Kitap İşi Vaktinden Çok Olanlar Set
Yazar Nureddin Yıldız
Yayınevi Tahlil yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur kağıt, karton kapak cilt, 4 cilt takım
Sayfa Ebat 756 sayfa, 13.5x21.5 cm
Nureddin Yıldız İşi Vaktinden Çok Olanlar kitap seti ni incelemektesiniz.
Tahlil Yayınları işi vaktinden çok olanlar seti hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
İşi Vaktinden Çok Olanlar
4 cilt Set
İşi Vaktinden çok olan bu mübarek insanların tamamı sahabi değildir. Sadece bin yıllık geçmişten de söz etmiyoruz. Binlerce yıl öncesinden ses bırakanlar var.
Kimi iki asır öncesinden ses veriyor. Kimi on dört asır öncesinden parıldıyor. Sekiz asır öncesinden de Selahaddin var. Allah’ın mülkünü, babalarından miras aldıkları köy ve kasabadan ibaret görmeyip, ibadet edebilecekleri her yeri vatanları görüp yollara düştüler.
Hayatı, evlerinden ve iş yerlerinden oluşmuş görmeyip; ona insanlığı kuşatan bir anlayışla baktılar, düşündüler. İşi vaktinden çok olmak; hakkı üstün tutmak için gayret etmektir. Hayatın çilelerine karşı yılmadan sabırla mücadele edebilmektir.
İnsan üzerine yatırım yapmak, nesil yetiştirmektir. İşi vaktinden çok olmak, kendin için yaşamamaktır.
SÖZE BAŞLAYABİLMEK İÇİN
İnsan, İş ve Vakit
Allah'ın, dağlara ağır gelen emanetini yüklenen insanın işinin vaktinden çok olmasıyla, vaktinin işinden çok olması arasında ne büyük uçurumlar vardır.
İşi vaktinden çok olup bu topraklarda yaşayanların bıraktığı izle, vakti işinden çok olduğu için hiç bir iz bırakamadan gidenler arasında ne büyük farklılıklar vardır. Biri ırkını ve coğrafyasını aşarak insanlığa mâl olmuş, gözleri ve gönülleri doldurarak gitmiş; diğeri ise kendi evinde dahi bir elin parmakları kadar yıl geçmeden unutulup gitmiştir.
Vakti belirleyen en büyük saat olan güneş ile yarışanlar, güneşin altında gölgelenenlerle aynı olamazlar. Ömürlerinden bereket görüp, kendilerinden sonrakiler için bereket kaynağı olarak yaşayanlar, hesap ve rakamları anlamsız hâle getirip gitmişlerdir. Haftalara, aylara sığacak işleri gün içinde bitirip gitmişlerdir. Birden çok işi, bir elde başarma muvaffakiyetine ermişler, vakit tüketenlerin yaşadığı bir dünyada iş tüketip gitmişlerdir.
Aynı bahçede dikili iki aynı meyve ağacının, aynı toprak ve aynı suyla, aynı güneşle büyüdükleri hâlde farklı iki meyve vermeleri gibi, geçmişin birikiminde aynı toprağın ve dinin insanları arasında farklı sonuçlar bırakıp gidenler görüyoruz. Aynı Kur'an ve aynı kaynakları kullandıkları hâlde bir ömre çok şey doldurup gidenler, ömürlerini nerede tükettiklerini belgeleyecek bir şey bırakmadan gidenlere göre, örnek alınmaya ve peşlerinden gidilmeye daha müstahak-tırlar. Ömürlerini özür üreterek, sorunlara ve sorumlulara sitemle geçirenler, kendilerinin dahi inanmadığı savunmalarını sonradan gelen nesillere benimsetememişlerdir.
Üzerinde yaşadığımız toprağı bizden önce kullananlar arasında, yürüyen kütüphaneler gibi insanların yanında, bir cilt kitabı zevkle okumaktan yoksun insanlar da gelip geçmiştir. Yetim doyurmaktan haz alan, sayısını Allah'tan başkasının bilmediği yetimleri, garipleri sevindirmeye vakit bulup gidenlerle, yetim gördükçe bunalan, kimsenin elinden bir bardak su içmediği insanlar aynı diyara gittiler. İki yolcu grubunun aynı şartları paylaşmadıkları bir yere gitmiş olma-lan ise bizim penceremizden görülmesi gereken manzara olmalıdır. İnsanlığa adanmış insanlarla, insanların kendilerinden biri gibi görmek istemediği insanlar, şüphesiz ayrı renkleri taşımaktadırlar.
Bizim, gelecek nesillere bırakacağımız şeyler, kesinlikle bizden öncekilerden aldıklarımızdan daha fazla ve daha değerli olmalıdır. Onların zamanı değerlendirme azimlerini, himmetlerini aşmak zorundayız. Onlar kendi zamanlarını kendi imkânlarıyla kullandılar. Yapabildikleri ve yapmaları gereken arasındaki dengenin muhasebesi Allah'a kalmıştır. Biz onları güzel görüp güzel anıyoruz. Bizim imkânlarımız onlarınkinden farklıdır. Sorunlarımız da onların sorunlarından farklıdır şüphesiz. Himmet ve gayretimiz ise daha üstün olmayacaksa bari onlar kadar olmalıdır.
Konu, insan ve Müslüman olmanın hakkını vermek ise sadece kendi üzerimizden hesap yapamayız.
Bizim kimliğimiz ve bizden sonraki nesiller, bizim emeklerimiz ve göstereceğimiz gayretin sonuçlarına göre şekillenecektir. Salahaddin sadece kendisi için sonuç almadı. Hâlâ, diktiği izzet ağacından meyveleniyoruz. Halid bin Velid radıyallahu anh hâlâ kılıç sallıyor. Ömer bin Hattab radıyallahu anh hâlâ adalet dağıtıyor. Hasan Basri'nin gözleri hâlâ yaşlıdır. Ömer bin Abdülaziz'in iki yılda diktiği fidan iki bininci yılına girdi, hâlâ yeşil duruyor. Bir tek yaprağı bile solmadı.
Sınırlı ve sorunlu vaktimizi, bize ve bizden sonrakilere rahmet kaynağına dönüştürmek bir lütuf olarak görülmemeli, borç bilinmelidir. Önümüzde duran örneklerimiz -ki hamdolsun, sayıları azımsanamayacak kadar çoktur- kendilerinden beklenenden fazlasını vermişlerdir. Yarınkilerin önünde izzetli bir duruşla durabilmemiz, iyi tahliller ve dengeli bir çalışmayla mümkün olabilecektir. Bu nedenle, yapılacak çalışmada belki de ilk bitirmemiz gereken işimiz, bizden öncekilerden, önde duranları iyi anlamak olacaktır. Onları anıp, anıldıkları ortama rahmet inmesini sağlamak durumundayız. İyi bir iz bırakıp gitmiş ümmetin büyüklerinde hemen hemen ortak denebilecek temel karakterler şöyle sıralanabilir:
1- Olaylardan ve zamandan büyük oldular:
Olaylar onları sürükleyemedi, zaman darlığından şikâyet etmediler. Fâni bir hayatı yaşadıklarını, zamanın hesabını vereceklerini bilerek yaşadılar.
Onlar arasında ekmek yemeyenler oldu. Neden ekmek yemediği sorulunca, ekmeği çiğnemekle, sulu bir yemeği
çiğnemek arasında zaman farkı olduğunu söylediler. Bu, onların günleri, saatleri değil; saniyeleri hesaplayarak yaşadıklarını gösteriyor.
Karşılaştıktan olayların kendiliğinden olmadığını, her şeyin Allah'ın mülkünde ve O'nun tasarrufu ile meydana geldiğini, olayların seyri ve mahiyetinden çok kendilerinin sınandığını bildiler. Günübirlik hesaplarla zaman tüketmediler. Önlerine değil, ilerilere bakmaya çalıştılar.
- Büyük himmetli idiler:
Allah'ın rızasını kazanmak, en büyük arzulan idi. O rızayı gözlerinde öyle büyüttüler ki dünya ve dünyada ne varsa her şey onlar için basit kaldı. Ellerinden gidene ağlamadılar. Gelenle de şımarmadılar.
- Dünyanın esiri olmamaya çalıştılar:
Salahaddin Eyyübi, vefat ettiğinde, şimdi üzerinde ondan fazla ülkenin bulunduğu bir toprağa hükmediyordu ama vârislerine bir memur maaşı kadar harçlık bile bırakmadı. Biriktirmedi. Yemedi, yedirtmedi. Allah için cihat edip nefsini tatmin etme çelişkisine düşmedi.
Ömer bin Abdülaziz'in üzerindeki kıyafet, dilencilere uygun görülüyordu. Orduları ise Endülüs'e ulaşmıştı. Herkes almak için uğraşırken, onlar vermeye çalıştılar.
Ömer bin Hattab radıyallahu anh, yamalı cübbesiyle imparatorluk yıktı. Altın dolu hazinelerin yanında aç açık uyudular.
- Reklamcı olmadılar, ihlas en önemli düsturları oldu:
'Herkesin amelinin niyetine göre değerlendirileceğine' iman ettiler. Kimin ne dediğine, ne diyebileceğine aldırmadılar. Kimseden çekinmediler ama meleklerden hayâ edip çok şeyi yapmaktan geri durdular. Onlardan pek çoğu, yap-tıklan büyük işlerin bilinmesini bile istemediler.
- Dengeli oldular:
Aynı insanın, her biri farklılık gerektiren birden çok meziyete sahip olduğunu, bu meziyetlerin hakkını verdiğini ama birini diğerine ezdirmediğini çok açık bir şekilde görebildik.
Aynı anda âlim, âbid, mücahit, tacir, hatip, zahit olabildiler.
Dünyalık maişet peşinde olmaları, ahiret için yaptıklarına mâni olmadı. Namazları cemaatle kılmaları evlerini ihmal ettirmedi. Gece teheccüde kalktılar, gündüz maişetle uğraştılar. Yaptıkları ticaret, cemaat faaliyetlerine katılmalarının önünde durmadı. Yeri geldi, yaşlı gözlü oldular. Yeri geldi, bakışlarıyla kâfirleri ürküttüler...
- İnsan eksenli ve insan yoğunluklu çalıştılar:
'Bir kişinin hidayetine vesile olmak,' bir dünya kurmaktan önemliydi onların gözünde. Fetihler, gazalar yaptılar, sonra da bir kişinin bir abdest öğrenmesi için yollara düştüler.
- İlimsiz kalmaya razı olmadılar:
Kitap, defter, kalem bulamadılar fakat duyduklarını ezberleyip yürüyen kütüphaneler gibi yaşadılar. İlmin zorluk
larına katlandılar. Bir defter doldurmaz bilgi için yüzlerce km yolu, yol olarak görmediler. İlme ve âlime derin hürmetlerinin bereketi olarak, bildikleriyle amel ettiler.
İşi vaktinden çok olan bu mübarek insanların tamamı sahabi değildir. Sadece bin yıllık geçmişten de söz etmiyoruz.
Binlerce yıl öncesinden ses bırakanları var. Kimi on dört asır öncesinden ses veriyor. Kimi on iki asır öncesinden parıldıyor. Sekiz asır öncesinden de Salahaddin var. Daha yakınlardan nefesi gelenler var. Kulağımızın dibinden sesi duyulanlar var...
Kahire'deki kahvehanelerde dolaşıp, uyuyan bir ümmeti uyandırmaya çalışan ve 'İşimiz vaktimizden çoktur.'
diyen Hasan el-Benna var.
O hâlâ konuşuyor. Hâlâ, Hilafet'i kaldırılmış, başsız kalmış bir ümmeti ayağa kaldırmaya çalışıyor. Şehadetinden yarım asırdan fazla bir zaman geçti. Onu, ne elinden hayat iksiri içenler unuttu, ne de ona yaşamayı çok görenler... O, hâlâ 'Peygamber'imiz önderimiz, Kur'an rehberimiz' diyor.
O hep böyle diyecek ve böyle dirilecektir inşallah. Çünkü herkes yaşadığı gibi ölmeye, Öldüğü gibi dirilmeye,
Dirildiği gibi de Rabbinin huzuruna çıkmaya mahkûmdur.
Nureddin Yıldız
Bayrampaşa 2008
Nureddin Yıldız Tahlil Yayınları İşi Vaktinden Çok Olanlar kitap seti ni incele diniz.