İslam Tarihi ve Medeniyeti Külliyatı 15 Cilt SET

Fiyat:
4.750,00 TL
Geçici olarak temin edilememektedir. Temin edildiginde

Bu ürünün yerine tercih edebileceğiniz ürünler

  

Kitap             İslam Tarihi ve Medeniyeti Külliyatı
Yazar            Heyet
Yayınevi        Siyer Yayınları
Kağıt - Cilt     Şamua Ivory , Citli, 15 Cilt Takım
Sayfa - Ebat  10.000 sayfa - 17x24 cm.
Yayın Yılı       2021 Son Baskı, 2. Baskı

     


15 Cilt İslam Tarihi ve Medeniyeti Külliyatı kitabını incelemektesiniz.

Siyer Yayınevi
İslam Tarihi ve Medeniyeti Seti hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.

Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı.Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2


 Yirminin üzerinde editör ve 200'e yakın yazarın bir araya gelerek oluşturduğu İslâm Tarihi ve Medeniyeti Külliyatı 15 ciltten oluşan eser uzun bir çalışma neticesinde okuyucularıyla buluştu. Bu alanda araştırma yapanlar için temel kaynak mahiyetini taşıyan eser 10 bin sayfadan oluşuyor. 250'ye yakın konu başlığı ile oldukça hacimli bir çalışma. Yazılar 200'e yakın harita, 1000'in üzerinde görsel ve onlarca tabloyla desteklenmiş. Her cildin sonunda kronoloji, dizin ve zengin bir kaynakça bulunuyor.

Alanında uzman, farklı yönleriyle bilim dünyası ve topluma katkıda bulunmuş olan İslam Tarihçileri'nin kalemiyle İslam tarih ve kültürünü çok yönlü olarak ele almaktır. Böylelikle okuyucular geçmişin kültür, birikimlerinden faydalanarak geleceğe daha emin adımlarla yürüyeceklerdir.

Türkiye'den çeşitli üniversitelerimizdeki tarihçilerinin yazdıkları bütünüyle telif bir İslam tarihidir. Yazarların her biri uzmanlık alanlarıyla ilgili bir konuyu derinlemesine incelemişlerdir. Bu sayede okuyucular, günümüzü anlamlandırmada ve geleceğe yön vermede geçmişin bilgi, birikim ve kültürünü daha etkin kullanabileceklerdir.

TAKDİM


Alemlerin Rabbi olan Allah'a (cc) hamd, âlemlere rahmet olarak gönderilen ve en güzel örnek olan Hz. Peygamber'e (sas) salât ve selâm, o en güzel örneğin mübarek ellerinde yeti­şip, insanlığa en güzel örnekler olarak takdim edilen tüm sahâbe nesline selâm, aradaki zaman ve mekân farklarına aldırmadan en güzel örnekleri hayatlarına taşımaya çalışan tüm mü'min ve mü'minelere de selâm olsun.

Hicrî 1440 yılını idrak ettiğimiz şu zaman diliminde âlem-i İslâm inanılmaz derecede büyük acılar ve ızdıraplar içerisinde inlemekte ve dahi şiddetli fırtınalara maruz kalmış gibi sürekli bir savruluş geçirmektedir. Bu savruluşlar, itikadî ve ahlakî çö­küşler ile birlikte ümmet-i Muhammed'i varoluşsal bir kriz ile karşı karşıya getirmiş durumdadır. Ya mevcut durumu kabulle­nip, bundan sonraki yüzyıllarda beşerî ideolojilerin kendisine çizdiği/biçtiği rolü üstlenerek yeryüzündeki varlık anlamını yi­tirecek ya da yeniden bir diriliş ve silkiniş ile üzerine örtülen ölü toprağını silkeleyerek asr-ı saâdet modelini esas alan bir "fab­rika ayarlarına" dönüş yapacaktır. Esasen bundan başka da bir çıkış yolu görünmemektedir.

Peki, bu "fabrika ayarlarına dönüş" hareketi nasıl olacaktır? Elbette her şeyde olduğu gibi ilim/bilgi ile... Cehâlet zincirlerini kıran hakikatin gerçek bilgisi ile... Bu bağlamda her şeyden bir nebze malumât kırıntıları elde edildiğinde bunun "gerçek ilim" zannedildiği ve bunlar üzerine pek çok kanaat ve inancın inşa edildiği günümüz toplumunda bu işin o kadar kolay olmadığı da her türlü izahtan varestedir.

Yukarıda kısaca izah etmeye çalıştığımız umumi manzara ile birlik­te ülkemizde son yıllarda özelde Hz. Peygamber'in hayatına (siyere) ve genel olarak İslâm tarihine olan ilginin arttığını görmek sevindirici bir gelişmedir. Ancak ne yazık ki bu ilginin/talebin karşısında istenilen oran­da nitelikli eserler bağlamında yeterli düzeyde bir arzın/sunumun ortaya çıkarılamadığı da bir gerçektir. Üstelik ortaya konan bazı çalışmalardan dolayı da meselenin asıl mecrasından kayarak pek çok yanlış noktalara kapılar aralandığını üzülerek müşahede etmekteyiz. Bunun pek çok farklı nedenleri olduğu aşikârdır. Ama bizim tespitimize göre bunun en önemli nedenlerinden birisi de "kollektif" bir bilinç ile "sistematik" bir sürecin sağlıklı bir şekilde işletilememesidir. Yani işin uzmanı bilgi hazineleri olan "akademik camia" ile muhatap kitle olan geniş halk topluluklarının ara­sındaki iletişimin/bağın sistematik bir kurgusunun olmayışıdır. Dolayı­sıyla neredeyse bugün yüzleri aşan ilahiyat fakülteleri ve her ilde açılan üniversitelerimiz, ortalama yılda binlere varan makale, yüksek lisans ve doktora tezlerinin hazırlanmış olmasına rağmen üretilen bilginin işlen­mesi ve bunun toplum ile paylaşılması/buluşturma noktasındaki halimiz ortadadır.

İşte bu noktada Siyer Vakfı bünyesinde, bu iki uç (akademia-halk) arasında bir köprü vazifesini üstlenme ve "fabrika ayarlarına" ulaşma yo­lunda bizlerin azığı olacak sahih kaynaklardan elde edilmiş sağlam bilgi­lerin halkımız ile buluşturulması imkânına bir nebze katkıda bulunulması adına Siyer Yayınları kuruldu. Kuruluşundan birkaç yıl sonra siyer alanı­nın kaynak eserlerinden olan İbn Sa'd'ın meşhur Tabakât adlı eserinin, 11 cilt olarak alanın uzmanı akademisyen hocalarımızın büyük emekleriyle neşrine muvaffak olundu. Eserin gün yüzüne çıkmasından sonra akade­mik camia ve halkımızdan gelen olumlu yaklaşımlar neticesinde yeni bir projeye adım atmanın zarureti ortaya çıkmıştı: İslâm Tarihi...

Genel koordinatörlüğünü ve proje yürütücülüğünü uzun yıllar İslâm Tarihi alanında çalışmalarıyla tanıdığımız Prof. Dr. Mehmet Şeker'in üst­lendiği 15 ciltten oluşan "İslâm Tarihi ve Medeniyeti" adlıyla şu an elimizde bulunan bu kitabın, yukarıda kısaca değinmeye çalıştığımız sorunlarımıza bir çözüm olma yolunda önemli bir katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Ese­rin hakkını tam olarak elbette okuyucuları takdir edecektir. Biz burada yalnızca eserin şahit olduğumuz oluşum sürecine bir nebze değinmek ile çalışmanın özgünlüğüne dair bazı kanaatlerimizi paylaşmak isteriz.

İçerik olarak Hz. Peygamber'in (sas) döneminden başlayarak Osman­lı'nın son evresini de içine alan bu çalışma, hem ilgili dönemlerin siyasî tarihini hem de sosyal ve içtimaî hayattan kesitlerin de yer aldığı geniş kapsamlı bir kültür/medeniyet tarih yazıcılığı alanında örnek bir çalışma olduğu görülmektedir. Kronolojik bir plan üzerinde tematik bir yaklaşım ile konuların işlenmiş olması ayrıca kayda değer önemli bir husustur.

Ayrıca eserden istifadenin arttırılması adına görsellikler noktasında cilt editörlerinin denetiminden geçmiş olarak yayınevi ve ilgili yazar ho­caların gayretleriyle hazırlanmış olan her cildin sonunda yer alan detaylı bir kronolojik tablo, konu ile bütünleşmiş farklı tablolar, harita ve gör­seller; ayrıca yayın etiğine uygun olarak görsellerin alındığı kaynakların linklerinin yanısıra karekod uygulamaları ile söz konusu görsele online ulaşımın sağlanmasındaki kolaylıkla ve bunlar gibi oldukça meşakkatli ve zaman alan teknik hazırlıklar, eserin ülkemizdeki akademik yayıncılığın geldiği seviye açısından sevindirici gelişmeler olarak görmekteyiz.

Ülkemizin neredeyse hemen hemen tüm ilahiyat, tarih ve edebiyat fakültelerinden toplamda yüzlerce alanın uzmanı değerli kalemlerin telif çalışmalarının bir ürünü olan eser, bu yönüyle bile önemli bir takdiri hak etmektedir.

Son olarak umudumuz ve duamız o dur ki, uzun yılları alan büyük bir emek ve gayretin ürünü olan bu eserin, hayırlara vesile olmasını ve hak­kıyla değerlendirmesini Rabbim bizlere nasip etsin.

Başta projenin her aşamasında ilerlemiş yaşına rağmen büyük bir öz­veri ve fedakârlıklar ile koşturan proje genel koordinatörü Prof. Dr. Meh­met Şeker hocamıza, cilt editörlerine, yazılarıyla katkıda bulunan tüm de­ğerli kalemlere teşekkür ediyor, emeklerinin karşılığını hem dünyada hem ahirette almalarını Rabbimden niyaz ediyoruz.

Hacim olarak büyük, muhteva olarak zengin, alan olarak önemli ese­rin, bu haliyle bizlere ulaşmasına vesile olan Siyer Yayınları çalışanlarına ayrı ayrı teşekkür ederiz. Ne kadar yoğun bir emek harcadıklarına şahidiz. Özellikle Siyer Yayınları editörü Muhammed Ali Alioğlu kardeşimin, ge­çirdiği onca uykusuz gecesine, takatleri zorlayan o büyük gayretine, eseri belirlenen tarihte yetiştirmek için katlandığı o zorluklara da şahidiz. Allah (cc) kendisinden razı olsun. Hayırlı hizmetlerini bereketlendirsin.

Takdir edersiniz ki böyle büyük bir çalışma, büyük bir ekip çalışması ile ancak olur. Eserin her aşamasında birçok kardeşimin emeği var. Tek tek isimlerini saysak onlarca isim saymamız gerekecek... Ben o isimsiz kahramanlara da teşekkür ediyor ve hepsine dua ediyorum.
Son olarak en önemli teşekkürlerden birisi de hiç şüphesiz oldukça masraflı olan bu çalışmanın maddi kaynağı konusunda öncü olan karde­şimize olmalı... Eserden bahsettiğim günlerde, "ne gerekiyorsa biz varız"
 
deyip, taşın altına elini koyan, "aman hocam ismimizi söyleyip ecrimizi azaltmayın" diyerek, bütün karşılıklarını ahirete bırakan, gönlü güzel kar­deşime de teşekkür ediyorum. Allah (cc) onun da yar ve yardımcısı olsun Daha nice güzel işlere onu vesile kılsın.

Rabbimizden niyazımız odur ki, bu güzel eserin hepimiz adına birer amel-ı sahh olarak kaydedilmesidir. Mevlâ hepimize bunu nasip eylesin

Gayret bizden, muvaffakiyet Cenab-ı Hak'tandır...


23 Eylül 2018/13 Muharrem 1440
Eyüp-İstanbul


ÖNSÖZ

Prof. Dr. Mehmet ŞEKER
Proje Yürütücüsü ve Genel Editörü

Umumî İslâm Tarihi yazarları genellikle eserlerine yaratılışla başlamışlardır. İlk insandan kendi zamanına kadar yaşanan olayları muhtasar ve müfîd yani özlü olarak ele alan yazarlar, kendi dönemlerini ise daha geniş kaleme almışlardır. Onların bu geleneği asırlarca sürüp gitmiştir. Kimisi Kısas-ı Enbiya'yı müs­takil, kimi de İslâm Tarihine giriş olarak yazmıştır. Bilindiği gibi İslâm vahye dayanan dinlerin ortak adıdır. Bu bakımdan ilk pey­gamberden Hâtemü'l-Enbiya Hz. Muhammed (sas)'e kadar gel­miş geçmiş peygamberlerin tarihi İslâm Tarihi içinde yer almış­tır. Ancak son peygamberin ve ona inananların tarihleri İslâm Tarihinin ana konularını oluşturmuştur. Yedinci miladi yılın ilk çeyreğinde ilk vahiyle başlayan İslâm, Hz. Muhammed'in tebliğ ettiği dinin ve bu dine inanmış olanların inançlarının adı olmuş­tur. İşte vahyolunan toplumun yaşayışından günümüze kadar gelmiş geçmiş bütün Müslüman toplumların ve onların komşu­ları ile yaşadıkları coğrafyanın ve bu coğrafyada yaşayanların ta­rihleri bilinmeden İslâm tarihi tam olarak anlaşılamaz. Bu çer­çeveden bakılarak İslâm Tarihi yazarları çok geniş bir coğrafyayı ve değişik toplumların tarihini incelemek zorunda kalmışlardır.

Geçtiğimiz yüzyılda gerek İslâm dünyasında gerekse Batıda genel İslâm Tarihi üzerine bazı çalışmalar yayınlanmıştır. Türki­ye'de de bu alanda kimi tercüme, kimi de yine tercümelere bazı ek telif bölümler ilâve olunarak yapılan yayınlar bulunmaktadır. Bunların genel İslâm Tarihi alanında birçok soruya cevap ver­miş olduğunda şüphe yoktur. Ancak, bu yayınların hem terceme olmaları, hem de ele aldıkları konularda eksikliklerin görülmüş olması yeni ve hacimli bir İslâm Tarihine ihtiyaç doğurmuştur. İslâm Tarihçileri Derneğinin düzenlediği çalıştaylarda konu eni­ne boyuna tartışılarak tamamen yerli müelliflerce kaleme alı­nacak bir eserin hazırlanmasının yararlı olacağı görüşü hakim olmuştur.
 
İşte biz de İslâm Tarih ve Medeniyeti adıyla büyük bir projeyi haya­ta geçirmek için 2010 yılında çalışmalara başladık. İzmir'de kurulan İslâm Tarihçileri Derneği'nin önünü çektiği faaliyetlere ülkemizin İlâhiyat ve Edebiyat Fakültelerinde görev yapan akademisyenler ile konusunda uzman olan tarihçiler de destek vermişlerdir. Ön hazırlığı yaklaşık bir yıl sürdü. Daha sonra her cildin ilmî sorumluluğunu bir veya iki editör meslekdaşımız üslendi. İslâm Tarihinin klasik devirleri göz önüne alınarak kronolojik olarak konular paylaştırıldı. Her ne kadar kronoloji göz önün­de bulundurulsa da daha çok konu/u(tematik) bir eserin hazırlanmasının daha faydalı olacağı görüşü ağırlık kazandı. Buna göre ana konular aşağı­daki şekilde tasnif edilerek muhtevasının tematik olması yönünde editörlerce çalışmalar sürdürüldü:

Hz. Peygamber Dönemi
Hulefâ-yi Râşidîn Devri
Emevîler Dönemi
Endülüs Emevîleri
Abbasîler Devri(l. cilt)
Abbasîler Devri (II. cilt)
Abbâsîler Döneminde Kurulan Devletler
Müslüman-Türk Devletleri(I. cilt)
Müslüman-Türk Devletleri (II. cilt)
Selçuklular
Anadolu Beylikleri
Osmanlılar (I.cilt)
Osmanlılar (II. cilt)
İslâm Medeniyeti (Asr-ı Saâdet'ten Selçuklular'ın Sonuna Kadar)
Osmanlı Medeniyeti

Böylece İslâm Tarihi ve Medeniyeti adıyla 15 cildi bulan külliyatımız makaleler halinde kaleme alınan bölümlerde devletlerin siyasi tarihleri takip olunabildiği gibi, aynı zamanda devletlerin müesseseleri ve teşki­latları da ele alınmaya çalışılmıştır. Ayrıca gerek devlet ve hânedanların, gerekse İslâm tarihinin ortaya koyduğu medeniyetleri genel anlamda ele alınmıştır. Eserde yazım birliğini sağlayabilmek için Türkiye Diyanet Vak­fı İslâm Ansiklopedisinin yazım usulü esas alınmıştır. Ancak yüz altmış üç ayrı müellifin kaleme aldığı makalelerde dil, yazım ve üslup birliğinin sağlanması her zaman mümkün olamamıştır. Buna rağmen aradaki fark­lılıkları asgariye indirmek için gerekli gayretin sarfedildiği görülecektir.

Çalışmalar devam ederken bazı dönemlerin hacmi genişledi. Bu se­beple bu dönemler iki cild oldu. Her cildin editörleri son derece gayretli ve samimi olarak yazışmaları takip ettiler. Bölüm yazarlarını tesbit ederek, konu siparişlerini verdiler. Öncelikle yazarlarımız kendilerine verilen sü­relerde makalelerini gönderdiler. Editörlerimiz de zamanında teslim et­tiler. Böylece 2015 yılı sonu itibariyle eser bütünüyle tamamlanmış oldu. Yaklaşık bir yılda gözden geçirilip eserin basımını üstlenen Siyer Araştır­maları Merkezine/Siyer Yayınlarına teslim edildi. Ancak yayınevinin elin­de olmayan sebepler yüzünden eserin basımında bir gecikme yaşandı. Buna rağmen son aylarda hem mizanpaj, hem de grafik ve resimleme ça­lışmalarında yoğunlaşıldı. Sonuçta eserin basıma hazır hale gelmesi için büyük gayret sarf edildi. Bundan dolayı başta Siyer Araştırmaları Vakfının Mütevelli Heyeti Başkanı Sayın Muhammed Emin Yıldırım olmak üzere ya­yına hazırlık aşamasında gayretlerini esirgemeyen Ömür Yıldırım'a ve ya­yın editörü Muhammed Ali Alioğlu'na ve yayınevinin diğer çalışanlarına teşekkürlerimizi sunmak görevimizdir.

Buarada eserin baskında gerçekleştirilen bir özellik de bölüm ve ko­nulara uygun olarak yerleştirilen harita ve görsellerin alındıkları kaynak linklerinin yanısıra karebarkodunun da yerleştirilmiş olmasıdır. Bu şekil­de okuyucu, telefonlardaki karebarkod uygulamaları sayesinde görselle­rin kaynaklarına kolaylıkla ulaşabilecek ve dahası orada yer alan renkli ve değişik boyutlardaki zengin içeriklerden de istifade edebilecektir.

Her şeyden önce eserimize değerli katkıları ile destek veren saygıde­ğer meslekdaşlarımıza hem ilmî birikimlerini paylaştıkları, hem de elimiz­de olmayan sebeplerle yayındaki gecikme sebebiyle gösterdikleri sabır ve anlayıştan dolayı ne kadar teşekkür etsek haklarını ödeyemeyiz. Bu arada editörlerimizin gayretleri ve bizi anlayışla desteklemeleri de kendilerine olan şükran borcumuzu daha da artırmış oldu. Ayrıca eserin ilmî redaktesinde şahsıma yardımcı olan değerli meslekdaşlarım Prof. Dr. Şefaattin Severcan ile Prof. Dr. Ali Aktan kardeşlerime de ne kadar teşekkür etsem haklarını ödeyemem.

Bütün amacımız bu alanda önemli bir boşluğu dolduracağına inan­dığımız böyle kapsamlı bir eserin bir an önce yayın hayatına kazandırıl­ması için eserin tamamlanmış olarak set halinde yayınlanmış olduğunu görmekti.

Cenâb-ı Hakk'ın bunu bize nasip ettiğini gördüğümüzden dolayı ne kadar şükretsek şükrümüzü tam olarak îfâ edemeyiz. Gayret bizden Tev-fik Allah'tandır.

 
 
CİLT EDİTÖRLERİNDEN...

Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL Prof. Dr. Rıza SAVAŞ
 

Kur'ân'da; "... İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için sana da bu Kur'ân'ı indirdik. Umulur ki düşünüp anlarlar'^ ayeti ve benzeri âyetlere göre Hz. Muhammed (sas), kendisine gelen vahyi insanlara ulaştırmak ve açıklamakla görevlendiril­miştir. Kur'ân'ın hedefi de bütün insanları kendisinin göster­diği en doğru olan yola sevk etmektir.121 Böyle bir hedefi olan Kur'ân'ın, elbette hitap ettiği insanlar tarafından anlaşılması ge­rekir.131 Kur'ân'ın hitaplarına kulak verip İslâm dinini kabul eden insanlar, tarih boyunca bu dinin kitabını anlamak için büyük gayret göstermişlerdir.141

Kur'ân'ın yirmi üç sene gibi uzun bir sürede nâzil olma­sı,151 gelen vahyin yazıyla tespit edilmesi161 onun anlaşılmasının ilk adımını teşkil eder. Nitekim Kur'ân'ın anlaşılmasına büyük önem veren Hz. Peygamber, yazılan âyetleri kâtiplerine tekrar okutmuş, eğer herhangi bir hata tespit ettiyse bunları anında düzeltmiştir.171 Üstelik her Ramazan ayında, o zamana kadar gelen Kur'ân metnini baştan sona okumuştur. Hatta vefatından önceki son Ramazan ayında bu okuma iki defa gerçekleştirilmiş, vahiy kâtiplerinden Zeyd b. Sâbit de buna şahit olmuştur.181

Sahabîler Kur'ân âyetleri kendilerine tebliğ edildiği zaman, manasını anlayıp yaşamaya çalışıyorlar, anlamadıkları hususları Hz. Peygamber'e (sas) soruyorlardı. Bu şekilde Kur'ân'ın indiği andan itibaren tefsir faaliyetleri de başlamış oldu. Bilhassa Hz.

en-Nahl 16/44. Konuyla ilgili diğer ayetler için Bkz. en-Nisâ 4/105, el-Mâide 5/67, en-Nahl 16/64. el-İsrâ 17/9. eş-Şuara 26/193-195.
İbn Mes'ud'un "İleri gelen sahâbîlerden biri, on âyet öğrenince, mana­larını ve onlarla amel etmesini bilmeden başka ayetlere geçmezlerdi" sözü, durumu açıkça ortaya koymaktadır. Bkz. et-Taberî, Tefsir, I, 35, 36. en-Nahl 16/89.
el-Furkân 25/5, el-Vâkia 56/78, el-Beyyine 98/2.
Muhammed Hamîdullah, Kur'ân-ı Kerîm Tarihi, Tere. Salih Tuğ, İstanbul
1993, s. 42.
el-Buharî, Sahih, 1,4 (Bed'ü'l-Vahy, 5), IV, 165-166; el-Menâkıb, 23], VI, 101; Fez. Kur'ân, 7].


 
Peygamber'e yakın olan sahâbîler, âyetlerin nuzûl sebeplerine genelde va­kıf oldukları için, bu metinleri büyük oranda anlıyorlardı. Ancak Kur'ân'da anlaşılması kolay olmayan veya farklı anlamlar vermeye müsait âyetler de mevcut bulunduğu için, bu âyetler hakkında Hz. Peygamber'e müracaat ediliyordu.
İslâm'ın Arap Yarımadası'nın dışına çıkması ve fetihlerin gerçekleş­tirilmesiyle birlikte Müslümanlar, farklı millet, din ve kültürlerle karşı karşıya gelince Kur'ân'ı anlamada bazı yeni problemlerle yüz yüze geldi­ler. Onlar hem Kuran'ın anlaşılması hem de karşı karşıya kaldıkları prob­lemlere bizzat Kur'ân'dan çareler arama çabaları sonucunda çok farklı yorumlara ulaştılar. Bu süreçte hayatlarını Kur'ân'a göre tanzim etmeye çalışan Müslümanlar onu en doğru şekilde anlama gayreti içinde oldular. İşte bu ihtiyaç, Hz. Peygamber'in hayatına yönelmeyi, onun hayatını en ince teferruatına kadar öğrenmeyi, bu konuları iyi bilen kimselere baş-v vurmayı gerektirmiştir. Esasen Kur'ân da onlardan bunu istiyordu. Ni­tekim Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Muhammed'in (sas) mükemmel ahlâkına'9', "Sizin için Allah'ın Rasulün'de güzel bir örnek vardır.. ."'101 ayetiyle dikkat çekilmiş, Müslümanlardan onun yolundan gitmeleri'111 istenmiştir. Bu ve benzeri âyetler Müslümanları Siyer çalışmalarına sevketmiştir. Böylece Kur'ân'ı anlama zarureti, doğrudan Hz. Peygamber'in hayatını araştırma ihtiyacını da ortaya çıkarmıştır.

[9]   el-Kalem 68/4.
[10  el-Ahzâb 33/21.
[11] Âl-i İmrân 3/31; el-A'râf 7/158.

Hz. Peygamber'in hadisleri yazmak isteyen herkese izin vermediği bilinmekle bir­likte onun hadisleri yazmayı kesinlikle yasakladığını söylemek de mümkün değildir. Nitekim Abdullah b. Amr b. el-Âs gibi okuma yazma bilen genç ve dikkatli sahâbîlerle hafızasının zayıflığından şikâyet edenlere hadisleri yazma konusunda izin vermiş, Mekke fethi sırasında yaptığı bir konuşmasının yazılıp kendisine verilme­sini isteyen Yemenli Ebû Şah gibi kimselerin isteklerini de reddetmemiştir. Bkz. M. Yaşar Kandemir, "Hadis", DİA, XV, 27-64.

Namaz, oruç, hac, zekat gibi ibadetlerin ifâsı/uygulaması ile bir kısım muamelât hükümlerinin tatbiki konularının Kur'ân'da açık olarak belirtil­memiş olması, bu hususta Hz. Peygamber'in (sas) pratik uygulamalarının bilinmesini zaruri kılmıştır. Bu tür zaruri bilgileri ancak Siyer muhtevasın­da bulmak mümkündür. Bu hususta kendilerine başvurulanların başında Hz. Peygamber'in sünnetini kaydedenler gelir. Sünnetin kayıt altına alın­ması da bizzat Hz. Peygamber'in işaretiyle başlatılmıştır. Nitekim Medine-li bir Müslüman, Hz. Peygamber'e; "Hafızam zayıftır, hâlbuki sen her gün, akılda tutulması gereken bunca şey söylüyorsun, ne yapacağımı bilemiyo­rum" diye sorunca Hz. Peygamber, ona; "Sağ elini kullan'™ tavsiyesinde bulunmuştur. Yine ashâbdan Abdullah b. Amr b. el-Âs da Hz. Peygamber'in bilgisi dahilinde onun hadislerini yazmış, bu kitabına "es-Sahîfetu's-Sâdı-ka" ismini vermiştir.'131 Abdullah'dan başka diğer bazı sahâbîler de hadis yazımında gayret göstermişlerdir. Mustafa el-A'zami, içlerinde hanımların da bulunduğu elli iki kadar sahâbînin hadis mecmuası yazdıklarını veya yazdırdıklarını tespit eder.'141 Sahâbîler tarafından başlatılan sünnetin tedvini, gün geçtikçe hadise duyulan ihtiyaç sebebiyle daha da artmıştır. Bu rivayetlerden Hz. Peygamberin hayatıyla ilgili olanlar ise "Siyeri' adı ve­rilen eserlere temel teşkil etmiştir.

"Siyer" malzemesi Kur'ân'ı ve Hz. Peygamber'i (sas) daha iyi anlama imkânı sağladığı için, başta sahâbîler olmak üzere her nesil siret merkezli yeni çalışmalar ortaya koymaya başladı. Esasen Siyer ile hadisi, konuları bakımında birbirinden ayırmak da zordur. Zira bir kişinin hayatını konu edinen bir bilim dalı içinde, elbette o şahsın sözleri ile tutum ve davranış­ları da yer alacaktır.

Müslümanların siret çalışmalarının bir sebebini Kur'ân'ı anlama ve Hz. Peygamber'in (sas) hayatını öğrenme çabaları teşkil ederken, diğer sebebi ise onların cahiliye döneminden itibaren hatıralarında muhafaza ettikleri tarih birikimidir. Arapların "gece toplantıları"'151 ile geçmişle il­gili önemli haberleri aktarma alışkanlıkları, onları Hz. Peygamber'in sa­vaşlarını ve bu konularla ilgili siyasi gelişmeleri aynı metotla anlatmaya sevketmiştir. Mesela Tay kabilesine mensup olan Ebû Zubeyde isimli bir Hıristiyan tarihçinin İslâm öncesi tarihle alakalı olarak anlattıkları dahi sahâbenin ilgisini çekiyordu. Bu tarihçinin hükümdarlara yakın olduğu ve onların hayat hikayelerini iyi bildiği nakledilmektedir. el-İsfahânî'nin kaydına göre muhâcir ve ensârdan oluşan bir topluluk, kendi aralarında Hz. Osman'ın huzurunda Arapların geçmişteki tarihlerinden bahsetmiş­lerdir. Daha sonra Hz. Osman içlerinde geçmiş hakkında bilgisi olan bir şahsa söz vererek ondan Arapların geçmişi hakkında bilgiler aktarmasını istemiştir1161. Bu uygulamayı zaman içinde diğer Müslüman idareciler de­vam ettirmişlerdir. et-Taberî bu hususta şöyle bir rivayet aktarır: "Saîd b. Müseyyeb'in anlattığına göre Mervan b. el-Hakem,'171 Ebû Halit Hakim b.

[13]    Ibn Sa'd, et-Tabakât, V 243.
[14] M. Mustafa el-A'zami, Dırasâtfi'l -Hadisi'n-Nebevîve Tarihi Tedvînihi, Riyad 1396 h., s. 92-142.
[15] tbn Hişam'ın kaydettiği bir şiirden bunu açıkça anlamaktayız. Bkz.: İbn Hişam,es-Sf-retu'n-Nebeviyye, 1,120.
"Hacun ile Safâ arasında hiç bir dost bulunmadığı, Mekke'de hiç bir hikâyecinin gece hikâye anlatmadığı bir sırada..." [16]    el-tsfahânî, el-Eğani, XII, 127.
[17] Muhtelemen bu olay, Mervan'ın Medine valisi olduğu sıralarda cereyan etmiştir. Muaviye, onu 42 h.'de Medine valiliğine tayin etti, sonra azletti, daha sonra tekrar aynı göreve getirdi. Bkz. İbn Sa' d, et-Tabakût, V 38.

Hizam'ın'181 Bedir Savaşı'nı kendilerine anlatmasını istemiş, o da halifenin talebini yerine getirmiştir."'191
Tarihi mâlumatı aktarma geleneğini sürdüren Araplar, Hz. Peygam­ber'in (sas) vefatından sonra onun döneminde yaptıkları savaşları kendi nesillerine daha önce var olan "Eyyâmü'l-Arab" geleneği'201 çerçevesinde aktardılar. Anlatılanlar daha çok askeri harekâtları kapsadığı için ilk yıl­larda Hz. Peygamber'in hayatıyla ilgili çalışmalara "Megâzi adı verilmiş­tir. Bilhassa tabiûn nesli arasında Hz. Peygamber'in hayatıyla ilgili konula­rı iyi bilen ve "Megâzî Alimleri" olarak tanınan kimseler ortaya çıkmıştır.'211 Daha sonraki İslâm tarihi sürecinde gerek Siyer, gerekse meğâzî alanında dönemin ihtiyaçları doğrultusunda sayısız eser telifi gerçekleştirilmiştir.

"İslâm Tarihi ve Medeniyeti I / Hz. Peygamber Dönemi (sas)" adı al­tında telif edilen makalelerden oluşan bu cilt, yirmi tarihçimizin emeği ile ortaya çıkmış bir eserdir. Girişte bir, Mekke devrinde altı ve Medine dev­rinde on üç yazarımızın makalesi yer almaktadır. Siyer muhtevası içinde incelenen konular, bir iki istisnası ile ülkemizin değişik üniversitelerinde İslâm tarihi alanında akademik hayatını sürdüren ilim adamlarımızın tet­kiklerinden oluşmaktadır.

Şüphe yok ki Siyer tetkiklerine geçmişte olduğu gibi günümüzde de ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sebeple gelecekte de bu ihtiyaç devam edecek­tir. Zira, İslâm'ın doğru bir şekilde anlaşılması ve en güzel bir şekilde tem­sili noktasında Hz. Peygamber'in (sas) yaşamının doğru bir şekilde anla­şılması ve aktarılması bir zarurettir. İşte bu ihtiyaç, günümüz şartlarında Siyer sahasında yeni bir takım tetkikler yapmayı zorunlu kılmaktadır. Bu kitap böyle bir ihtiyacı karşılamaya katkı amaçlı yapılan uzun soluklu bir çalışmanın sonucudur. Eserin gözetilen hedef doğrultusunda hizmetlere vesile olmasını Yüce Allah'tan dileriz.

Gayret bizden, tevfik ve hidâyet Cenâb-ı Hak'tandır.

Bedir savaşına Kureyş ordusu içinde katılan bir sahâbî olan Ebû Halit, Mekke'nin fethinden sonra müslüman olduğu için Bedir savaşında Mekke ordusuyla ilgili ko­nulara açıklık getirmiştir. Bkz. Ibnu'1-Esir, Usdu'l-Ğûbe, II, 45-46. et-Taberî, Tarih, II, 443.
Cahiliye devri Araplarının tarih anlayışları hakkında daha geniş bilgi için bkz. Dr. Rıza Savaş, "İslam'dan Önce Hicâz Bölgesindeki Araplarda Tarih", D. E. Ü. İlahiyat Fak. Dergisi, VII, İzmir 1992, s. 257-268.
İbn Sa'd, et-Tabakât, III, 626-627. Cahız'ın "Hameletü's-Sîre" ve İbn Kuteybe'nin "Ehlu's-Sîre" dediği kimseler de "Sîre" konusunda uzman olanları ifade etmektedir. Bkz. Cahız, Osmaniyye, 138; İbn Kuteybe, el-Maarif, 133.

GİRİŞ

Prof. Dr. Mehmet ŞEKER
Uşak Üniversitesi İslâmi İlimler Fakültesi

Gerek Türkiye'de, gerekse Türkiye dışında ister müslim, is­ter gayri müslim ülkelerin okullarında "İslâm Tarihi" adıyla müfredat programlarına konulmuş olan dersin, isim itibariyle hatalı olduğu hususu bazı yazarlar tarafından tartışma konusu yapılmıştır.'11 Oysa bu tabir sadece okulların programlarında yer almamakta, aynı zamanda birçok müellif tarafından eserle­rine, cilt cilt yayınlanan kitaplarına da isim olarak verilmiş bu­lunmaktadır. Günümüzde de hem İslâm dünyasında, hem de bu dünyanın dışında, "İslâm Tarihi" terimi yaygın olarak kullanıl­maktadır. Hatta birçok üniversitede bir bilim dalı adı olarak be­nimsenmiş ve kabul edilmiştir. Bu bakımdan, biz bu yazımızda, "İslâm Tarihi" tabirini kullanmanın hatalı olmadığını açıklamaya çalışacağız. Bunu yaparken, ilk olarak, bu tabiri kullanmanın ha­talı olduğunu iddia edenlerin görüşlerine bir göz atacak, daha sonra da İslâm tarihinin mâna ve mâhiyeti üzerinde durmaya çalışacağız.


 
 
Diğer Özellikler
Stok Kodu9786052375389
MarkaSiyer Yayınları
Stok DurumuBu ürün geçici olarak temin edilememektedir.
9786052375389
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.