Korkutarak Değil Sevdirerek Din Eğitimi

Fiyat:
280,00 TL
İndirimli Fiyat (%33,9) :
185,00 TL
Kazancınız 95,00 TL
Havale / EFT:
179,45 TL
Aynı Gün Kargo Sınırlı Sayıda


Kitap            Korkutarak Değil Sevdirerek Din Eğitimi     
Yazar           Hatice Kübra Tongar
Yayınevi       Hayy Kitap 
Kağıt Cilt      2.Hamur – Karton kapak cilt
Sayfa Ebat   184 sayfa -  15,50x23 cm


 
 
Hatice Kübra Tongar Korkutarak Değil Sevdirerek Din Eğitimi kitabını incelemektesiniz.    
Hayy Kitap Korkutarak Değil Sevdirerek Din Eğitimi kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.

Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2



KORKUTARAK DEĞİL

"Zorlaştırmayım kolaylaştırın. Sevdirin, nefret ettirmeyin.. " Hadis-i Şerif

Eğer biz namaz vakitlerini değil de dizi saatlerini dört gözle bekliyorsak...

Eğer Peygamberin çocuklara kaşlarını bile çatmadığını biliyor ama bir yandan çocuğumuzu dövüp sövüyorsak...

Eğer oruç tuttuğumuzda hırçın, kızgın, tahammülsüz oluyor ve çocuğumuza 'zaten oruçluyum...' diye başlayan cümleler kuruyorsak...

Eğer çocuğun oyununu bölmemek için secdelerini uzatan Nebiye rağmen namazda önümüzden geçti diye çocuğumuzu azarlıyorsak...

Eğer Hz. Ömer'in adaletini anlatırken iki kardeş arasında adil olmayı başaramıyorsak...

Eğer Hz. Osman'ın hayasından bahsediyor ama ahlaka aykırı görüntüleri televizyonla evimize davet ediyorsak...

Eğer Hz. Ali'nin ilminden övgüyle bahsedip, en son ne zaman kitap okuduğumuzu bile hatırlamıyorsak...

Eğer hatim üstüne hatim yapmamıza rağmen Kur'an'ı anlamak ve yaşamak için hiç gayret sarf etmiyorsak...

Eğer çocukları camiden kovuyor, gerekçe olarak da çocukluk şakımalarını gösteriyorsak bir yerlerde bir hata yapıyoruz demektir.

Hatice Kübra Tongar, çocuklarımıza nasıl bir anlayışla, ne zaman, hangi yöntemlerle, zorlamadan, sevdirerek ve oyunlar oynayarak nasıl din eğitimi vereceğimizi adım adım anlatıyor.


Hayy Kitap


Teşekkür...

Her ne kadar kitapların üzerinde tek bir isim yazsa da, sürecin pek çok görünmeyen kahramanı vardır elbette...

Kıymetli yayıncım Rauf Baysal; bir yazar olarak eserlerimi kaleme alırken gösterdiğiniz destek, teşvik ve yoldaşlığınız için teşekkür ederim.

Kıymetli büyüğüm Ahmet Bulut; kitabın yazım sürecindeki değer­lendirmeleriniz, yönlendirmeleriniz ve değerli cümleleriniz için teşek­kür ederim.

Değerli dostum, yüreği geniş kardeşim Merve Arıdoru; dört ço­cuklu bir evin serencamına rağmen 'Kitabı bir okur musun' dediğim­de seve seve vaktini, bilgini ve yorumlarını benimle paylaştığın için teşekkür ederim.

Kıymetli eşim, hayat arkadaşım, yoldaşım İsmail Tongar; her kita­bımın 'eş' yazarısın aslında... Süreçteki desteğin, gayretimin kırıldığı anlarda yüreğime akıttığın cesaretin, inşirahın ve duaların için çok te­şekkür ederim.

Canlarım, yavrularım, Enes'im ve Eymen'im... Her cümlemin il­hamı olduğunuz, varlığınızla sabrımı ve sadrımı genişlettiğiniz için teşekkür ederim.

Ve güzel Rabbim, küçücük gayretlerimizi kocaman çığlıklara dö­nüştüren Rahman-ı Rahim...

Hatalı ne varsa hissemize koyup, güzel olanı Senden bildiğimiz bu mütevazı çalışmayı yazmayı nasip ettiğin için sonsuz şükürler olsun.

Nasip ettiğin her şey için şükürler olsun...
 
HATİCE KÜBRA TONGAR


Başlarken...

Bizler çocukluğumuzda Allah'ı; yakan, taş eden, cehenneme atan, kı­zan, çarpan bir Allah sanırdık. Çünkü öyle duyardık büyüklerden. An­neye karşı gelinmez, Allah taş eder' derlerdi. 'Bu davranışlarına devam edersen cehenneme gider, yanarsın' denirdi. Birşeyi merak etsek ve sorsak; mesela çocuk masumluğuyla 'Babam Allah'ı yenebilir mi anne' desek, aldığımız cevap 'Sus bakayım, tövbe de, Allah çarpar yoksa' formatında olurdu. Pek çoğumuz cehennemi olan Allah'tan korkar, uzak dururduk; çocuk gönlümüzü açmazdık. Hatta Peygamberin (sav) çocuklara olan sevgisi defaten anlatılırken, Allah'lı cümlelere hep "cehennem" yakıştırıldığı için 'Ben Peygamberi Allah'tan daha çok seviyorum. Çünkü onun cehennemi yok, çocukları yakmıyor' diyenlerimiz bile olurdu.

Yaşımız büyüdükçe durum pek değişmedi. Küçükken korkutulduğu­muz Allah, ergenlik döneminde yine cehenneme atan, bir vakit namaz kaçıranlara 80 sene kızgın saç üzerinde namaz kıldıran, hataya düşen kulları için zebanileriyle azaplar hazırlayan "eli sopalı" bir Allah tasviriyle anlatıldı pek çoğumuza. Kimse Gafur olan, Tevvab olan, Rahim olan Allah'tan bu denli altını çizerek bahsetmedi.

Cümleler belliydi:

Namazını kıl yoksa akşam babana söylerim, dayak yersin.

Namazını kıl yoksa Allah seni cehenneme atar, yanarsın.

Annelerimizin istediklerini kendi yöntemleriyle yaptırmadıkların­da kullandıkları bu iki "korku figürüne" çoğumuz mesafeli durduk; babalarımıza ve Allah'a...

Benim çocukluğum da üç aşağı beş yukarı böyle cümlelerle geçti. An-ne-babamdan duymasam komşu teyzeden, o söylemese öğretmenimden ya da camideki hoca teyzelerden benzer şeyler işiterek büyüdüm. Ço­cukluktan ergenliğe, gençlikten yetişkinliğe yürürken içimde hep "Ce­hennemi olan ve korkulması gereken Allah" tasavvuru büyüttüm.

Sonra bir şey oldu ve yıllar boyu Allah hakkında 'öyle olduğunu sandığım' pek çok inanç değişiverdi: "Ben anne oldum"

Anneler bilir, evladınızı kucağınıza aldığınızda hissettiğiniz baskın duygular sevgi, merhamet ve şefkattir. Bu duyguları öyle yoğun his­sedersiniz ki; uykusuz ve yorgun geçen günlere gecelere rağmen ev­ladınız "gık" dese yanına koşar, sarar sarmalar, başka hiçbir canlının bir diğeri için yapamayacağı fedakârlıklara gönüllü talip olursunuz. Gerçekten de yemez yedirir, giymez giydirir, uyumaz uyutursunuz.

Anneliğimin ilk aylarında, bende her anne gibi bu duygu kokteylini yudumlarken şu hadis çıktı karşıma. Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştu:

'Çalılıkta dolaşırken, bulduğum bir kuş yuvasından yavruları alıp koynuma koymuştum. Tam bu sırada yavruların annesi başımda dolan­maya başladı. Acıdım, yavruları bırakmak için ihramımı açmaya çalış­tığım sırada anne kuş hemen koynumdaki yavrularının yanına girdi ve kanadarını onları korumak için açarak siper etti. Bu kuşun canı pahasına yavrularına olan şefkatini ve acımasını görüyor musunuz? İşte Allah'ın kuluna olan şefkati ve acıması kıyas kabul edilemeyecek kadar fazladır...'

Bu muazzam bir şeydi. Eğer bir annenin kendi canından geçercesine ev­ladına akıttığı sevgi ve şefkat, Allah'ın kuluna duyduğu muhabbetin yanın­da lafi edilemeyecek kadar az ise, Allah (cc) kullarını çok seviyor demekti.

Anneler şefkatli ise, Allah (cc) şefkatin kendisiydi.

Anneler sevgi dolu ise, Allah (cc) bizatihi sevginin merkeziydi.
Anneler evladına merhametli ise, Allah (cc) merhameti halk eden Rahman-ı Rahim'di. Sonra yüzümü Kur'an-ı Kerim'e döndüm. Sade­ce besmeleye bile baktığımda, Kuranın 114 yerinde, hiçbir mecbu­riyeti yokken kendini kuluna Rahman ve Rahim olarak tanıtan, onu bitimsizce rızıklandıran bir Allah çıktı karşıma... Çocuk nimeti, Rabbimin diğer nimetlerine olan farkındalığımı ve hayranlığımı arttırdı. Ve kulunu seven Allah'ı sevmeyi, hem de çok sevmeyi öğrendim.

Bu öğreti tüm hayatımı değiştirdi. Yaratılanı yaratandan ötürü sev­meye, imtihanlardaki hikmet nazarını görmeye, ibadetlerimden lezzet almaya başladım. Çünkü -kitapta da bahsettiğim gibi- bir insanın "Allah beni yakar" korkusuyla namaza durması ile, âdeta bir sevgiliye koşar gibi "çok sevdiğim Rabbimle buluşuyorum" hissi ile namaza durması arasında dağlar kadar fark vardı.

İşte bu kitap tam da bu nedenle yazıldı. Yaratılışında muhabbetle yoğurulmuş insan fıtratı, henüz daha bu "sevgi" nüvesini açamadan solmasın; çocuk yürekler 'korkutan' değil, 'kulunu çok seven' Allah'la tanışarak yetişkinliğe yol alsın duasıyla kaleme alındı.

Kitapta çocuk perspektifinden din, eğitim, Allah, Kur'an, namaz ve oruç kavramlarına dair pedagojik bakış açıları, yaklaşımlar ve uy­gulamalar var. Her bir cümle kendi annelik seyrimde evlatlarıma an­latmaya, yaşatmaya, hissettirmeye gayret ettiğim öğretileri satır satır sizlerin yüreğine fısıldıyor.

Bu kitabı okuyan tek bir annenin Rabbine dair bakışı ve hissedişi değişse; tek bir çocuk seccadesinin başına heyecan ve istekle geçebilse benim duam kabul olmuş olacak. Gayret bizden, takdir Allah'tan...

Umarım hepimiz hayatımızın bir noktasında şu cümleyi kurabiliriz;
Anne olunca Allah'ı (cc) sevmeyi, hem de çok sevmeyi öğrendim          
Sevgilerimle...
Hatice Kübra Tongar
Ağustos 2017, Mekke


KORKUTARAK DEĞİL SEVDİREREK DİN EĞİTİMİ

Çocuğumuz ilkokuldan önce Kurana geçti, hatta hatim ettiyse, kısa sureleri ezberlediyse, birkaç tane de ilahi biliyorsa bizim de içimiz rahattır. Zira ebeveyn olarak görevimizi yapmış, çocuğumuzun dini gelişimine destek olmuşuzdur. Elbette bu soruların cevabını öğretmek de, çocuğumuza yüzünden Kuran okutmak ya da sure ezberletmek de önemli işlerdir. Lakin gözden kaçırdığımız şey, bu süreçlerin 'din eğitimi'nin kendisi değil, parçaları olmasıdır.

Zira 'din dediğimiz kavram bize yalnızca nasıl ibadet edeceğimizi söylemez. Sadece ibadetlerimizi sisteme sokup namazı, orucu, teset­türü, zekâtı emretmez.
Din, sokakta nasıl yürüyeceğimizden tuvalete nasıl gireceği­mize, evlilik hassasiyetlerimizden ebeveynlik duruşumuza, miras paylaşımından kâinatı nasıl okuyacağımıza kadar hayatın her alanına sınır çizen bir yaşam kanunudur.

Başka bir deyişle, bir insan Müslüman olsun ya da olmasın fark etmeden eğer yaratılış programına uygun yaşıyorsa, o insan fıtratına uygun bir yaşam sürüyor demektir. Bu fıtri akışı Allah rızası için yap­tığında ise 'Müslüman' olur.

Bu bağlamda bir insan hem Hristiyan, hem de çok fıtri olabilir. Yine fıtraten çok doğru noktalarda duran bir kimse, bir yandan da ateizmi tercih edebilir. Örneğin içki içmemek Allah'ın yarattığı sağlık­lı beden tasarımı açısından oldukça önemlidir. Kişi bunu Allah inancı olmadan sadece sağlığı için yaparsa yaratılış kurallarına uymuş olur ve sağlığını korur. Bunu Allah'ın rızasını gözeterek yaptığında ise hem sağlığını korumuş, hem de Müslüman olmuştur.

Dini böyle anlamak çok önemlidir.

Nitekim din eğitimini sadece ibadetlere hasrettiğimiz bir yaşam bi­çimi, ortaya 5 vakit namaz kılıp 10 vakit yalan söyleyebilen insanlar çıkarabilmektedir. Sohbetlerden çıkmayan, hatim üstüne hatim yapan ama gelin görün ki eve gelip eşine ve çocuklarına zulmedebilen erkekler, çocuğuna bağırmayı, dövmeyi hakkı sanan, komşusuyla oturduğunda dedikodudan başka bir şey yapmayan kadınlar, —mesela sadece namaz kıldıkları için- kendilerini yeterince Müslüman sayabilmektedir.

Dinin, Efendimizin (sav) tanımıyla yarısını kapsayan 'güzel ahlak'ı, yani yardımlaşmayı, işbirliğini, dürüstlüğü, cömertliği, diğerkâmlığı, işarı, yumuşaklığı, teenniyi, yaratılanı yaratandan ötürü sevme duru­şunu, affetmeyi, hüsnüzanı geri planda bırakabilmektedir.

Ne acıdır ki, her Müslümanda olması gereken bu özellikler, sanki sadece bazılarının kazanabileceği ekstra erdemler gibi görülebilmekte­dir. İşin normalini yalan söylemek, gıybet etmek, bencil davranmak, kin tutmak sananlarımızın sayısı hiç de az değildir.

Bu nedenledir ki, 'gıybet etme' denildiğinde 'o zaman ne konuşaca­ğım' diye dertlenen, çocuğunu olmayan iğnecilerle tehdit ederken ya­lana düştüğünü fark etmeyen, çocuklar için huzuru, barışı, iyi şartları istediğini söyleyip bir yandan da savaş mağduru çocukları ötekileştirip 'ülkesine dönsün diye itiştiren bir 'dindarlık' portresi ortaya çıkmıştır.

Böylesi bir Müslümanlık anlayışı da, Müslümanın Kuranî tanımın­da olan 'elinden, belinden, dilinden emin olunan' olgusunun içini gün be gün boşaltmaktadır. Çevremiz Kuran okuyan ama anlamaya gay­ret göstermeyen, namaz kılmak için dizilerin reklam arasını bekleyen, oruç tutup iftar ve sahur sofralarında tıka basa yemek yiyen, çocukları -sözüm ona- ses yapıyorlar diye camilerden kovan insanlarla doludur.

Tam da bu yüzden, mesela Yusuf İslam gibi sonradan hidayet bulan kişiler 'Kurandan önce Müslümanları tanısaydık, muhtemelen İslam'ı seçmezdik' diyerek, ruhunu kaybetmiş bir din algısının İslamiyet'in vakur duruşuna nasıl da zarar verdiğine işaret etmişlerdir.

Yıllar önce haber bültenlerine Adana'da bir üvey annenin küçük bir çocuğa yaptığı akıl almaz işkence görüntüleri servis edilmişti. Son­rasında sosyal medyada da geniş yankı bulan bu dehşet görüntülerini kısa sürede belki milyonlarca kişi kanı donarak seyretti.

Vicdanı olan hiçbir insanın böylesi görüntüleri izlemeye bile yüre­ği dayanmıyorken, nasıl oluyor da adı 'insan', hatta üvey de olsa 'anne' olan bir kişinin kalbi bu olayın faili olmaya el veriyordu, inanamadan izledik pek çoğumuz. Olay elbette ne akla, ne kalbe sığmıyordu. Ama beni en az bu olay kadar üzen başka bir şey daha olmuştu.

Muhabirler, durumun açığa çıkmasından sonra çocuğun babasına neden böyle vicdansız bir kadınla evlendiğini sordular. Babanın ver­diği cevap, sözün bittiği yerdi:

'Namazlı niyazlı bir hanımdı. Merhamet eder diye düşündüm...'
Bu bağlamda çocuklarımıza din eğitimi verirken sadece şekil üze­rinden gitmeyip, her bir kavramın içini güzel duygular ve erdemlerle doldurmanın gayretine girmemiz gerekir.

Zira Kuran alfabesini Kuran ahlakının önüne geçiren...
Çocukların gönlüne camiyi sokmadan çocuğu camiye sokmaya çalışan...

Secdeye sevgi ekmek yerine sevgisiz tutumlarıyla çocuğu secdeden soğutan bir din algısı, elbette ki evlatlarımız için duaya durduğumuz dini eğitimin temellerini atamayacaktır.

Yine tesettürünü tam yapamayan genç kızları 'böyle yapacağına hiç yapma' diyerek dinden soğutan, çocukça şakımalarını cami avlusuna serpiştiren evlatlara susmalarını söylerken bağırıp çağıran, namaza kot pantolon giyerek geldi diye camiden gençleri kovan zihniyetin 'din eğitimi' kavramına yarardan çok zarar verdiği açıktır.

Bu noktada her birimizin durup kendimize sormamız gereken bir soru vardır:
Acaba din eğitiminde 'şekli' önceleyip, 'şuuru' çok gerilere mi koyduk?
İkisini bir arada gerçekleştirmeyi neden başaramadık, neleri ihmal ettik ya da neleri unuttuk?
Bu soruların cevabını bulmak, sadece ilahiyatçılar için değil, her anne-baba için muhakkak çok önemlidir.

Bu noktada 'içi dolu' bir din tanımının üç bölümden oluştuğunu bilmek gerekir:
1.Yaratıcı tasavvuru ve inancı
  1. Ahlaki donanım
  2. İbadetler
'Çocuğumu dindar yetiştirmek istiyorum' diyen her ebeveyn, bu üç ana başlıkta donanımlı olmalı ve evladına bu yolda ışık tutmaya uğraşmalıdır.

Din Nedir?

Çocuklarda 'din eğitimi' kavramını konuşmak için, öncelikle 'din' ve 'eğitim' başlıklarını ayrı ayrı ele almamız gerekir. Zira ne öğreteceği­mizi bilmenin adı 'din', nasıl öğreteceğimizi bilmenin adı ise 'eğitimdir.

Bu bağlamda 'din' olgusundan ne anladığımıza şöyle bir bakacak ol­sak, karşımıza 'muhtevadan çok 'şekle' dayalı yaşanan bir sistem çıkar. Yani duygusal yönü azalmış ya da hiç bulunmayan mekanik öğretiler bizi kucaklar. (1) Dinin aslı elbette böyle değildir. Ama yıllar içerisin­de —ne yazık ki- pek çok kavramın içi boşaltılmış, kimileri tarafından inanç ve ibadet salt şekillerden oluşan ritüellere hapsedilmiştir.

Bu tezin en yaygın sağlaması, kimi anne-babaların çocuklarını okula verirken din eğitimi adı altında neler yapıldığını sorduğu sorularda görülür.

'Okulunuzda din eğitimi var mı?'

'Tabii olmaz mı? Elif-ba okutuyoruz, ilahi öğretiyoruz...'
Nitekim birçoğumuz din eğitimi derken sure ezberinden, ilahi öğ­renmekten, elif-ba okumalarından, şeklen namaz eğitiminden bahse­deriz. Çocuklarımızı 'seni kim yarattı' ile başlayıp, 'kimin ümmetisin' sorusuyla devam eden ezberlere teşvik ederiz.


İçindekiler

Teşekkür
Başlarken    

Birinci Bölüm:
ÇOCUK VE DİN

Din Nedir?   

Din Algımız, Din Yaşantımızla Ortüşmüyorsa
Din Eğitiminde İki Önemli Bileşen: Güven ve Sevgi
Dini Kodlamalarımız Doğru mu?
Sevgi Tohumu Nasıl Sulanır?

İkinci Bölüm:
ÇOCUK VE EĞİTİM          

Din Eğitiminde Neyi Neden Yapıyoruz?
Din Eğitiminde Ceza ve Ödül Olmalı mı?          
Din Eğitiminde Ailenin Rolü         
Din Eğitiminde Babanın Rolü      
Din Eğitiminde Annenin Rolü      
Din Eğitiminde Öğretmenin Rolü
Din Eğitiminde Neyi, Ne Zaman, Ne Kadar Anlatalım?          
Din Eğitiminde Mucize Bir Cümle: 'Gel Beraber Yapalım'
Korkutarak Değil Sevdirerek Din Eğitimi


Üçüncü Bölüm:
ÇOCUK VE ALLAH           

Beni Kim Yarattı Anne?    
Sıkı Tutunun Çocuklar, Esma Yolculuğuna Çıkıyoruz!           
Çocuğuma Allah'ı Ne Zaman ve Nasıl Anlatayım?      

Dördüncü Bölüm:
ÇOCUK VE KURAN
           
Kuran Eğitiminden Önce Kuran Algısı   
Kuran Eğitimine Kaç Yaşında, Nasıl Başlanmalı?
Kuran Sureleri Bize Ne Söyler?   
Buyurun Amin Alayı'na     


Beşinci Bölüm:
ÇOCUK VE NAMAZ
           
Biz Namaz Kılıyoruz Ama Namaz Bizi İnsan Kılıyor mu?      
Namazı Kıldırmadan Önce Namazı Sevdirelim
Namaz Eğitimine Kaç Yaşında, Nasıl Başlanmalı?
Çocuğumuzun Etrafında Kimler Var?    
Namaza Başlama Töreni Yapalım          
Çocuk ve Cami       

Altıncı Bölüm:
ÇOCUK VE ORUÇ
           
Gelin Hep Birlikte 'Anne Orucu' Tutmaya Niyet Edelim          
Çocuklarda Haz Öteleme Eğitimi
Çocuklarımıza Orucu Nasıl Anlatalım?  
Tekne Orucu İle Oruç Alıştırmaları

Hatice Kübra Tongar

Orta öğretimine Kadıköy Anadolu İmam Hatip Lisesi Süper Lise Bölümü'nde başlayan Hatice Kübra Tongar, başörtüsü problemi ne­deniyle okulu bırakıp, imam hatip eğitimini açık öğretim lisesinde tamamladı. Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü nü Onur Dere­cesi ile bitirdi. Lisans süresince dalının uzmanı eğitimcilerden çocuk gelişimi ve eğitimi dersleri aldı. Bezm-i Âlem Vakıf Üniversitesi Aile Danışmanlığı Bölümü'nde eğitim gördü. Deneyimsel Oyun Terapisi, Theraplay Oyun Terapisi, Projektif Çocuk Testleri, Kısa Süreli Çö­züm Odaklı Terapi gibi pek çok terapistlik eğitimi aldı. Tongar, Arel Üniversitesi Psikoloji Yüksek Lisans eğitimini sürdürmektedir.

Yazı yazmak, ilkokul yıllarında başlayan kompozisyonlarla birlikte hep hayatında oldu. Makaleleri çeşidi dergilerde yayınlandı. Milat Gaze­tesinde haftalık köşe yazarlığı yaptı. Çocuğa dair birçok projenin metin yazarlığını yürüttü. Türkiye'nin ilk interaktif çocuk CD projelerinden olan Muallim Çocuk'un metinlerini yazdı. Ulusal radyo ve televizyon kanallarında pek çok çocuk eğitimi programı hazırlayıp sundu.

Diğer yayınevlerinden 2009 yılında Minik Bebeğime Afiyetle isimli kitabı, 2011 yılında 10 kitaptan oluşan Masal İstediğin Gibi Bitsin seti, 2013 yılında 0-1 yaş bebek bakımını anlatan Anneciğim Beni Ta­nıyor musun? isimli kitabı, 2014 yılında 1-5 yaş çocuğunun gelişimini kaleme aldığı Anneciğim Ben Büyüyorum isimli eseri yayımlandı.

Kısa sürede milyonlarca kişiye ulaşan 'Bağırmayan Anneler' sosyal medya hesabında annelere ulaşan yazarımız, Türkiye'nin dört bir ya­nında gerçekleştirdiği Bağırmayan Anneler seminerleriyle de ailelerle buluşmaya devam ediyor. Ve her daim 'eş' ve 'annelik' rollerini layığıyla yerine getirme duasını sürdürüyor...


HATİCE KÜBRA TONGAR

Hayykitap'tan yayımlanan kitapları:
Korkutarak Değil Sevdirerek Din Eğitimi, Eylül 2017 Bağırmayan Anneler, Nisan 2017
İlk 12 Ayda Bebeğin Gelişimi Beslenmesi Oyunları, Şubat 2017
1-5 Yaş Çocuğunun Gelişimi Beslenmesi Oyunları, Şubat 2017
Çocuk Eğitiminde 100 Mucize Çözüm, Ekim 2016
450 Soruda Anadolu Ekolüyle Gebelik ve Annelik (çok yazarlı), Ekim 2016
150 Soruda Fıtrata Uygun Çocuk Yetiştirmek (çok yazarlı), Ekim 2016
Allah'ı Arayan Çocuk, Ekim 2016
Ben Ne Biliim?, Şubat 2016
Başımın Üstünde Yerin Var, Ekim 2015
Fıtrat Pedagojisi 2: Peygamberlerin Çocuk Eğitim Metotları, Ekim 2015 Fıtrat Pedagojisi, Şubat 2015



 
Diğer Özellikler
Stok Kodu9789752477315
MarkaHayy Kitap
Stok DurumuVar
9789752477315
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.