Kitap Kerbalanın Hesabı
Yazar Ahmet Lütfi Kazancı
Yayınevi Ensar Neşriyat
Kağıt - Cilt 2.Hamur - Karton Kapak
Sayfa - Ebat 368 sayfa - 13,5x19.5 cm
Ahmet Lütfi Kazancı nın Kerbala’nın Hesabı kitabı nı incelemektesiniz.
Ensar Neşriyat Kerbalanın Hesabı kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıylaoku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
TAKDİM
Sevgili Okuyucularım,
Elinizdeki
kitap, Rasulü Emin (s.a.v.) Efendimizin gözlerinin nuru
Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının
Kerbelâdaşehit edilmelerinden sonraki siyasi hayatla ilgilidir.
Emeviler, Sevgili Peygamberimize en yakın olan bir insanı şehit etmekle Bedirde öldürülen müşrik amcalarının, dayı ve kardeşlerinin, oğullarının intikamını almış bulunmaktadırlar. Pek tabii olarak bugünün bir de yarını olacağını, Peygamber soyuna indirilen darbeler için özel bir mahkemede ifade verecekleri konusunu gündeme getirmemişlerdir. Bundan böyle Hilafet Makamına göz dikebilecek kimsenin kalmadığını görmekle mutludurlar.
Onlara göre hilafet, Emevi soyunun ezeli ve ebedi hakkıdır. Bu hakkı Emevi soyundan alma derdine düşenlerin defterleri dürülmeli, itaat etmeyenin cezası verilmelidir. Nitekim
Hüseyin ve arkadaşları, bu kanuna uymamış, cezalarını bulmuşlardır.
Peki, Emeviler, gerçekten bu makama layık insanlar mı idiler?
Kesinlikle hayır. Çünkü Rasulullah Efendimize
Halife olmak gerçek anlamıyla ciddi bir iştir. Ona
Halife olabilmek insanın uykularını kaçırmalı, onun sünnetinden ayrılıvermekten ateşe düşercesine korku duyulmalı, hedef daima Nebiler Serveri Efendimizin çizdiği o mübarek ve nurlu yolda yürümek olmalıdır.
Biz Emevi soyundan gelen ve -hâşâ-
Server-i Enbiya Efendimizin Halifesi sıfatıyla saltanat koltuğuna oturanlarda, "Rasulullah Efendimizin Halifesi" olma sorumluluğunu göremedik. Bu sebeple, hiç biri hakkında "Hazret" tabirini kullanamadık. Dileyen kullanır, bu da önemli bir şey değildir. Bir insandan bahsederken isminin önüne "Hazret" kelimesinin konulması, o zatın derecesini yükseltmez, Şu var ki Hazret denilen şahsın bu tazim ifadesine uygun olup olmadığını tayin etme hakkı Yüce Rabbimize aittir.
[1]
Sevgili Peygamberimizin devrinde yaşayan Müslümanlardan bir kısmı, tahminlerin, hayallerin ötesinde güzel güzel mertebelerin sahibi olmuşlardır. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer gibi.
Bir kısmı da siyasi sahada sivrilmişlerdir. Bu sebeple insanlar, özellikle onlar için "Hazret" tabirinin kullanılmasını şart olarak düşünür ve öyle konuşulup yazılmasını isterler. Onların isimleri söylenirken bu tabirin kullanılmaması edepsizlik, saygısızlık olarak değerlendirilir. Halbuki yine Ashab-ı Kiramdan olup da onları fersah fersah gerilerde bırakan bir kısım insanların isimleri Hazret tabiri kullanılmadan söylenir. Bu ise kimsenin umurunda değildir. Enes b. Malik, Cabir b. Abdullah el-Ensari, Üseyd b. Hudayr, Übeyy b. Kâ'b, Muaz b. Cebel, Ebu Talha, Ümmü Süleym, Esma bt. Umeys ve benzeri sahabiler gibi. Kimse ağzını açıp, "Neden Enes b. Malikin ismini söylerken "Hazret" demedin, demeyi aklına bile getirmez. Kaldı ki Enes b. Malik, hazret denilmedi diye fırtına koparılanların yüzlercesinden daha ötede bir değerin sahibidir.
Kısacası bu
kitapta mesela Yezid için, Mervan için, "Halife" tabirini içimizden gelmediği için kullanmadık, onlar hakkında Hilafet yerine "Saltanat" tabirini uygun gördük.
Emevi soyunun "Solmayan Gülü, Rasulullah Efendimizin gerçek Halifesi ve İslâm'ın Adalet Güneşi" olan Ömer b. Abdülaziz Hazretleri bu hesabın dışındadır. Yüce Rabbim ona kandım deyinceye kadar, tekrar ve tekrar "Yeter Allah'ım razıyım" deyinceye kadar rahmet eylesin. Onu, seven kullarına şefaatçi yapsın.
Bu
kitabın ulaşmak istediği hedef, gerçek anlamıyla Hazret, gerçek anlamıyla büyük, gerçek anlamıyla Rasulullah Efendimizin Halifesi olan
Ömer b. Abdülaziz Hazretleridir. Ancak sıra ona gelinceye kadar saltanat koltuğuna oturan Yezid, Genç Muaviye, Mervan, Abdullah b. Zübeyr, Abdülmelik devirleri belli ölçüler içinde ele alınmış,
Kerbelâ'nın hesabını sormak için mücadele veren Muhtar b. Ebî Ubeyd es-Sakafî ve Tevvâbûn hareketi anlatılmaya çalışılmıştır.
Acı olan nedir?...
Acı olan,
Hz. Hüseyin için gözyaşı dökmesi, "Hüseyin'i öldürmenin de bir hesabı vardır ve olmalıdır," demesi beklenen insanların, üzerlerine konan bir sineği kovalamak için sarfettikleri çaba kadar olsun bir gayreti esirgemeleridir. Sanki
Kerbelâ'da bu uğursuz ve lanet kokan olay, hiç yaşanmamış ya da orada
Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının defterleri dürülmekle kendilerine bir bakıma hizmet edilmiştir.
Kerbelâyı takip eden günlerde Mervan'ın, oğlu Abdülmelik'in bu cinayeti işleyenlerin peşlerine düşmelerini, "Peygamber soyuna yapılan katliâmın sorumluları gelsin, görelim" demeleri beklenemezdi. Çünkü onlar zaten Emevi türküsü söyleyenlerin öncülüğünü yapıyorlardı, Ehl-i Beyt-i Rasul ile ilgili bir kaygıları olamazdı. Ama Abdullah b. Zübeyr gibi elinde imkânları olan, İslâm Âleminin yüzde doksanı kendisine yönelmiş durumda olan bir insan, "Neler oluyor?... Benim Peygamberimin soyunu tüketme hakkını kimden alıyorsunuz?..." demeyi bir türlü akledememiştir.
Muhtar b. Ebî Ubeyd es- Sakafi, Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.) Efendimizle soy bağı bulunmayan bir kişi idi. Ayrıca geçmişi itibariyle de soru işaretleriyle çevrili bir insandı. Bu iş ona kalmamalı ya da ona varıncaya kadar bu görevin talipleri bulunmalıydı, bulunamadı. Üzülecek bir durum olsa bile yaşanan gerçek bu ...
Evet, Hz. Hüseyin'in ve arkadaşlarının hesabı, Muhtar tarafından sorulmuştur. Ancak bu hesap sorma, bugünün insanının anladığı manada değildir ve olmamalıdır. Yüce Rabbimiz,
"Bir kötülüğün karşılığı onun dengi olan bir kötülüktür. Kim ıslah yolunu tutar ve hakkından vazgeçerse onun ecri Allah'a aittir" buyurmuştur.
[2]Bu ilâhî hükmün gereği olarak bir tokat vurana, aynı ölçüde bir tokat vurma hakkı meşru ölçüler içinde tanınmış bir haktır. Bir tokat karşılığında tekmeler, tokatlar birbirini takip ederse bu "İslâm'ın tanıdığı ceza" olmaz, haksızlık ve zulüm olur.
Bundan sonrası için Yüce Rabbim izin verirse
Ömer b. Abdülaziz Hazretlerini ve Rasulü Emin Efendimizin, yaşayarak öğrettiği edeb ve ahlakı anlatmaya çalışacağız.
Okuyanlardan dua bekliyor, dua edenlerin amel defterlerini salih amellerle doldurmasını Yüce Rabb'imden niyaz ediyorum.(
kerbala’nın hesabı, Ahmet lütfi kazancı, ensar neşriyat, Ahmet lütfi kazancı kerbela )
Ahmed Lütfi Kazancı
Ahmet Lütfi Kazancı Kerbala’nın Hesabı kitabı nı incele diniz.
[1]-Hazret ifadesi, bugün dilimizde pek yaygın olan "Sayın" kelimesinin karşılığıdır. Belli bir mevki ve makamı işgal edenlerin isimleri söylenirken sayın kelimesinin söylenme şartı vardır. Ancak o kişilerin gerçekten saygıdeğer oldukları ya da olmadıkları tartışılabilir. Şahsen inancım şudur: Nice ayakkabı boyacısı, nice hamal, nice çöpçü vardır ki, sayın denilmeyince isimlerinin söylenmesi caiz olmayanların yanında gerçek anlamıyla saygıdeğer kişilerdir. Hazret kelimesinde, "sayın" kelimesine ilave olarak, halkın zihninde oluşan bir manevi duygunun gizli olduğunu söylememiz gerekiyor. Kur an ve hadislerde "Hazret" kelimesinin geçtiğini bilmiyorum.
[2]-Şûra suresi, 42/ 40. Not: Aynı durum, Nahl suresi 16/ 126 ayetinde de anlatılır ve "Şayet ceza vermek isterseniz, size yapılan haksızlığın ve fenalığın misli ile ceza verin. Fakat şayet sabrederseniz biliniz ki bu davranış sabredenler için elbet daha hayırlıdır," denilir.