Kitap İbn Receb Tefsiri, Termo Deri Ciltli
Yazar İmam İbni Recep el-Hanbeli
Yayınevi Beka Yayınları
Tercüme İshak Doğan
Kağıt Cilt Şamua kağıt, 4 Cilt takım, Lüks Termo Deri Cilt
Sayfa Ebat 2.022 sayfa , 16,5x24 cm.
Beka Yayınları İmam İbni Recep el-Hanbeli İbn Receb Tefsiri kitabını incelemektesiniz.
4 Termo Deri Cilt İbn Receb Tefsiri kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
RAVÂİUT TEFSİR
Tam ismi Ravâiut Tefsir el-Câmiu li Tefsiri'l-İmam Ibn Receb el-Hanbelî' olan bu eser, Hanbelî fakihi, hadis ilminde zamanının otoritesi ve aynı zamanda müfessir olan İmam İbn Receb el-Hanbelî'nin çeşitli konulardaki gerek basılı gerekse elyazması elliye yakın kitabındaki tefsirle ilgili açıklamalarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Büyük bir titizlikle derlenen bu eserde ilgili âyetlerin tefsirinde geçen hadislerin tahrici de yapılmıştır.
Geneli itibariyle Ahkamü'l Kuran tefsiri görünümünde olan bu eserde İbn Receb el-Hanbelî, sözü fazla uzatmadan tefsirini yaptığı âyetlere selef-i salihinin çizgisini takip ederek yorumlar getirmiş, tefsiri boyunca çoğunlukla Kur'an, sahih sünnet, sahabe, tabiîn ve önde gelen imamların sözlerini esas almıştır. Bunun haricinde âyetlerde geçen kimi kelimelerin lugavî birtakım açıklamalarını da yapmıştır.
Söz konusu eserden okuyucunun daha fazla istifade edebilmesi ve baştan sona bir Kur'ân meali ile hemhal olabilmesi adına İbn Receb el Hanbelî nin tefsirini yapmadığı diğer bütün sure ve âyetlerin arapça metinleriyle birlikte kısa açıklamalı meallerine de tarafımızdan yer verilmiş, ayrıca sureler hakkında tanıtıcı bazı temel bilgiler eklenmiştir. Eserin tamamında âyetlerin mealleri ve onların kısa açıklamaları yapılırken M. Beşir Eryarsoy'un Kur'ân-ı Kerim'in Kısa Açıklamalı Türkçe Meali isimli çalışması esas alınmıştır.
İbn Receb el-Hanbelî âbid ve zâhid kişiliği, dirayetli bir fakih olmasının yanı sıra hadislere, sahâbe ve selefin menkıbelerine vâkıf olmasıyla da öne çıkmıştır. Ravaiut Tefsir onun keskin zekâsını, kuvvetli muhakemesini, fıkhî ve mezhebi meselelere olan vukufunu açıkça göstermektedir.
Dr. Öğr. Üyesi Ercan ŞEN
Editör
ÖNSÖZ
Hamd, Yüce Allah'adır; O'na hamd eder, O'ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden Yüce Allah'a sığınırız. Yüce Allah'ın hidayete ulaştırdığını saptıracak ve O'nun saptırdığını da hidayete ulaştıracak yoktur. Allah'tan başka ilah olmadığına, O'nun tek ve ortağı bulunmadığına, Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) O'nun kulu ve rasûlü olduğuna şehadet ederim.
"Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun. Ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün."[1]
"Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da zevcesini var eden her ikisinden de birçok erkek ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir."[2]
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve dosdoğru söz söyleyin. Allah da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin. Günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur."[3]
Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah Teâlâ'nın kelâmı, en güzel yol Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) yoludur. Amellerin en kötüleri, sonradan ortaya atılanlardır. Her sonradan ortaya atılan amel, bid'at ve her bid'at dalâlettir. Her dalâlet de, cehennemdedir.
Allah'ım! İbrahim ve âline salât ve selâm ettiğin gibi Muhammed'e ve onun ehl-i beytine, hanımlarına ve zürriyetine salât ve selâm eyle. Sen, ham-de layık olansın. Allah'ım! İbrahim ve âline hayır ve bereket verdiğin gibi Muhammed'e, onun ehl-i beytine, hanımlarına ve zürriyetine de hayır ve bereket ver. Sen, hamde layık olansın.
Zihinleri meşgul eden, kendisi için vakit harcanan, yolunda malın harcandığı en üstün şey, kuşkusuz aziz ve yüce olan Allah'ın Kitabı'dır. "Önünden de arkasından da bâtıl ona erişemez. O, hikmet sahibi, çok övülen Allah'tan indirilmiştir."[4] O, Allah'ın Kitabı'dır. Kur'an'da bizden önceki ve bizden sonraki ümmetlerin haberleri, aramızdaki davaların hükmü vardır. O Kur'an'ın tamamı önemli, kulluğa yarayışlıdır. Kesinlikle içinde lüzumsuz, anlamsız ve maksatsız bir söz yoktur. Kim onu akılsızlığından, kafasızlığından dolayı terk ederse Allah onun belini kırar, öyle dünya yükleri verir ki işi biter, âhirette de hesap onu yere yıkar. Kim hidayeti başka yerde ararsa Allah onu saptırır, yoldan çıkarır. Kur'ân, Allah'ın sapasağlam kurtarıcı ipidir. O, insan için gerekli mânâ derinliklerine sahip bir zikir kitabıdır. O, tam hedefe götüren dosdoğru yoldur. O, kendisine uyulduğunda arzuların sapmadığı, o konuşulduğunda ve onunla konuşulduğunda dillerin yalan şeyler söylemediği, âlimlerin doymadığı, çok okumakla eskimeyen, cazibesini yitirmeyen, okuma hevesi geçmeyen, harikulâdeliği ve şaşırtıcı gerçekleri tükenmeyen bir Kitaptır.
Aziz ve yüce olan Allah, onu okuyan ve onunla amel eden kimseyi dünyada saptırmayacağını ve onu âhirette zorlukla karşılaştırmayacağını vaad etmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Benden size bir hidâyet geldiğinde kim benim hidâyetime uyarsa o hem sapıtmaz hem bedbaht olmaz. Kim de Zikrimden yüz çevirirse gerçekten onun için dar bir geçim söz konusu olur ve onu Kıyâmet gününde kör olarak haşrederiz. Der ki: Rabbim, beni niçin kör haşrettin? Hâlbuki ben görüyordum. Buyurur ki: Böyledir. Çünkü sana âyetlerimiz geldiğinde onları unuttun. Bugün de sen böylece unutulursun."[5]
Kuşkusuz aziz ve Yüce olan Allah'ın Kitabı'm okumakla kastedilen, sadece onu okumak değildir; bilakis bu husus daha büyük bir amaç içerir: Kur'an'ı anlamak ve onun âyetleri üzerinde düşünmek... Çünkü Kur'ân, müminin kalesidir. Onunla korunur ve onunla mutlu olur; onunla dinini ve dünyasını ihyâ eder.
Allah Teâlâ şöyle buyurur: "(Bu) âyetlerini düşünsünler, tam akü sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz hayır ve bereketi bol bir kitaptır."[6]
İmam İbn Receb el-Hanbelî'nin -Allah ona rahmet etsin- kitaplarına yönelişim ve onlara ilgim, onun Kur'an-ı Kerim'in tefsirinin güzelliklerine vakıf olması ve pek çok ayete eşsiz güzellikte yorum getirmesinin sonucu idi. Çoğu zaman bir kenara çekilir, âyetler üzerinde düşünür, tedebbür eder, dersler çıkarırdım.
Çoğu zaman İmam İbn Receb el-Hanbelî'nin, Kur'ân tefsirinde olması gereken şekilde sözü uzatmaması dikkatimi çekerdi. O (rh), âyetler hakkında sözü uzatabilirdi. Çünkü geniş bir ilme sahipti; tefsir ve diğer ilimlerde birçok farklı yönelişin farkındaydı. Ancak o, selef-i salihinin durduğu yerde durmuş, Kur'an'ı tefsirde sadece Kur'ân, sahih sünnet; sahabe, tabiîn ve önde gelen imamların sözleri ile yetinmişti. Bunların dışında zorlayıcı olmayan ve insanları manadan uzaklaştırmayan lugavî bir takım açıklamalar da yapmıştı.
İşte Allah'ın yüce Kitab'ının tef şirindeki en doğru metod budur. Tefsirde en sahih metod, Kur'an'ın Kur'ân ile tefsiridir. Herhangi bir yerde mücmel (kapalı) olarak ifade edilen bir âyet, başka bir yerde açıklanmış, kısaca bahsedilen bir husus diğer bir yerde uzunca anlatılmıştır.
Bu yeterli olmadığında, başvurulması gereken sünnettir. Çünkü sünnet, Kur'an'ın şerhi ve açıklamasıdır. Hatta İmam Şafiî (rh) şöyle der: "Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) verdiği tüm hükümler, Kur'an'dan anladıklarıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Muhakkak Biz sana Kitabı Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmetmen için hak olarak indirdik. Hainlerin bir savunucusu olma!"[7] "Apaçık mucizelerle ve kitaplarla gönderildiler. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'an'ı indirdik"[8] "Biz sana bu Kitabı ancak hakkında anlaşmazlığa düştükleri şeyleri kendilerine açıkça anlatman için ve iman edecek bir kavme bir hidayet ve bir rahmet olmak üzere indirdik."[9] Bunun için Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Dikkat edin, bana Kur'ân ile birlikte bir şey daha -yani sünnet- verilmiştir."
Gerekli açıklamayı Kur'an'da ya da sünnette bulamadığımızda, sahabe sözlerine müracaat ederiz. Çünkü özellikle dört halife ve önde gelen imamlar
Abdullah b. Mesud, ilim denizi Abdullah b. Abbas (Allah onların hepsinden razı olsun) gibi çoğu sahabe Kur'an'ın nüzûlüne şahit olduklarından, o dönemi yaşadıklarından, tam bir anlayış, sahih ilim ve salih amele sahip olduklarından dolayı bu konuda daha bilgilidir.
Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem), "Benden bir âyet bile olsa insanlara ulaştırın. İsrailoğullarınm ibretli kıssalarından da haber vermenizde bir sakınca yoktur. Kim bile bile bana yalan isnad ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın" hadisi gereğince o ikisinden ya da diğer sahabeden ehl-i kitabın sözlerinden rivayetlerde bulunulmaya izin verilmiştir. İsrailî rivayetler, itikadı konularda kullanılmaz, sadece çeşitli konularda şahit olarak zikredilir. Bu rivayetler üç bölüme ayrılır:
- Elimizdeki kaynaklardan doğruluğunu bildiğimiz rivayetler. Bunlar sahihtir.
- Sahip olduğumuz kaynaklardan yalan olduğunu bildiğimiz rivayetler.
- Hakkında yorum yapılmayan, ne ilk tür ve ne de ikinci türün kapsamına girmeyenler. Biz bu rivayetlere ne inanır ve ne de onları yalanlarız. İfade edildiği üzere onları aktarmak caizdir. Bunların çoğunun dinî bir konuda herhangi bir faydası yoktur.
Bir âyet hakkında gerekli açıklama Kur'an'ın başka bir yerinde veya sünnette ya da sahabe sözlerinde bulunmadığında, imamların çoğu, Mücahid gibi tabiînden olan kimselerin sözlerine müracaat etmiştir. Mücahid, Said bin Cü-beyr, İbn Abbas'ın âzâdlısı İkrime, Atâ bin Ebu Rebah, Hasan-ı Basrî, Mesrûk bin el-Ecda', Said bin Müseyyeb, Ebu'l-Âliye, Rebi' bin Enes, Katâde, Dahhâk bin Müzâhim gibi tabiînden ve onlardan sonraki gelenlerden birçoğu tefsir ilminin önde gelenlerindendir.
Tabiînden olan bu kimseler bir konuda görüş birliğine vardığında, onun delil oluşundan şüphe edilmez. Eğer ihtilaf ederlerse, birinin sözü diğer birine karşı delil olarak kullanılmaz. Kendilerinden sonra gelenlere delil olmaz. Bu konuda Kur'ân diline, sünnete, Arap diline ya da sahabe sözlerine müracaat edilir.
Kur'an'ı sadece kişisel görüşle tefsir etmeye gelince, bu haramdır. Çünkü kişiyi, bilmediği bir alana sürükler, emrolunmadığı bir yolu izlemesine neden olur. Mana itibariyle doğruya isabet etse dahi hata etmiştir. Çünkü konuya, izlemesi gereken yoldan ulaşmamıştır. Tıpkı bilgisiz olduğu halde insanlar arasında hükmeden kimse gibi. Bu kimse, vermiş olduğu hüküm doğru olsa bile cehennemdedir. Ancak onun cezasının, bilerek yapan kimseden daha hafif olması umulur. Allah en doğrusunu bilir.
Aziz ve yüce olan Allah, iftira atanları bu nedenle yalancı olarak isimlendirmiştir: "Onların (iftiracıların) da buna dair dört şahit getirmeli değil iniydiler? Şahitleri getiremediklerine göre onlar Allah katında yalancıların ta kendileridir."[10] İftira atan kimse, velev ki iftira atmış olduğu kimse zina etmiş bile olsa yalancıdır. Çünkü o, haber vermesi helâl olmayan bir şeyi bildirmiştir. Bildiği bir şeyi haber vermiş bile olsa, kendisini ilgilendirmeyen bir konuyu üstlenmiştir. Allah en doğrusunu bilir.
Bunun için seleften bir topluluk, bilgileri olmayan bir konuda tefsir yapmaktan kaçınmışlardır. Ebu Bekir es-Sıddîk (radiyallahu anh): "Şayet Allah'ın Kitabı'nda bilmediğim bir konuda konuşacak olursam, hangi yer beni taşır ve hangi gök beni barındırır?!" demiştir.
Enes anlaüyor: "Ömer bin Hattab'ın (radiyallahu anh) yanındaydık. Gömleğinde dört yama vardı. "Meyveler ve otlaklar..."[11] âyetini okudu. Ardından âyette geçen Arapça kelimeyi sordu: "Ebben nedir?" Sonra: "Bu, sorumlu olmadığımız bir şeye kendimizi zorlamak ve yükümlü tutmaktır. Onu bilmesen ne olur?" dedi. Bunun benzeri, Ebu Bekir es-Sıddık'tan da rivayet edilmiştir.
Bu rivayet, Ömer'in (radiyallahu anh) sadece 'Ebben' kelimesinin anlamını bilmek istediğini ortaya koyar. Kelimenin, toprakta biten bir şey olduğu açıkür. Nitekim Allah şöyle buyurur: "...bağlar, sebzeler, zeytin ve hurma ağaçları, iri ve sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar bitirdik."[12]
İbn Ebu Müleyke anlatıyor: Bir adam, İbn Abbas'a, "O her şeyi gökten yere tedbir eder. Sonra miktarı sizin saymanıza göre bin yıl olan bir günde O'na yükselir."[13] âyetini sordu. İbn Abbas ona: "Peki, "Melekler de Ruh (Cebrail) da oraya miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselir."[14] âyeti hakkında ne dersin?" dedi. Adam: "Ben, bana anlatman için sana sordum" deyince, İbn Abbas şöyle dedi: "Bunlar, Allah'ın Kitabı'nda zikrettiği iki gündür. O iki günün ne olduğunu ancak O bilir." Böylelikle İbn Abbas, Allah'ın Kitabı hakkında bilmediği bir şey söylemeyi uygun görmedi.
Ubeydullah bin Ömer şöyle der: "Medine'nin fakîhlerine yetiştim. Aralarında Salim bin Abdullah, Kasım bin Muhammed, Said bin Müseyyeb ve
Nafi'nin de bulunduğu bu kimseler, tefsir konusunda konuşmayı büyük bir iş kabul ederlerdi."
Muhammed bin Şîrîn der ki: "Abîde es-Selmanî'ye Kur'an'dan bir âyetin tefsirini sormuştum. Bana şöyle dedi: "Kur'ân âyetlerinin hangi hususlarda indiğini bilenler gittiler. Öyleyse Allah'tan kork ve doğrudan ayrılma!"
Mesrûk, "Tefsir yapmaktan sakının. Çünkü tefsir, Allah'tan rivayet etmektir" der.
Selefin önde gelenlerinden nakledilen bu ve benzeri sözler, onların bilgileri olmadıkları konularda tefsir yapmaktan kaçındıklarını gösterir. Dil ve din açısından bu konuda bilgisi olup konuşan kimseye gelince, bunda bir sakınca yoktur. Bunun için onlardan ve diğerlerinden tefsirle ilgili rivayetlerde bulunulmuştur. Onlar, bildikleri konularda konuşmuşlar, bilmedikleri konularda susmuşlardır. Herkesin yapması gereken de budur. Kişinin bilmediği konuda susması gerektiği gibi, bildiği konuda kendisine bir şey sorulduğunda da söylemesi gerekir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Hani bir zamanlar Allah kendilerine kitap verilenlerden: Onu muhakkak insanlara açıklayıp anlatacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz diye söz almıştı."[15]
İbn Abbas (radiyallahu anh) şöyle der: "Tefsir dört kısımdır: Arabın kendi dili sayesinde anladığı tefsir, hiç kimsenin bilmemekte mazur olmadığı tefsir, âlimlerin bildikleri tefsir ve Allah Teâlâ'dan başka kimsenin bilmediği tefsir." Allah en doğrusunu bilir.[16]
* * *
Böylece, bazı seçkin kimselerin Şeyhu'l-İslam İbn Teymiyye ve talebesi İbn Kayyim el-Cevziyye'nin eserlerinden tefsirle ilgili açıklamaları bir araya getirmelerini örnek alarak, ben de İmam İbn Receb el-Hanbelî'nin çeşitli kitaplarındaki tefsirle ilgili açıklamaları bir araya getirmek istedim.
İmam İbn Receb'in elliye yakın kitabındaki tefsirle ilgili konuları bir araya getirmeye başladım. Bu eserlerden kimisi 'Fethu'l-Bârî' gibi ciltli bir eser iken, kimisi de küçük bir risaledir. Kimileri de, bildiğim kadarıyla elyazması olup henüz basılmamıştır.
Onun kitaplarının sadece basılı nüshaları ile yerinmedim. -Allah'ın yardımıyla- bu kitaplardan bazılarının elyazmalarına da ulaştım. Tefsir için seçmiş olduğum bir konuyu, bu kitaplardan da inceleme ve tashih imkânı buldum.
İmam İbn Receb'in kitaplarından sadece tefsirle ilgili konuları seçmek istedim. İmam, tefsirine kalkışmadan herhangi bir hüküm ya da mana için bir âyeti delil veya şahit olarak gösterdiğinde, bunu çalışmama almadım. Esere, onun açıkladığı âyetleri dâhil ettim. Bunu kastetmiş olsun veya olmasın, bir âyetle ilgili açıklamalarının olduğu bölümlere eserde yer verdim.
İmam İbn Receb, eserlerinde konudan konuya geçen bir âlimdir. Bir âyetin tefsirini yaparken, bazen o âyetle ilgili hükümlere geçip uzun açıklamalarda bulunmuştur. Çoğu zaman bu açıklamalar, tefsirde önemli bir yer tutmaktadır. Belki de, tefsir ancak bu ayrıntılı açıklamalarla tam hâlini almaktadır. Ben, bu çalışmada İmam İbn Receb'in 'Tefsir-u Sûreti'n-Nasr' adlı risalesinde ifade ettiği tarza uygun olmadıkça bu bölümleri almadım. Çoğu zaman okuyucu için de son derece faydalı olan, "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafûrdur, Rahimdir."[17] âyetinin tefsirinde sevgi konusundan bahsetmesi gibi bölümleri aktardım.
Bu konuları düzenlerken bir zorlukla karşılaştım. O da, İmam İbn Receb'in -Allah ona rahmet etsin- çoğu zaman bir âyeti başka bir yerde de açıklaması oldu. Bu açıklamayı nereye koyacağım konusunda tereddüt yaşadım. Bir süre düşünme, inceleme ve istişarede bulunmanın ardından, bu konuyu tek bir bölüme koymayı uygun gördüm.
Kitaptaki hadisleri ve sözlerin tahricini yaptım, gerekli yerlerde sözü fazla uzatmadan ve çok fazla kısaltma yapmaksızın yorumda bulundum.
Bu çalışmaya, faydalanmak isteyenler için fihrist hazırladım. Bu fihristte ilgili ayetler ve konu başlıkları yer almaktadır. Ardından kitaba, 'Ravâiu 1-Tefsîr el-Câmiu li Tefsiri'l İmam İbn Receb el-Hanbelî' adını verdim. Ayrıca bilinmesi gerekir ki, araştırma ve incelemelerin ardından imamın kimi eserlerinde tefsirle ilgili herhangi bir konu bulamadık.
Âl-i İmran 3/102.
Nisa 4/1.
Ahzab 33/70-71.
[4]Fussilet 41/42.
[5]Tâ-hâ 20/123-126.
[6]Sâd 38/29.
[7]Nisa 4/105.
[8]Nahl 16/44.
[9]Nahl 16/64.
[10]Nûr 24/13.
[11]Abese 80/31.
[12]Abese 80/27-31.
[13]Secde 32/5.
[14]Meâric 70/4.
[15]Âl-i İmran 3/187.
[16]Bu bölümü, Şeyhu'l-îslam Ibn Teymiyye'nin Mecmûu'l-Fetâvâ (13/363-375) adlı eserinden kısaltarak aldım. Hafız İbn Kesîr, birtakım ilavelerle bu bölümü Tefsir'inin mukaddimesinde (1/111-125) nakletmişür.
[17] Âl-i İmran 3/31.