Kitap İhyau Ulumid Din
Yazar İmam-ı Gazali
Yayınevi Çelik Yayınevi
Tercüme Mehmet A. Müftüoğlu
Düzenleyen Ali Fikri Yavuz
Kağıt Cilt Ivory Kağıt, Özel Kutulu, Kalın Ciltli
Sayfa Ebat 4056 sayfa, 17x24 cm Büyük Boy
Yayın Yılı 2021
4 Cilt Çelik Yayınevi İhya u Ulumid Din Tercümesi kitabını incelemektesiniz.
İmamı Gazali İhya u Ulumiddin kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
TAKDİM
İmam Gazali Hazretlerinin, "İhyai Ulum" adlı bu ünlü eseri, Çile Yayınevi tarafından da hazırlatılarak dört cild halinde (1980) yılında yayımlanmıştı. Oku yuculara arzedilişinden sonra, gelen teklif ve temenniler üzerine, bu eserin çeşidi yönlerden ıslâh edilerek daha mükemmel bir şekilde basımının yapılması yayınevince uygun görüldü. Eser üzerinde gereken çalışmanın yapılması da bana teklif edildi.
Böyle bir kitabın birkaç yönden faydalı olacağını düşünerek bu teklifi kabullendim ve uzun bir zaman içinde bu dört ciltten ibaret hacimli eseri baştan sonuna kadar okudum. Böylece, gücümün yettiği kadar bir gayretle düzeltmeler yaparak ıslahına çalıştım Şu bir gerçek ki, bir eseri tercüme etmekle, tercüme edilmiş bir eser üzerinde tasarrufta bulunmak arasında çok fark vardır. Şöyle ki: Her yazar, kendi kavrayış ve ifade tarzına göre bir tercüme yapar ve buna göre de tercümedeki başarısı değer kazanır. Fakat böyle tercüme bir eser üzerinde, aynı dille düzeltmeler yapmak zordur ve başarı nispeti de daha azdır. Bununla beraber, mümkün olanı yaptım.
Okuyucuların tenkid ve ikazlarını beklerken, kusurlarımın bağışlanmasını ve bu eserden yararlanma imkânını bahşetmesini yüce Allahdan niyaz ederim.
A.Fikri Yavuz
MÜHİM BİR AÇIKLAMA
İmamı Gazâli, insanlık tarihinde nev'i şahsına münhasır büyük bir İslam mütefekkiridir. Bu zatın en mühim eseri de hiç şüphesiz ki İHYAU ULÛMİ'D DÎN dir. Çünkü İslam tarihinde, ne şarkta ne de garpta bu mevzuda böyle bir eser yazılmamıştır.
Eserin ehemmiyetine binâen daha önce neşredilmiş bulunan nüsha, İstanbul Eski Müftüsü Muhterem A. Fikri Yavuz Hocamız tarafından uzun bir çalışma ile başından sonuna kadar, Arapça aslına sadık kalınarak, tekrar kelime kelime tedkik ve tashih edilmiş ve eser, mükemmel hâle getirilmiştir. Bu çalışma Yayınevimiz tarafından da yeniden dizdirilip basılarak muhterem okuyucularımızın istifadesine sunulmuştur.
GAZÂLÎ KİMDİR?
Kitabın değerli yazarı Gazâlî hazretleri hakkında İslâm Aleminin büyük yazarlarından Hindistanlı Ebul-Hasan En Nedvî'nin kaleminden çıkma şu kısa bilgiyi arz edelim:
O, Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ahmed Ettûsîdir. Ebu-Hâmid El Gazâlî hazretleri, Tûs [Meşhed] şehrinin Taberan Köyünde Hicri (450) de doğmuştur. Babası, salih ve fakir bir kimseydi. Elinin emeğiyle geçinirdi. Âlimlerin meclisine gider, Onlarla oturur, sohbetlerini dinler, hizmetlerinde bulunurdu. Kazancından onlara imkân nisbetinde harcardı. Sözlerini dinlediğinde hüngür hüngür ağlardı. Cenab-ı Hak'tan kendisine fâkih bir evlad ihsan etmesini dilerdi. Vaaz meclislerine gittiğinde orada da ağlar, Allahdan vaiz olacak bir evlât ihsan etmesini dilerdi. Her iki dileğini de kabul buyuran Cenab-ı Hak ona Muhammed El Gazali gibi bir fâkih ve Ahmed El Gazali gibi bir vaiz ihsan etti.
Baba vefat edeceği zaman, küçük Muhammed ile Ahmed'i okutmak üzere salih bir dostuna teslim etti, tavsiyeleri hakkıyla yerine getirildi. Fakat mirasları bittiğinde bir medreseye devam etmelerini söyledi. Böylece Gazâliler ilmî bir yolculuğa başladılar. Muhammed Gazâlî sırasıyla şu hocalardan ders aldı:
- Ahmet b. Muhammed Er-Razkanî.
- İmam Ebu-Nasr el-İsmailî.
- Ayrıca Nisaburda İmamul-Harameynin yanında Mezhep, Hilafiyât, Cedel ve Usul okudu ve en yüksek ilmî payeye erişti.
Dört yüz talebe arasında Üstadının birinci asistanı olan Gazâlî, aynı zamanda onun vekili idi. Hicrî 478de İmamul-Haremeyn vefat edince, Gazâlî 28 yaşında idi. Vezir Nizamul Mülk ile görüşmek üzere huzurlarına çıktı. O zaman âlimlerin ilmi konularında toplantı yeri olan vezirin meclisinde genç Gazâlî büyük alimlerle mücadeleye tutuştu, hasımlarını mağlup edip üstünlüğünü isbat etti. Âlimler onun üstünlüğünü kabul ettiler. Bu durum, vezirin hoşuna gitti ve onun Bağdaddaki "Nizamiye" medresesinin baş müderrisliğine (rektörlüğüne) tayinine sebeb oldu. 34 yaşındaki Gazâlî 484de Bağdada gidip vazifeye başladı. Böyle bir vazife bu yaşta Gazâlîden başka hiç kimseye nasip olmamıştır.
Muasırı Abdul-Gâfir el-Fârisî der ki:
"Bağdâdda Gazali öyle bir raddeye geldi kî şöhreti, büyüklerin, emirlerin ve hilafet dairesinin şöhretini aştı. Derslerinde 400 kişi hazır bulunuyordu."
Abbasî halifesi El-Müstâzhir, Gazâlî'yi son derece takdir ederdi. Onun isteği üzerine Gazâlî, Batınîleri reddeden kitabını yazıp halifeye atfen kitabında "El-Müstâzhirî" adını verdi.
Ünlü Gazali bir âlimin varabileceği bütün mertebe ve makamlara ulaştığı bir devrede, yapılması güç bir iş yaptı. Baş müderrisliği şöhreti, mertebeyi, malı, mülkü ve aile fertlerini bırakarak biricik söz sahibi olduğu ilim devletinden elini-eteğini çekerek fakir ve gariplerin hayatını yaşamak için sahralara daldı. Böylece ilim ve akide tarihinde emsaline ender rastlanan bir şahsiyet teşekkül etti.
Bağdaddan saadet ve yakini bulmak için çıktı. Hedefine ulaşıp tekrar saadetli bir mümin olarak evine döndü.
Bu hareketini Gazali şöyle özetliyor:
"Bu manevî seyahat on sene sürdü. Bu yalnızlıklar âleminde sayılamıyacak kadar çok keşiflere mazhar oldum. Hatırımda kalan ve faideli olanı şudur:
Hakiki sofiler Allah yolunda giden biricik insanlardır.
Onların siyreti (hal ve gidişatı) en güzel siyrettir. Yolları Kuran ve sünnet olduğu için en doğru yoldur. Ahlâkları Muhammedi olduğu için en temiz ahlâktır. Eğer akıllıların bütün aklı, hakimlerin bütün hikmeti bir araya gelse ve şeriatın esrarına vakıf olan zatların da ilimleri buna eklense, onların ahlâkından zerreyi değiştirip daha güzelini getiremezler! Buna imkân bulamazlar. Zira onların zahir, batın bütün hareketleri Nübüvvet penceresinden alınmıştır. Çünkü yeryüzünde ışık veren tek kaynak. Nübüvvet penceresidir.
GAZÂLÎ İÇTİMAİ BİR ISLAHATÇI [MÜCEDDİD] DİR.
Gazali hazretleri iki yönden tecdide girişmiştir:
- Felsefeyi tenkid etmek,
- Kelâm ilmini yeni bir tarzda arzetmek.
Hazretin ikinci cephesini "İHYA" adlı eseri temsil etmektedir. Zira 'İHYA' müslümanların hayatında derin bir tesir icra eden İslâmî kaynaklar cümlesindendir. Bu kitab uzun zaman Müslümanların akıl ve nefislerini hükmü altında tutmuştur.
Hâlen de benzeri kitabların hiç birisine nasip olmayan bir tarzda dinî çevrelerde tesir etmektedir! Âlimler ve tedkikciler onu öğüp durmaktadırlar. Meselâ; hadîs hafızı imam "Zeyneddin" Ebul-Fazl el-Irakî [806 Müadî] "İhya" hakkında şunları söyler:
"O İslâmî kitabların büyüklerindendir."
Gazâlî'nın muasırı ve İmamı Haremeyn'in talebesi Şeyh Abdul-Gafir El-Farisî:
"İHYA, Gazâli'nin eşsiz eserlerindendir," der.
Şey Ebu-Muhammed el-Kâzerûnî:
"Eğer bütün ilimler yok olsa, hepsi İHYA dan çıkabilir." der.
İmam Nevevî hazretieri "İHYA" yı çok beğenir ve onu son derece takdir ederdi.
Bu ve benzer sözlerin mübalağadan hali olmadığını far-zetsek bile yine de bunlar en azından halkın bu kitabın tesirinde kaldığına delalet eder. Ayrıca alimlerin onu mütalaa ettiğinin delilidir.
İbni Cevzî [597 H.] "Telbisi İblis" adlı eserinin birçok yerinde Gazâli'yi tenkid eden muhaddislerin yoluna göre sabit ve sahih olmayan hadîslerle "İHYA'sının dolu olduğunu iddia edip ileri sürdüğü halde, Kitabın tesirinde kalarak "Minhacü'l-Kasidîn" adıyla "İHYA'yı kısaltmış bulunuyor.
Gazâlî, Bağdad'dan çıkıp mücahede, ibadet ve halktan uzak olma zahmetlerine katlandıktan, korku, ümid, Zühd, marifet ve yakın devrelerini geçirdikten ve bütün bunların tadını taddıktan sonra "İHYA'yı yazdı. Böylece "İHYA" onun nefsinin bir sureti, düşüncelerinin aynasıdır. Bu sırra binâen okuyucuların nefsinde çok tesir eder. Ve bu sırra binaendir ki, ondan hayat fışkırır.
Cenab-ı Hak, ruhî saadet ve hakikî marifet ile Gazâlîye ikram ettikten sonra onda ilme değer verme, halkın içinde bulundukları lezzetlere dalma, dünya yaşamına sımsıkı sarılma gibi halleri araştırma hissi belirdi. Alimlerle diyanet ehlinin, hükümdar ve siyaset erbabının yanında bir mevki kapmaya nasıl can attıklarını, bunun için de manasız cedel ve hararetli münakaşaları nasıl takip ettiklerini ve nefsin temizlenmesinden vazgeçip, ahiret ilmini bir tarafa atarak ahkâmın fer'î meselelerini öğrenmek ile nasıl iktifa ettiklerini müşahede etti.
Sözde halkın ıslahına çalışanların süs ve gösterişten ibaret hallerini, ahenkli ve düzgün sözlerinin hakikatini, halkın gafletini, bilenlerin susmasını, uyarıcının yokluğunu da müşahede etti. Bütün bunlar, ümmetin her tabakasının vehimlerini belirten, derman getiren ve dertierin teşhisini yapan "İHYA" Kitabı nın telifine sebeb oldu. Gazâlî'yi "yaz" diye tahrik etti. Gazalinin bu yaptığı açıkça "ölüme hazır ol, ahirete azık peyda et, dînin hakikatına ve özüne yapış, üstün ahlâklarla süslen" demektir.
Gazâlî hazretleri bizzat bu durumu "İhya 'sının başında dile getirerek der ki:
"Yolun rehberleri, Peygamberlerin vârisi bulunan alimlerdir. Oysa zaman onlardan boşalmıştır. Ancak suretciler kalmıştır. Onların da çoğuna şeytan galebe çalmıştır! Dünya hırsı onları saptırmıştır. Her biri dünyasına meftundur, mârûfı münker, münkeri mâruf görecek raddeye gelmişler. Hâttâ din ilmi yok olmuş, yeryüzünden hidayet alametleri silinmiştir!
Hakimlerin, kadıların hasımlar arasında hüküm verdikleri fetvalar halk için ilim olmuştur. Veya böbürlenmeyi isteyenin elde etmeye cân attığı Cedel ilim yerine geçmiştir. Yahut da halk tabakasının kalbini çelmeye elverişli olduğundan vaazın istediği süslü konuşmadır, hayalini verdiler. Çünkü bu üçün hâricinde haram yemeye elverişli bir tuzak göremediler. Ahiret yolunun ilmi, Kuranda Allahu Teâlanın fıkıh, hikmet, ilim, ziyâ, nur hidayet ve rüşd diye adlandırdığı selefin yoluna gelince, bu halkın arasından kalkmış ve unutulmuştur! Bu durum dinde korkunç bir yıkım ve tehlikeli bir hastalık olduğundan, dinî ilimleri ihya etmek için bu kitabı hazırlamayı mühim bir iş, geçmiş imamların yollarını keşfedici ve selef-i salihin ile Peygamberlerin nezdinde menfaat verici ilimlerin yönlerini izah edici bir vazife telakki ettim."
Görüldüğü gibi Gazâlî, bu kapsayıcı fesadın en büyük mesuliyetini âlimlerde ve din ehlinde görüyor. Bu durumların bozulmasında ilk sebeb onlardır diyor ve şöyle devam ediyor: "Çünkü ümmetin tuzu onlardır. Tuz bozulursa onu ne ıslah edebilir!"
Alimlere hitaben yazılan bir şiiri misal getiriyor:
"Ey okuyucu kitlesi, ey memleketin tuzu! (Söyler misiniz) Tuz bozulduğunda onu ne ıslah eder?"
Kalblerin nasıl hastalandığını, ahiretten nasıl gafil bulunulduğunu açıklıyor, sebeplerini belirtiyor. O sebepler cümlesinden olarak âlimlerin hastalığını gösteriyor. Oysa onlar, kalblerin doktorlarıdırlar. Acaba doktor hasta ise, hastaların hali ne olur. Hasta doktorun ilâcına başka hastalar iltifat eder mi?
Böylece halkın bozulmasını idarecilerin bozukluğuna, idarecilerin bozukluğunu da alimlerin fesadına bağlar.
Gazâlî hazretleri, Melik Şah'ın oğlu Sencar m, Nizamul Mülkün oğlu Fahrul Mülkun vezirlikleri zamanında
"Nizamiyenin baş müderrisliğini yaptı. 500 tarihinde Fah-rul-Mülk öldürülünce, Gazâlî müderrisliği bırakıp memleketi Tusa çekildi. Evinin yanında bir zaviye ile medrese yaptırdı. Orada tâlim ve terbiyeye devam etti. Melikşâhın oğlu Sultan Muhammed 500 de Ahmed bin Nizamul-Mülk u vezir tayin ettiği zaman Vezir, Gazalîden yeniden Bağdada dönmesini istedi. Onun oradaki yerini dolduran kimse olmadığını beyan etti. Çünkü Nizamiye, hilafetin iftihar medarı idi. Hilâfet makamı bunu istiyordu. Devlet erkânının imzalarını kapsayan davetname Nizamül-Mülkün, oğlu Ahmet Kıvamid-dinden geldiğinde Gazâlî özür beyan ederek Tusda kalmaya devam etti. Geri kalan hayatını din ve ilimle meşgul olmakla geçirdi. İlim ruhu hâlâ Gazâlide taptaze idi. 504 de "El-Müstesfa" adlı kitabını telif etti. Bir sene sonra da Allanın "Ey itminana kavuşan nefis! Rabbine razı olduğun ve razı kılındığın halde dön!" emrine uyarak ahrete göçtü.
Hicri 505de Cemazül-Ulâ ayında ve Pazartesi günü şafak zamanında vefat etti.
Allah bizi feyzinden feziylendirsin, âmin!..
Bismillâhir-rahmânir-rahîm
KİTABA GİRİŞ
Önce, yüceliği katında, her övenin övgüsü önemsiz kalırsa da, ben de Allah Teâlâ Hazretlerine onlar gibi hamd ve sena ederim.
Başta Kâinatın Efendisi olmak üzere, diğer bütün peygamberlere de selâm ve teslimiyetlerimizi sunarım.
Dinî ilimlere canlılık vermek gayesi ile bu kitabı yazmak için harekete geçen azmimin bana hayırlı sonuçlar kazandırmasını Allah tan dilerim.
Ey inkarcılar arasında aşırılıkla dil uzatan ve ey gafiller içinde azgınlıkla saldıran kişi! Derhal senin gururunu ve nefsine olan güvenini kırıp yok etmek istiyorum.
Senin, hakkı görmeyip bâtıla yardımcı olman, cehaleti övmen ve bir de, kalbini ıslah edip nefsini temizleyerek kulluk şerefine erişme gayesini taşıyan, bilginin gereği olarak şekilcilikten sıyrılıp sâlih amele yönelen, hayatını boşuna harcamanın zararlarından bir kısmını gidermeye çalışan kimselere haksız yere saldırman, beni konuşmaya mecbur etti. İşte senin nifak çıkarmaktaki kötülüğün, benim konuşmama yol açtı.
Buna rağmen, geçmişteki kusurlarımın bağışlanmasını gerektirecek kadar sıhhatli bir eser yazabileceğimden endişe duyuyorum. Ancak Kâinatın Efendisinin, haklarında şu haberi verdiği kimselerin durumuna düşmemek için yazıyorum:
"Kıyamet gününde azab yönünden insanların en şiddetli durumda olanı, o âlimdir ki, Allah onu bildiği ile faydalandırmamıştır."[1]
Ömrün hakkı için yemin ederim ki, inkârdaki senin inatçılığının tek sebebi, büyük bir çoğunluğu kaplayan hastalıktan başka bir şey değildir. O hastalık da şu: İşin sonunu düşünmekte kusur etmek, gelecek tehlikenin büyüklüğünü anlayamamak, her an dünyanın geçmekte ve âhiretin yaklaşmakta bulunduğunu görmemek, ecelin her an gelebileceğini, ebedî yolculuğun uzun ve engelli, eldeki azığım ise çok az ve buna karşılık tehlikelerin çok büyük ve korkunç olduğunu görmemektir.
Allah rızâsı taşımayan bir ilmin ve böyle bir ilimle yapılan amelin Allah katında değeri yoktur. Uzun âhiret yolculuğunun çok yorucu olacağını bilmeyen her insan topluluğunun başına gelen felâketlerin kaynağı, belirtilen inkâr hastalığıdır. Engelleri ve tehlikeleri yalnız basma bilinemeyen bu uzun ve korkunç âhiret yolculuğuna delil ve kılavuz edinmeden çıkmanın sonu hüsrandır ve dönüşü olmayan pişmanlıktır.
Öyleyse bil ki: Bu hak yolun kılavuzları, peygamberlerin vârisleri bulunan ve ilimleri ile amel eden gerçek âlimlerdir. Bu gibi âlimler, yeryüzünde yok denecek kadar azdır. Ancak âlim kılığına bürünen çok kimseler ortalığı kaplamıştır. Bunların çoğu da şeytana esir olarak azgınlığa, gaflete ve bâtıla dalmıştır. Bunların her biri geçici dünya menfaatini toplamaya koyulmuştur. Onun için, Allah'ın iyi dediğini kötü ve kötü dediğini de iyi görürler. Nerdeyse, din ilimleri ortadan kalkacak gibi olmuştur. Yeryüzünden adetâ hidâyet alâmetleri silinmiştir.
İçinde yaşadığımız devirde, yalnız kadılarca bilinmesi gereken dâva ilimleri halka verilmeye çalışılmaktadır. Davacıların, hasımlarını susturmak için kullandıkları tartışma ilmi veya halkı tesir altına almak için va'z kürsülerinde vaizlerin kullandıkları hitabet ilmi, ancak ilim sayılmaktadır. Çünkü bu ilimlerden başkasıyla, haram yoldan halkın malını almanın imkânı yoktur. Dünyalık kazandıran başka bir ilim mevcut değildir.
Kur'ân-ı Kerîmde, nûr, hidâyet, rüşd, ziyâ, ilim, hikmet ve fıkıh diye adlandırılan ve önceki seçkin mü minler tarafından muteber tutulan ilme gelince, o ilim, günümüzde halkın arasında sıyrılıp çıkmıştır. Bir daha hatırlanmamak üzere hafızalardan da silinmiştir.
Ahiret yolunda yürümeyi kolaylaştıran bu ilimlerin unutulması, dinde açılan en büyük bir yara ve uçurumdur. Onun için bu kitabı yazmayı bir ihtiyaç ve zaruret olarak görmekteyim.
Elinizdeki bu kitabı, "din ilimlerini canlandırmak ve geçmiş imamların yolunu göstermek, peygamberlerin ve onlara bağlı kalanların çok faydalı buldukları ilimlerin mahiyetini açıklamak" için kaleme alıyorum.
Bu kitabı dört bölüme ayırdım ve dört cild yaptım:
- İbâdetler bölümü,
- Âdetler bölümü,
- Helak edici şeyler (mühlikât) bölümü,
- Kurtarıcı şeyler (münciyât) bölümü.
İnsanlar için en önemli konu ilim olduğu için, kitabın başına da ilim bahsini koydum. Amacım, bizi kul yapan ve Hazret-i Peygamber tarafından bizden istenen ilmin hangi ilim olduğunu beyân etmektir. Nitekim Hazret-i Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"İlim öğrenmek her müslümana farzdır."[2]
İnsana fayda sağlayan ilim ile insana zarar veren ilmi birbirinden ayırt etmek istediğimi de bu amacıma ilâve ettim. Çünkü Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Fayda vermeyen bir ilimden Allah'a sığınırız."[3]
Yaşamakta olduğum devirlerdeki insanların doğruluktan ayrıldıklarını ve hayalî şeylerin arkasına düştüklerini, gerçeğin özü ile uğraşmayıp her şeyin kabuğu ile meşgul olduklarını isbat edeyim diye bu kitabın başına ilim konusunu koydum.
İBÂDETLER BÖLÜMÜ ON KISIMDIR
- İlim,
- Akaid esasları,
- Taharetin esrarı,
- Namazın esrarı,
- Zekâtın esrarı
- Orucun hikmetleri,
- Hacc'ın sır ve hikmetleri,
- Kuran okumanın edepleri,
- Zikirler ve dualar,
- Vakitlere göre bölünen zikirlerin tertibi.
ÂDETLER BÖLÜMÜ DE ON KISIMDIR
- Yemek âdabı,
- Evlenme âdabı,
- Çalışmanın hükümleri,
- Helâl ve haram,
- Halk sınıfları ile sohbet ve geçinme âdabı,
- Uzlet ve halktan uzak yaşama,
- Yolculuk âdabı,
- Vecd ve semâ âdabı,
- İyiliği emirle kötülükten alıkoymanın âdabı
- Peygamberlik ahlâkı ve mahiyeti.
HELAK EDİCİ ŞEYLER BÖLÜMÜ DE ON KISIMDIR
- Kalbin acâib halleri,
- Nefsi terbiye etmenin yolları,
- Tenasül azalarından ve mide düşkünlüğünden gelen zararlar,
- Dilin âfeüeri,
- Hasedin, kinin ve gazabın âfetleri,
- Dünyanın kötülüğü,
- Maddecilikle cimriliğin kötülüğü,
- Dünyevî rütbelerin ve riyakârlığın kötülüğü,
- Büyüklenmenin ve kendini beğenmenin fenalığı,
- &
Diğer Özellikler |
Stok Kodu | 9786059844895 |
Marka | Çelik Yayınevi |
Stok Durumu | Bu ürün geçici olarak temin edilememektedir. |
9786059844895