Kitap Hadislerle İslam Tergib ve Terhib
Yazar İmam Hafız El Münziri
Tercüme Heyet
Yayınevi Huzur Yayınevi
Kağıt Cilt Sarı Şamua kağıt - 6 Lüks bez cilt, Özel Kutulu
Sayfa Ebat 3.500 sayfa - 17.5x24.5 cm, Büyük Boy
Yayın Yılı 2020 baskı Son baskı Yeni baskı
Not Sırt kısmı yeşilli resim olanı gönderilecektir, son baskı tergib ve terhib budur.
Yeni baskı 6 cilt olarak çıkarıldı, eksilme yok, dizgi değişti.
Tercüme Heyeti: Ahmet Muhtar Büyükçınar - Durak Pusmaz - Ahmet Arpa - Abdullah Yücel
İmam Hafız El Münziri nin yazdığı, Huzur Yayınları tarafından yayınlanan Hadislerle İslam Tergib ve Terhib adlı kitabı incelemektesiniz.
6 Cilt Hadislerle İslam Tergib ve Terhib kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
800 yıldır İslam alemine hizmet veren
el-Münziri nin bu eşsiz eserini sizlere takdim etmekten gurur duyuyoruz. "İslamın ana kaynaklarından biricisi Kuran, ikincisi Hadistir" diyen müellif, bu eserinde
İslamı hadislerle yaşamanın en güzel örneklerini vermiştir. Bu eser Diyanet işleri başkanlığı, İstanbul Haseki Eğitim Merkezi Öğretim Görevlileri tarafından tetkik edilmiştir.
Hadislerle İslam Tergib ve Terhib
Kur’an-ı kerim’den faydalanabilmemiz için önce Resulullah (s.a.v.)’a başvurmamız, onun açıklamalarına kulak vermemiz, yaşantılarını örnek almamız gerekiyor. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de namaz kılmamızı emretmiş, rekatlarını ve nasıl kılınacağını açıklamamıştır. Zekat vermemizi emretmiş, hangi mallardan ne miktarda verileceğini beyan buyurmamıştır. Allah (c.c.) bütün bu gibi meselelerin açıklamasını Resulullah (s.a.v.)’a bırakmıştır. İşte bundan dolayıdır ki, Resulullah (s.a.v.)’ın hadisleri ve yaşantısı, Kur’an’ın anahtarı olarak önem kazanmıştır.
Hadis ilminin büyük imamlarından olan
Hafız el-Münziri, her müslümanın faydalanması için bu güzel eseri telif etmiştir.
Eser
Türkçe’ye aktarılırken mümkün olduğu kadar açık ifade ve sade dil kullanılmıştır.
TAKDİM
İlk âyetini
OKU emriyle inzal buyuran Yüce Rabbimize hamdederiz.
İnzal buyurulan âyetleri yaşayış ve sözleriyle açıklığa kavuşturup tatbik sahasına koyan ve bizlere nurlu İslâm yolunu açan Hz. Muhammed (s.a.v.)'e salât ve selam olsun.
İslâm Dini'nin başta gelen önemli kaynağı KUR'AN, ikincisi ise HADİS'tir. İslâm'a hizmeti ön planda tutan yayınevimiz hadis alanında önemli bir eseri neşretmenin hasretini çekmekteydi.
Hadis kitapları arasında büyük özelliklere sahip
yedi ciltlik TERGİB VE TERHİB'i bu gün
oku yucularımıza sunarken o hasret sona ermiş ve bahtiyarlığa ulaşmış bulunuyoruz. Tevfikini bizlerden esirgemeyen Allah (c.c.)a hamd ve şükrümüz sonsuzdur.
Büyük
hadis imamı Hafız el-Münziri TERGİB VE TERHİB'i arapça olarak telif etmiştir. Sekizyüz senedir
İslam aleminde ün yapan bu eser, okuyucuya
İslami yaşayışı en cazip ve en doyurucu bir üslûpla sunmaktadır.
Hadisler bu hedefe yönelik olarak tanzim edilmiştir. Biz, eserin bu özelliğini dikkate alarak
TERGİB VE TERHİB ünvanının altına
HADİSLERLE İSLÂM unvanını da ilave ettik.
Türkçeye aktarılınca yedi cilt olan eser,
Arapça orijinalinde dört cilttir. Eseri son derece itina ile
Türkçemize çeviren ilmî heyete ve baskıya hazırlanışında emeği geçen diğer zevata şükran borçluyuz.
TERGİB VE TERHİB'in okuyucularımıza en yararlı şekilde faydalı olmasını dileriz. Tevfik Allah'tandır.
Huzur Yayınevi
ÖNSÖZ
Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve senalar, resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) 'e sayısız salât ve selamlar olsun.
Allahu Taâlâ
islâm Dinini beşeriyete Kur'an'la tebliğ etti. Kur'an-ı Kerîm, insanlık aleminin hem dünya hayatını hem âhiret hayatını en mükemmel şekilde tanzim eden hak
kitap tır. Dolayısiyle, bütün problemlerini Kur'an'la çözümlemeye çalışmak her mü'minin hakkı ve vazifesidir. Ancak, burada karşımıza bir güçlük çıkmaktadır ki o da, Kur'an-ı Kerim'de meselelerin detaylarına inilmeden özet halinde beyan buyurulmuş olmasıdır.
Allahu Taâlâ, Resul-i Ekrem'ine Kur'an'ı inzal buyururken âyetleri son derece veciz ve öz olarak indirmiş, bu âyetlerin açıklanmasını ve tatbike konulmasını resulüne havale etmiştir. Bir âyet-i kerimesinde resulüne hitaben: «Sana da insanlara
indir ileni açıklayasın diye
Kur'an'ı İndir dik" buyurmaktadır. Şu halde; Kur'an-ı Kerim'den tam istifade edebilmemiz için önce Resulullah (s.a.v.)'a baş- vurmamız, onun açıklamalarına kulak vermemiz, yaşantılarını örnek almamız gerekiyor. Yani, islâm prensiplerinin inceliklerine vakıf olabilmemiz için Resulullah (s.a.v.)' in hadislerini rehber edinmek şarttır. Zira Kur'an'da beyan edilen
islâm prensipleri son derece veciz ve özet halindedir.
Meselâ, Yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de namaz kılmamızı emretmiş, rekâtlarını ve nasü kılınacağını açıklamamıştır. Zekât vermemizi emretmiş, hangi mallardan ne miktarda verileceğini beyan buyurmamıştır. Hac'cı farz kılmış, hac'cın menasikine dair bilgi vermemiştir. İnsanların sosyal hayatını tanzim eden birçok prensipler koymuş, tafsilatını Resulullah (s.a.v.)'a bırakmıştır.
Durum, yasak edilen şeylerde de aynıdır. Kur'an'da : -Allah alışverişi helâl, faizi haram kıldı» (
2) buyurulmasına rağmen hangi alışverişin dinen geçerli, hangisinin geçersiz olduğu, faizin çeşitleri ve hangi mallarda söz konusu olduğu belirtilmemiş, bunların açıklanması Hz. Peygamber (s.a.v.)'e bırakılmıştır.
(1) Nahl Sûresi: 44
(2) Bakara Sûresi: 275
İşte, bundan dolayıdır ki, Resulullah (s.a.v) ın hadisleri ve yaşantısı, Kur'an'ın anahtarı olarak önem kazanmıştır. Ve Hz. Muhammed s.a.v. in İslâm prensiplerine açıklık getiren söz ve fiillerine baş vurmadan Kur'an'dan hükümler çıkarmaya kalkışmamız son derece sakıncalıdır.
Bu husus büyük önem taşıdığı için islâm bilginleri hadis ilmine geniş yer vermişler, önemle üzerinde durarak kıymetli eserler vücuda getirmişlerdir. Bu eserlerden biri de
Hafız el-Münzirînin Tergib ve Terhib adlı meşhur eseridir.
Hadis ilminin büyük imamlarından olan
Hafız el-Münziri Peygamberimiz (s.a.v.)'in hemen hemen bütün hadislerini senetleriyle birlikte ezberlemiş olduğu için «
Hafız» unvanını almıştır.
Tergib ve Terhib 'in dışında hadisle İlgili başka eserleri de vardır. İslamı bihakkın yaşayan zahid ve müttekî bir zattı. Kur'an'dan sonra en önemli kaynağın hadisler olduğunu dikkate alarak kendini bu ilme vermişti. İslâmı bihakkın yaşamak isteyen her müslümanın faydalanması için bu eseri telif etmiştir. Nitekim
Tergib ve Terhib de İslâmî yaşayışın hadislerle en güzel şekilde tanzim edildiğini görüyoruz.
Kitabın ihtiva ettiği hadisler Kütüb-i Sıtte ile birlikte diğer
hadis kitapları da taranarak derlenmiş, konulara göre guruplara ayrılmış ve her gurup kendi başlığı altında işlenmiştir.
Eserde hadislerin alındığı
kitaplar ve senedlerinin dereceleri ile bu konuda hadis alimlerinin görüşlerine yer verilmiştir. Aynı zamanda hadislerden çıkan fıkhî hükümler hakkında da bir neticeye yarılmaya çalışılmış, zaman zaman ulemanın görüşleri zikredilmiştir. Eserin baş tarafında hadis ıstılahlarına dair bilgiler ve hadis alanında isim yapmış büyük imamların kısa hal tercümeleri vardır.
Esere
şerh ve talik yapmış olan Mustafa Muhammed Ammare, konuların açıklama ve izahını yapmaya çalışırken, konularla ilgili gördüğü ayetleri de derleyip münasip yerlere yerleştirmiştir.
Biz eseri
tercüme ederken sarihin
açıklamalarına da önemle eğildik. Ancak, birçok yerde konular
hadis metinlerinde apaçık anlaşıldığı halde sarihin bu konulara pek uzun olan şerhler koyduğuna rastladık ki, bu türlü şerhleri
tercümeye almakta fayda mülâhaza etmedik. Bunların dışında önemli gördüğümüz yerleri ise bazen
hadisin tercümesi içinde, bazen tercümeyi müteakiben parantez içinde, bazen de dipnot şeklinde değerlendirmeye çalıştık.
Ayrıca, nadiren de olsa açıklanmasında zaruret gördüğümüz bazı yerler tarafımızdan dipnot konarak açıklanmış ve bu açıklamaların mütercimlere ait olduğu belirtilmiştir.
Müellif
Tergib ve Terhib de konulan işlerken bazen zayıf hadislere de yer vererek konuyu zenginleştirmiş ve fakat, zihinlerde istifham husule gelmemesi için hadisin sonunda o hadisin zayıf olduğunu derhal belirtmiştir.
İslâm dünyasında ün yapmış olan
Tergib ve Terhib Türkçeye çevrilmeden önce de Türkiyemizde birçok ilim erbabının kütüphanesinde yerini almış idi. Türkçeye çevrildikten sonra okuyucu çemberinin daha da genişleyeceğini ve her Müslüman Türkün bu değerli eserden istifade edebileceğini düşündükçe mütercimler olarak bahtiyarlık duyuyoruz. Zira bu eser, islâmı öğrenmek ve onu yaşamak isteyen her müslümana rehber olacağı gibi, vaaz ve irşadla görevli ilim erbabı için de çok önemli bir metod ve bilgi kaynağıdır.
Eseri
Türkçemize aktarırken mümkün olduğu kadar açık ifade ve sade dil kullanmaya çalıştık. Her seviyedeki okuyucunun rahatlıkla, faydalanacağını umuyoruz.
Bizler şüphesiz naçiz birer kuluz.
Tercümeyi yaparken bütün dikkat ve gayretimize rağmen gözümüzden kaçan bazı hatalara rastlanabilir. Hatalarımızın
Hikmet Yayınları kanalıyla bizlere ulaştırılması hem bizleri minnettar bırakacak hem de eserin müteakip baskılarında hatanın düzeltilmesine vesile olacaktır. Bu türlü uyarmalarda bulunacak değerli okuyuculara şimdiden teşekkürlerimizi sunarız.
Ayrıca bu kıymetli eserin
Türkçemize kazandırılmasında bizleri teşvik eden manevi desteğini esirgemeyen Hikmet
Yayınları'na da şükran duygularımızı ifade etmek isteriz. Eserin okuyucularımıza faydalı olmasını Yüce Allah'dan niyaz etmekteyiz.
Gayret bizden, Tevfik Allah'tandır.
Mütercimler
HADİSİN KISIMLARI
1 - Sahih hadis:
Sahih hadis; Adalet ve zabt şartlarını haiz ravilerin, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e kadar uzanan muttasıl bir isnadla rivayet ettikleri, şaz ve illetten salim hadislerdir.
Bir hadis şahindir denildiği zaman onun maktu olmadığı, yani senedinin muttasıl olduğu anlaşılır. Sahih değil denilince de senedi sahih değildir, manası anlaşılır. Muhtar olan, hiçbir isnad hakkında genel olarak «bu en sahih isnaddır» diye kesin konuşulamaz, denilmiştir. Diğer taraftan en sahih isnad, Z u h r i 'nin Salim "den. Salim in babasından yaptığı rivayettir, denilmiştir, İb n S i r i n, y b
; e y d e 'den U be y d e de Ali 'den, şeklindeki senedinde en sahih sened olduğu söylenmiştir. A'meş, İbrahim 'den, o Al k a me'den. Alkame Ibn Mes'ud'dan veya Ali, Hasajı'dan,. Hasan da babasından, babası Al i 'den veya Malik, Nafî 'den Nafî, Ibn Ömer "den diye yapılan isnadların da en sahih isnad oldukları söylenmiştir. Son isnada dayanarak Şafiî, Malik 'den; Malik, Nafî'den
; Nafî', İbn Ömer'den (r.a.) şeklindeki isnad da en sahih isnad olarak gösterilmiştir.
Sahih Kitaplar
İlk tasnif edilen sahih
kitap Sahih-i Buhari sonra Müslim'dir. Bu iki
kitap Kur'an-ı Kerim'den sonra en
sahih kitaplardır. Bu iki
kitabın en sahih ve faydalı olanı Buharî 'dir. Müslim 'in, hadisin senedlerini bir yerde toplamakla diğerleri arasında özel bir yeri vardır. Sünen-i Ebî Davud, Tirmizi ve Nesâi de dahil bu beş
kitap usûl bakımından birdir. Aralarında çok az fark vardır. B u h a r i 'de mükerrerler dahil yedibin ikiyüz yetmişbeş
hadis vardır. Mükerrerleri çıkarsak dörtbin hadis olur. Mükerrerler dışında Müslim'de de dörtbin hadis vardır.
Öteki sahih hadisler Ebu Davud, Tirmizî, Nesâi, İbn Hüzeyme, Darekutrıi, Hâkim, Bey ha kî ve diğer itimat edilir sünenlerden sahih olduğu beyan edilen hadislerdir.
Buharı ve Müslim 'den hadis rivayet eden
kitaplar, lafızların uymasına önem vermemişlerdir. Bu
kitaplarda lafız ve manada ayrılıklar vardır. «Buhari ve Müslim rivayet etti» diyen Beyhakî, Bagavive benzerlerinin kitaplarına aldıkları hadisler böyledir. Bir kısmında mana değişikliği vardır.
Sahih Hadislerin Kısımları
En sahih hadisler: Buharı ve Müslim 'in ittifak ettiği hadislerdir. Bundan sonra sırası ile Buhari"nin yalnız başına rivayet ettiği hadisler. Müslim'in tek başına rivayet ettiği hadisler, Buhari ve Müslim rivayet etmedikleri halde şartlarına uyan hadisler, yalnız Buhari 'nin şartına uyan hadisler, yalnız Müslim'in şartına uyan hadisler, bunlar dışındaki kişilerce sahih kabul edilen hadislerdir. Hadisçiler «sahih, muttefekun aleyh veya müttefekun ala sıhhatihî» dedikleri zaman Buharı ve M ü s l i m 'in ittifak ettikleri hadisleri kasdederler.
2- Hasen hadis :
Hattabi der ki: Tahric edeni belli, ricali şöhret kazanan ha herlerdir. Genel olarak hadisler bu şekildedir. Ekseri alimler bunu kabul ederler. Bütün fakıhler bu hadisi kullanır. «Bu hadis, hasen, sahihtir- denildiği zaman hadisin iki senedi olduğunu, biri sahih, diğeri hasen olmasını gerektirdiğini anlamak lazımdır.
3- Zayıf hadis:
Sahih veya hasen hadisin sıfatını bir arada bulundurmayan hadislerdir. Bunlara mevzu' veya şaz da denilmiştir .
4- Müsned hadis :
Hatîb el-Bağdadi der ki:
Senedi başından sonuna kadar muttasıl olan hadisdir. Ekseriya bu ifade Resulullah (s.a.v.) 'dan gelen hadislerde kullanılır. Başka hadislerde kullanılmaz.
5- Muttasıl hadis :
Buna mevsûl hadis de denir. Senedi muttasıl olan hadisdir. Merfû veya birine mevkuf olabilir.
6- Merfû hadis:
Özellikle Hz. Peygamber (s.a.v.)'e nisbet edilen hadisdir. Mutlak olarak söylendiği zaman başkası anlaşılmaz. Muttasıl veya münkatı olabilir.
7- Mevkuf hadis :
Sahabeden rivayet edilen söz, fiil ve benzeri şeylerdir. Muttasıl veya münkatı" olabilir. Mukayyed olarak sahabe dışındaki küslerde de kullanılır. Mesela «falan onu falancaya mevkuf yaptı» denilir.
8-Maktu' hadis:
Senedi Tabiine dayanan ve onların söz, fiil ve takrirleriyle ilgili hadislerdir. Şafiî, sonra da Tabera.ni bu sözü münkatı' anlamında kullanmışlardır.
9- Mürsel hadis :
Tâbîin'in Haz. Peygamber (s.a.v) den rivayet ettikleri söz ve fiillerdir. Mürsel hadis, hadiscilerin çoğunluğuna, Şafiî 'ye, fakihlerin ekserisine ve usûlcülere göre zayıf hadis sayılır. Bir grup alimle İmam Malik ve İmam Ebu Hanife mürsel hadisi sahih hadis kabul etmişlerdir. «Sahabî mürselinin sahih olduğuna hükmedilmiştir» denildi.
10- Münkatı' hadis:
Senedi muttasıl olmayan hadisdir. Kopukluk ne şekilde olursa ol sun durum değişmez. Genellikle Tabiiden aşağıda olan ravilerin sahabiden yaptıkları rivayetlere kullanılır. Mesela Malik 'in (Nafî' i atlayarak) İbn Ömer 'den rivayeti gibi, Münkatı hadis'şöyle de tarif edilmiştir:
Tâbiî'den önce isnadında bir ravisi düşen veya müphem bir ravi zikredilen hadisdir.
11-Mu'dal hadis :
Senedinden iki ve daha fazla ravi düşen hadisdir. Buna münkatı hadis de denir. Fakihler mürsel hadis derler. Şöyle de tarif edilmiştir:
Ravinin «bana ulaştı» diyerek ifade ettiği hadistir. Mesela, Malik der ki:
Bana Ebu Hüreyre 'den ulaştığına göre Resulullah (s.a.v.):
-Yedirip giydirilmesi kölenin hakkıdır» buyurdu. îşte bu hadis mu'daldır.
Mu'an'an isnad diye, falan falandan rivayet ettiği şeklindeki isnadlara denir .Bunun mürsel olduğu söylendiği gibi müdelles olmaması ve ravilerin biribiriyle karşılaşmaları mümkün olması şartıyla muttasıl olduğu da söylenmiştir.
îki ravinin karşılaşmış olmalarının, uzunca görüşmelerinin biri ötekinden rivayet ettiğinin bilinmesinin şart koşulması ihtilaflıdır.
Hadiscilerden bazıları bunların hiç birini şart koşmamıştır. Bu, Müslim b. el-Haccac'ın görüşü olup burada icma olduğunu iddia etmiştir. Bazı hadisçiler de yalnız karşılaşmayı şart koşmuşlar dır. Bu sözü Buharı, ibn Medînî ve Muhakkikin söylemişlerdir. Bir kısım hadisçiler de uzunca sohbet etmelerini, bazıları da birinin ötekinden rivayet ettiğinin bilinmesini şart koşmuşlardır.
12-
Tedlis:
Tedlis iki kısımdır:
- İsnaddaki tedlis:
Bir ravinin aynı asırda yaşadığı bir kişiden işitmediği bir hadisi işitmiş gibi rivayet etmesidir. Falan şöyle dedi veya falandan şöyle rivayet etti gibi ifadeler kullanır. Bazen şeyhini değil de hadisi güzelleştirmek amacıyla zayıf veya küçük olduğu için başka bir raviyi düşürür, bu da tedlistir.
- Şeyhlerdeki tedlis :
Ravinin şeyhine bilinmeyen bir isim veya künye yahut nesep, veya bir sıfat vermesidir.
Şeyhine bilinmeyen bir isim vermek cidden çirkindir. Bu şekilde tanınan bir ravi cerhedilmiş olur. Rivayeti de kabul edilmez.
Şeyhine bilinmeyen bir lakap takmak birinciden daha az çirkindir. Bunu ravi bildiği tariki kuvvetlendirmek için yapar.
13- Şaz hadis:
Sika bir ravinin, öteki sika ravilere muhalif olarak rivayet ettiği hadisdir. Yoksa başkasının rivayet etmediği hadisi rivayet etmesi değildir. Bu tarif, Şafiî ve Hicaz alimlerinden bir topluluk tarafından yapılmıştır.
Halil i derki:
Hadis hafızlarının tarifleri şöyledir:
Şaz hadis .sadece bir isnadı olan hadisdir. Bu hadisi sika veya sika olmayan bir ravi yalnız başına rivayet etmiş olabilir.
«Sika» olmayan ravinin rivayet ettiği hadis kabul edilmez. «Sika» ravinin rivayet ettiği şaz hadiste de tavakkuf edilir. Delil olarak gösterilmez.
14- Münker hadisin bilinmesi
Hafız Berdicî der ki:
Münker hadis, metni ravilerinden başka biri tarafından bilinmeyen ferd hadisdir,
15-İtibar, Mutâbîat ve Şevahid
Mesela H amma d Eyyûb'dan Eyyüb îbn S irin'den, Îbn Şîrîn Ebu Hüreyre'den, Ebu Hüreyre Hz. Peygamber (s.a.vJ 'den, şeklinde rivayât edilen hadisin mutabîî yoksa buna itibar denir.
Mutabaat ise, E y y û b 'dan H a m m a d 'm dışında bir ravinin ıivayet etmesidir. Buna Mutâbaat-ı tam denir. Veya îbn Şîrîn 'den Eyyüb 'dan başkasının veya Ebu Hüreyre 'den i b n S İ r î n'-den başka bir ravinin veya Hz. Peygamber (s.a.v.) 'den Ebu Hüreyre 'den başka bir ravinin daha rivayet etmesidir.
Şahid ise, aynı manada başka bir hadisin rivayet edilmesidir.
16- Sika ravilerin ziyadeleri ve hükmü
Cumhura göre bu ziyadeler genellikle kabul edilir. Şayet noksan olarak rivayet edenin dışında başka ravi de bu ziyadeyi yapmışsa kabul edilir. Bir defa hadisi noksan olarak rivayet eden ravinin yaptığı ziyadeler kabul edilmez de denilmiştir.
17- Ferd hadisler
Ferd hadisler iki kısımdır:
Bütün ravileri tek olan hadis.
Bir cihete nisbetle ferd. Mesela, Mekke 'liler veya falanca bunu tek başına rivayet etti gibi.
18- Muallel hadis :
İllet, bir hadisde, zahirde görünmeyen ancak derin bilgiye sahip ehil kişilerin anlıyabileceği hadisin sıhhatine zarar veren kapalı bir sebebin bulunmasıdır. Böyle hadislere muallel denir.
19- Muzdarib hadis
Birbirine yakın, muhtelif şekillerde münferid olarak rivayet edilen hadisdir.
20- Müdrec hadis :
Müdrec hadis üç kısma ayrılır :
— Ravi, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in sözünden sonra kendinin ve ya başkasının sözünü zikreder. Ondan sonra ona bitişik olarak hadisin kalan bölümünü rivayet eder. Böylelikle bu ilaveler hadise dahil zannedilir.
— Bir ravi iki senedle iki metne sahib olup bu iki metni senedlerden biriyle rivayet etmesidir.
— Ravi'nin, isnadında veya metninde ihtilaf eden bir cemaatten duyduğu bir hadisi onlardan ittifakla rivayet etmesidir.
Böyle rivayetlerde bulunmak haramdır.
21- Mevzu hadis:
Yalan söyleyerek uydurulan hadisdir. Zayıf hadisden daha aşağıdır. Çünkü zayıf hadisin sahih olması ihtimali vardır. Mevzu hadis de böyle bir ihtimal mevcut değildir.
Bile bile uydurulmuş hadisi rivayet etmek, manası ne olursa olsun, haramdır. Ancak mevzu olduğunu belirtmek için rivayet edilebilir. Bir hadisin mevzu olduğu, uyduranın itirafı ile veya ikrar anlamına gelen bir şeyle ve hadisin mana ve lafzında bir bozukluk (re-kaket) olmasıyla anlaşılır.
22- Maklub hadis:
Kalb, raviyi değiştirmektir. Mesela Salim "den rivayet edilen meşhur bir hadisi ra'beti artırmak için Rafı 'den rivayet etmek gibi. Böyle hadislere maklub hadis denir.
23- Bir ravinin rivayetinin kabul edilebilmesi için «adi» ve-zabt» sıfatlarını haiz olması gerekir.
Bu sıfatlara sahip olmak müslüman, âkil, baliğ, fısk sebeplerinden uzak, mürüvveti tam, uyanık, ezberinden rivayet ediyorsa hafız, kitaptan rivayet ederse zaptını yapmış, mana rivayet ederse onu ne şekilde ifade edeceği bilgisine sahip olmakla olur.
Bid'atıyle küfre giren kişinin rivayet ettiği hadis alınmaz. Hadis rivayet etmesine mukabil ücret alan bir ravinin rivayeti İmam Ahmed, İshak ve Ebu Hatime göre kabul edilmez. Hadis dinlemek ve dinletmek de gaflet etmekle tanınan kişilerin de rivayeti kabul edilmez. Bir ravinin adil olduğu, sika, mutkin sebt, hüccet, adi, hafız, saduk veya mahalkihu's-Sıdk gibi lafızlarla ifade edilir.
24 — Hadis dinleme, tahammül ve zabt şekilleri
HADİS ELDE ETMENİN YOLLARI İcazet:
— Şeyhin belli bir kişiye belli bir şeyi rivayet etmesine izin vermesi. Şeyhin talebesine; «Sana B u h a r î 'yi rivayet etmene izin verdim veya fihristimin kapsadığı şeyleri rivayet etmen için sana icazet verdim» demesi gibi.
— Şeyhin muayyen olan bir kişiye muayyen olmayan şeyleri rivayet etmesine izin vermesi.
Mesela şeyhin talebesine «Sana duyduklarımı rivayet etmene icazet verdim» demesi gibi. Cumhur bu rivayeti caiz görmüş ve bununla amel etmenin vacib olduğunu söylemişlerdir.
— Şeyhin umum vasfını taşıyan muayyen olmayan kişilere icazet vermesidir. Şeyhin, «müslümanlara veya herkese veya benimle aynı zamanda yaşayanlara icazet verdim» demesi gibi.
— Şeyhin, belli olmayan şeyleri rivayet etmeye izin vermesidir.
Mesela Şeyh «Sünen kitabını rivayet etmene izin verdim» der. Halbuki şeyhin rivayet ettiği birçok sünen kitabı vardır. Hangisinden söz ettiği bilinmemektedir.
Münavele:
Münavele iki kısımdır :
1 — İcazet ihtiva eden münavele.
Bu anlamdaki münavele, şeyhin talebesine işittiği hadislerin asıl kitabını verir ve «bu benim işittiklerim» veya «bu benim falandan rivayetimdir. Rivayet et» veya, «benden rivayet etmene izin verdim» der. Sonra
kitabı ya talebesine temelli verir, ya istinsah veya benzeri hususlar için muvakkaten verir. Yahut şeyh işittiklerini kendisinden rivayet etmesi için talebesine arzeder.
2 — icazet ihtiva etmeyen münavele :
Bu kısımda şeyh, talebesine kısa olarak «Bu benim işittiğim hadislerdir» der, fakat «icazet verdim» gibi kelimeleri kullanmaz. Bu çeşit münavele ile rivayet caiz değildir.
Mükâtebe:
Mükâtebe, şeyhin uzaktaki veya yanındaki talebesine kendi yazısıyla veya emriyle işittiklerini yazmasıdır. Mükâtebe de iki kısımdır :
— İcazet ihtiva eden mükâtebe
— İcazet ihtiva etmeyen mükâtebe
İcazet ihtiva eden mükâtebe, şeyhin talebesine «Sana, senin için yazdıklarımı rivayet etmene izin verdim» demesidir. Bu çeşit mükâtebe sıhhat ve kuvvet bakımından icazet ihtiva eden münaveleye benzer.
İcazet ihtiva etmeyen mükâtebeyi rivayet etme hususunda alimler ihtilaf etmişlerdir.
Şeyh talebeye kısa olarak «bu
hadîs veya bu
kitap benim semaım-dır» diye bildirirse, hadisciler talebenin bunu rivayet etmesini caiz görmüşlerdir.
Vasiyyet;
Vasiyyet, şeyhin ölümü esnasında veya yolculuğa çıkarken rivayet ettiği bir kitabı, bir kimseye vasiyet etmesidir. Doğru olan görüşe göre bu kitabı şeyhten rivayet caiz değildir.
Vicade:
Vicade, bir kimsenin, ravisinin el yazısı ile bazı hadisler bulmasıdır. Bulan kişi, bu hadisleri rivayet edemez. Sadece «falancanın el yazısı ile» veya -kendi hattıyla
kitabında buldum» veya «okudum, falan bize nakletti» der, hadisin senedini ve metnini verir.
— Hadis yazmak ve zabdetmek.
— Hadisin ne şekilde rivayet edileceği.
— Muhaddisin âdabı.
Hadis ilmi şerefli bir ilimdir. Bu ilimle uğraşan kimsenin ahlâk ve âdetinin güzel olması gerekir.
Hadis ilmi âhiret ilimlerindendir. Bu ilimden mahrum olan büyük hayırdan mahrum olmuştur. Kime bu ilim verilmiş ise büyük fazilete ermiş olur. Böyle olunca, bu ilimle meşgul olan düzgün niyetli olmalı ve kalbini dünyevi gaye ve maksatlardan temizlemelidir. Muhaddisin hangi yaşta hadis rivayet etmemesi gerektiği konusunda ihtilaf edilmişse de doğrusu, hangi yaşta olursa olsun bildiği hadise ihtiyaç duyulduğu zaman rivayet ettiği hadisi dinlemek için yanına gitmek gerekir. İhtiyarlık bunaklık ve körlük gibi sebeplerle bir karışıklığın meydana gelmesinden korkarsa hadis rivayet etmemesi daha uygundur.
Bu konu insanların durumuna göre değişiklik gösterir.
Muhaddisin, yaş, ilim veya başka yönlerden kendisinden daha üstün bir kişinin huzurunda hadis rivayet etmemesi daha iyidir,
«bir memlekette kendisinden daha üstün biri varsa onun hadis rivayet etmesi mekruh olur» diyenler de vardır. Kendisinden daha üstün bir kişinin yanında bildiği şeyi söylememesi istenirse, söylemesi uygun olur. Zira din nasihattan ibarettir. Ravi, bir kişinin niyeti doğru değil diye ondan hadis rivayet etmemezlik yapmamalı, belki de niyeti doğrudur. Bol ecir ve sevap almak için "hadisi yaymakta hırslı olmalıdır.
Hadisçinin hadis rivayet edeceği toplantılara katılması istenirse güzelce temizlenmesi, koku sürünmesi, sakalını taraması ve ağırbaşlı olarak oturması müstehabtır. Bir kişi yüksek sesle konuşursa ona münasip bir şekilde engel olur. Yüzünü toplantıya katılanların hepsine çevirir, önce sesi güzel birisi Kur'an-ı Kerim okur. Sonra toplantıya Allah Taâlâ hamd ederek, Resulullah (s.a.v.)'a salavat getirerek ve duruma göre dua ederek açar ve kapar. Hadisi serdederken karışıklığa meydan vermez, herkesin anlayabileceği bir yol takip eder.
Hadisçi, hadis yazdırmak için de bir meclis düzenler. Yazanlar çok olduğu zaman kendisine dikkatli bir «müstemlî» yardımcı tayin eder. Bu kişi yüksek bir yerde duymuyanlara hadisçinin sözlerini tebliğ eder. Toplantıya katılanları susturur. Önce güzel sesli biri tarafından biraz Kur'an-ı Kerim okunur. Sonra besmele çeker, Allah Taâlâ'ya hamdeder, Resulullah (s.a.v.)'a salat ve selam getirir ve bütün dikkatini konuya verir.
Bir sahabinin adını söylerse «radıyallâhü anh» sahabi çocuğu ismi söylendiğinde «radiyallâhu anhüma» der. Rivayet ederken selefin yaptığı gibi şeyhinden layık olduğu şekilde sitayişle bahseder.
28— Hadis talebesinin şahsiyeti:
Hadis talebesi niyetini düzeltmeli, hadis talep ederken ihlash olmalı ve bunu dünyevî gaye ve maksatlara alet etmekten sakınmalıdır. Allah "Taâlâ'dan muvaffakiyet, doğruluk ve kolaylık dilemelidir. Güzel ahlâk ve âdâb kurallarına riayet etmeli, sonra senet, ilim, şöhret, din ve benzeri hususlarda ülkesinin en ileri gelen şeyhlerinden dinleyerek hadis tahsil etmek hususunda bütün gücünü sarfetmelidir. Onlardan hadis dinledikten sonra meşhur hafızların âdetince hareket etmeli ve dinlediği ibadet ve âdaba dair hadisleri rivayet etmelidir. Zira bu, hadisin zekâtı, hıfzetmesinin hikmetidir.
Şeyhine ve ondan hadis dinleyenlere hürmet etmelidir. Zira bu şekilde davranmak hadis ilmini yüceltmeye ve ondan faydalanmaya -sebep olur. Şeyhini memnun etmeye çalışmalı, onu gücendirmemeye itina göstermelidir. İşlerinde ve uğraşları hakkında onun fikrini sormalı, ondan bir hadis işitirse onu başkasına da öğretmelidir. Çünkü işittiği hadisi gizlemek iyi değildir. Bu hataya cahil talebeler düşerler. Hadis, başkasına anlatmakla veya yaymakla bereketlenir ve nemalaşır. Soy, yaş veya benzeri hususlarda kendisinden daha aşağı olan kimselerden ilim almak ve hadis tahsil etmeye çalışmasına, utanma ve kibir engel teşkil etmemelidir. Şeyhinin cefasına katlanmalı, önemli şeylere itina göstermeli, sadece şeyhlerin isimlerini çok göstereceğim diye vaktini zayi etmemelidir. Anladıkları hadislerin sıhhatini, zayıflığını, hükmünü, manalarını lügatini, i'râbını, ravilerinin isimlerini inceleyerek hıfz ve kitabet yönünden bir müşkül varsa o müşkülü halletmeye itina göstererek ve sahih hadis kitaplarına müracaat ederek öğrenmelidir.
29 — Âli ve Nazil İsnad:
— Bu isnadların en üstünü, sahih ve güzel bir senedle Resulullah (s.a.v.) 'a en yakın olanıdır.
— Daha sonra hadis imamlarından birine en yakın olanı gelir. Ondan sonra Resulullah (s.a.v.) 'a kadar aradaki ravilerin çokluğu önemli değildir.
— Daha sonra beş kitaptan veya bunların dışında güvenilir
kitablardan birinin rivayetine nisbetle ravisi az olmak suretiyle Resulullah (s.a.v.)'a daha yakın olan isnadlar gelir.
30 — Meşhur hadis:
Meşhur hadis, ilmen doğru olarak kabul etmek zorunda kaldığımız bir topluluğun kendileri gibi kişilerden rivayet ettikleri hadis dir. Bu da iki kısımdır.
— Sahih ve sahih olmayan hadisler.
— Özellikle hadisciler arasında ve bunlarla diğerleri arasında meşhur olan hadis. Fıkıh ve usûlü fıkıhda bilinen mütevatir hadis bu kısma girer. Bunu muhaddisler zikretmezler.
31 — Garib ve aziz hadis:
Garib hadis, rivayetinde veya metin veya senedindeki bir ziya delik, bir kişi tarafından rivayet edilen hadisdir. Mesela Zuhrî ve ben zeri hadisi toplanan kişilerden yalnız başına bir adam hadis rivayet ederse bu hadise garib hadis denir. Şayet yalnız iki veya üç kişi rivayet ederse o hadise aziz adı verilir. Eğer bir topluluk rivayet etmişse meşhur diye adlandırılır.
Hadisin metninde az kullanıldığı için kapalı ve zor anlaşılan bir lafız varsa buna da Garibü'l-hadis tabir edilir.
32 — Müselsel hadis:
İsnadmdaki ravilerin, bazen ravilerin, bazen de rivayetin sıfat ve hallerini aynen devam ettirerek naklettikleri hadise müselsel hadis denir,
Ravilerin sıfatlarından maksat onların söz ve fiilleridir. Bunun, başka birçok çeşitleri de vardır. Mesela ellerin parmaklarını birbirine çatmak ve onları saymak, baştan sona bütün ravilerce aynen devam ettirilmiştir. Ravilerin isimleri, sıfatları ve soylarında ittifak edilmesi de ravilerin sıfatlarındandır. Mesela «rivayet etmiş olduğumuz hadislerin bütün ravileri Şam 'lıdırlar» demek gibi. Fukahanın müselselleri de bu gruba girer.
Rivayetin sıfatlarına gelince «semi'tu» veya «Ahberana» şeklinde rivayet edilmesidir.
33 — Nasih ve Mensuh hadisler
Nesih, Şâri'nin önceki hadisin hükmünü, sonraki hadisin hükmü ile kaldırması demektir. Nesih, bazen Resulullah (s.a.v.)'ın açık olarak beyan etmesiyle bilinir. Mesela Hz. Peygamber (s.a.v.) 'in: «Ben size kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamıştım. Bundan böyle ziyaret edebilirsiniz» buyurması gibi. Bazen nesih sahabi sözüyle bilinir. Saha-be'nin: «Resulullah (s.a.v)' ın İki şekildeki tatbikatının sonuncusu ateşde pişirilmiş bir şeyin yenmesinden dolayı abdest bozulmaz» demeleri gibi.
Bazen nesih, birbirine zıt iki hadisin vürut tarihlerinin bilinmesi ile de anlaşılır. Bu takdirde önce varit olan hadis sonra varit olan hadisle neshedilmiş olur.
Bazen de nesih icmaın delaletiyle bilinir. Ancak icma neshetmez. nesih de edilmez. Fakat hangi hadisin neshettiğine delalet eder. Mesela Resulullah: ts.av.l «Şarap içen kişi dördüncüsünde öldürülür» buyurmuştur. Ancak bu hüküm icma ile tatbik edilmemiştir.
34- Muhtelefü'l-Hadis ve Hükmü
îki hadisin zahiri olarak birbirine zıt manalarda vüruduna muhtelefü'l-Hadis denir.
Bu iki hadisin araları birleştirilerek müşkül halledilir. Aralarım birleştirmek mümkün olmazsa ikisinden biri tercih edilir. Bu işi, hadis ve fıkıh ilimlerini toplayan imamlarla, manaların inceliklerine vakıf olan usülcüler hakkıyla yapabilirler.
35 — Sahabe:
«Resulullah (s.a.v.)'ı gören bütün müslümanlar sahabedir» denilmiştir.
Usülcüler tarafından da sahabe «Rasulullah {s.a.v.) 'a itaat etmek şartı ile onun meclislerine uzun müddet devam eden kişidir» denilmiştir. Sahabelerin hepsi de adalet sıfatını haizdirler.
E b u Z u r ' a er-Râzî der ki:
Resulullah (s.a.v.) vefat ettiği zaman geride kendisinden hadis dinleyen ve rivayet eden yüzondört bin şahabı bırakmıştır. Sahabelerin en faziletlisi Ebu Bekir efendimizdir. Sonra sırasıyla Hz. Ömer, Hz. O s m a n ve Hz. A l i gelir. Onlardan sonra diğer Aşere-i mübeşşere sonra Bedir savaşına katılanlar, sonra Uhud savaşına katılanlar sonra Hudeybiye müsalah
1 asında Bey'atür-Rıdvan'a iştirak edenler sonra ensardan her iki Akabe bey'atına katılanlarla ilk müslümanlar gelirler.
36- Tabiin
Bir sahabe ile sohbet eden kişiye tabiin denir .
-Bir sahabe İle görüşen kimseye tabiîn denir» diye de tarif edilmiştir.
Hâkim der ki:
Tabiîler onbeş tabakadır. İlk tabaka Aşere-i Mübeşşere'ye yetişenlerdir. Mesela Kays b. Ebî Hâzim ve diğerleri. Bunlardan sonra Hz. Peygamber (s.a,v.) hayatta iken doğan sahabe çocukları gelir. Muhadramlar da Tabiîlerden sayılır. Muhadram diye adlandırılan kişiler hem cahiliye çağında hem de Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında yaşayıp Hz. Peygamber (s.a.v.) 'i görmeyen ve ondan sonra müslüman olanlardır.
İbn Müseyyeb, Kasım b. Muhammed, Urv e, Hârice b. Zeyd, Ebu Selame b. Abdurrahman, Ubey-dullah b. Abdullah b. Utbe ve Süleyman b. Yesar bu yedi zat tabiîlerin ileri gelen fakihleridirler.
İmam Ahmed b. Han bel 'den «Tabiîlerin en faziletlisi İbn Müseyyeb 'dir» dediği rivayet edilmiştir. Buna Al k a m e ve E s v e d 'inde eklenmesi gerekir, denilmiştir. İbn Ebi Davud «Tabiî kadınların ileri gelenleri Şîrîn kızı Fatma ve Abdurrahman kızı A m r e 'dir. Ümmû'd-D e r d â bunlardan sonra gelir» demiştir. Ebu Abdullah b. el-Hafîf der ki: Medine 'liler, «Tâbiilerin en faziletlisi İbn Müseyyeb 'dir», Küfeliler. «üvey s' dir», Basra 'lılar «Hasan Basrî 'dir» demişlerdir. İmam Ahmed b. Hanbel: «Tabiilerin en faziletlisi Kays, Ebu Osman ve Alkame 'dir» demiştir.
37 - Bazı önemli zatların yaş ve ölüm tarihlerine ait bilgiler:
Resulullah (s.a.v.), onun iki arkadaşı Ebu Bekir ve Ömer (r.a.) sahih rivayetlere göre 63 sene yaşadılar. Rasulullah (s.a.v.) hicretin onbirinci senesinin Rebiü'l-Evvel ayının onikinci pazartesi günü kuşluk vaktinde vefat etmiştir. Hz. Ebu Bekir ise, hicretin'onüçüncü senesinin Cemâdiye'1-Ulâ ayında hayata gözlerini kapamıştır. Hz. Ömer, hicretin yirmiüçüncü senesinin Zilhicce aymda şehit olmuştur. Hz, Osman 82 yaşında iken (diğer bir rivayete göre de^öO yaşında) hicretin otuzbeşinci senesinde şehit edilmiştir. Hz. Ali 63 (bazı rivayetlere göre 64 ve 65) yaşında iken, hicretin kırkıncı senesinin Ramazan ayında şehit edilmiştir. Talha ve Zübeyr hicretin otuzaltıncı senesinin Cemadiye'l-Ûlâ ayında vefat etmişlerdir.
Hâkim bunların 64 sene yaşadıklarını söylemiştir. S a ' d b. E b î V a k k a s 73 yaşında iken hicretin ellibirinci senesinde vefat etmiştir. Abdurrahman b. Avf, 75 yaşında iken hicretin otuzikinci senesinde vefat etmiştir. Ebu Ubeyde 58 yaşında hicretin on-sekizinci senesinde vefat etmiştir. Hâkim b. Hizam ve Hasan b. Sabit b. El-Münzir b. Haram (hepsinden Allah Taâlâ razı olsun) ömürlerinin 60 senesini cahiliye devirlerinde, 60 senesini müslüman olarak geçiren sahabelerdir. Hicri ellidört senesinde Medine'de ölmüşlerdir. Süfyan-ı Sevrî efendi miz hicrî doksenyedi senesinde doğmuş ve yüzaltmış senesinde ölmüştür. Dört mezhebin dışında bir mezhep sahibi olan meşhur bir zattır.
İmam ebu hanîfe (H. 80 -150)
imam azam Ebu Hanîfe, Zûta b. Mah oğlu Sabitoğlu Numan 'dır. Irak Fakihi ve rey' ehlinin öncüsüdür. Bugün islam ülkelerinin ekserisinde hüküm süren Hanefî mezhebinin sahibidir, ilk defa o Fıkhı parçalamış ve onu fasıllara, kısımlara ayırmış, meselelerini birbirine karışmaktan kurtarmış ve fıkıhdaki kıyasları düzene sokmuştur. Meşhur olan görüşe göre dedesi Z û t â K a b î l furslerindendir. Hicri 80 yılında doğmuş ve Küfe 'de yetişmiştir. Bir kısım sahabilerin yaşadığı asra yetişmiş ve fıkıhla meşgul olmuş, ilmini kendileriyle görüşüp konuştuğu bu sahabelerden almış ve onlardan nakiller yapmıştır. Onun devrinde birçok zındık hadis uyduruyor, cahil kişiler de onların uydurdukları bu hadisleri kabul ediyorlardı. Ebu Hanîfe çok müttekî, ve çok ihtiyatlı bir kişi olduğundan itikadı ve fıkhî konularda doğruluğu kesin olan hükümleri alırdı. Bu konuda o kadar ileri gitti ki amel ettiği hadisler hayli azdır.
Zühd ve Takvası
Ebu Hânîfe, herkesten çok ibadet eden, teheccüt namazı kılan ve Kur'an okuyan bir zattı. Çok müttekî ve sadece helal yoldan kazanmak isteyen kişilerin başında gelirdi. Kıralların ve Halîfelerin verdikleri görevleri kabul etmez, ipek tüccaıı olarak yaşamayı tercih ederdi. Emevi halifeleri, daha sonra M a n s u r tarafından kendisine teklif edilen kadılık görevini kabul etmedi. Öyleki M a n s u r bu yüzden onu zindana attı ve ona işkence yaptı. Ebu Hanife mazeret olarak kendisine güvenemediğini ileri sürerdi. Denildiğine göre M an s u r onu bir göreve tayin edeceğine yemin etmiş, bunu başaramayınca yemini yerine gelmesi için Medinetü's-Selam binasındaki tuğlaları saymakla görevlendirmiştir. Ebu Hanîfe'ye gelinceye kadar tuğlaları teker teker sayarlarken Ebu Hanife metreküp olarak hesap etmiş ve tuğla adedini bu yolla bulmuştur.
Küfe ve Bağdat alimleri ondan fıkıh okudular. Bu şehirlerde onun taleblerinden imamlar yetişti. Mesela Muhmmed b. Hasan, Ebu Yusuf, Züfer, Rebîâtü'r-Re'y, Vekî* b. Cerrah ve diğerleri gibi.
Ebu Hanife Bağdat'ta hicrî 150 senesinde vefat etmiştir.
Eserleri:
Ebu Hanîfe 'nin talebeleri ve talebelerinin talebeleri tarafından rivayet edilen *El-Fıkhü'l-Ekber», «El-Âlim ve'l-müteallim» ve «Er-Red ale'l-Kaderiyye» isimli
kitapları vardır.
İMAM MALİK (H. 95 - 179)
Künyesi Ebu Abdullah, ismi ise Malik b. En es b. Malik El-Esbehî 'dir. M e d i n e 'de hicrî 95 yılında doğdu ve orada yetişti. Rabîatü'r-Re'y 'den fıkıh ve ilim öğrendi. Dinî ilimlerde o kadar derinleşti ki, hadisde Hüccet, fıkıh da imam oldu. Doğruyu söyler, Rabbinden korkar, bid'atlerle savaşır, haktan sapanlarla münakaşa ve mücadele ederdi.
Fetva ve Eseri:
Söylendiğine göre İmam Malik, Mansur'un halifelik makamından indirilip onun yerine Hz. Ali 'nin evlatlarından Muhammed b. Abdullah'a bey'at edilmesine fetva vermiştir. Halife M a n s u r 'un amcası ve Medine emiri Süleyman oğlu Cafer onu yakalatmış, tecrit ederek yetmiş kırbaç vurmuştur. Bu olay İmam Malik'i daha da yüceltmiş ve şeref kazandırmıştır. Bunu duyan Mansur, Malik 'den özür dilemiş ve onu memnun etmeye çalışmıştır.
M a l i k 'e: «İnsanlar içerisinde benden ve senden daha fakih bir kimse kalmadı. Ancak ben halifelik işleriyle uğraşıyorum. Halkın faydalanabileceği bir kitap yaz. Bu
kitabı yazarken İbn Abbas'ın ruhsatlarından, İbn Ömer'in ağır hükümlerinden ve İbn M e s ' u d 'un şaz görüşlerinden sakın
. Kitabını halkın işlerini kolaylaştıracak şeklide yaz» dedi. Bunun üzerine İmam Malik «Muvatta»ı yazdı. El-Mehdi ve hicri 174 senesinde Harun Reşit ondan Muvatta'ı dinlemişlerdir. Böylece î m a m M a l i k büyük bir üne kavuşmuş, namı her yere yayılmış, ilmin nurunu parlatmaya devam etmiş, hadis ravilerinin öncüsü ve fetva için bir dayanak olmuştur. Bu durum, İmam M a l i k 'in hicri 179 sene sinde M e d i n e 'de vefatına kadar böyle devam etmiştir.
İmam Malik ile Halife Ebu cafer el-Mansur arasında geçen olay insanı düşünmeye sevkeden ilginç bir olaydır İmam Malik onun azline fetva veriyor, fakat bu fetva onun aleyhine olacak yerde onun telif sahasında sivrilmesine, şeref ve izzetin zirvesine çıkmasına, mezhep sahibi ve bugüne kadar görüşleriyle milyonlarca müslümanın amel ettiği çok alim bir müctehit olmasına sebep oluyor. Belki de dünya durdukça onun mezhebiyle amel edenler bulunacak ve onun arkasından gidenler hiç sapıtmayacaklar, onun gösterdiği yolu benimseyenler kafiyen aşağılanmayacak, doğru yoldan ayrılmayacaklardır.
İlim ve Fazileti:
İmam Malik, Allah'ın insanlar üzerine hüccetlerinden biridir. Sahih olmayan hadisi rivayet etmez, sika olmayan bir ravinin hadisini nakletmezdi. Sünnetteki payı çok büyüktür. Mezhebini de bu sünnet üzerine kurmuştur. Fıkıhda da çok güçlü biriydi. Fetvada son söz onundu. «Kendisinden ilim öğrendiğim zâtlardan bana gelip fetva sormadan ölen kişiler pek azdır» derdi. Onun
Hadis kitabı «M u vatta» mezhebinin esasını teşkil eder.
Mansur 'un veliahdı «E l - M e h d i» hacca geldiğinde kendisinden hadis dinlemiş İmam Malik'e beşbin dinar, talebelerine de bin dinar verilmesini emretmiştir. Sonra yanına Harun R e ş i t ve çocukları Muvatta'ı dinlemeye gelmişler, dinledikten sonra ihsanda bulunmuştur.
Sıfat ve Ahlakı:
İmam Malik, gök gözlü ve çok beyaz, başının tepe ve ön tarafının saçı dökülmüştü. Başı büyüktü. Güzel elbise giyerdi. Ağır başlı, heybetli ve cömertti. Kendi malına ilim ehlini ortak ederdi. Olgun ve alçak gönüllüydü. Resulullah (s.a.v.) 'ı çok severdi. Abdestsiz hadis rivayet etmezdi. Kendisi zayıf olmasına rağmen Resulullah (s.a.v.)'ı kucağında saklayan
(Darü'l-Hicre) Medine'ye hürmetinden dolayı bir hayvana binmez yaya giderdi.
İlmine güvenilir, bilmediği bir mesele olursa
«bilmiyorum» demekten çekinmezdi. İttifakla nakledildiğine göre M e d
i n e 'de bir kadın vefat etti. Onu yıkayan kadının elleri ölü kadının edep yerine yapıştı. Halk ne yapacaklarını şaşırdılar. Yıkayan kadının eli mi, yoksa ölü kadının vücudunun bir parçası mı kesilmeliydi? Mutlaka bu eli oradan ayırmak gerekiyordu. İmam Malik 'ten fetva sordular.
O da
«Ölü kadına had cezası tatbik edilmesi görüşündeyim» dedi. Bunun üzerine kadına iftira cezası olarak had tatbik edildi. İşte bundan sonra yıkayan kadının eli yapıştığı yerden ayrıldı. Bu olay halkın «İmam Malik
Medine 'deyken başkası fetva veremez» sözünü söylemelerine sebep oldu.
Harun Reşit
Medine'ye geldiğinde halk onu karşıladılar. Ancak İmam Malik karşılamadı. Halife Harun Reşit, ona haber göndererek sitem etti. İmam Malik gönderdiği cevapta:
«Ben yaşlı biriyim birçok özürüm var» dedi. Harun Reşit de; Ona gönderdiği haberde, «Ya Eba Abdillah
Yanımıza kitabındaki hadisleri rivayet etmen için istiyoruz.» dedi. Bunun üzerine İmam Malik de;
«Hadis ilmi sizden geldi. Onu koruyacak olanlarda sizlersiniz. İlim ayağa gitmez. Onun ayağına gidilir» deyince Harun Reşit: «Doğru» dedi ye İmam Malik'in ayağına gitti. İmam Malik onu kapıda bekletti. Bunun üzerine Harun Reşit:
—«Ya Eba Abdullah!
Sen bizim yanımıza gelmedin. Biz senin yanına gelince de kapıda bekletiyorsun. Buna sebep nedir? dedi.
İmam
'Malik de;
«Emirü'l-Mü'min'in yanıma Resulullah (s.a.v.)'in hadisini
dinlemeye geldiğini öğrendim. Bunun için hazırlanmak istedim» dedi. Harun Reşit özel bir yerde İmam Malik'in kendisine hadis okumasını istedi.
İmam Malik de:
—
Özel bir meclisde bir yarar yoktur» diyerek Harun R eş i t'e bir sandalye verdi. O da onun üzerine oturdu.
İmam Malik:
Falan bize falancadan,
o da Hz.^Peygamber (s.a.vJ 'dan şöyle buyurduğunu rivayet etti:
«Kim Allah rızası için alçak gönüllü olursa Allah onu yükseltir. Kim de kibirlenirse Allah da onu alçaltır.»
Bu hadisi şerifi duyan Harun Reşit sandalyesinden inerek halkın arasına toprağın üzerine oturdu.
İMAM ŞAFİÎ (H. 150 - 204)
Künyesi Ebu Abdullah 'dır. Tam ismi Kureyş kabilesinin M u 11 al i b koluna mensup Saib oğlu Şafiî" oğlu Osman oğlu Abas oğlu İdris oğlu Muhammed 'dir. Kureyş kabilesinden medarı iftihar olan bir şeriat imamı ve alimidir. Abdi Menaf oğlu Muttalib'in çocuklarındandır, Resulullah (s.a.v.) ile Abdi M e
n a f'da birleşirler.
İmam Şafiî, Hicrî 150 senesinde
Filistin topraklarından olan G a z
z e şehrinde doğdu. İki yaşındayken M e
k k e 'ye götürüldü, orada büyüdü. Hafıza ve zeka bakımından dünyadaki nadir insanlardan idi. Dokuz yaşında Kur'an-ı Kerimi ezberledi. Arapçayı nahiv, şiir ve lügat olarak öğrenme ve lügati ravilerinden belleme hususunda hırslıydı. Bunun için köylere gitti. Daha buluğ çağma gelmeden Arap lügatinden birçok şey ezberledi. Bir gün L e b i
d 'in bir şiirini söylerken bazı kişiler onun gibi şerefli ve temiz bir sülaleye mensup birinin şiir söylemesine engel oldular, ve
«Fıkıhla iştigal et, Allah da sana yardım etsin» dediler. Bu sözü dinledi ve İmam Malik'in el-Muvatta'sını ezberledi. Onbeş yaşındayken fetva vermeye başladı.
Sonra bu yaşta
Medine 'deki İmam Malik'in yanma gitti, ona ezberlediği «e l M u v a t ta»ı okudu. Bunun üzerine İmam Malik «Kurtuluşa erecek bîri varsa o da bu çocuktur» dedi. O zaman Şafiî 'nin güzel durumundan dolayı onu misafir
eden İmam Malik bizzat kendisi ona hizmet etti. Şafiî onun yanında bir müddet kaldı. Sonra M e
k k e 'ye döndü. Orada Arapça ve fıkıh öğrendi. Esmei orada H ü z e l i 'lerin şiirini ona tashih etti. Ş af i î fakir bir çocuktu, onu dul annesi yetiştirip terbiye etti. Bunun için k u r e y ş l i zengin akrabalarından yardım kabul ederdi. ( hadislerle islam tergib ve terhib kitap, tergib ve terhib oku, kitabı, hadislerle İslam hadis kitabı,iİslam, ucuz kitap, huzur yayınları, hafız munziri 6 cilt hadislerle İslam fiyatı, tergib ve terhib kitabı fiyatı )
İmam Hafız El Münziri nin yazdığı, Huzur Yayınları 7 Cilt Hadislerle İslam Tergib ve Terhib adlı kitabı incele diniz.