Kitap Kimyayı Saadet, Mutluluğun Sırrı
Yayınevi Muallim Neşriyat
Tercüme Muhammed Taha
Kağıt Cilt Şamua Ivory - Ciltli, Kalın Sıvama Cilt
Sayfa Ebat 848 sayfa - 16.5x23.5 cm.
Muallim Neşriyat Kimyayı Saadet, Mutluluğun Sırrı kitabı nı incelemektesiniz.
İmam Gazali Kimyayı Saadet kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı.Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Giriş
Gökteki yıldızların, sahralardaki kumların, hava zerrelerinin, yağmur ve deniz damlalarının, ağaç yapraklarının sayısınca, sayı ve rakamla ifade edilemeyen hamdler ve senalar; vahdet divanının sahibi ve azamet sarayının süsleyicisi olan Allah'a mahsustur. O'nun birliğinin delilleri güneş kadar parlaktır. Sıfatlarının azameti kesin delillerle malûmdur. O'nun yüce şanının kemalini ancak yine kendisi bilir, O'nun ezelî zâtının hakikatine öncesiz bilgisinden başka giden yol yoktur. O her türlü eksiklikten münezzehtir. Âlem O'nun hakikatini anlayamamanın aczi ve şaşkınlığı içerisindedir. Akıl yoluyla onun kemâline ulaşılmaz. Akıl yıldızları "Allah nurdur" mertebesinin başlangıcında batar. Hüner sahipleri, "Ben size can damarınızdan daha yakınım" merhalesinde ilerlemekten yorgun ve bitkin düşmüştür. Zâtını hakkıyla tanıyamamak, aczini ve kusurunu göstermek, velilik mertebelerinin sonudur. Hamd ve senasından taksiratını itiraf etmek, peygamberlerin ona yaklaşmalarının sonudur. Fakat O'nu tanımaktan tamamıyla umud kesmek de uzak bir sapıklıktır. O'nu hakkıyla tanımak için benzetme yapmak ve misâl getirmek de faydasızdır. Zira kulluk makamında ve hizmet dairesinde gerekli olan "Ben ancak insanları ve cinleri bana ibâdet etsinler diye yarattım" ilâhî düştürün mânâsına uyup gereğini yapmak ve hakiki ma'budun, kayıtsız ve şartsız yaratıcının şaşılacak işlerini ve azametli sıfatlarını düşünmekten bir an geri ve habersiz kalmamaktır. Böylece bütün âlemdeki nurun O'nun nurunun parıltısı olduğu, O'nun kudret denizinden seçilip yaşatıldığı anlaşılıp "mülk Allah'ındır" köprüsünden "Allah'tan başka bir şey yoktur" manzarasına geçilir.
Milyonlarca salât ve selâm; insanların efendisi, peygamberlerin sonuncusu, seçkinlerin önderi, ilâhî sırların emini ve ilâhî huzurun perdesini açan Muhammed Mustafa'nın pâk ve nurlu türbesine ve İslâm milletinin divanını kuran, şeriat kanunlarını beyan eden ashabına, ehl-i beytine ve bilhassa yüce kadir sahihleri Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'ye olsun.
Bundan sonra bilki, bu dünya ticarethanesinde dolaşan insanoğlu boş yere yaratılmamıştır. Hatta gökteki ve yerdeki bütün zerreler lisan-ı haliyle:
"Ben boşuna yaratılmadım" der. Madde ve ruh tılsımı; değişik işlerin, zıt şekillerin bulunduğu bir hikmet gemisi ve ibret aynasıdır.
İnsanın dünyadaki varlığının bir başlangıcı var ise de, âhiretteki varlığı devamlı ve sonsuzdur. Maddî yapısı süflî ise de, manevî ruhu ulvîdir. Yaratılışın başlangıcında tıynetine kötü ve hayvanî vasıflar karışıp "şüphesiz nefs kötülüğü emreder" tuzağına düşmüş ise de, kötülükle mücadele çömleğinde ve iyiliği arama potasında bulanık, çirkin ve şeytanî sıfatlardan arınıp pâk olur. Ve "Ey mutmain nefs, Rabbine dön" nidâsıyle esfel-i safilinden (en aşağı dereceden) kurtulup a'la-yı ılliyyîne (en yüksek dereceye) uçup ulûhiyet kapısında ve Rabbinin sarayının yakınında yuva yapar.
Bilki, esfel-i safilin nefsanî bir hâl olup şehvet ve kızgınlığa esir olmaktır. A'la-yı illiyyîn ise, ruhanî bir derece olup onun vasıtasıyle akıl, kızgınlık ve şehvete hâkim olup "Haydi (iyi) kullarımın arasına gir. Cennetime gir" hitabına mazhar olan kulların zümresine girer. İnsan, meleklere mahsus bu sıfatla Allahû Teâlâ'nın cemâline o derece ünsiyet peyda eder ki, ondan bir an ayrıldığı takdirde, her türlü nimet ve rahatlığa sahib olan sekiz cennetle teselli bulmaz. Demek ki, noksan ve aşağı yaratılan kötü nefisler, ancak mücahede ve gerçeği arama ilacıyla arınabilir.
Bakır ve pirinci kırmızı altın yapan maddî kimya zor ele geçtiği gibi, insanlık cevherini hayvanî bulanıklardan arıtıp melekler safiyetine eriştiren, onu altın gibi paslanmaz ve devamlı yapan mücahede kimyası da zor elde edilir. Bu kitaptan maksat, hakikat ilacının ecza ve bileşimini okuyucularına kolaylıkla açıklamaktır. Bu sebeple bu kitaba "KİMYAYI SAÂDET" adını verdik. Bağışlayan Allah'tan niyaz ederim ki onu adına uygun ve kimya gibi hizmete layık eylesin. Bilhassa bu kimya diğer kimyalardan üstündür. Hatta kimya adı buna hakikat, diğerlerine mecazdır. Çünkü diğer kimyaların değer ve itibarı, bakır ve pirinci paslanmaktan koruyup onlara geçici hayatta bir miktar safiyet vermektir. Bu kimya ise, bizzat büyük nimetlerin ve ebedî hayatın sebebidir. Zira hayvanî sıfatları insanî sıfatlara, nefsanî halleri rûhbaniyete tebdil eden bu kimya dır ve yine ebedî mutluluğun rabıtası, sonsuz saadetin vasıtası bu kimya dır.
Kitabın Muhtevası
Maddî kimya, hiçbir kocakarının ve külhanbeyin hazinesinde bulunmayıp ancak padişahların hazinesinde bulunduğu gibi, ebedî saadet kimyası da ancak Allahû Teâlâ'nın hazinesinde ve onun perdesinin altında bulunur. O hazineler, gökte manen Allah'a yakın meleklerin cevheri ile yerde peygamberlerin kalbinden ibarettir. O halde hakikat kimyasını peygamberlerin başkasından isteyenin akibeti delâlettir ve onun sıfatı kalpazanlıktır. Sonucu kuruntu ve hayaldir. Kıyamet gününde kalpazanlık ve kuruntusu açığa çıkar ve müflis olur. Kötülüğü yüzüne vurulur ve rezil rüsvay olur. O halde peygamberlerin gönderilmesi büyük bir maslahat ve hikmete mebnidir. Belki maksat, hakikat kimyasının ilmini insanlara öğretmektir. Böylece insanlar mücahede potasında kalb cevherini arıtma yolunu, kalbin bulanıklığına sebep olan çirkin ahlâkın iyi ahlâka dönüştürülmesini öğrenirler. Bu sebepledir ki, Allahû Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de önce kudret ve kemâliyle; celâl ve azame-tiyle övünür. Sonra da kullarına peygamberlerini gönderip doğru yolu göstermekle minnet buyurur. Bununla da en büyük nimet olan hakikat kimyasının ancak peygamberler tarafından öğretilebileceğini gösteriyor.
Göklerde olanlar ve yerde bulunanlar O Allah için sürekli (tenzîh ve) teşbihte bulunmaktadır ki (O), (her şeyin yönetim hakkı Kendisine ait olan, tüm varlıkların tek mâlik ve sahibi bulunan ve noksanlık gerektiren her şeyden son derece arınmış olan) Melik ve Kuddûs'dür; (imansızlardan intikam alacak olan, emir ve kazasında son derece hikmet sahibi bulunan) Aziz ve Hakîm'dir!
O'dur ancak O Zât ki; (melek ve cin türünden değil de, anlaşmaları kolay olması için) kendileri (gibi Âdem nesli)nden olan değerli bir Rasûlü (okuma-yazma bilmeyen) ümmîler arasında göndermiştir ki, o onlar üzerine O (Allâh-u Sübhânehû)nun âyetlerini peş peşe okumaktadır, onları (maddî ve manevî pisliklerden) iyice arındırmaktadır, bir de kendilerine o (yüce) Kitab (olan Kur'ân) ı ve hikmeti; (sünnet ve fıkhı) öğretmektedir. Oysa şüphesiz onlar daha önce elbette apaçık bir dalâlet (ve sapıklık) içinde bulunmuşlardı. (Cuma, 1-2)
Büyük âlimler der ki: Onları arındırıyor sözünden maksat; "onları hayvanî sı fatlardan, kötü ahlâktan temizler" demektir. Onlara kitap ve hikmet öğretir sözı ise; "onları temizledikten sonra marifet elbisesiyle süsler, meleklerin ahlâkını oı lara örtü yapar" demektir. Kimyadan maksat; "nefis sarayını dünya bağlarından kurtarıp yüzünü dünyadan çevirip Allah'a dönmek ve Allah'tan başka kalbte hiçbir şeye yer vermemektir."
"(Namaz kılarak, Kur an okuyarak, ilmî müzâkerelerde bulunarak ve tesbîh, tehlîl gibi zikirlerle) Rabbinin adını zikret(meye devam et)! Bir de (ilgi ve alâkalarını Rabbinden gayri her şeyden) tam anlamıyla keserek sadece O'na ayrıl!" (Müzem mil, 8) âyet-i kerîmesi bu gerçeği ifade buyurur. Tebtil, insanlardan kesilmek, uzak kalmak ve tamamıyla Hakk'a yönelmektir.
Bu kitap dört ünvân ve dört rükün üzere düzenlenmiştir. Bunlar marifet unvanları ve muamele rükünleridir.
Birinci ünvân, insanın kendi hakikatini bilmesi hakkındadır.
İkinci ünvân, Allahû Teâlâ'yı tanımak hakkındadır.
Üçüncü ünvân, dünyanın hakikatini bilmek hakkındadır.
Dördüncü ünvân, âhiretin hakikatini bilmek hakkındadır.
İslâm'ın hakikati, bu dört marifettir.
Dört rükün ise, İslâm'ın muamelesi hakkındadır, ikisi zahirî haller, ikisi de batınî haller hakkındadır.
ZAHİRÎ HALLERİN;
Birinci rükün, Allah'ın emrine uymaktır. Buna ibadet denir.
İkinci rükün, geçim ile ilgili hallerde edebe riayet etmektir.
BATINÎ OLAN HALLERİN;
Birinci rükün, kalbi, beğenilmeyen ahlâktan arındırmaktır. Bunlar kızgınlık, haset, kibir ve gururdur. Bunlara geçitler ve tehlikeli sıfatlar denir.
İkinci rükün, kalbi iyi sıfatlarla süslemektir. Bunlar da sabır, şükür, muhabbet, umut ve tevekküldür. Bunlara da kurtarıcı sıfatlar denir.