Kitap Kadın ve Aile İlmihali
Yazar Doç. Dr. Dilaver Selvi
Yayınevi Semerkand Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur, Ciltli
Sayfa Ebat 464 Sayfa, 17x24 cm
Yayın Yılı 2016
Semerkand Yayınları Kadın ve Aile İlmihali kitabını incelemektesiniz.
Dilaver Selvi Kadın Aile İlmihali kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
ÖNSÖZ
Âlemlerin sahibi yüce Allah'a sonsuz hamdolsun. Rahmet peygamberimiz Hz. Muhammed'e (s.a.v) en güzel şekliyle salât ve selâm olsun.
Kıymetli okuyucularımız,
Delil ve örnekleriyle Kadın ve Aile İlmihali adlı eserimizin yeni baskısıyla karşınızdayız. Rabbimiz'e sonsuz hamdolsun; eser, siz değerli okuyucularımızdan hüsnü kabul gördü, okundu, değerlendirildi, ailelerin ve özellikle yeni yuva kuran kardeşlerimizin temel müracaat kaynağı oldu. Bu güzel ve özel ilginizden dolayı hepinize teşekkür ediyoruz.
Elinizdeki kitap, belli bir kesimin değil, bütün müslüman ailelerin bu konudaki ihtiyacını görmek için hazırlanmıştır. Bu sebeple eserde herkesin rahatça anlayacağı sade bir dil kullanılmaya özen gösterildi.
Eserde konular genelde Hanefî mezhebine göre işlendi, fakat gerekli oldukça Şâfiî mezhebi başta olmak üzere, diğer hak mezheplerin görüşlerine de yer verildi. Bazı fıkhî tâbir ve tarifler sadeleştirilip okuyucunun rahat anlayacağı bir dille sunulmaya çalışıldı.
Konular işlenirken yer yer dinlendirici ve ibret verici örnekler eklendi. İlahî hükümlerin hikmetlerine değinildi. Daha geniş bilgiye ulaşmak isteyenlere temel kaynaklar gösterildi.
Yuva, ilâhî bir emanettir. Yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'de yer alan hüküm ve tavsiyelerin çoğu çocuk, anne baba ve aile ile ilgilidir. Hadiste belirtildiği gibi bir müslüman, Allah için kuracağı yuva ile dinini koruma altına almış ve terbiyesinin yarısını tamamlamış olur. Diğer yarısı için de Allah'tan korkup hakları korumalıdır. Böyle cennet hedefli bir yuvanın huzuru için ne yapılsa azdır.
Dinimiz İslâm, insanın bütün hayatını ele alır, her safhada her soruna çözüm getirir. Öyle ki bu din, insanın doğumundan önceki ve ölümünden sonraki hayatını bile konu etmektedir. Bir ailenin çocuklarına karşı görevi evlenirken başlar, cennete kadar devam eder. Evlilikle cennet arasında her safhada anne baba kendilerinden ve çocuklarından sorumludur.
Evlilik, üç beş günlük bir eğlence değildir. Evlilik, ilahî emanetleri taşımak ve edep üzere yaşamak için emredilmiştir. Varlık sebebimiz, yüce Allah'a edeple kulluktur. Bize bunları öğreten ilme fıkıh denir. Fıkhın amel edeceğimiz kısmını öğrenmek herkese farzdır. İşte bu eser, her mümine evlilik, yuva ve aile konusundaki temel farzları ve gerekli edepleri öğretmek için yazılmıştır.
Günümüzde şikayetlerin büyük bir bölümünü maalesef aile sorunları oluşturmaktadır. Karı koca arasında, ufak bir bahaneden büyük kavgalar çıkmaktadır. İlk çekişmede hemen boşanma akla gelmektedir. Pek çok koca, bir kızgınlık anında hanımını boşamakta, sonra pişman olmakta, peşinden yuvayı kurtarmak için çareler aramaktadır. Nikah, bir erkeğin korumasına tevdi edilmiş en kutsal bir emanettir. Erkek ona imanı gibi sahip çıkmalıdır. Onu korumak için her çareye başvurmalıdır; boşanma en son olarak düşünmelidir.
Dinimizde evliliğin hedefi, nikahla başlayan beraberlik ve dostluğu Allah'ın izniyle ebedi saadet yurdu cennete taşımaktır. Bunun yolu edep, sevgi, sabır ve birbirine hayır duadır.
Her eserde, o alanda yapılmış önceki çalışmaların katkısı ve hakkı bulunur. Bu eserde de pek çok âlimin hakkı vardır. Bizden önce gelen ve ilim alanında emeği geçen bütün âlimlerimize hürmetler sunuyoruz, rahmet diliyoruz. Yüce Allah, hepsine en güzel mükâfatları ihsan etsin.
Bu eserin çeşitli safhalarında hizmeti geçen bütün kıymetli hocalarımıza ve kardeşlerimize teşekkür ediyoruz. Özellikle, son bölüm hariç, eserin diğer bütün bölümlerini baştan sona inceleyen ve değerli katkıları bulunan sayın Doç. Dr. Kemal Yıldız, Ali Kaya, Yusuf Özcan ve Mustafa Kispet hocalarımıza teşekkürlerimi sunuyorum.
Eseri sizlerin hizmetine sunan Semerkand Yayınları'nın bütün yetkililerine teşekkür ediyor, hayırlı hizmetlerinde başarılar diliyorum.
Bizleri dua, sevgi, takip ve tavsiyeleriniz ile desteklemeye devam ediniz. Tespit ettiğiniz ciddi hatalarımızı bize ulaştırırsanız, Allah için hayırlı bir hizmet yapmış olursunuz.
Bu mütevazı eserin bütün insanlık ailesine faydalı olmasını yüce Allah'tan diliyorum.
Hamdolsun âlemlerin Rabbi yüce Allah'a.
Doç. Dr. Dilaver Selvi
İLMİHAL NEDİR?
İlmihal, her müslümanın bilmesi gereken asgari ilimlerdir. İlmihal, mükellef bir insanın içinde bulunduğu vakitte yapması gereken ibadetlerin ve amellerin ilmini bilmektir.
Öğrenilmesi farz olan bir ilimden cahil kalmak haramdır.
İlmihal her anne babaya farz olduğu gibi, çocuklarına ilmihallerini öğretmeleri veya öğretene göndermeleri de farzdır. Aile fertlerinin ilmihalinden birinci derecede baba, sonra anne sorumludur.
İlmihalin bir kısmı bulûğ çağına kadar her mükellef tarafından kesin öğrenilmiş olmalıdır. Bu kısma gusül, abdest, hayız, namaz, Kur'an öğrenimi, oruç gibi vazifeler girer. Bunlar mükellef olan erkek ve kadını ilk anda ilgilendiren vazifelerdir. Bunların dışında kalan zekât, hac, kurban, adak, yemin, evlilik, boşama ve ticaret gibi işlerin yapılacağı zaman öğrenilmesi yeterlidir.
Dinimizin inanç ve ahlâk konuları da ilmihalin içine girer.
Ailede çocuğa yedi yaşından itibaren ilk ilmihal bilgileri verilmeye başlanmalı ve bulûğ çağına kadar tamamlanmalıdır.
Çocuğuna bulûğ çağına kadar farz olan ilmihalini öğretip gereken eğitimi veren bir baba ve anne, sorumluluktan kurtulur. Öğretim, bir şey hakkında bilgi vermek; eğitim ise uygulamayla bir şeyi yaparak alışkanlık ve huy haline getirmektir.
3-Buhârî, İmân, 39; Müslim, Müsâkat, 107; İbn Mâce, Fiten, 14.
Çocuğa sadece abdesti ve namazı anlatmak yetmez, onu yaparak, yaptırarak ve uygulama imkânlarını hazırlayarak hayatın bir parçası haline getirmelidir.
Çocuğun elbisesi gibi edebi de önemlidir. Onun kalıbı gibi kalbi de aileye emanettir. Çocuğun karnını doyurup kalbini aç bırakmak, dünyasını düşünüp âhiretini ihmal etmek dostluk ve vefa değildir.
İlmihalle ilgili sorulan sorulara âlimlerin cevap vermesi farzdır. Bu konuda susmak, sonra öğretirim demek veya geciktirmek câiz değildir; çünkü ilmihal ihmal edilirse farz olan bir amele ait ilim ihmal edilmiş olur.
İlmihali öğretmek için bütün müslümanlar seferber olmalıdır. Bunun için gerekli hizmetleri görmek, yer ve imkân hazırlamak, öğretmen bulmak müslüman toplumun temel görevidir. Bu iş özellikle zenginlerin ve ehliyet sahibi insanların üzerine farzdır.
İlmihalin öğrenilmesinde mezhep ve meşrep ayrıcalığı yoktur. Bütün mezhepler ve mânevî terbiye yolları, kendi ilmihalini bilmekle yükümlüdür.
İlmihalin Kaynağı
İlmihal, günlük hayattaki amel ve ibadetlerin ilmidir. Bu amel ve ibadetler Kur'an ve Sünnet'e dayanır. Akılla ibadet belirlenmez. Akla düşen, Rabb'inin muradını doğru anlamak ve samimiyetle gereğini yapmaktır.
Bütün mezhep âlimlerimiz Kur'an ve Sünnet'e dayanarak bir müslümanın ibadet ve muâmelât hayatını belirlemişlerdir. Buna geniş mânada fıkıh denir. Fıkhın günlük farz amelleri ilgilendiren kısmı ilmihali oluşturur.
Din, kalpte yerleşen sağlam bir inanç ve bütün hayatı saran ilâhî bir terbiyedir. Bu terbiyeyi bize öğreten yüce Allah'ın peygamberleridir. Son peygamber gönderilmiş, hak dine davet yapılmış, insanlığa görevleri açıkça bildirilmiş, ilâhî emanet insanlığa ulaşmış ve mükellef olanlar için sorumluluk başlamıştır. Kıyamete kadar gelecek bütün insanlık son dinden, son peygamberden ve son ilâhî kitaptan sorumludur.
Son din İslâm, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v), son ilâhî kitap da Kur'ân-ı Kerîm'dir. Bunların dışında bir yolla yüce Allah'a ibadet yapmak, terbiye olmak, cenneti bulmak mümkün değildir. Mümkün zannedip kendince bir yol tutanı yüce Allah kabul etmiyor.
Bu konudaki ilâhî hüküm şudur:
"Allah katında geçerli tek din İslâm'dır."[1]
"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, o (bulduğu din, yol ve yaşantı Allah katında) asla kabul edilmeyecektir ve o kimse âhirette ziyana uğrayanlardan olacaktır."[2]
Dinimiz insanların bilmesi gereken helâl ve haram olan şeyleri öğretmiş, ibadet şekillerini belirlemiş ve açık bir biçimde önümüze koymuştur. Bu durum hadis-i şerifte şöyle ifade edilmiştir:
"Helâl şeyler açıklanmış olup bellidir; haramlar da açıklanmıştır ve bellidir. İkisi arasında şüpheli şeyler vardır. Kim (haramlardan kaçtığı gibi) şüpheli şeylerden de uzaklaşırsa dinini ve şerefini korumuş olur."[3]
Yüce Allah'a dostluk ve güzel kulluk yapmak isteyen kimseler, bu işi kendi keyiflerine göre değil, yüce Allah'ın istediği şekilde ve usulde yapmalıdır. Dost olmak isteyenlere yol gösterilmiştir; aksine gidenler Allah'a değil, ateşe ulaşır.
Böyle bir halden yüce Allah'a sığınırız.
İlmihalin Kapsamı
İlmihal, birkaç ibadetle sınırlı değildir. İlmihal bir müslümâna farz olan bütün inanç ve amellerin ilmini içerir. Bu vazifeler, kalp ve bedene ait olmak üzere iki kısımdır.
4-Buhârî, İmân, 4, 5, Rikak, 26; Müslim, İmân, 64, 65; Ebû Davud, Cihâd, 2; Tirmizî, Kıyâme, 52; Nesâî, imân, 8-9.
Müslüman, yüce Allah'a teslim olan kimsedir. Bu teslimiyet kalp ve bedenle isteniyor. Din, iman ve sâlih amellerden oluşur. İman kalple, sâlih amellerse kalple birlikte bütün bedenle yapılır. Müslüman, iman esaslarını öğrendikten sonra, dinin temeli olan namazla sorumlu olur. Bu şerefli ibadetten sonra oruç, zekât ve hac gelir. Daha sonra rızkını helâlinden kazanmak, doğru sözlülük, adalet, sabır, şükür, zikir, kazâya rıza gibi güzel huylar ile ahlâklanmak, ilmihalin kapsamına girer.
Müslümanlık iman, ibadet ve ahlâktan oluşur. Hz. Peygamber (s.a.v) müslümanı şöyle tarif etmiştir:
"Müslüman, dilinden ve elinden hiç kimsenin zarar görmediği kimsedir." *
Mümini de şöyle tarif etmiştir:
"Mümin, bütün insanların kendisine güvendiği, ondan canına ve malına bir haksızlık gelmeyeceğine inandığı kimsedir."[4]
Demek ki ahlâk insanı yansıtan bir aynadır. Ahlâk insanın davranış biçimidir.
Ağızdan çıkan her söz bir ameldir. Bu amel ya helâl ya haramdır. Helâl sevap, haram günahtır. Sevap cennete, günah ateşe götürür. O halde, müslüman günde en çok kullandığı bu dilinin yaptığı işlerin hükmünü bilmelidir. Gıybet, yalan, iftira, dedikodu, hakaret, alay, küfür gibi dilin âfetlerini tanımalı ve hepsinden kaçınmalıdır.
Gözümüzün yaptığı işler de böyledir. Her bakış helâl değildir. Bazı bakışların terkedilmesi farzdır. Bunları bilmek de ilmihaldir.
Her kazanç helâl değildir. Helâl olmayan bir ticaret yapmak, helâl işe hıyanetlik katmak, haksız para kazanmak, usulsüz alışveriş yapmak haramdır. Haram kazanç ateştir, ateşe götürür. Haram ile yapılan ibadet kabul edilmez.
Evlenme, müslümanın en temel vazifelerinden biridir. Evlenen kimseleri ilgilendiren helâl ve haramlar vardır. Özellikle kadın erkek arasındaki muameleleri, hakları ve hükümleri iyi bilmelidir.
Dinimiz, yeri gelince eğlencenin de edebini öğretir, hükmünü belirtir. Her müslüman dinlediği mûsiki, ilâhi, türkü ve şarkının, icra ettiği oyun ve eğlence türü şeylerin de hükmünü bilmesi gerekir. Sevinç ve keyif öyle olmalı ki, sonu ağlama ile bitmemeli; bizi halkın yanında sevindiren şeyler Hakk'ın katında da yüzümüzü güldürmelidir. Her şeyin sonu önemlidir. İnsanı dünyada güldürüp âhirette ağlatacak şeyler, gerçek sevinç değildir.
İşte hayatımızı çepeçevre saran bütün bu vazifeler ilmihale girer. Demek ki ilmihali birkaç ibadetle sınırlamak doğru değildir.
Biz bu kitapta, bir müminin özellikle aile hayatını ilgilendiren ve ailenin temeli olan farzları, görevleri ve ahlâkları özetle ele almaya çalışacağız, önce üzerinde çok tartışılan ve yanlış anlaşılan bazı önemli konulara açıklık getirmeyi gerekli görüyoruz.
Öğrenmede Erkek-Kadın Ayırımı Doğru mudur?
Bazıları dinin "oku" emrinin sadece erkeklere ait olduğunu zannetmekte ve, "Çok bilen kadının dili uzar, nefsi kabarır, kocasına boyun eğmez, zaptı zorlaşır" diye düşünmektedir. Bu konuyu bilerek çarpıtan din düşmanları olduğu gibi, okumuş kadından korkan cahil müslümanlar da mevcuttur.
Önce şunu söyleyelim ki, bu anlayış yanlıştır. Onun dine ait bir tarafı yoktur. Dinimiz, bilenle bilmeyeni bir tutmaz. Cehalet karanlık, ilim nur ve aydınlıktır. Kimse, erkek aydınlığa çıksın, kadın karanlık içinde kalsın diyemez. Cahil insan, şeytanın maskarası, dostlarının yüz karası, cemiyetin en büyük belâsıdır. Hangi vicdan bu sıfatları erkeğe yakıştıramazken kadınlara lâyık görür.
Burada bir kadının öğrenmesi gerekli olan ilim, bilim ve sanat hakkında değişik şeyler söylenebilir; ancak kadın her türlü ilimden, fenden ve sanattan anlamalı demek doğru değildir. Bu bir erkekten bile beklenecek şey değildir. Buna gerek de yoktur. En doğrusu, herkes önce kendisine lâzım olanı öğrenmelidir. Sonra fıtratına uyan, rızık ve geçimine vesile olan, insanlığa hizmet sunacağı şeylere yönelmelidir.
Kadını dini ve dünyası için lâzım olan ilimden, bilimden, fen ve sanattan mahrum etmek yanlıştır. Böyle bir şey, şahsa, yuvaya ve cemiyete karşı işlenmiş bir suçtur.
Dinimizde kadının okumasına engel olan bir hüküm yoktur. Aksine herkes ilim öğrenmeye teşvik edilmiştir. Ancak kadın ilim öğrenirken ve öğretirken belli ölçüleri korumak durumundadır.
Örtünme, yabancı erkeklerle baş başa kalma, tek başına uzun yolculuk yapma, barınma, maişetini kazanma gibi konularda kadınları ilgilendiren özel durumlar ve hükümler vardır. Bunlara dikkat edildiği sürece, kadınlar dini ve dünyası için lâzım olan her ilmi, sanatı ve fenni öğrenebilir, öğretebilir, öğrenmeli ve öğretmelidir.
Her ilim herkese fayda vermez. Sonra her ilim herkese gerekmez. Kadın farz olan ilimlerin yanında, fıtratına uygun, halka hizmet olacak ilim ve sanatlardan öğrenirse, kendisine ve çevresine fayda verir.
Evlenme ve aile hukuku, çocuğun bakımı, eğitimi, ev işleri, yuva düzeni, genel sağlık, farz ilmi öğretme, hasta, fakir, muhtaç kimseleri destekleme, hayırlarda yardımlaşma, iyiliği emir, kötülüklere karşı uyarma, bir âfet veya harp anında ilk yardıma koşma gibi konularda kadınlar yeterince eğitilmeli, tecrübe sahibi yapılmalıdır.
Neyi Niçin Okumalı?
Bir erkeğin ve kadının bütün öğreneceği şeyler ya dine ya da dünyaya ait şeyler olur. Dünyaya ait şeyler dinin öğrettiği gibi Allah rızâsı için yapılırsa, hepsi hayır ve ibadete dönüşür; o zaman bu ayırıma da gerek kalmaz. Şu hadis hepimiz için her işte temel ölçüyü ve asıl hedefi belirtiyor:
"Bu dünyada, Allah'ın zikri, zikre sebep olan işler, ilim öğreten ve öğrenenler hariç, diğer bütün işler lanetlenmiştir."[5]
İlim Allah için öğrenilirse ibadet olur. Sırf okumuş desinler diye okumak, halk içinde itibar kazanmak, öğünmek, bilgiçlik taslamak, kendini ispat etmek için bir şeyler öğrenmek, boşuna bir zahmet ve zarardır. Herkese yüce Yaratıcı'nın huzurunda dünyada öğrendiği ilim ve onunla ne yaptığı sorulacaktır.
Zamanımızda pek çok kadın, bir mecburiyet ve zaruri hizmet yokken sırf biraz daha rahat yaşama adına, olur olmaz işlere girmekte, kadınlık şerefini zedelemekte, ailesini ve çocuklarını ihmal etmektedir.
Para kazanma yüzünden evlenmeyi terkedenler, evlense bile annelik gibi en temel görevden kaçanlar çoktur. Bazı kadınlar mecbur olmadığı halde keyfine mahkûm olduğu iş yüzünden çocuklarına iyi bir annelik ve kocasına güzel bir kadınlık yapmaya fırsat bulamamaktadır. Bunlar yanlıştır.
Rızık için korkmaya gerek yoktur. Canı veren rızkı yaratır. O, yarattığı rızkı dilediği gibi yerine ulaştırır. O'nun hazineleri tükenmez. Kimse kimsenin rızkını yemez. Bu dünyada ömür bitmeden rızık kesilmez. Ömür bitince de kimse elindeki lokmayı ağzına koyup yiyemez.
Bir kadın için en hayırlı rızık, Allah için yaptığı evliliğin bereketi ve annelik hizmetiyle gelen rızıktır. Bu unutulmasın.
Erkek-kadın hepimizin, din ilmi olarak Kur'ân-ı Kerîm'i öğrendikten ve gerekli kısımlarını ezberledikten sonra, en azından,
Ehl-i sünnet inancını,
İslâm'ın beş temel farzını, her gün yapacağımız işlerdeki helâl ve haramı, edep ve ahlâkı öğreten birer kitap okumalıyız. Okuma imkânı bulamıyorsak sorarak ve dinleyerek öğrenmeliyiz. Günümüzdeki bütün maddî imkânları ve teknik aletleri hayra hizmet ettirmeliyiz.
[1]Âl-i imrân 3/19.
[2]Âl-i İmrân 3/85.
[3]Âl-i İmrân 3/85.
[4]Tirmizî, İmân, 12; Nesâî, imân, 8; ibn Mâce, Fiten, 2; Ahmed, Müsned, 2/206,215.
[5] Tirmizî, Zühd, 14; ibn Mâce, Zühd, 3; Ebû Nuaym, Hilye, 3/157; Taberânî, el-Evsat, nr. 4084; Beyhakî, Şuabü'l-lmân, nr. 10512; Süyûtî, el-Câmiu's-Sagîr, nr. 4280, 4281.