Kitap İlmin Işığında Asrın Kuran Tefsiri 2.EL
Yazar Celal Yıldırım
Yayınevi Anadolu Yayınları
Kağıt Cilt 1. Hamur - 14 Cilt Set
Sayfa Ebat 7.578 sayfa - 17x24,5 cm
Yayın Yılı 1986
Orta Kondisyonlu
Not: Sadece bu ÇOK ÇOK UCUZ KELEPİR kategorisindeki kitaplar 2. El kitaptır. Diğer bölümlerdeki kitaplar sıfır ve yeni ürünlerdir.
Anadolu Yayınları, Celal Yıldırım tarafından yazılan İlmin Işığında Asrın Kuran Tefsiri adlı kitabı incelemektesiniz.
İlmin Işığında Asrın Kuran Tefsiri kitabı hakkında yorumları okuyup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satışı hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
ASRIN KURAN TEFSİRİ ASRIN KURANI KERİM TEFSİRİ İLMİN IŞIĞINDA
ÖNSÖZ
KUR’AN, sözlük olarak toplayıp bir araya getirmek manasına geldiği gibi,
kıraat (okuma) anlamına da gelir. Terim olarak, Allah tarafından
melek Cebrail vasıtasıyla
Hz. Muhammed’in (a.s.) kalbine indirilen; lafız ve manasının indirildiği gibi korunduğu tevatür yoluyla sahip olan
Kitap’ın özel ismidir. 114 sure, 6000 kusür ayeti kendinde topladığı ve devamlı okuma özelliği taşıdığı için bu adı almıştır.
KUR’AN, okur yazar olmayan Peygamber Muhammed’e (a.s.) indirilmiştir. Arapların çoğu da okur değildi. Sadece zengin ve edebi bir dilleri ve beleğad düzeyinde güzel sözleri vardı. O bakımdan Arapların edebi sözleri şu hususları kapsamaktaydı:
hakikat, mecaz, sarih, kinaye, i caz ve itnap.. (1)
Kur’an’ın tamamı
Arapça’mıdır?
Araştırıcılar, dilciler, ilim adamları bu konuda farklı üç görüş ortaya koymuşlardır:
1-Kur’an Arap dili ve onların lehçesi üzere inmiştir; onun için
Arapçadır. Hem Kur’an’da, hemde başka dillerde kullanılan kelimelere gelince, onlar Araplardan geçmedir.
2-Birkaç kelimesi dışında tamamı
Arapçadır.
3- Kur’an’ın tamamı
Arapçadır. Başka dillerden gelen birkaç kelimeyi Araplar kendi kalıplarında şekillendirip Arapçalaştırmışlardır.
Böylece Kur’an fasih Arapça olarak indirilirken Arapların konuşma tekniğinde çok yaygın olarak
hakikat, mecaz, sarih, kinaye, İ’caz ve itnab gibi hususların en ölçülü şekil ve manasıyla donatılmıştır.
Peygamber (a.s.) efendimiz ile arkadaşlarının Kur’an’ı iyice anladıklarında şüphe yoktur ve bu gayet tabiidir. Çünkü melek
Cebrail onu peygamberimizin (a.s.) kalbine ilka ederken ayrıca mücmel, müteşabih ve diğer kısımlarını da açıklıyor, gerektiğinde bilgi veriyordu. Bu bakımdan
Cenab-ı Peygamber (a.s.) Kur’an’ı hem icmali, hem tafsili manasıyla biliyordu.
Ashab’ı Kiram da O’nun öğretim ve eğitimi doğrultusunda
Kur’an’ı anlıyor ve açıklayabiliyorlardı.
Kur’an Arapça olduğuna göre her arap onu anlayabilir mi? Böyle bir idda doğru olmaz. Zira Kur’an her ne kadar Arapçaysa da hem bu dilin bütün özellik ve inceliklerini kendine taşımakta, hem de ilahi tezgahta şekillenip. Bir bakıma Allah’ça bir hüviyet kazanmaktadır. Kur’an ilimleri üzerinde ciddi tahsil görmeyen Arapların onu gereği gibi anlaması düşünülmez.
Peygamber (a.s.) efendimizden sonra Ashab-ı Kiram’ın hepsi Kur’an’ı aynı ölçü ve çizgide mi tefsir ediyor, kelimeleri aynı manada mı kullanıyorlardı? Kur’an tarihi incelediğinde hepsinin aynı ölçüde anlamadığı, farklı bir takım yorumlar yaptıkları görülür.
Nitekim
Hz. Ömer minberde ( vefakiheten ve fakiheden ve ebba) ayetini okutuktan sonra şöyle dedi. Fakiheyi biliyoruz, ama eben nedir bilmiyoruz. Sonrada kendini toparlayarak dedi ki ( doğrusu bu bir tekellüftür ya Ömer!)
Yine bir gün
minberde ( ev’ya huzehüm ala tahavvufin ) ayetini okutuktan sonra hazır olanlardan tahavvufhun manasını sordu.
Huzeyil kabilesinden bir adam, bizim konuşma dilimizde bu tanakkuz ( yavaş yavaş noksanlaşma) manasına gelir dedi.
İbn Abbas (r.a.) da diyor ki: ben, fatır sıfatının manasını bilmiyordum, derken bir gün iki bedevi bir kuyu hakkında mahkemelik oldular. Onlardan birisi ene eftar tuha bu kuyuyu ilk ben kazıp meydana çıkardım dedi. İşte o zaman bu kelimenin manasını anladım.
Kur’an’a aşina olan Hz. Ömer (r.a.) ona tercüme
olan İbn Abbas (r.a.) onun bazı cümle ve kelimelerinin bilmediklerini söylerlerse, diğer Arapların Kuran-ı anladıkları iddia edilebilir mi?
Kuran-ı tefsir etmenin usulü ve ölçüsü
Kuran-ı murad-ı ilahiye uygun anlayıp açıklayabilmek için daha çok şu 3 yola ve usule başvurulur:
Kuran-ı Kuran ile tefsir
Kuran-ı hadislerle tefsir
Kuran-ı ilim, icdihat, dirayet ve geniş İslamı kültürle açıklamak
Kuran-ı tefsir edebilmek için bu 3 yolu bir bütünlük içinde bilmek ve ona göre yorumda bulunmak gerekir.
Birinci yol, Kuran’ı yine Kuran
ile tefsir etmektir ki bu, ayetler arasındaki münasebetleri, hangisinin hangisini tefsir ettiğini uygulanan ilahi metodun inceliğini bilmeye bağlıdır. İlahi üslup ve metot gereği
Kuran, az yakarıda da kısmen belirttiğimiz gibi
hakikat ve mecaz, icaz, itnap, icmal, tepyin, itlak, takyid, umum ve husus gibi özellikler taşımaktadır. Bir yerinde icaz ölçüsünde verdiği konuyu diğer yerinde açık ve geniş ölçüde verir. Bir yerinde
icmal ile kaydederken aynı şeyi diğer bir yerinde tafsilen işler. Bir yerinde mutlak gelirken, aynı husus diğer yerinde mukayed gelir veya bunun aksine bir anlatım sergilenir.
Onun için
Kuran-ı Kuran ile
tefsir etmek şarttır ve çok lüzumdur.
İkinci yol, Kuran-ı
hadislerle tefsir etmektirki, bu, Resulüllah (a.s.) Efendimiz hayatta iken
Ashab-ı Kiram, Kuran’da anlayamadıkları ayetleri, kelimeleri ve hükümleri O’ndan sorup öğrendiler. O bakımdan Kuran-ı hadislerle açıklamak da son derece lüzumludur, denilmiştir. Peygamberimiz’in (a.s.) vefatından sonra toplanan hadislerin ışığında Kuran açıklanmaya başlandı, hemen her konuda hadis kitaplarına veya ashabın görüşüne başvuruldu. Bu da diğer yollar gibi gerekliydi. Çünkü Kuran-ı en iyi anlayanın
Hz. Peygamber (a.s.) olduğunda şüphe yoktu.
Ashab-ı Kiram da bu konuda bildiklerini ondan öğrenmiş bulunuyordu. O halde Ashab’ın tefsir hususundaki ilgi ve görüşünden vareste kalınmazdı nitekim imam suyuti hadislerle açıklanan bir tefsir yazmıştır ki az ileride ondan söz edilecektir.
Konuyu bir, iki misal ile açıklayalım:
Fatiha suresinde mağdub ve dallin kelimeleri geçer. Birincisinin sözlük manası, (gazaba uğramış, ikincisinin ise, (sapitmişlar) demektir. Ama Hz. Peygamber (a.s.) mağdup dan maksat Yahudiler dallinden maksat, hiristiyanlardır, buyurmuştur.
Orta namaz anlamına gelen, salat-ı vustayı peygamber (a.s.) ikindi namazı olarak yorumladığı sahih rivayetle sabit olmuştur.
Üçüncü yol, Kuran-ı gelişen ilim, sağlam
içtihad ve geniş İslami kültürle
tefsir etmektedir ki bu, Kuran’ın her çağa her topluma ışık tuttuğunun, ilmin ve medeniyetin, asırların ve dönemlerin önünde yürüdüğünün gereğidir. Diyebiliriz ki, bu yolu önce
Ashab-ı Kiram açıştır. Onlar bir ayeti tefsir ederken, Kuran’dan bir hüküm çıkarırken, önce ilk iki yola başvurmuşlar, bir açıklama bulamadıkları takdirde kendi bilgi ve kültürlerine, içtihat ve yeteneklerine dayanarak neticeye varmışlardır. Ancak onlar bu yola başvururken şu üç hususa hep dikkat etmişlerdir:
1- Kuran’daki kelimelerin ve cümlelerin konuldukları manaları, taşıdıkları hikmet ve hükümleri,
2-Arapların o çağdaki örf ve adetlerini, Kuran’ın ve Hz. Peygamber’in (a.s.) cahiliye devriyle ilgili bütün kötü adetlerin kökünden yıkıp kaldırdığını,
3-Arap Yarımadası’nda yaşayan
Yahudi ve Hıristiyanların, kuran indiği dönemdeki durumlarını, tutum ve inançlarını göz önünde bulundurmuşlardır.
Sadece meal yeterli midir?
Kuran-ı Kerim bu kadar bilgi beceri, yetenek, sabır, idrak ve ihata kudretli: birçok ilimlerde uzmanlık isterken onun sadece
mealini ortaya koymak doğru olur mu? Önce şunu belirtelim ki meal hiçbir zaman Kuran’ın kendisi değildir ve olamaz da. Zira Kuran insan ruhunun bütün inceliklerini, fizikötesi alemlerle ilgili bilgileri çok zengin bir dil olan
Arapçayla beşer kalbine ve kafasına aktarır. Kuran bu çok zengin dilin bütün özelliklerini kendinde taşımakta, fesahat ve belağatın zirvesinde bulunmaktadır. O bakımdan erişilmez bir noktada bulunuyordur. Başka bir dil ondaki bu incelikleri, yücelikleri, hikmetleri kemaliyle yansıtacak kelime hazinesine sahip değildir.
O halde sadece meal bazı yararları olmakla beraber Kuran’ın ilahi ihtişam, yücelik ve üstünlüğünü zedelemekte:fesahat ve belağadını akıllara durgunluk veren insicam ve dizisini yer yer takip etmektedir. Aynı zamanda ondaki ilahi murat ilim ve hikmet kuru bir meal ile ne ynsıtabilir, ne de anlaşılabilir.
Günün insanına, gelişen ve gelişmeye devam eden ilme, değişen aile ve sosyal yapıya ışık tutacak, yön verecek dengeleyecek Kuran tefsirine büyük bir ihtiyaç söz konusudur. Oda plansız, düzensiz bir bilgi yığını halinde değil, ansiklopedik bir yaklaşımla metotlu planlı ve düzenli bilgi vermekle gerçekleşebilir. Biz bu boşluğu gördüğümüz, anladığımız için ta 1960 yılında tefsir çalışmalarına rivayet ve dirayet yoluyla yazılan tefsirlerin bir gözden geçirdik ve devamlı malzeme topladık
. 23 yıllık ciddi, yorucu ve araştırıcı bir çalışmadan sonra elinizdeki tefsiri Allah’ın izini ve yardımıyla meydana getirdik. Bu arada 660 büyük sahifelik bir meal tefsirimiz
Tercuman Gazetesi tarafından basılıp dağıtıldı. Ayrıca
1300 sahifelik 2 cild halinde başka bir
tefsiriz Anadolu Dağıtım Şirketi tarafından lüks bir baskı yapılarak dağıtımı sağlandı. Bu iki kısa tefsirimiz bir ön hazırlık düzeyinde muhterem halkımızın istifadesine sunuldu. Ne var ki büyük tefsirimizin bir an önce basılıp neşredilmesiyle ilgili istekler devam etti. Haberi olan her mümin 23 yıllık bir emeğin mahsulünü hem görmek, hem yararlanmak istedi. Gelen mektuplar, yapılan telefonlar cesaretimizi arttırdı.
Tefsirimizin bazı özellikleri
Tefsirimizde ilahi muradı doğru yansıtmak, asrımıza Kuran’ın kapısın açmak, onun bir hayat kitabı olduğunu ortaya koymak ve meraklılara İslamiyet hakkında bol ve ciddi malzeme vermek amacıyla hemen her suresinde şu hususları göz önünde bulundurduk:
Kültür seviyesi ne olursa olsun, okuyan herkes tarafından kolayca anlaşılsın diye konuşulan dili seçtik. Mümkün olduğu nispette izafi terkiplerden yabancı terimlerden kaçındık.
Daha çok genç kuşakları muhatap edinerek ona göre bir metot uyguladık.
Günün gelişen ilmine ışık tutan ve bilimsel konularda ana fikir mahiyetinde olan ayetleri yine ilmi açıdan açıklamaya çalıştık, gerektiğinde uzmanların görüşünü almayı ihmal etmedik.
Tevrat, İncil ve Kuran-ı Kerim arasında münasabet düşündükçe mükayeseler yaptık;iki kutsal kitabın Kuran ile tahsis edilen bölümlerine yer verdik.
Ayetlerle ilgili sahih hadisleri mealen naklederek, Kuran’ın daha iyi anlaşılmasını sağlamaya özen gösterdik.
Ayetlerin iniş sebeblerinin tespit ederek, birer özet mahiyetinde nakledip her ayetin taşıdığı mana ve hükmün daha iyi kavranmasınıa yardımcı olduk.
Günün değişen şartlarını, çalkantı halinde olan sosyal hayatın önemli bölümlerini göz önünde bulundurarak rivayetten çok dirayete ağırlık verdik.
Her konudaki veya bölümdeki ayetlerin ilmi, ahlaki, hukuki, sosyal, ekonomik ve tarihi yönlerini; öğüt ve ibret yansıtan hikmetlerini kısaca açıkladık.
Kıssaların hikmetlerini, taşıdıkları öğüt ve ibretleri, tekrar edilmelerinin sebeblerini incelikleriyle belirleyip şüpheleri giderecek ölçüde izih ettik. Hayatım ölümün nefs ve şeytanın; kabir alemi ve kıyametin hikmet ve gayesine geniş yer verdik.
Ruh hakkında İslam tasavvufcularını ve ilim adamlarının ortaya koydukları düşünce ve görüşleri, keşif ve müşahedeleri münasabet düştükçe nakledip konuyu açıklık getirdik.
Okuyucularımızı sıkmasın diye tefsirimizi hem planlı ve düzenli hazırladık, hem de ansiklopedik bir biçim verdik.
Her şeye rağmen mükemmel ve ideal bir tefsir hazırladığımızı söyleyemeyiz. Önce tefsir hazırlamak bir ömür ve imkan işidir. Tarihte büyük kaynak tefsirleri yazıp hazırlayan ilim adamları her şeyi bırakıp ömürlerinin tamamını buna vermek suretiyle ancak geriye bu unutulmaz mirası bırakabilmişlerdir. Sonra da tefsir sabırlı bir çalışma, didinme, araştırma, malzeme kapları işidir. O halde biz ancak mevcut imkanlara, bilgi seviyemize, zevk ve anlayışımıza, idrak ve becerimize göre bu tefsiri yazıp hazırlayabildik. Kusurlardan tamamen uzak bulundurduk diye bir iddiamız yoktur. Zira insan elinden çıkan bir şey noksandır, kusurludur. Ancak Allah’ın kudret elinden çıkan her şey mükemmeldir. Ama iyi niyetlimiz, samimi duygumuz, Allah’a olan güven ve bağlılığımız söz konusudur.
Bu açıdan bakıldığından tefsirimizin –Allah’ın yüksek inayetiyle- büyük bir boşluğu dolduracağına inanıyoruz. 23 yıllık bir emeğin manevi karşılığını da ancak Allah’tan istiyoruz.
Dileğimiz, önce ilahi rızaya mazhar olması, sonra da kuran ilimleri hakkında geniş bilgi edinmek isteyenlerin istifade edip memnun kalmasıdır.
Kalpleri iyiye, doğruya, güzele çeviren Allah’tır. O ne güzel Mevla, ne güzel Vekil’dir!
Hamd (her türlü güzel övgü) Allah’a mahsustur. Salat u Selam, Hatemü’l enbiya, şefi-i ruzi ceza Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ve Ona dosdoğru uyan bahtiyar kullara olsun! Amin. ( asrın kuran tefsiri, Ucuz tefsir, kuran tefsiri, Celal yıldırım tefsiri , anadolu yayınları, ilmin ışığında asrın kuran tefsiri, 14 cilt tefsir, türkçe tefsir, asrın kuran tefsiri set )
Celal Yıldırım
Mart 1986 İzmir
Anadolu Yayınları, Celal Yıldırım tarafından yazılan İlmin Işığında Asrın Kuran Tefsiri adlı kitabı incele diniz.