Kitap Esbabı Nüzul, Kuran Ayetlerinin İniş Sebepleri
Yazar Muhammed B. Musa Al-i Nasr , Selim B. İd El-Hilali
Yayınevi Beka Yayınları
Tercüme İshak Doğan
Kağıt Cilt 2.Hamur - Ciltli, 4 Cilt takım
Sayfa Ebat 1.836 sayfa , 17x24 cm.
Beka Yayınları Esbabı Nüzul, Kuran Ayetlerinin İniş Sebepleri kitabı nı incelemektesiniz.
4 Cilt Esbabı Nüzul, Kuran Ayetlerinin İniş Sebepleri kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Esbâb-ı nüzulü yani Kur'ân'daki âyet ve sûrelerin iniş sebeplerini bilmenin, Kur'ân'ı anlamada büyük faydaları vardır. Bu açıdan tefsirde nüzûl sebeplerini bilmek, âyetlerin açıklanması yönünden son derece önemli ve gerekli kabul edilmiştir. Gerek İslâm tarihindeki belirli olayların bilinmesi, gerekse de âyetlerden kastedilen manaların net olarak anlaşılması bakımından esbâb-ı nüzûlü bilmek zorunludur. Bu yüzden başlangıçta tefsir ilmi büyük ölçüde nüzûl sebeplerini bilmekten ibaretti. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında bulundukları için sahâbîler hükümlerle sebepler arasındaki münasebetleri tespit edebilmişler ve bu âyetleri rahatlıkla tefsir edebilmişlerdir. Dolayısıyla nüzûl sebebi bilinmedikçe bazı âyetlerin gerçek manasını bilmek mümkün olamaz. Buna karşılık nüzûl sebepleri bilinince de bazı âyetlerin bilinmesi kolaylaşır.
Esbâb-ı nüzûlün Kur'ân'ı anlamadaki büyük öneminden dolayı ilk dönemlerden bugüne kadar bu konuda pek çok çalışma yapılmıştır. Tercümesini sunmakta olduğumuz eser de bunlardan biridir. Ancak bu eserin bu konudaki diğer çalışmalardan ayrıldığı iki temel özelliği mevcuttur. Birincisi bu çalışmada İslâmî kaynaklardaki tüm esbâb-ı nüzûl rivayetleri bir araya getirilmiştir, ikincisi ise tüm rivayetler hadis ilmi açısından değerlendirilip sıhhat durumları hakkında bilgi verilmiştir. Böylece esbâbı nuzule dair nakledilen rivayetlerin güvenilir olup olmadıklarını görmek mümkün hâle gelmiştir.
Bu eser, bu iki temel özelliği ile bu konudaki diğer çalışmalara ihtiyaç bırakmayacak ve esbâb-ı nüzûlle ilgilenen herkesin ilk başvuru kaynağı olacak bir niteliğe sahiptir.
KUR'AN'I ANLAMADA ESBÂB-I NÜZÛLÜN ROLÜ
Kur'ân-ı Kerîm yirmi üç yıllık bir zaman diliminde Hz. Peygamber'e parça parça indirilmiştir. Bu dönemde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem inen âyetleri önce ashâbına tebliğ ediyor, daha sonra onların daha iyi anlamaları için kimi âyetleri onlara açıklıyordu. Ayrıca Kur'ân'ın indiği dili ve o dönemin ortamını iyi bildikleri için insanlar Kur'ân'ı anlamakta zorluk çekmiyorlardı. Sonraki dönemlerde gerek dilde meydana gelen bazı gelişmeler, gerek değişen sosyal şartlar ve gerekse de itikadı ve fıkhî mezheplerin Kur'ân'ı farklı şekillerde yorumlamaları nedeniyle Kur'ân anlaşılma sorunuyla karşı karşıya geldi. Bu nedenle İslâm âlimleri Kur'ân'ı daha iyi anlayabilmek için çeşitli ilmî disiplinler geliştirdiler. Bu ilmî disiplinlerin tam olarak ilk defa ne zaman ortaya çıktığını tespit etmek güç olsa da on beşinci yüzyıla gelindiğinde bu ilimlerin sayısının bir hayli arttığı bir hakikattir. Bu bağlamda Suyûtî (ö. 911/1505) Kur'ân'ı gereğince anlayabilmek ve tefsir edebilmek için şu ilimleri bilmenin zorunlu olduğunu söyler: Lügat ilmi, kıraat ilmi, sarf ve nahiv ilmi, fıkıh usulü ilmi, sebeb-i nüzûl ve kıssalar, nâsih ve mensûh ilmi, fıkıh ilmi, mücmel ve müphem âyetleri açıklayan hadisler ve ilm-i mevhihe. İşte Kur'ân'ı anlamada zorunlu olan bu ilimlerden biri de sebeb-i nüzûl ilmidir. Özellikle ilk devirlerde Kur'ân sadece sebeb-i nüzûl ile tefsir ediliyordu. Ancak bugün anladığımız manada sistemli bir yapıya sahip değildi.
Esbâb-ı Nüzûlün Anlamı a. Lügat Anlamı
Esbâbu'n nüzul, esbâb ve nüzûl kelimelerinden meydana gelmiş, Arapça bir izafet terkibidir. Bu terkibde yer alan esbâb kelimesi, sebep kelimesinin çoğuludur. Sebep lügatta metot, yol, ip, işaret, vesile ve vasıta
manalarına gelmektedir.[1] Ancak esbâbu'n-nüzûl terkibinde yer alan "sebep" sözcüğü burada "bir neticenin meydana gelmesi için şart olan şey" manasında felsefî bir anlam taşımayıp Kur'ân'ın bir kısım âyetlerinin inmesine vesile olan ortam demektir.[2] Nüzûl kelimesi ise " ( … ) fiilinden mastardır. Yukarıdan aşağıya inmek veya iniş manalarını ifade etmektedir.[3] b. Istılah Anlamı
Kur'ân âyetlerinin iniş sebebi manasına gelen esbâb-ı nüzûl terimiyle ilgili olarak pek çok tanım yapılmıştır. Her ne kadar tanımlar birbirinden farklı gibi görünüyorsa da hemen hemen hepsi aynı manayı ifade etmektedir. Bu tanımlardan biri şöyledir:
"Nüzûl ortamında meydana gelen bir hâdise veya Hz. Peygamber'e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla âyetin, tazammun etmek (hâdiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek), cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nâzil olduğu ortamı resmeden hâdiseye 'sebeb-i nüzûl' denilir."[4]
Bir diğer tanım da şudur:
"Hz. Peygamber'in risalet döneminde vuku bulan ve Kur'ân'ın bir veya birkaç âyetinin, ya da bir sûresinin inmesine yol açan olay, durum ya da herhangi bir şey hakkında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 'e sorulan soru demektir."[5]
Bu yapılan tanımlarda ortak olan noktalardan birisi, bir olayın meydana gelmesidir. Buna örnek olarak şu olayı zikredebiliriz. Hz. Ali diyor
ki: "Bir gün Abdurrahman b. Avf bizi yemeğe davet etti. Yemek esnasında içki de ikram etti. İçki aklımızı başımızdan almıştı. Namaz vakti geldi. Namaz kıldırmam için beni imam yaptılar. Ben de namaz kıldırırken, Kâfirim sûresini, '(Ey Muhammed) de ki: Sizin ibadet ettiğinize ben ibadet etmem. Biz sizin ibadet ettiğinize ibadet ederiz' şeklinde okudum. Bunun üzerine 'Ey iman edenler. Sarhoşken ne dediğinizi bitinceye kadar namaza yaklaşmayın'[6] âyeti nâzil oldu."[7]
Tanımlar da yer alan ikinci husus, bazı âyetlerin ortaya çıkan birtakım özel durumlar üzerine indirilmesidir. Hz. Ömer'den rivayet edilen şu olay bu duruma örnek gösterilebilir. "Bir defasında ben 'Ey Allah'ın Rasûlü! Evinize çeşitli insanlar girip çıkıyor. Sizin o temiz eşlerinizi görüyorlar. Emretseniz de örtünseler' demiştim. Bunun üzerine, 'Peygamber hanımlarından bir şey isteyeceğiniz zaman, perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz için hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır'[8] âyeti nâzil oldu."[9]
Tanımlarda yer alan üçüncü kavram ise, Hz. Peygamber'e sorulan bir soru üzerine âyet veya âyetlerin indirilmesidir.
"Gücü yetenlerin Kabe'yi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır"[10] âyeti nâzil olunca sahâbîler, 'Ey Allah'ın Rasûlü! Her yıl mı hac yapacağız?' diye sordular. Hz. Peygamber cevap vermedi. Sahâbîler tekrar tekrar sorunca Hz. Peygamber 'Hayır' dedi ve buyurdu ki: 'Eğer evet deseydim size her yıl hac yapmak farz kılınırdı.' Bunun üzerine, 'Ey iman edenler. Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın'[11] âyeti nâzil oldu."[12]
Hz. Peygamber'e sorulan soruların, bir kısmı geçmişe, bir kısmı geleceğe, bir kısmı da Peygamber'in yaşadığı döneme aittir. Söz konusu sebeplerden dolayı inen âyetler, ya meydana gelen sebebin hemen akabinde ya da bazı hikmetlerden dolayı bir müddet sonra nâzil oluyordu.[13]
Kur'ân İlimleri İçinde Esbâb-ı Nüzûlün Yeri ve Önemi
Kur'ân-ı Kerim'in bütün âyetleri müşahhas sebeblere bağlı olarak inmemiştir. Âlimler sadece beş yüz kadar âyetin bu şekilde iniş sebeblerinin bulunduğunu tespit etmişlerdir. İbn Teymiyye (ö. 728/1323), bunların dışında kalan ve önemli bir kısmı geçmiş peygamberlerin kıssaları ile ahirete dair haberlerden oluşan çok sayıdaki âyetin iniş sebeblerini herhangi bir dış olayda değil, doğrudan doğruya bu âyetlerin kendi muhteva ve manalarında aramak gerektiğini belirtir. Buna göre âyetlerin büyük bir kısmı özel bir olaya, konuya, belirli bir sebebe bağlı olarak inmeyip genellikle muhtaç oldukları konularda insanları bilgilendirmek, eğitmek, aydınlatmak, yönlendirmek veya uyarmak maksadıyla vahyedilmiştir. Böylece Kur'ân'ın herhangi bir âyetinin sebepsiz ve hikmetsiz bir şekilde indiği düşünülemezse de esbâb-ı nüzûl tabiri belirli bir sebebe bağlı olarak inmiş âyetler için kullanılır."1
Kur'ân ilimlerinden biri olan esbâb-ı nüzûl ilmi, ilk asırdan bu yana Kur'ân'ı anlamak için gerekli olan bir ilim olarak kabul edilmiştir. Sahâbe ve tâbiûn dönemlerinde bu ilmin müstakil olarak ele alındığı ve Kur'ân'ı anlama gayretinde olanların mutlaka bilmesi gereken bir ilim olarak zikredildiği görülmektedir. Esbâb-ı nüzûl bilgisi, müşahede ettikleri ortamda inen âyet ve âyetle gelen hükümlerin sebeblere bağlanması yeteneğini sahâbeye kazandırmıştı. Bunun anlamı onların Kur'ân ilmini, onu hayata tatbik ederek öğrenmiş olmalarıdır. Bu açıdan esbâb-ı nüzûlü, Kur'ân'ı anlamak için çok önemli bir bilgi olarak görmüşler ve Kur'ân'ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğerde tutmuşlardır.[14]
Esbab-ı nüzûl ilmi, naklî ilimlerin ilklerindendir. Dolayısıyla bilgin sahâbîler tarafından tâbiîlere öğretilmiştir. Tâbiîler Kur'ân'dan bir âyet sorulduğu zaman şöyle cevap veriyorlardı: "Kur'ân âyetlerinin hangi sebeplere bağlı olarak indiğini bilenler ölüp gitmişlerdir."[15]
14 Muhsin Demirci "Esbâb-ı Nüzûl," DİA, XI, s. 360.
Sonraki asırlarda da esbâb-ı nüzûl ilmi, Kur'ân ilimleri arasındaki bu önemini korumuştur. Tedvin döneminde ilk tedvin edilen eserler arasında esbâb-ı nüzûl eserlerinin de yer aldığını kaynaklar nakletmektedir.[16]
Tâbiînden sonraki İslâm âlimleri de esbâb-ı nüzûl konusuna gereken önemi vermişlerdir. Vâhidî'ye (ö. 468/1075) göre, bir âyetin sebeb-i nüzûlü bilinmedikçe, âyetin hakiki manasını anlamak mümkün değildir.[17]
İbn Dakik el-Iyd (ö. 702/1302) nüzûl sebeplerinin bilinmesinin Kur'ân'ın manalarını anlamak için kuvvetli bir yol olduğunu ifade etmektedir.[18]
Bütün bunlardan esbâb-ı nüzûl ilminin, ilk dönemlerden itibaren Kur'ân ilimleri arasında ayrıcalıklı bir yere sahip olduğu, bu ilmi bilmenin Kur'ân'ı anlamak ve bilmekle eşdeğer tutulduğu ortaya çıkmaktadır.
Kur'ân'daki âyet ve sûrelerin iniş sebeplerini bilmenin, onları anlamada büyük faydaları vardır. Bu açıdan tefsirde nüzûl sebeplerini bilmek, âyetlerin açıklanması yönünden son derece önemli ve gerekli kabul edilmiştir. Gerek İslâm tarihindeki belirli olayların bilinmesi, gerekse de âyetlerden kastedilen manaların net olarak anlaşılması bakımından esbâb-ı nüzûlü bilmek zorunludur. Bu yüzden başlangıçta tefsir ilmi büyük ölçüde nüzûl sebeplerini bilmekten ibaretti. Hz. Peygamber'in yanında bulundukları için sahâbîler hükümlerle sebepler arasındaki münasebetleri tespit edebilmişler ve bu âyetleri rahatlıkla tefsir edebilmişlerdir. Dolayısıyla nüzûl sebebi bilinmedikçe bazı âyetlerin gerçek manasını bilmek mümkün olamaz. Buna karşılık nüzûl sebebleri bilinince de bazı âyetlerin bilinmesi kolaylaşır.[19]
Rivayetlerin Kaynağı
Esbâb-ı nüzûl ile ilgili rivayetlerin kaynakları, âyetlerin inişlerine şahit ve sebeplerine vakıf olan sahâbîlerdir. Çünkü nüzûl sebebleri, yalnız
müşahede ve semaya dayanmaktadır. Yani bu hususta muhakeme ve icti-had söz konusu değildir.[20] Dolayısıyla müşahede ve sema, olayları nüzûl ortamında bizzat gören ve bu olayları kuşatan şartları bilen sahâbîler için mümkündür. Bu yüzden Vâhidî, nüzûl sebeplerinin, ancak tenzil dönemine şahit ve âyetlerin iniş sebeplerine muttali olan sahâbîlerin rivayetleri ile bilinebileceğini söylemektedir.[21]
Sahâbeden ilim almak suretiyle onların tecrübelerine ortak olan tâbiîlerden de esbâb-ı nüzûle dair haberler nakledilmiştir. Bu rivayetlere hadis ilminde "mürsel" denilmektedir.[22] îslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre sahâbîlerden sonra tâbiîler de bu konuda kaynak sayılırlar. Ancak tâbiîlerden gelen rivayetlerin kabulü için bazı şartlar aranmaktadır.
Rivayetlerin Sıhhati ve Değerlendirilmesi
Bir olayın nüzûl sebebi kabul edilebilmesi için, onun nakledildiği rivayette hadis usulü açısından aranan şartların bulunması yanında, olayın Hz. Peygamber zamanında vuku bulduğunun tespit edilmiş olması ve ilgili olduğu âyet veya sûre ile münasebetinin kurulması gerekir.[23]
Tefsir âlimleri nüzûl sebepleri ile ilgili rivayetlerin sıhhatini tespitte oldukça titiz davranmışlardır. Her şeyden önce esbâb-ı nüzûl rivayetle alakalı bir disiplin olduğundan, hadis usulünde hadislerin tespiti için aranan şartlar esbâb-ı nüzûl rivayetleri için de geçerlidir.
Zira herhangi bir âyetin nüzûl sebebi, âyetin iniş hâdisesine şahit olmuş ve buna sebep olan durumu tespit etmiş bir sahâbînin rivayetiyle bilinebilir. Bundan dolayı îslâm âlimleri sahih bir rivayete dayanmadan muhakeme, istidlal ve ictihad gibi yollarla nüzûl sebebleri aramayı doğru bulmamışlardır.[24]
Yukarıda belirttiğimiz nedenlerden dolayı âlimler esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin sıhhatini tespitte birtakım şartlar ileri sürmüşlerdir. Bunları maddeler halinde şu şekilde göstermek mümkündür:
- Hadis usulü ilminin sahih hadisler için belirlediği şartların, bu rivayetlerin kabulü için de şart olması. Yani nüzûl sebebi olarak nakledilen rivayetlerin, Hz. Peygamber'e, sahâbîlere ya da sonrakilerden birine varıncaya kadar adalet ve zabt sahibi kimselerin yine aynı vasıfları taşıyan kimselerden muttasıl ve merfu isnadla rivayet ettikleri sahih hadis niteliğinde olması, şaz[25] ve muallel[26] olmaması.
- Sebeb-i nüzûl ile ilgili rivayetlerde anlatılan olayların, Hz. Peygamber döneminde meydana geldiğinin tespit edilmiş olması.
- Nakledilen rivayetlerde anlatılan hususlarla ilgili âyet ya da sûrelerin muhtevaları arasında bir münasebetin bulunması.[27]
Muttasıl bir isnadla Hz. Peygamber'den nakledilen bir rivayet ya doğrudan doğruya sahâbîlerden veya onlardan bizzat işitme/sema yoluyla nakilde bulunan tâbiîlerden gelmektedir. Bu durumda bir âyet veya sûrenin nüzûlüne şahit olan sahâbî olayı anlatırken kaynak olarak kendisini göstermişse, bu haber sahih kabul edilir. Ancak söz konusu haberi herhangi bir tâbiî sahâbeyi atlayarak naklediyorsa, bu tarz bir rivayet "mürsel" olarak nitelendirildiği için, bu tür haberlerin kabulünde bazı şartlar ileri sürülmüştür. Bunları şu şekilde sırlamak mümkündür:
- Sebeb-i nüzûle konu olan mürsel rivayet Mücâhid b. Cebr (ö. 104/722), İkrime (ö. 107/725) ve Saîd b. Cübeyr (ö. 95/713) gibi sahâbeden hadis rivayet etmekle meşhur tâbiî müfessirlerinden birinden nakledilme-lidir.
- Söz konusu mürsel haber başka bir mürselle takviye edilmelidir.[28]
Burada yer alan şartlar sadece tâbiî mürselleri için geçerlidir. Mürsel hadis kabul etmeyenler de dâhil olmak üzere muhaddisler ve Ehl-i Sünnet âlimlerinin cumhuru, sahâbe mürsellerini kabul ederler. Çünkü onlara göre sahâbenin hepsi adildir. Sahâbîler rivayet ettikleri hadisleri ya Hz. Peygamber'den ya da başka bir sahâbîden almışlardır. Sahâbe mürselinde ismi verilmeyen kişi sahâbî olduğuna göre, bütün sahâbîler de adil sayıldığına göre, isnaddan sahâbî'nin hazfi, hadisin sıhhatine zarar vermez.31
Sebeb-i Nüzûl Konusunda Farklı Rivayetlerin Bulunması
Hadis mecmualarının tefsir bablarında ve tefsir kitaplarında bir âyetin nüzûl sebebi olarak birçok farklı rivayet görmek mümkündür. Bu rivayetlerin aynı hâdiseyi, şahıslar ve mekân, bazen de zaman itibariyle farklı şekilde naklettikleri görülmektedir. Âlimlerimiz bu tür rivayetleri değerlendirebilmek maksadıyla hadis usulünden yaralanarak şu şekilde bir tasnif yapmışlardır:
- Eğer nüzûl sebeplerini bildiren ifade açık değilse ve "Bu âyet şu konuda indi" ya da "Bu âyetin şu kişi hakkında indiğini zannediyorum" şeklinde ise burada bir çelişkiden söz edilemez. Çünkü bu ifadeler âyeti tefsir etmek için yapılmış olup bununla âyetin rivayette geçen olayı da içerdiği ve onu da çözüme kavuşturduğu ifade edilmek istenmiştir.32
- Eğer ifadelerden biri "Bu âyet şu konuda indi" şeklinde olsa, diğeri de nüzûl sebebini açıkça ifade etse, bu durumda da bir çelişkiden söz edilemez. Çünkü birinci ifade âyetin nüzûl sebebini açıkça ifade etmektedir.33
- Rivayetler çok olup hepsi de nüzûl sebebini ifade ettiği zaman, ilk önce rivayetlerin isnadları incelenir ve bir rivayetin diğerlerinden daha sahih olduğu tespit edilirse, sahih olan rivayet alınır.
- Rivayetler sıhhat olarak aynı derecede olduğunda, bu rivayeüerden biri hâdiseyi bizzat gören veya hâdisenin içinde bulunan bir raviden geliyor, diğer rivayeüer semaya dayanıyorsa, bu durumda olayı görenin ya da olayın içinde bulunanın rivayeti alınır. Ya da bu rivayeüerden biri Buhârî (ö. 256/869)'nin Sahîh'inde, diğer rivayet ise başka hadis kitaplarında yer
alıyorsa, bu durumda da Buhârî'nin Sahîh'inde yer alan rivayet tercih edilir.
- Selahattin Polat, s. 92.
- Mennâu'l-Kattân, "Esbâb-ı Nüzûl," trc: Erdoğan Pınarbaşı, İbrahim Görener, EÜİFD, S. 11, Kayseri 2001, s. 162.
- Mennâu'l-Kattân, s. 162.
- Bazı durumlarda ise âyetin nüzûl sebebini bildiren her iki rivayet sahih olup aralarında herhangi bir tercih sebebi bulunmayabilir. Bu durumda olayların birbirine yakın olup olmadığına bakılır. Eğer olaylar arasında yakınlık varsa bu durumda olayların arası cem ve te'lif edilerek, âyetin her iki durum üzerine indiği kabul edilir.
- Bazen âyetin nüzûl sebebini bildiren her iki rivayet sahih olup aralarında herhangi bir tercih sebebi bulunmayabilir. Bu durumda olayların birbirine yakın olmadığı tespit edilirse, âyetin mükerrer nâzil olduğu kabul edilir. İslâm bilginleri arasında İbn Teymiyye (ö. 728/1323), Zerkeşî (ö. 794/1391), Suyûtî (ö. 911/1505) ve Zürkânî (ö. 1368/1948) bu görüşü savunmaktadırlar.[29]
Ancak bu görüş genel kabul görmüş bir durum değildir. Ayrıca bir âyetin iki defa nâzil olduğunu izah etmek kolay değildir. Çünkü vahyin yazımı ile ilgili bilgilere bakıldığında, Hz. Peygamber'in gelen her vahyi ezberlediği, yazdırdığı ve ashâba okuduğu görülür. Ayrıca ashabdan da Kur'ân'ı ezberleyenler bulunduğu bilinmektedir. Bu durumda yazılan ve ezberlenen bir âyetin tekrar nâzil olması mümkün görünmemektedir. Ancak âlimler bu rivayetler arasındaki çelişkiyi bertaraf edebilmek için böyle bir yola başvurmuşlardır.
Yrd. Doç. Dr. Faik AKCAOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Ercan ŞEN
[1]Râgıb el-Isfehânî, el-Müfredât fi Garibi 7 Kur 'ân, thk. Muhammed Halil Aytânî, Beyrut 2001, s. 226.
[2]Muhsin Demirci, "Esbâb-ı Nüzûlün Kur'ân Tefsirindeki Yeri," MÜİFD, S. 11-12, İstanbul 1991, s. 8.
[3]Râgıb el-Isfehânî, s. 490.
[4]Ahmed Nedim Serinsu, Kur 'ân 'ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûlün Rolü, İstanbul
1994, s. 68.
[5]Subhi Sâlih, Kur 'ân İlimleri, trc: Said Şimşek, Hibaş Yay., Konya ty, s. 107; İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, İstanbul 1995, s. 115; Said Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, İstanbul 1997, s. 332; Ahmed Nedim Serinsu, s. 65; Muhsin Demirci, Tefsir Usulü ve Tarihi, s. 87; Muhsin Demirci, "Esbâb-ı Nüzûl," DİA, İstanbul
1995, XI, 360. Ayrıca muhtelif sebebi nüzûl tarifleri için bk. Serinsu, s. 62-68; Muhammed Ali es-Sâbûnî, et-Tıbyân fı Ulûmi'l-Kur'ân, Dersaadet Kitabevi, byy, ty, s. 33.
[7]Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân 4.
[9]Buhârî, Tefsîru Sûre 33.