Kitap Mantıku't Tayr
Yazar Feridüddin Attar
Yayınevi Kapı Yayınları
Kağıt Cilt 2. Hamur - Karton kapak cilt
Sayfa Ebat 322 sayfa - 13.5x19.5 cm
Kapı Yayınları, Feridüddin Attar Mantıkut Tayr adlı kitabı incelemektesiniz.
Mantıku't Tayr kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
MANTIKUT TAYR
Ferîdüddin Attâr
"Kuş dili" ya da "kuşların konuşması" anlamına gelen Mantıkut tayr, memleketlerinin sultansız olduğunu anlayıp yola düşen kuşların hikâyesidir. Tüm kuşlar, padişahı bulmak için çıkacakları yolculukta Süleyman Peygamber'in sırdaşı hüthüdü kendilerine rehber olarak seçerler. Hüthüt onları Kaf Dağının arkasında yaşayan padişahları Sîmurg'a götürecektir. Fakat seyahatin zahmetli ve tehlikeli olduğunu anlayan kuşlar farklı konularda hüthüde sorular sorarak mazeret beyan etmeye ve yola çıkmaktan vazgeçmeye çalışır. Hüthüt ise ibretlik hikâyeler ve kıssalar anlatarak onları ikna etmeyi deneyecektir. Sîmurg'a giden yol, er kişinin yoludur; zira hakikate varacaktır.
İnsanın hakikat arayışını alegorik bir anlatımla dile getiren Mantıku't tayr, tasavvuf edebiyatının en seçkin örneklerinden biridir. İranlı meşhur sufi Ferîdüddin Attâr'ın şaheserinin Türkçeye farklı dönemlerde farklı çevirileri yapılmıştır. Yunus Emre'nin çağdaşı Gülşehrî'nin çevirisi ise en otantik örneklerden biridir. Gülşehrî, Attâr'ın ölümsüz eserini şair zevkiyle, "Türkçenin süt dişleriyle" söylemiştir.
ÖNSÖZ
Kuş dili" anlamına gelen Mantıku't tayr öbeği Arapça bir tamlama olup, Kur'an-ı Kerim'de de geçmektedir. Süleyman Peygamber'e Allah tarafından verilen kuşların dilini anlaması mucizesinden dolayı bu terkip İslami edebiyat literatüründe de yer almıştır.
12. yüzyıl sonlarında iranlı Ferîdüddin Attâr tarafından kaleme alman ve vahdet i vücûd (varlığın birliği, varlıkta birlik) felsefesini işleyen Mantıkut tayr, bütün kuşların, padişahları Sîmurg'u aramak için hüthüt kuşunun rehberliğinde çıktıkları çetin yolculuğu ve ulaştıkları ilginç sonucu sembolik bir dille anlatmaktadır.
Attâr'ın bu eserini Türk mutasavvıf şairlerinden Gülşehrî (ö. 1317'den sonra), 1317 yılında, telifi tercüme diyebileceğimiz biçimde, esere birçok yeni bölüm ekleyerek ve birçok bölümü de çıkararak yine mesnevi nazım biçimiyle Türkçe-ye nakletmiştir. Gülşehrî'nin bu eseri Eski Oğuz Türkçesinin derli toplu ilk mesnevisidir.
Elinizdeki çalışma Gülşehrî'nin kaleme aldığı Mantıku't tayr mesnevisinin tamamının günümüz Türkçesine aktarılmasıyla ortaya çıkmıştır. Bu işlem yapılırken Prof. Dr. Kemal Yavuz'un metin yayımı esas alınmıştır (Kemal Yavuz, Gülşehrî'nin Mantıku't-Tayr'ı (Gülşen-nâme), Kırşehir Valiliği Yayınları, Ankara 2007).
Metnin günümüz Türkçesine aktarılması esnasında birebir karşılık verilemeyen bazı terimler ile metinde geçen tarihî, efsanevi şahıs adlan ve eser isimleri ilk geçtikleri yerde dipnot düşülerek açıklanmıştır.
Kapı Yayınlan Beyazıt, 27 Mart 2016
GİRİŞ
Fars edebiyatının önde gelen isimlerinden Ferîdüddin Attâr (ö. MS 1221) tarafından 1187 yılında kaleme alınan ve bazı nüshalarında adı Makalât-ı Tuyûr, Makamât-ı Tuyûr, Tuyûrnâme şeklinde kayıtlı olan1 Mantıku't tayr'ın kelime karşılığı "kuş dili, kuşların konuşması" şeklindedir ve Kur'an-ı Kerim'de "Nemi Suresi"nin 16. ayetinde aynen bu hâliyle geçmektedir: "Süleyman, Dâvûd'a varis oldu ve, 'Ey insanlar, bize kuş dili (mantıku't-tayr) öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur,' dedi."
Eser esas itibarıyla tasavvuftaki vahdet-i vücûd (varlığın birliği, varlıkta birlik) felsefesini sembolik biçimde dile getirmektedir.
"Vahdet-i vücûd (varlığın birliği) düşüncesinin en temel özellikleri şunlardır: Var olan sadece Allah'tır. Etrafımızda var gibi gördüğümüz âlem, Allah'ın isim ve sıfatlarının gölgesidir. Ancak bu gölgeler hayali olup gerçek varlıkları bulunmadığı için hakikatte var olan sadece Allah'tır. Allah'ın sıfatları Zat'ının aynısıdır. Dolayısıyla vücûd (varlık) Zat'a âit bir sıfat değil, Zât'ın aynısıdır. Vahdet i vücûd, buna inananlara göre, varlık hakkında mutlak ve yegâne doğru telakkidir."[1]
1 Ahmet Sevgi, "Mantıku't-tayr", DİA, C. 28, s. 29.
Mantıku't-tayr'ın konusu şu şekildedir:
Memleketlerinin sultansız olduğunu anlayan kuşlar, bir yere toplanarak bulundukları diyarın bir sultana ihtiyaç olduğunu, yörelerinin harap olmaması için mutlaka bir padişah bulmaları gerektiğini dile getirirler. Padişahı bulmak için çıkacakları yolculukta, daha önce Süleyman Peygamber'in sırdaşı olan ve yolları da iyi bilen hüthüdü kendilerine rehber olarak seçerler; hüthüt onları Kaf Dağı'nın arkasında yaşayan padişahları Sîmurg'a götürebileceğini söyler. Fakat seyahatin zahmetli ve tehlikeli olduğunu anlayan kuşlar (bülbül, papağan, tavus, hüma, kaz, doğan, keklik, baykuş) farklı konularda hüthüde sorular sormak suretiyle mazeret beyan etmeye ve yola çıkmaktan vazgeçmeye çalışırlar. Hüthüt aralarda ibretlik hikâyeler ve kıssalar anlatarak onların hepsini ikna eder. En sonunda bütün kuşlar hüthüdün rehberliğinde yola çıkarlar. Kuşların bazısı çeşmelere konarak, bazısı saraylara inerek ve bağlardaki ağaçların büyüsüne kapılarak, bazısı da kurtlar tarafından yenerek bu uzun ve çetin yolculuğu sona erdirir, içlerinden sadece otuz kuş (Farsçasıyla sî: otuz murg: kuş) Kaf Dağı'nın ardında yaşayan padişahları Sîmurg'un köşküne ulaşır. İçeri girerler, fakat içeride Sîmurg'u bulamazlar. Sîmurg diye içeride kendilerini görürler. Bu kuşlar benliklerini ve kendilerini terk ettikleri için o köşkte tekrar kendilerini bulurlar ve bir köşeden çok güzel bir sesle söylenen şu sözleri işitirler:
"Ey kendilerini terk edip benliklerini bırakanlar! Geliniz, kendi yüzünüzü görünüz. Sîmurg diye başkasına bakmamak. Bu otuz kuş da Sîmurg'a hiç ulaşmamalı. Yok olma ve yokluğa ulaşma yolu ile barıştığınız için tekrar kendinize eriştiniz. Dünyaya sizi bağlayan kayıtları terk ettiğiniz için şüphesiz, mutlak varlığa kavuştunuz. Başka bir varlıkla var olmayı istiyordunuz. Şimdi bizzat kendiniz var oldunuz. Ay, güneşe erişince ay olur. Kul, kendisini terk edince padişah olur. Şimdi siz biz olduk ve biz de siz... Siz aradan çekildiniz, hep biz olduk. Eğer bütün kuşlar o otuz kuş idiyse, tekrar bu otuz kuş da o Sîmurg'dur. Nakkaşların en mükemmeli olan Allah bize kendisini nakışlarıyla bildirir, ancak yarasa gibi olan kimseler onu görmez. Dünya ile kayıtlı olan varlıklar aradan çekilince geride mutlak varlık olan Yaradan kalır. Bunda ne az nesne var ne de çok. Sen feragat edip benliğini bırakırsan varı dahi oldurursun. Gönlünün içindeki bozguncu düşünceleri bırak. Böylece geriye 'baki salih ameller (Kur'an, 19/76)' kalsın."
Bizzat yazarının ifadesiyle; bu eserdeki hüthüt, kuşlar ve Sîmurg bir benzetme, bir temsildir. Buna göre burada hüthüt "akıl"ı, kuşlar "yaradılış" ve "tabiat"ı, Sîmurg da "Allah"ı temsil eder (Mantıku't-tayr, 16. beyit).
Attâr'ın bu eserini Türk mutasavvıf şairlerinden Gülşehrî (ö. 1317'den sonra), 1317 yılında, telifi tercüme diyebileceğimiz biçimde, esere birçok yeni bölüm ekleyerek ve birçok bölümü de çıkararak Türkçeye nakletmiştir. Gülşehrî eserinin adı olarak kitapta sekiz kez Mantıku't-tayr, iki kez de Gülşen-nâme ifadesini kullanmıştır.
Ferîdüddin Attâr ve Gülşehrî eserlerini mesnevi nazım şekli ile yazmışlardır. Attâr'ın Mantıku't-tayr'ındaki giriş kısmı 615 beyitken Gülşehri'de bu bölüm sadece 17 beyittir. Attâr'da on kuşun mazereti ve hüthüdün onlara cevabı geçmekteyken Gülşehri'de ise sekiz kuşun mazereti yer almış; balıkçıl (bûtîmâr) ve kuyruksallayan (sa've) kuşlarının mazeretlerine yer verilmemiştir.3
Eserin tertibi Sîmurg'a doğru yapılan seyahat hakkında bazı endişeleri olan kuşların hüthüde sorular sorması ve hüthüdün bu sorulara mukni cevaplar vermesi esasına da-' yanır. Bu soru cevaplar arasında da birçok ibretlik kıssalar ve hikâyeler yerleştirilmiştir. "Gülşehrî bu hikâyelerin çok az bir kısmını Attâr'dan almıştır. Attâr'ın Mantıku't-tayr'ında irili ufaklı 180 hikâye yer almaktadır. Gülşehrî'nin Mantıku't-tayr'ında ise 29 hikâye vardır. Ancak bu hikâyeler çok daha uzundur."4
"Gülşehrî'nin Mantıku't-tayr'ındaki 29 hikâyeden yedisi bizzat şairin kendisi tarafından kaleme alınmıştır. Bunlardan ikisi şairin Feleknâme eserinde de yer almaktadır. Diğerlerine gelince, Attâr'ın Mantıku't tayr'ından yedi, Mevlana'nın Mesnevi'sinden dört ve Sa'dî'nin Gülistân'ın dan bir hikâye alınmıştır. Bunlar dışındaki hikâyeler farklı kaynaklardan esinlenerek ve yararlanılarak yazılmıştır. Kısacası Gülşehrî Mantıku't tayr adlı eserini Attâr'dan doğrudan çeviri yoluyla yazmamış, genel çerçeveyi ve birebir çeviri olmayan bazı hikâyeleri almıştır. Farklı kaynaklardan beslenerek kendi özgün eserini ortaya koymuştur."5
3-Ahmet Kartal, "Attâr'ın Mantıku't-tayr'ı ile Gülşehrî'nin Mantıku't tayr'ının Mukayesesi", I. Kırşehir Kültür Araştırmaları Bilgi Şöleni (8-10 Ekim 2003) Bildiriler, Haz.: Ahmet Günşen, Kırşehir, 2004, s. 298-302.
4-Mustafa Özkan, Türk Dilinin Gelişme Alanları ve Eski Anadolu Türkçesi, 2. bs., Filiz Kitabevi, İstanbul, 2000, s. 199.
Gülşehrî tarafından kaleme alınan Mantıku't tayr'ın "sadece tasavvufî-temsilî bir mesnevi değil, sosyal yönleri de olan özgün bir eser olduğunu söyleyebiliriz. Gülşehrî burada temsil yoluyla çok yönlülüğünü göstermiş, kuşların kimliğinde sanatkârlığını, âlimliğini, hocalığını ortaya koymuş, önemli toplum müesseselerindeki başıbozukluklara eleştiriler getirmiştir."6
Gülşehrî kitabının sonlarında; Farsça olarak Feleknâme'yi kaleme aldıktan sonra Arapçadan daha güzel bir dil olan Türkçeyle Attâr'ın Farsça olarak yazdığı Mantıku't-tayr'ı telif ettiğini, bu kitapta Attâr'ın hiç bilmediği ilimleri içeren birçok bölüme yer verdiğini ve kitabın yazımı esnasında çok tatlı ve taze sözler söylediğini ifade etmiştir. Gülşehrî bu bölümde Türkçenin Arapçadan daha güzel bir dil olduğunu, bu Türkçe defterini hiç kapatmayarak sürekli Türkçe yazacağını ve Farsçası ile değiştirmeyeceğini de belirterek Türkçeye olan güvenini ve inancını dile getirmiştir (MT, 4408-4429. beyitler).
Mantıku't-tayr'ı ki 'Attâr eyledi Pârisîçe kuş dilini söyledi
{Attâr yazdığı Mantıku't-tayr'ında kuş dilini Farsça söyledi.)
5-Aziz Merhan, "Gülşehrî'nin Mantıku't-tayr Mesnevisinin özgünlüğü ve Kaynaklan", Vm. Miletlerarası Türkoloji Kongresi (30 Eylül-4 Ekim 2013) Bildiri Kitabı, C. III, Haz. Mustafa Özkan, Enfel Doğan, İstanbul, 2014, s. 325-331.
6-Ömer Arslan, "Gülşen-nâme'de Temsilî Anlatım", VUl. Miletlerarası Türkoloji Kongresi (30 Eylül-4 Ekim 2013) Bildiri Kitabı, C. III, Haz. Mustafa Özkan, Enfel Doğan, İstanbul, 2014, s. 114.
Anı Türkî sürerinde biz dakı
Söyledük bülbül gibi Tanrı haki
(Allah var, biz de onu Türkçe olarak bülbül gibi söyledik.)
Çün Felek-nâme düzetdük şâhvâr
Pârisîçe taht u tâc u zernigâr
(Ayrıca biz şahlara layık şekilde, altın işlemeli, Farsça
Feleknâme'yi kaleme aldık.)
Türk dilinçe dahi Tâzîden latif
Mantıku't-tayr'ı eyledük ana harif
(Bu esere Arap dilinden daha güzel bir dil olan Türkçeyle kaleme aldığımız Mantıku't-tayr'ı arkadaş eyledik.)
Ben bu Türkî defterin çün dürmeyem
Pârisîçesiy-ile degşürmeyem
(Ben bu Türkçe defterini hiç kapatmayacak, sürekli Türkçe yazacak ve Farsçası ile değiştirmeyeceğim.)
Kimse böyle tatlu söz söylemedi
Kimse bundan yig kitâb eylemedi
(Kimse böyle tatlı söz söylemedi. Kimse bundan üstün bir kitap yazmadı.)
Bunça bâb eylemişem bunda ki hîç Kılmadı 'Attâr ol fende basîc
(Bu kitapta Attâr'ın hiç bilmediği fenleri içeren birçok bölüm kaleme aldım.)
Şehd ü şeker fronını key dökmişüz Dürr ü gevher tohmını çok ekmişüz
(Bal ve şeker sofrasını çok döktük, inci ve mücevher tohumunu çok ektik.)
Çün murassa' söylene te'lîfümüz Kimseden utanmaya tasnîfümüz (MT, 4408-4416. beyitler)
(Eserimiz sanatlı bir şekilde söylendiği için hiç kimseden utanmayacaktır.)
Ter söz oldurur ki reng-âmîz ola Lezzeti şîrîn ü şûr-engîz ola
(Taze ve orijinal söz rengârenk ve şamatalıdır; lezzeti de çok tatlıdır.)
Hak bilür çün bu güli kim eyledük Nâdire şîrîn ü key ter söyledük (MT, 4422-4423. beyitler)
(Allah biliyor, biz bu gülü ortaya koyarken çok nadir, tatlı ve taze sözler söyledik.)
Kuş misâli bunda 'Attâr'un-durur
Kalanını eyleyen yârun-durur (MT, 4429)
(Buradaki kuş misalleri Attâr'ındır; kalanını yazan-sa yârin Gülşehrî'dir.)
Devrindeki birçok şairin Türkçenin Arapça ve Farsçaya göre kaba ve ifade bakımından kabiliyetsiz olduğu yolundaki görüşlerinin aksine fikir yürüten hemen hemen tek şair Gülşehrî'dir. Türkçeye olan bakışı, onun şuurlu ve idealist bir kişi olduğunu göstermektedir. Ayrıca eserleri didaktik ve sufiyane bir mahiyet taşıdığı hâlde dilinin sade ve temiz, üslubunun itinalı ve canlı, nazmının ise devrine göre oldukça pürüzsüz oluşu, onun sanat kabiliyeti hakkında yeterli bir fikir verir. Gülşehrî'nin, Yûnus Emre'den sonra zamanının duyguca kuvvetli olduğu kadar usta bir şairi olarak da çağdaşları arasında önemli bir yer tuttuğunda şüphe yoktur.[2]
[1]Necdet Tosun, "İmâm ı Rabbânî'ye Göre Vahdet i Vücûd ve Vahdet i Şuhûd", Tasavvuf - İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, S. 23, 2009, s. 182.
[2] Mustafa Özkan, "Gülşehrî", DtA, C. 14, s. 251.