Kitap İndirildiği Dönem Işığında Kuran Tefsiri Tevhit Mesajı
Meal Hasan Elik, Muhammed Coşkun
Yayınevi M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları
Kağıt Cilt Ivory Kağıt - Lüks Bez Ciltli
Sayfa Ebat 1.4536 sayfa - 16.5x23.5 cm
Not KAHVERENGİ Renkli olan gönderilecektir. Son Baskı budur.
Baskı 2020
Marmara İlahiyat Fakültesi Yayınevi, İndirildiği Dönem Işığında Kuran Tefsiri Tevhit Mesajı incelemektesiniz.
Hasan Elik, Muhammed Coşkun, Kuran Tefsiri Tevhit Mesajı kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri (Tevhit Mesajı)
Hasan Elik , Muhammed Coşkun
Bu tefsirin temel mantığı, Kur'an-ı Kerim'in nüzûl ortamında ifade ettiği anlamı, klasik tefsirlerden de istifade ederek okuyucuya özlü bir şekilde sunmaktır. Mâlûm olduğu üzere Kur'an'ın en temel mesajı tevhittir. Allah'ın birliği anlamına gelen tevhit, onun denginin ya da zıddının bulunmaması, ulûhiyyete lâyık yegâne mâbut olması demektir.
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hasan Elik ve araştırma görevlisi Muhammed Coşkun Kur'an'ın yeniden anlaşılması bağlamında kendini hissettiren ihtiyacı; başta Taberî ve Matüridi'nin tefsirleri olmak üzere temel kaynakları ve bu ihtiyacı gidermeye yönelik çalışmaları göz önünde bulundurarak bu çalışmayı günümüz Türkçesi ile gerçekleştirmişlerdir.
Sunuş
Her medeniyetin mânevi bir temeli vardır. İslâm medeniyetinin temeli de hiç şüphesiz Kur'ân-ı Kerim'dir. Bu medeniyete mensup bir fert olarak altı yaşında okumaya başladığım, on bir yaşında hıfzettiğim, mânasını daha iyi anlamak nâzil olduğu kutsal Mekke toprağında on dört yıl ikamet etme imkânı buldu-yüce Kur'an, benim hayatımın da omurgasını teşkil etmektedir. Bu lutfa beni izhar kılan yüce Allah'a hamd ve şükürlerimi; Kur'an'ı tebliğ eden son elçi Hz. Muhammed'e dua, selâm ve ihtiramlarımı sunarım.
Mekke Ümmülkurâ Üniversitesi'nde yüksek lisans ve doktora yaptığım yılda; Kur'an'ın nâzil olduğu bu coğrafyayı, ilk muhatapların yapı ve özelliklerini -belli ölçüde de olsa- yansıtan toplumu tanımam, hac vesilesiyle Mekke'ye gelen bütün dünya insanlarının farklı hayat tarzları hakkında fikir edinmem, Kur'an'ı anlamada bana yol gösterdi. Ayrıca bu toplumda yaşamamın; Arap dilinin kitabî özelliklerinin yanı sıra, şifahî / konuşma hususiyetlerini de kavramamda, dolayısıyla aslı itibariyle kelâm olan Kur'an'ı anlamamda katkısı büyük olmuştur.
Bu uzun Mekke hayatından sonra İstanbul'a döndüğümde bazı dostlarım, 'an tefsiri hazırlamam hususunda talep ve teşvikte bulundular. Bazı istişare değerlendirmelerin ardından, mevcut ilk kaynakları (bunlar arasında Mukâ-Ebû Ubeyde, Ferrâ, İbn Kuteybe ve Tâberî'nin eserlerini sayabiliriz) bu amaç-2000 yılında yeniden etüt etmeye başladım. Kur'an'ın ana konularıyla ilgili ah-insan, tevhit-şirk vb.) görüşlerim oluştuktan sonra bu çalışmayı yapmaya verdim.
Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı öğretim üyesi arkadaşlarım başta olmak üzere, konunun uzmanlarıyla müzakere ve değerlendirmelerden sonra tefsir, fıkıh, Arap dili ve edebiyatı hocalarından müteşekkil bir komisyonla deneme çalışması yaptık. Fakat -erbabının mâlûmu olduğu üzere-birçok avantajına karşılık, "komisyon" çalışmalarının zorlukları sebebiyle yola tek başıma devam etmem gerektiği kanaatine vardım.
Bu arada, yüksek lisans tez danışmanlığını yaptığım Muhammed Coşkun, Tefsir Anabilim Dalı araştırma görevlisi olarak fakültemize intisap etti. Deneme mahiyetindeki çalışmalarda kendisini başarılı bulduğum için birlikte çalışmayı teklif ettim. O da büyük bir sevinç ve heyecanla teklifimi kabul etti. Muhammed Coşkun, bir araştırma görevlisi performansının ötesinde donanım ve ilmî ehliyeti haiz bir akademisyendir. Bundan sonraki gerek ferdî gerek müşterek çalışmalarıyla tefsir alanına önemli katkılar sağlayacağına inanıyor ve bunu bekliyorum. Bu münasebetle kendisine teşekkür ederken, başarılarının devamını diliyorum.
Beni böyle bir çalışmaya teşvik eden dostlarımın başında gelen, kırk yıl önce Kur'an sayesinde tanıştığım, sınaî ve ticarî faaliyetleriyle ülke kalkınmasına önemli katkılar sağlayan, sosyal sorumluluk bilinciyle birçok alandaki hizmetleri mâlûm olan, Kur'an ile ilgili görüşlerime önem ve değer veren, topluma, özellikle gelecek nesillere aktarılmasını içtimaî bir mesuliyet telakki ederek hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan değerli insan İbrahim BODUR, bu çalışmanın size ulaşmasında büyük pay sahibidir. Kendilerine kalbî şükranlarımı sunarım.
Daha çocukken beni Kur'an yoluna yolcu eden, haklarını asla ödeyemeyeceğim, yüz yaşını aşmış muhterem babam ve ona yakın yaştaki sevgili anneme hürmet ve minnetlerimi arzederim. Bu vesileyle evlâtlarını bu kutlu yolda yürümeye teşvik eden bütün fedakâr anne-babalan selâm ve rahmetle anarım.
Bu çalışma boyunca birçok sıkıntıya sabırla katlanan ve elverişli bir ortam hazırlayan eşim Gülser'e, yine bu çalışmanın başından sonuna kadar her kademede tarifi imkânsız boyutlarda bana yardımcı olan kızım Şule'ye sevgilerimi ifade etmekten büyük mutluluk duymaktayım.
Bu eserin, okuyucusunu Kur'an'ın dünyasına taşımaya vesile olması duasıyla...
Prof. Dr. Hasan ELİK
Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Haziran 2013
TAKRİZ
Kur'an'ın Yeniden Anlaşılması
Yıllardan beri mâna ve muhtevasına nüfuz etmek amacıyla Kur'an okuyan biri olarak edindiğim kanaate göre biz müslümanların Kur'an'a yönelik üç görevi vardır: Okuyup anlamak, benimseyip gereğince amel etmek ve başkalarına örnek olmak. İşte bu amaca yönelik olarak Kur'ân-ı Kerim, Türk diliyle konuşup anlaşan atalarımız tarafından tespit edilebildiği kadarıyla, milâdî XIII. yüzyılda Doğu Türkçesi'ne, bundan bir asır sonra Anadolu Türkçesi'ne tercüme edilmiştir. Şüphe yok ki bu tercüme veya tefsirli çeviriler daha sonra devam etmiş; nitekim bunların bir kısmına elinizdeki kitabın önsözünde temas edilmektedir.
Şahsen İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü döneminden itibaren rahmetli Hasan Basri Çantay'ın Kur'ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerimini bu amaçla ve dikkatli bir şekilde okumaya başlamış, hatta bazı dizgi hatalarını ve meallerin atlanmış kelimelerini tespit edip hocaya göndermiş ve bu münasebetle onunla görüşüp duasını alma bahtiyarlığına ermiştim. Diyebilirim ki onun sözü edilen eseri daha sonra yapılan tercümelere ilham kaynağı olmuş veya örnek teşkil etmiştir. Ancak zamanla bu tür meallerin, Arapça bilen ve Kur'an metninde (nazm-ı Kur'âniyye) yer alan kelimelerin Türkçe karşılıklarını tespit etmek isteyenler için faydalı olmakla birlikte muhtevanın anlaşılması hedefine tam olarak ulaştıramadığı kanaatine ulaştım.
Bu türdeki mealler sanki Arapça'nın Türkçe fotoğrafını çekmektedir.
Halbuki çoğu zaman Arapça'dan anlaşılan muhteva Türkçe'de böyle ifade edilmemektedir. Zaten tercüme sanatı açısından da bu kalıplar hoş karşılanmaz. Bu sebepledir ki -kitabın önsözünde de belirtildiği üzere- önceki dönemlerden itibaren Osmanlı Türkçesi ile "tefsirli tercüme" teliflerine başlanmış, Arapça'da da özet tefsirler yazılarak yayımlanmıştır. Bu söylediklerime şunu da eklemek isterim ki tercümenin bir nevi şerh veya hâşiyesi olmak üzere dipnotu konumunda yapılan açıklamalar da sözünü ettiğimiz ihtiyacı karşılamamaktadır.
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hasan Elik ve araştırma görevlisi Muhammed Coşkun, "Kur'an'ın yeniden anlaşılması" bağlamında kendini hissettiren ihtiyacı; başta Tâberî ve Mâtürîdî'nin tefsirleri olmak üzere temel kaynaklan ve bu ihtiyacı gidermeye yönelik çalışmaları göz önünde bulundurarak bu çalışmayı günümüz Türkçesi ile gerçekleştirmişlerdir.
Kur'ân-ı Kerim'in tercüme ve tefsirine yönelik çalışmalar ne kadar çok olursa olsun yine de geliştirilmeye muhtaçtır. Çünkü çeşitli ilimlerin gelişmesi ve toplumun ihtiyaçlarının değişip artması realitesi karşısında son ilâhî kitabın yeniden anlaşılıp ilhamlarından faydalanılması icap etmektedir. Bu münasebetle bu iş için ehil olan ilâhiyatçıların bu alana yönelik emeklerini esirgememelerinin gereğini vurgulamak isterim.
Müellifleri, yıllarını alan çalışmalarının ürünü konumundaki bu eserleri dolayısıyla tebrik eder, bundan sonraki ilmî faaliyetleri için Cenâb-ı Hak'tan başarılar niyaz ederim.
Prof. Dr. Bekir TOPALOĞLU
5. Dipnot ve Referanslar Hakkında
- Burada kullandığımız 4000 civarında referans ve açıklama notunu çalışmamızın, klasik tefsirin özlü bir sunumu olduğunun ehlince farkedilmesi maksadıyla yazdık. Meselenin bu boyutuyla ilgilenmeyen okuyucular, dipnotlara başvurmadan, tamamen metne odaklanabilirler. Zira bu dipnotlar, -bazı çalışmalarda olduğu gibi-metnin anlaşılması için değil, tercih ettiğimiz görüşlerin mesnet ve gerekçeleri ve ek bilgi mahiyetindedir. İleride bu referansların büyük ölçüde hazfedilerek dipnotsuz olarak okuyucuya takdimi de mümkün olabilir.
- Çalışmalarımız sırasında tefsir ve lugatlardan yaptığımız alıntılan belirtmek üzere kullandığımız dipnotlarda cilt ve sayfa numarası belirtilmemiştir. Bunun sebebi ise, hem akademik yazım usulüne göre verilen dipnotların çok fazla yer tutması, hem de okuyucu için külfet getirmesi ve tercih edilmesini gerektirecek herhangi bir meziyete sahip olmamasıdır. Meselâ Tâberî tefsirinin -bildiğimiz kadarıyla- beş farklı baskısı bulunmaktadır. Eğer bu tefsirden yaptığımız bir alıntıyı, herhangi bir baskıyı esas alarak cilt ve sayfa numaralarını belirterek verecek olsaydık, okuyucunun bu referansı tahkik etmesi için bizim kullandığımız baskıyı bulması zorunlu olacaktı.
Oysa bilindiği üzere (Derveze ve Câbirî tefsirleri gibi birkaç istisna dışında) bütün tefsirler, mushaf sırasını esas alarak yazılmıştır. Dolayısıyla bir tefsirden yapılan alıntının tahkik edilmesi için en kolay yöntem, o alıntının hangi âyetin tefsirinde geçtiğini belirtmektir. Böylece okuyucu, elinde ilgili tefsirin hangi baskısı bulunuyorsa bulunsun, ilgili âyete bakarak referansımızı kolaylıkla tahkik edebilecektir. Hatta bu yöntemle tefsirlerin çeşitli bilgisayar programlarındaki nüshalarından da istifade etmek mümkün olacaktır.
Yine aynı sebeple, tefsir kaynaklarını sadece müfessir adı zikrederek vermekle yetindik. Buna göre meselâ "Tâberî" ya da "bk. Tâberî" şeklindeki bir dipnot, hangi âyetin ilişiğinde yer alıyorsa, Tâberî'nin Câmiu'l-beyân 'an te'vîli âyi'l-Kur'ân adlı tefsirinde o âyetin açıklamasına gönderme yapılıyor olmaktadır. Aynı şey Râgıb el-Isfahânî'nin el-Müfredât'ı ve benzeri lugatlar için de geçerlidir. Tefsir ve lugatlar dışındaki kaynaklarda ise akademik yazımdaki usul takip edilmiştir.
Bunun yanı sıra, her sûre, ihtiva ettiği konulara göre kendi içinde bölümlere ayrılmış, her bölümü yansıtacak ara başlıklar kullanılmıştır. Böylece ana temaların okuyucu tarafından kolaylıkla takip edilmesi hedeflenmiştir. Anlatım kolaylığı sağladığını düşündüğümüz bu yöntem, Arap dünyasında yapılan bazı son dönem çalışmalarında da (Hicâzî, Câbirî vb.) kullanılmıştır.
6. Bu Çalışmanın Bir Diğer Özelliği
Âyetleri anlamaya çalışırken klasik tefsirlerde yer alan rivayet ve yorumların dışına çıkmamaya özen gösterdik, çıkmak durumunda kaldığımızda ise kanaatimizin ardındaki sâikleri ortaya koyduk. Hiçbir sonuca varamadığımız, anlayamadığımız âyetler de oldu, bunları anlamış gibi davranmadık, metinde klasik yorumlardan birini verdik ve dipnotta o âyeti anlamadığımızı, bununla beraber klasik yorumlara katılmadığımızı sebepleriyle birlikte belirttik ve kendimizin de bir başka anlama ulaşamadığımızı açıkça ifade ettik.
Klasik tefsirlerde kabul gören hâkim görüşlerin dışında bir fikre sahip olduğumuz durumlarda, kendi düşüncemizin yeterli ölçüde müdellel olduğunu düşündüğümüz yerlerde, görüşümüzü metinde verip dipnotlarda açıklamalar yaptık. Kanaatimizi yeterince müdellel kılamadığımız yerlerde ise, metinde klasik görüşü yazıp, dipnotta kendi kanaatimizi bir vecih olarak okuyucunun takdirine sunduk.
Daha genel anlamda, bütün âyetlerin anlamlarını içerecek şekilde söylemek gerekirse, çalışmalarımız neticesinde ulaştığımız kanaatlerin insanî zaaflarla mâlûl olabileceğini, bütün dikkatimize rağmen yanılabileceğimizi, içerisinde yetişip yaşamakta olduğumuz kültürel ortamın belirleyiciliğinden kaynaklanan sübjektif yorumlara meyletmekten kurtulamadığımız hususlar olabileceğini, bizi "biz" yapan "sınırlı ve kusurlu" oluşumuzu aşamayacağımızı hiçbir zaman aklımızdan çıkarmadık. Kanaatlerimizden en emin olduğumuz durumlarda bile kendimizi şaşmaz-yanılmaz görmedik, doğrusunu daima Allah'ın bildiğini (gelişigüzel bir söz olarak değil, içtenlikle ve inanarak) sık sık tekrarladık. Bütün bu zaaflara karşı bizi mâzur kılacağına inandığımız şey emeğimiz ve niyetimizdir.
İnşallah bu çalışma okuyucusuyla buluştuğunda maksat hâsıl olacaktır.
Prof. Dr. Hasan ELİK
Muhammed COŞKUN