Kitap Marifet İklimi, Bir Yol Haritası 6
Yazar Prof. Dr. Şenel Dilek
Y.Yönetmeni M. Ali Gündoğdu
Yayınevi Feyza Yayıncılık
Kağıt - Cilt 2.Hamur kağıt, karton kapak cilt
Sayfa - Ebat 224 sayfa, 14x20 cm
Feyza yayıncılık, Marifet İklimi kitabı nı incelemektesiniz.
Şener Dilek marifet iklimi kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Marifet İklimi , Bir Yol Haritası Serisi 6 - Şener Dilek
Hayatın huzuru ve saadeti imandır. İmanın da kaynağı marifet-i Rabbaniye’dir. Kim Allah’ı daha ziyade biliyor ve tanıyorsa o daha büyüktür.
İşte bu kitapta Prof. Dr. Şener Dilek, marifet-i Rabbaniye’yi delil ve bürhanla çekici ve cazip bir üslup içerisinde günümüz insanına talim ettiren Risale-i Nur’un engin deryasına daldırıyor okurları...
Ya da marifeti güzel kokular bahşeden bir bahçe olarak görürsek, bu bahçeden derlediği buketleri sunuyor okurlara...
Bu bostandan çiçekler derlemeniz dileğiyle...
ARKA KAPAK
Bütün güzellikler imandan gelir, imanla yeşerir, imanla büyür, imanla gelişir, imanla kemalini bulur. İman, hayatın kayyum değeridir; hayata nefes ve ruh gibidir. İman esastır, köktür, direktir, hayatın temel taşıdır.
İman insana sorumluluk ruhunu aşılar. İstikametin, takva ve kemalatın esası imandır.
İman dürüstlüktür, Allah’a ve kendine karşı dürüst olmaktır.
İman hayatın kalitesini belirler. İmanla inkişaf eden küçücük gelişmeler, amel, ahlak ve muamelatta büyük açılımlar doğurur. İman, insanın iç dünyasını mamur eder, engin ve zengin kılar, hamiyet ve dava ruhunu ateşler.
Kainatta en yüksek, en kudsî, en ulvî hakikatler, iman hakikatleridir, tevhid dersleridir. İman ile ilgili meseleler hayata en lazım bilgilerdir.
Evet, hayata lazım olan ilk ders, en devamlı ders, en hakiki ders, en derin ders “iman hakikatleri”nin talim ve tedrisidir, tahkim ve tekmilidir. Hava, su ve gıda gibi lazım olan bu derslerden, bu “marifet sofraları”ndan son nefese kadar istifade etmek, hayatın en büyük gayesi ve en yüksek hedefi olmalıdır. ( marifet iklimi kitap, marifet iklimi şener dilek, yazar, marifet iklimi al oku, feyza yayınları , bir yol haritası serisi 6 )
SUNUŞ
Bütün güzellikler, imandan gelir, imanla yeşerir, imanla büyür, imanla gelişir, imanla kemalini bulur. İman, hayatın kayyum değeridir; hayata, nefes ve ruh gibidir. İman, esastır, köktür, direktir, hayatın temel taşıdır.
İman, insana sorumluluk ruhunu aşılar. İstikametin, takva ve kemalatın esası imandır.
İman dürüstlüktür, Allah'a ve kendine karşı dürüst olmaktır.
İman, hayatın kalitesini belirler. İmanla inkişaf eden küçücük gelişmeler, amel, ahlak ve muamelatta büyük açılımlar doğurur.
İman, insanın iç dünyasını mamur eder, engin ve zengin kılar, hamiyet ve dava ruhunu ateşler.
Kainatta en yüksek, en kudsi, en ulvi hakikatler, iman hakikatleridir, tevhid dersleridir. İman ile ilgili meseleler hayata en lazım bilgilerdir.
Evet, hayata lazım olan ilk ders, en devamlı ders, en hakikî ders, en derin ders "iman hakikatleri" nin talim ve tedrisidir, tahkim ve tekmilidir. Hava, su ve gıda gibi lazım olan bu derslerden, bu "marifet sofraları" ndan son nefese kadar istifade etmek, hayatın en büyük gayesi ve en yüksek hedefi olmalıdır.
Evet, bu kısa ömürde ve bu fani dünyada, en kalıcı, en leziz, en hakikattar, en menfaattar ve en kıymettar mazhariyet, fayda ve güzellik, iman hakikatlerinde derinleşmektir.
İman güzelliğine ayna olmak için ciddi emek ve sürekli gayret lazımdır. "İki günü birbirine eşit olan zarardadır" hakikatince, gelecek her günü bir öncesinden daha kıymetli, daha anlamlı, daha hayattar, daha halis, daha mükemmel, daha müstakim ve daha semeredar kılmanın yolları aranmalıdır.
Her gün yeniden bir doğuştur. Bu doğuşta, ruhu büyük hedeflere kamçılamanın, akıp giden günleri, saat ve dakikaları mayalamanın, yeni açılımlara imza atmanın yol ve yordamı, iman ilminde derinleşmek, marifet iklimini, göğsümüze indirmek, içimize sindirmektir. Çünkü, saadet ve sürürün, lezzet ve itminanın, safi sevinç ve inşirahın kaynağı imandır, marifetullahtır, muhabbetullahtır.
Evet, "insaniyetin en âlî mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billah içindeki marifetullahtır.''
Hakiki bir arif, dirayetli bir a'raf olmanın yolu, Cenab-ı Allah'ı tanımaktan geçmektedir.
Şu vahşetgâh dünyayı bir tenezzühgâha döndürmek, bir ticaretgâha çevirmek, yıkılan, düşen ve tökezleyen insanları kurtarmak, nefesi kesilen, çırpınan, boğulanları sahil-i selamete çıkartmak; zulmet bulutlarından rahmet vadilerine, gaflet ve cehalet uçurumlarından saadet ve sürür menzillerine ulaştırmak istiyorsak, iman hakikatlerinde derinleşmeye mecbur ve mükellefiz.
Evet, bir gün, ömür bitecek, nefes tükenecek.. Soluğumuzun kesildiği, mecalsiz kaldığımız o düğüm noktasında, o bitiş menzilinde, o sekerat vaktinde, şeytan bütün kuvvetiyle, hile ve desiseleriyle ilişecek, vehim ve vesveseler ile imanı çalmaya, itikadı uçurtmaya çalışacaktır. İblisin bu dessas ve dehşetli tuzak ve ihanetlerine karşı, daha
ömür bitmeden, nefes tükenmeden imanı sağlam, keskin ve metin kılmanın yollarını aramak, bu vadide ciddi adımlar atmak zorundayız.
Evet, sağlam, metin ve rasih bir imanı elde etmenin yollarını aramak akıl ve hikmetin gereğidir.
Özellikle islamı tebliğ makamında olanların, etraflarına bir şeyler vermek isteyenlerin sorumlulukları daha büyük, görevleri daha ağırdır. Bu nedenle, islamı tebliğ etmek isteyenler, iman hakikatlerinde derinleşmek, bu hakikatleri alemlerine nakş etmek, hayata, amel ve aksiyona taşımak ve metod olarak ilim ve hikmetle, delil ve hüccetlerle, mantık ve muhakeme ile konuşmak; akılları ikna, kalbleri işba etmek zorundadırlar.
Peki, o zaman, bu sorumluluğu cidden omuzuna almak, bu görevi yerine getirebilmek, marifetullahta yol katetmek için ne yapmak lazım? Nereden başlamak, nasıl adım atmak lazım?
Atılacak ilk adım, nefislerde sorumluluk bilincinin geliştirilmesidir. Merkezden muhite doğru adımların atılmasıdır. Yani, işe nefsinden başlamalı, nefis eğitilmeli, nefse görev verilmeli, önce nefis sorgulanmalıdır:
"Şimdiye kadar O büyük Allah'ı tanıma adına ne yaptım?"
"Teuhid hesabına ne okudum? Hangi eserleri inceledim.
"Fikir bahçeme hangi marifet tohumlarını ektim, hangi çiçekleri yetiştirdim?"
"Kalbî hayatıma nur, ışık, hayat, feyz ve hakikat bahşedecek ne gibi amel ve faaliyetlerde bulundum?"
"Rabbimi tanıma noktasında istidatlarımı ne kadar geliştirehildim, ne kadar zorladım?"
"Mahfetullah ve muhabbetullah namına idrak harmanımı ne ölçüde açabildim?"[1]
"Kalb ve gönül dünyamı O'nun muhabbetine ne nis-bette tahsis edebildim?"
Bu sorulara cevap vermek, cevap aramak, nefsi sorgulamak lazım..
Evet, akıl ve kalbimize kuvvet veren ve ışık tutan kaynakları, eserleri de okumak, incelemek lazım..
Şüphesiz Kur'an ışığında, sünnet-i seniyye çizgisinde yazılmış pek çok kıymetli eserler, yapılmış çalışmalar, telif edilmiş kitaplar var.
O kitaplar içinde ben bir kitap tanıyorum. Zindanlarda, hapishane köşelerinde, binbir zorluklar içinde telif edilmiş bir eser..
O bir marifet klasiği, bir şaheser..
Bu asırda iman hakikatlerinde derinleşmenin en kısa, en leziz, en tatlı, en selametli ve umuma cadde olabilecek bir yolunu gösteren bir şaheser..
İmana kuvvet veren, hayata anlam katan, güzelleştiren, tatlılaştıran bir şaheser..
Bu çalışmamızla, altıbin küsur sayfalık o şaheserin ikliminde -üç beş adım dahi olsa- sizleri gezdirmek, seyir menzillerinde dolaştırmak, teneffüs ettirmek istiyorum.
Evet, dikkat gözlüklerini takanlara, ibret dürbünü ile bakanlara, hikmetle seyredenlere, marifet balını yapanlara, o iklimde teneffüs etmek isteyenlere fayda sağlaması dileğiyle..
ÖNSÖZ
Said Nursî, tevhid hakikatleri hakkında derin, dakik ve mükemmel yorumlar yapan İslam aleminin en büyük mütefekkir ve alimlerinden birisidir. Kur'an'ın hakikatlerini nefsinde kemal derecede yaşamış olan bu zat, öğrenmek, yaşamak ve arınmak isteyenlere kuvvet verecek, yaşadığı asra ve gelecek kuşaklara yol gösterecek ve akıl ve kalbleri aydınlatacak bir eser telif etmiştir.
Said Nursî, hayatını neşr-i esrar-ı Kur'aniye'ye hasr ve vakfetmiş, Hakk'ı arayanları, hakikate koşanları, marifete susayanları, karanlıklardan kurtulmak isteyenleri, Kur'an-dan aldığı hakikat nurları ile aydınlatmış; Kur'an-ı Azimüş-şan'ın rehberliğinde, çağlar üstü bir mesajı, yani "Risale-i Nur Külliyatı" nı insanlık fikir tarihine hediye etmiştir. Toplumun en ziyade darbe yediği, sarsıldığı bir asırda bir mürebbi, bir manevi tabib olarak insanlığın imdadına koşmuş, Kur'an eczahanesinden yaptığı ilaçları ihtiyacını hissedenlere yetiştirmiştir. İman hakikatlerini tebliğ ve tamim etmeyi hayatına gaye kılmış, tercihler silsilesinde "iman hizmeti"ni en ön sıraya koymuş, bütün enerjisini, hamiyet ve gayretini bu noktaya teksif etmiştir.
O, yaşadığı dönemde muhatap olduğu sıkıntılara, hapis, sürgün, tecrid ve sürekli taslit ve tahakkümlere rağmen, her şeyden önce, iman hakikatlarini asrın mizacına uygun ve idraklere seslenen bir biçimde yorumlamayı ve
yorumlanan bu hakikatleri umuma, özellikle muhtaçlara duyurma ve ulaştırma görev ve sorumluluğunu hayatının son demine kadar azamî ihlas, azamî fedakarlık ve azamî gayretle sürdürmüştür.
Said Nursî, mantık ve muhakeme, hikmet ve marifet yüklü, delil ve hüccetle keskinleşmiş kalemi ile, Kur'an ışığında ve sünnet çizgisinde mükemmel yorum ve değerlendirmeler yapmıştır. Yorumlarında öne çıkan nitelik ve cezbedici güzellik; mantık ve muhakeme, delil ve hüccet ışığında adım atması, vesveseleri izale edip, "fikrî istikamete kuvvet vermesidir. Onun eserlerini dikkatle okuyanlarda tereddütler kalkar; vehimler izale olur; şek ve şüphe bulutları dağılır; fikirler berraklaşır; kalblerde inşirah, ruhlarda selamet, vicdanlarda itminan tecelli eder.
Evet, örtülü ve kapalı manaların açılımına kuvvet veren; tereddüt, şüphe ve yanlış anlayışlara karşı, sağlam ve metin bir fikir seti oluşturan Risale-i Nur Külliyatı'nın tarihi misyon itibariyle yüklendiği görev "kalb-i külli" ve "vic-dan-ı umumi"yi takviye etmek, itikat ve iman sahasında çarpık düşünceleri, yanlış fikirleri düzeltmek, bozulmuş dimağları, yara almış vicdanları tedavi etmektir.
Bu noktadan bakıldığında Said Nursî, iman hakikatlerinin bu asrın idrak ve intikaline aktarılmasında, açılım ve yorumlanmasında, büyük bir görevi yüklenmiş, ciddi bir sorumluluğu üzerine almıştır. Onun misyonu, her şeyden önce, müslümanların itikatlarına ilişen, imanları sarsan, batıl felsefî düşünceleri çürütmek, inanç ile ilgili yanlışları düzeltmek, şüphe ve tereddütleri izale etmek, özellikle genç kuşakların iman ve itikat örgüsünü sağlamlaştırmak, iman ve itikat sahasında fikri istikamete güç katmak ve kuvvet vermektir. Diğer bir ifade ile, toplum hayatının iç mimarisine, nefsin terbiyesine, kalb ve idrak dünyasının tekmiline hizmet etmektir.
Said Nursî, telif ettiği eserleri ile itikat istikametine güç vermiş, açlığını hissedenleri, hakikatleri arayanları, hakka susayanları marifet ikliminde teneffüs ettirmiştir.
Evet, o iklimde telezzüz etmek, o iklimin göğüsleri açan latif esintilerini içinize çekmek, o iklimde yürümek, yol katetmek istiyenlere bir kokucuk, belki üç beş çiçek, belki bir bukettir bu çalışmamız...
[1] Bir arkadaşım ile bir akşam bir araya gelmiş, sohbet ediyorduk. Bana:
- "Geçen gün ne oldu, biliyor musun?" dedi. Ben de:
- "Ne oldu, anlat bakalım." dedim.
- "Geçen akşam, akşam yemeğine akrabalarıma gitmiştim. Yemekten sonra oturup çay içerken 5-6 yaşlarındaki yeğenim yanıma geldi.
- "Dayı..!" dedi.
- "Söyle yavrum !"
- "Dayı, annem bana rakamları öğretti. Artık saymayı biliyorum."
- "Maşaallah! Aferin sana.."
- "Dayı..! Ben toplamayı da öğrendim."
- "Ciddi mi söylüyorsun?"
- "Evet.."
- "O zaman sana bir soru: İki ile üçü toplarsan kaç eder?"
Yeğenim hemen on parmağını açtı. Önce üç parmağını katlayarak kapattı. Sonra da iki parmağını katladı. Katlanan parmaklarını saymaya başladı:
- "Bak, dayı ! Bu biir... Bu ikii... Bu üüç... Bu döört... Bu da beş... Tam beş eder." dedi, parmaklarını gösterdi.
- "Aferin. Tamam.. Çok güzel..! Bir soru daha: Şimdi söyle bakalım yedi sekiz daha kaç eder?"
Yeğenim bu sefer de on parmağını açtı. Önce yedi parmağını kapattı. Geriye üç parmağı kaldı. Mırıldanarak:
- "Bir, iki, üç." dedi ama parmakları da bitti. Sekiz rakamını tamamlayamadı. Bir bana baktı, bir parmaklarına.. Şaşkın bir vaziyette:
- "Dayı..! Rakamlar parmaklarıma sığmadı." dedi.
Evet, küçük çocuğun dünyası böyle.. Matematiği on parmağı ile biliyor. On sayısının ötesi çocuğun meçhulü.. Halbuki, onların ötesinde yüzler var, binler, onbinler, yüzbinler var.. Ta sonsuza kadar uzanan diziler, sayılar var.
Acaba biz de marifet dünyasında on parmağı ile rakamları ölçüp biçen o çocuk gibi miyiz?
Evet, idrak harmanlarını, on parmak gibi dar tutanların, fikir pergellerini kilitleyenlerin, düşünce ufkunu kapatanların, _
marifet adına istidatlarını geliştirmek istemeyenlerin durumu, parmakla hesap yapmaya çalışan o çocuğun durumuna benzemiyor mu?
Evet, ufuk namütenahidir. Marifet sahasında cevelan etmek için ciddi gayretlere, büyük adımlara ihtiyacımız var; bir de büyük ruhlara, hamiyet yüklü istidatlara..
Feyza yayıncılık, Şener Dilek Marifet İklimi kitabı nı incele diniz.