Kırk Hadis Şerhi 2. Hamur Beka

Fiyat:
250,00 TL
İndirimli Fiyat (%52,8) :
118,00 TL
Kazancınız 132,00 TL
Havale / EFT:
114,46 TL
Aynı Gün Kargo

Kitap                Kırk Hadis Şerhi      
Yazar               İmam Nevevi                   
Yayınevi           Beka Yayınları
Tercüme Şerh  İlyas Kaplan
Kağıt Cilt          2.Hamur, Karton kapak cilt 
Sayfa Ebat       320 sayfa - 13.5x20 cm roman boy
Yayın Yılı          2016



Beka Yayınları Kırk Hadis Şerhi kitabını incelemektesiniz.    
İmam Nevevi Kırk Hadis Şerhi kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.

Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2


   MUKADDİME

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla...

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'adır. Onun kulu ve Rasûlü olan Hz. Muhammed'e, o'nun Ehl-i Beyti'ne ve as-hâbına salât ve selâm olsun...

Sünnet ve hadis, özellikle Kur'ân'ın dolayısı ile İslâm'ın en mükemmel şekilde anlaşılması ve yaşanması için temel bir hüviyete sahiptir. Bundan dolayıdır ki tarih boyunca İslâm âlimleri sünnet ve hadis konusuna oldukça önem vermiş ve bu konuda çok çeşitli ve bir kütüphaneyi dolduracak sayıda eser kaleme almışlardır. Bu eser türleri içinde en meşhurları hiç şüphesiz ki Câmi, Sahih, Sünen ve Müsned gibi hadisleri isnadları ile nakleden ve Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hadislerinin büyük kısmını ihtiva eden eserlerdir. Bunların yanı sıra belirli konulara dair hadislerden yapılan seçkileri ihtiva eden ve daha muhtasar bir hüviyete sahip olan eserler kaleme alınmıştır. Bu eser türleri içinde en meşhur olanların­dan birisi de Arapça ismi "Erbaûn" olan "Kırk Hadisler"dir.

Erbaûn, belli konulara ait kırk hadisi derleyen çalışmalara verilen genel bir addır. Mevcudiyetini Hz. Peygamber'den ge­len bir hadisten alan kırk hadis konusunda İkinci Yüzyılın ikin­ci yarısından itibaren pek çok eser tasnif edilmiştir.
[1]
İnsanları kırk hadis toplamaya sevk eden, Hz. Peygamber'den değişik lafızlarla rivâyet edilen
"Ümmetimden dinî işlerine dair kırk hadis ezberleyeni Allah, fakîhler ve âlimler züm­resi içinde diriltir" hadisidir.[2] Söz konusu hadis, sahâbe-den Ali bin Ebi Tâlib, Muâz bin Cebel, Abdullah bin Mes'ûd, Ebu'd-Derdâ, Ebu Hureyre, Abdullah bin Abbâs, Abdullah bin Ömer, Ebu Saîd el-Hudrî ve Enes bin Mâlik'ten rivâyet edilmiştir.[3] Meşhur bir hadis olmasına rağmen, bu hadis hiçbir muteber hadis kitabında yer almamaktadır. Buna rağmen İs­lâm âlimleri, kırk hadis ile ilgili pek çok eser tasnif etmişlerdir. Ayrıca kırk hadis derleyen bütün âlimler bu hadisi eserlerinin mukaddimesinde zikretmektedirler.[4]


Ahmed bin Hanbel, metni halk arasında meşhur olmakla beraber bu rivâyetin sahih bir isnadının bulunmadığını söy­lemiş, İbn Hacer el-Askalânî, hadisin tariklerini tespit etmek üzere bir çalışma yaptığını fakat bütün senedlerinde hadisin sıhhatini zedeleyen bir kusur bulduğunu belirtmiştir.[5]

Kırk hadis derleyenlerin çoğu, İbnu'l-Cevzî'nin belirttiği üzere[6] hadislerin illetlerini bilecek bir kültüre sahip olmasa­lar da muhtemelen bir konuda nakledilen birçok rivayetin, o bahsi güçlendireceği düşüncesini benimsemiş veya Ne-vevî gibi daha farklı bir gerekçeye dayanmışlardır. Nevevî, eserinin önsözünde tarikleri çok olsa da hadis hafızlarının bu konudaki hadislerin zayıf olduğunda ittifak ettiklerini ve kendisinin bu hadisi delil almadığını belirtmiş, kendisi kırk hadis derlerken bu hadise değil de Peygamber salhlhhu aley­hi ve sellem den sahîh olarak rivayet edilen "Sizden burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın"[7] ve "Yüce Allah, sözlerimi işitip muhafaza eden ve işittiği gibi başkalarına ulaştıran kimselerin yüzünü ak etsin"8 hadislerine dayanmıştır.

Kırk hadis toplamayı teşvik eden rivayetlerde Hz. Peygam­ber tarafından vaad edilen "Fakîhler ve âlimler zümresi içinde diriltilme" ümidi, birçok âlimi kırk hadis yazmaya sevk etmiştir. Kırk hadis yazma geleneği yerleştikten sonraki dönemlerde de sırf bu geleneği devam ettirmek, okuyanların duasını almak, sevap kazanmak veya bir hastalıktan kurtulmak için bu yönde eser telif edenler olmuştur.9

Bazı âlimler, Müslümanların bilmesinde fayda gördükleri konuları pratik buldukları bu yolla halka ulaştırmak düşüncesi ile itikât, ahiret, fıkıh ve ahkâm, zühd, ahlâk, nefis terbiyesi, zikir ve duâ, Kur'ân surelerinin ve ibadetlerin fazileti gibi ko­nularda kırk hadis derlemişlerdir. Ayrıca Rasulullah'ın hadis­lerini ta'ndan korumak, âli isnadlı hadisleri toplamak ve uzun metinli hadislere yer vermek için de kırk hadisler yazılmıştır.10

Abdullah bin el-Mübârek (ö. 181/797) kırk hadis topla-yanlann ilkidir.[8] Daha sonra ise Nevevî'nin belirttiği üzere Mu­hammed bin Eşlem et-Tûsî, ondan sonra Hasan bin Süfyân en-Nesâî (ö. 303/915), Ebu Bekir el-Âcurrî (ö. 360/977), Ebu Bekir Muhammed bin İbrahim el Isbehânî (ö. 475/1082), Dârekutnî (ö. 385/995), Hâkim en-Neysâbûrî (ö. 405/1014), Ebu Nuaym
(ö. 430/1038), Ebu Abdurrahman es-Sülemî (ö. 412/1021), Ebu Osman es-Sâbûnî (ö. 449/1057), Abdullah bin Muham-med el-Ensârî, Ebu Bekir el-Beyhakî (ö. 458/1065) ve daha pek çok kimse eser telif etmiştir.

Özellikle ülkemizde oldukça meşhur olan Riyâzu's-sâlihin adlı eserin de müellifi olan Nevevî, kırk hadisleri toplarken be­lirli bir konuyu değil İslâm'ın özü ve temeli niteliğindeki ha­disleri seçmiştir. O, seçtiği hadislerin İslam'ın en önemli me­selelerini ve Allah'a itaate götüren tüm uyarılan ihtiva ettiğini söylemektedir. Bunları seçerken de hadislerin özellikle sahih olanlarını almayı tercih ettiğini belirtmiş ve bunların önemli bir kısmını da Buhârî ile Müslim'in Sahîh'lerînden almıştır.

Aslında Nevevî tüm bu hadisleri kendisi seçmemiş, daha önce İbnu's-Salâh eş-Şehrazûrî (ö. 643/1245) tarafından kale­me alınan el-Ehâdîsu'l-külliyye elletîaleyha medâru'd-dîn adlı eserdeki yirmialtı hadise onalü hadis daha ilave ederek mey­dana getirmiştir. Ancak Nevevî'nin bu eseri, benzerleri ile kı­yaslanamayacak bir şöhrete kavuşmuş ve eser İbn Dakîk el-Id, Taftâzânî, İbn Receb el-Hanbelî, İbnu'l-Mulakkin, İbn Cemâa, Zekeriyya el-Ensârî, İbnu'l-Irâkî, Kemalpaşazade, İbn Ha-cer el-Heytemî, Muslihuddîn Muhammed Lârî, Aliyyu'l-Kârî, Münâvî, İsmail Hakkı Bursevî ve İbn Sûde gibi pek çok âlim tarafından şerh edilmiştir.12

Bu şerhler, genellikle kendi yazıldıkları dönemlerin ihti­yaç ve problemlerini göz özünde bulundurdukları için günü­müz insanlarına kimi noktalarda hitap etmemektedirler. Bu durumu dikkate alan İlyas Kaplan, Nevevî'nin Kırk Hadis'ini yeni bir metotla ve günümüz insanlarının önceliklerini, prob­lemlerini, ihtiyaçlarını ve çağımızın sorunlarını göz önünde

12 -Kandemir, Yaşar, "Kırk Hadis," Dİ A, XXV, 468.

bulundururarak yeniden şerh etme yoluna gitmiş ve elimiz­deki bu eseri meydana getirmiştir.
Eserde öncelikle hadisin sahâbî ravisinin biyografisi veril­miş sonra hadisle ilgili geniş açıklamalar yapılmıştır. Bunlann ardından da hadisten çıkarılan hükümler maddeler halinde zikredilerek okuyucunun hadisten istifadesi kolaylaştırılmaya çalışılmıştır.

İslâm kültür tarihinin önemli eserlerinden biri olan Nevevî Kırk Hadis' inin bu yeni tercümesi ve şerhiyle Türk okuyucusu­na faydalı olması en büyük temennimizdir...
Doğruya ve başarıya ulaştıracak olan yalnızca Allah Teâlâ'dır.

Yrd. Doç. Dr. Faik AKCAOĞLU

İLK SÖZ

Yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah Teâlâ, en sevdiği kulunu son peygamber olarak gönderdi. En güzel görünümü ve en güzel huylan ona verdi. Kıyamete kadar gelecek bütün Müslümanlara da, "İşte örnek alacağınız ve ardından gideceğiniz insan" diye onu gösterdi. Yüce Rabbimiz'e sayısız şükürler olsun ki, bizi de ona ümmet eyledi.

Hz. Peygamber'i örnek alabilmek için onu iyi tanımak ve şu gibi sorulara cevap aramak gerekir:
Acaba Peygamberimiz nasıl bir insandı? Nasıl yaşardı? Nasıl oturur, nasıl kalkardı? Allah'tan ne ister, O'na nelerden, nasıl sığınırdı? Böyle onlarca hatta yüzlerce soruya cevap bulduktan sonra Hz.Peygamber'i tanımak mümkün olabilir

Bu soruların cevabı, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sel/em'in sözlerini, davranışlarını, huzurunda olup bitenleri bize o günkü parıltısıyla aksettiren hadis kitaplarımızda bulunmak­tadır. Kur'ân-ı Kerim'den sonra en büyük servetimiz ve Peygamberimiz'den bize kalan en değerli mirasımız olan hadisleri okumak ve Allah Resûlü'nün buyruklarını ve hayat tarzını öğ­renmek önemli görevlerimizden biridir.

Zaman zaman hadis ile aynı anlamda kullanılan sünnet kelimesi ise Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem tarafından tabi­at haline getirilen hayat tarzı, onun sahip olduğu zihniyet ve dünya görüşü anlamına gelmektedir.

Sünnet için "Hadislerde ifadesini bulan Muhammedi yol" demek de mümkündür.
İşte, Hz. Peygamber'in, ifrat veya tefritin yani bir aşırılık­tan karşı uçtaki aşırılığa geçişin talep ve tezahürlerini gördü­ğünde söylemiş olduğu "Kim benim sünnetimden yüz çe­virirse benden değildir" hadisinde geçen sünnet kelimesi bu geniş manada kullanılmıştır. Bu durumda sünnet, hadise nisbetle daha şümullü bir çerçeveye sahip olmaktadır. İşte bu farkı dikkate alan hadis âlimleri, sünnetin sözle tespit edilmiş olan kısmına hadis adını vermişlerdir.


İslâm Tarihi boyunca hadis ilmine büyük önem veren âlimler, Hz. Peygamber'den nakledilen hadisleri çeşitli eserler­de bir araya getirmişlerdir. Bu eser türlerinden birisi de "Kırk Hadis" ad verilen derlemelerdir. Şüphesiz kırk hadis derleme­lerinin en meşhuru da Nevevî'nin Kırk Hadis adlı eseridir.

Bu özelliğinden dolayı Kırk Hadis üzerinde çalışma yap­mak için uzun zamandır malzeme toplamakla meşgul olmuş­tuk. Nihayet Allah Teâlâ bize bunun yollarını kolaylaştırdı. Böylece maksadımıza ulaştık ve düşündüğümüz şekilde Ne­vevî'nin Kırk Hadis' ini şerhetmeye muvaffak olduk.

İlyas KAPLAN
Kütahya 2011

HADİSLERDE GEÇEN SÜNNET KELİMESİNİN ANLAMI13

Hamd, hükümlerini bize şeriat kılan, onlardaki helâl ve haramlan açıklayan, bize meşru olanı sevdirip memnu olanı çirkin gösteren ve Resûlü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'i insanlara indirileni açıklaması için hak din ve hidayetle gön­deren Allah'a aittir.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve seUem'm beyanı, söz, fiil, meşru olanı ikrar ve yasak olanı nehiy itibariyle beyanlann en güzeli­dir. O, bize gecesi gündüz gibi olan dosdoğru bir yol bırakmış­tır. Bu yoldan ancak helak olanlar sapar.
Hz. Peygamber, bize kendi sünnetine ve Hulefâ-i Râşi-dîriin sünnetine uymamızı emrederek şöyle buyurmuştur: "Sünnetime ve benden sonra raşid halifelerin sünne­tine sımsıkı sarılın. "14

O, bizleri bid'at olan şeylerden de sakındırarak şöyle bu­yurmuştur: "Sonradan ihdas edilen işlerden sakının. Zira her sonradan ihdas edilen iş, bid'attır. Her bid'at da dalalettir."15

Bu çalışma küçük çaplı bir risale olup burada Hz. Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hadislerinde, sahabe ve tâbiûnun sözlerinde geçen "sünnet" lafzının anlamını açıklamaya çalıştım. Beni bu risaleyi telif etmeye sevkeden sebep, günü­müzde bazılarının bu konuda ileri geri konuşmalarını duymam ve bazı fakihlerin yaptığı yanlışlıkları görmem olmuştur. Bun­lar, bazı hadislerde veya sahâbe ve tâbiûn sözlerinde geçen sünnet lafzıyla istidlal ederken hata yapmış, bu lafızla, fıkıh ıstılahındaki "sünnet" in kastedildiğini zannederek ona göre istidlalde bulunmuşlardır. Onlardan kaynaklanan bu hata se­bebiyle Hz. Peygamber'in, sahâbe ve tâbiûnun sözlerinde ge­çen sünnet lafzının manasını tespit etmek istedim ve bu küçük çaplı risaleyi kaleme aldım.

 
  1. Yazan: Abdulfettâh Ebu Gudde, Tercüme: Yrd. Doç. Dr. Yavuz Köktaş, KTÜ İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı.
  2. Ebu Davud, Sünne 5; Tirmizî, İlim 16; İbn Mâce, Mukaddime 6.
  3. Ebu Davud, Sünne, 5; Tirmizî, İlim 16; İbn Mâce, Mukaddime 6, Dârimî, Mukaddime

Risalede bu konuyla ilgili bir çok delil kaydettim. Zikrettik­lerimi büyük âlimlerin sözleriyle destekledim. Allah Teâlâ'dan beni iyiye, doğruya ve hakka sevk etmesini dilerim. Hamd, alemlerin Rabbi Allah'a aittir. Sedat ve selam, Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme, Ehl-i Beyti'ne, ashabına ve ona tâbi olanlara olsun.

SÜNNET

Sünnet kelimesinin birçok tarifi vardır. Âlimler sünneti, kendi ilim ve ihtisas alanlanna göre tarif etmişlerdir.
Usûlcüler, sünneti şer'î delillerden biri kabul ederek tarif etmişlerdir. Buna göre sünnet, "Hz. Peygamber'den söz, fiil ve takrir olarak meydana gelen şeyler" demektir.16

Bu konuda fakihler birçok tanım yapmışlardır. Bunlardan birkaçı şöyledir:

"Sünnet, Hz. Peygamber sallalhhu aleyhi ve se/tem'in ibadet yönünden bazen özürsüz terk etmekle beraber sürekli yapmış olduğu veya Hulefâ-i Râşidîn'in yahut Hz. Peygamber'den sonra sahâbeden birinin devamlı yaptığı şeydir."17

16-Sadruşşerîa el-Hanefî, et-Tavzîh şerhu 't-Tenkîh, II, 2; Şevkânî, îrşâdu'l-fuhûl,%.7.

"Hz. Peygamber'den farz veya vacip olmaksızın sabit olan şeylere sünnet denilir. Burada sünnet, vacibin mukabili olup beş ahkamdan biridir."18

Hadisçilere göre ise sünnet, Hz. Peygamber'den söz, fiil, takrir, sıfat, yaratılış ve ahlâkla ilgili rivayet edilen şeylerdir. Bunların bi'setten önce veya sonra olması durumu değiştir­memektedir.19

Şâtibî, el-Muvâfakât isimli eserinde sünnetle ilgili şunları söylemiştir: "İkinci delil, sünnettir. 'Sünnet' lafzı, özellikle Hz. Peygamber'den Kur'ânın dışında olmak kaydıyla nakledilen şeyler için kullanılır. Ancak Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in sözlerinin, Kur'ân'da olanı bir beyan olsun veya ol­masın ona dayandığı da ortadadır. Aynı şekilde sünnet lafzı, Kitap veya sünnette bulunsun veya bulunmasın, yanlarında sabit olup bize nakledilmeyen bir sünnete ittibalarından dolayı sahâbîlerin yaptıkları için de kullanılır."20

Cemaleddin el-Kâsimî konuyla ilgili olarak Kavâidu't-toh-dîs adlı eserinde şöyle demektedir: "Şâriin ve şâriin asrında yaşayanların ıstılahına göre sünnetle kastedilen, Hz. Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'm söz, fiil ve takririne delâlet eden bir delildir. Bundan dolayı Kur'ân mukabili olarak düşünülmüş­tür. Buna göre mendub için kullanıldığı gibi vacip için de kul­lanılır. Fukaha ve usûlcülerin ıstılahına gelince; burada sünnet, vacibin mukabili demektir. Bu, sonradan yapılmış bir tanım ve yeni bir durumdur."21

 
  1. Bu tanım, Abdulhay el-Leknevî'nin Tuhfetu 'l-ahyâr bi-ihyâi sünneti seyyidi 'l-ebrâr adlı eserinden alınmıştır. Burada zikredildiğine göre Hanefîler'in yaptığı tanımlar yirmiye yakındır.
  2. Mustafa es-Sibâî, es-Sünne ve mekânetuhâ fi 't-teşriî'l-lslâmî, s. 48.
  3. İbn Teymiyye, Mecmeu 'I-fetâvâ, XVIII, 6-10; İbn Hacer, Fethu 'l-Bârî, XIII, 252-253. Şâtibî, el-Muvâfakât, IV, 3.

Bu tariflerden, araştırdığım konuya en yakın olanı hadisçilerin tarifidir. Fakat burada, verdiğim farklı tanımlardan yola çıkarak bir tarif yapacak değilim. Yapmak istediğim şey, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hadislerinde, sahabe ve tâbiûnun sözlerinde geçen sünnet lafzının manasını tespit et­mektir. Zira geçmişte bazı fakihler merfu, mevkuf ve maktu ha­dislerde geçen (es-sünnetü) ve (mine's-sünneti) gibi lafızlara dayanarak sünnetin fıkhî manasını gözetmek su­retiyle hatalı istidlallerde bulunmuşlardır. Bu hatanın kaynağı, sünnet lafzının anlamını belirlemede fıkhî-ıstılahî mananın genelleştirilmesidir. İşte, sünnet lafzının sonradan ortaya çıkan manasının dışında ilk manasını tespit etmek istiyorum.

BU RİSALEDE SÖZÜ EDİLEN SÜNNETİN BEYANI

Sünnet lafzının, Hz. Peygamber'in, sahâbe ve tâbiûnun sözlerinde çokça geçtiği bilinmektedir. Sünnet lafzı gerçekte dinde tâbi olunan meşru yol ve sağlam bir nebevî metot an­lamına gelmektedir. Bunun delilleri fazla olup ileride bunlan kaydedeceğim. Yine sünnet lafzının fukahanın sözlerinde ve fıkıh kitaplarında sürekli olarak zikri geçen fıkhî ıstılahlardan biri olduğu da malumdur. Onlara göre sünnet, farz veya vaci­bin mukabilidir. Bu fıkhî ıstılah hicrî II. asırda ortaya çıkmış ve sonraları yaygınlaşmıştır.

Bazı fakihlerin bu iki manayı birbirine karıştırdığı görül­mektedir. Bunlar, Hz. Peygamber'in, sahâbe ve tâbiûnun sözlerinde geçen sünnet lafzını, sonradan oluşan fıkhî ma­nasına uygun bir şekilde "kendisine teşvik edilen şey" olarak
  1. -Kâsımî, Kavâidu 't-tahdîs, s. 146,

anlamışlardır. İşte bu, dikkat çekilmesi gereken bir hatadır. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem 'in hadislerinde, sahabe ve tâbiûnun sözlerinde geçen sünnet lafzı, umumî-şer'î bir manayı ifade etmektedir. Bu mana itikat, ibadet, muame­lat, ahlâk, adab ve diğerlerine şamildir. Bu mananın içinde farz ve vacip bulunduğu gibi mendub ve müstehab da vardır. Abdulganî en-Nablûsî el-Hadîkatu'n-nediyye şerhu't-Tarika-ti'l-Muhammediyye adlı eserinde şöyle demektedir: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem" sünneti" denildiğinde, sünne­tin, onun söz, fiil, itikat, ahlâk ve takrirlerine verilen bir isim olduğu anlaşılmaktadır.22

Fakihlerin sözlerinde ve fıkıh kitaplannda sıkça kullanılan sünnet lafzı, tahsis ifade eden ve farz ya da vacip mukabili olarak sınırlanan ısülahî bir manaya dayanır. Bu iki mana ve kullanım arasındaki fark açıktır. Hz. Peygamber'in, sahâbe ve tâbiûnun sözlerinde geçen sünnet lafzıyla, amelî sünneti kas­tetmek açık bir hatadır.

 22-Leknevî, Tuhfetu 'l-ahyâr, s. 51.
 
[1]      Kırk hadis çalışmaları için bkz. Karahan, Abdülkadir,


 
Diğer Özellikler
Stok Kodu9786054486267
MarkaBeka Yayınları
Stok DurumuVar
9786054486267
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.