Marifetname Tam Metin Erzurum Araştırma Yayın

Fiyat:
500,00 TL
İndirimli Fiyat (%43) :
285,00 TL
Kazancınız 215,00 TL
Havale / EFT:
276,45 TL
80,51 TL'den başlayan taksit seçenekleri için tıklayın.
Aynı Gün Kargo
 
  Kitap            Marifetname, Tam Metin
  Yazar           Erzurumlu İbrahim Hakkı (r.a)
  Tercüme      Abdullah Aydın
  Yayınevi      
Erzurum Araştırma Yayınları
  Kağıt  Cilt     2.Hamur Kağıt, Kalın Ciltli
  Sayfa  Ebat  1.119 sayfa, 17x24 cm
  Yayın Yılı      2017 yeni baskı

 


Erzurum Araştırma Yayınları Marifetname kitabını incelemektesiniz.
Erzurumlu İbrahim Hakkı Marifetname kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusuözetifiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
  

Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2



            MARİFETNAME ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI 

       M
arifetname Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri


             MÜELLİFİN ÖNSÖZÜ


Sonsuz hamd, şükr ve sena, var olacak her şeyi ezelî ilmi ile takdir ve tebyîn, kâinattaki her şeyi sonsuz feyzi ile tertîb ve ta'yin eden, gül bahçesi lan âlemi, âdem gülü ile süsleyip bezeyen Vâhid, Ferd ve Ehad Allah (c.c) hazretlerine olsun! Hak Teâlâ bütün cihanı insan için, insanı da kendini tanıması için yaratmıştır, insanda, yarattığı şeylerdeki bütün hakikatları ve mâna âleminin bütün inceliklerini bir araya toplayarak açığa vurmuş, böylece sırların mahallî olan insanı Cami ismine suret, âlimleri, âlemdeki binlerce hikmetlere vâkıf, cihan kitabının herbir harfinden marifet alâmetleri çıkaranları arif ederek, gönül âlemine giren kullarını, Kâ'be huzurunda âkif eylemiştir.

Salâvatların en üstünü, tahiyyatların en ekmeli, selâmın en güzeli, kâina­tın efendisi, mahlûkatın en şereflisi, mevcudatın özü ve Allahü Teâlânın "Eğer sen olmasaydın cihanı yaratmazdım" hitabına mazhar olan aleyhissalâtü ves­selam hazretlerinin ism-i a'zâm ve en evvel olan kâmil ruhuna olsun.

Ayrıca bütün sözlerinde, işlerinde, îmân ve ahlâkta ona tâbi olan, gönülle­ri imân nuru ve ma'rifet huzuru ile dolu Ashabına da dualar olsun. (Rıdvanul-lahi aleyhim ecmaîn).

Bu hakir kulun İbrahim Hakkı, bu kitabı yazarken "Allahü Teâlâ seni iki ci­handa aziz etsin" diye duâ ettiği, aziz ve şerif oğlu Seyyid Ahmed Na'îmı'ye hitâb etmektedir.

Önce bilinmelidir ki, Hak Teâlâ iki âlemi insan oğlu için, onları da ancak kendini tanımaları için yarattığını herkese duyurmuştur. Nitekim lutf ve kere-miyle [hadis-i kudside): "Ben gizli bir hazîne idim. Tanınmayı sevdim. Beni ta­nımaları için mahlûkatı yarattım" buyurmuştur. 0 halde âlemin ve insanın ya­ratılmasında esas maksad, Cenab-ı Hakk'ı tanımaktır. Fakat bu her şeyden üstün olan Rabbi tanımak, nefsi tanımağa bağlıdır. Nefsi tanımak da beden tanımağa, bu da âlemi tanımağa bağlıdır. Âlemi tanımak için bir miktar astro­nomi ve fizik, bir miktar astronomi ve ruh bilimi seçip, biraz da kalb ve ma'ri-fet ilimlerinden (tasavvuf) alarak Türkçeye terceme ile bu kitabımı bir mu­kaddime, üç fen ve bir hatime olmak üzere tertib ettim.

Mukaddimede İslâm dinine göre kâinatı tanımayı ve dünya ile âhiretin hal­lerini bildirdim. Birinci fende, âlemdeki varlıkları ve bunların yaratılmasında­ki hikmetleri, ikinci fende insan bedeninin yapısını etraflıca açıkladım. Üçün­cü fende ma'rifete (Allah-ü Teâlâ'yı tanımaya) kavuşmanın nasıl olduğunu, hatimede ise dost, akraba ve komşularla bir arada yaşamanın şartlarını ve edeblerini bildirdim.

Böylece, önce mukaddimede, Kur'an-ı Kerîm ve hadîs-i şeriflerle sabit olan dünya ve ahiretteki olayların akıl almaz inceliklerine vâkıf olup, tam bir inanç ile her varlığın yaratıcısını bilip azamet ve kudretini düşüneceksin. Son­ra birinci fende, kâinattaki ince sanatları birer birer görüp, cihanın sırlarına vakıf olunca, insanın âlem, âlemin özünün de insan olduğunu anlayarak her-şeyden feragat edip kendine döneceksin. Sonra ikinci fende, beden ve ruhun­da Allahü Teâlâ'nın kudretinin akıl almaz büyüklüğünü, âlem-i kebîrdeki her-şeyin misâlini vücûdunda görerek, vücudun küçük bir âlem olduğunu anlaya­cak kendi nefsinde, Hak Teâlâ'nın açık alâmetlerini müşahede edeceksin.

Vücudun sultânı olan ruhun kıymetini anlayıp ma'rifet-i nefs mertebesini bularak kendi âleminde sultan olacaksın. Üçüncü fende, kalbleri çeviren Alla­hü Teâlâ'nın aklın ermediği ilham ve tasarruflarını, Zâtının ve sıfatlarının kalb-lere yakınlığını, âlem-i ekber olan kalbinde ilm-ül yakîn ile bilerek, Hak Teâlâ'dan başka,her şeyi unutup yalnız O'nun her işi yapan ve tasarrufunda bu­lunduran olduğunu anladığında âlem-i vahdete erip, Vâhid ve Ferd olan" Hak Teâlâ'nın varlığını ve birliğini basiretinle ayn-ül yakîn ile görerek marifetul-lah devletine erecek, bu yakınlık seâdetini hakk-ül yakîn ile bilip, devamlı onunla kalacaksın. En sonunda hatime bölümünü de okuyarak, kesret âle­minde mevcûd olan hükümleri de öğrenip, şartlarına riayet ederek Hak Teâlâ'nın mahlûklarının yumuşaklık ve idare ile gönüllerini alıp, kolayca ce­miyet içinde aziz ve hatırı sayılır olacaksın.


Bu kitabdaki konuların sırası, yukarıda anlattığımız lâtif üslûb ile tamam­lanacaktır. Basiret gözü ile okuyanları Mevlânın açık alâmetlerinin hakîkatı-na eriştirecektir. (Mârifetnâme) ismini verdiğimiz bu kitab, hicri 1170 (M. 1756) senesinde tamamlanmıştır. ( kitap marifetname oku kitabı online satın al yayın kitab ucuz dini kitap uygun fiyat kitabı  islami kitap erzurumlu ibrahim hakkı marifetname satış gonca kitabevi marifetname tercümesi abdullah aydın İslam onlıne satış büyük boy , marifetname fiyatı, marifetname satın al )


İBRAHİM HAKKI HZ. (1703-1780)


18. asır Osmanlı İmparatorluğu'nun bilim, kültür, tasavvuf ve edebiyat tarihinde Erzurum'lu İbrahim Hakkı'nın önemli bir yeri vardır. Dini ve tasavvuf? bir gelenek içinde bilim ve kültüre hiz­met ederek geniş halk kitlelerine seslenmeyi başaran bu bilgi­nin, hem edebî, hem dini ve hem de müsbet ilim yönü incelen­meye değer bir konudur.

Hakkında çeşitli eser, makale, broşür ve yazı kaleme alınan Erzurum'lu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin büyüklüğü ile mütenasib ve onu hakkıyla tanıtacak bir inceleme bugüne kadar yapıl­mış değildir.

Toplumları, içine saplandıkları bataklık ve sıkıntılardan kurta­ran, bilgili, faziletli ve üstün zekâlı insanlardır. Bu yaradılış ve ka­biliyette olan kişiler, bazan yıllar hatta yüzyıllarca beklenir durur. Umudun kaybolduğu anda kaybolup da yâd ellere giden ve dönü­şünden umut kesilen bir insanın ansızın çıkıp kendini göstermesi gibi, büyük atılımlara hazır âlim ve düşünürlerin ortaya çıkmasıy­la durgun, hareketsiz, şaşkın ve ne yapacağını bilmeyen toplum, o andan itibaren birdenbire canlanmaya başlayarak ayağa kalkar.

Doğu Anadolu'nun önemli kültür merkezlerinden biri ve belki de en önemlisi olan Erzurum'a yakın Horasan şehrinden Hasankale'ye göç eden bir aileye mensup olan bu büyük düşünürün dedesi, Molla Bekir isminde çevresinde hayli şöhret temin eden ve cömertliği dillere destan olan bir ailenin çocuğudur. Azak se­ferine giderek orada şehit düşmüş bir daha Hasankale'ye dönememiştir.

İbrahim Hakkı'nın babası ise, Derviş Osman Haseni isminde yumuşak huylu, çekingen, halim selim ve çelebi-meşreb bir zat­tır.

İbrahim Hakkı'nın "hilm-ü haya madeni" dediği babası Derviş Osman, yirmi yaşına kadar Erzurum'lu bilgin Karaşeyhoğlu Seyyid İbrahim isminde bir zattan zamanın okunması mutad dinî ilimlerini öğrenmiştir.

1701 yılında geçirdiği buhran üzerine kendisini eğitecek ve şi­faya kavuşturacak bir mürşid-i kâmil bulmak arzusuyla yanına Erzurum'lu Eyyüp Efendi'yi de alarak seyahata çıkar.

O esnada çevresinde haklı bir şöhrete ulaşmış ve Siirt'in on kilometre kadar kuzey doğusunda yer alan Tillo'da (Bugünkü is­miyle Aydınlar Bucağı] ikamet eden Şeyh İsmail Fakirullah is­minde bir bilgine bağlanmıştır.

DOĞUMU ve ÇOCUKLUK YILLARI

İbrahim Hakkı, 18 Mayıs 1703 yılında Muharrem ayının ilk Cu­ma sabahı, Erzurum'a aşağı yukarı kırk kilometre uzaklıkta bu­lunan Hasankale ( Pasinler ) kasabasında dünyaya gelmiştir.

Dokuz yaşına kadar amcalarının yanında kalan Erzurum'lu İb­rahim Hakkı, geceli gündüzlü okur ve çok az insana nasib olacak bir bilgi elde eder.

Daha sonra Siirt'in Tillo (Aydınlar) Bucağına giderek Şeyh İs­mail Fakirullah'a bağlanmış olan babasının yanında kalır. Kendi tabiriyle "babamdan daha biliş ve tanış idi" dediği bu zata kendi­si de bağlanır.
Kuvvetli bir tahsil ve terbiye ile yetişen bu ünlü bilgin ve dü­şünür, arapça, farsça ve Türkçe'ye lâyıkıyla hâkim olmuş ve bu üç dilde şiir yazacak bir mertebeye ulaşmıştır.
Derviş Osman Efendi Tillo'da oğlunu, büyük bir şefkat ve sev­gi ile büyütmüş ve birlikte kaldıkları Şeyh İsmail Fakirullah dergâhı onlar için âdeta bir eğitim ve kültür merkezi olmuştur.
Onyedi yaşında babasını kaybeden İbrahim Hakkı, tekrar do­ğum yeri olan Erzurum'a dönmüştür. Okuma imkânları bakımın­dan Erzurum'u tercih ettiği anlaşılan bu mütefekkir ve şâirin gö­nül bakımından Tillo'ya bağlı olduğu ve küçüklük yıllarının ver­diği mutluluğu tatmak için (1140-1728) tekrar oraya dönmüş, Şeyh İsmail Fakifullah'tan tasavvuf, tarikat ve dini bilgiler almış­tır.


Tillo'ya gidişinden yedi sene kadar gibi bir zaman geçtikten sonra Şeyh İsmail Fakirullah'ın ölümü üzerine tekrar doğum ye­ri olan Hasankale'ye dönmüş, oradan da Erzurum'a gidip Yukarı Habib Efendi Camii'nce İmam ve hatip olarak görev yapmış, bu­nun yanında başka camilerde de va'z-ü nasihatlarla halkı aydın­latmaya çalışmıştır.

Hayatının gençlik ve olgunluk dönemlerine rastlayan bu yaş­larda daha çok şifahî bilgi ve kültüre önem vererek ileride kale­me alacağı eserlere hazırlık yapmıştır.

Otuzüç yaşına bastığında Firdevs isminde Erzurumlu bir ha­nımla evlenir. 1738 senesinde ilk defa hacca gider. Dönüşünde büyük İslâm şâir ve düşünürlerinin eserlerinden seçmeler yapa­rak "Lübbü'l-Kütüb" isminde 7 ciltten müteşekkil gayet kıymet­li bir antoloji meydana getirir. Bu antolojinin beş cildi halen to­runlarından Mesih İbrahim Hakkıoğlu'nun elinde ,iki cildi ise Er­zurum Atatürk Üniversitesi Kütüphanesinde bulunmaktadır.

1742 yılında zengin bir ailenin kızı olan Fatime isminde ikinci bir kadınla evlenir. Bunu üçüncü ve dördüncü evlilikleri takip ederek Belkis ve Züleyha isminde iki hanımla daha evlenir. Böy­lece dört hanımla evliliğini büyük bir huzur ve mutluluk içinde devam ettirir. Hasankale'de saçaklı ve eyvanlı bir ev yaptırarak zaman zaman oraya gitmeyi tercih eder.


İSTANBUL SEYAHATLERİ:


İbrahim Hakkı, 1747 yılında, Sultan 1. Mahmud'un tahtta oldu­ğu bir dönemde İstanbul'a getir ve Padişah tarafından Saray'a davet edilerek yakın bir ilgi ve alâka görür.

İbrahim Hakkının Saray'a davet edilmesinin gaye ve maksadı üzerinde duran kaynaklar, bu davetin ilim ve kitap sevgisinden doğduğunu ve bu büyük düşünürün eline geçen fırsatı değerlen­direrek Saray kütüphanesinden oldukça fazla yararlandığını ile­ri sürmektedirler.

Marifetname isimli eserini yazmada büyük yararı olan bu zi­yaret esnasında, sarayda bulunan ve başka yerlerde benzerine tesadüf edilmesi güç kitaplardan yararlandığı, not aldığı, kendi­sine gerekli olan malzeme ve bilgiyi topladığı muhakkaktır.

Ayrıca bu seyahat esnasında "ders okutmak şartıyla" Sultan I. Mahmut tarafından Erzurum'un Şigveler Dağı eteğinde bulunan Abdurrahman Gazi (Abdurrahman Dede) zaviyedârlığına tayin edilir.

Erzurum'a döndüğünde ufak tefek bir takım esercikler yazma denemelerine girişir. 1755 yılında ikinci defa İstanbul'a gelir. Buradan hanım ve çocuklarına yazdığı bir takım enteresan mek­tuplar günümüze kadar ulaşabilmiştir.
İstanbul'dan döndükten sonra kendisini tamamiyle eserler yazmaya vererek Hasankale'ye çekilir.En büyük eseri olan Marifetnâme 'yi tamamlamak için uğraşır. Daha sonra diğer eserle­rini yazar.

İbrahim Hakkı kadar seyahat yapmış bununla beraber gezile­ri çalışmalarına engel olmamış bilgin ve şâir nadirdir. Hasankale onun doğum yeri olmasına rağmen hayatında en çok sevdiği ve bir türlü ilgisini kesemediği içinde mesut günler geçirdiği ve kendisine ikinci vatan olarak seçtiği yer şüphesiz Tillo'dur.
Sıkıştıkça, huzur bulmak için Tillo'ya yönelir. Bu esnada, Fa-time ismindeki eşinin ölümü üzerine Şeyh İsmail Fakirullah'ın torunu, Abdülkadir'in kızı Fatime Azize ile son evliliğini gerçek­leştirir.

Kayın biraderi Mustafa Fâni ile 2. defa hacca gitmeye karar verir. Çeşitli ilim merkezlerinde, bu arada Halep, Şam, Mekke, Medine, Kudüs ve benzeri tarihi ve kutsal şehirlerde devrin ün­lü bilginleriyle temaslarını sürdürür, onlarla çeşitli konularda bilgi alışverişinde bulunur.

Hasankale kasabasında doğduğu halde daha çok, büyük bir merkez olan ve eskilerin "Erzen-i Rum" dedikleri şehre nisbetle anılan İbrahim Hakkı, hac dönüşünde Tillo'ya yerleşir ve Şeyh İsmail Fakirullah'ın tekkesinde ders okutmak suretiyle talebe­ler yetiştirmeye çalışır.

1768 yılında Erzurum Müftüsü Şeyh Mustafa ile üçüncü defa hacca giden İbrahim Hakkı, amca oğlu Yusuf Nesim'e yolladığı bir mektupla, kendi eserlerinin Şam ve civarında okunup beğe­nildiğini yazar.
İbrahim Hakkı'nın, İsmail Fehim, Ahmed Naimi, Muhammed Şakir ve Osman Nedim adında dört erkek, Gülsün, Hanife ve Şemsi Aişe olmak üzere üç kızı olmuştur.

Son demlerini Tillo'da geçiren Erzurum'lu ibrahim Hakkı, 22 Haziran 1780 yılında vefat etmiş ve daha önce şeyhi ve mürşidi İsmail Fakirullah için yaptırdığı türbenin içine gömülmüştür.
Bugün de senenin hemen hemen her mevsiminde burası ziya­retçiler tarafından gezilmekte ve büyük bir ilgi toplamaktadır.


ESERLERİ:

18. asır, insanlığın eğitim, bilim ve kültürde büyük atılım ve hamlelere giriştiği, buluş ve icatlara yöneldiği bir çağdır. Erzu­rumlu İbrahim Hakkı da bu keşif ve icatlara yabancı kalmadan, imkânları sınırlı olmasına rağmen aynı yolda yürümüş ve kendi­sini çevresine tanıtabilmiştir.

Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere yazdığı eserlerinin ilk beşini Erzurum'da bulunduğu sıralarda tamamlamıştır. Geriye, kalan eserlerini ise Siirt'e bağlı Tillo Bucağı'nda yazmıştır.


MARİFETNÂME:

Hafif modernleşme hareketleri arasında eski usulde bir eser olan Marifetname, bu cins kitapların son turfandası sayılabilir. İstanbul, Bulak ve Kazan'da değişik tarihlerde çeşitli baskıları yapılan eser, Bir Mukaddime (Önsöz), Üç Fen ve bir Hatime (Son söz) olmak üzere üç kısımdan müteşekkildir. Her fen, bölümle­re, bölümler konulara, konular da kısımlara ayrılmıştır. İbrahim Hakkı, Önsöze başlamadan önce âlem-i kebir dediği kâinatı ve onun sırlarını ele alır. Daha sonra âlem-i sağir diye adlandırdığı insan vücudunu işler. Cenab-ı Hakk'ın birliğini kesin olarak öğ­renmek ve masivâdan kurtulma yoluna girmesini tavsiye ederek bu kısımda menkul ve muteber olan tarzda kâinatın yaradılışını Arş'ı, melekleri, cennet ve cehennemi, Kürsi, Levh ve benzeri ko­nuları açıklamaya çalışır.

Bundan sonra hesap (Matematik) ve hendeseye (geometri) dair basit fakat açık bilgiler verir. Alemin küre şeklinde olduğu­nu ispat ederken Kâtip Çelebi'nin Cihannümâ adlı eserinden çokça yararlanır.

İmam-ı Gazali'nin "Tehafütü'l-Felasife" sinden bu bahse dair fıkraları olduğu gibi Türkçe'ye çevirir. Bu aktarmayı yaparken yararlandığı kaynaklara değinir. Sudan bahsederken dünyanın evvelce, sularla örtülü olduğunu, bazı taşlar kırılınca içinden de­niz hayvanları (fosil) çıktığını Fahrettin-i Razi'nin bir sözüne da­yanarak söyler.

İbrahim Hakkı'nın bu konudaki inancı, kendinden evvel yaşa­mış olan İslâm bilginlerinin düşüncelerinden ayrı değildir. Yine bu münasebetle Magella'nın seyahatinden bahsederken Ameri­ka'nın keşfini haber verir.

Erzurumlu İbrahim Hakkı, bütün bu bilgilerden sonra astro­nomi ilmine geçer ve birtakım açıklamalarda bulunur. Yaratıkların eşrefi olan insana gelince anatomi ile konuya girer.

Tıptan ve ilâçlardan bahsederken İbn-i Sina'dan yararlandığı görülür.
Fenn-i saliste (üçüncü bahis), eserin büyük bir bölümünü teş­kil eden ve bizim açımızdan pek de yeni addedilebilecek bilgiler ihtiva etmiyen dinî meseleleri ele alır.

Şeyhi ve mürşidi İsmail Fakirullah'ın hasep, nesep ve kera­metlerinden bahseder, sonra âdap, ahlâk ve muamelâta dair bil­gi verir. İnsanın hayatta takip etmekle yükümlü olduğu kurallar üzerinde durur.
Anadolu'da yıllarca özel bir itina ve bilgiyle saklanıp okunan Marifetname'nin münevver çevrelerde de belli ölçülerde etkili olduğu söylenebilir.

Toplum psikolojisini çok iyi bilen ve önce şarkta hâkimiyetini sürdüren bilgilerle işe başlayan mütefekkirimiz, İslâmî inanç ve düşünceye ters düşmeden yeni fikir ve teorilerin ortaya çıkma­sına yardımcı olması ve bunları akli delillerle isbat etmesi kü­çümsenmeyecek bir anlayışın ifadesidir.

BUNALAN KİŞİLERE ÇARE ARAYAN ŞÂİR:

İbrahim Hakkı, yakın tarihlere kadar sadece bir mutasavvuf olarak bilinmekte idi. Oysa ki "Marifetname" isimli kitabıyla şark kültürünün en güçlü temsilcilerinden biri olduğu muhakkaktır. Bugün de Edirne'den Kars'a kadar birçok kişinin sıkıntıya düştü­ğü an tekrarladığı:

Hak serleri hayr eyler
Zannetme ki gayr eyler
Arif anı seyr eyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.

İbrahim Hakkı, çoğu kez insanlar için ustalığa dayalı bir şiir tekniği çerçevesinde canlandırdığı düsturlar yanında, bazı man­zumeler kaleme almıştır ki bunlar akılda tutulmaya ve hatırlan­maya değer niteliktedir.

Geçmişle geri kalma
Müstakbele hem dalma
Hal ile dahi olma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.

gibi mısralar bu türdendir.

"Tefviznâme" adını alan ve dünya ile tarikat duygularının bir­birine karıştığı bu şiirde, dini terbiye ile huzura kavuşmuş sakin bir ruhun parıltılarını sezer gibiyiz.

Klasik edebiyatımızın şâirleri, sıkı bir kural ve disiplin içinde iken ve bu kuralların dışına çıkmaları oldukça güç bir iş iken İb­rahim Hakkı, rahat söyleyiş ve ifadeleriyle bu çerçeveyi zorlamış ve kişinin rahatını temin yönünden bazı öğütlerde bulunmuştur.

Az ye, az uyu, az iç
Ten mezbelesinden geç
Dil gülşenine göç
Mevlâ görelim neyler
 Neylerse güzel eyler.

İbrahim Hakkı, görüş ve düşüncelerini insanlara zorla kabul ettirmeye çalışan bir propagandacı değil, çoğu zaman yol göste­rici, halim-selim bir bilgin, öğreticilik görevini akıl ve mantık çerçevesi içinde yürütmeye çalışan bir düşünür, insanlığın hay­rını gönülden arzulayan bir şâir olarak karşımıza çıkmaktadır.

Her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasî ve iktisadi haya­tının o çağda bir gerileme, hatta çökmeye doğru yöneldiği söy­lenmekte ise de, kültür ve edebiyatımız geçmişten aldığı hız sa­yesinde 18. asırda da bir dereceye kadar güç yetirebilmiştir.

Böyle bir ortamda gittikçe gerilemeye doğru yol alan İmpara­torluğun manevi koruyuculuğunu üstlenenler arasında İbrahim Hakkı'nın önemli bir yeri vardır. O, sadece, yaşadığı çağdaki ko­nularla değil, kendisinden sonra da insanlığı ilgilendiren bazı meseleler üzerinde çalışmış, özellikle kader, tevekkül, çalışma azmi, çağa ayak uydurma, ilâhî aşk ve sevgi gibi duygular karşı­sında insanların alacağı tavır, biçim ve davranış üzerinde kafa yormuş; hemen hemen her asırda ortaya çıkması muhtemel so­runların halli için şiir lisanıyla öğütlerde bulunmuştur.
Diğer Özellikler
Stok Kodu9786054058082
MarkaErzurum Araştırma Yayıncılık
Stok DurumuVar
9786054058082
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.