Kitap Hanımlar İçin İnciler; Kadın Konulu Hadisler
Yazar Nureddin Yıldız
Yayınevi Tahlil Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur - Karton Kapak Cilt
Sayfa Ebat 269 sayfa , 13.5x 21 cm - Roman Boy
Yayın Yılı 2017
Tahlil Yayınları Hanımlar için İnciler; Kadın Konulu Hadisler kitabı nı incelemektesiniz.
Nurettin Yıldız Hanımlar için İnciler kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Hanımlar için İnciler
Hanım Muhtevalı Hadisi Şerifler
Nureddin Yıldız
Mümin, 'Kadınlar konusunda Allah'tan korkun!' diyen Peygamber'inin uyarısını nasıl karşılamalıdır? İşte iman, bu noktada devreye girer. Kadın değerlidir; anne kadar, kardeş kadar, eş kadar değerlidir ve değerinin gereği olarak korunmalıdır.
Kadının, toplumun çekirdeği olduğu dikkate alındığında kadın, toplumu ifsat etme planı olanların ilk hedefi durumundadır. Bu yüzden şeytanın hedef tahtasında erkekten önce kadın vardır. Şeytanın ifsat etme planına karşı uyanık olmak, mü'min olmanın gereğidir.
Hamdimiz / Salavatımız
En mükemmel surette, en mükerrem mahluk olarak bizi yaratan Rabb'imiz!
Sana hamdlerin en güzeli ile hamdederiz.
Onca aczimizle o büyük rahmetine sığınırız.
Cılız seslerimizle engin mağfiretini talep ederiz.
Erkek olarak, kadın olarak insanlığımızla huzurunda bulunmanın izzetini yaşamayı bize lütfetmeni niyaz ederiz.
Kulun olma bahtiyarlığını bizden ebediyen eksik etmemen emelimizdir. Ey Rabb'imiz!
Erkeğimizi erkekliğinin gereği ile yaşat. Kadınımızı kadınlığının gereği ile yaşat. Bizi bize bırakma.
Şeriat'ın üzere yaşamak, tevhid sahibi olarak ölüp sana gelmek ne büyük nimet! Onu bize bahşet. Ey Rabb'imiz!
Bize örnek olarak gönderdiğin kulun, Nebi'n Muhammed'e salat ve selam et. Ashabına, ehlibeytine selamımızı kabul buyur. Onun örnekliği ile insanlığımızı kemale doğru yürütmede bize yardım et.
Yuvasını yuvalarımıza, insanlığını insanlığımıza örnek kıl.
Onun peşinden gidebilmek için bize yardım et. Rabb'imiz!
Bizi Sünnet ehli olarak yaşat, Sünnet ehli olarak al. Kabul buyur ey Rabb'imiz!
Hadis Okuma Kılavuzu
Mü'min olmak, imanın altı esası olarak bilinen altı temele iman etmeyi gerektirmektedir. Bu altı esastan biri de peygamberlere ve o imanın tabii bir neticesi olarak da Muhammed aleyhisselama iman etmektir. Mü'min olmanın en tabii gereklerinden biri, Muhammed aleyhisselamı Allah'ın Nebi'si olarak bilmek ve kabul etmektir. Başka türlü imandan söz etmek mümkün olmaz.
Muhammed aleyhisselama Allah'ın Nebi'si olarak iman ediyor olmak onun verdiğini almayı, reddettiğini reddetmeyi, kısaca yüzde yüz ona teslim olmayı gerektirir. Ona iman etmek, bir şairin sanatsal yönüne hayran olmaya benzer bir beğeni değildir. Beğenmekle tam teslimiyet arasında hangi farklar varsa o farklar Peygamber'e iman etmekle Peygamber'i beğenmek arasında da vardır.
Peygamber aleyhisselam efendimizin bize bakan iki yönü vardır. Biri Kur'an'dır ki Kur'an zaten imanın gereklerinden biri olarak yaygın bir şekilde insanların iman nesnesi olarak bilinmektedir. Elbette Kur'an'a imandan söz ederken onu bir mücerret Kur'an'a iman şeklinde anlamıyor, bilakis onu hayat tarzı olarak benimsemeye, "Kur'an'a iman" adı veriyoruz. Peygamber aleyhisselamın bize bakan ikinci yönü ise ona ait bilgilerin bulunduğu hadisleridir.
Peygamber aleyhisselam efendimizden bize intikal eden iki kaynaktan biri olan Kur'an, ebedî bir mucize olarak hiçbir
tahrif görmeden, insan eli değmeden bize ulaşmış, bizden de inşallah kıyamete kadar gelecek bütün nesillere ulaşacaktır. O, bütün iman edenlerin hayat tarzını belirleyen bir kaynak olarak var olacaktır. İnsanların iman edeni veya etmeyeni olması, onun ebedîliğine bir zarar vermeyecektir.
Peygamber aleyhisselam efendimizden bize intikal eden ikinci kaynak olan hadislerin bize ulaşması, Kur'an gibi olmamıştır. Kur'an, tevatür olarak adlandırılan kesin bir itimatla bize ulaşırken hadisler ondan farklı olarak ashabın dilinden, onları dinleyenlerin dillerinden ve o şekilde nesilden nesile aktarılarak bize kadar gelmiştir. Bu süreçte de Kur'an'ın üzerindeki yoğun titizliğin bir benzeri ancak bir asır sonra hadisler için de gösterilmiştir. Bu nedenle de her hadis, hadis olmayabilir. Kitaplarda hadis olarak yazılan ya da vaizlerin kürsülerde hadis olarak okudukları bazı sözlerin aslında hadis olmadığı sonradan ehli tarafından anlaşılmış ve o şekilde kayıt altına alınmıştır. İşte bu nedenle, Kur'an'ın ayetlerinden bir ayet için herhangi bir araştırma gerekmezken hadis olarak yazılıp konuşulan sözler için kesin bir araştırma yapılması gerekmiştir.
Birinci asrn sonundan itibaren Ümmet'in önde gelen uleması, büyük bir gayretle bu araştırmayı yapmış ve asırlar süren yoğun bir çalışma sonucu Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme ait olan sözler kayıt altına alınmıştır. Ona ait olmadığı hâlde kitapların arasına sıkışabilmiş pek çok söz de kırmızı çizgi ile çizilmiş ve ehli tarafından Müslümanlar o sözlere karşı uyarılmıştır.
Bugün Allah'a hamdederek, kullar arasında övünerek şunu söylememiz mümkündür:
Hiçbir peygambere ve hiçbir ümmete nasip olmayan şey bu Ümmete ve Peygamber'ine nasip olmuş, Peygamber aleyhisselamın binlerce sözü söylendiği günün tazeliği ile nesilden nesile aktarılarak kayıt altına alınabilmiştir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadisleri kayıt altına alınırken bu Ümmete mahsus bir sistem de ilk defa ilim dünyasına kazandırılmıştır. Bir söz, son nakledeninden itibaren Peygamber aleyhisselama ulaşıncaya kadar kimin kime söylediği belgelenecek şekilde kayıt altına alınmış, bu sisteme de isnat (hadis senedi) adı verilmiştir. Kimin kimden duyduğu, isimler olarak belirlendikten sonra asırlar süren muhteşem bir çalışmayla da hadisleri birbirlerine nakledenlerin üzerinde biyografi çalışması yapılmıştır. A B'den, B C'den duyduğunu söylediğinde A, B, G arasındaki bağlar ciddi bir inceleme altına alınmıştır. Her birinin ilmî birikimi, aralanndaki buluşma şekli ve süreci incelenmiş, neticede A ile B arasındaki bilgi alışverişinin mümkün olup olmadığı, nerede ve ne zaman olduğuna varıncaya kadar büyük bir inceleme sonuçlandırılmıştır.
Örnek olarak hadislerin toplandığı en önemli kitaplardan biri olan BUHARÎ'nin birinci hadisi üzerinden bu kutlu çalışmayı izlemeye çalışalım.
Buharî'de birinci hadis:
-Bana Humeydî anlattı. Humeydî dedi ki: "Bana Süf-yan anlattı." O da: "Bana Yahya bin Said el-Ensarî anlattı. " O da şöyle dedi: "Bana Muhammed bin İbrahim et-Teymi bildirdi." O ise Alkame bin Vakkas el-Leysi'nin şöyle dediğini söyledi: "Ömer bin Hattab radıyallahu anhın minberde şöyle dediğini işittim:
-Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:
-Ameller niyetlere göredir."
Bu hadisin bize ulaşmasına kadar şu isimlerin geçtiğini görüyoruz:
1- Buharî
- Humeydî
- Süfyan
- Yahya bin Said
- Muhammed bin İbrahim
- Alkame bin Vakkas
- Ömer bin Hattab
Bu yedi isimden sonra da Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gelmektedir.
Birinci isim olan Buharî; 2,3,4,5,6,7. isimlerin her birini inceleyerek iki şeyi garanti ettikten sonra bu hadisi "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi." diye garanti ederek bize naklet-miştir. Birincisi, bu isimlerin her birinin dinî ve ilmî yetenekleridir, ikincisi de bu isimlerden her birinin diğeri ile buluşup ondan ilim almadaki gerçekliliğidir.
Buharî'nin, kendisinden sonra gelen ilim adamları tarafından bu işi yapmada üstün bir yetenek sahibi olduğu defalarca tescil edilince bizim nezdimizde, Buharî'nin kendinden öncekiler için yapmış olduğu araştırma muteber sayılmıştır. Böylece de Buharî'deki binlerce hadis, Peygamber'e ait olduğu güvenilir hadisler olarak önümüze konmuştur. Hadisten önceki isim olan Ömer bin Hattab radıyallahu anh sahabidir. Sahabi için bir araştırma yapılmaz. Çünkü sahabinin sözü muteberdir. Diğer isimler içinse tam bir araştırma yapılmıştır. "Rical Kitabı" adı verilen bu biyografilerin bulunduğu kitaplara müracaat edildiğinde, bu isimlerin her biri için uzun uzun bilgiler yazıldığı görülecektir.
Buharî, hicretin iki yüz elli altıncı yılında vefat ettiğine göre Buharî ile hadisi bize ulaştıran birinci ravi Ömer bin Hattab arasında ortalama iki yüz yirmi yıl vardır. Bu iki yüz yirmi yıl arasında da Ömer'e ulaşıncaya kadar beş isim geçmektedir. Bu isimlerin aradan geçen asırlara, o zamanki kıt imkânlara rağmen araştırılması; kimin nerede kimden ne öğrendiğinin, kimin dinî yaşantısının nasıl olduğunun, kimin zekâsının ne derece olduğunun tespit edilmesi; sonra da ahirette hesabını vermeye razı olarak: "Bu adam iyidir, âlimdir, filanla buluşup ondan bu hadisi öğrenmiş, unutup şaşırmadan da talebesine aktarmıştır.' şeklinde bilgi verilmesi, o bilginin altına imza atılması, ancak Allah Teâlâ'nın yardımıyla yapılabilecek bir iştir. Ve bu beş-on kişi için değil, binlerce isim için yapılmıştır. Ümmeti Muhammed'in hadisler için gösterdiği bu gayret gerçekten muhteşemdir, ümmetler arasında tek olmaya layık bir çalışmadır.
Yapılan bu çalışmaların her biri, bir sonraki nesil tarafından masaya konmuş ve incelenerek üzerinde objektif raporlar hazırlanmıştır. Her hazırlanan raporun kaderi de bir sonraki neslin o raporu yazana rapor yazması şeklinde tecelli etmiştir. Bu çalışmanın hâlâ devam ettiğini söylememizde hiçbir sakınca yoktur. Zira bu, bu Ümmet'in asırlara yayılmış bir başarısıdır. Bu Ümmet, Peygamber'inin ağzından çıkan bir kelimeyi bile tarihe gömmeye razı olmamıştır. Hatta hiçbir kelimesinin ihtimalle yaşamasına da izin vermemiştir.
Bu muhteşem çalışmanın en bariz özelliklerinden biri de bu konunun yani Peygamber aleyhisselamın sözlerinin kayıt altına alınmasının şahsi görüşlerden, mezhep idraklerinden uzak tutulmasıdır. Doğru bildiğine yüzde yüz teslim olma şeklinde tecelli etmiş olan bu çalışma, bu sayede de Allah'ın yardımına mazhar olmuştur.
Aradan geçen asırlardan sonra, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadisleri hakkında ortaya şöyle bir sonuç çıkmıştır:
On binlerle sınırlandırılmayacak bir hadis külliyatı kitaplara kaydedilmiştir.
Bu külliyat, kendi içinde sınıflandırılmıştır. Hadisin Peygamber aleyhisselama ait olması ihtimalinin yüksekliği veya düşüklüğüne göre hadisler puanlara bölünmüştür. Bir hadisin Peygamber aleyhisselama ait olduğuna dair kanaat çok yüksekse ona SAHİH veya HASEN hadis denmiştir. Eğer yapılan araştırmalar, o hadisin Peygamber aleyhisselama ait olduğu konusunda güven vermiyorsa ona da ZAYIF hadis denmiştir. Eğer birilerinin Peygamber'in ağzından hadis kalıplı bir uydurması yakalanmışsa o da hemen kaydedilmiş ve ona da MEVZU denmiştir. Böylece bütün hadis külliyatı satır satır incelenerek her biri hakkında hükümler verilmiştir.
İki kitap, on asırlık zaman diliminde yaşayan bütün ilim adamlarının söz birliği ile içindeki her sözün Peygamber aleyhisselama ait olduğu konusunda kesinlik kazanmış ve bu konuda oldukça rağbet görmüştür.
Bu iki kitap, Buharî'nin SAHİH'i ve Müslim'in SAHİH'idir. Bu iki kitabın gördüğü ilgi ve ihtimamı hiçbir kitap görmemiştir. Bu kitaplar âdeta Kur'an'dan sonraki iki temel eser gibi karşılanmıştır. Ancak bu iki kitap, sahih hadislerin toplandığı tek kaynak değildir. Bu iki kitabın özelliği, içinde sahih olmayan hadislerin bulunmamasıdır. Diğer kitaplarda da sahih hadisler bulunabilmektedir. Ancak onların arasında sahih olmayan hadislerin de bulunması muhtemel olduğundan, diğer kitaplar ehli olmayanın elinde kesin bir bilgi teminatı sağlamamaktadır.
Bir hadisin SAHİH/HASEN olması, onu okuyan Müslüman'ın önünde itiraz edilemez bir bilginin bulunması anlamına gelmektedir. Acaba denemeyecek bir bilgi olarak sahih/hasen hadisle her konuda uygulama yapılır. Eğer hadisin anlaşılmasında bir sıkıntı varsa -ki bu tabii bir durumdur, zira hadisler
nihayetinde Peygamber aleyhisselamın ilmini ve ona gelen vahyi yansıtmaktadır- o takdirde hadisleri açıklayan HADİS ŞERHİ kitaplarına müracaat edilir. Hemen hemen her hadisin bir şerhi vardır. O şerh de şerh edenin itikadını, ilmî birikimini yansıtmaktadır.
Hadis, hadis ulemasının ZAYIF gördüğü bir hadis ise o hadisle itikat ve muamelat konularında amel edilmez. Çünkü zayıf hadis, yüzde yüz seviyesinde bir katiyet göstermez. Peygamber aleyhisselama izafe edilen bir sözle de "inanmak, muamele yapmak" mümkün değildir. Çünkü inanmak ve muamele yapmak ağır bir sorumluluk gerektirmektedir. Bu tür zayıf hadislerle, ahlaki konularda, zühde ait meselelerde ve bireyselliği geçmeyen fezail konularında amel edilebilir. Bir zayıf hadisin hadis kitaplarında bulunması onu belge olarak göstermeye yeterli değildir. Buharî ve Müslim'in dışında hiçbir kitap, zayıf hadis bulundurmama garantisi taşımaz. Bunun için hadisleri, hadis ehlinin yorumlarıyla aktaran kitaplardan okumak en doğru olanıdır.
MEVZU olduğu tespit edilmiş bir sözün içeriği ne denli güzel olursa olsun o, Peygamber aleyhisselama ait bir söz niteliği taşımaz ve asla onunla dinî bir hüküm çıkarılamaz. Ulema o tür sözlerin mücerret nakledilmesini bile hoş karşılamamıştır.
Hadis okumak, hadis kültürü ile yetişmek bir farktır. Bu fark ise ashabı kiramın üzerindeki farktır. Müslümanlar olarak Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadislerini sadece dinlememiz yeterli değildir. Yegâne sözler olarak algılayıp hayat parolası hâline getirebildiğimiz hadislerin üzerimizdeki bereketi çok daha fazla olacaktır.
Peygamber Sözünün Anlamı
Müslüman olarak şunu bilmek zorundayız:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, kendi adına ve kendi kültürünü yansıtarak konuşmamıştır. O, Allah adına konuşmaya yetkili bir ağızdır. Onun sözlerinin teyidi, Allah Teâlâ tarafından yapılmıştır. Bunun için bir Müslüman, Peygamberimin sözlerine tereddütle yaklaşmaz. Müslüman, hadisi tam bir teslimiyetle karşılamadıkça iman açısından sıkıntının giderilmesi mümkün değildir. Hadisin işimize, menfaatimize uyması veya bizimle ters düşmesi, yaşadığımız çağa uzak kalması gibi gerekçeler bizim hadise karşı bakışımızı değiştirmemelidir. Yeter ki okuduğumuz veya duyduğumuz sözün ona aitliği konusunda bir tereddüt bulunmasın.
a-Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz sözlerinde kimseyi kayırmamış, kimseyi kollamamıştır. O, tam bir adaletle konuşmuş ve hükmetmiştir. Ne Arapları kollamış ne de Arap olmayanları ezmiştir. O, bütün insanlığın Nebi'sidir. Ondan adaletten başkası beklenemez. Eğer bir söz ona aitse, o sözde aidiyet tereddüdü bulunmuyorsa mesele yoktur; ırkımız ne olursa olsun o bizim içindir. Cinsiyetimizin farklılığı da bir sorun değildir. Kadınımızla, erkeğimizle hepimiz onun Ümmet 'iyiz; hepimiz onun izinden gitmeye mecburuz. Kadınlar veya erkekler, onun sözleri arasında kendilerini ezdiğini düşündükleri bir söz görebiliyorlarsa bu, onun "emin" olma vasfına itiraz demektir ki böyle yapılırsa iman açısından riskli bir söz sarf edilmiş olur. Maazallah bu, imanla bir arada duramaz. O; emindir, adildir. Sözleri de onun emanetini ve adaletini yansıtır. Yeter ki bir sözün ona ait olduğu kati olsun.
- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, hiçbir kesimi kayırma gibi bir siyaset gütmemiştir. Mesela kadınları özellikle korumamıştır. Büyük bir itilmişlik yaşayan kadınları hak ettikleri yere oturtmuştur. Bu durum onun, kadınları özellikle kendine çekmesi veya kadınların gönüllerini çelmesi gibi anlaşılamaz. Zaten kadınlar onu hak ediyorlardı, Resûlullah da hak ettiklerini onlara verdi. Ne kadınlar şımarmalıdır ne de erkekler endişelenmelidir. Hadisi şerifler böyle anlaşılmalıdır. Bunun ötesindeki abartılar hatadır. "Sanki kadınları özellikle kayırmış, kadınları kadınlardan daha fazla düşünmüş." şeklindeki ifadeler, uygun olmayan ifadelerdir. O sadece Allah Teâlâ'nın söylemesini emrettiğini söylemiştir. Allah Teâlâ da bütün kullarını -kadını ile erkeği ile- kul olarak görmektedir. Eğer anneyi babadan bir puan öne geçirdi ise veya üç kız çocuğu büyütene büyük ecirler vadettiyse Allah Teâlâ böyle istediği içindir bu.
- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, kelimenin tam anlamı ile dengeli idi. Dünya ile ahiret arasında, ibadetle şehvetler arasında, mescitle sokak arasında, kadınla erkek arasında tam bir denge kurdu. Allah'ın hakkını bir hak, ailesinin hakkını ayrı bir hak, bedeninin hakkını da başka bir hak olarak gördü. Bu haklardan her biri onun programında tam yerini aldı. Bir haktan diğeri adına kırpmadı. Bu dengesi sayesinde de kâmil bir örnek oldu. Onun için ona ait bir hadiste ne kadın ne de erkek, kendisine haksızlık yapılabileceğini düşünebilir. Nefislerin ihtirasları, onun sözlerinden birini kabullenmeye engel oluşturabilir. Küfür ehli, onun bir hadisini yersiz ve uygunsuz bulabilir. Ama iyi düşünüldüğünde, aklıselim devrede olduğunda en güzelini ve en uygununu Peygamber'imizin söylediği itiraf edilir.
Her mü'min Allah'ın örnek olarak sunduğu Peygamber'ine ittiba ederken, onun Sünnet'ini kılavuz edinirken ve bir hadis okuyup düşünürken bu dengenin üzerinde olduğuna mutmain olur.
Peygamber aleyhisselamın hadisleri, ek bilgi niteliğinde değildir. Evet, hadislerin bir bölümü Kur'an'ın açıklamaları şeklinde söylenmiştir. Ama bunların yanında hadislerden kaynaklanan onlarca dinî hüküm de vardır. Yani hadisler de Kur'an ayetleri gibi ibadet, muamelat, siyaset ortaya koymuştur. Bunun için hadisleri ikinci derecedeki kaynağımız olarak görürken bu, onun sıralama itibarı ile Kur'an'dan sonra ikinci olması anlamına gelmektedir. Yoksa bu durum onun ikinci sınıf olması anlamında değildir. Hadisleri bu gözle görmenin imanımızla ciddi bağlantısı olduğu unutulmamalıdır.
Hadislerin Türkçeye veya başka bir dile aktarılması esnasında şöyle bir gerçekle karşılaşabiliriz:
Hadislerin kullandığı dil; Arapçanın en fasih, en olgun dilidir. Arapça, bir kültürü yansıttığına göre Türkçe veya başka bir dille konuşanların Arapçaya ait bir espriyi, ünlem ifadesini anlayamamaları normal karşılanmalıdır. Bu tercüme ne denli iyi olursa olsun, başka bir dile aktarılamayabilir de.
Bir de hadislerin tercümesi esnasında tercüme yapanın Arapçayı veya Türkçeyi iyi bilmesi yeterli değildir. Her iki dile aynı anda vâkıf olmayanın yaptığı tercümede bir anlam | eksikliği ortaya çıkabilmektedir. Bazı hadislerde geçen hadis ilmine ait kavramların başka bir dile aktarılmasındaki zorluk veya sakıncayı göz önünde bulundurmamız gerekir.
Elinizdeki İnciler
Bu kitaptaki hadisler birinci dereceden kadını, ikinci dereceden de erkeği ilgilendiren konular içeren hadislerden seçilmiştir. Her bir hadisin sahih olmasına, zayıf olanlarının da zayıfların] kullanılabileceği alanlarda olmasına özellikle dikkat edilmiştir. Hadisin tercümesinin sonunda en muteber kaynak gösterilmiş-J tir. Buharî ve Müslim'den yapılan alıntılardan sonra ikinci bir] kaynak gösterilmemesine dikkat edilmiştir. Diğer kitaplardan] yapılan alıntılarda ise iki veya üç kaynak gösterilmiştir.
Hadislerin anlaşılabilmesi için yapılan açıklamalar, ilmî seviyeden uzak tutulmuştur. Bol kaynak gösterilen, ulemadan nakil] üstüne nakil yapılan açıklamalar yerine sözlük ihtiyacı olmadan | bir şeylerin anlaşılabildiği bir seviye tutturulmaya çalışılmıştır.
Bu eserin imani kimliğimize katkıda bulunmasını umuyor, Allah Teâlâ'dan rızası doğrultusunda amellere bizi muvaffak kılmasını niyaz ediyorum.
Nureddin YILDIZ
Bayrampaşa-2011