Kuranı Kerim ve Meali Diyanet İşleri Yayınları 2.EL

Fiyat:
300,00 TL
İndirimli Fiyat (%33,3) :
200,00 TL
Kazancınız 100,00 TL
Aynı Gün Kargo Sınırlı Sayıda


   Kitap              Kuranı Kerim Meali 2. EL
   Hat                 Kayışzade Hafız Osman Hattı
   Meal               Doç. Dr. Halil Altuntaş Dr. Muzaffer Şahin
   Yayınevi          Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
   Kağıt - Cilt      Sarı şamua, Lüks bez ciltli
   Sayfa - Ebat   648 sayfa,  17x24 cm.  Orta boy
   Yayın Yılı        2009



Resimde Görüldüğü gibi aynı ürün gönderilecektir. ,  İYİ Kondisyonlu

Not: Sadece bu ÇOK ÇOK UCUZ KELEPİR kategorisindeki kitaplar 2. El kitaptır. Diğer bölümlerdeki kitaplar sıfır ve yeni ürünlerdir.


Diyanet işleri başkanlığı yayınları Kuranı Kerim ve meali kitabını incelemektesiniz.
Orta boy Kuranı Kerim ve meali kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
  
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2


 

        Kuranı Kerim ve Yüce Meali
 
 
Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in meâli, sade bir Türkçeyle hazırlanmıştır.
 
Meâl içinde gerekli yerlerde dipnot verilerek açıklamalar yapılmıştır. Kayışzâde Hafız Osman hattıyla basılmıştır.


      TAKDİM
  
KURANI KERİM VE MEAL
 
A. Kur'an-ı Kerim
 
Kur'an-ı Kerim, Allah'ın kelamıdır. İnsanlığı dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştırmak için son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'e Arapça olarak Cebrail ara­cılığıyla vahyedilmiştir. Hz. Peygamberden itibaren nesilden nesile tevatür yoluyla nakledilegelmiştir. Okunmasıyla da ibadet edilen bu ilâhî kelam eşsizdir. Onun bir benzeri ortaya konulamamıştır, konulamaz.
 
Kur'an-ı Kerim evrenseldir. İlâhî kitapların sonuncusudur. Kıyamete kadar insanlığa yol gösterecek yegâne ilâhî kitaptır. Allah, Kur'an-ı Kerim'i bizzat kendi ko­rumasına almıştır. Onunla, daha önce indirdiği ilâhî kitapların geçerliliğine son ver­miştir. Zaten Kur'an'dan önce indirilen ilâhî kitaplar insanlar tarafından tahrif edil­miş bulunuyordu. Nitekim, önceki ilâhî kitapların tahrif edildiği bizzat Kur'an tara­fından ifade edilmektedir. (Nisa sûresi, âyet, 46; Mâide sûresi, âyet,13,14; Bakara sûresi, âyet, 85)
 
Kur'an-ı Kerim, kendinden önceki diğer ilâhî kitaplarda da yer alan, Allah'a, peygamberlerine, kitaplarına, meleklerine, ahiret gününe, her şeyin Allah'ın takdir ve yaratmasıyla olduğuna iman; canın, malın, neslin, aklın ve dinin korunması gibi, dinin temel esaslarını yeniden ortaya koymuş, onlardaki gerçekleri tasdik etmiş, tah­rif edilen hususları da düzeltmiştir.

Esas itibariyle, peygamberler tarafından insanlara tebliğ edilmiş olan dinin te­mel prensiplerinde değişiklik yoktur. Fakat zaman ve mekânın, sosyal şartların de­ğişmesine paralel olarak ibadet şekillerinde ve bazı hükümlerde birtakım değişiklik­ler olmuştur. Allah, bir peygamberin getirdiği dinde olmayan bazı hükümleri, daha sonraki bir peygamberin dininde ortaya koymuştur. Önceki peygamberlerin getirdi­ği bazı hükümleri sonradan gönderdiği peygamberlerle ortadan kaldırmıştır.
 
Kur'an-ı Kerim'in içerdiği temel hüküm ve prensipler kıyamete kadar geçerli­dir. Bunlar, zaman, mekân ve diğer şartlara bağlı olmaksızın süreklilik arz ederler. Her çağ ve toplumdaki müslümanlar için yönlendirici ve bağlayıcı niteliktedirler.
  
  1. Kur'an-ı Kerim'in Nüzulü, Yazılışı, Ezberlenişi ve Mushaf Haline Getirilişi
  
Kur'an-ı Kerim, vahiy yoluyla son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'e yakla­şık 23 sene zarfında nazil olmuştur. Hiçbir semavî kitaba nasib olmayan muazzam bir itina ve koruma ile tesbit edilmiştir. Bunun için Hz. Peygamber, birçok vahiy katibi edinmiş, âyetler nazil oldukça, vahiy katiplerine; hangi âyet, Kur'an-ı Kerim'in için­de hangi sûrenin neresine yerleştirilecekse, o şekilde talimat vererek yazdırmıştır.
 
Her âyet nazil oldukça vahiy katipleri onu bizzat Hz. Peygamber'den alarak yazmışlar, sahabilerden birçoğu da inen âyetleri hemen ezberlemişlerdir.
 
Daha sonra gelen her nesilde binlerce müslüman Kur'an'ı ezberlemeyi gelenek hâline getirmişler ve bunu titizlikle sürdüregelmişlerdir.
 
Nazil olan âyetler, o günün yazı malzemeleriyle yazılıyor ve bunlar özenle mu­hafaza ediliyordu.
 
Hz. Peygamber'in sağlığında bu şekilde tespit edilen Kur'an-ı Kerim, Hz. Ebu Bekir zamanında, vahiy katiplerinden ve en iyi hafızlardan oluşturulan bir kurul ta­rafından hem hafızalardan hem de yazılı metinlerden kontrol edilerek titiz bir şekil­de iki kapak arasına alınmak suretiyle mushaf hâline getirilmiştir.
 
Hz. Osman döneminde ise, Hz. Ebubekir zamanında iki kapak arasına alınan mushaf çoğaltılarak o dönemin büyük İslâm merkezlerine gönderilmiş, bir tanesi de Halifenin nezdinde kalmıştır.
 
 Sûreler ve Ayetler
 
Kur'an-ı Kerim, 114 sûreden oluşmaktadır. Bunların ilki "Fatiha", sonuncusu "Nâs" sûreleridir.
 
"Sûre", kelime anlamı itibariyle yüksek makam, mevki, şan, şeref, alamet, bir şeyi diğerinden ayıran engel gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak ise sûre, Kur'an'ın, en az üç âyet içeren ve özel bir adı bulunan, kısımlarından yani âyet gruplarından her biridir.
 
Ayet kelimesi sözlükte alamet, nişan, ibret, mucize, açık delil gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise, sûrelerin içinde yer alan, baş tarafı ve son tarafı belirlenmiş harf, kelime, cümle veya cümleler grubuna denir. Ayetlerin çoğu bir veya birkaç cümleden oluşurlar. Ancak kendi başına bir cümle oluşturmayan âyetler de vardır.
  
Kur'an-ı Kerim'in Mûcizeliği
 
Kur'an-ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'in en büyük mucize-sidir. O şiir olmadığı gibi nesir de değildir. Kendine özgü üslûbu olan ilâhî bir na­zımdır. İlk hitap ettiği toplumun dilini, herkesin bildiği anladığı kelimelerle öylesi­ne güzel ve tatlı bir şekilde kullanmıştır ki, İslâm'ın en azılı düşmanları bile onu din­lemekten kendilerini alamamışlardır.
  
Kur'an-ı Kerim, nazil olurken Arap edebiyatı zirve dönemini yaşıyordu. Kur'an-ı Kerim, o günün şairlerine ve ediplerine çağrıda bulunarak şöyle meydan okudu:
 
''Eğer kulumuza (Muhammed'e) indirdiğimiz (Kur an) hakkında bir şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz. Allah'tan başka şahitlerinizi çağırın (ve bunu ispat edin)." (Bakara sûresi, âyet, 23)
 
Kur'an-ı Kerim'in bu meydan okuyuşu karşısında en büyük Arap şairleri ve edipleri âciz kalmışlardır. Çünkü o Allah kelamıdır, eşsizdir. Onun icazına ve bela­ğatına insan gücünün yetişmesi mümkün değildir. Kur'an'ın bu meydan okuyuşu, kıyamete kadar sürecektir.
 
Kur'an-ı Kerim'in eşsizliğini ortaya koyan bildiğimiz, bilmediğimiz pek çok özelliği bulunmaktadır. Nazil olurken, gelecekte vuku bulacağını açıkladığı bazı olayların, haber verdiği şekilde gerçekleşmesinin tarihen sabit olması; insanlığın, hakkında hiç bilgi sahibi olmadığı bazı hususlarda bilgiler vermesi; insanın yaratılı­şı ve birtakım kâinat olaylarının meydana gelişi gibi bazı ilmî gerçeklere ilişkin işa­ret ve ifadelerinin ilmen doğrulanması, onun Allah'ın sözü olduğunu ve eşsizliğini ortaya koymaktadır.
   
B. Tercüme ve Meal
 

Kur'an-ı Kerim'in çağrısı tüm insanlara yöneliktir. İnsana, maddî, manevî, bi­reysel ve toplumsal her alanda rehberlik eder. Getirdiği birey ve toplum modelinin gerçekleşmesi için prensiplerinin hayata geçirilmesini, bunun için de okunup anla­şılmasını ısrarla ister. Kur'an'ı okumaya teşvikin temel amacı, insanlann, ilahî ke­lam ile ilişkisini sürekli ve bilinçli hâle getirmektir. Namazda Kur'an'dan belli mik­tarı okumanın farz olması da bu amaca yöneliktir.
 
Kur'an'ın "doğru yola iletme" hedefinin gerçekleşmesi için onun, dili Arapça olmayan toplumlarca da anlaşılmasını sağlamak gerekmektedir. Bunun en pratik yo­lu da, ya Kur'an'ın içeriğini belli konu başlıkları altında anlatan sistematik kitaplar yazmak, ya da Kur'an'ı öteki dillere tercüme ve tefsir etmektir. Öteden beri ağırlık­lı olarak başvurulan yol, birinci yol, yani kitap hazırlama yöntemi olmuştur. Zira bu yol, Kur'an'ın getirdiği nizam hakkında pratik bir yoldur ve her düzeyden insanın gerekli bilgilere kolayca ulaşmasmı sağlayacak niteliktedir. Bununla birlikte okuyu­cunun Kur'an'ın içeriği ile birebir buluşması açısından tercüme çok önemlidir. Ni­tekim ilki, hicrî IV. asırda Farsçaya olmak üzere, Kur'an'ın çeşitli dillere yapılmış birçok tercümesi bulunmaktadır.
   
     1-Tercüme

 
Tercüme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade et­mektir. Oysa bir dilden bir başka dile çeviri yapılırken ifade ve metinlerin manala­rını ve inceliklerini tam olarak aktarmak mümkün olmamaktadır. Çünkü gerek dil­lerin kapasite, yapı ve edebî sanatlar yönünden birbirine denk olmayışı, gerek mü­tercimin kapasitesinin yetersizliği, tam bir tercümenin ortaya konmasını son derece zorlaştırmaktadır. Bu zorluk, çevrilecek metnin niteliği ve edebî üslubunun üstünlü­ğü oranında daha da büyür. Bu sebeple, tercüme edilen metnin lafızlarından veya manalarından ya da her ikisinden bazı fedakârlıklarda bulunmak kaçınılmaz olur.
 
 Zira mütercim ile tercüme dilinin eksikliğinden kaynaklanan engellerin bulunmaya­cağı durumlar olsa bile, dillerin ve dilleri konuşan kimselerin kendilerine has anla­tım ve üslupları, duygu ve heyecanları vardır ki bunların başka dillerde kelime ve ifadelerle anlatılması mümkün değildir.
 
Bu açıdan bakınca Kur'an-ı Kerim gibi mucize bir kelamın bir başka dile eş­değer bir ifadeyle çevirilmesi imkânsızdır. Dolayısıyla bir Kur'an-ı Kerim tercüme­si, ne kadar mükemmel olursa olsun, yine de yetersiz kalır.
 
2-MeâI
 
Meal, bir şeyin özü, hulâsası, varacağı sonuç demektir. Kur'an-ı Kerim'in hiç­bir dile tam bir çevirisi yapılamayacağı için, onun çevirilerine meal denmektedir. Yani meal, Kur'an nazmının eksiksiz bir aktarılışı değil, sonuç itibariyle müterci­min, Kur'an nazmından anladığı şeydir. Dolayısıyla hiçbir meal ne kadar mükem­mel olursa olsun, Kur'an hükmünde değildir. Bunun içindir ki mealler, Kur'an'ın in­sanlar üzerinde bıraktığı inanılmaz etkiyi hiçbir zaman gösterememektedirler.
 
İlk hitap ettiği toplumun konuştuğu dilin kelimelerinden seçilerek hiçbir beşe­rin güç yetiremeyeceği bir ahenkle dizilip en güzel nağmelerle dokunan Kur'an naz­mının, o insanlara hitab ederken kurduğu zihinsel ve duygusal iletişimi, mealler as­la kuramamaktadır. Böyle bir iletişimin kurulması şöyle dursun, meallerle normal­de âyetlerin metin olarak muhtevasını düzgün bir şekilde aktarmak bile mümkün de­ğildir. Çünkü bazen bir âyete, hepsi de doğru olmak üzere birçok meal verilebilmek­tedir. Aynı şekilde Kur'an nazmında çeşitli manalara gelebilen ortak anlamlı pek çok kelime vardır.
 
Bu anlamların hepsi meale alındığı takdirde meal, tefsire dönüşmektedir. Alın­madığında ise meal, âyetlerin ve âyetlerde geçen bazı kelime ve kavramların anlam­larını daraltmış olmaktadır. Bunun yanında meallerde Kur'an-ı Kerim'in mucizeli-ği, edebî güzelliği, ses ve üslûp özellikleri ve belagatı yansıtılamamaktadır. Bu yüz­den ruhları coşturan, aklı ve düşünceyi fetheden, kalpleri tesiri altına alan Kur'an'ın etkileyici ve canlı üslubu, meallerde yerini kuru bir metne bırakmaktadır.
 
İşte bu sebeple, Kur'an'ın mesajının insanların zihinlerine ve kalplerine etkili bir şekilde ulaştırılabilmesi ancak sağlam ve güvenilir tefsirlerle mümkün olabilir. Çünkü âyetlerin içerdiği bütün anlamlar meallere sığmaz. Bu yüzden Kur'an'ı doğru ve daha iyi bir şekilde anlamak isteyenlerin, ya bizzat kendilerinin Arapçayı iyi bilip tefsir me-tedolojisine vakıf olmaları, ya da güvenilir tefsirlerden yararlanmaları gerekir.
 
Kur'an-ı Kerim, şüphesiz apaçık ve anlaşılır bir kitaptır. Onun âyetlerinden pı­nardan suyun fışkırdığı gibi birçok manalar fışkırır. Mütercim ondan bir mana anlar ve onu aktarır; fakat onun anladığı manadan başka manalar da âyetlerde kendini göstermeye devam eder. Demek ki mealler Kur'an âyetlerinden bir veya iki mana aktarsa da, âyetlerden anlaşılabilecek daha pek çok manalar kalabilmektedir. Bu yüzden okuyucu, Kur'an'ı meallerle ölçmeye kalkmamalıdır. Kur'an bu meallerden ibaret değildir. Mealler itinalı ve doğru yapılabildiği takdirde yalnızca Kur'an'dan anlaşılan manalardan birer demettir. Ayetlerin içerdiği itikadı, ilmî, hukukî, sosyal, ahlakî, tarihî ve benzeri daha nice hikmet dolu hükümlerin doğru bir şekilde anlaşı­labilmesi ise, mutlaka güvenilir tefsirlere ihtiyaç hissettirmektedir.
 
Bir meal ne kadar mükemmel olursa olsun Kur'an değildir. İşte bu sebeple tef­sirlere müfessirlerin yorumlarının karıştığı, bundan dolayı tefsirleri bir kenara bıra­karak Kur'an-ı Kerim'i doğrudan meallerinden anlamak gerektiği yolundaki iddi­alar gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü mealler Kur'an'dan mütercimin anlayabildi­ği kadar bazı şeyleri aktarabilirse de Kur'an'ın mesajını hakkıyla ortaya koyamaz.
 
Bu söylediklerimizden, Kur'an'ın mealinin yapılmaması gerektiği sonucuna varılmamalıdır. Bütün bunlar, meallerin Kur'an-ı Kerim'in yerine konamayacağını anlatmak içindir. Yoksa Kur'an-ı Kerim'den yararlanmak noktasında elbette meal­lere ihtiyaç vardır.
 
Allah tarafından son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'e, ilk hitap ettiği top­lumun dili Arapça ile nazil olan Kur'an-ı Kerim'in mesajını öğrenmek, her müslümanın hakkı ve vazifesidir. Arapça bilmeyenler için Kur'an'ı Kerim eskiden beri birçok dile tercüme edilegelmiştir.
 
Türkler de müslüman oldukları dönemden itibaren Kur'an'ı anlamak için ter­cümeler yapmışlardır. İlk tercümeler kelime kelime (satır arası) yapılan tercüme ler­dir. İlk Türkçe tercüme de Uygur Türkçesiyledir. Meal ve tefsir çalışmaları Cumhu­riyet döneminde hız kazanmıştır.
 
Yüce Rabbimizin bütün insanlığa son kitabı ve ebedî hitabı olan Kur'an-ı Ke­rim, sadece Araplar ve Arapça'yı bilenler için değil, bütün insanları dalâletten koru­mak, onlara hakkı ve hakikati öğretmek, hidayet ve gerçek saadet yolunu göstermek için indirilmiştir. Bunun gerçekleşebilmesi için de, Kur'an-ı Kerim'in bildirdiği ilâ­hî gerçek ve öğütlerin bütün insanlığa tebliğ edilmesi, herkes tarafından öğrenilme­si, anlaşılması, üzerinde düşünülmesi, kavranması ve kalplere yerleşmesi gerekir.
  
C. Kur'an Okumak
  
Müslümanlar baştan beri Kur'an-ı Kerim'i gereği gibi oku mak, anlamak ve ha­yata geçirmek için büyük çaba göstermişlerdir. Bu çabaların sonucunda, Kur'an'ı okumaya yönelik olarak kıraat ilimleri, anlamaya yönelik olarak da tefsir ve tefsire ilişkin ilimler ortaya çıkmış ve gelişmiştir.
 
Bu verimli çalışmalar, asırlar boyu süregelen Kur'an ilimlerine ve tefsire iliş­kin daha sonraki çalışmalara ışık tutmuş ve temel teşkil etmiştir. Bundan sonra da aynı fonksiyonu sürdürecektir. Bu temele dayalı olarak gün geçtikçe Kur'an-ı Ke­rim yeni yeni işaretler ve mesajlar vermeye ve daha nice hakikatleri yansıtmaya de­vam edecektir.
 
Kur'an'ı oku rken şu hususlara özellikle dikkat edilmelidir:
 
Kur'an-ı Kerim'de tek başına anlaşılabilecek pek çok âyet bulunmakla birlikte bazı âyetlerin, mutlaka Kur'an'ın bütünlüğü içinde ele alınması zorunludur. Birbiri­ni açıklar mahiyetteki âyetler, birlikte göz önüne alınmadığı takdirde, yanlış ve ek­sik anlamalar söz konusu olabilir. Bu yüzden birbiriyle bağlantılı âyetler, mutlaka birlikte değerlendirilmelidir.
 
İkinci olarak, Hz.Peygamber'in Kur'an'ı anlayış ve hayata geçirişine bakmak gerekir. Herhangi bir âyet hakkında ondan sahih bir açıklama gelmişse; âyet-i keri­me, öncelikle bu doğrultuda anlaşılmalıdır. Ayetler, Resûlullah'ın anlayış ve açıkla­malarına aykırı düşecek bir şekilde yorumlanamaz. Kur'an-Sünnet bütünlüğü açı­sından bu, son derece önemlidir. Zaten bazı âyetlerin doğru anlaşılabilmesi, ancak Hz.Peygamber'in tefsir ve uygulamasıyla mümkün olabilmektedir.
 
Kur'an-ı Kerim'i doğru ve güzel bir şekilde anlayıp yorumlayabilmek için, İs­lâm'ın ilk üç kuşağının anlayış ve açıklamalarını da dikkate almak gerekir. Çünkü ilk kuşak (Sahabe), Kur'an'ın nazil oluşuna ve Hz.Peygamber'in onu anlayış ve ha­yata geçirişine tanık olan nesildir. İkinci kuşak (Tabiin) ise, bu ilk kuşakla iç içe yaşayan ve Resûlullah'ın Kur'an'ı nasıl anlayıp tefsir ettiğini ve nasıl hayata geçir­diğini onlardan aktaran nesildir. Üçüncü kuşak olan "Tebeü't-Tabiin" ise ikinci ku­şağın öğrencileridir.
 
Bu üç kuşak, âyetlerin nüzul sebeplerini bildiklerinden, âyetlerin öncelikli bağ­lamlarını da çok iyi tanımaktadırlar. Ayetlerin doğru anlaşılmasında indiriliş sebep­lerinin göz önünde bulundurulması ise, son derece önemlidir.
 
Bunlara ilaveten, Arapça'yı çok iyi bilen, güvenilir dil bilginlerinin açıklama­larına bakılır. Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasında izlenen ve bütün ilim adamlarınca kabul edilen temel yöntem, budur. Kur'an'ın doğru ve güzel bir şekilde anlaşılabil­mesi için bu usulün izlenmesi gerekir. Yoksa birtakım yanlış ve eksik anlamalardan kurtulmak mümkün olmaz. İşte bunun için meallerin yanında güvenilir tefsirlere ih­tiyaç vardır.
Bilindiği gibi İslâm'ın ana kaynağı Kur'an'dır.
 
Bu ana kaynak, Hz.Peygam­ber'in Sünnetinin de dinin kaynağı olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak burada önemli olan, Sünnetin bize sahih olarak ulaşmış olmasıdır. Bu itibarla Hz.Peygam­ber'in Sünneti, Kur'an'dan sonra İslâm dininin ikinci kaynağıdır. Bundan sonra üm­metin icmaı ve ilim adamlarının içtihatları gelir. Dolayısıyla herhangi bir konuda "İslâm'da şu şöyledir" diye hüküm verebilmek için belli düzeyde bir ilmî birikime sahip olmak ve dinî hükümler konusunda izlenen usulü bilmek gerekir. Bu sebeple böyle bir ilmî birikime sahip olmayanlar, yalnızca Kur'an-ı Kerim meallerine ba­karak dinî hükümler çıkarmaya kalkmamalıdırlar.
 
Kur'an-ı Kerim oku mak, Kur'an tilaveti olarak da ifade edilir. Kur'an tilaveti­nin kendine has usul ve adabı vardır. Kur'an-ı Kerim, huşu içinde tane tane, kelime­lerin ve harflerin hakkını vererek; düşünüp mesajını kavramaya çalışarak ve tecvid kurallarına uygun olarak okunur. Kur'an-ı Kerim'in bu şekilde okunması bizzat Kur'an-ı Kerim'in talimatıdır. Bu prensip çerçevesinde müslümanlar Kur'an-ı Kerim'in kıraatini Hz. Peygamberden nasıl işittilerse öylece oku yagelmişler ve bu oku­yuş tarzını bir emanet olarak kuşaktan kuşağa titizlikle nakletmişlerdir.
 
Kur'an-ı Kerim oku rken son derece ihlâslı olmalı, onun Allah kelamı olduğu­nun bilinci içinde bulunarak bütün varlığıyla ona yoğunlaşıp zihnini başka düşünce­lerden arındırmalıdır. Kur'an'ın doğrudan kendine hitap ettiğini düşünerek okuduğu âyetlerden etkilenmelidir.
 
Namazda Kur'an'ın orijinal nazmının dışında tercümesi veya meali okunmaz. Zira yukarıda da belirtildiği gibi Kur'an'ın hiçbir meali Kur'an değildir. Çünkü indi­rildiği lafızların dışında, Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana. Allah'ın kelamı değil, mütercimin ondan anladığıdır. Oysa Kur'an'm mucizeliği yalnızca an­lamda değildir. Bu özellik, Kur'an'ın lafızlarında da vardır. Bu sebeple Kur'an-ı Ke­rim namazda ancak aslî şekliyle ve orijinal lafızlarıyla okunur. Değişik diller konu­şan bütün müslümanların günlük ibadetleri olan namazda ortak bir özellik olarak Kur'an'ı orijinal şekliyle okumaları, evrensel bir din olan İslâm dininin mü'minler arasında vücuda getirdiği ibadet birliğinin bir tezahürü olarak kendini gösterir.
 
Bununla beraber bir müslümanın en azından namazda okuduğu âyet ve sûrele­rin anlamlarını öğrenmeye ve bunları anlayarak ve duyarak okumaya çalışması biz­zat Kur'an'ın istediği bir husustur.
 
Kur'an mealleri doğrudan doğruya Kur'an olmamakla beraber, Kur'an'dan yansımalar niteliğinde olduklanndan, onları insan sözü olan diğer metinlerle bir gör­memek gerekir. Bu sebeple, Kur'an'ın çeviri ve meallerine de gerekli saygı gösteril­melidir. Çünkü Kur'an'ın aslını okumak nasıl bir ibadet ve taat ise mealini okumak da sevap kazandırıcı bir iştir.

  
    Elinizdeki Meal
 
Kur'an-ı Kerim'i okumak, anlamaya çalışmak ve onun ışığından yararlanmak, samimi her Müslüman'ın en büyük arzusudur. Ayrıca, Kur'an'ın davet ve mesajının, tüm insanlığa doğru bir şekilde ulaştırılması, bu işe ehil olan müslümanların görevidir.

Diğer taraftan, Kur'an-ı Kerim'in, hiç olmazsa belli bir seviyede anlaşılabil­mesi için, ülkemizde, özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren meallere karsı ilgi ve talep yoğunlaşmıştır. Bu ilgi ve talep, piyasaya birçok mealin çıkmasına sebep olmuştur. Bunların içinde, gerekli özen gösterilerek hazırlananların oranının düşük olduğunu söylemek yanlış olmaz. Belki de bu sebepten, haklı olarak hal­kımız, yukarıda sözünü ettiğimiz talebi, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın karşılamasını arzu etmektedir.
 
1930'lu yıllarda Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR'ın "Hak Dini Kur'an Dili" adlı değerli eserini neşrederek çok önemli bir hizmeti yerine getirmiş olan Diyanet İşleri Başkanlığı, daha sonra ilk baskısı 1961 yılında yapılan "Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı (Meal)" adlı Kur'an mealini neşretmiştir. Birçok baskısı
 
yapılan bu meal, 1990'lara kadar Başkanlığın meali olarak hizmet görmüştür. Baş­kanlıkça bu mealin basımını sürdürme imkânı kalmayınca; Diyanet İşleri Başkan­lığı, halktan gelen yoğun talebi de göz önüne alarak, yeni bir meal hazırlamaya karar vermiştir. İşte, Din İşleri Yüksek Kurulu'nca hazırlanan elinizdeki meal Başkan­lığın yerine getirmesi gereken bu önemli görevi ifa etmek ve halkın bu konudaki yoğun talebine cevap verebilmek ümidi ve düşüncesiyle meydana getirilmiştir. Şunu özellikle belirtmek gerekir ki, Başkanlık, bu görevi yerine getirmeye çalışırken, daha önce defalarca belirtildiği üzere, Kur'an-ı Kerim'in hiçbir dile hakkıyla çevirisinin mümkün olmayacağının bilincindedir.
 
Elinizdeki mealde mümkün mertebe sade bir dil kullanılmaya çalışılmıştır. Bazı âyetlerin mealleri verilirken, âyetlerin daha iyi anlaşılabilmesi için, dipnotlar­da, ilgili başka âyetlere atıflar yapılmıştır.
 
Kur'an'da birden fazla yerde geçen belli fiil, terim ve isimlerin meallerinde birliği sağlayabilmek için, zaruret olmadıkça, aynı karşılıkların kullanılmasına özen gösterilmiştir.
 
Bazı âyetlere dipnotlarda kısa açıklamalar getirilmiştir.
 
Bilindiği gibi pek çok yerde Kur'an-ı Kerim'in kısa ve özlü bir anlatım tarzı vardır. Bu anlatım tarzında, sözün uzamaması için, bazı hususlar söylenmeden geçilir.
 
Arapça'ya vakıf olanlar, sözün akışından, söylenmeyenleri de kavramakta güçlük çekmezler. Ayetlerin meali verilirken, bu hususlar, ihtiyaca göre parantez içi açıklamalarla verilmeye çalışılmış, ancak parantezlerin, cümlelerin akıcılığını en­gellemeyecek şekilde olmasına gayret gösterilmiştir.
 
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, İslâm dininin birinci kaynağı Kur'an-ı Kerim'in doğru anlaşılabilmesi ve anlatılabilmesi yolundaki çabaları sürmektedir ve sürecek­tir. Meal konusundaki çalışmaları da elinizdeki bu mealle noktalanmış değildir. Bu mealin daha iyi hâle gelebilmesi için çalışmalar sürdürülürken, ehliyetli ilim adam­larının eleştiri ve tavsiyelerinin hiç şüphesiz çok büyük katkıları olacaktır.
 
Mealin, Kur'an-ı Kerim'in doğru anlaşılmasında katkı sağlamasını dileriz. ( kuranı kerim ve meali kitap, diyanet yayınları kuranı kerim meali, diyanet kuran ve meal, Rahle boy kuranı kerim meali oku, online satın al, , ucuz dini kitap, islami kitap , onlıne satış, kuran meali diyanet işleri, kayışzade hafız osman hatlı kuran, kuranı kerim meali diyanet , rahle boy kuranı meali diyanet )
 
 
Diyanet İşleri Başkanlığı

   
 
Diyanet işleri başkanlığı yayınları Kuranı Kerim ve meali kitabı nı incel diniz
Diğer Özellikler
Stok Kodu975192894x
MarkaDiyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Stok DurumuVar
975192894x
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.