naklettiler. Ben miskin ise bütün kudsî hadisleri ve mukaddes sözleri naklettim. Tevrat'ta, Zebur'da, İncil'de ve Kur'an'da ne kadar ilâhî hitap var­sa diğer peygamberlerin sahîfelerinde ne denli rabbânî kelâm mevcutsa ilâhî âlemlere (ceberut, melekût, mülk âlemi vb.), mahşere, arasata ve ebedî cen­netlere kadar ne tür beyan varsa hepsini bu kitapta topladım. "Allah duaları kabul eden, hüküm veren, her şeyin sebebini takdir edip yaratan ve dilediğini hesapsız bir şekilde rızıklandırandır."
 
Kitabın yazılışının üçüncü sebebi: Ehlullahtan bir cemaat bana dediler ki: Günümüzde cehalet ve taklit çoğaldı. Kimi ben şeriat işleriyle uğraşıyorum diyerek hevâ ve hevesleriyle hareket etmektedir. Kimi de ben muhakkikim/ hakikat ehliyim diyerek yalan yanlış yollara sapmaktadır. Gerçekteyse bunlar hem şeriatın hem de hakikatin hüküm ve delillerini terkederek dini ve mezhebi birbirinden ayıramayacak hale gelip, "Her kabile su içeceği yeri belledi" (A'râf 7/160) dediler.
 
Hem kendileri sap­tılar hem de halkı doğru yoldan saptırdılar. Hayallere kapılıp haktan ve hakikat­ten mahrum kaldılar. Bu yüzden öyle bir kitap yazılmalı ki içinde peygamber­lerin hal ve tavırları, dinin apaçık hükümleri bulunsun. Böylece gerçek ariflerin keşfettiği hakikatler ve meselelerin iç yüzü açıkça anlaşılsın. Sen böyle bir ki­tap yaz diye bana durumu arzettiler. Bunun üzerine ben özür beyan edip, "Bu çok büyük, zor ve tehlikeli bir iştir. Ancak Allah kolaylaştırırsa o başka" dedim. Ben zayıf Ahmed Bîcan, zahir ve bâtın âlimlerinin, bu ilim dallarında pek çok kitap yazdıklarını gördüm. Fakat bu kitapların kimi Arapça'ydı kimisi de Farsça idi. Bunları herkesin okuyup anlaması ve yararlanması mümkün olmadığı gibi, birçok ifadelerini de ancak o ilmin ehli anlayabilirdi. Ben miskin istedim ki zahir ve bâtın ilimlerinden oluşan Türkçe bir kitap yazayım, memleketimizin insan­ları da bu ilimlerden faydalanıp o âlimler ve arifler zümresine dahil olsunlar. Gönüllerine ve itikadlarına şeriat ve hakikatin emrini tutma, Müslümanlığın ne olduğunu dosdoğru anlama ve yaşama duygusu hâkim olsun ve marifet elde etsinler diye düşündüm.
 
Ne var ki âlimlerimiz, farz-ı ayın olan ilimlerde ihtilaf etmişlerdir. Kelâmcılar, "Asıl ilim, Allah Teâlâ'nın birliğini sıfatlarını delilleriyle bildiren kelâm ilmidir" dediler. Fıkıhçılar, "Asıl ilim, fıkıh ilmidir, çünkü helâli haramı, farzı vacibi ve sün­neti, emri ve yasağı bilmek ancak fıkıh ilmiyle elde edilir" dediler. Tefsirciler ve hadis âlimleri ise, "Asıl ilim Kur'an'ın manasını ve tefsirini ve Hz. Peygamber'in hadislerini bilmektir. Zira bütün ilimler Kur'an'da ve hadis-i şeriflerde toplanmıştır" dediler. Tasavvuf erbabı ise, "Asıl ilim kişinin kendi halini ve makamını bilmesidir. Cenâb-ı Hakk'a ne ile yakın olunur ve O'ndan niçin uzak düşülür onu bilmektir" dediler. Nitekim Ebû Hanîfe [rahmetullahi aleyh] şöyle der: "Asıl ilim, sûfîlerin anlattıkları ilimdir." Ben zayıf kul da ilim taliplerinin ve okuyan herkesin faydalanması için, bu ilimlerin hepsinden bu kitabı meydana getirdim.
 
Bilmek gerektir ki ilmin ve amelin bir zahiri bir de bâtını vardır. Bazı âyet ve hadisler zahirî manalarıyla bazıları da bâtınî manalarıyla ele alınmıştır. Zahir yönüyle ele alınanlar fetvanın, bâtın yönüyle olanlar ise takvanın sahasına gi­rer. Akıl ve anlayışları kıt olan bazı kimseler, peygamberlerin ve velilerin ilim ve keşiflerini inkâra yeltenerek itikadlarını tehlikeye sokarlar. Akıl ve idrak sahibi anlayışlı kişiler ise her bir âyetin ve hadisin manasını, maksadını anlarlar. Böy­lece zahir ve bâtın ilimlerinden de faydalanarak kemale ererek cemalullaha vâsıl olurlar. O halde ilk iş ilim sahibi olmaktır. Zira ilimsiz yapılan ibadetler, kolay kolay fesattan kurtulamaz.
 
Şimdi, sırrıma şöyle zahir oldu:
 
Şeyhlerin sultanı, iki âlemin mürşidi, muhakkiklerin kutbu, mukarrebînin ekmeli, insanların irşad edicisi Hacı Bayrâm-ı Velî [kuddise sırruhû], beni, pey­gamberlerin zahir hallerine uygun ve evliyaullahın makamlarının bâtınına yakışır ifadelerde bulunabilmem için kendisine sırdaş yaptı. Ayrıca tefsir ile tahkik ara­sında tatbikte bulunmanın yanında, öncekilerin ve sonrakilerin ilimleri burada hakikatini bulsun diye de böyle yapmıştır. Hal böyle olunca bu kitapta şeriatın incilerini nesir ve nazım şeklinde dizdim. Böylece kitap nur üstüne nur, sürür üs­tüne sürür oldu. Bu kitabı gönlümün nuru, gözümün göz bebeği ruhumun ruhu kıldım. Hak Teâlâ'dan dileğim odur ki bu kitabı dünyada yüce kılsın ve ahirette de bana, yazanlara ve okuyanlara şefaatçi eylesin. Cennette yoldaş eylesin.
 
Bu kitaba Envârü'l-Âşıkîn ismini uygun buldum, çünkü bütün zahir ve bâtın nurları bu kitapta toplandı.
Kitabı beş vakit namaza işaret olsun diye, beş babda/büyük bölüm ha­linde düzenledim:
Birinci Bölüm: Varlıkların Tertibi ve Düzeni
İkinci Bölüm: Allah Teâlâ'nın Peygamberlere Hitabı
Üçüncü Bölüm: Allah Teâlâ'nın Meleklerine Vahyettiği Kelimeler
Dördüncü Bölüm: Kıyamet Gününde Allah Teâlâ'nın Hitapları
Beşinci Bölüm: Allah Teâlâ'nın Yüce Makamlar Hakkındaki İlâhî Beyanları
 
Yardım ve hidayet ancak Allah'tandır, evvel ve âhir dönüş O'nadır. ( Yazıcıoğlu Ahmed Bican Envarül Aşıkin Hak Aşıklarının Nurları, Semerkant Yayıncılık, Semerkand Yayınları, envarul aşıkın, Dr. Yakup Sevimli, tasavvuf kitapları, pozitif dağıtım, Envarül Aşıkin,  Yazıcıoğlu Ahmed Bican )
 
 
  
semerkant yayınları yazıcıoğlu ahmet bican envarül aşıkin kitabı nı incele diniz.
Diğer Özellikler
Stok Kodu9786051591315
MarkaSemerkand Yayınları
Stok DurumuBu ürün geçici olarak temin edilememektedir.
9786051591315
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.