Kitap Envarül-Aşıkin, Hak Aşıklarının Nurları
Yazar Yazıcıoğlu Ahmed Bican
Yayınevi Semerkand Yayıncılık
Sadeleştiren Dr. Yakup Sevimli
Kağıt - Cilt 2.Hamur - Ciltli
Sayfa - Ebat 632 sayfa - 17x24 cm
Yayın Yılı 2017
Yazıcıoğlu Ahmed Bican ın Envarül Aşıkin, Hak Aşıklarının Nurları kitabı nı incelemektesiniz.
Semerkand yayınları Yazıcıoğlu Ahmed Bican Envarül Aşıkin hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
ÖNSÖZ
Nâgehan bir şâra vardım.
Ol şârı yapılır gördüm.
Ben dahi bile yapıldım,
Taş u toprak arasında.
Hacı Bayrâm-ı Velî
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla,
Hamd, âlemlerin Rabb'i olan Allah'a mahsustur. Salâtü selâm, her türlü ihtiram kâinatın efendisi önderimiz, rehberimiz, sevgililer sevgilisi Resûl-i Ekrem Efendimiz'in, âl ve ashabının, kıyamete kadar yolundan gidenlerin üzerlerine olsun.
Her şeyin yaratıcısı ve yegâne sahibi olan Rabbimiz'in sevdiği, seçtiği ve razı olduğu Allah dostları; gerek yaşadıkları dönemlerde gerekse de ebediyete intikal etmelerinden sonra, ebedî bir dirilikle diri oldukları için, çağları aydınlatmaya, insanların hidayetine vesile olmaya ve kalpleri nurlandırmaya devam ederler. Onlar yaşadıklarını yazmış, yazdıklarından fazlasını da yaşamış gazi-dervişler ve alperenlerdir. Hem küçük hem de büyük cihadın hakkını vererek Allah dostluğunu elde etmiş olan kutlu insanlardır. Asrın kutbu Seyyid Muhammed Râşid hazretlerinin [kuddise sırruhû] ifadesiyle, "Allah dostları ölmez, nakil olur, yer değiştirir. Onların himmeti ve yardımı her zaman vardır."
İşte bu Allah dostlarından biri ve Hacı Bayram hazretlerinin müridi olan Ahmed Bîcan hazretleri, bıraktığı eserlerle, özellikle de elinizdeki
Envârü'l Âşıkîn adlı eseriyle beş buçuk asırdan bu yana bu toprağı mayalama ve gönülleri aydınlatmayı sürdürmektedir. Bu da onun, diğer Allah dostları gibi ölmediğinin en büyük ispatıdır. Yani Yunus Emre hazretlerinin ifadesiyle, "Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil."
Başta Anadolu coğrafyası olmak üzere bütün Osmanlı topraklarında en çok okunan ve sevilen eserler arasına girmiş olan bu
kitap, Allah yolunda seyrü sülük etmek isteyen dervişlerin yol haritası niteliğindedir.
Allah Teâlâ'nın ilk yarattığı şey olan Kâinatın Efendisi'nin [sallallahu aleyhi
vesellem] nurundan itibaren bütün yaratılış merhalelerinin anlatıldığı eser, cennet halkının ele alındığı bölümle sona erer. Bu da gösteriyor ki varlığın "kün" (ol) emriyle başlayan yolculuğu, ahiretteki menzillerden geçtikten sonra nihayete erecektir. Bu yolun her durağında yolcunun/dervişin nelerle karşılaşacağı, nasıl hareket etmesi gerektiği, yolun tehlikeleri, yolcuya gereken edepler, yol azığı vb. konular güzel örneklerle ve yaşanmış olaylarla ama hepsinden önemlisi tertemiz ve akıcı bir dille anlatılır.
Bizler hata yapan varlıklar olduğumuz için insanız. Dolayısıyla bu sadeleştirmede hatamızın ve kusurumuzun olmadığını iddia etmiyoruz. Bu yüzden muhtemel hatalarımız için öncelikle
Ahmed Bîcan hazretlerinin ruhaniyetinden atfımızı istirham ediyor, siz değerli okuyucularımızdan da bağışlanma talebinde bulunuyoruz.
Sözü daha fazla uzatmadan sizleri eserle baş başa bırakırken, eserin yazılışının tamamlandığı 1451 yılından bugüne gürül gürül akan bir cennet ırmağı misali uğradığı bütün gönül bahçelerini sulayan bereketinden istifade etmeniz tek temennimiz olacaktır.
Gayret bizden, tevfik ve hidayet Allah Teâlâ'dandır.
25 Mayıs 2015
Samandıra/İstanbul
YAZARININ ENVÂRÜ'L-ÂŞIKÎN'\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\ TAKDİMİ (HAMD ve SENA)
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla
En üstün ilâhî delillerle, zatında ve fiillerinde Vâhid ve Ahad olduğunu tevhidle tesbit eden kâinatın tek sahibi olan Allah'a hamdolsun.
O Allah ki çok çeşitli ve en mükemmel ilâhî delillerle kendinin emsalsiz olduğunu bildirdi ve her şeyi kuşatan varlığının bilinmesini diledi. Bundan dolayı mahlûkatı yarattı ve onlara en güzel, en açık tecellilerle kendisinin bilinip tanınması imkânını verdi.
Bedenler, ruhlar, akıllar, nefisler, şeriatlar ve hakikatlerin içindeki sonsuz yücelikler, ayrıca bunların hepsinin en güzel şekillerle meydana gelişleri, Allah'ın vahdâniyyetinin sarsılmaz delilleridir.
Böylelikle O, bütün lutfunun rahmeti, sonsuz keremi ile bütün âlemlere yetişsin ve herkes, kendi seviyesine göre, O'nun noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu yakînen görmüş olsun.
Hz. Muhammed Mustafa'ya
[sallallahu aleyhi vesellem]; âlemlere, müjdeleyici (beşir) ve uyarıcı (nezir) olsun diye
[1], en açık işaretlerle, ilâhî
kitabı (Kur'ân-ı Kerîm'i) indiren Allah'a sonsuz minnet borçluyuz. O
kitabı açık bir şekilde insanlara anlatabilmesi ve onları hidayete ulaştırması için bütün incelikleriyle manasını Peygamberimiz'e bildirdi.
[1] -Geniş bilgi için Ahzâb sûresinin 45. âyetinin tefsirine bakılabilir.
İnsanları, en yüce müşahedelerle, mukaddes zatının yüce dergâhına hidayet etti ve onları nefis mücadeleleri yoluyla da kendi nur âlemine irşad eyledi.
Peygamber Efendimiz'i mucizelerle destekleyerek, gayb âleminden ilimler vahyetti ve rahmetinin neticesi olarak onu insanlara ve cinlere davetçi kıldı. O da bütün insanlığı Allah Teâlâ davet etti. Bütün insanlar dalâlet (sapıklık) içinde bocalarken, en büyük hidayetle, İslâm'ın aydınlığı içerisinde onlara hak yolu gösterdi.
Allah da en açık tecellilerle cemalini ona göstermekle, onu yarattıklarının en üstünü kıldı. Ona tâbi olan kullarına da cennet bahçelerini, sonsuz cennet nimetlerini ve adn cennetini verdi. Müminleri cennette sonsuz güzelliklerle ebedî kıldı. Böylece bizim ölümümüz hayat, salâtımız namaz ve dua, salavatımız da Peygamber Efendimiz'e en üstün ve en şerefli selâmdır. Salât ve selâm onun âl ve ashabının üzerine olsun.
Bundan sonra bilinmesi gerekli olan husus şudur:
Yüce Allah, önce ruhların en şereflisi ve ahadiyyetin/birliğin sırrı olan Hz. Muhammed'i [sallallahu aleyhi vesellem] yarattı. Böylece yüce ve ilâhî âlemde bir cevher meydana geldi. Ondan da görünen ve görünmeyen, bilinen ve bilinmeyen âlemlerdeki kâmil ve üstün ruhları yarattı. Bilinmeyen bütün hakikatleri elde edebilmeleri için, ilâhî vahyin sırları ile onları davet etti. Daha sonra kâinattaki suretler meydana çıksın diye, mümkinâtın hakikatlerini seyretmekle kendilerine vahyetti. Sonra cemalullahı müşahedeye çağırdı. Onlar da bu çağrıyı kabul ederek, âlimler, salihler ve hakîmler mertebesine yükseldiler ve şöyle dediler: Yalnız Allah var, başka bir şey yok.
Ondan sonra Allah Teâlâ, onların bedenlerini, cemalinin tecelligâhı olan Tür
9 kıldı. Ruhlarını
kitâb-ı mestur
10 (yazılmış
kitap), nefislerini rakk-ı menşur
11 (yazı yazmak üzere hazırlanmış deri) ve gönüllerini Beytülma'mûr
12 eyledi. Akıllarını sakf-ı merfû
13 (yüksek bir çatı) ve ilimlerini el-bahrü'l-mescûr
14 (coşkun deniz) kıldı.
15 Sonra bunlara yüce zatının hakikatlerini gösterdi.
9-Müfessir Beyzâvî diyor ki: "Tûr, Süryânîce'de dağ manasınadır. Ayrıca madde âleminden mana âlemine veya gayb âleminden müşahede (görünenler) âlemine uçan şey anlamını da ifade etmektedir."
10-Mestur: Düzgün şekilde yazılmış demektir.
Kitab-ı mesturun Tûr lafzından sonra yer alması, bu düzgün yazılı
kitabın Tevrat olduğu fikrini ilk defa akla getirirse de şeklinde ma'rife getirilmeyip, nekre zikredilmesi, bunun henüz tanınmayan bir
kitap olduğunu ortaya koyar ki, "...
kıyamet günü onun için, açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkarırız" (isrâ 17/13) âyetine dayanarak söz konusu
kitabın amel defteri olduğunu söylemek en doğru görüştür. Ayrıca bu
kitabın, levh-i mahfuz veya yeni bir
kitap olması itibariyle Kur'an olduğu da düşünülebilir.
3, 4, 5, 6, 7 ve 8. dipnotlardaki bilgiler Elmalılı tefsirinden alınmıştır.
11-Rak: Kâğıt gibi inceltilmiş, üzerine yazılan deri demektir. Bu sebeple üzerine yazı yazılan her şeye rak ismi verilebilir. Menşur: Neşredilmiş, durulmuş, kapalı olmayan, açılmış, yayılmış ve yazılmış manalarını ifade ettiği gibi, yazılı harflerin dizilmesi, nizama konulması anlamına da gelmektedir.
12 -Beytülma'mûr, bir rivayete göre semada bulunan bir evdir. Bu evi her gün yetmiş bin melâike ziyaret eder ve kıyamete kadar bir daha geri dönmezler. Ona ayrıca "Durah" ismi de verilmektedir. Hasan-ı Basrî'den gelen bir rivayette o şöyle der: "Beytülma'mûr'dan maksat, Kabe'dir. Allah Teâlâ onu her sene altı yüz bin kişi ile mâmur hale getirir. Eğer insanlar ondan eksilirse meleklerle doldurulur." Bilindiği gibi bir yerin mâmur olması, üzerinde ikamet edilmesi ve ziyaretçilerinin çok olup güzel bakılması manasında mecazi bir anlam taşımaktadır. Kabe'nin mâmur olması da
"Ayakta duranlar, rükû ve secde edenler için evimi temizle" (Hac 22/26) âyetince etrafındakilerin ve hacıların çokluğu ve ziyaret etmeleriyledir. Beyzâvî'ye göre de Beytülma'mûr'dan kasıt, müminin kalbidir ki onun bakımlı olması da bilgi ve ihlâs iledir.
13- O yüksek tavana, yani semaya, bir rivayette de cennetin tavanı olan arşa yemin olsun.
Mescûrun farklı anlamları vardır. 1. Alevlendirilmiş ve kızdırılmış demektir ki âyetinde de kıyamet koparken denizlerin ateş olup kaynatılacağı ve onunla cehennemin kızıştırılacağı ifade edilmektedir. 2. Dolgun, taşkın demek olup, okyanus manasına gelmektedir. 3. Karışan, karışık, suyu birbirine ya da tatlısı acısına karışan demektir.
14. Zıt manalı kelimelerden kabul edilerek "boş" manasına geldiği de ileri sürülmüştür ki bu da kıyamet alameti anlamına alınabilir. Sûrenin başında yer olan Tûr lafzına bakılarak bu kızgın denizin, Firavun'un boğulduğu deniz olduğu da düşünülebilir. "Tûr" kelimesinin başındaki "vâv" kasem, diğerleri de ona atıf içindir.
15-Buradaki kavramlar için Tûr sûresi 1-6. âyetlerin tefsirlerine bakılmalıdır.
'Ne mutlu onlara! Güzel yurt da onlar içindir" (Ra'd 13/29).
"(Bunu) ancak akıl sahipleri anlar" (Ra'd 13/19). Böylece onlar dünyada ve ahirette üstün mertebeler elde ettiler. Her iki âlemdeki bütün kemalat ve mevkiler, dünya ve ahiretteki görünen ve görünmeyen ne varsa Peygamberimiz Muhammed Mustafa'nın [sallallahu aleyhi vesellem] sayesinde var oldu. Allahın sonsuz salât ve selâmı onun üzerine olsun.
Kitabın Yazılış Sebepleri
Öncelikle bilinmesi gereken, bu muazzam
kitabı ve güzel hitabı toparlayıp tercüme eden Yazıcıoğlu Ahmed Bîcan'dır. Herkesin gayesi ve Allah'a vâsıl olanların son emeli olan böyle bir
kitabı topladığı için Hak Teâlâ ona rahme-tiyle muamele eylesin. Allah'a hamdolsun bu
kitap, Resûlullah Efendimiz'in [sallallahu aleyhi vesellem] yüce devletleri ve nurlu saadetleriyle, Gelibolu'da tamamlanmıştır. Yâ Rabbi! Onu âlemlere rahmet kıldın, onun kemali hakkı için, beni onun şefaatinden mahrum eyleme! Beni onun ayağındaki nalinlerinin tozuna bağışla ve bütün müminlerle birlikte beni, ecdadımı ve evlatlarımı onun yanında yakın ve muhterem eyle.
İkinci sebep şudur: Benim âlim, arif, fâzıl, kâmil, Allah Teâlâ'nın has kulu ve erenlerin önde gelenlerinden bir kardeşim vardı. Bu kardeşim aynı zamanda cihanın kutbu Şeyh Hacı Bayrâm-ı Velî'nin [kuddise sırruhû] sırdaşıydı. Ben miskin ve fakir Ahmed Bîcan, daima ona şöyle derdim: Ey gözümün nuru kardeşim! Dünyanın bekası ve zamanın vefası yoktur. Bir yadigâr
kitap yaz ki bütün âlemde okunsun.
Benim bu sözlerim üzerine o da
Meğâribü'z-Zamân adlı (Arapça) bir
kitap yazdı. Âlemlerde zahir ve bâtın ne kadar tefsir ve tahkik konusunda eser varsa hâsılı on iki ilmin özetini bu
kitapta topladı. Sonra da bana şöyle dedi: Ey Ahmed Bîcan İşte ben senin sözünle bütün âlemlerin şeriat ve hakikatlerini bir yere topladım. Şimdi sen de gel bu
Meğâribü'z-Zamân'ı Türkçe'ye çevir. Böylelikle memleketimizin insanları, mana bilgilerinden ve ilmin nurlarından faydalansınlar. Ben miskin de onun bu mübarek sözü üzerine, elinizdeki
Envârü'l-Âşıkîn adlı kitabı kaleme yazıp Gelibolu'da tamamladım.
Şimdi benim
Envârü'l-Âşıkin'im ile kardeşimin nazım/şiir şeklinde yazdığı
Muhammediyye adlı eseri, her ikisi de
Meğâribü'z-Zamân'dan çıkmıştır. Sanki okyanus taşıp iki kanaldan akarak içindeki bütün cevherlerini ortaya çıkardı. Eğer gizli incileri görmek ve almak istersen
Envârü'l-Âşıkîn'i oku, yok eğer sonsuz ecir ve mükâfat istersen Muhammediyye'yi oku. Biz iki kardeş, bu iki
kitabı meydana getirdiğimiz için Allah'a hamdolsun. Bu
kitaplarla müşerref olan âşıkların ruhları, "Allah Yazıcıoğulları'na rahmet etsin" diye hayır dualarla bizi yâdederlerse bizim bu yolda çektiğimiz zahmetlere değer.
Tembih
Ey ilâhî sırların talibi! Bu
kitap hadis-i kudsîden, mukaddes vahiylerden, sırr-ı sübhânîden, sırların bilgisinden ve nur-ı rabbânîden oluşmaktadır. Allah Teâlâ'nın nurların nurundan bana lütfettiği başarı sayesinde, kudsî hadisleri ve sözleri bir araya getirdim. Hak Teâlâ'nın peygamberlerle geçen konuşmalarını ve seçkin kullarına (asfiya) yaptığı hitaplarını buraya yazdım. Bununla beraber büyük âlimler ilmin derecelerini, ariflere ait manaları ve bilgileri açıkladılar ama, bu meydanda hiç kimse gözükmedi ve bu burçlarda göz gezdiren olmadı. Gerçi onlar da buna benzer bir şeyler yazıp maksada uygun deliller getirmek ve murakabeye dalmak için olgunluk gerektiğini söyleyip durdular. Lâkin ben miskin
Ahmed Bican'ın yazdığı gibi bir
kitabı ne Araplar ne de başkaları yazmışlardır. Çünkü onlar ya bazı hükümler, ya da yalan yanlış hikâyeler ve sözler naklettiler. Ben miskin ise bütün kudsî hadisleri ve mukaddes sözleri naklettim. Tevrat'ta, Zebur'da, İncil'de ve Kur'an'da ne kadar ilâhî hitap varsa diğer peygamberlerin sahîfelerinde ne denli rabbânî kelâm mevcutsa ilâhî âlemlere (ceberut, melekût, mülk âlemi vb.), mahşere, arasata ve ebedî cennetlere kadar ne tür beyan varsa hepsini bu
kitapta topladım. "Allah duaları kabul eden, hüküm veren, her şeyin sebebini takdir edip yaratan ve dilediğini hesapsız bir şekilde rızıklandırandır."
Kitabın yazılışının üçüncü sebebi: Ehlullahtan bir cemaat bana dediler ki: Günümüzde cehalet ve taklit çoğaldı. Kimi ben şeriat işleriyle uğraşıyorum diyerek hevâ ve hevesleriyle hareket etmektedir. Kimi de ben muhakkikim/ hakikat ehliyim diyerek yalan yanlış yollara sapmaktadır. Gerçekteyse bunlar hem şeriatın hem de hakikatin hüküm ve delillerini terkederek dini ve mezhebi birbirinden ayıramayacak hale gelip,
"Her kabile su içeceği yeri belledi" (A'râf 7/160) dediler.
Hem kendileri saptılar hem de halkı doğru yoldan saptırdılar. Hayallere kapılıp haktan ve hakikatten mahrum kaldılar. Bu yüzden öyle bir
kitap yazılmalı ki içinde peygamberlerin hal ve tavırları, dinin apaçık hükümleri bulunsun. Böylece gerçek ariflerin keşfettiği hakikatler ve meselelerin iç yüzü açıkça anlaşılsın. Sen böyle bir
kitap yaz diye bana durumu arzettiler. Bunun üzerine ben özür beyan edip, "Bu çok büyük, zor ve tehlikeli bir iştir. Ancak Allah kolaylaştırırsa o başka" dedim. Ben zayıf
Ahmed Bîcan, zahir ve bâtın âlimlerinin, bu ilim dallarında pek çok
kitap yazdıklarını gördüm. Fakat bu
kitapların kimi Arapça'ydı kimisi de Farsça idi. Bunları herkesin okuyup anlaması ve yararlanması mümkün olmadığı gibi, birçok ifadelerini de ancak o ilmin ehli anlayabilirdi. Ben miskin istedim ki zahir ve bâtın ilimlerinden oluşan
Türkçe bir kitap yazayım, memleketimizin insanları da bu ilimlerden faydalanıp o âlimler ve arifler zümresine dahil olsunlar. Gönüllerine ve itikadlarına şeriat ve hakikatin emrini tutma, Müslümanlığın ne olduğunu dosdoğru anlama ve yaşama duygusu hâkim olsun ve marifet elde etsinler diye düşündüm.
Ne var ki âlimlerimiz, farz-ı ayın olan ilimlerde ihtilaf etmişlerdir. Kelâmcılar, "Asıl ilim, Allah Teâlâ'nın birliğini sıfatlarını delilleriyle bildiren kelâm ilmidir" dediler. Fıkıhçılar, "Asıl ilim, fıkıh ilmidir, çünkü helâli haramı, farzı vacibi ve sünneti, emri ve yasağı bilmek ancak fıkıh ilmiyle elde edilir" dediler. Tefsirciler ve hadis âlimleri ise, "Asıl ilim Kur'an'ın manasını ve tefsirini ve Hz. Peygamber'in hadislerini bilmektir. Zira bütün ilimler Kur'an'da ve hadis-i şeriflerde toplanmıştır" dediler. Tasavvuf erbabı ise, "Asıl ilim kişinin kendi halini ve makamını bilmesidir. Cenâb-ı Hakk'a ne ile yakın olunur ve O'ndan niçin uzak düşülür onu bilmektir" dediler. Nitekim Ebû Hanîfe [rahmetullahi aleyh] şöyle der: "Asıl ilim, sûfîlerin anlattıkları ilimdir." Ben zayıf kul da ilim taliplerinin ve okuyan herkesin faydalanması için, bu ilimlerin hepsinden bu
kitabı meydana getirdim.
Bilmek gerektir ki ilmin ve amelin bir zahiri bir de bâtını vardır. Bazı âyet ve hadisler zahirî manalarıyla bazıları da bâtınî manalarıyla ele alınmıştır. Zahir yönüyle ele alınanlar fetvanın, bâtın yönüyle olanlar ise takvanın sahasına girer. Akıl ve anlayışları kıt olan bazı kimseler, peygamberlerin ve velilerin ilim ve keşiflerini inkâra yeltenerek itikadlarını tehlikeye sokarlar. Akıl ve idrak sahibi anlayışlı kişiler ise her bir âyetin ve hadisin manasını, maksadını anlarlar. Böylece zahir ve bâtın ilimlerinden de faydalanarak kemale ererek cemalullaha vâsıl olurlar. O halde ilk iş ilim sahibi olmaktır. Zira ilimsiz yapılan ibadetler, kolay kolay fesattan kurtulamaz.
Şimdi, sırrıma şöyle zahir oldu:
Şeyhlerin sultanı, iki âlemin mürşidi, muhakkiklerin kutbu, mukarrebînin ekmeli, insanların irşad edicisi Hacı Bayrâm-ı Velî [kuddise sırruhû], beni, peygamberlerin zahir hallerine uygun ve evliyaullahın makamlarının bâtınına yakışır ifadelerde bulunabilmem için kendisine sırdaş yaptı. Ayrıca tefsir ile tahkik arasında tatbikte bulunmanın yanında, öncekilerin ve sonrakilerin ilimleri burada hakikatini bulsun diye de böyle yapmıştır. Hal böyle olunca bu
kitapta şeriatın incilerini nesir ve nazım şeklinde dizdim. Böylece
kitap nur üstüne nur, sürür üstüne sürür oldu. Bu
kitabı gönlümün nuru, gözümün göz bebeği ruhumun ruhu kıldım. Hak Teâlâ'dan dileğim odur ki bu
kitabı dünyada yüce kılsın ve ahirette de bana,
yazanlara ve okuyanlara şefaatçi eylesin. Cennette yoldaş eylesin.
Bu
kitaba Envârü'l-Âşıkîn ismini uygun buldum, çünkü bütün zahir ve bâtın nurları bu
kitapta toplandı.
Kitabı beş vakit namaza işaret olsun diye, beş babda/büyük bölüm halinde düzenledim:
Birinci Bölüm: Varlıkların Tertibi ve Düzeni
İkinci Bölüm: Allah Teâlâ'nın Peygamberlere Hitabı
Üçüncü Bölüm: Allah Teâlâ'nın Meleklerine Vahyettiği Kelimeler
Dördüncü Bölüm: Kıyamet Gününde Allah Teâlâ'nın Hitapları
Beşinci Bölüm: Allah Teâlâ'nın Yüce Makamlar Hakkındaki İlâhî Beyanları
Yardım ve hidayet ancak Allah'tandır, evvel ve âhir dönüş O'nadır. (
Yazıcıoğlu Ahmed Bican Envarül Aşıkin Hak Aşıklarının Nurları,
Semerkant Yayıncılık, Semerkand Yayınları, envarul aşıkın, Dr. Yakup Sevimli, tasavvuf kitapları, pozitif dağıtım, Envarül Aşıkin, Yazıcıoğlu Ahmed Bican )
semerkant yayınları yazıcıoğlu ahmet bican envarül aşıkin kitabı nı incele diniz.