Kitap İnternet Fıkhı
Yazar Nureddin Yıldız
Yayınevi Tahlil Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur - Karton Kapak Cilt
Sayfa Ebat 200 sayfa , 13,5x 21 cm , Roman Boy
Tahlil Yayınları İnternet Fıkhı kitabı nı incelemektesiniz.
Nurettin Yıldız İnternet Fıkhı kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Bazısı şaşırılacak, bazısı yadırganacak, bazısı ise aksinin kabullenilmesi zor derecede yaşayışımıza yerleşmiş olan hükümlerle oluşturulmuş bir internet kullanım rehberi.
Müslüman olmanın hayatın her alanını, en küçük teferruatıyla kapsadığı hakikati çerçevesinde teknolojiye bakışı dengeleyip şekillendirecek bir kılavuz.
İnternet Fıkhı, bir gerçeklik olarak neredeyse eskimeye başlamasına karşın, kullanımındaki çizgiler ve sınırlar konusunda henüz derli toplu yayınların gelişmediği 'internet' için bir fıkıh oluşturma gayretine başlangıç niteliğindedir.
'Televizyonun günlük hayata dâhil olduğu 1970'li yıllarda, 'bu bataklıktan uzak duralım, haramdır" demekten başka bir icadı olmayan âlimlerin yetersiz kalan tavırlarının faturası bugün ödenmektedir. Nesiller televizyona kurban edilmiştir.
Televizyonu sadece öcü ve şeytan olarak görenlerin bu tavırları belki yanlış olmayabilir ama reçeteleri yetersiz kalmıştır ve nesiller televizyonun önünde adeta hiçbir çaremiz yokmuş gibi sürüklenip götürülmektedirler, Müslümanı ve Müslüman olmayanıyla herkesi.
Kuru bir internet düşmanlığı ve körü körüne telefon düşmanlığı bu ümmetin kalitesi değildir.
Fakat elbette içine dalıp kaybolduğumuz bir internet ve cep telefonu da ümmetimizin düşeceği düzey değildir. İnternet hayatın içinde bir parça ise ki bu oran çok yüksektir, internetin veya internetten bir bölümün şeriatımızın terbiyesi dışında kalmasına izin veremeyiz."
HAMDİMİZ-SALAVATIMIZ
ÖNSÖZÜMÜZ
Allah'ım,
Sana hamd ederiz.
Bizi donattığın nimetlerin, o nimetleri kuşatan kudretin ve azametince sana hamd ederiz.
Bize ihsan ettiğin nimetler arasında uzağı yakınımıza getiren, zoru kolaylaştıran, bilgiyi sunan interneti de nimetin olarak görüyoruz. Onun için de sana hamd ediyoruz. Onu senin rızan doğrultusunda kullanmada bize yardım ihsan etmeni diliyoruz senden.
Peygamber'in Muhammed aleyhisselama salat ve selam ederiz. Ehl-i beytine, ashabına salat ve selamımızı kabul buyur Allah'ım.
Bize imanı, helal ve haramı, ahlâkı öğreten Peygamber'inin getirdiği şeriata göre internet kullanmayı bizim için kolay kıl.
Dinimiz kıyamete kadar kalacak dindir. Hayat olarak neyi yaşıyorsak o yaşadığımız da dinimizin şemsiyesi altında olacaktır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Mekke'de Peygamber olarak gönderildiği dakikada var olan insandan son insana kadar herkes için geçerli bir kuraldır bu. Hayatın sosyal ve siyasî gelişmelerle ilerlemesi, insanın kullandığı araç gereçlerin teknolojik ilerleme kaydetmiş olması bu gerçeği değiştirmeyecektir.
Mülk Allah'ındır. Bütün insanlar da Allah'ın kullarıdır. Allah, mülkündeki kullarına bir şeriat göndermiştir. O şeriat, bütün zamanlar içindir. Bütün mekânlar da onun şemsiyesi altındadır. Bunu iman ettiğimiz bir hakikat olarak söyleriz. Böyle bir imanla ölmek isteriz.
Bugün hayatı bütün alanları ile kuşatmış bulunan bir internet nimeti ile iç içeyiz. Bir yandan bu nimete hamd ederken bir yandan da uykularımızı kaçıracak bir belaya dönüşmüş olmasından endişe ediyoruz.
Çaresizliği asla kabul edemeyiz. Dinimiz bizi çaresiz bırakmaz. İnternet veya başka bir gelişme, bu dine iman edenlerin eli kolu bağlı kalacağı bir gelişmeye dönüşmeden önce insanlara dini anlatanların çözüm üretmeleri gerekmektedir. Daha önceleri televizyon örneğinde gecikildi.
Televizyon nesilleri alıp götürdükten sonra neler yapılabileceği araştırıldı. Bir nevi de geç kalınmış oldu.
Bugün internet konusunda benzer bir risk yaşamamak istiyoruz. İlmihâl kitaplarımızda en azından geniş bir başlık olarak bulunsun istiyoruz. Abdest anlatılırken internetten de söz edilmelidir. Hayatı kuşatan bir dinin âlimi olanlar böyle düşünmelidirler.
Allah Teâlâ'dan temennimiz odur ki bu küçük kitap böyle bir hareketlenmeye vesile olsun.
Rabbimizin bizi dünyaya imtihan için gönderdiğine iman ediyoruz. Bu hakikate 'bilimsel araştırmalardan' veya 'tarihî gerçeklerden' ulaşmış değiliz. Allah Teâlâ, kullarını "hanginiz daha iyi amel yapacak" diyerek dünyaya gönderdiğini beyan etmiştir:

Bunun temel dinamiği de bizi bir an olsun imtihansız bırakmamasıdır. Bizi hayatta tutuyorsa bunun doğal sonucu, her dakikamızın İblisle yan yana oluşudur. Allah'ın her dakikamızı imtihan ettiğine iman edişimiz, her dakikamızın İblis Te 'beraber' olması anlamına gelir; bayram, ramazan dahi onunladır. Ramazanda bile sokak şeytanları bağlanıyorsa da herkesin kendi şeytanı kişiyle beraberdir ve bir parantez olarak, şeytanın ramazandan önceleri hazırladığı provokatör 'insan İblisler' de bağlanıyor değildir. Müslümanların tefrikaları bu mübarek mevsimde azalmıyorsa demek ki şeytanı aratmayacak kapasitede insanlar devrededir.
Rakibimiz ve düşmanımız olan İblis -aleyhilla'ne- aynı zamanda bir 'cep telefonu uzmanı'dır. Tıpkı evlendiğimiz zaman onun da bir 'evlilik uzmanı' olarak karşımızda durduğu gibi. Çocuğumuz yaratılıp doğduğunda bile o bizden önce çocuğumuzun gırtlağına yapışmış, bir 'çocuk uzmanı' olarak karşımıza dikilmiştir.
Her halükârda formülümüz şudur: Allah bizi imtihan için yaratmış ve imtihanımızın doğal gereği İblis ise bizim onsuz bir dakikamız olamaz; uyurken, yerken, namaz kılarken, oruçluyken ve her yerde. Teknolojinin olmadığı bir hayatı yaşarsak İblis de teknolojinin olmadığı bir hayata göre muhatabımızdır; teknolojimiz olduğundaysa 'eyvah, insanlar bizim anlamadığımız bir yere geçti' deyip aval aval bakmıyor, o da teknolojiyle donanıyor. Cep telefonu, internet ve bilgisayar birer nimet olarak elimizde olduğu zaman bunlardan anlayan bir İblis de karşımızdadır.
Hayatta müspet veya menfi her neyle karşılaştıysak İblis o karşılaştığımız şeyin cahili değildir. Namazı en iyi şekilde nasıl ifsat edeceğini iyi bildiği gibi cep telefonu konusunda da uzmandır ve interneti bizden iyi bilir. Bu elbette bizi 'cinler cep telefonu kullanır mı?' şeklinde tuhaf bir soruya da götürmez. Şu kısmı biliriz: Şeytan bizim cep telefonumuzu veya internet hattımızı başımıza bela edebilir.
Bu gerçek cep telefonu kullanırken de internetin başındayken de bizimle beraberdir. Kendimizi, interneti besmele standartlarında kullanabilmeye ayarladığımızda o zaman internet ne bizim ne çocuklarımızın başının belası olmaz. Bunun için de 'internet duası' diye bir dua olması gerekmez; internet duası yoktur, Müslüman ahlakı vardır. Cep telefonu hakkında bir dua yoktur, cep telefonunu sünnete uygun kullanan Müslüman vardır.
Fıkıh, derin bilgi demektir. Yüzeysel bilgiye fıkıh bilgisi denmez.
Mesela doktorun hastalıkla ilgili uzmanlık gerektiren bilgisine bir tür fıkıh bilgisi denir. Ama insanların krem sürmeyi, şurup içmeyi bilmeleri fıkıh gibi bir bilgi değildir. Uzmanlık gerektiren veya derinliği olan bilgiye fıkıh dendiğine göre 'namaz fıkhı' namaz hakkında derin bilgi anlamına gelir. 'Hac fıkhı' da hac hakkında yüzeysel olmayan bilgi anlamına gelir. Fakih de din bilgilerinde derin noktaya ulaşmış insan demektir.
Bu açıdan bakıldığında 'internet fıkhı', internet hakkında Müslüman'ın helali ve haramı derinlemesine bilmesi anlamına gelecektir. Hac fıkhı, oruç fıkhı, namaz fıkhı vs. eski kitaplarımız ve ilmihâllerimizde vardır ama internet bu çağın henüz doğmuş ve büyümekte olan bir ürünü olduğundan, günümüzden elli sene önce yazılmış kitaplarımızda, âlimlerimizin çeşitli eserlerinde 'internet fıkhı' diye bir başlık yoktur.
İnsanlık yeryüzünde Allah Teâlâ'nın şeriatına göre yaşamaya mecbur olduğuna göre namaz fıkhı da bilinmek zorundadır. Aynı şekilde hac fıkhı da haccın Allah'ın kullarından istediği şeyler arasında olması dolayısıyla bütün zenginliği ve imkânları sebebiyle hacca mecbur olan Müslümanlar tarafından bilinmelidir. Siyaset, ticaret, ziraat veya sanatla uğraşmak olsun; Müslüman, hayatı kuşatan dininin hayatın bir alanıyla ilgili emirlerini ve yasaklarını bilmek zorundadır.
Ziraat ile uğraşan kimse ziraatın fıkhını, sanatla uğraşan sanatın fıkhını, ticaretle uğraşanın ticaretin fıkhını, doktorluk yapanın da tababet fıkhını öğrenmesi Allah'ın emridir. Hayatın dini ve hayatın tamamını kuşatmış olan İslam'ın şu an tedavülden kaldırılmış Hıristiyanlık ve Yahudilik ile farkı da zaten budur. Hıristiyanlık ve Yahudilik hayatın yalnızca bir bölümünü -güya- kuşatmış durumdayken İslam hayatın tamamına hâkimdir. Mümin de bu kuşatmışlığı kabul ederek buna göre yaşamak zorunda olan insan demektir.
İmkân olur da bundan otuz sene sonra insanlar uçakla İstanbul'dan Kars'a gidip geldikleri gibi uzayın bir yerine de yolculuk etme fırsatı bulurlar ve isteyip parası da olan herkes bunu yapabilirse hiç tereddüdümüz olmadan diyebiliriz ki o günün âlimlerinin bir 'uzay fıkhı' yazmaları da farz hâline gelmiş olur. Çünkü uzay hayatı Müslümanlar ın günlüğüne girmiş demektir ve âlimlerin de bunun için bir derin bilgi oluşturmaları zorunludur.
Neden Gereklidir?
Müslümanların günlüğüne yaklaşık yirmi yıldan beri internet girmiş, on seneden beri de masadan cebe taşınmıştır. Hatta birkaç senedir de 'akıllı telefon' ile Müslümanların aklından hayatına kadar her yere dâhil olmuştur. Çocuklara ilkokul çağından da önce taharet, abdest, helal-haram öğretilmesi annelik-babalık görevi olduğu, en azından yaz aylarında hocalara teslim edilen çocuklara domuz eti ile koyun eti arasındaki farklılık öğretildiği gibi Müslümanların, çocuklarına aynı çağdan itibaren internet-telefon fıkhını da kesinlikle öğretmeleri mecburîdir.
Diyanet İşleri Başkanlığı en az elli senedir tedavülde olan bir ilmihâl hazırlamıştır. Bu ilmihâle muhakkak ve muhakkak internet-telefon fıkhını da ilave etmelidirler. Belki Diyanet bu konuda çok geç bile kalmıştır. Hatta internet ve cep telefonu iletişimi alanında uzman şahısların Din İşleri Yüksek Kurulu'nda uzmanlıklarına başvurularak, hazırlanacak ilmihâlin teknolojik-medyatik açıdan geri kalmamış, önümüzdeki on yılın hızına yetişecek düzeye getirilmiş olması sağlanmalıdır. Bu bir farzdır, kültür vesaire değildir.
Cep telefonu bir iletişim aracı olma özelliğini çoktan geride bırakmıştır, insanların bir arada durmasını sağlayan bir çimento düzeyine gelmiştir. Artık sosyal iletişimle anılmasının yeterli olmayacağı kadar günlük hayata damgasını vurmuş bir cihazdan söz ediyoruz. İnsanların iletişimine gıybetinden iftirasına kadar yasaklar getirmiş, tatlı söz ve tebessüm gibi durumları sadaka kabul ederek iletişime şekil vermiş dinimiz ortadayken, telefonun ve internetin bu büyük ve bebeklikten itibaren insanlara üstünlük kurmaya başlayan gücü önümüzdeyken telefon fıkhını öğretmeyi abdesti öğretmekten yıllar sonraya bırakamayız.
Çünkü çocuklar henüz abdestle mükellef olmadıkları günlerinde, dört yaşındayken mükemmel bir telefon ustasına dönüşmektedirler. Akıllı telefonun ve internetin, hayatın içine bu kadar yoğun girdiği bir zamanda ve çocukların erken yaşlarda bilgisayarın kontrolüne girdikleri, öğretmenlerin bilgisayar-internet yoluyla yapılacak ödevler vermeye başladıkları bir devirde Diyanet'imizin ve âlimlerimizin ilmihâl kitabına bir-iki satır ilave ederek interneti köşede kalmış bir konu hâlinde bırakmaları Allah katında mesuliyettir.
Televizyonun günlük hayata dâhil olduğu 1970 li yıllarda, "bu bataklıktan uzak duralım, haramdır" demekten başka bir icadı olmayan âlimlerin yetersiz kalan tavırlarının faturası bugün ödenmektedir. Nesiller televizyona kurban edilmiştir. Televizyonu sadece öcü ve şeytan olarak görenlerin bu tavırları belki yanlış olmayabilir ama reçeteleri yetersiz kalmıştır ve nesiller televizyonun önünde adeta hiçbir çaremiz yokmuş gibi sürüklenip götürülmektedirler, Müslümanı ve Müslüman olmayanıyla herkesi.