Kitap Kuran Yolu Türkçe Meal ve Tefsir
Yazar Komisyon
Yayınevi Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Kağıt Cilt Şamua Ivory kağıt - 5 Lüks Cilt, Özel kutulu
Sayfa Ebat 3.870 Sayfa - 17x24 cm
Yayın Yılı 2020 Baskı, Gözden Geçirilmiş Yeni Son Baskı
Yazar Heyeti : Prof. Dr. Hayreddin Karaman
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı
Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez
Prof. Dr. Sadrettin Gümüş
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlarınca yayınlanan Kuran Yolu Türkçe Meal ve Tefsir adlı tefsir seti kitabı nı incelemektesiniz.
Kuran Yolu Türkçe Meal ve Tefsir kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satışı hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
TAKDİM
Kur'ân-ı Kerîm, Hz. Muhammed aleyhisselâmın yirmi iki yıldan fazla süren (610-632) peygamberliği zarfında aldığı vahiyleri ihtiva etmektedir. Hz. Muhammed'in (a.s.) peygamberliğinin ilk dönemlerinden beri Kur'an, müslümanlar tarafından, yalnızca ilâhî kelâmın yaşanan tarihe bir müdahalesi olarak değil, aynı zamanda bir ibadet ve tilâvet
kitabı olarak telakki edildiği için, inen âyet ve sûreler Hz. Peygamber'in gözetimi altında büyük bir titizlikle kayda geçirilerek geniş kitlelere intikal ettirilmiş ve sürekli okunmuştur. Hatta ilk müslümanlar arasında, gelen vahiyleri gücü nisbetinde ezberleyenlerin yanı sıra, kendisi için özel mushaf yazan sahâbîlerin de bulunduğunu biliyoruz.
Halife Hz. Ebû Bekir döneminde vuku bulan Yemâme savaşında
Kur'an'm nüzulüne tanık olmuş çok sayıda hafız sahâbînin şehid düşmesi üzerine, 633 yılında, Hz. Peygamber'in vahiy kâtiplerinden hafız sahabî Zeyd b. Sâbit'e, Hz. Peygamber'in yazdırdığı Kur'an metinlerini, diğer hafız sahâbîlerin şahitliğine de başvurarak bir mushaf haline getirme görevi verilmiştir. Zeyd b. Sabit, sahâbîlerle istişare ederek yaptığı titiz bir çalışma sonunda muhtelif malzemelere yazılmış olan
Kur'an metinlerini mushaf haline getirmiştir. Kur'an metni tertip edilirken âyetlerin iniş sıraları veya konu bütünlüğü esas alınmamış, baştan beri Hz. Peygamber tarafından öğretilen tilâvet sırasına riayet edilmiştir.
Fütuhat faaliyetinin sınır tanımadığı III. Halife Hz. Osman döneminde, İslâm coğrafyasının genişlemesi dolayısıyla farklı bölgelerde
Kur'an âyetlerinin farklı şekillerde okunması, özellikle ilk müslümanlarla
İslâm'a yeni girenler arasında ihtilâflara sebep olmuştur. Kısmen henüz sessiz harfleri birbirinden ayıran noktaların ve sesli harfleri gösteren harekelerin bulunmadığı Arap yazısının o günkü yetersizliğinden, kısmen de mahallî lehçe farklılıklarından kaynaklanan bu kıraat ihtilâfı, esasen Hz. Peygamber'in izin verdiği doğal bir durum olmasına rağmen, o günkü siyasî irade, muhtemel karışıklıkları gidermek amacıyla kıraat farklılıklarını en aza indirecek bir çalışma yapmayı öngörmüştür. Yine Zeyd b. Sâbit'in başkanlığını yaptığı bir komisyon, birkaç yıl süren çalışması sonucunda, biri hilâfet merkezinde kalmak, diğerleri farklı bölgelere gönderilmek üzere, Hz. Ebû Bekir döneminde toplanan Mushaf'a istinaden muayyen sayıda resmî mushaflar hazırlamıştır. Bugün elimizde bulunan mushaflar işte bu mushafa dayanmaktadır.
Sahabe döneminden sonra geniş çaplı bir
tefsir faaliyeti başlamıştır. Ancak bu döneme ait
tefsirler günümüze kadar ulaşmamıştır. Günümüze ulaşan en eski tam
tefsir ise, hicrî 150 yılında vefat eden Mukâtil b. Süleyman'a aittir. Ali b. Ebû Talha (ö. 143/760), Süfyân es-Sevrî (ö. 161/778), Yahya b. Sellâm (ö. 200/815) gibi hicrî II. yüzyılda yaşamış kişilerce telif edilen bu ilk dönem
tefsirleri, genellikle Mushaf tertibini esas alarak, sırasıyla âyetler hakkındaki rivayetleri nakletmektedirler. Hiç şüphe yok ki, tefsir ilminin doğduğu ilk dönemlerde, bu faaliyetle hedeflenen, tevarüs olunan bilgilerin daha geniş kitlelere ve gelecek nesillere intikal ettirilmesiyle sınırlı idi.
Tefsir ilminin
Kur'an'ı açıklama görevini üstlenmesi ise daha sonraki bir gelişmedir. Bu çerçevede ilk
tefsir çalışmaları, el-Ferrâ (ö. 207/8??) ve Ebû Ubeyde (ö. 2510/825) gibi dilcilere aittir. Onlar, kelimelerin ve terkiplerin anlamlarını açıklamayı amaçladıkları için, hemen her âyet hakkında söyleyecek şey bulmuşlar ve açıklamalarını Mushaf tertibini esas almak suretiyle sunmuşlardır. Bu yazım geleneği, bugün minnetle başvurduğumuz, değerli bilgiler içeren İbn Cerîr et-Ta-berî'nin (ö. 310/922)
Câmi'u'l-Beyân an Te'vîli âyi'l-Kur'ân'ı gibi eserlerin yazılmasına imkân vermiştir. Bu eserlerin "
rivayet tefsiri" olarak adlandırılması, bunlarda rivayetin ağırlıklı yer tutmasından kaynaklanmaktadır; zira bu eserler naklin yanı sıra, uzun dinî tahlillere, Isrâiliyat ve kelâmî-fıkhî meseleler üzerine derin tartışmalara da yer vermektedirler. Aynı şekilde "
dirayet tefsiri" olarak nitelenen eserler de, re'y ağırlıklı olmakla birlikte nakilden müstağni kalmamışlardır.
Gerek
rivayet tefsiri gerekse
dirayet tefsiri olarak değerlendirilen klasik
tefsirlerde, Kur'an'ı baştan sona
tefsir etmeyi amaçlayan ve
Mushaf tertibini esas alan bir yöntem izlenmiştir. Klasik dönemlerde
tefsir ilminin bir karakteri olarak oluşan Kur'an'ı baştan sona ve Mushaf tertibine göre tefsir etme geleneği, Derveze'nin sûreleri nüzul sırasına göre tefsir ettiği
et-Tefsîru'l-Hadîs'i gibi istisnalar dışında, modern zamanlara kadar yazılan bütün tefsirlerde hâkim olmuştur.
Tefsir literatürümüz, bu karakteristik yapısına rağmen, farklı ölçütlere başvurmak suretiyle değişik başlıklar altında tasnif edilmeye elverişlidir.
Müfessirlerin uzmanlık alanına, ilmî tutumuna veya mezhebi eğilimine göre tasnifler de yapılmıştır. Bu tasniflerden başlıcalarını zikretmek,
tefsir literatürümüzün muhteva zenginliğini ve çok renkliliğini göstermesi bakımından önemlidir:
Fıkhî tefsir, kelâmî tefsir, işârî tefsir, l
ugavî tefsir,
felsefî tefsir, Şiî tefsir, ilmî tefsir, edebî tefsir, içtimaî tefsir vb.
Bilinen ilk
Türkçe Kur'an meali Sâmânoğulları lideri Mansûr b. Nuh'un döneminde yapılmıştır.
Kur'an meali özellikle Selçuklu dönemlerinde bilim ve sanat dilinin Arapça ve Farsça olması sebebiyle fazla rağbet görmemiştir. Osmanlı tefsir geleneğinde ise müstakil sûre ve cüz
tefsirlerinin yanı sıra Zemahşerî, Fahreddin er-Bâzî ve Beyzâvî gibi müfessirlerin tefsirlerine yapılan birçok şerhle söz konusu eserler yeniden inşa edilmeye çalışılmıştır. Bugünkü anlamda yaygın olan
Türkçe tefsir ve meal geleneğinin, Tanzimat döneminde (1839-1876) başladığı söylenebilir. Bu dönemde gerçekleştirilen ve nicelik açısından sınırlı olan
tefsirî meallerdeki çeviriler genellikle
Farsça'dan Türkçe'ye kazandırılmıştır. II. Meşrutiyet'le birlikte dinî müellefat ve özellikle de Türk toplumunu Kur'an'la doğrudan muhatap kılma gayretlerinin arttığı gözlemlenmektedir. 1925 yılında Diyanet İşleri Reisliği bütçesi tartışılırken muhtelif mebuslar tarafından, toplumsal sorunların işleneceği ve günün insanına hitap eden bir
Türkçe tefsire duyulan ihtiyaç dile getirilmiş ve konu ayrıntılı olarak tartışılmıştır. Nihayet
Diyanet İşleri Reisliği bütçesinden
Kur'ân-ı Kerîm ve ehâdîs-i şerif enin
tercüme ve tefsiri için muayyen bir meblağ tahsis edilmiş ve Kâmil Miras'ın teklifiyle söz konusu
tefsiri yazma görevi Elmalılı M. Hamdi Yazır'a tevdi edilmiştir. 1926'da
Kur'an tefsiri yazmaya başlayan Hamdi Yazır,
tefsirin telifini 1938 yılında tamamlamıştır. Eserin ilk baskısı 1935-39 yılları arasında
Diyanet İşleri Riyaseti tarafından dokuz
cilt halinde gerçekleştirilmiştir. Daha sonra 1960 ve 1971'de baskısı yenilenen
Hak Dini Kur'an Dili, 1992'de bir defa, 1993'te ise iki defa
sadeleştirilerek basılmıştır. O günden bugüne halkımızın din öğrenimine üst düzeyde katkı sağlayan bu değerli çalışmanın yanı sıra, klasik ve çağdaş dönem tefsirlerinden yapılan
tercümeler ve
Türkçe telif edilen tefsirler saye sinde ülkemiz insanı oldukça zengin bir tefsir birikimine kavuşmuş bulunmaktadır. Bu zenginliğe rağmen kamuoyunun malûmu olduğu üzere, toplumumuz muhtelif vesilelerle
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çağdaş ihtiyaçlara cevap verecek yeni bir
Kur'an tefsiri hazırlatması talebini dile getirmekteydi. Başkanlığımız bu talepler doğrultusunda, uzun yıllardan beri benimsemiş olduğu ülkemizin ilahiyat alanındaki birikiminden âzami ölçüde yararlanma politikasının bir gereği olarak,
Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Prof. Dr. İbrahim Kâfi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş ve Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı'dan oluşan komisyonun titiz çalışması sonucu hazırlanan ve bilâhare
Din İşleri Yüksek Kurulu'nun tedkikinden geçen elinizdeki
Kur'an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir isimli eseri yayımlamaya karar vermiştir.
Tefsir tarihi üzerine yapılan çalışmalar,
tefsirler arasındaki yorum farklılıklarının arkasında,
müfessirin fikrî eğilimi, uzmanlık alanı ve siyasî tutumu gibi kişisel unsurların yanı sıra, müfessirin yaşadığı çağın ihtiyaç ve imkânları gibi toplumsal unsurların da yattığını göstermektedir. Bu durum,
Kur'an tefsiri alanındaki çok sesliliğin sebeplerini anlamamızı kolaylaştırdığı gibi, tarih boyunca neden tek bir tefsirle yetinilemediğini de anlaşılır kılmaktadır. Bunun başlıca sebebi
tefsir faaliyetinin, özü itibariyle sübjektif olan "yorum"dan ibaret olmasıdır.
Tefsir faaliyetinin sübjektif karakteri sebebiyle, bugün içinde, okuyucusunu bütün diğer
tef-sirlerden müstağni kılacak ve
Kur'an'ı anlama konusundaki sorunları giderecek bir tefsirden söz etme imkânı yoktur. Buna bağlı olarak herhangi bir
tefsirin Diyanet İşleri Başkanlığı'nca neşredilmiş olması, o
tefsire resmî bir hüviyet kazandırmaz. Başkanlığın yaptığı, yayınlar konusunda dine ve topluma karşı sorumluluğu, ilme uygunluğu esas almaktır.
Elinizdeki
tefsir, günümüz müslümanlarının ihtiyaçları göz önünde bulundurularak ve klasik
tefsir birikiminden yararlanılarak hazırlanmış değerli bir çalışma olup, uzmanlık alanlarında yetkin bilim adamlarından oluşan bir
heyet tarafından kaleme alınmış olma gibi bir imtiyaz taşımaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı
ÖN SÖZ
Kur'ân-ı Kerîm'in müslüman Türk insanı tarafından anlaşılmasına mütevazı bir katkı sağlamak amacıyla hazırladığımız
Kur'an Yolu isimli bu tefsirin müellifleri olarak, daha önce bir meal çalışmasına katılmış, ilmî bir faaliyeti müşterek olarak yürütme ve bitirme tecrübesi edinmiştik. Bu defaki çalışmamız esnasında uzmanlık alanlarımızın (
tefsir, fıkıh ve fıkıh usulü, İslâm felsefesi ve İslâm ahlâkı) farklılık taşımasının da,
Kur'an tefsirinin gerekleri bakımından önemli imkânlar sağladığını gördük. Bunun yanında ortak kitap çalışmasının zorluklarını ve bundan kaynaklanacak aksaklıkları asgariye indirebilmek için tedbirler aldık. Mutlaka başvurulması gereken kaynakların, uyulması gereken ilkelerin ve metotların en başta belirlenmesi; her birimizin tefsirini yaptığı kısmın diğer üyelerce dikkat ve emek verilerek okunduktan sonra toplu müzakere, teklif, tenkit ve tashihe tâbi tutulması bu tedbirlerin başında gelmektedir.
Batı'da
Kitâb-ı Mukaddes'in yorumu konusunda heyet olarak hazırlanmış birçok yayının mevcudiyetine karşılık, bildiğimiz kadarıyla İslâm dünyasında bir heyet tarafından yazılmış ve tamamlanmış
Kur'ân-ı Kerîm tefsiri bulunmamaktadır. Bu açıdan bizim çalışmamızla bir ilkin gerçekleştiği söylenebilir. Ayrıca
Kur'an Yolu'nun,
Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri tarafından okunup tenkit süzgecinden geçirilmesi de esere yararlı katkılar sağlamıştır.
Eserin hazırlanmasında okuyucu kitlesi olarak farklı düzeylerde öğrenim görmüş insanlar dikkate alınmaya çalışıldı. Öncelikli olarak bir müracaat
kitabı değil, baştan sona okunan, tekrar tekrar
okunan ve üzerinde zihin yorulan, inanç, fikir ve hayata pratik katkı sağlayan bir tefsir olmasının daha yararlı olacağı düşünüldüğü için eser orta hacimde tutulmuş; ayrıca anlaşılır bir dilin kullanılmasına özen gösterilmiştir. Öte yandan bazı konularda daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenler için, en uygun yerlerde ayrıntılı bilgi verilmesinin yanında, duruma göre ilgili kaynaklara da göndermeler yapılmıştır.
Tefsirin diğer özellikleri "Giriş" bölümünün sonunda "
Bu Tefsir" başlığı altında açıklanmıştır; okuyucu açısından eserin daha verimli olabilmesi için söz konusu kısmın göz önünde bulundurulmasında yarar vardır.
Eserin
meal kısmının hazırlanması sırasında konuyla ilgili belli başlı çalışmalar da göz önünde bulundurulmakla beraber, yapılan tercihler
tefsire verilen emeğin ürünü olarak şekillenmiştir.
Meale yansıtılanla -yan, ancak dikkate değer görülen mânalara ise tefsirde ayrıca işaret edilmiştir. Aynı kelime veya ifadenin
mealin değişik yerlerinde -asıl mânayı değiştirmemek kaydıyla- farklı şekillerde çevrilmiş olması; bağlam farkı, ağırlıklı konuya riayet", edebî zevk gibi sebeplere dayalıdır. Bize göre bu usul meal açısından bir zenginlik oluşturmaktadır.
İkinci baskıyı sizlere takdim ederken, bu baskıyla ilgili çalışmaların her safhasında unutulmaz fedakârlık örneği göstererek karşılaşılan zorlukların aşılmasını sağlayan İSAM Başkanı Prof. Dr. M. Akif Aydın'ı, mushaf seçimi ve hat konusundaki yardımlarını esirgemeyen Prof. Dr. Muhittin Serin'i, önemli eleştiri ve görüşleri için Prof. Dr. Ömer Faruk Harman ve Prof. Dr. Metin Yurdagür'ü şükranla anmamız gerekiyor. Ayrıca tesbit, görüş ve önerilerini ileten saygıdeğer okuyucularımıza da içtenlikle teşekkür ediyoruz.
Kusursuzluktan söz etmek edebi aşmak olur. Yapılan her işte birtakım eksiklerin bulunması kaçınılmazdır. Değerli okuyucularımızın, kusurların düzeltilmesi yönünde getirecekleri tenkit ve önerilere açık olduğumuzu belirtiyor, tefsirin milletimize yararlı olmasını yüce mevlâdan niyaz ediyoruz. ( Kuran Yolu Türkçe Meal ve Tefsir , Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Kuran Yolu Türkçe Tefsir kitabı, Kuran Yolu Tefsiri , diyanet tefsir , 5 cilt kuran yolu )
Heyet
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları Kuran Yolu Türkçe Meal ve Tefsir adlı
tefsir seti kitabı nı incele diniz.