Kitap Kuran Okuma Esasları ( Tecvid )
Yazar Prof. Dr. Abdurrahman Çetin
Yayınevi Emin yayınları
Kağıt - Cilt 2.Hamur , Karton Kapak cilt
Sayfa - Eba 509 sayfa, 15x21.5 cm
Yayın Yılı 2020 - Yeni 50. Baskı
Son Baskı 50. Bu ürün gönderilecektir
Emin Yayınevi tarafından hazırlanan Kuran Okuma Esasları ( Tecvid ) kitabını incelemektesiniz.
Abdurrahman Çetin Kuran Okuma Esasları kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Kuran Okuma Esasları Tecvid
ÖNSÖZ
Müslümanlar, Kur'ân-ı Kerîm'i korumakla yükümlüdür. Onu koruma yollarından birisi de
okumaktır.
Bunun içindir ki,
Kur'ân okumak, dinimizde bir ibâdet olarak kabul edilmiştir. Ancak bu, gelişigüzel bir okuyuş değil, usûlüne uygun bir okuyuştur.
Yüce Allah,
Kitabının "tertil" ile
okunmasını buyurmuştur; bu da yavaş yavaş, tane tane,
kurallarına uygun olarak
okumak demektir. Kur'ân
’ı, kurallarına uygun olarak
okumasını öğreten de
Tecvîd'dir.
Bu bakımdan
tecvid, bir fantezi ve lüks değildir;
Kur'ân'ın Allah tarafından indirildiği şekilde okunmasını sağlayan bir ilim ve sanattır.
Tecvidin, ilmî ve amelî iki yönü vardır.
Tecvidin ilmî (teorik) yönünü bilmeden -kulaktan dolma şekliyle-
Kur'ân okumak mümkün ise de, asıl ve ideal olanı, tecvîd bilerek okumaktır.
İşte bazı İlahiyat Fakültelerinde
ders kitabı olarak da okutulan bu
kitap, bu hedefe varmak isteyenlere yardımcı olmak maksadıyla yazılmıştır.
Kitap hazırlanırken de ilmî çerçeve içerisinde,
okuyucuya lâzım olacak kadarını vermek düşünülmüştür. Bu bakımdan bilhassa ikinci bölümdeki
tecvîd konularında fazla ayrıntıya girmekten kaçınılmış; daha fazla bilgi edinmek isteyenlere de, ilgili kaynaklar dipnotlarda gösterilmiştir.
Eser, 40 ana konunun yer aldığı üç bölümden meydana gelmiştir:
Birinci Bölümde önce, Kur'ân'ın tarihçesi, muhtevası ve özellikleri anlatılmıştır. Daha sonra "Kur'ân-ı Kerîm'in faziletlerine dair âyet ve hadisler", "Kur'ân öğretimi" ve "Kur'ân öğretiminde metot" konularına yer verilmiştir. Bu bölümde ayrıca "Hafızlık ve hafızlar" başlıklı bir bahis de yer almaktadır.
İkinci Bölümde,
klâsik tecvîd bahisleri incelenmiştir. Bunların tertibinde de "öncelik ve çok kullanılış" göz önünde bulundurulmuştur. Bu bakımdan,
konuları kitaptaki sıraya göre takip etmekte fayda vardır. Ayrıca ele alman her konunun başında, önce o konuyla ilgili en lüzumlu bilgiler verilmiş; daha sonra da ayrıntıya geçilmiştir.
Meselâ ihfâ bahsinde önce, ihfânın tarifi ve ne zaman yapılacağı örneklerle anlatılmış; daha sonra da ihfâ yapmanın sebebi, hükmü, mertebesi ve çeşitleri kaydedilmiştir. Aynı şekilde, medd-i muttasıl incelenirken, önce bunun ne anlama geldiği ve ne zaman olacağı misâllerle anlatılmış; daha sonra da hükmü ve mertebeleri zikredilmiştir. Diğer konularda da durum aynıdır. Böylece, konuyu kısa olarak öğrenmek isteyene de, ayrıntısını merak edene de hitap edilmeye çalışılmıştır.
Üçüncü Bölümde ise, bazılarını ilmî dergilerde yayınlamış olduğumuz makalelerden oluşan şu konular ele alınmıştır: "
Kur'ân-ı Kerîm-'i okuyuş şekilleri", "Kur'ân tilâvetinde dudak tâlimi", "
Temsilî okuma esasları", "Kur'ân-ı Kerîm'i okuyuş hataları", "Kur'ân tilâvetinde mûsikînin yeri", "Hatim indirme ve hükümleri", "Tekbîr", "Tilâvet secdesi", "Ücretle Kur'ân öğretme ve okuma meselesi", "
Abdestsiz Kur'ân okuma meselesi", "İstiâze", "Besmele", "Kur'ân'ı anlamanın önemi" ve "Tecvîdle ilgili eserler".
İlk baskısı 1987 yılında yapılan bu
kitabımız, beşinci baskı için, genişletilerek tekrar düzenlenmiştir. Bu baskıda bazı konular genişletilmiş, yeni konular ilave edilmiş; ayrıntı sayılabilecek bazı bilgiler ise dipnota alınmıştır. Ayrıca her konunun sonuna birer "özet" eklenmiştır.
Bu çalışmanın her safhasında katkısı bulunanlara (ve bilhassa 8. baskı dâhil eserin her basımında kısmî ilave ve tashihler yapmamı anlayışla karşılayan değerli kardeşim Emin Özdamar Bey'e) teşekkür eder, eserlerinden yararlandığım bilginlerimize ve üzerimde emeği olan herkese Allah'ın rahmet ve rızasını dilerim. (
kuran okuma esasları kitap al oku, kuran okuma esasları tecvid kitabı, emin yayınları, kuran okuma tecvid esasları, kuranı kerim okuma esasları, kur'an okuma esasları kitabı, kur'an okuma esasları, okuma kuralları )
Abdurrahman ÇETİN
KUR'ÂN-I KERÎM
"Kur'ân" sözlükte,
okumak,
okunan şey, toplamak mânâlarına gelir. Terim olarak; Hazreti Muhammed sallallâhü aleyhi ve selleme indirilen ve ilâhî
kitapların sonuncusu olan mukaddes metnin özel ismidir.
Usûl
kitaplarında Kur'ân-ı Kerîm şöyle tarif edilir: Hz. Muhammed'e indirilmiş, mushaflarda yazılmış, tevatür (her asırda, yalan üzerine birleşmeleri ihtimal dışı olan bir topluluk tarafından yapılan rivayet) yoluyla nakledilmiş ve tilâvetiyle (
okunuşuyla) ibâdet edilen mu'ciz (âciz bırakan, eşsiz, benzersiz) bir kelâmdır.
Bu tarife göre,
Kur'ân dışındaki mukaddes
kitaplar, Kur'ân tercüme ve mealleri, Kur'ân'daki bir ifadeyi -metin olarak değil de- mânâ olarak veren Arapça ifadeler Kur'ân mefhumunun dışında kalmaktadır.
Kur'ânın yazıya geçirilmiş ve kitap haline gelmiş şekline
Mushaf denir.
Kur'ân'ın "Kur'ân" lâfzı dışında daha pek çok isim ve sıfatları vardır. Bunlardan bazıları şöyledir: Ahsenü'l-hadîs (sözün en güzeli, en güzel söz), Furkan (hakkı bâtıldan ayıran, iyiyi kötüden ayırma ölçüsü), Hablüllah (Allah'ın turunulacak ipi), Hikmet, İlim, Kelâmullâh (Allah'ın sözü), Kerîm (değerli, şerefli), Kitâb, Mübarek (çok hayırlı, bereketli), Mübîn (apaçık, açıklayan), Nûr, Rahmet, Sırât-ı müstakim (dosdoğru yol), Şifâ, Zikr (öğüt, hatırlatma)
1.
* * *
1-
Bu konuda geniş bilgi için bkz: Abdurrahman Çetin, "Kur'ân'a Göre Kur'ân'ın İsim ve Sıfatları", UÜİF Dergisi, C. 5, sayı: 5, s. 67-103, Bursa 1993.
Kur'ân-ı Kerîm, bir Ramazan ayının Kadir gecesinde inmeye başlamış, ihtiyaca göre parça parça Hz. Peygamber'e vahyedilmiştir.
Kuranı Kerîm, Cebrail görünmeden ve Peygamberimiz uyanıkken onun kalbine vahiy indirmesi, Cebrail'in insan şeklinde olduğu halde vahiy getirmesi, Cebrail'in görünmeden çıngırak sesine benzer bir sesle vahiy getirmesi, Cebrail'in kendi aslî suretiyle vahiy getirmesi, Peygamberin, hiçbir vasıta olmadan, doğrudan Yüce Allah ile konuşması şeklindeki vahiy türleriyle inzal edilmiştir.
Hz. Muhammed (sav), 610 yılında Hira mağarasında inzivada bulunduğu bir sırada kendisine ilk vahiy geldi. Bu ilk vahiy, 96. sûre olan Alâk sûresinin ilk beş âyetinden oluşuyordu. Vahyin gelişi, Hz. Peygamberin vefatından çok az bir zaman öncesine kadar devam etti.
* * *
Peygamberimiz, kendisine vahyedilen âyetleri ezberinde tutar, derhal vahiy kâtiplerine de yazdırırdı. Vahiy
kâtipleri dışındaki sahabe de inzal edilen âyetleri yazar ve ezberlerdi.
Hz. Peygamber'in sağlığında vahiy devam ettiğinden, Kur'ân'ın bir
kitap halinde toplanması söz konusu değildi; esasen buna ihtiyaç da duyulmamıştı. Onun vefatından sonra, Halife Hz. Ebû Bekr döneminde (vahiy kâtiplerinden Zeyd b. Sâbit'in sorumluluğunda) bütün âyetler toplanarak bir Mushaf haline getirildi. Sahabe tarafından getirilecek âyetlerin kabul edilmesi için: Getirilen âyetlerin ezberlenmiş olması, Peygamberin huzurunda yazılmış olması ve iki şahitle bunun ispat edilmesi şartları arandı.
Toplanan bu Mushaf, Halîfe Hz. Ebû Bekr'e teslim edildi. Vefatından sonra Hz. Ömer'e, onun vefatından sonra da kızı ve Rasûlüllah'ın hanımı Hz. Hafsa'ya geçti.
Hz. Osman zamanında, Zeyd b. Sabit başkanlığında kurulan bir komisyon tarafından, bu Mushaf esas alınarak Kur'ân istinsah edildi. Çoğaltılan bu nüshalardan biri Medine'de bırakıldı; diğerleri Küfe, Basra, Şam, Mekke, Yemen ve Bahreyn'e gönderildi. Çoğaltma işlemi tamamlandıktan sonra ilk Mushaf, yine Hz. Hafsa'ya iade edildi ve bütün müslümanların ellerindeki Kur'ân nüshalarını, çoğaltılan bu nüshalara göre kontrol etmeleri istendi. Bugün
okuduğumuz Kur'ân-ı Kerîm nüshaları, Hz. Osman'ın çoğalttırdığı nüshaların; dolayısıyla Peygamberimiz zamanındaki Kur'ân'ın aynısıdır.
Kur'ân-ı Kerîm, yanlış okumaları önlemek ve okumayı kolaylaştırmak amacıyla, dönemin yöneticilerinin isteği ve bilgisi doğrultusunda, tâbiûndan Ebü'l-Esved ed-Düelî (69/688) tarafından harekelenmiştir. Yine tâbiûndan olan Nasr b. Âsim (89/708) ve Yahya b. Ya'mer (129/746), birbirine benzer harflere ayırt edici noktalar koymuşlardır. Halil b. Ahmed (175/791) ise hareke ve nokta işine son şeklini vermiştir. Bunların her biri hem Kıraat hem de Arapça alanında uzman âlimlerdir.
***
Kur'ân 6.200'den fazla âyeti ihtiva eder
2. Âyet; Kur'ân'ın bir veya birkaç kelime veya cümlesinden meydana gelen, başından ve sonundan ayrılmış bölümlerine verilen isimdir. Tek kelimelik âyetler olduğu gibi, bir sayfa uzunluğunda âyet de vardır
3. Âyetlerin Kur'ân içindeki dizilişleri keyfî bir tercihe veya iniş sırasına göre olmayıp vahye dayanır. Hicretten önce inen âyetlere Mekkî, hicretten sonra inenlere ise Medenî denir.
2-Elimizdeki Mushaflarda âyet sayısı: 6236'dır. Kimi bilginlerin âyet sonu saydığı yerleri kinlilerinin saymaması, bazı sûrelerin başında bulunan ve hurûf-i mukatta'a denilenharflerin başlı basma birer âyet sayılıp sayılmaması ve Besmelenin her sûrenin başından bir âyet kabul edilip edilmemesi gibi sebepler yüzünden farklı rakamlar ortaya çıkmıştır. Ibn Abbas'tan gelen rivayetlerin birisinde âyet sayısı 6216, diğer rivayette ise 6616'dır (Süyûtî,
el-ltkân, I, 67). Halk arasmda yaygın olan ve Zemahşerî'ye nispet edilen 6666 sayısı ise, âyetlerin rakamlar yuvarlanarak "1000'i emir, 1000'i nehiy, 1000'i vaad, 1000'i vaîd, 1000'i haber ve kıssa, 1000'i mesel ve ibretler, 500'ü ahkâm,100'ü teşbih ve dua, 66'sı nâsih mensuh" şeklinde ( Mehmed Sofuoğlu,
Kur'ân'ın Faziletleri, s. 178) belirlenmesinden kaynaklanmış olabilir. Bu hususu İbn Kemal (940/1534) şöyle nazma çekmiştir: "Bilmek istersen eğer adedi âyâtı/ Cümlesi altı bin ve alta yüz altmış altı/ Bindir vaad beyanında ânın bini vaîd/ Bindir emri ibâdat bini nehy ü tehdit/ Bini emsal ü iberdir, bini ahbâr u kısas/ Beş yüz âyâtı helâl ile harama muhtas/ Buldu yüz âyeti tesbîh ü duada çü rusuh/ Altmış altısı dahi âyeti nâsih ü mensuh"(Osman Keskioğlu,
Kur'ân-ı Kerîm Bilgileri, s. 129).
3Meselâ
jl (Yâsîn 36/1), ûlsSUİS (Rahman 55/64) tek kelimelik; Bakara 2/282'de yer alan âyet ise bir sayfa tutarında (Kur'ân'daki en uzun) âyettir.
Kur'ân âyetlerinin son kelimesine, içinde bulunduğu âyetle, onu takip eden âyeti birbirinden ayırdığı için fasıla denir. Ayetleri birbirinden ayırmak için konulan işaretlere de durak denilmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'de 114 sûre vardır. Sûre; Kur'ân-ı Kerîm'in âyetlerinden meydana gelen, küçük büyük her müstakil bölüme verilen isimdir. En uzun sûre, 286 âyeti ihtiva eden Bakara Sûresi, en kısa sûreler ise üçer âyeti bulunan Kevser, Nasr ve Asr sûreleridir.
Her sûrenin başında yer alan ve o sûrenin adını, nerede nazil olduğunu ve âyet sayısını belirten kısma sûre başlığı denir.
Kur'ân 30 cüzdür. Her cüz, 20 sayfadan meydana gelir. Bir cüz de dört parçaya bölünmüş ve her birine hizib adı verilmiştir
4. Ayrıca Kur'ân'da on dört yerde secde âyeti vardır. Bunlar (cüz, hizib ve secdeler), sayfa kenarlarına konulan işaretlerle belirtilmiştir.
İlk dönem Kur'ân yazmaları Ma'kılî ve Kûfî (sert köşelerin ve düz hatların hâkim olduğu) yazıyla yazılmıştır. Bu yazı türlerinin karakteri icabı ilk dönem Kur'ân yazmaları hayli hacimlidir. Sülüs ve nesih yazı yaygınlaştıktan sonra hacim küçülmüş; sayfa tutan mushafların benimsenmesinden sonra, sayfa adedi olarak da Kur'ân hacimleri standart hale gelmiştir.
4-Hizib işaretleri genellikle 5 sayfada bir yer alır. Sûre başlangıcına yakın bir yere veya kıssa yahut konu ortasına denk gelmesi durumunda ise, uygun bir yer gözetildiği için, bu beş sayfa ölçüsü birkaç yerde tutmamaktadır.
* * *
Kur'ân-ı Kerîm'in muhtevası üç ana bölümde incelenebilir:
1. İtikâdî hükümler,
2. Amelî hükümler,
3. Ahlâkî hükümler. İtikâdî hükümlerde; mükellefin inanması gereken hususlarla, bunlara inanmanın insana ve topluma sağladığı faydalar, imansızlığın zararları ve imansız kişilerin akıbeti anlatılır.
Amelî hükümlerde ibâdet ve muamelât prensipleri yer alır. Ahlâkî hükümlerde ise iyilik ve kötülük, mükellefin ziynetleneceği fazîletler ve sakınacağı kötülüklerle ilgili hükümlere ve misâllere yer verilir. Bu üç ana konudan başka, peygamberlere ve geçmiş toplumlara dair ibret verici kıssalar ve haberler, Peygamberimiz ve ashâbıyla ilgili bazı hâdiseler, îmânı takviye edici ve ibret verici bazı tabiat olayları ve dualar da Kur'ân'da yer almıştır.
* * *
Kur'ân-ı Kerîm, Peygamberimizin en büyük ve daimî mu'cizesidir. Onun, Kur'ân dışındaki mu'cizeleriyle, diğer peygamberlerin gösterdikleri bütün mu'cizeler hissidir; yani duyu organlarıyla müşahede edilebilen mu'cizelerdir. Bu sebepten bunlar, sadece o devirde yaşayan kimseler tarafından gözlenebilmiştir. Kur'ân ise, daima müşahede edilebilen ve her an canlılığım koruyan en büyük mu'cizedir. Bunun içindir ki Rasûlüllah, Kıyamet gününde, peygamberler içinde en çok ümmete sahip peygamberin, kendisinin olacağını haber vermiştir.
Söz konusu hadis şöyledir:
"Hiçbir peygamber yoktur ki, insanların kendisine inanmasına sebep olacak bir mucize verilmiş olmasın. Şüphesiz bana verilen de, Allah'ın bana vahyettiği Kur'ân dır. Bunun için Kıyamet gününde ben, en çok ümmete sahip Peygamber olacağımı ümid etmekteyim"5.
Kur'ân, hem lâfzı ve hem de mânâsı itibariyle mu'cizedir; benzerini meydana getirmek mümkün değildir. Onun üslûbu en büyük şâirleri, en meşhur edîb ve hatîbleri dahi hayrete düşürmüştür. Kur'ân'ın indirildiği yıllarda altın çağını yaşayan Arap Edebiyatı, onun bu parlak ve muhteşem üslûbu karşısında silik ve sönük kalmıştır.
Kur'ân, birçok âyetiyle, kendisine inanmayan, Allah Kelâmı olduğunu kabul etmeyen muarızlarına karşı, kendisi gibi bir
kitap veya on sûre veya hiç olmazsa bir tek sûre oluşturmaları hususunda meydan okuduğu halde
6, hiçbir kimse veya topluluk bunu başaramamıştır. Onlar bu meydan
okuma karşısında âciz kalınca çâreyi, uzun yıllar sürecek mücâdele ve muharebelerde aramışlardır.
5 Buhârî,
Fedâüü'l-Kur'ân, 1; Müslim,
îmân, 239.
6 Bkz: Sırasıyla Tûr, 52/33-34; Hûd, 11/13; Yûnus, 10/38; Bakara, 2/23-24.
Halbuki Kur'an'ın bir benzerini meydana getirmek tehlikesiz ve meşakkatsiz bir işti. Üstelik bunu yapmaları halinde, bu dâva kökünden halledilmiş ve söndürülmüş olacaktı. Demek ki, Kur'an'm bir benzerini, hattâ en kısa bir sûresinin benzerini dahi meydana getirmekten âciz kalmışlardı.
Kur'ân-ı Kerîm, inzal edilmesinden bu yana 14 asır geçmiş olmasına rağmen, onda hiçbir değişiklik olmamıştır. Kur'an'ın âyetleri, kelimeleri, harfleri ve hattâ harekeleri bile sayılıdır. Vahyolunduğu orijinal lisanıyla muhafaza edilebilmiş yegâne kitap odur. O, başlangıçtan bu yana, hem yazılmak, hem de hafızlar tarafından ezberlenmek suretiyle en sağlam bir şekilde muhafaza edilmiştir.
Kur'ân, yüzyıllar boyu, müslümanların en mühim ve en verimli meşguliyet kaynağı olmuştur: Kurrâ ve hafızlar onun okunması, imlâsı ve ezberlenmesi üzerinde durmuş ve Kur'ân'ı, Allah'tan geldiği şekliyle muhafaza etmişlerdir. Müfessirler onun engin mânâsını inceleyerek, güçleri nispetinde yorumunu yapmışlardır. Fakihler onun hükümlerini tespit etmişler; kelam bilginleri aklî deliller eşliğinde ondan istinbatta (hüküm ve anlam çıkarma) bulunmuşlardır. Vaizler ve hatipler onun hükümlerini ve ondaki ibret tablolarını halka anlatarak, müslümanları irşad etmişlerdir. Edebiyatçılar onun edebî değeri üzerinde çalışmışlardır. Hattatlar onu en güzel şekilde yazmaya gayret etmişlerdir; en güzel rahleler, mahfazalar, ciltler ve tezhibler Kur'ân için yapılmıştır. Hâsılı her ilim ve sanat erbabı, güçleri nispetinde Kur'ân'dan istifade etmiş ve ona en güzel hizmeti vermeye çalışmışlardır. Muhteşem tarih ve medeniyetimizin ve kütüphanelerdeki yüz binlerce
cilt kitabın ana kaynağı ve dayanağı Kur'ân değil midir?
23 senede parça parça inzal edildiği halde, başından sonuna kadar her âyet ve sûresi büyük bir tenâsüb ve insicam içindedir. Birbiriyle çelişen hüküm veya beyan yahut tutarsızlık yoktur.
ki, en yüksek mertebedekilerden en sade kişiye kadar her seviyede insan, onda aradığını bulur. O, her devirde, her toplumun ihtiyacını karşılayabilecek ve insanlığı dünya ve âhiret mutluluk ve esenliğine götürebilecek yegâne hak kitaptır. İlim ve fen ilerledikçe, onun prensiplerinin güzelliği, yüceliği ve ondaki sırlar daha iyi anlaşılmaktadır
Kur'ân-ı Kerîm; Hazreti Muhammed (sav)'e indirilen ve ilâhî kitapların sonuncusu olan mukaddes metnin özel ismidir.
haline gelmiş şekline Mushaf denir.
Kur'ân-ı Kerîm'de 114 sûre, 6236 âyet vardır. Her sûrenin başında bulunan ve o sûrenin adını, nerede nazil olduğunu ve âyet sayısını belirten kısma sûre başlığı denir.
Mushaf 30 cüz'e bölünmüştür. Her cüz, 20 sayfadır. Bir cüz de dört parçaya ayrılmış ve her birine hizib adı verilmiştir. Cüz ve hizib yerleri, sayfa kenarlarına konulan işaretlerle belirtilmiştir. Bunlar hatim okurken kolaylık sağlanması için konulmuştur.
Kur'ân'ın âyetleri, kelimeleri, harfleri ve hattâ harekeleri bile sayılıdır. Vahyolunduğu orijinal lisanıyla muhafaza edilebilmiş yegâne ilâhî kitap odur. O, başlangıçtan bu yana, hem yazılmak, hem okunmak, hem de hafızlar tarafından ezberlenmek suretiyle sağlam bir şekilde muhafaza edilmiştir.
Kur'ân'ın günümüze kadar sağlam bir şekilde gelmesine en büyük katkıyı da Kıraat ve Tecvîd ilimleri yapmıştır.
incele diniz.